KŞ AU Hakikf vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL 18-5-934 Geçen kısımların hulâsası Mütarakeden sonta İstanbulda A. nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. Bunlar yorulmadaân, bikmadan mütemadiyen çalışıyorlardı. — Leyhte galışanlardan bir grupun içlerine aldık- | lart Ilhami ismindeki genç Glatada Ariyan hanına tercüman diye yerleş- rülşti. Park eğlencesinde teşadlüif et- tiği Fatma Nüshetle aralarında Bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanın kahvesine giderek onunla ve arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- mıştı. Bu adam uzun bir müdavemetten | sonra, Şahin ile anlaşmıya — çalışmış; fakat ,Kâhyanın arkadaşları — tarafın- | dan yüz verdirilmemişti. Kâhya atlat. mıya Çalışıyordu. ... Köşk, çok kalabalıktı. İstanbu - lun, bellibaşlı tanınmışları, - saat (9,5) a doğru hep gelmiş bulunu - yorlardı, Fatma Nüzhetle, İlhami otomo- bilden indikleri vakit köşkün ka- pısında, Mecir Tomla karşılaştı - lar. Mecir Tom bugün her nedense sivil giyinmişti. Üstühde eski kıl- ğından muhafaza ettiği yalnız pi - posu vardı. Fatma Nüzheti görün- ce yaklaştı, elini sıkarken: | — Teşekkür ederim Fatma ha. nrm.. dedi. Bu teşekkürü, İlhami, davete i» cabet etmesine yordu. Fatma Nüz-| het: — Aman efendim.. | Derken İlhamiyi göstererek: — Size, dedi, kocamı tanıta- yalşitlkenk Galata istihbaratında çalışır. Mecır Tom İlhamiye elini uzattı| ve: — İlhami Beyi tanırım. Fakat zevciniz olduğunu bilmiyordum. Hlhami Mocır Ton'la bugüne ka- dar hiç karşılaştığını ve konuştu- ğuanu hatırlamıyordu. Tom'un bu, şekilde konuşması içine, gayri ih- tiyari bir ürkeklik verdi. — Hiç dedi, tanıştığımızı konuştuğumuzu — hatırlamıyorum. Belki unutmuş olacağım — lütfen hatırlatır mısınız? — Unutmuş değilsiniz. Nlhami Bey... Yalnız siz beni tanımazsı- nız, fakat ben sizi tanırım ve hem çok iyi.. Beni cidden mütehayyir edi- ve Her hakkı mahfuzdur | oturmuşlardı. İlhami, düşünceli | Beneti çok sayar bir tavır takınır.| Tefrika: 65 ı kilde? — O.. şekli lütfen sormaym.. Zevcenizin yanında sizi nasıl ve ne şekilde tanıdığımı — söylemek doğru olmaz, Bu bahsi baş başa bulunduğumuz bir zamanda — ko-| nuşmak belki daha muvafık olur. Bilmem, siz ne dersiniz? — Nasıl isterseniz Mecır Tom.. Fakat çok merakta olduğumu da ilâve edeyim. — Yok yok.. Merak — edilecek kadar değil, asıl meraklı safhalar bugünden sonra başlıyacak. Mecir Tomun bunula neyi ifa « de etmek istediğini anlamak im- kânsız görünüyordu. İlhami bu a-| damın dilinin altında bir şeyler var, diye düşündü. Fakat anlamak | bir zaman işiydi. Hhami ehemmiyet vermiyor gi- bi: — Şüphesiz dedi, asıl meraklı safhalar bu geceden başlıyacak.. Daha cümlesini bitirmeden Fat ma Nüzhetin kolundan tuttu ve i- çeriye sürükledi. İçerde, loş bir yerde yan yana waziyetinden bir an silkindi: — Fatma, dedi, bu Mecir