29 Temmuz 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

29 Temmuz 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

r Abdü lhamıt Gozdelerı Tariht tefrika: 19 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Paristeki Jün Türk - lerle muhabere ettiği vehemiyle (Nec- — det) isminde bir Tıbbiyeli genci sa - rayda tazyik ve istiçvap ettirmekte - dir. Bu sırada Abdülhamidin gözdele- rinden (Necmiseher) Hanım ile Pa - risli rakkase aralarında müthiş bri kıs- kançlık başlamıştır. Ayni zamanda pa- dişahın damadı Kemalettin Paşa ile Hatice Sultan arasında başlıyan bir sevişme yüzünden Kızıl Sultan kızını Kemalettin Paşadan boşatmış ve Bur- saya nefyetmiştir. Halbuki Abdülha - midin (Saadet) ismindeki diğer bir gözdesi bu esnada Tıbbiyeli Necdeti SEVİYOT.. Diyerek, başmı arabadan içeri- ye uzatmış olan muhafızın yaka-| | - sma yapıştı: — Herif, seni astırırrm... Çan - tamı şimdi bulup getirmelisin! Aradan iki gün geçtiği halde îfAbdülhamidin sinirleri yatışma- * umıştı. Ni HLI '. ! M ga - Pa N Cafer ağa o gece Saraya dön- düğü — zaman (Namık Kemal)in mektubunun evrak torbasında ru- tubetten çürümüş olduğunu söyle- mişti. Harem ağası kolunun yarasmı da şu suretle tevil etmişti: — Topkapıdan arabaya biner- ken karanlıkta ayağım kaydı.. Ko —humun üstüne düştüm.. Dirseğim burkulmuş.. Eczahanede sardlılar. | Cafer ağa el altmdan Topkapı muhafızımı sıkıştırıyor ve o gece — çantayı çalan ve kurşun atan meç hul adamm biran evel buldurul- ' masınr istiyordu. Cafer ağa, muhafıza yazdığı mektubuna şu satırları da - ilâve etmişti: “ >”Dört tarafı nöbetçilerle çev rilmiş olan Topkapı Sarayı muhi- tine malümatmız olmadan bir ya- banemın girmesini imkânsız bulu- 1 — yorum. Çantayı ve failini nihayet -—Üç gün zarfında bulmadığımız tak, dirde bu cinayette parmağınız ol- duğuna hükmederek keyfiyeti zatı şahaneye arzedeceğim.., 4 ı’ Cafer ağa, Topkapı hâdisesi- nin gittikçe derinleşen esrar per- “desi ne vakit kalkacağını duşunıı— yordu. Harem ağası bir gün dairesin- de otururken, yaver Kâzım Bey ıı:ıânıııız bir te[âşla lcendısmı gör- Tefrika numarası : 32 Yazan: İshak Ferdi meğe gelmişti, Kâzım Bey iki senelik hünkâr yaveri idi. Padişahım kendisine fevkalâde teveccüh ve itimadı var dı. Kâzım Bey, Cafer ağaya: — Bugün Efendimiz hiç yemek yememişler.. Sebebini biliyor mu- sun? Diye soruyordu. — Cafer ağa birdenbire şaşala- mıştı: — İki saat evel Efendimizi çok sakin bırakmıştım, dedi, yemek yemediğini nerden anladınız? Abdülhamidin yemek yiyip ye- mediği belli olmazdı. Padişahın odasma büyük bir tepsi içinde yirmi türlü yemek bir den getirirlerdi. Abdülhamit yal- nız yemek yerdi.. Sahanları birer birer kendisi açar ve beğendiği yemeklerden birer ikişer lokma alırdı. Tepsi geriye döndüğü za- man Padişahın hangi yemekten yediği anlaşılmazdı. Padişah han- gi yemekten fazla hoşlandığını bi le ihsas etmezdi. Kâzım Bey o gün Hünkârın yemek yemediğini nasıl ve kim- den anlamıştı? Merakla sordu: — Yemeklere el sürmediğini nasıl keşfettiniz? — Yemek vaktinden evel: “Ben bugün yemek yemiyeceğim!,, de- miş. — Demek ki odasına hiç yemek gitmemiş, öyle mi? — Evet, Ağa hazretleri! Efen- dimiz acaba gene bir şeye mi kız- dılar? — Yeni bir hâdiseden haherdar değilim, Kâzım Bey: Zannetmem ki bir şeye hiddet buyursunlar. Belki iştihaları yoktu. — Hayır canım.. Sabahleyin çok neş'eli imiş. Sonrada ateş püskürmeğe başlamış. Acaba yeni bir Topkapı