İABER'i . ikâyesi, “Beni assınlar!,, | 2 g flâni oldu. 8 — Peki, ne münasebet?.. Fa - grvel?. Medet allah. Medet al. “j Kendisine sordum: w pe E Yangın çıkartır. ö — Peki, bunlara sebep neydi?, — Son sayıfadaki resme bakı. | ax ii Annemin süt ninesi Hanife ka- , altmışlık bir Rumeli muhaci- di, Şimdi seksenlik oldu ya...| hikâyeyi bana anlattığı sıra - , yarım asırdan ancak on sene yaşamıştı. O yıl, Hanife kadınm memle| komşusu Halit ağa, sizlere ö-| ir vefat etti, Sütne, döğündü, durdu: — Vah zavallı adam.. Vah bi- e adam., | Demek ki, Halit ağa, senin kadar sevgili aile dostundu?. İkönce gayriihtiyari: Evet,.'« dedi. Lâkin, sonra, eski rüyayı hatır. gibi: — Ah. - dedi... ilemizin dostu de iydı.. — Ne?. diyerek Yok, hayır...! Zildi.. Düşma-| anlamadığıma Ea e ilyamızın düşmanıydı... üyük düşmanı... diye tekrar. | i, Sütne, şakayı sevmez, hiç lâtife pmazdı. Bilhassa $u sıra, böyle| v klar için müsait bir saat ildi. Yanın düşmanı ile uzun sene- çi » pozla böyle sıkıfıkı ahbaplık n?. Babam öldükten sonra, o yaklaştı.. Etmediği iyiliği madı.. Ama, babam ölmezden . Yapmadı.. Ne düşman klar. lerimize hastalık bu- ir, ağaçlarımızı kırar, hay - rını saldırır.. samanlığımız» | dim büyük. layı sürüp dururken, öküzleri dur duruyor; bir yere çömelip oturu - yordu. Çenesini yumruklarına da- yıyor, düşünüyor babam düşünü- yor.. Onu uzun müddet; bu vazi - yetinden ayırmak mümkün olamı- yo.du. Sonra, bir ağlama tutturu- yordu. Göz yaşları boşanıyordu.. Ama, ne boşanış! Ne boşanış.. — Ne oluyorsun?.. Nen va Neren ağrıyor, Halit ağa?.. Cevap vermiyordu. — Sormayın, sormayın.. der »| Dayanamıyorum... Yüreğimde bu azabı taşıyamıya - cağım.. Öleceğim. Boşalmak isti - yorum.. Derdi, azabı, boşalmak istediği neydi?, Bunu, biz de anlıyamı - yorduk.. Gene bir gün, öküzlerini dur- durtmuş, kötü kötü düşünüp du - ruyordu, Testi ile yanına yaklaş - tım avucumu ıslatarak, alnını, şa- kaklarını uğuşturdum. Yüzüme derin derin baktı: — Ah, kız ah.. Ben sana ne yap tım?.. Ben sana ne yaptım. « de di. — Ne yapacaksın, Halit ağa.. Boyuna iyilik yapıp duruyorsun.. Acı acı güldü: — Ben ha?.. İyilik ha?.. Sana ha?.. Acaba benim sana yaptığım fenalığı kim işledi.. Birdenbire, sar'ası tutmuş gibi ayağa kalktı. — Benim yaptığım fenalık.. Be nim yaptığım fenalık. Cezamı bulmalıyım.. Beni hükümete ve - rin.-Asacaklarsa assınlar, . hapse tıkacaklarsa tıksınlar.. Yoksa, ar- tık, bu derecesine dayanamıyo - rum., — Canım, ne oldu, ne var?.. Ne olâcak?.. Benim babam daha fenasınt yapardı da o - N için. Araya büyük abir zıd - yet girmişti. Biribirimizin gö - nü oycaktık.. / Fakat, günün birinde, babamı E i | N i i İgar çetecileri vurdu.. Bunu , a anladık biliyor musunuz geldi.. Birde bulgar han- . a rahmet öylesin bizim- sok sert, çok zorbaydı. Çeteci- p de çok düşmanlığını kazan - işti... ından o ağladık.. Ne olsa, baba. Hoş, bize de kötü- etmekten geri durmazdı ya... Bu ölüm vak'ası üzerine Halit anın bize karşı muamelesi de “Bir sabah: “.