Tom, dediğin adam kim?,., — Benetin çok iyi bir dostudur. Hemen hemen onun sırdaşı gibi bir şeydir. Fakat görünüşte çok zaman biribirlerini - imkân olsa « tanımaz gibi dururlar. Halk ara - sında biribirlerini, bilhassa Tom, — Benetin, senji buraya çağır « masına bu adam mı delâlet etti. — Söyledim ya.. Evet. Ekseri - ya benden iştediklerini Mecir Tomla bildirir. — Bu gece seni buraya çağır - malarının sebebi ne?, Bunu hâlâ bana söylemiyecek misin?. — Henüz bir şey bilmediğimi söylemiştim İlhami, elbette şimdi öğreniriz. İlhami, Fatma Nüzhetle konu-| şurken gözleri kalabalıktan ayrıl-| mıyordu. Bir ara çerkes Bekir Sıt-î kıyı çok iyi tanıyan Haşim beye i. lişti. Buraya gelmişken yapılacak işlerinden birinin bu adama dair malümat toplamak olduğunu ha - Tefrika No. 6 18 -5-934 Aşk ve ma- cera romanı Nâkıli (Vâ-Nü) Geçen kısımların hulâsası Mekteplerde okutulan ve tarihte, e- debiyatta bahsi geçen bir kral Ödip ef- sanesi vardır. İşte, o gün, falcı Fatih Etendi, Öğdip Beye, kral Ödipin felâ- ketine uğrryacağını habe! iyor. De- likanlı, istırap içinde, ne yapacağını bi- lemiyor. Eve dönüyor. — Evet, evet... Yemekten son- ra, kendisine uğrayacağım... Annesi: — Evinde değilmiş... Buraya gelmesinin mümkün olup olmıya- cağını sordu... Ben de “buyuru- nuz!',, dedim. ; Edip: — Ne lüzumu vardı?... Ben git- | Edip, annesinden gözlerini kaçır -| ' mıyordu. Falcı meselesine dair,| seydim daha iyi olurdu... -diyerek, büsbütün somurttu. Sofrada oturduklarından beri, doğrudan doğruya bir suale mu- hatap olacağını hissediyordu. Hiç yalan söylemek, bahusus annesinden bir şey saklamak âde- ti değildi. Neler işitiğini nasıl söy-| liyebilirdi? Dimağını şimdi yegâne işgal e-| den mesele, bu muhaverenin önü - ne geçmekti. Lâkin, kadının merakı, daya- mılmaz bir hal aldı. | — HABER — Akşam Postası Tarih? Tefrikat 50 18 Mayıs 1934 © Karadeniz Korsanları © Müellifi: /shak FERDI Geçen kısımların hulasası Istanbulda Sultan Mecit ve Rusyada Çar Nikola zamanında esirci Ali baba iki memleket arasında kadın - ticareti yapmakla meşguldu. Alibaba Ferhat is- minde birini küçükken hadım yapmış- tı. Büyüdüğü zaman İstanbuldaki kız- larr bu delikanlıya teslim ederek, Kal- kasyaya gidiyor. Tifliste valinin kona- ğında (Fatma) isminde çok güzel bir Gürcü kızı vardır. Ali baba bu kızı kaçırmıya uğraşırken, bir gün Rüstem isminde bir gençle çalışıyor. Bu genç, Ferhadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak üzere Istanbuldan Tif- Hise gelmiştir. Rüstem Fatmayı kaçır- mak ve Ali babayı ele vermek için ter. tibat alıyor . Ruslar Ali babayı tevkif ederek Pe- tersburga getirmişlerdir. Ali baba sa- rayın zindanlarında işkence görüyor. Bu esnada Rüstem Bey Tifliste Ça - nn gözdesile beraber yaşamaktadır. Ali baba bu sırada zındana - girip, çıkmıştı. Ştanka bir tuzaga düşerek ya- kalandı. Ve mülâzim (Petroviç) Sivas- tapol