M 1 ezanğer AĞA Abdü Gözdeleri Tarihi tefrika: 19 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Paristeki Jün Türk - Jerle muhabere ettiği vehemiyle (Nec- det) isminde bir Tıwbbiyeli genci sa - rayda taryik ve istiçvap ettirmekte - dir. Bu strada Abdülhamidin gözdele- Tinden (Necmiseher) Hanım ile Pa - risli rakkase aralarında müthiş bri kıs- kançlık başlamıştır. Ayni zamanda pa- dişahın damadı Kemalettin Paşa ile Hatice Sultan arasında başlıyan bir sevişme yüzünden Kızıl Sultan kızını Kemalettin Paşadan boşatmış ve Bur- saya nefyetmiştir. Halbuki Abdülha - midin (Saadet) ismindeki diğer bir gözdesi bu esnada Tıbbiyeli Necdeti seviyor.. Diyerek, başını arabadan içeri-| ye uzatmış olan muhafızın yaka- sına yapıştı: — Herif, seni astırırım... Çan - tamrı şimdi bulup getirmelisin ! DA sıaa' ulbrtlasr AD Lit yit Aradan iki gün geçtiği halde Abdülhamidin sinirleri yatışma- Mmıştı, Cafer ağa o gece Saraya dön- 'düğü — zaman (Namık Kemal)in mektubunun evrak torbasında ru- tubetten çürümüş olduğunu söyle- mişti. Harem ağası kolunun yarasını da şu suretle tevil etmişti: — Topkapıdan arabaya biner- ken karanlıkta ayağrm kaydı.. Ko lumun üstüne düştüm.. Dirseğim burkulmuş.. Eczahanede sardılar. Cafer ağa el altımdan Topkapı muhafızımı - sıkıştırıyor ve o gece çantayı çalan ve kurşun atan meç, hul adamın biran evel buldurul- “masımı istiyordu. Cafer ağa, muhafıza yazdığı mektubuna şu - satırları da - ilâve etmişti: * < Dört tarafı nöbetçilerle çev rilmiş olan Topkapı Sarayı muhi- tine malümatmız olmadan bir ya- bancımın girmesini imkânsız bulu- yorum. Çantayı ve failini nihayet üç gün zarfında bulmadığınız tak dirde bu cinayette parmağınız ol- duğuna hükmederek koyfiyeti zatı gşahaneye arzedeceğim.,, Cafer ağa, Topkapı hâdisesi- “nin gittikçe derinleşen esrar per- İ “desi ne vakit kalkacağmı düşünü- yordu. Harem ağası bir gün dairesin- de otururken, yaver Kâzım Bey mânasız bir telâşla kendisini gör- Tefrika numarası : 32 Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) Geçen kısımların hülâsası i İlhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebeli hyıh terketmek istemiyor. Onun için, kızı Türkân Hanımı Cemal Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. Halbuki, Türkânla Fikret sevişiyorlar. İlhami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- mektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için © rdca ediyor. Banka memuru olan Fik- retin önüne, tesadüf, Şadiye Hanım iaminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu hanım, da delikanir ile alâkadar oluyor. Ertesi sabah, başı ağrıyarak kalktı, Kendi kendini teselliye uğraşıyordu: — Bugün Şadiye Hanımla bir ran- VA Fakat, hakikatte, zihnini işğal eden sade Türkândı.. Bankadaki işlerinde bir yanlışlık yapmamak için sun dere- — öe dildmt etmesi lâzım geldi. Zira, o Akşam Ihamit Yazan: Ishak Ferdi meğe gelmişti, Kâzım Bey iki senelik hünkâr yaveri idi. Padişahm kendisine fevkalâde teveccüh ve itimadı var| dı. Kâzım Bey, Cafer ağaya: | — Bugün Efendimiz hiç yemek yememişler.. Sebebini biliyor mu- sun? Diye soruyordu. Cafer ağa birdenbire şaşala- mıştı: — İki saat evel Efendimizi çok sakin bırakmıştım, dedi, yemek yemediğini nerden anladınız? Abdülhamidin yemek yiyip ye-| mediği belli olmazdı. Padişahın odasma büyük bîr" tepsi içinde yirmi türlü yemek bir den getirirlerdi. Abdülhamit yal-| nız yemek yerdi.. Sahanları birer birer kendisi açar ve beğendiği yemeklerden birer ikişer lokma alırdı. Tepsi geriye döndüğü za- man Padişahın hangi yemekten yediği anlaşılmazdı. Padişah han- gi yemekten fazla hoşlandığımı bi le ihsas etmezdi. Kâzım Bey o gün Hünkârın yemek yemediğini nasıl ve kim- den anlamıştı? Merakla sordu: — Yemeklere el nasıl keşfettiniz? — Yemek vaktinden evel: “Ben| bugün yemek yemiyeceğim!,, de- miş. — Demek ki odasma hiç yemek gitmemiş, öyle mi? — Evet, Ağa hazretleri! Efen- dimiz acaba gene bir şeye mi kız- dılar? — Yeni bir hâdiseden haberdar değilim, Kâzım Bey: Zannetmem ki bir şeye hiddet buyursunlar. Belki iştihaları yoktu. — Hayır canırm.. Sabahleyin çok neş'eli imiş. Sonrada ateş! püskürmeğe başlamış. Acaba yeni| bir Topkapı hâdisesi vulmhulmuı. olmasın? Cafer ağa birdenbire oturduğu yerden doğrulup kalktı: — Hangi Topkapı hâdisesi, Bey| efendi? — A Efendim, bir şeyden habe riniz yokmuş gibi davranıyorsu- nuz! Kolunuzun yaralandığı gece den bahsediyorum! Cafer vaziyeti müphem göster mekte devam ediyordu: sürmediğini derece dalğınlığı vardı... Akşam üzeri, kapının açıld.ğını ve mütebessim yüziyle Şadiye Hanıme - fendinin kendine doğru geldiğini gör- dü. Bütün gişelerde bir fusıltı — oldu... Bermutat herkes işini - bırakıp onlara | baktı. Fakat, bu seferki nazarlarda, Fikrete karşı bariz bir gıpta okunu - yordu. Artık anlaşılmıştı: Bu harikulâde kadın, onun için ge- liyor. Kırmızı saçlı, çil yüzlü Şekip, ma- salar arasında asabi, asabi fare gibi dolaşmağa başladı. İbrahim, on beş haneli bir adetle sekiz haneli diğer bir adedi yekdiğerine raptedip nombr ya- parken, elde kaç kaldığını unuttu ve koskoca hesap ameliyesi sonuna eriş - mişken gürültüye gitti. Hele Şair Nurinin vaziyeti daha ko- mikti. F ıkra müsabakası | En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazılarış; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. Sür'atlı gidiş Bir adam ihtiyar bir eşeğe binmişti. Yolda bir ahbabına rast geldi. Ahbabı sordu: — Nereye gidiyorsun? Eşekteki adam cevap verdi. — Cuma namazını kilmaya gi-| diyorum, Beriki bu cevaba şaştı: — Birader, bugün Salı. Cuma- ya daha iki gün var? Eşekteki gene cevap verdi: — Bu eşek beni Cuma gününe kadar camiye yetiştirirse ne mut- H4 Bir Yıldız — Ha, dedi, kolumun incindi- ği gece, Kâzım Bey güldü: — Şuna kurşunla vurulduğu ge ce deseniz daha doğru olmaz mı? Cafer ağa kaşlarını çatmıştı. Kâzım Bey ağanın kolunda kur- şun yarasr olduğunu nerden - bili- yordu. Derhal yanma sokuldu: — Siz kulağı delik bir genesi- niz, Kâzım Bey! Bu sırrı kimden öğrendiğinizi anlayabilir. miyim? Kâzmn Bey fazla bir şey biliyor. miydi? Yoksa ağanm ağzını ara- mak için mi boş atıp da dolu vur-| muştu? Bu noktayı anlamak müşküldü. — Vallahi dün gece fatihte ku- lağıma çalındı. Malüm ya dün izinli idim. Bizim semtteki deli- kanlıların toplandığı bir kahvenin önünden geçiyordum. Dört beş genç garip bir tesadüf eseri ola- rak bu mevzuu konuşuyorlardı. — Nicin derhal hepsini tevkif ettirmediniz — Peşlerinde Fehim Paşanın hafiyelerinden birini gördüm. Ta- kip ve tarassut edildiklerini anla- dım.. Ve alâkadar olmadan geçip gittim. Cafer ağanın hayreti artıyordu: — Tuhaf şey canım.. Bu çocuk- Tar benim topkapı Sarayında gece yarısı kolumdan yaralandığımı na sıl duymuşlar Kâzım Bey kapıdan çıkarken müânalr bir tebessümle şu sözleri ilâve etmişti: — Yerin kulağı vardır, derler.. Ne doğru söz, değil mi? (Devarmr var) gittikçe Hani, ressamlar, bir güzel model gördüler mi, derhal karşısına geçerek ' sıcağı sıcağına resmini yapmağa, şek- » li ve rengi kaçırmamağa uğraşırlar... Cidden, ressamlıkta, güneşin batışm- | daki renkler, bir gün bir türlü, öbür. gün başka türlü olur; bir daha ele geçmez... — Fakat, Şair Nuri de, ay- | ni “daprenatür” usulünü şiirde de tat- | bik ederdi. Hemen kalemi eline aldı.... #ıcağıma yazmağa başladı. Bu sefer, serbest nazım olarak: Sıcağı Ah ey kadın... Nedir maksadın? Gene geldin, gene geldin... Kalbimi deldin, deldin... Yaklaştın gişeyel.. Aklım ermedi bu şeye! Sindim köşeye... Seni benim gibi seven varken, Benim gibi bir şair arkandan ağlar- | ken | Niçin, söyle, niçin Bankaya gelirsin Fiktet için.. Halin başkalaştr onu görlür görmer.. O usta, biz çömez, Diye mi bize bakmıyorsun? Haydi öyle olsun? Pwindow ” and “Wwave 83)” İngilizce nmuz 1934 — derslerl . D) — Müellifi: ömer Rıza Away 1) we go The train 2) going west 3) did not leave 4) till 11.25, and it only a few 5) minutes püust eleven, so they have arrived 6) ratber 7) early. Mrs Robinson and the children sat on a seat 8) on the platform 9) The waiting * rooms 10) are alwayw - so dull, time - tables 11) are not very interesting to read. Henry beld Jack by a picce of string 12) which he had fastened 13) to hbiş collar 14); he behaved very well indeed, until 15) another dog came and barked 16) at him. Then thbere was neariy a fight | 17). Jack pulled 18) at the string very hard 19) at him, but Henry - would not let him go. İt was a good thing the other doğ was taken away - Jack was getting very excited and barked. Meanwhile 20) Mr Robinson has seen to the buggage 21). The porter has put on cach of the throe - trunks a label 22) with Sandy Bay on it. Mr Robinson gave him a tip 23); and told him to be sure not to make a mistake. | 24). The luggage was to go by 11.25, and he must not put İt into the 11. 18. When the (11.18 arrived, the children of cov-<e all got up 25) and were ready 26) to get in, but Mr | Robinson told them it was the wrong train and they must wnit 27) a İittle longer. At last the 11.25 - came in, a few müinutes behind time. They soon found a carriage that was not very full. was now | As there were not many people ön the train, the guard 28) Said Henry cculd take Jack in with him. Henry was delighted 29), he did not like to be separated 30) from his dog. Mr Robinson said good - bye to his wile and children and gave them cach a kiss 31) then the train moved 32) out of the station. Mary and Henry (Ştood at the ae hand.kerchief, 34) ünül'they ösuld'no | longer — see their father. Jane was erying 35) on her möther's lap 36), | «he did not Hike leaving her father, even 36) for a short time, 1 have tried 37) to comfort 38) her; he said: “Don't 39) cry, We shall probabby sec him on saturday: coming to Sandy Bay (or a few days himself. To - day is Tuesday and we shall probubey sse him on saturday; don't ay”. Her mother dried 40) ber teara, and let ler look cut of the ; and soon she was her bright Lügatlar 1) away (evey): 2) train (treyn): 3) west (vest): 4) leave (liv): 5) few (fiyv) : vzakh tren garp birakır. Bir kaç - az Fakat o bankacılıkta ustaysa eğer, Ben cihana değer Bir hünerde mahirim! Zira ben şairim, şairim.« Ah hele bak, hele bak.. Birbirine yaklaşarak Nasıl da konüşüyorlar... Açıkane bir fasılda konuşuyorlar.. Şimdi benim halim ne olacak Ağlamalıyım, inlemeliyim ancak... Bu “daprenatür” şiir, bötün vaziye- t anlatıyor... Müşteri hanımla, hesabı cari şefi, bir makbuz üzerinde münakaşa eder gibi, birbirlerine yaklaşarak, gişenin bir köşesinde konuşuyorlardı. — Neniz var? Halinizde bir dur - gunluk görüyorum. Geldiğime mem - nun olmak şöyle dursun, müteessir bi- le olmuşa benziyorsunuz... — Niçin böyle bir mana çıkarıyor- sunuz?.. Filhakika üzerimde bir dur - Bunluk var, fakat, bu, hakikatte, ge- çirdiğim bir buhran neticesi.., — Buhran mı? — Evet, manevi buhran... — Neymiş 0?... Fikret, gayri ihtiyari: — Anlatırım.. - dedi. Birazdan çı- Ha — 6) arrived (arrayved): muva: etti. 7) rather (razer): oldukça 8) sent (sit): — oturacak yefı 9) platform (p'atform): kaldırti 10) waiting - rooms (vetin Tumt)! bekleme odalarle" 11) time - tabbs (taym - tebulah! vakit cetvelleri - tarifelef 12) String (string): sicim. 13) fastened (fasend): — bağladı. 14) collar (kolar): yaka. until (antil): - ta ki.. barked (borked): uludu. 17) fight (fayit): kavga - döğüt 18) pulled (puld): çekti. 19) hard (hard): şiddetle.. 20) neanwhile (ninhuvayil)* bu arada - bü aırada 21) luggage (laggec): bagal: 22) label (lebel) 23) tip (tip): 24) mistake (mistek): haz 28) göot up (got ap): kalktı. 26) rendy (redi): hazır. 27) wait (veyt): bekler. 28) güard (gard): bekçi - mi 30) separated (sepereted): düşmekr 31) kiss (kis): buse.. ğ 32) moved (muvd): hareket etti" 33) waved (vevd): salladı. 34) handkerehief — (handkereifl? meni 38) erying (krayin): ağlamak« 36) even (iven): hatta.. 36 even (iven): hatt.. 37) tried (trayid) ıcalıştı - uğraf! 38) to comfort (tu komfort) bel verimi 39) D'onte ery (do not erv) aği 40) dried (drayed): Kuruttu. Cevap veriniz: 1 — When did the teain lesva? 2 — Whey did they get to Wf platform? - 3 — Why they did not get to H, platfarm? 4 — Whhy nersirr kad a 'lıhı?_ 8 — Why could be not fight?” 6 — Was he siler.t? 7 — How many ternles were ıhrf &8 — Whn mat a Hn? 9 — Did the porter make a misi 10 — MA #kam nn b ANA ".IB'!' 11 — Was the train full? A 12 — Was it in gaod time? 13 — To whom did Mr Robintöf say good - bye? 14 — Where did Mary and Henff stand? 15 — Wbhat did they do? 16 — Why did Jane ery? 17 — What did Tom say to comf0 her? 18 — When coming? 19 — When do dogs bark? 20 — Has n dog ever bitten you', “Daha bitmedi thelr — father karız da.. Bu muhavete, Şadiya Henem B ne dört yüz lira kadar bir para al sırada cereyan ediyordu. Şekip lar arasında dolaşıp yaklaştıkça, M zü değiştiriyorlar: — Ekstreler ne zaman gönderik cek?.. « diye, banka müşterilerine tf lük eden bir bahis konuşuyorlardı. Uzaklaşınca ise: — Çıkmanıza beş dakika kaldı, #İ) Bil mi?... — Eveti.. İşte, siz içeri .;.aa# sonra, banka kapısı kapandı.. Bı! kika sonra, işi biten memurlar gide lir.. Fakat, ben, 'hemen sizin .:ııı-" dan gitmek istemiyorum... -Rica ; rim, gene telmihli konuşmayın... Si V le dolaşmak, benim için iftihardır. ’, kin bu münascbetsizlerin ağzına nizi nahak yere düşürmemek Mp rum... Geçen seferki — şiir — hâdil unutmayımız.. . şödl Şadiye, Fikretin söylediği bir takıldı: — Nahak yere?... - diye gösüe * öyle ahak yere... At . Ne o bana bir şey di, ne ben ona...” v (Devami