— Artık her seyi defterden gil im!... - dedi. - Ben, ned, olsa in komşunuzum.. Babanızla geçimsizlik ettik ama, onu gö lar öldürünce, içime hicran ol. . Sizin işlerinize yardım et. istiyorum.. Komşunun kom. a hakkı geçermiş. “İlkönce hile yapıyor sandık.. it ağaya emniyet göstereme « ik.. Lâkin zaman geçtikçe, tarla- uzı sürmekte, mahsulümüzü sat- A'şarımızı vermekte öyle ük yardımları dokundu, ki ndisinden şüphe edemezdik.. Başsız kalan ailemize, hakika- n baş olmuştu. Fakat, felek yar olmadı. Çün- Halit ağa, hastalandı.. Hem kara sevdaya benziyen ne ga- p bir hastalığa yakalnmıştı. Ade delirdiğine hükmetmiştim., Tar d di LR AŞ e 7 YİN a, NEŞE A 3 Gelin göstereyim de rahat bir nefes alayım.. Zira, boğuluyo- rum.. Öleceğim., Ve, tarlanın bir tarafında, ye » ri derin derin kazımıya başladı... Deli gibi çalışıyordu. Ne yaptığı- na, ne çıkaracağına merakla'ba - kıyorduk.. Nibayet bir iskelet göründü: — İşte, babanızın mezarı. Ba- banızın kemikleri, Onu ben öl - dürüp bu hale koydum.. Fakat, son nefesini verirken “Çocukla - rım.. Çocuklarım... diye bir inik dedi ki, hâlâ sesi kulağımdan, bakışları gözlerimin önünden git- miyor,!,. Bütün aile toplanmış, hayret ve dehşetle onu dinliyorduk. — Hükümete verin.. Benden in | tikamınızı alın.. Ancak böylelik- le rahatlıyacağım - dedi. — Fakat, biz, bu adamın doğru söylediğine, yaptığı işten pişman olarak bize dört elle | sarıldığına öyle iman etmiştik ki, şimdi, kar- #ımızda ailemizin ve babamızın düşmanını değil, dostunu görüyor #ibiydik.. Sırrı saklamağa ve hükümeti ha- dar etmemeğe karar verdik... O zamandan sonra Halit ağa sır tından büyük bir yük © atmış gibi ferahladı ve dostumuz olmakta de vam etti. Ölünciye kadar da böyle dost kaldığımı biliyirsunuz.. Babacım öldürdüğü bir aile ile bu | cinayet yüzünden dost olan adam: başka bir hikâyede işittiniz mi?. (Hatice Süreyya lir Se, HABER — Akşam Postası Ş avulun yaldaşi i ar ,. 9 Temmuz 1934 Yeniçeri ağası geliyor “TüfenkçiMürteza penceredenfırladı. Kaçıyordu, ensesine bir palâ indi... Tüfenkçi Murtaza, bir akşam dükkânından çıkmış, evine gidi- yordu. Arkasından birisinin ses lendiğini işitti. Durdu, yanma ge-! len bir arkadaşıydı: — Murtaza, bu akşam Yağlık- çının evinde âlemimiz var! Saba» ha kadar yeyip, içip eğleneceğiz. Gelir misin; dedi. Murtaza düşündü, karar vere- miyordu. arakdaşi; — Canım ne düşünüyorsun. Böyle bir eğlenti her zaman düş- mez.. Hem yalnız biz değiliz, ka» dınlar da var! Tüfenkçi Murtaza kadın lâfmı işitince; — Haydi gidelim, dedi ve ar- kadaşımın yanına katılarak yolu değiştirdi. Biraz sonra yağlıkçı- nım evine girdiler, yukarı katta bahçeye bakan bir odada sofra kurulmuş, eğlenti başlamıştı. Sofra kurup gece yarılarma kar dar eğlenti yapmak memnudu. Bunun için şarkılar hafiften söy- | İeniyor, komşular duymasın diye pencereler açılmıyordu. Çünkü ye niçeri ağası sabahlara kadar 80- kaklarda dolaşıyor, meclisli evle- ri