KOYDER Hakikt vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL | —Kx ——— — —— I 31-5-934 Her hakla mahfuzdur Tefrika: 78 ı Geçen kısımların hulâsası Mütarekeden sonra İstanbulda A- nadolu Jehinde çalışanlar arasına ka tılan İlhami, İngilizler lehinde çalr - şan Fatma Nüzhetle tanışıyor ve o - nunla beraber yaşıyor. Diğer taraftan Pantikyan yazıhanesinde milli kuy - vetlere çalışan Beridun Bey Pantik - yan taralından takip ettirilmektedir. * Balların maiyetinde müstah- dem irtibat serkomiseri H, tarafın- dan şifahen vaki olan ihbaratta: Rikatson Het'in gayri meşru emel- ler ile münasebata giriştiği kadın- lara sarhoşlukla İngiliz idarei as-| keriye ve siyasiyesine ait bazı es-| rarı söylemekte olduğu bildirilmiş etasen gerek Ballar ve gerekse Maksvel, Rikatson Het'i sevme-| mektedirler ve bugünkü vazifesi- nin muhafaza edilmesine taraftar olmadıkları için bu ihbarı eheni- miyetli telâkki ederek mümessili siyast ile başkumandana haber ve- riyorlar, Her iki makam — sür'atle tahkikat yapılmasını emretmiştir, Bizim mahut H. Bey, H, nın delâ:- let ve tavsiyesile Maksvele çağrılı- yor. Rikatson Retle teması olan ka dınların kimler olduğunu tahkike memur ediliyor. Bence bu, mürettep bir den ibaretti. Rikatson Het'in azli için ha-| zırlanmıştır. | İngiliz ordusu tayyarecilerin- den yüzbaşı Palmerston ile mülâ-| zim Kerri istifa etmişler ve Yunan ordusuna dahil olmuşlardır. Her ikâsinden burada bulunan arka- l vak'a. arına gelen mektuplarda şim- dilik İzmirde Ingiliz ordusundan aldıkları ma- aşın üç misli maaş aldıkları yazıl-| maktadır. Bir haftaya kadar da cepheye müteveccihen hareket e- deceklerini de ilâve etmektedirler. Ortaköyde pişmiş oğlu soka- ğgında, kilise ittisalindeki Ermeni| mektebi; taşnak Ffırkasının İstan- bulda, Beyoğl'unda, Uıküdm—dıW mütcaddit ve fakat hafi şubeleril vardır. Fırkanın * İstanbul — reisi| '.ıHızorosy_yn) adında bir Ermeni- diğ, bulunduklarını ve Pantikyan bu fırkanın heyeti fa'ğle reisi ve ayni zamanda İngi- Hzler nezdinde resmi murahhastır.| Mutedil hürriyet ve itilâf fırkasi-| le temasa da Pantikyan memur-| duür. Ermeni menafiini İngilizler- Er Geçen kısımların hulâsası Mekteplerde okutulan ve tarihte, e- debiyatta bahsi geçen bir kral Ödip sahnesi vardır. İşte, o gün, (alcı Elendi, - Edip Beye, Kzal Ödipin £ ketine uğrıyacağını haber veriyor. De- likanlı, istırap yapacağını bi- lemiyor, Eve di ne süyor, Annesine ne söyliyeceğini şaşırıyor. Onün yüzüne bakamiyör, Kendisine, Osman Bey ismindeki ahbabının geldi- ğini haber veriyorlar. Falcıyı tavsiye eden bu adamdır. Osman Bey, sakal bırakmıştır, Edip, arkadaşına meseleyi söylüyorsa da, an- | nesine bir türlü açılamıyor. Şimdi, E- dip, Aliye Hanım isminde tanıdığı bir kadının evine gitmişti | — Ya içeride biri varsa?... Ne| demeğe haber vermeden — gel- le iştirakte gören taşnaklar İstan- bulda İngiliz istihbatatma muave- net ve müzaherete karar vermiş- ler. Binaen aleyh bugün İngiliz istihbaratında memur sıfatile ta- nıdığımız Ermenilerin büyük bir kısmı istihbaratın maaşlı memuru değil, istihbarata müzaheret eden fırkanım mensubuimiş. Önümüz- deki Çarşanba günü yukarıda bah-| settiğim mektepte mutedil hürri-| yet ve itilâf ve taşnak fırkaları| reisleri