— Bekizinci sayıfadaki resme bakmız! — Belki siz de işitmişsinizdir: Bun dan beş on sene evvel, Boluda, bir| kadını, bir ayı dağa kaldırmış. Al- tı yedi ay ininde alıkoymuş. Niha- yet avcılar, hayvanı vurarak, kadr- nı sağ salim kurtarmışlar.. Meğer, | ayı, arkadaşını, bu müddet zarfın- da, balla, yağal beslemiş.. Skandinavya, beyaz ayılarıyle meşhurdur. Buranın şimalinde, Norveç kıyılarında, insanlar, ba- lık avı ile geçinirler. Deniz hay - vanlarından yağ çıkarırlar. Bu yağlar, muhtelif şekillere sokula - rak, bir kısmı ilâç, bir kısmı ma- kine yağı, bir kısmı da bildiğimiz| balık yağı ve saire halinde sevke- dilir, kullanılır. Büyük deniz hay- vanlarının kılçıklarından da, sı - nayie iptidai malzeme ihzar olu - nur. İşte, dört balıkçı, bütün bir mevsim, bu nevi işlerde çalışırdı. Kasabaya döndükleri zaman, içle| rinden biri, hemşiresinin kocasile gayet fena vaziyette olduğunu gördü. Herif, işe gitmiyor; sabah- tan akşama kadar kafayı tüssüle- yor; kadını döğüyor.. Miryam böy le erkeği ne yapsın?.. Gece gün - düz ağlıyor, boşanmak istiyordu.. Fakat, azgın koca, kat'iyyen ayrıl- mıyacağını, kardeşi balığa çıktığı zaman, kadınım hakkından gelece- ğini söylüyordu: — Mademki beni ona şikâyet etti, mademki o gelince benden! kaçtı, hele balığa çıksınlar, karım ' görür! - diye meyhanelerde bağır /— bağır bağırıyordu. Nihayet, Miryam: — Beni de bu mevsim ava gö- türün ! - diyerek ağabeyine ve ar- kadaşlarına rica etti. « Mahkeme, © zamana kadar hükmünü verir.. Ben de, hem oyalanmış, hem de[ ko: muın serrinden yakayı kurtar- mr olurum.. Kulübenizde mevsi - m! geçirir, sizin hizmetinize ba- karmm... Adamlar razı oldu.. Kadını da birlikte alıp götürdüler.. Tabii, bütün gün, işleriyle güçleriyle meş gul oluyorlardı. Döndükleri za- man, sofrasını, yataklarını bir ka- dımn elinin hazırladığını görerek memnun kalıyorlardı. Fakat, bir akşam, kulübenin ka» pısı ardına kadar açık ve içersinin bomboş olduğu hayretle nazarla- rına carptı. — Miryam!.. Miryam!.. Nerde- sin?. - diye arandılar. Ne ses, ne sada.. Yalnız, karla- rın üzerinde, ayı izleri vardı.. Hayvan, dört ayağını basa basa gelmişti. Fakat, gittiği sırada, yal nız iki ayağı üzerinde yürümüştü. Bu sebeple, bir şeyi kucağında götürdüğü anlaşılıyordu. Bu Mir « yamın ta kendisiydi şüphesiz.. İzleri takip ettiler.. Fakat, ayı- — min bir buz tabakasına kadar yü - — rüdüğü görülüyordu. Ondan sonra| hangi istikameti takip ettiğini an- lamak kabil değildi. Günlerce, ümitsizlik içinde ara-. dılar.. Ne yazık ki, bir şey bulma-! ları kabil olmadı.. Ağladılar, matem tuttular.. Fa- kat, kimin arkasından ölünmüş - tür?.. Günlerin biribirini takip e- dişi, ölülerin hatırası üzerine bir — misyan örtüsü çeker.. Bilhassa, in- — san, şayet bir işle meşgulse, kede- ' *ryini büsbütün çabuk unutur. Balık- uların da avunması uzun sürmedi. ' Aradan üç ay geçti.. Avdet mev simi yaklaşıyordu. Bir gün, kulü- belerinin önünde bir homurtu işit- tiler.. — Bak bakalım nedir bu?. Biri, kapıyı açtı.. — Beyaz bir ayı... diye