basıyor, yakaladıklarmı falaka- ya yatırıyordu. Yağlıkçınm evin- deki yâran on kişiyi geçmişti. Neş'e ve şetaret içinde yüzü" yorlardı. Vakit hayli ilerlemiş ol- masına rağmen sokak üzerindeki gözcüden henüz bir tehlike işare- ti verilmemişti. Demek artık ra- bat, rahat eğlenebilirlerdi. Gece saat dörde kadar; Eder mahbubeler uşşaka hazı Kılarlar ehlidiller keşf Tazı... Diyerek öyle bir âlem yaptılar ki. Vakit hayli ilerlemişti. Birden gözcünün koşarak odaya daldığı görüldü: — Yeniçeri ağası geliyor, yâ- ran... Ne duruyorsunuz, kaçın! Sofra başı karmakarışık oldu, pencerelerden bahçeye atlıyanlar, tavan arasına kaçanlar oldu. Bu arada tüfekçi Murtaza da pence » reden kendisini bahçeye attı ve süratle bahçeyi geçerek arkadaki küçük kapıya yetişti, açtı, tam çı- karken gece karanlığında iri bir el ensesinden yapıştı: — Nereye kaçarsın bire hain?.. ” Tüfekçi Murtazada hoşafın ya- ğı kesildi. Kendisi her türlü ihti. male karşı odada pencerenin ya- kınma oturmuştu. Bir baskın olur- sa kaçıp kurtulacağına emniyet getirmişti, Demek ki fena sarık. | mışlardı. Yeniçeri ağasının gelişi İ tesadüfi değildi. Komşulardan bi-| ri gammazlamıştı demek.. Bu ze tibattan öyle anlaşılıyordu. Tü- fekçi Murtaza: — Kerem et yoldaş! Bir kaba- hattir ettik, Salver beni, diye yak varmaya başladı. Elindeki palasını < tüfenkçinin ensesine vuran yeniçeri atıldı: rın şakırdadığı Tüfekçi Murtaza yalvarıyordu: — Aman yoldaş, ben ettim, sen etme... Aklım başımdan gitti, be- ni bırak... — Gencim, kıyma bana.. Ke - rem eyle.. Yeniçeri yalvarmalara (aldırış! etmiyordu. Birden tüfenkçi Mur-| taza kendisini topladı. Yalvarma-| ları bıraktı: — Yoldaş.. Beni salver diyo- rum sana.. Koynumda iki yüz flo- ri altını var. Kesesiyle senin olsun bırak beni.. — Hem sen zengin ol, hem ben evime, barkıma selâmet döneyim! Sen garip bir yeğite benziyor- sun.. Benim aşkıma florileri har- cet, safa ile.. Yeniçeri bu teklif üzerine tü- fenkçi Murtazayı birkaç kere itip kukaladı: — Sana söylenme demedim mi? Ben seni koyuvermeye kadir de- ğilim. Bu teklifi bir daha yapar - san bir yumruk vurur, dişlerini dökerim.. Tüfenkçi OMurtaza kapana sıkışmış gibi boyuna söyleniyor, yalvarıyordu: — Al yeğitim, iki yüz florini al, anamın südü gibi helâl olsun. Bunda ne var ki. Ne kakıp duru - yorsun?.. Yeniçeri dayanamadı: — Diyelim ki ben altınları ala- yım. Ya duyarlarsa?. Ya ağa ha- ber alırsa?.. -— Canım yeğit.. Sen florileri al, Beni ağaya götürürken hafif tut, Ben yolda senin elinden silki-. nir, karanlıkta kaçar giderim. Bana kimse yetişemez. Gel, insaf et de beni bırak! Yeniçeri daha fazla dayana- madı. Tüfenkçi ustasının elinde şakırdıyan (200 altın taşıyan keseyi hızla aldı, koynuna soktu. Murtazanin ensesindeki eli gevşe- di. Bu sırada tüfenkçi Murtaza a tıldız — Yoldaş, yanımda tek bir ak- çe bile kalmadı. Kerem eyle de bana eski birkaç akçen varsa ver. Yeniçeri düşündü. İki yüz altı- nı almıştı, Birkaç akçe esirgemek doğru muydu. Elini koynuna attı. Yüze yakın akçesi vardı. Hepsini çıkarıp tüfenkçiye verdi. Tüfenk- çi Murtaza yüz akçeyi aldığı gibi! silkindi ve yeniçerinin o elinden kurtularak kranlıklarda kaybol - ; du, gitti... ! Bu tarafta yeniçeri iki yüz al tınını sık sık yokluyordu. Sevin-; cine payan yoktu. Bir an evvel e-! vine dönüp altınlara kavuşmak e| meliyle çırpınıyordu. Akıbet bas- kın işi tamamlandı. Yakalanan - lar götürüldüler. Sabaha karşı da yeniçeri evine döndü. Mumu yak- tı. Hemen koynundaki keseyi çı karıp altınları saymak hevesine düştü. Elini attı. İçindeki altınla - keseyi çıkardı. den minderin üzerine döktü, Fa- kat.. Ne o?. Keseden mendile dö- külen flori altın değil, tüfenk kun dağına ziynet makamında mıhla- nan flori altını şeklinde pirinçten değirmi nesnelerdi, Hepsini satsa beş akçe etmezdi. Yeniçeri içinden öyle bir ah çekti ki, öyle bir yandı ki.. Hırsın- dan kendisini yerden yere vurdu, ağladı, günlerce yemek yemedi.. 200 flori altını hayal olmuş, üs- telik de 100 akçesini kaptırmıştı. Tüfenkçi Murtaza dükkânmda bırakmayı unuttuğu pirinçten ma- mul tüfek süslerini altın diye ye- niçeriye yulturmuş, ağanın sopü& larından kurtulmuştu. Yekta Ragıp Vapurculuk şirketinden çıkarılanlar Bize verilen malümata göre Va « purculak Türk Anonim şirketi vapür. larında çalışan kamarot Halit, Remzi, Ahmet, Salih, ateşçi Ahmet, Muhar »- rem, Rifat, Haydar, Mehmet Efendiler işlerinden © çıkarılınışlardır. o Üstelik bordroyu imza ettikleri halde parala « rı da verilmemiştir. Kendileriyle görüştüğümüz kama» rotlar diyorlar kit — Vapurda bir hırsızlık oldu. Ban- da bizim katiyyen alâkamız yok. Böy- le olmasına rağmen işimizden çıkarıl- dık A ARZ Ateşçiler da şunları eöyliyorlar: “— Vazifemiz, arasında, olmama» sma rağmen kömür yerleştirme ve denk işini dalma yaparız. Geçen gün işimiz bitince, bu işi gene yapmamız emredildi. Messi saatimiz yeni bit - mişti, Yemekten sonra yapalım dedik. Hayır şimdi yapacaksınız dediler. Sa- bahın yedisinden akşam altıya kadar çalışmıştık. Kömür işi ise gece saat ü- çe kadar devam edecekti. Akşam ye - meğinden sonra yapalım teklifimizi kabul etmediler: — Siz, madem ki itiraz ediyorsu- nuz, işe yaramazsınız dediler ve son- İ va da işten çıkardılar.” Kamarotlar'a ateşçiler haksız yere işlerinden çıkarıldıklarını iddia edi. yorlar. Vapurculuk şirketi müdürlü - ğünün bu hususla icap eden tahkika- tt yapacağını ümit ediyoruz. Malül ve yet.mlere Kadıköy askerlik şubesinden: i — Kadıköy askerlik şubesin - de kayıtlı harp malülü zabit ve nefrlerle şehit yetimlerinin 934 senesi inhisar ikramiyesinin tevzi- atına 11 temmuz 934 tarihine tesa- düf eden çarşamba gününden iti - baren başlanacaktır. 2 — Tevzi günleri (cumartesi pazartesi, çarşamba (o günleridir. Tevziat geçen sene olduğu (gibi kaymakamlıkta yapılacaktır. 3 — Tevziatta maaş cüzdanı , resmi senedinin bulunması esastır. 4 — Tevzi günlerinden bir gün evvel şubeden sira numarası alma- e