arasında hafi bir içtima aktedilecekmiş. Bu içtimada fırka sı namına dahiliye nazırı esbakı Mehmet Ali Bey ile Mahir Sait Bey bulunacakmış. İstanbul karadenize çıkacak vapurların kontrol'u vıı'ıfeıin'mî kendilerine tevdiinden bahs Yunan mümessili, İngiliz mümes- siline resmen müracaatta bulun - | muştur. Yunanlılar, bu müracaatla Kavaklarda bulunduracakları me- murlar ile bilhassa küçük gemile- rin hamulelerini muayene etmek istiyorlarmış. İngiliz mümessli - si- yasişi bu husus çin görüşmek üze- re Yunan mümessilini önümüzdeki Salı günü Tarabyeye davet etmiş- tir. ile| Son günlerde Ermeni patrik ve- kâletine tayin olunan “Ohannes Nazlıyan,, taşnak komitesi delâ-| let ve tavassutile İngiliz hâkimi | siyasisi ile bir mülâkatta İngiliz hâkim Ermenistanın İngiliz siya- set ve taraftarlığına şiddetle müh- taç olduğunu ve Amerika hîmnye-: sinin Ermenistanı yükseltmeğe kâ-| fi bulunmadığını ihsas piskopos da verdiği cevapta, Er - meni namı altında yaşayan unsu- run artık Türklerle itilâfr hiç bir zaman arzu etmediğini ve seneler- denberi birlik bir güçlük içinde çırpınmalarına rağmen mevcudi- yetini, terakkisini temin eden Er-| menilerin yalmz İngiliz himaye ve müavenetile istiklâle kavuşa- caklarından emin olduklarını söy- liyerek ruhant idaresi altındaki Er- menileri bu şekilde ikaza çalışaca-| Bolşeviklerle kahramanca çarpışan küçük Er- menistana kadar genişleteceğini ilâve etmiştir. etmiş ve ğını ve hattâ bunu Bu mülâkatta Pantikyan da ha- bulunmuş Tefrika No. 19 31-5-934 Aşk ve ma- cera romanı Nakıli (VA-NO) dim?... İyice düşündü. Fakat, Aliye, Edibi görür gör-| mez, sevinç içinde, zenciri açtı. Bileğinden tutarak, delikanlıyı i- çeri çekti, Dans figürleri yapıp: — Aman, ne iyi ettin gel- diğine... Val'ahi, habersiz, ne sür- priz oldu ne süpriz... Evde, yal- nızlıktan patlıyordum... Kitap ©- kuyup duruyordum... Herhalde gitmiyeceksiniz, bu akşamı birlik- te geçireceğiz, değil mi?... Delikan'ı, âdeta sersemlemiş| gibi, dalgın, kaşları çatık duru-| yordu. | — Ay, dünkü hâliniz değişme-| miş, bilâkis beter olmuşsunuz... Neniz var, kuzum sizin... Haydi, | Geçen kısımların hulasası l — MAparnı v ver— Tariht Tefrikat 63 81 Mayıs 1934 © Karadeniz Korsanları © Müellifi: J/shak FERDI Ali baba, İstanbulla iki memleket arasında ticareti | yapmakla meşğuldü. Alibaba küçük - ken hadım yaptığı Ferhada İstanbul- daki kızlarını teslim ederek, Kafkas- yaya gidiyor. Tifliste valinin kona - ğında (Fatma) isminde bir Gürcü kı- zını kaçırmağa uğraşırken, Rüstem isminde bir gençle tanışıyor. Bu genç, Ferhadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak üzere Tiflise gelmiş - tir, Rüstem Fatmayı kaçırıyor ve fail olarak Ali babayı zindana atıyorlar. Ve Rüstem, günün birinde Fatma ile İstanbula dönmeğe muvaffak oluyor. | Anlatacaktı.. Alâ! Fakat, bu i - şin sonu nereye varacaktı?. Fatma günün birinde Feı'lııdaV kaçar ve tamamiyle Ferhadın o -| Rusya, kadın | lursa, betbaht delikanlı ona erkek liğini nasıl ispat edecekti?. İşte bir rezalet.. O vakit Fat - manın yanında mahcubiyetinden yerin dibine geçmiyecek miydi?. Ferhat bir türlüne yapacağını bilmiyordu. Bir şeye karar vere - memişti.. 