Mevzuunu hayattan alan muharrire kiklyelori I Karısı muharrire, kocası res - samdı.. Hem de, kendi mesleğin - de epeyce ileri gitmiş bir ressam ! Nazariye sahibiydi; — diğer mes - lektaşlarını — beğenmezdi. Onlar hakkında: — Tabiat bu kadar zenginken, bu kadar çeşit çeşit şekilleri ihtiva ederken, kafalarının içindeki ucu- be renkleri ve çizgileri tablolarına geçiriyorlar.. Ne ahmak — şeyler!, derdi. Ve hayali romanlar yazan ka * rısına da nasihat verirdi: — İnsanın karihası pek dardır., Onun mahdut çerçevesi içine gir- me., Etrafma bak.. Ne görürsen onları yaz.. Muhitleri belki bir ressam - için zengin bir ilham membajyş idi. Lâ-| kin kırların ortasında, üç beş kom-; şu arasında yaşıyorlardı. Bir ro - mancı böyle bir — muhitte nereye bakıp ta neden ilham alarak eser yazsın?, Hoş, çok geçmeden, hal oldu.. Ressam, kırlara nazır ağaçlığın| altında sehpasını kurmuş çalışır -| ken, kadım, komşudaki — delikanlı ile tanıştı ve sevişti. Tatil müddeti| bitince, genç adam, — üniversiteye döndü.. Oradan, hemşiresi vasıta - siyle muharrireye, uzun uzun, çıl- gın çılgın mektuplar yazdı, gön - derdi. Kadın, kocasını çok seviyordu . Fakat, bu münasebet te, onun ha- yatında yer tuttu.. Hattâ, epeyce ehemmiyetli bir yer.. Zaten mev- zu arayan dimağı, bunu fırsat bil- di. Haftalarca çalışarak, üniver - / siteli ile aşkını, hassas bir. roman aline getirdi. | garip bir| Hemen bütün hayatlarını tasvir etmişti. Mektuplardan da istifa - de etmişti. Eser, nihayet bulmak üzerey - di.. Genç kadm, heyecan içindey - di.. Romanı neşrolununca kocaşı- nr şüphelendirmesinden ürküyor - du., Dalgın, çalışıyordu. Fakat, bu artist dalgınlığı, onı,f pek pahalıya maloldu.. Zira, her| zaman itina ile sakladığı mektup- ları, her nasılsa, masanın üzerinde — umutmuş.. Bunlar, kocasının eline geçti. Rescsamın ne derece kıskanç ol- duğunu biliyordu.. Sevgilisinin yazdığı kâğıtları, kocasının par -| makları arasında görünce: — Bırak.. —-diye haykırdı.— Onları bırak.. Okuma.. Zira, iki -| miz için de pek fena olur.. Oku - ma.. Olmadık fikirlere kapılacak- sın., Benden nafile yere şüphele - neceksin.. Okuma.. Allah aşkına — okuma.. Sana izahat vereyim. Ressam, bir taraftan — deli gibi, aşk mekltubuna göz gezdiriyordu.. Hani bir inasan denize düşer de, su yutarken gözleri — dışarı uğrar, — yüzü mosmor kesilir, tıkanır gibi — hareketler yapar.. — İşte, o da her - cümlede böyle bir hal alıyordu; — İzahat mı vereceksin?. İza -| — hata ne hacet?. İşte, her şey mey -| — glanda.. Namussuz kadın.. Demek — ki sen.. Sen.. — Silâhların bulunduğu — odaya| koştu... Tabancasını mı alacaktı?, Kadın, müthiş bir çığlık kopara * rak odasına kaçtı.. Kapıyı kilitle - di, sürgüledi.. Önüne, dolapları, masaları, iskemleleri yığdı.. Ve pencereyi açarak — bahçıvana ahçıya seslendi: — Aman, içeri girip beyi tutu- nuz.. Beni öldürecek.. uşağa, — Hizmetkârlar koşuştuğu sırada, kocasının kapıya, yumruklarını ve tekmelerini indirdiğini — duydu. Sonra, adamların ayak sesleri yak- laştı: Kocasını zapetmeğe uğraşı - yorlardı . Fakat,, kadım artık bu evde ka- lamazdı. Ayağa spor — potinlerini geçirdi., Bir çarşafa — tutunarak, pencereden bahçeye indi.. Duvar kenarını takip ederek, görünme - den yola çıktı.. Kocasınım, hâlâ: — Ah, namussuz, ah alçak.. diye bağırdığını işidiyordu. — Bütün dolapları kıracağım.. Aca - ba daha ne hiyanet vesikaları ya - kalıyacağım.. Uyur yılan.. Ne uyur yılanmış 0!.. Şehir on beş kilometre uzaktay- dı.. Genç kadın bu saatte tren ol - madığını bildiği gibi, — istasyona gitmekten de