Ssahillerinde donanmanın — başına geçerek ikinci bir Ştanka oldu. Çar Nikola o sabah yatak oda- sında şöyle bir mektup bulmuştu: “Son günlerini yaşadığını unut- ma, Nikola!,, Bu bir satır yazmım altında da iki (N. N.) işareti vardı. Çar hid- detinden köpürmüştü. O güne ka- dar yatak odası onun için en emin bir istirahatgâh iken, şimdi yatak eceren meden kalktı ve ona doğru ilerle- di. — Haşim Bey! Haşim bey, kendisini çağıran İlhamiye baktı. — O, sen misin, İlhami.. Nasıl oldu da böyle buralara geldin?. — Bir tesadüf demek daha doğ- ru olur. Karım geliyordu da onun- la geldim. — Ya,. Nerede kendisi, — Şurada.. Yalnızsın, gel de be- raber oturalım. Biraz da çene ça- larız. Büfe dolup boşalıyordu. Haşim Bey o tarafı göstererek: — İki üç kadeh içmek istiyos rum, Kalabalık ama, yer buluruz. Çağır karını orada oturalım. — Pek âlâ, ben alıp gelirim. Siz biraz durun.. İlhami karısını almak için ayrıl- drveazsonra büfenin yakınına yerleştirilmiş masalardan birinde oturuyorlardı. (Devamı var) rini ogm;eği.ı.ıek isterdim... -di ye, nihayet, baklayı ağzından çı- kardı. —Bu adağın dediğin de kim?... Sanki, hatıralarını toplamak için beynini zorladı. — Ha... Şeyden bahsetmek is- tiyorsun.,, Lâkin, mühim bir - şey söylemedi... O, kepaze mnamussu- zun biri... Aptal herif... — Nasıl nasıl?... Fakat, — dün, i-; başladı. böylelikle, bu fikrin tamamile aksini besliyor dun... Edip, kestirip attı: — Dün, kendisini — tanımıyor- dum... Bugün, gördüm.., İşte fik- rimdeki değişikliğin sebebi de bu- dur. Kadımcağız: — Peki ama, ne dedi?.., -ıliye.W istırap ve endişe ile sordu. Sual pek doğrudan doğruya s0- rulmuştu, Edip, imkânı yok, bunu meskut geçemezdi. — Bu adamın sana söyledikle- Bir elma aldı, itina ile soymağa | mek ki iyi haber.. odasından da emin değildi. Hari-| mine kadar giren bu cür'etkâr el şüphesiz ki hariçten — uzanmıştı. Fakat, bu eli saray dahilinden hi- maye eden gizli eller vardı. Niko- la elindeki kamçı ile sarayda önü- ne geleni dövüyor, odasına giren bu meçhul adamı yakalamak isti - yordu. Ayni zamanda saray hari-| cinde de şiddetli takibat yapılma-| smı ve bil ma o civardan ge-| çen herkesin üzerinin aranmasını emretmişti. O gün esen bu müthiş ve ezici hava günlerce devam etti. ... İInkılâpçılar grupu yavaş yavaş teşkilâtını büyüterek köylerde de tahrikât yapmağa ve köylüye Çar- lık idaresi aleyhinde beyanname- ler göndermeğe başlamıştı. Petersburgta hâlâ aşçı çıraklı-| ğı yapmaktan kurtulamıyan — Ali baba, bir gün, mensup olduğu ka - rakola imza vermeden Tiflise kaç- mağa karar vermişti. Fakat, bunu yapmak için kendinde cesaret gö-| remiyordu. — Ya yoldan çevirirlerse... Endişesi Ali babayı — tereddüt| içinde bırakmıştı. Petersburgtan kaçmak kolay bir iş değildi. Ali baba zaten son bomba hâ- disesinden sonra bedava yaşıyor| demekti, | Ali baba Petersburgta aklı er- meden ve