hay- kırdı. - Haydi, çocuklar.. Mızrak- ları alın.. Kurşunla baş edilemiyeceği i - çin, ekseriya bu mızrakları kulla» nırlardı.. Bilhassa beyaz ayılara karşı mızraklar, pek müessirdi. Dördü de, böyle müsellâh, dı- şarı çıktı.. Beyaz ayıların, ne az- gın, ne saldırıcı mahlüklar oldu - ğunu biliyorlardı. Bir kazaya uğ- ramamak için gözlerini dört aç » mışlardı. Fakat, hayvanın saldırmadığı - nr, saldırmak niyetinde de olma -| dığını hayretle gördüler.. Bilâkis aç kalan, yahut soğukta donan, hulâsa, insanlara muhtaç olan bir köpek tazallümü ile yaltaklanıyor, sanki merhamet dileniyordu.. Göz| lerinden yaşlar akıryordu.. — Moon.. Homurdandı.. Bu seste öyle bir yalvarış ifadesi vardı ki., Balıkçıların aklına şimşek gibi bir fikir geldi: — Şimdiye kadar bunca ayı ile karşılaştık.. Hiçbirinde bu hali görmedik.. Dur hele., İşin içinde iş var galiba.. Arkasını takip ede- lim.. İşte, geri döndü.. Bizi bir yere götürmek istiyor! Filhakika, hayvan, yürümeye başlamıştı. Peşine düştüler.. Dört beş saat yürüdükten sonra, bir ine vardılar.. Buradan içeri girdikleri ve ala- ca karanlığa gözlerini alıştırdıkla»| rı vakit, dördü de haykırdı: Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bite gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol« maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. 279 — Hasis ölürken Hasisin biri bir gece hastalanır. Dotkor getirirler. Doktor — gelip hastayı muayene ettiklen sonra: — Artık bundan ümit yok, ya - şamaz. deyince hasta başını kaldı- rarak yanındakilere: — Öyle ise mumu söndürün zi- yan olmasın, demiş. Bakırköy: Sami 280 — Müşteri ve arabacı Müşeri — Arabacı, — pek ya- vaş gidiyorsun. — Hayvana bir iki kamçı vuruver, Arabacı — Yok, olmaz mam, Ben himayei hayvanat miyeti âzasındanım. Gidecekleri yere geldiler. Müş- teri arabadan inerek arabacıya 5 kuruş uzattı. Aarabacı — Efendi bu çok az.. Müşteri — E.. Ne yaparsın? Ben de iktısat cemiyeti âzasındanım. aBkırköy: Sami 281 — Yahudinin zekâsı Yahudinin biri para kazanmak için bir köye gider. Fakat gidece - ği köyde fazla hırsız olduğunu duyduğunan ihtiyaten yanıma bir e tabanca alır. Fakat bakar ki o köye tahmininden fazla — hırsız var, Ne yapsın?. Düşüne düşüne nihayet bir ça- re bulmuş. eĞceleri — çalmasınlar diye parasını ve tabancasmı güb - reye gömmeğe ve sabahları çıkar- mağa başlamış. Bu suretle hırsız- ların şerrinden kurtulmuş. Eyüp: Remzi -..——.......-' vura » ce- — Miryam.. Birçok postlar üzerinde, ve bir| çok postları yorgan makamında kullanarak, genç kadın yatıyordu. Yarı açılan gözleriyle, gelenlere baktı: Ü — Beni nereden buldunuz?.. - dedi. - Görüyorsunuz.. İşte, hasta- yım.. Acaba ölecek miyim?. İsveç hümması denen hastalığa yakalanmıştı. Bunun ilâcı ise, ba- lıkçılarca malümdur. Bunu, yan » larında gezdirirler.. Kadmar, bir hap verdiler.. İyileşmesi çok sür. medi.. Bütün bu müddet zarfında, ayı, sadık bir köpek gibi insanların a- yakları arasında dolaşıyordu. Yal- nız, kadına kimsenin fazla yak - laşmasına müsaade etmiyordu. He men