çekiniyordu. Kırlar- da yeis içinde yürümeğe başladı.. Nereye gidecekti? Hayatını nasıl tanzim edecekti?. Neden böyle bir maceraya girişmişti . İşte, her şey mahvolmuştu. Kocasını da ne ka- dar seviyordu.. Gözleri sulandı.. Sendeledi. Ba- şı döndü.. İçine fenalık geldi ve/ oraya, perişan bir halde, baygın, yıkıldı. | Kim bilir, ne kadar müddet bu waziyette kalmıştı.. Ressam, do- | lapları kırıp kadıma ait ne var, ne yok çıkardıktan sonra ve hepsine göz attıktan sonra, karısmın oda kapısına gitti. Tekrar vurmağa başladı. Fakat, hizmetçiler, pen - cereden sarkan çarşafı görmüşler- di: — Galiba kaçmış, diye haber verdiler. . Kapıya anahtar uyduruldu. Do- Japlar, iskemleler, masalar devri- lip kapı açıldı. Muharrirenin ora -| da bulunmadığı anlaşılınca, res - sam, istasyona kadar gitti. Sonra , kırları takiben şehir yolunu tuttu . Uzaktan, bir karartı, dikkatini celbettik. Koşarak yaklaştı: — Karım, karım.. —İiye inli- yordu,. | Yerde, yarı baygın, bitap yulan: muharrirenin önünde diz çöktü . karısını kocağına aldı: — İzahat vereceğim!.. Dediğin zaman seni dinlemediğim için af- fını rica ederim, karıcığım., Me - gerse, sen, benim verdiğin nasiht- leri tutmak, mevzuu tabiatten al- mak için böyle bir şey yaptın, de - ğil mi?, Muharrire, can kurtaran simidi- ne sarılır gibi, bu fikre -sarılıyor - du., Gözlerine hayat, yüzüne kan geldi. Derinden derine bir “oh!.,, çekerek: — Tabit değil mi ya.. —dedi— İzahat vereceğim — dedim, beni dinlemedin.. Sen bana muhayyel roman yazma diye nasihat ediyor- dun.. — Ben de, bir sersem ııeııcinl evli bir kadına nasıl aşk mektubu yazacağını anlamak için, bu kom- efendim.. şu delikanlısiyle şöyle uzaktan u- zağa biraz alay ettim. Aptal sahi sanıp beni sevmiş.. Fakat, sana || meram anlatmak kabil — olamadı ki., Emin ol, aramızda en ufak bir şey cereyan etmemiştir. İş, ro- mancılıktan ibaretti. — Deliliğimi affet karıcığım.. | Kolkola girdiler. Kadının sevin: | ci, bir değil, ikiydi: Hem kocasını kandırmış olmak, hem — de, artık, eserini çekinmeden neşredebile - cekti.. Ressam, artık Karısını okşıyarak: — San'ati benim telâkki tarzım tabitleşmişti. HABER — Akşam Postası Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzut ol- maması, söçme olması ve okunaklı | yazılması lâzımdır. Perşembe ve pazar 21 Mayıs 1934 a Ingilizce dersleri tesi günleri çıkar Müellifi: ömer Rıza 275 — Hocanın eşeği Hocanın eşeği ölmüş, karısı kâ fi miktarda para vererek bir eşek almasını söyler. Hoca pazara gi- der, bir eşek alır. Arkasına bak « madan yularından tutarak eve ge- tirir. Yolda iki muzip hocnm dal- ginlığından istifade edip eşeği a - p satarak parasını paylaşmak is ter. Birisi yavaşça yuları eşeğin başından çıkarır, kendi başma ta- kar, diğeri de eşeği alarak pazan. da satar, Hoca eve gelince karısı- na seslenir, ahırın kapısını aç, ye- ni eşeği getirdim der. Karısı per-i cereden bakarak: — Hu!.. Bu nasıl eşek; Demesi üzerine hoca başını çe- virince eşek yerine çocuğu görür| ve şaşarak: — Ayol! Sen nesin?.. — Hocam çocukluk, anama karşı geldim, annem de inşallah eşek olursun diye inkisar etti. Gece yat tım, uyandığım zaman eşek olmu- şum. Pazara götürdüler, siz aldı - nız yümnü bereketinizle gene a - dam oldum, diye hocaya teşekkür eder. Hoca ise: — Bir daha böyle cahillik yap- ma diye nasihat etmiştir. Ertesi ginü gene pazarda eşeği görünce yavaşça eşeğin kulağma: — Gidi köftehor, sen ezelden e- şek mişsin, galiba gene annenin sö zünü dinlemedin darılttın, der. ıncesaz ve caz Gazetemizin haziran ayının ilk haftasında bir cuma