EREE İ Son sayıfadaki resme bakı- | Şeyh Muslihiddin Kemali, yep- ni bir tarikatın banisiydi. Gençe i esnasında, zamanın hükümda- Melik Ferhat, onun — aleyhine üthiş bir mücadele açmıştı. Ken- ini öldürtmek istemişti. Lâkin, arasında bir — şeyhin pek Ul'lf'»lrlln olduğunu, hattâ pray erkânından bile ona âde - tapanlar bulunduğunu gördü - ı için, artık takipten vaz geç « işti. Şimdi, Şeyh Muslihiddin Kema. senelerdenberi, Reybiye kale- sığınmış, orada, en sadık mü- |İtleriyle birlikte yaşıyordu. Kale, yalçın kayalar örindeydi . — Fakat, | ü- burasını| | zaptolunmaz hale sokan şey-| k adamlarındaki iman kuvvetiy- Ş Bunlar, “Öl!.. deyince canını | jda eden takımdan oldukları i için biri yüz muhacime karşı dura « | ilirlerdi. yhlerinin kerametine, nlmâ:- APpluğuna ve her istediğini yapa - eğine kanidiler. Şeyhin Zübeyde isminde bir kı- | ( vardı. Rivayete nazaran, bu kız, | | duya güzeliydi. Ne civarda, hat- | | H ne tarihte bunun kadar harıku- | de Şı'rr mahlük dünyaya gelme -| işti! g Melik Ferhat, son seneler zar- hda ölmüş, onun yerine, — oğlu fasan Fettah hükümeti ele almış-| Bu kara sakallı, haşin bakışlı “ükümdar, babasının aksine ola. , ahalinin ne düşündüğünü, na- itikat heılıdığını nazarı itiba- | lân 'eti h Mııılıhıddııı Kuıııltyo bıı do- e imtiyaz verildiğine, onun hü- met içinde hükümet teşkil etme- ,İhe müsaade olunduğuna kızıyor- — Ah, cennetmekân pederim, | l olmuşta bu — kadar gevşek vranmıç; bu herifi Reybiye ka - ine yerleştirmiş.. — diye düşü - üyordu.— Bir fırsatımı bulsam da imu ezsem., » Bu fırsatı gözleyip durduğu sı -| da fikrini değiştirdi. Zira, şey - b gayet güzel bir kızı yetiştiğini Mmuştu, Şeyhi ezecek yerde, kendine ka- impeder yaparak nüfuzuna alma- daha muvafık ve daha akıl kârı | uldu. " Muslihiddin Kemaliyi bir gün , tzet ve ikram ile sarayına davet derek, açıldı.. İhtiyar, — teklifi işidir işitmez, gi attı.. Eli ayağı sapır — sapır tremeğe başladı: — Bakalım efendim.. Müsaade fuyarun, fakirhaneye gideyim.. İs- ye yatayım.. — Bu izdivacın ülkü devletiniz hakkında uğur - olup olmadığını tetkik edeyim.. Melik Hasan Fettah, bu işten şey anlamamıştı. Kendisi gibi ir hükümdar kız istesin de karşı af sevine sevine vermesin. Böy- ! bin dereden bin su getirsin.. Bu, | sıl olurdu.. Maamafih: Z Thtiyar, her halde, — rüyaya| ok mütekit.. Brrakayım, arzusunu | ine getirsin.. — dedi. Aradan bir ay kadar geçtiği hal- ) Rtmyı kalesinden — ses sada | n tr. İstihare, menfi netice | miş olıı:ıhıh. şeyh — ötekine| ” Sü — Zübeyde çeribaşıya nasip o - lur; lâkin Melik Hasan Fettaha, nasip olmaz., — demiş.. Bu şayia, hükümdarın kulağına kadar varınca Fettah, fena halde! kızdı: — Bu herifi ezmeğe karar ver - mekle, ilkönce pek doğru düşün » müşüm.. Bak edepsize.. Beni çeri- başıdanda aşağı görüyor! —diye| küplere bindi.. Gene fırsat