hâdisesi vukubulmuş olmasın? Cafer ağa birdenbire oturduğu yerden doğrulup kalktı: — Hangi Topkapı hâdisesi, Bey efendi? — A Efendim, bir şeyden habe riniz yokmuş gibi davranıyorsu- nuz! Kolunuzun yaralandığı gece den bahsediyorum! Cafer vaziyeti müphem göster mekte devam ediyordu: Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) Gıfı;oıı kısımların hülâsası ,ı İlhami Bey, servetini kaybetmiş B blr Pııındıdir Fakat, eski debdebeli hı;ıu terketmek istemiyor. Onun için, ->'İnnTürk£nHınmCemaIBeyumin de bir zengine vermek emelindedir. |“Türkânla Fikret sevişiyorlar. İlhaml Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- ınekbedîr Ona, kızdan vazgeçmesi için © rica ediyor. Banka memuru olan Fik- retin önüne, tesadüf, Şadiye Hanım iaminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu hııııuı, da delikanlı ile alâkadar oluyor. Erhuiııhh hqıunymkhllıh Kendi kendini teselliye uğraşiyordu: —MWHımlıhirnn-- mw—- Fakat, hakikatte, zihnini işğal eden sade Türkândı.. Bankadaki işlerinde dir yanlışlık yapmamak için sun dere- &lıtııııllîım:ddı. Zira, o ğ * p . P - ———,ı—&üğys. ŞT M e H |. i OFG derece dalğınlığı vardı... Akşam üzeri, kapının açıld.ğını ve mütebessim yüziyle Şadiye Hanıme - fendinin kendine doğru geldiğini gör- dü. Bütün gişelerde bir fısıltı oldu... Bermutat herkes işini bırakıp onlara baktı. Fakat, bu seferki nazarlarda, Fikrete karşı bariz bir grpta nkunu - yordu. Artık anlaşılmıştı: Bu harikulâde kadın, onun için ge- liyor. Kırmızı saçlı, çil yüzlü Şekip, ma- salar arasında asabi, asabi fare gibi dolaşmağa başladı. İbrahim, on beş haneli bir adetle sekiz haneli diğer bir adedi yekdiğerine raptedip nombr ya- parken, elde kaç kaldığını unuttu ve koskoca hesap ameliyesi sonuna eriş - mişken gürültüye gitti. Hele Şair Nurinin vaziyeti daha ko- F ıkra mü sabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. Sür'atlı gidiş Bir adam ihtiyar bir eşeğe binmişti. Yolda bir ahbabına tast geldi. Ahbabı sordu: — Nereye gidiyorsun? Eşekteki adam cevap verdi. — Cuma namazımı kılmaya gi- diyorum. Beriki bu cevaba şaştı: — Birader, bugün Salı. Cuma- ya daha iki gün var? Eşekteki gene cevap verdi: — Bu eşek beni Cuma gününe kadar camiye yetiştirirse ne mut- iikem Bir Yıldız — Ha, dedi, kolumun incindi- ği gece, Kâzım Bey güldü: — Şuna kurşunla vurulduğu ge ce deseniz daha doğru olmaz mı? Cafer ağa kaşlarmı çatmıştı. Kâzım Bey ağanm kolunda kur- şun yarası olduğunu nerden bılı— yordu. Derhal yanma sokuldu: — Siz kulağı delik bir gençsi- niz, Kâzım Bey! Bu sırrı kimden öğrendiğinizi anlayabilir miyim? Kâzım Bey fazla bir şey biliyor miydi? Yoksa ağanm ağzını ara- mak için mi boş atıp da dolu vur- muştu? Bu noktayı anlamak müşküldü. — Vallahi dün gece fatihte ku- lağıma çalındı. Malüm ya dün izinli idim. Bizim semtteki deli- kanlıların toplandığı bir kahvenin önünden geçiyordum. Dört be! genç garip bir tesadüf eseri ola- rak bu mevzuu konuşuyorîardı, — Niçin derhal hepsini tevkif ettirmediniz — Peşlerinde Fehim Paşanın hafiyelerinden birini gördüm. Ta- kip ve tarassut edildiklerini anla- dım.. Ve alâkadar olmadan geçip Cafer ağanın hayreti gittikçe artryordu: — Tuhaf şey canım.. Bu çocuk- lar benim topkapı Sarayında gece yarısı kolumdan ynralandığmn na sıl duymuşlar Kâzım Bey kapıdan çıkarken mânalr bir tebessümle şu sözleri ilâve etmişti: — Yerin kulağı vardır, derler.. Ne doğru söz, değil mi? (Devam: var) Hı.nı, mıımlır bır güzel model gördüler mi, derhal karşısına geçerek sıcağı sıcağına resmini yapmağa, şek- li ve rengi kaçırmamağa uğraşırlar... Cidden, ressamlıkta, güneşin batışın- daki renkler, bir gün bir türlü, öbür- gün başka türlü olur; bir daha ele | geçmez... — Fakat, Şair Nuri de, ay- ni “daprenatür” usulünü şiirde de tat- bik ederdi. Hemen kalemi eline aldı.... Sıcağı sıcağma yazmağa başladı. Bu sefer, serbest nazım olarak: | Ah ey kadım... Nedir maksadın? Gene geldin, gene geldin.. " Kalbimi deldin, deldin... Yaklaştın gişeyel.. Aklım ermedi bu şeye! Sindim köşeye... Seni benim gibi seven varken, Benim gibi bir şair arkandan ağlar- ken Niçin, söyle, niçin Bankaya gelirsin Fikret için.. Halin başkalaştr onu görür görmez.. O usta, biz çömez, Diye mi bize bakmıyorsun? Haydi öyle olsun! _.29_ derslerl k Müellifi: ömer Rıza Away 1) we go The train 2) going west 3) did not leave 4) till 11.25, and it was now onliy a few 5) minutes past eleven, so they have arrived 6) rather 7) early. Mrs Robinson and the children sat on a seat 8) on the platform 9) The waiting « rooms 10) are alwayw so dull, time - tables 11) are not very interesting to read. Henry held Jack by a piece of string 12) which he had fastened 13) to his collar 14); he behaved very well indeed, until 15) another dog came and barked 16) at him, Then there was neariy a fight 17). Jack pulled 18) at the string very hard 19) at him, but Henry would not let him go. İt was a good thing the öother dog was taken away « Jack was getting very excited and barked. Meanwhile 20) Mr Robinson has seen to the buggage 21). The porter has put on each of the three — trunks a label 22) with Sandy Bay on it. Mr Robinson gave him a tip 23); and told him to be sure not to make a mistake. 24). The luggage was to go by 11.25, and he must not put it into the 11. 18. When the 11.18 arrived, the children of cor-ze all got up 25) and were ready 26) to get in, but Mr Robinson told them it was the wrong train and they must wait 27) a little longer. At last the 11.25 came in, a few minutes behind time. They soon found a carriage that was not very full. As there were not many people on the train, the guard 28) Said Henry could take Jack in with him. Henry was delighted 29), he did not like to be separated 30) from his dog. Mr Robinson said good - bye to his wife and children and gave them each a kiss 31) then the train moved 32) out öf the station. nd Henry stood at the Mı_rx and P'"ınuaw and ""““*d““"âs)'“'&#* “hand-kerchief, 34) 'üntül they could no longer see their father. Jnne was erying 35) on her mother's lap 36), she did nöt like leaving her father, even 36) for a short time, İ have tried 37) to camfort 38) her; he said: “Don't 39) cry, We shall probabby see him on saturday: coming to Sandy Bay for a few days himself. To - day is Tuesday and we shall probubey see him on saturday; don't ay”. Her mother dried 4d0) her tears, and let ler look out of the window; and soon she was her bright self again. Lügatlar 1) away (evey): 2) train (treyn): 3) west (vest): 4) leave (liv): — bırakır. 