günü tertip edeceği büyük deniz ge - zintisi için (7) kişilik bir caz ve incesaza lüzum vardır. Talip o- lanlar, bu ayın 25 nci günü akşa. mına kadar, idaremize müraca - at etmelidirler. Vapur gezintisinde büfe kiraiamak istiyenler Gazetemizin, Haziranın ilk haf inde yapacağı büyük deniz gezintisine tahsis edeceği vapurun büfesi satılıktır, İstiyenler, Mayı- sın 28 nci günü akşamına kadar gazetemizin İdare Müdürlüğüne ; Gîdilel;îlecek eğlence yerleri SİNEMALAR : Kaspa, İPEK: MELEK: Garsonlar şahı. ELHAMRA: Ben ve im:ııı:ıtuıîçr.ı SARAY: Sarışın kukla. SUMER: Atmaca. # TÜRK: — Merkez tayyare filosu, ASRİ: — Madam çocuk istemiyor. HİLÂAL: — Ankara Türkiyenin kal- bidir-. ŞIK: — Budapeştede skandal. ŞARK: Mavi Tuna ALKAZAR: Bin ikinci gece | #ALEMDAR: Ankara Türkiyenin kalbidir. Bir millet uyanıyor. Kim olduğunu bilmek is- tiyorum. (Üsküdar) İstanbul sokak- larında. MİULİ: YILDIZ: HÂLE: KEMAL BEY: — Karmen. FERAH: Ankara postası FRANSIZ TİYATROSU: DZETTELMTETETTTEMDAEDLDZDEAURD UNUN —diye sordu. — Tıpkı — ayniyle kopya etmek, çok güzel bir usul., Muharrire, üniversiteli ile geçir- diği zevk âlemlerinin bayaline da. larak: — Evet.. Hakkın var.- Çok gü - Attik. | tiyar ve öyle dir onun zevce. | tiyar, karısı da öyledir. | misis A. Robinson dır onların anne zel.. Çok güzel.. — dedi. pek doğru, değil mi karıcığım .. (Hatice Sürevva) b ee lll eeei dir adai ee ĞÜt ü öeill M 9 (IX) Nine, ninth lesson. 9 (IX) nayin, nayins leson. Dokuz dokuzuncu ders. 'Three times three are nine, sri tayims &ri ar nayin. üç defalar üç dırlar dokuz. Üç kere üç dokuzdur. What are three times two? vat ar sri tayimz tu ne dirler üç defa iki Üç kere iki ne eder? Tom's father is called Mr Robinson. tomz fazer iz kold Mister Robinton. Tomun baba - olunur tesmiye Mister Robinson. Tomun babası tesmiye olunur. He has a brother and a sister hi haz e brazer end e sister. © maliktir. bir birader ve bir hemşire Onun bir biraderi ile bir hemgşiresi var, Mir William is Tom's uncle. Mister Vilyam iz Tom'z anlal Mister Vilyam dır Tomun amca. Mister Vilyam Tomun amcasıdır. Miss Grace is Tom's aunt. Mis Gres iz Tom'z ant. Mis Gres dır Tomun hala Mis Gres Tomun halasıdır. She is also the aunt of Tom's brother and sister. Şi iz oölso zi ant ov Tom'z brazer end sister. © dır dahi hala nn Tomun birader ve hemşire.. O Tamun birader ve hemşiresinin de halasıdır. Mr William bas several children, Nister Vilyam haz several çildren Mister Vilyam maliktir müteaddit çocuklar. Mister Vilyamın müteaddit çocuk- ları vardır. He has two daughters and a son hi haz tu dovters end e san © maliktir iki kız ve bir oğul. Onun iki kazı ile bir oğlu vardır. These are Tom's cousins ziys ar Tomz kazins. bunlar dırlar Tomun yeğenler, Bunlar Tomun yeğenleridir. 'Tom is his uncle's nephew. 'Tom iz hiz ankılz nefyu. 'Tom dir onun amcasının yeğeni Tom amcasının yeğenidir. Mary is her uncle's niece Meri iz her ankıl!'z nis. Meri dir onun amcasının yeğeni Meri amcasının yeğenidir, | Mr and Mrs Robinson âre the parents ©f John and Tom. Mister end Missez Robinson ar zi perents ov Jon end Tom, Mister ve misiş Robinson dırlar ana- babalar nun Jon ve Tom. Mister ve misis Robinson Jon ve 'Tomun ana babalarıdır. Mr. A. Robinson is guite old, so is his wife, Mister A. Robinson iz kuyayt old, so iz hiz vayif. ister A. Robinson dır tamamile ih- Mister - Robinson | Mister A. Robinson tamamiyle ih- Tehes are the grandparents uf the Children. zis az zi grandperenst ov zi çıldren. bunlar dırlar anababalar büyük vın çocuklar. Bunlar çocukların büyük anabala- rıdır. Mrs A. Robinson is their grandmother, her hazlınd iz zer grantiazer, Misez A. Robinson iz zer granmazer, her hazbond iz zer grandfazer. büyük, onun zevci dir onların baba büyük. Misis A. Robinson onların büyük anneleri, kocası onların büyük baba- sıdır. The çhildren are their grandchildren, zi çildren ar zer grandçildren. çocuklar dırlar onlar toronlar. Çocuklar onların taronlarıdır. 