gözetlemeğe başla - dı. Bu fırsat, zühur — etti. Bir kaç gün sonra, Şeyh Muslihiddin Ke - lesinden çıkmış, kabirlerde dolaşı- yordu. Fettah askerleri, ona, bas- kın verdiler... Çala paça yakala - yıp saraya getirdiler. —« Şimdi, Reybiye kalesinin köp - rüsü yukarıya çekilmişti. İçinde- ki mücahitler, hücuma mukabele için saburane bekliyorlardı. İti - katlarına nazaran, reisleri yanla - rında bulunmadığı — için müşkül mevkide kalmışlardı. Fakat şey « hin akibetinden — şüphe ve endişe etmiyorlardı. Zira, bu mübareke adama hiç bir surette felâket gelmiyeceğine onun her tehlikeden masun olaca- ğına kat'iyetle kail bulunuyorlar -| dı.. Halbuki, — biçare şeyh, felâket ve tehlikeden hiç te masun değil -« di, Hükümdar Fettah, ona, saray- da, değme hakareti reva görme - mişti., Nihayet, ona şu sözleri itiraf et- tirdi: — Evet, ben, “kızımı Çeribaşı- ya veririm, Melike vermem!,, diye söyledim.. Sözümü gizliyenlerden değilim.. Hâlâ da o fikirdeyim.. kunç tavırla ayağa kalktı. Maiye - tine: — Haydi!.. —emrini verdi.. Zaten plân, önceden kararlaş - tırılmıştı. Fettahın adamları, şey- hi yakalıyarak, bahçeye çıkardı « lar. Orada içi kızgın katran dolu , kocaman bir kazan vardı.İçine dal dırdılar. Kimi bacağından, kimi ka lundan, kimi sakalından yakala - miştı.. Biçare şeyh, vücudu kızgın kat- ranlara bulanınca öleceğini anla - dı; ve bitkin bir sesle; — Beni öldüreceksiniz.. Anlı - yorum.. Fakat Melik yanıma gel - sin, kendisine, mühim bir sır tevdi edeceğim..— dedi. Fettah bir an tereddütten sonra, |. merakmı yenemedi, yaklaşıp: — Söyliyeceğin neymiş?. — di- ye sordu.. ğ Muslihiddin Kemali, son nefe - sini teslim ederken — hükümdarın kulağına şu sözleri mırıldandı : — Reybiye kalesini artık fethe- deceğinizi anlıyorum.. Zira, mız- rağın tepesine kesik başımı geçi - rince, müritlerimin maneviyatı kı rılacaktır.. Hezimete uğrıyacak - lardır., İçeri gireceksiniz.. Kızım da kalededir.. Lâkin, onu gene a - lamıyacaksınız.. Fettah kızdı: — Niçin?. — Çünkü, yatak odamdaki se- def çekmecede bazı — mektuplar vardır. Onları ele geçirince, anne- nizin el yazısmı tanıyacaksınız ... Mektuplardan öğreneceksiniz ki, siz, benim oğlumsunuz.. Zübeyde de kardeşinizdir. — Bu sırrı ileles bet saklamağa karar vermiştim ; fakat, maattcessüf imkân kalma- dı. (Hatice Süreyya) —.. HABER — Akşını Postası Çıatayı ıyıleştıremıyen Acemi hekim de idam edildi Cengizin büyük öldükten sonra — bütün nazarlar Oktayın kardeşi — Çığataya dön- müştü, Çığatay, uzun kulaklı de - mektir. Mogollar, Gobi çölünde sürülerle yaşıyan yabani atlara da | bu ismi verirlerdi. Cengizin oğlu. na bu ismin verilmesine — sebep,| kulaklarının tabit — hale nisbetle| biraz büyük olmasıydı. Çığatay Cengizin en genç ölen oğ lu idi ve diğer kardeşlerine nisbet- ! le daha sertti. Yasanın harfi har ., fine tatbik edilmesini