5) few (fiyv) Bir kaç &z uzak tren garp Fakat o banhcıhkta ustaysa eğer, Ben cihana değer Bir hünerde mahirim! Zira ben şairim, şairim... Ah hele bak, hele bak.. Birbirine yaklaşarak Nasıl da konuşuyorlar..: Aşıkane bir fasılda konuşuyorlar.. Şimdi benim halim ne olacak Ağlamalıyım, inlemeliyim ancak... Bu “daprenatür” şiir, bütün vaziye- ti anlatıyor... - Müşteri hanımla, hesabı cari şefi, bir makbuz üzerinde münakaşa eder gibi, birbirlerine yaklaşarak, gişenin bir köşesinde konuşuyorlardı. — Neniz var? Halinizde bir dur - ğunluk görüyorum. Geldiğime mem - nun olmak şöyle dursun, müteessir bi- le olmuşa benziyorsunuz... — Niçin böyle bir mana çıkarıyor- sunuz?.. Filhakika üzerimde bir dur - ğgunluk var, fakat, bu, hakikatte, ge- çirdiğim bir buhran neticesi... — Buhran mı? — Evet, manevi buhran... — Neymiş 027... Fikret, gayri ihtiyari: — Anlatırım.. - dedi. Birazdan çı- takıldı: ml.İVI"ı.ı etti. 7) rather (razer): oldukça A, 8) seat (sit): oturacak yer: | *' 9) platform (platform): kaldırım' |) 10) waiting - rooms (vetin ı'ılll""t bekleme oclsll""' 11) time - tabbs (taym - ıehuizl_!“ _ vakit cetvelleri - t"ifek“ ) 12) String (string): sicim. ; Ğ 13) fastened (fasend): bağladı |h. 14) collar (kolar): yaka.. 15) until (antil): ta ki.. h 16) barked (borked): uludu. 17) fight (fayit): kavga - döğüt |. 18) pulled (puld): çekti. 19) hard (hard): şiddetle.. " '_ 20) neanwhile (ninhuvayi!):* & bu arada - bu sırada F ö 21) luggage (laggec): bagaj: — | 22) label (lebel) 23) tip (tip): 24) mistake (mistek): haz İ 25) got up (got ap): kalktı. " 26) ready (redi): hazır. | 27) wait (veyt): bekler. 28) guard (gard): bekçi - mublh’ J 6) arrived (arrayved): 30) separated (sepereted): ayri ( düş " ek 31) kiss (kis): buse.. '; 32) moved (muvd): hareket etü' | 33) waved (vevd): salladı. ı 34) handkerchief (h.ndkeraî" D men q 35) erying (krayin): ağlamake - (* 36) even (iven): hatta.. h 36 even Çiven): hatt.. 37) tried (trayid) :calıstı - ugfââu' | 38) to comfort (tu komfort) tese” *_ vermet" p 39) D'onte ery (do not erv) ağlar | © 40) dried (drayed): Kuruttu. - M * Cevap veriniz: D 1 — When did the train leave? — Pt 2 — Whey did they get to HD p platform? Ük 3 — Why they dıd not get to H B Blıtform? A B ';x. 'A G—-'W!'ry neneİyr kad a Rehi? - ” 5— Why could he not fıght? 6 — Was he silert? — i ; 7 — How many trurls were llıef' 8 — Wha pat a tin? ğ 9 — Did the porter make a mistak” | 10 — TWA Pa ea e aNA 11.15?;' N 11 — Was thetrain fuli? — İ 12 — Was it in good time? 13 — To whom did Mr Robins0” İik, say good - bye? ğ *ı 14—WîıeredıdMaryındH stand? 15 — What did they do? 16 — Why did Jane ery? : 17 — What did Tom say to eamf D her? 18 — When coming? 19 — When do dogs bark? : 20 — Has a dog ever bitten yd" ğ "“Daha bitmed! P their — father Bu muhavere, Şadiye Hanrmın f" h ne dört yüz lira kadar bir para aldi sırada cereyan ediyordu. Şekip m ,’.İ: L lar arasında dolaşıp yaklaştıkça, *” ' zü değiştiriyorlar: DŞ — Ekstreler ne zaman :oııdaî" cek?.. - diye, banka müşterilerine t2* lük eden bir bahis konuşuyorlırlhe Uzaklaşınca ise: — Çıkmanıza beş dakika kı!dîı gd , ğil mi?... J' h — Evet... İşte, siz içeri girdik'” B sonra, banka kapısı kapandı.. Beş * ,' y kika sonra, işi biten memurlar [“' | lir.. Fakat, ben, hemen sizin ark dan gitmek istemiyorum... Rica - | rim, gene telmihli konuşmıym.. Sir le dolaşmak, benim için iftihardır. " kin bu münasebetsizlerin ağzına nizi nahak yere düşürmemek îlb" rum... Geçen seferki şiir hâdis ( unutmayımnız.. , Şadiye, Fikretin söylediği hıl' AM — * — Nahak yere?... - diye düf dü. - öyle ya: Nahak yere,., A ne var?.. Hiç.. Ne o bana bir şey $0? di, ne ben ona...” 11111

Bu sayıdan diğer sayfalar: