y AA T AAT S b , başlamıştı. HABER — Abdülhamit GÖZJZIeri Tariht tefrika: 18 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Paristeki Jün Türk - lerle muhabere ettiği vehemiyle (Nec- det) isminde bir Tıbbiyeli genci sa - rayda taryik ve istiçvap ettirmekte - dir. Bu srrada Abdülhamidin gözdele- rinden (Necmiseher) Hanım ile Pa - risli rakkaste aralarında müthiş bri kıs- kançlık başlamıştır. Ayni zamanda pa- dişahım damadı. Kemalettin Paşa ile Hatice Sultan arasında başlıyan bir sevişme yüzünden Kızıl Sultan kızını Kemalettin Paşadan boşatmış ve Bur- saya nefyetmiştir. Halbuki Abdülha - midin (Sazdet) ismindeki diğer bir gözdesi bu csnada Tıbbiyeli Necdeti seviyor... gece uykum arasmda bu kelime- leri hatırladım. Sabahı güç bul- dum, Şimdi Topkapı saraymma git. O evrak arasında bu mektu- bu bul, bana getir! Bakalrm Na- mık Kemal o vakit ne demek isş- temiş.. Cafer ağa o gün Topkapı sarayı muhafızına iradei seniyeyi tebliğ etmişti.. Akşama kadar sarayda bekledi.. Eski evrak tütubet'- lime İime olmuştu. Kırmızı torbayı ancak geç vakit bulabil. mişlerdi. İçindeki evrakım tetkiki belki de gece yarısma kadar sü- recekti. Akşam üstü yaver Kâzım Bey Yıldızdan (Topkapı) — sarayma giderek, padişahın, mahut mek- tubu bulmadan saraya dönmeme- si bakkındaki iradesini Cafer A- ğaya söylemişti. Topkapı muhafı- zı ve diğer hafız kütüpler el bir: Tiğiyle torbayı açmışlar ve evra - kımn tettkikine koyulmuşlardı. Or- talık kararmıştı. Şamdanlar yan - mış ve saraym korkunç sessizliği içinde bunalan — haremağasının beyni saatler geçtikçe uyusmıya Cafer ağa - (Namık Kemal)ir mektubu — bulunmazsa - Yıldıza nasıl dönecekti?.. Topkapı sarayında aranan mek tubu gece yarısına doğru bulmuş- lardı. j Saray muhafızı münevver - bir adamdı.. (Namık Kemal)in mek- tubuna şöyle bir göz gezdirdikten sonra: — İşte, dedi, Efendimizin ara- dığı mektup budur. Rutubetten kül gibi erimeğe yüz tutmuş olan bu mektubu iki kalın karton arasına - sikıştırarak, Tefrika numarası : 31 Yazan: Ishak Ferdi Cafer ağanm kolundaki sarı çan- taya koymuşlardı. Cafer Ağa sevinç içinde idi. Saray hademelerinden biri, e - linde fenerle, ağa hazretlerini Bağdat köşkünün önünden - geçi- rerek arabanın durduğu büyük kapıya kadar götürmüştü. Muha- fız bey saraydan dışarıya çıkama- dığı için, ağayı içkapıdan teşyi et- mişti. Bu sırada kimsenin hatır ve ha- yalinden geçmiyen kanlı bir hâdi-, se oldu.. Cafer Ağa arabaya aya- ğını atarken, bir revolver sesi işi- tildi.. Ve nereden geldiği belli ol-| mıyan bir kurşun Cafer Ağanın sol koluna isabet ederek, ağayı derhal yere düşürdü. Kapının önünde, elinde Fener tutan bir hademe ile saray araba- cısından ve Cafer Ağadan başka kimseler yoktu. Gece yarısı bura - larda şeytanlar bile dolaşmazdı. Cafer Ağaya kurşunu atan kim- di? Ve Cafer Ağadan ne istiyor- du? Arabacı derhal yere atladı ve harem Ağasını kucakladı.. Kaldır dı.. Fener tutan hademe biraz da- ha yaklaşarak Ağanın yarasını tet kik ettiler, Cafer Ağa metin bir a- damdı. — Korkmayın.. Ölmedim. Ya- ra kolumdadır. Diyerek doğrulmuştu. Hademe derhal Ağanın kolunu sıktı. Arabacı revolverini çekerek etrafı araştırmağa başladı. Meydanda kimseler yoktu. Or- talık aydınlıktı. Fakat ağaçların gölgesi altında saklanacak — her- hangi bir adamı bulmak mümkün | değildi. | Biraz sonra silâh sesine saray mubafızı da yetişmişti. Cafer A -| ğa, muhafız beye: — Etraftaki nöbetçileri Gülha-| ne bahçesine doğru koşturunuz.. Kurşun o taraftan geldi. Bu ada- mı bu gece behemehal bulmalısı- nız! dedi, Cafer Ağanın kolundan fazla kan akıyordu. Ağayı arabaya güç lükle bindirmişlerdi. Cafer Ağa arabacıya seslendi: — Yolda ilk göreceğin eczaha- nenin önünde dur! Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) Geçen kısımların hülâsası | İlhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebeli| hayatı terketmek istemiyor. Onun için,| kızı Türkân Hanımt Cemal Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. Halbuki, Türkünla Fikret sevişiyorlar.| lihami Bey, Fikreti, oğlu gibi mektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için rica ediyor. Banka memuru olan Fik- retin önüne, teradüf, Şadiye Hanım isminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu| *€niz emrinize amadeyim. “hanım, da delikanlı ile alâkadar oluyor. Cemal Bey her şeye rağmen bütün zevkini kaybetmekti.. Pek o kadar avtal bir adam değildi:|erkenden yat, sabaha kadar — sinirlerin Eğer dikkat etseydi, o da, Fikret Bey gibi telefonun kapandığını ve — İlhami | *even insanlar ekseriya işlerine gelmi - | etmezler.. Dikkat etmek istemezler de- genç|tufkâr, seni affetti. İşte yarın — akşam kızı elinden kaçırmak istemiyordu. O-|yemeğine geliyor.. Teşekkürlerini söyle nun bulunduğu muhitten — uzaklaşmak, | dim.. Peki peki, malüm canım âni aszabi Türkânın evine gidememek, hayatın |buhran nelicesi o münasebetsizliği yap- Beyin mevcut olmıyan bir - muhatapla konuştuğunu farkedebilirdi. Lâkin çok yen şeylere gayri şuuri surette dikkat gil, etmezler... Bu, bir âşık haleti ruhi« yesidir.. Cemal Alımanyada tahsil görmüş me- rasimperver bir delikanlının askeri re - veransiyle iğildi, âdeta huşu ile: — Maalmemnuniye.. Ne zaman ister- İlhami Bey tekrar telefona döndü : — Bak, bak kızım.. — Nişanlın ne lü- tın.. Haydi haydi üzülme bu akşam . yatışır.. Allah rahallık versin yavrum.