isterdi. Bu - nun için Cengiz ölürken kendisi - ne: — Yasanın — alıkâmını tatbike | seni vekil bırakıyorum, — demişti. Bilhassa — Kangal dağlarından Ceyhun nehrine kadar vâsi sahada oturan müslümanlar — Çığatay'ın bu sertliğinden çok şikâyetçiydi » ler Çünkü Yasa mucibince gün - oğlu Oktay düzleri akar su da yıkanmak, ap-. test almak, hayvanı keserek ye « mek yasaktı. Eti yenecek hayvanın ıogıu ve kılbı el ile k euııeııîn cezası idamdı. Yasanın müdafil olan Çığatayla ağabeyisi Oktay her zaman istişa-! re ederdi ve onunla konuşmadan hiç bir iş yapmazdı. Bununla beraber Çığatayda kendinden büyüğe karşı itaat fikri çok kuvvetliydi. Bütün hayatında bir defa bile — Oktaya itaatsizlik yapmamıştır. Her zaman sözünü dinlemiştir. Bir gün Oktayla Çığatay bera- berce gezip tozmuşlardı. Tabiati itibariyle ikisi de içki — ve kadına düşkün olduklarından bermutat yarı sarhoş bir haldeydiler. Nihayet saraylarına dönmek ü- zere atlarına binerek hareket et - tiler. Fakat yolda giderler ve öte- beri konuşurlarken Çığatay birden bire durdu: Plâj kıyafeti nemerli, LOKül, (ivu »» CHF- kalı mayo, Yollu ve k> «taklik takılıp boynuna da ayni ( znekte e- — Seninle yarış seni geçerim.. — Geçemezsin.. — Geçerim.. — İmkânı yok.. | — Peki öyle iıeıdedüılqemrful — Peki o halde bars (*) kura- kım. — Pekâlâ.. — Nesine?. — Yarışı kim kaybederse dokuz at ödesin.. — Olur. Türk ve Mogollarda dokuz ade« | di mukaddesti.. Bir kimse büyük | bir hediye vermek ve makbule ;eç' mek isterse daima dokuz tane ve - rirdi. Ordularda bu dokuz esasına müsteniden teşkil edilirdi. Dokuz | silâhşor bir takım teşkil eder ve bunlara bir “onbaşı,, kumanda eder, böylece on kişi olurlardı. Dokuz kıtaya da ayrıca bırı “Yüzbaşı,, kumanda ederdi. büyük şey dokuz kere dokuz yani ıekıen bır tane şey vermekti. Her edersek beıı' ııçııoıuıı iılınlıiı bir şeyi vermek isterse o şeylerden dokuz tanele» yinden dokuz tane verirdi. Oktay ile Çığatay bahse giriş - tikten sonra atlarını kamçıladılar, İki at demir pazılı iki kemankeşin yaylarından fırlıyan oklar gibi fns ladılar. Göz karartan bir hızla hendek- ler atladılar, tepeleri aştılar. Fa kat Çığatay yavaş yavaş — önden koşan Oktaya yaklaştı. Nihayet bir dönemeçte ağabeyisini geçti . Ve önlerine çıkan ovada da Ok - taydan bir at boyu ileride koştu . Böylece barsı kazanmış oldu. Ok» tay kendisine dokuz tane at ver - di. Fakat ertesisabah sarhoşlukları geçince Çığatay Hakana böyle bir bars teklif etmekle — kendisinden büyüğüne — hürmetsizlik ettiğini düşündü. Derhal bütün zabitleri - ni, ülemasını, ve sair belli başlı a- damlarıma hazırlanmalarını em- retti, Derhal hepsi silâhlandılar ve | doğruca Oktayın otağı önüne ıelı diler. Oktay, böyle bir sürü silâhlı a- damın sabah erkenden otağını çe- virdiğini görünce şaşırdı. Ve hattâ korktu bile., Birdenbire kardeşi - nin kendisini öldürerek hakanlığı- nı elinden almak istediğini düşün- dü. Bu fikirler derhal kılıcına sa - rılarak otağın önüne çıktı ve kar- deşi Çığataya: — Ne var?, Neden böyle erken geldin? diye sordu.. Bunun üzerine Çığatay atından indi. Kılıcını vediğer silâhlarını yere atarak Hakanın önünde diz çöktü: — Dün sana bars teklif ede - şarpatılınca, plâjda doluşma kıya | zek hürmette kusur ettim. Bunun fı.'tı < Hakiplme ğti ll | ddi bi * M: Gi Tellâllar bağırıyordu: “Hakan Çı- gatayın hayatını bağışladı. Bunun mali, üç beş adamiyle birlikte, ka-| © için o da Otağın eşiğine kapanmıştır,, için, — dayağa mı, ölüme mi neye müstahak işem adamlarımın gözü önünde yap.. Oktay elindeki kılıcını yere at - L ve: — Birader, öyle bir — şey yok.. Fakat mademki sen öyle zanne diyorsun ve buna kanisin ve sana bir mücazat tayin etmemi istiyor - sun, o halde seni — affediyorum.. diyerek kardeşini yerden kaldır - mak istedi. Fakat Çığatay ölümden affolu » nan mücrimlerin yaptığı gibi yü - zünü otağın eşiğine sürdü, ve: — Hakan Çığatay'ın hayatmı bağışladı. Bunun için o da otağın eşiğine kapanmıştır. diye dellâl - | lar çıkarılsın , diye emretti. Derhal bir sürü tellâllar her ta « rafa yayılarak bu sözleri — bağıra bağıra ilân ettiler. Bundan sonra Çığatay ağabeyisine dokuz at ver- di ve böylece borcunu ödemiş ol - du. müteessir oldu, günlerce — matem tuttu. Ve saltanat naipliğine Ok - tayım enmuteber — zevcesi olan Turakina'yı tayin etti. Tayin et - meden evvel diğer prenslerin de muvafakatini almıştı. — Bu suretle Türkler arasında bir kavmin bir kadın tarafından idare edilmesi - nin çok eski bir tarihe malik oldu- ğu anlaşılmaktadır. Oktay öldükten bir ay — sonra Çığatay da hastalandı Memlekette bulunan bütün hekimler kendisini tedavi etmeğe uğraştılar. Nihayet kendisşinin tedavi edilmesini as. len Türk olan bir vezirle bir acem hekim üzerlerine aldı. Çığataya bir çok ilâçlar yaptılar. Tesiri ol « madı, Bunun üzerine çok uzaklar dan bir takım — nebatlar tedarik ettiler, hiç görülmemiş ilâçlar, yas kilar yaptılar. Bunlar da bir fay - da vermedi. Nihayet — sihire baş vurdular. İlâhi kuvvetlerle Çığata- yı iyileştirmek istediler, Fakat bundan da bir çıkmadı ve bir sabah bu — büyük adam da her fani — gibi gözlerini dünyasına yummuş bulundular. netice Çığatayın birinci karısı İsulon bunun üzerine Türk vezirle Acem doktorun kendilerini ve çocukları idam ettirdi. Çığatayın kurduğu devlet Tür- kistan — ve Maverayünnehide on dördüncü aşrın ortalarına kadar sürdü, Nihayet Timur — buralarını zaptettiği zaman eski sağlam ah- lâk bozulmuş ve taht kavgaları ile uğraşan prenslerin dahili harpler den dolayı kuvvetleri çok azalmış. tı. Murat SelâmlI (*) Bars! Bahsin Türkçesi.. * Çığatay, Uiiıtyııı'lmium Vçol'ı v PüK li vi ga B D Üİ A ea e İ d ZL AY — ea Hat e eli v dt? ddi ee