48 — Ferhat, Doğancılarda — ihtiyar bir büyücü karının evinde derdini anlatıyordu: | — Ben bir kız seviyorum, ana- cığım ! Fakat.., — İngiliz hükümetinin azemet| ve edaletinden eminiz, dünya ıiyn-W setinin nazımı olduğu gözümüz-| den uzak değildir. Ermeni milleti ancak İngilterenin himayesi altın- | da müradına kavuşabilir. Şimdiye| kadar, milletin hakiki menfaatini tefrikten âciz bazı kimseler maal- esef bizi İngilizlerden soğutmaya çalışmışlardır. Patrik — vekilinin vaat ve müzaheretinde büyük ü- mitler gizlidir; demiştir, Bu içtimada söz söyliyenler yal- nız bunlardan ibaret değildir. Komitenin faal heyeti arasında bulunan Nerses Papazyan da Pan- tikyandan geri kalmamıştır. Hattâ daha ileriye giderek: — Ermenistanın mutedil ellerle idare edilecek bir komşu Türkiye| ile dost geçinmesi bugün Anadolu- ya hâkim olmıya çalışan kuvvetle- rin yakm bir zamanda kırılmasını tememni ediyorum, Cümlesini de kullanmıştır. edi) ben arkadaşınızı... Derdinizi dökün... Genç kadın, Edip'i kolundan çe- kerek kanepeye oturttu, Kendi de yanma ilişti. Delikanlı, başını dayayacak bir anne omuzu arıyor gibi idi... Der- di öyle büyüktü.. Fakat, böyle za- manlarda en fazla annelere baş vurulduğu, onlara dert döküldüğü halde, biçare, bundan mahrum ol- Anlatın... muştu.., Aliyenin omuzuna dayandı... Gözlerinden iri iri damlalay süzül- dü. — Dertliyim... Dertliyim... -diye inledi.- Bu akşam içmek rum... Sizinle içelim... — Hiç böyle âdetiniz yoktu... — Mutlaka içmek... Avunmak! istiyorum... Haydi biraz rakı bir şişe de viski aldırınız... — Peki, peki... Edip, para verdi. Genç kadım, zile bastı. lsmarlananları k'PlC!yı tenbih etti... ğ istiyo- | diğini hatırlamıyordu, O, bu uzun| içine al | çıldı?.. Ne oldunuz — Onun da seni sevmesini mi| istiyorsun? — Hayır.. O da beni seviyor.. | — Öyleyse neye geldin bura-| ya? Ferhat ağlamağa başlamıştı: — Ben otuz. yaşına geldim.. Hâlâ bir kadınla koyun koyuna! yatamıyorum, anacığım! Küçük-| ken benim erkekliğimi — boğmuş- Jar.., Ben şimdi hadımım... Beni sen, bu dertten kurtaracaksın! Sa- na ne istersen vereceğim ! Ferhat koynundan bir kese al- tın çıkardı: — Bak.. Bunların hepsini sana vereceğim! Padişahtan iltifat gör sen bile, bu kadar ihsan alamaz- sm! Haydi nineciğim, benim çare- me bak! Büyücü kadın altınları görünce! şaşırdı.. Gözlerini kırmızı para ke sesine dikti; — Dur bakalım, oğul! Elbette bir kolayını bulacağız. Dünyada ölümden başka neyin çaresi yok!.. Kaç senedir hadımsın? Anlat ba-| kayım.. — Kendimi bildim bileli.. — Kadın görünce kendinde bir şey duymuyor musun? — Damarlarımın derhal tutuş- tuğunu hissediyorum... Rüyamda, hayalimde hasılı her yerde ve her an kadın sayıklıyorum. Kadın gö- rünce vücudumu yakıcı bir ateş sa- rıyor.. Gözlerim kararıyor., Başım dönüyor.. Dişlerimi sıkarak esniyo rum, İşte o kadar, anacağım! İşte © kadar.., Bırak, söyletme beni! Çıldıracağım.. Artık tahammülüm kalmadı. Ben güçlü kuvvetli, yakı- şıklı bir erkek olduğum halde... OF Allahım... Büyücü kadın Hindistandan İs- tanbula geleli yirmi sene olmuştu. Yetmişi geçkindi. Bu yaşa kadar kendisine böyle bir dertlinin gel- yıllar içinde ne çiftlerin çöpünü çatmamış, neleri birbirinden ayır- mamıştı! Fakat, böyle bir hadıma erkek- lik kudretini vermek, kadını erkek yapmak kadar güç bir iş değil miydi? İstanbulun meşhur büyücüsü a- caba buna muvaffak — olabilecek miydi? Hintli büyücü başını ellerinin ak bir kaç dakika düşün- — Fakat neniz var?.., Söyleyin bakayım... — Ah bilmezsiniz... Şefkate ih- tiyacım var... Beni anlıyan, beni teselli edecek bir ruha mühtacım... Anneye, hakiki bir anneye öyle müştakım ki... Aliye, hayret içinde: — Anneye mi?... Peki ama, zin anneniz var ya. si- Aranız mı a- . Ben sizi te- selli edeyim.., Fakat, şunu hatırla-. tayım ki: “Ana gibi yar olmaz!,,| derler... İhtilâfimiz ne ise, mutlaka barışın... — Dargın değilim... Fakat, on- dan kaçmağa mecburum... İ — Niçin, ama, niçin? — Annemin artık yüzünü gör- mek istemiyorum. Siz, çıldırdınız mı?... Hem, mademki dargın da değilmişiniz... Kadın, delikanlının saçlarını okşamağa başladı: | — Kim bilir ne saçma şeydir!...| diyordu. Herhalde, kızsanız, uzak-i dü., Gözlerini kapadı.. Kendi ken” dine mırıldandı.. Homurdandı» Ve sonra birden gözlerini açarak! — Oğlum, dedi, bana yarın güneş doğmadan gelecekşin ve ge" | lirken yeni kesilmiş bir tavşan de" risi getireceksin! Ferhat sevinçle gülmeğe bap ladı: — Kurtulacak mıyım, nineci: gim? Tekrar erkekliğime kavuşa” cak mıyım? — Merak etme.. Yarın sabab bir deneme yapacağım. Olmazst başka bir ilâcım daha var. Herhak de günün birinde bir çocuk babas! olacaksın! ... Ferhat Doğancılardan inerkeri; Ahmediye çarşısıma uğrayarak, güzel bir Ada tavşanı satın ah mMişti. Ferhat sabahleyin güneş doğ' madan tavşanı kesip derisini yü' zecek ve Hintli acuzeye götüre" cekti. Esirci Ali babanın yirmi iki se* ne evvel erkekliğini katlettiği bu yeni âşık o gece sevincinden uyu" yamıyordu. Ferhat, mezardan babası diri" lip gelse bu kadar sevinmiyecekti; Bu sevinç, servetini kaybeden bir adamın günün birinde tekrar zengin olmasına benzemiyordu. Erkeklik.. Bunu kaybetmek, bir genç itif ne büyük bir felâketti! İ Ferhat odasında kendi kGDd" ne: — Ah şu gençler.. Bu mahru" miyetin verdiği istıirabı benim kâ' dar duysalar, erkekliğin kıymetin! bilirler, ve altmış yetmiş yaşınt geldikleri halde bile dipdiri bir &” kek kalmıya çalışırlar. Diye söyleniyordu. Ferhat, tekrar kadımnların yanm” da itibarı olan erkekler — sırasın* geçerse neler yapmıyacaktı! Ev ” | velâ Fatmayı evine kaçıracak V* Rüstemden boşatıp kendi alacak * tı. Fatmayı Rüstemin gözünde” düşürmek için herşeyi hazırlamit” tı, Rüsteme: “Bu kadın sana olmıyacak! Gel şunu satalım.. AD | cağımız parayı paylaşırız. Sen d Haççeyi kaçırır ve onunla — evl? nirsin!, diyecekti. (Devamı var) lara gitseniz bile,bir gün, sizi, 5357 ki bir elin omuzlarınızdan yaksi” dığını, zorla annenize sevk ettiğif göreceksiniz... O zaman, onun cağına, ne büyük bir arzu ile atf cak, onu, öpecek, öpeceksiniz... Edip, çıldırıyor, kâbus ıöıüf" sibi idi: : — Allah esirgesin... Allah e*İ” gesin!- diye haykırdı.- Allah haft ©o günü göstermesin, Yarabbi. — Niçin, canım?... Anneniz sisi ne fenalık yaptı?... Li Hişiz — Peki, ondan ne demeğe K kadar nefret ediyorsunuz? YM nü görmek istemiyorsunuz ? .. — Sormayımn... Bu içinden çıkılmaz muh"rl yi Aliyeyi şaşırtıyordu. Karşı delikanlıyı, o zamana kadar '.’J tabil, gayet akıllı tanırdı. H! simdi, aklını kaçırdığına M deceği geliyordu. gi (Doramı v