'The boys are grandsons, the girle are granddaughters. xi boyz ar grandsanz, zi Eranddovterr. | Socuklar erkek dirler - toronlar erkek, * gerls ar kızlar dırlar toronlar kız. V Erkek çocuklar onların erkek to « ronları, kızlar onların kız toronlarıdır. L Granfather (Büyük baba), grandmother (Büyük ana), I. Father (baba), mother (anne), üncle (amca), aunt (hala). HL Brother (birader), sister (hem: #ire), cousin (yeğen). IV. Son (oğul), daughter (kız ev- Kt). V. Grandson — (erkek granddaughter (kız toron). This boy — Bu çocuk.. These boys * Bu çocuklar.. You are Young Yu ar yang siz siniz genç. Siz gençsiniz. 1. Okuyunuz: Mr, Mte; goes, son, neice, nephew, 2. Cevap veriniz: (1) Who is Janâs grandfather? (2) Who are Miss torom). Nine, shine, daughter, aunt, does; does; young, shut (şat — kapalı). five, give: whose, couxin, | Robinsen'e nephews. (3) How many zgunts has Henry? (4) Have you two grandmother? (5) Are they — guite young? (6) How many daughters has Mr Robinson? (7) Who are Mary's cousins? (8) Have yon many cousins? (9) Docs Jane love her grandparenst? (10) Does Frank live in his uncle's house? (11) Who is Frank's mother? (12) Who is Mrs. Robinson's husband? (13) İs your grandlather very old? (14) Who is an old man? (15) Are yön young or eld? (16) Is 9 more or less than 77 What is 3 plus 5? (3) Şu örneğe dikkat ediniz: Thesun gives us lingt, 10 docs the moon. Güneş bize ışık — verir, öyle, Büu örneğe göre mamlayınız: (1) Tom has a brother, so —. (2) Henry plays in the aftermoon, so — (3) Jane is a girl, so — (4) A dog has legs, s6 —. (5) Mary loves her mother, so —. (6) 1 am İcarning English, kamer de şu cumlelörı ça * ———? ilklye“u temenniler Kaza ve şoförler Bize mektup yazan bir okuyucu * müz diyor ki: “Bir kaç gün evvelisi Edirnekap! yolunda bir polis memurunu çiğniye* rek öldüren otomobil şoförünün ga * zetelerde okuduğum bir ifadesi yanı dikkat gördüm. Eğer doğru ise şoför diyor ki: “Benim bu kaza içinde bir kabaha- tim yoktur. Netekim iki üç sene ev * vel Lâleli caddesinde de bir adam çiğ* nemiş ve ölümüne sebep olmuştum. Fakat kabahatim olmadığı için mah * kemede beraet ettim.” Mahkemede beraet edebilir. Fakat başlarından böyle kaza geçen şoförle ri idareten olsun bu işlerinden ayır * mak, tekrar bu mesleğe avdet etmeler rine mani olmak için Şehir idaresi bir tedbir alamaz mı?.. Hep adam çiğne” yip beraet edecek ve gene yeni bir ©* dam çiğnemek için işe mi başlıyacak * lar... Keza, kazadır. Olabilir. Fakat hiS olmrzsa bu gibileri artık bu işlerdet uzaklaştıracak — tedbirler almak basit ve en evvel akla gelen bir çare” dir.” Okuyucumuzun — mütaleasını çök | haklı bulduk. Nazarı dikkati celbede- riz. İstanbul yedinci icar mem! ğgundan: Mahcuz ve paraya ı;evı'ill!“d ğ ne karar verilen demirhane âlet z edevatı — nısif hisseleri 27 —— 934 pazar — günü sant 16 dan 17 ye kadar Taksimde Ayaspaşa kış” la içinde 3—5 numaralı demirha * ne önünde acık artırma ile şatıla- cağından taliplerin mahallind bazır bulunacak memurune Illı&" catları ilân olunur. — (16886)! eee ae urlur SETESESTESCİTETLE KSF Fof EGLELLTPFENİESE a Va x