dişlerini gösteriyor, kıskanç - lıkla haykırıyordu: — Mooa... Miryam iyileşince, ağabeyi: — Haydi, hayvanı öldürelim, yahut yakalıyalım, kasabaya dö - neriz!.. - diyordu. Fakat kadın: — Öldürmek mi?.. - diye hay » kırdı. - Allah esirgesin.. Onu, ya- kalatmak, zincire vurdurmak da istemiyorum.. Zira, steplerin hür- riyetine alışan biçare, çok betbaht olur.. O, daima benim iyiliğimi is-| tedi.. Bütün insanlardan görmedi- ğim muhabbeti ondan gördüm.. Kat'iyyen felâketini arzu etmem.. Sarhoş kocam, evinin yolunu ve vazifesini bilmezdi. Bu, biliyor... Ne bulabilirse bana getiriyor.. Bu iklim içinde, dört ay, pek âlâ be-| raber yaşadık.. Bundan sonra da PTT Gidilebilecek eğlence yerleri SİNEMALAR : İPEK: — Kaspa. MELEK: Garsonlar şahı, ELHAMRA: Ben ve imparatoriçe. SARAY: — Romen flarmonik orkes- tarsı. SUMER: TÜRK: ASRİ: HİLÂL: Atmaca. Merkez tayyare filosu, Madam çocuk istemiyor. Ankara Türkiyenin kal- bidir.İl| ŞIK: — Budapeştede skandal. ŞARK: — Mavi Tuna. ALKAZAR: Bin ikinci gece ALEMDAR: Ankara Türkiyenin kalbidir. MULİ: — Bir millet uyanıyor. YILDIZ: tiyorum.| HALE: larında. KEMAL BEY: FERAH: Karmen. Ankara postası TEDEEENERMNN külât çıkaracağından, bana balta olacğındn korkuyorum.. Onun için siz, geri gidiniz.. Yerimi biliyor * sunuz, avdetinizde, bize gene bu- yurun.. İnimiz size açıktır. Ayı, sanki bu sözleri tasdik e - der gibi: — Mooo.. * diye haykırdı. İtiraz ettiler. Bahusus ağabey - si fazla miktarda dil döktü. Lâkin| kadını kandıramadı, kadın, sene- lerce, bu ayı ininde yaşadı.. İnsan- lar arasına dönmek istemedi.. Ba- lıkçılar, arada sırada, kendisini ziyaret ederek bir şey İâzım mı di- ye soruyorlardı. İlk seneler, ilâç, kumaş ve saire getirdiler.. Lâkin, sonraları, kadın bunlara da ihti- yaşıyacağımızı umuyorum.. Hele, kasabaya dönersem, kocamın müş- yacı olmadığını bildirdi. (Hatice Sürevvya) | Rahvan: Âdi adımdan daha seri ve i- | Tüyen iki adamın yürüyüşüne Kim olduğunu bilmek is-İl| ' (Üsküdar) İstarbul sokak-İl| | hunan beygir bir metre ilâ bir metre HABER — Akşam Postası Pratik FHayat Bilgisi 23 Mayıs 1934 Hayatta muhtaç olacağınız amelf malümatı kolayca Öğreniniz — 26 — Nakıl ve tercüme hakkı mahfurzdur Yazanıi ., Gayur Cumartesi, çarşamba günleri çıkar YAŞ — Atın yaşını anlamak için dişlerine bakılır; maafamih alışkın bir göz hayvanın harici görünüşünü dik- | katle süzünce kaç yaşında olduğunu anlıyabilir. Hayvan yaşlandıkça şakaklar ke - miklenir, tuzluklar oyulur. Kaşlarda, burun — deliklerinde ve tuzluklarda beyaz kıllar hâsıl olur. Vücudün u- mumi şekli değişir. Zaviyeler daha kemikli olur. Kurur ve fazla tebarüz | eder. Azalarda çökükler hâsıl olur. Havyanın yüzünde de yaşlanmak a « sarı görülür. Nihayet katıdarı yani ön dişlerin vücude getirdiği tarak inti - zarasızlanır. GİDİŞ — Hayvanın gidiş tarzı bir talım derecelere tabidir. Bunlar sert, | yumuşak, hafif, ağır, sühületli, tan - zim edilmiş olahiüir. YÜRÜYÜŞ — Sürat, adım, tırıs ve | dörtnal olarak üç nevidir. Maamafih tırıstan dahâ az yol alarak dörtmala | gidilebilir. | Adım gidiş, dört zamanda elde e - dilen yavaş yürüyüştür. Bu dört za - man zarfında dört ayak ön sağ, arka sol, ön sol, arka sağ, olmak üzere çift çift hareket ederler ve birbirinden ay- rı dört dört ses çıkarırlar. Adımın tu- ü hayvann göre değişir. Bir metro altımış santim beyunda- ki bir hayvan için takriben bir metre seksen santimi bulur. Vasati sürati saniyede bir metre altmış il redir. Yürüyüşün başında ve sonunda ve | yokuşları inip çıkarken adım yürü- | yüşü şayanı tavsiyedir. Tırıs: Vire ve iki ayak ile iki za « manda yapılan ve iki ses çıkaran bir | yürüyüş tırıstır. Tırıs adımının boyu Wür vmatra sakaan santim vüksakliğim. | deki beygir için iki metre kırk san - timdir. Vasati sürati dakikada iki yüz kırk metredir. Dörtnal adımının tulü mancjde, ev- sıçrayarak yol alıştır. Ayakların yere konuşu şu tarzdadır. Bir ön ayak ile mukabil ayağın vücude getirdiği ve- rev beyetten sonra diğer ön ayak ile ilk ayağın vücude getirdiği verev heyet. Âdi dört nal üç zamanlı koşu dörtnalı ile dört zamanlıdır. Dörtnal adımının tulü mazjda, ev- de, koşuda olduğuna göre iki ilâ yedi metre arasında değitir. Bir metre alt im boyundaki bir beygir için tim ve sürati dakikada üç yüz ilâ üç yüz altmış metredir. Âdi koşu müd - deti altı ilâ sekiz kilametreyi geçmez. Gayri muntazam yürüyüşler. — ki zamanda yapılan bir gidiştir. Bir- birbirinin arkasından adım adım yü - tabir edilebilir. Sıçrayış: İrtifa, genişlik ve yukar- dan aşağı olarak yapılabilir. Hayvan bunları adim, tıris, ve dörtmnal ile at- lar, Dörtnalda sıçrayış azami kudre - tini bulur. İrtifada üzerinde süvari bu- altmış santim aşar. Genişlikte sağlam bir beygir kolaylıkla dört ilâ altı met- relik hendeği aşar. BESİ — Zürriyeli alınacak olan beygirde, doğacak tayda aranacak ev- safı aramalıdır. Hırçın olmamalı, şe - killerinde ahenk olmalı, hisleri mü - kemmel olmalıdır. Yapılan - teşhiste pedigre nazarı dikkate alınır. Eğer bir beygirin şeceresinde şöhret kazanmış uzuvlar varsa onun da iyi bir beygir olması muhtemeldir. Beygir kuvvetli, yaylı olmalı. Azast Itniıı ve yerleş - miş, mafsalları ve sinirleri munlazam ve iyi işler olmalıdır. Damızlık atın en sağlam — zamanı beş ile on beş yaş arasındadır. Kız - raklar üç yaşından sonra, damızlıklar ise bütün dişleri tamam olunca tam bir tenasül hassası kazanırlar. Kısrak dogurur doğurmaz yavaşça üzerine kalın örtüler örtmeli. kendi- sino buğday ve arpa unu karıştırılmış yavrım kova su içirmeli. Sonra tayını Yanma bırakmalı, yalar, kurutur ve emzirir. Bundan sonra bol yiyecek, istirahat, sükün, kuvvetlendirici, ve serinletici bir tağdiye lâzımdır. Genç taylara verilecek ilk ihtimam çük tayları evvelâ gayet te- miz tutumalı ve sıhhi mevkide bulun- durmalıdır. İyi muamele görürlerse insanın okşamasına alışırlar. Alıştık « tan sonra kıldan kaşağı ile yavaş ya « vaş kaşağılamalı. Kaşağılarken deri « sini incitmemeğe son derece dikkat etmelidir. Eğer hayvanın derisi çok hastsas ise bir havlu veya meşin bir ka şağı kullanmalıdır. Demire alıştırmak için sıra ile dört ayağı kaldırılarak tırnaklarına kaşağının arkası ile vuru- lur. Bir sene sonra tayın boynuna bir meşinden ip bazırlanır.Bunun ucu yem- Kiğe başlanır. Çayırda bu ip çıkarılır.Böy lece hayvan tamamen serbest - olarak koşar ve kuvvetlenir. Adeleleri sağ - lamlaşır ve teneffüsü düzelir. İki yaşı- na gelince ip yerine bir küçük dizğin ve enşesi ile dudaklarını hırpalamıya- | eak gibi bir yarım gem konur. Tedrici tağdiye — Tayları on se- kiz ilâ yirmi aylık olunca yavaş yavaş sütten kesmeli. Yaz veya sonbaharda çayıra götürmeli. O vakit gidaları sırf ot olmalıdır. Kışın ahıra avdet edince kuru ot, kepek, yulaf, mısır, arpa ilâh. verilir. Alıştırma — Boynuna ilk meşin bağ takılır takılmaz tay alıştırma dev- resine girniş bulunur. O vakit bo - yundaki bağa bir kısa bağ ilâve olur. Bu bağla tayı korkutmadan yakala - mak mümkün olur. Yahut bağdaki bir halka ucuna uzun bir ip bağlama- h. Tay ipin sikletini taşımağa alışır. İnsan da en inatçı hayvanı kolayca ğ tlaşırsa ipi sere — Takip etmeğe alışması için her gön | annesi ile gezdirmeli ve ondan yavat yavaş ayırmalıdır. Memeden kesme * den evvel bağlı durmağa alışmış ol a ması lâzımdır. Bağlı durduğu müddeti yavaş yavaş fazlalaştırmalıdır. Bu k- şın yapılır. Kışı takip eden bahar ve yazda çayır içinde iken kısa urganlı bir bağla gezdirilmeli ve urğan sık sık elde tutulmalıdır. Bu devirde ayakla- rını dikkatle muayene etmeli ve ayak larındaki hataları tashih etmelidir. KUSURLU BEYGİRLER — Çif- te atan: Mahir bir süravi çifte atan bir beygiri daima zaptedip çifte atma- sına mani olur. Timar edilirken, ta * | kımları takılırken, arabaya koşulur * | | ken bir takım âletlerle hareketleri dur durulur. Eğer beygir süravisini atmak için çifte atarsa mahmuz kullanmak - tansa karbaçla terbiye daha iyidir. Şahlanan beyğir: Şahlanmak bey* girler için en büyük kusur sayılır. A hırda kasa iple bağlamalı. İp bir bile- zikle demire raptedilmelidir. Dışarda bir hususi başlık kullanmak lâzımdır. Yükseldiği sırada tedip için dizgin bo” şaltılarak karbaçla şiddetli döğmelidir. Gemi azıya alan beygir: Bir beygir ya korkudan, yahut acıdan gemi azı- ya alır. Korktuğu şeyleri yavaş yavat alıştırmalı, Eğer acıdan ise bu acıya sebebiyet veren şeyi ıslah etmelidir. Korkak: Korkak beygiri emniyet verici sesle teskin etmeli ve dinleyiP görmesine meydan bırakmalıdır. Zor” lamamalı fakat yarım devir yapması” na ve korktuğu şeyden uzaklaşması * na meydan vermemelidir. İyi terbiy€ olunan beygir kendisini - huylandıran gürültülere alışır. Gözlükler korkuyu azaltmaz. Onların kaldırılması efdal * dir. Gözlüklerin yegâne faydası dik * katsiz vurulmuş bir kamçının göze sabet etmesine mani olmalarıdır. Yürümek istemiyen beygir: Bu &İ seriya fena terbiyeden veya süvarinif kabalığından, - tecrübesizliğinden VU" kua gelir. İnatlar tatlılık, sabır ve küt ile bastırılır. Bağırmaktan ise tt ke idare efdaldir. Dörtnal gitmek istemiyen beygif? Fena terbiye edilmiş demektir. Baf lan terhivesi lüzemdır. (l)ıı_"iı