| Telefonu kapattı.. Kendi kendine: “ — Doğrusu çok akıllı adamım!.. Akşam Postası Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön. dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lüzımdır. Ölüm olmasaydı Bir mirasyedi ile uşağı şurdan, burdan konuşuyorlardı. Mirasye- di; — Dünya ve hayat ne güzel de- di. Uşağı cevap verdi: — Dünyanın güzelliği ölümle- dir. — Ne söylüyorsun sen, ölümle dünyanın güzelliği arasında ne münasebet vardır. Uşak güldü ve şu cevabı ver- di: — Eğer ölüm olmasaydı siz mi- rasa konabilir mi idiniz. -Ankara: Muammer Ve arabaya bindi. — Ahhhhhh... İşte bir ikinci fe- lâket! Saray muhafızı başmi araba- dan içeriye uzattı: — Ne var, Ağa Hazretleri? Çok mu rahatsızlandınız Cafer Ağa haykırmağa başla-/ dı: — Çantam yok... Saray muhafızı şaşaladı: — Aman efendim, — saraydan çıkarken çantanız kolunuzda idi. Bendeniz gözümle gördüm. — Evet. — Gelirken kolum- da idi, Hattâ arabaya binerken bile elimde tutuyordum. Yarala - nınca birdenbire şaşırdım. Çanta elimden yere düştü. Dikkat edin bakalım, şuraları iyice araştırım! Çantayı araştırdılar.. Bulama- dılar, Muhafız hayretle sordu: | — Yolda düşürmüş olıııyıu-_ nız, Ağa Hazretleri? Cafer Ağa ağzmı bir karış aça- rak bağırdı: — Arabadan içeriye girerken elimde idi diyorum sana... Lâf an- | lamıyor musun? Çanta burada e- limden düştü. Onu çarçabuk şey - tanlar çalmadı ya!.. Tekrar bir araştırma daha yap- tılar.. Yolların kenarını, ağaçların altını iyice gözden geçirdiler. Kos koca çanta, kuş tüyünden olsa bu. kadar kolay uçamazdı. Cafer Ağa: — Beni şeytanlar takip ediyor galiba?!.. Ben şimdi efendimize ne cevap vereceğim? Vallahi böy- le eli boş olarak buradan bir yere gidemem. (Devamı var) » Diye düşündü. - Ben mükemmel Ha- riciye nazırt olabilirim... Ayni zaman- da da Maliye nmazırı... Zira, bu iki işi birden hallettim...” Şimdi, Fikret, yanında bulunan iki erkeğin de haline acıyordu. İkisi de ne komik, ve ne merhamete şayandı... Bahusus İlhami Bey... Fakat, Cemal Beyi nde ondan aşağı kalır yeri var mıydı?,.. Maamafih, biri aşk, öbürü de servet tesiriyle küçüklükler yapıyor - dü... — Birer kokteyi içelim... — Aman, pekâlâ olur... Taraçaya çıktılar. Küçük bir sofra başına geçtiler,.. Yemeğe kadar içtiler.. Aradan iki saat geçlikten - sonra, Fikret, klüpten çıktı. İlhami Beye: — Ben zaten pansiyonumu tuttum.. Siz merak etmeyin... Ancak işler dü - zeldikten sonra eve gelirim... - Demiş- Hu Fakat, zihinlerindeki elemi oyala - mak kaygusiyle, o akşam, yemekten evvel, yemek esnasında, ve sonra, üç erkek epeyce içmişlerdi... Delikanlı, sendeliyerek yürüyordu. 28 Temmuz1934 2 Pratik Hayat Bilgisi | ::i'ı..y: -ııı:ı:ıu..ıııı ameli malâmatı — 43 — Nakıl ve tercüme bakkı Ayak parmağının çarpılması: Par- maklardan birinin bir mafsalı oynar ve iki mafsalı birbiri üzerine bükülür. Bu ikinci veya üçüncü parmakta olur. Bükülen mafsal yerinde bir sertlik hu- sule gelir. Bu sertliğin altında bir çı - ba nveya fistül husule gelebilir. Bu ra- batsızlık dar ve kısa ayakkabılardan olur. Doktora müracat etmeli; parma- ğt yavaş yavaş eski haline getirtmeli. dir. Topuk ağrısı: Ayak iskeletinin za- yıflamasından ve fena ayakkabılar giy- mekten olur. Tedavisi istirahatla ve bazan da ameliyat yapılarak mümkün- dür. t Baş parmağın çarpılması: Baş par- mak ikinci parmağın üzerine biner, O vakit baş parmağın üzerinde ve ayak- | kabının tazyiki ile husule gelmiş bir sertlik görülür. Bunun tedavisi de a- yak parmağının çarpılmasındaki gibi- dir, Ayakkabı AYAKKABI — Ayakkabının ta - banı lüzumu miktarı geniş olmalıdır. Tarağı tazyıksız, topuk alçak olmalı, Ayakkabı ayağa mümkün olduğu ka- dar intibak etmelidir. Çok geniş olur- sa çabucak bozulur ve ayağın sürtüş- mesi ile nasırlar husule getirir. Dar o- Tursa kanın cevelânını — meneder ve a- yağın etli ktsmını harap eder. Kadın- lar yüksek ökçeli ayakkabı giymeme- Hdir. Çünkü böyle bir ayakkabı bütün uzviyetine zarar verir. Ayak parmaklarının biçimini bo - zar. Bel kemiğinin çarpılmasına bile sebebiyet verir. Alet ÂLET — “Sebze bahçeleri, el işle- ri ve sair bahislere müracant." AYGIR — Hara ke YA SAA7 Asap ASAP — Vücudün merkezinden satlına — muharrik — tesirleri — ve vücudün sathından merkezine tahassüs eserlerini nakle hizmet eden uzuvlar - dır. Sırf hisse mahsus âsabı olduğu gi- bi sırf muharrik âsap ve hem hisseden, hem tahrik eden âsap ta vardır. Başlıca âsap rahatsızlıkları — sar'a, isteri ve âsabi ihtilâçtır. Bunlardan başka yüz — nevralji'in — siyatik ile moeerit te âsap baştalıklarıdır. SAR'A — Az çok mesafe ile ihtilâ. €i mahiyette asabi buhranlarla tema - yüz eden bir hastalıktır. İkâi nevi mev- cuttur. İhtilâçlr sar'a: Vukua gelmeden bir çok saat veya gün evvel rüyalar, diş gicırdatmaları, titremeler, gıdıklanma- lar, ışıltıdan ihtirazlar ile keadini bel- çıkardı.. Etrafından, otomobiller, tram- vaylar, piyadeler geçiyordu. Fakat, o, hle: İsimssayo düklmt ebmiyardu. Başında bir ağırlık vardı.. Gözleri kararıyordu... İstirahate ihtiyacı var- dı.... Yürüyordu.. Ne kadar gittiğini tayin edemezdi. , Fakat, kendine geldiği vakit, ayak- ları onu, İlhami Beyin evine getirmiş- ’ ti. “ — Alışkınlık....” diye murıldan - dı., Başınt kaldırdı. Pencereleri — birer birer muayene etti. Türkânm odası, karanlıktı. “ — Demek yatmış.. - Diye düşün- Sonra, birden bile aklına geldi: * — Mademki, buraya kadar gel- dim, gürültü etmeden, sokak kapısını açayım, kendi köşküme gireyim... Ora- dan, bazı lüzumlü eşyamı alayım... Yoksa, pansiyonda seril, sefil kalı - rım...” Anahtarı cebinden çıkardı.. Gürültü etmemeğe gayret ederek kapıyı açtı. Doğrudan doğruya mini mini bir sofaya girilirdi. Oradan yatak odasına dü, Alnına rüzgâr çarpsın diye, şapkasını | ve banyoya geçilirdi mahfusdur Yazan: . Gayur li eder. Tahribattaân bir - kaç saniyt evvel “ora” ismi verilen alâmeti görü” lür, Bu, ya bir hayal görmek, kuvvet” li acılar, soğuk veya sıcaklık daymakı | nefes darlaşmak, çarpmtı, öğürtü gi bir haldir. Sonra hasta bir dofa baği * rır. Bayılır ve üst üste düşer. Bunü ihtilâç devresi takip eder. Vücut ger” | gin, gözler sabit ve yukarı dikilmiş Eller bükük, parmaklar sıkışık, yüf morarmış bir haldedir. Nabız dakikâ” da “120” atar, Yarım dakika kadar bu hal sürdük* | ten sonra ihtilâçlar başlar. Yüz kırı * şır, gözler döner, kollar, bacaklar ha* | reket eder, nofes kesik ve görültülü « | dür. Dudaklara köpük gelir, hasta bö> ğürür. Bir kaç dakika vonra içini çe * ker. Yavaş yavaş şuru avdet öder Ve sar'a kendisini kaplar. O sırada 1öf söylemekte güçlük çeker, hatırası 2” yıftır. Bahusus ayak parmakları geri* lir. “Bu son hâdiseye Babrinski hâdi* sesi denir. Buhran her ây veya hef hafta ve kadınlarda bazan — her idl! gördüğü sırada tekerrür eder. Başka bif hastalığın zuhuru ile inkitaa uğradığ! da olur. İhtilâçsız sar'a: Baş dönmesinden mü” rekkeptir. Hasta baygın düşer, sonra #f kın bir halde kalkar ve gene işine bt” kar, Dalgındır. Saatlerce uyku buhrafi geçirir, bir kıamı sayıklamalara uğrafı tazyik altında imiş gibi olur. Sar'a buhranlacı: Pityalizm buhratf ile karıştırılmamalıdır. Pityalizm buhrt” | mı gece olmaz, âni değildir, hasta buhrâ” nen iptidasında şuuruna maliktir. Sar'al hasıl olan sayhayı çıkarmaz, düşeceği * man kendine bir mesnet bulabilir. Yü" zünü kan basar.. Hıçkırır ağzına köpük gelmez. Hararet derecesi — yükselmesir parmaklarda Babinski hâdisesi görüt amez. ( - Bara: açın doktora muracaat etmel dir. Doktorun yapacağı tedavi usül su ile tedavi, elektrik, Bromür dö potaf” yomdır. Dikkat: Bir nevi sar'a vardır ki; Bur na Yakson sar'ası denir. Mevziüdir, Yüt kol veya kalçada görülür. Bu takdird€ | dimağda afaz var demektir. Cerrah kafa tasını açarak tedavi eder. 2 — Gebelik sar'ayı ekseriya teskiti eder, ve tedaviye asla halel — vermez Sar'alı kadınlar çoluklarına meme vere" ASABİ İHTİLÂÇ — Küçük çocuk” larda görülen mühim bir — marazdır. | Sar'ayı andırır. Arazı: Birdenbire bayılmak, gözle * rin ve azanin dağtık hareketi, ağızdk| köpük hasıl olması, idrar ve mevaddı gg” ita ifrazı.. Buhran geçtikten sonra çocu” ğun vücudunda az bir kırgınlık kalır. “Daha bitmedi” Fakat, hayrette kaldı. Zira, yatak ©* dasında bir ışık vardı. Kapının kilidi yağlı olduğu içit hiç gürültü çıkarmamıştı. Fikret, ayak” larının ucuna basarak yürüdü... Aralık olan kapıdan içeri baktı. İ İşte, gördüğü manzara: | 'Türkân, bir koltuğa oturmuş... El> lerini çenesine dayamiş.. Adeta sfenkf gibi duruyor... | * — Beni bekliyor... - Diya düşün” dü, - Yattı zannetmiştim... İyi ki, gü" rültü etmedim... Yoksa, İlhami Bey€ karşı bütün ahitlerim bozulacaktt! Kim bilir, adam, nasıl bir manewvt” çevirdiğime zahip olacaktır... buradan gideyim... Küçük çan'amı (8* lan almağa lüzum yok...” Derhal geri döndü.., ü Fakat, bu sefer, acele ettiği içifr ayağını çarptı... Görültü çıkardı.. Türkân, içerden: — « — Kim 0?.. - Diye haykırdı Bu vaziyette yakalanmak felaket olurdu... Fikret, kapıyı hızla kapayarak, *” kağın karanlığma daldı. Orsdan taksi geçiyordu. Atladı ve Bayoğlur” gekmesi emrini verdi.... (Devamı var) |