istemiyerek inkılâpçıla- rın içine karışmıştı. Kendi kendi-| ne: — Hey gidi hey.. Günün birin- de benim de Rus inkılâbı tarikine ismim geçeceğini kim tahmin ede-| bilirdi !. diyerek gülüyordu. | (Yekaterinskaya) caddesindeni sabah akşam geçmeye ve klübün| penceresinden kendisine verilen işareti almağa mecbur olan Ali ba- ba, ayni zamanda genç inkılâpçı-| lardan da korkuyordu. Bunların sayısız fedaileri vardı. — Ali baba| Tiflise giderse, inkılâpçılar acaba kendisini serbest bırakacaklar mıy| dı? Ali babanın, belediye reisine bomba attığı gündenberi kendisi- ne fevkalâde itimat hattâ hürmet eden Rus inkılâpçıları - arasında ölümden yılmıyan adamlar vardı.| Ali baba bunları düşünerek Tiflise gitmiye cesaret edemiy ç olmi “ gözlerini kaldırıp annesine bak-| ması İâzım gelmiyordu. — Mânasız mânasız bir takım şeyler söyledi... Gayet müphem | lâflar... — Peki ama, ne dedi? — Aklımda kaldığını zannedi-| yorsan... Yaşımı sordu... İsmimi sordu.., Uzun yaşayacağımı, ömrü- mün 92 seneyi bulacağını haber| verdi... | — Oh oh oh... Maşallah... De- Fakat, kadımcağız akıllıydı.. Bir| falcının, müşterisine: — Efendim, 92 sene yaşıyacak smız!,, demek suretile meşhur bir faler olamıyacağını, para kazana- mıyacağını bilirdi, —— Daha?... «diye ısrar etti. Edip, bir ipucu vermek lüzu-| munu duydu...Herhalde, kendisini bu derece muazzep eden sözlerin | ler etrafında hiç olmazsa yarısını söylemeliydi. du. Fakat Ali babanın günler geç tikçe içini yiyen bir endişesi V&" tikçe içini-yi İ içecirer” ” Fatmayı Tiflisten kaçırmak. Ali baba Tiflise gitse, ne YeP'” yapacak, Fatmayı Batuma orâ' da İstanbula kaçıracaktı. F Aradan epeyce zaman geç Ali baba Tiflisle Batum 878 na vazedilen kontrolün gevşedi ni zannediyordu. Bir akşam klüp caddesindi” geçerken, iki şüpheli adamın bir h hızlı konuşarak önünden ge ğini gördü.. Kulak verdi: — Bu caddede bir evde toPİ” nıyorlarmış, ge l — Ben zannetmiyorum. — Niçin? j — Bu kadar kalabalık bir & deyi tercih etmelerinde sebep )"’ıı tur, — Yanlış düşünüyorsun! ı"k"_ | lâpçılar toplanmak için daimâ labalık semtleri tercih ederler: — Bu büyük caddede kolay V lay bir iz bulabilecek miyiz? —Caddenin tarassuduna iki y hafiye memur edildi. Herbi çok sürmeden tarla farelerini y kalamak lâzım. Ali baba yavaş yavaş ('d’: döndü.. Ve klüp — penceresi -8 kendisini gözetliyen zabite i#* verdi. Ali baba yan sokaklardan "; ne kıvrılarak ikinci caddeye u':; ve kendisini takip eden inkf' ile bir kahveye girdiler. Ali baba: — Tehlike var.. N Diyerek - işittiklerini anlâ Şabaşlıdı. İnkılâpçılar Ali babaya hy işaret öğretmişlerdi: Sağ eli ıakî“i:;, : (Size bir şey 'ş"" mek istiyorum!) demekti. Buf'). başka bir çok işaretler d.ıbl_'?[ Ali baba bu #,aratlerin hepti* berlemişti. ,i Kahveden çıktıkları zım"('.,/ arkadaş, caddede dolaşan h* lerin arttığını görmüşlerdi. Tehlike gittikçe büyüyor?” Kadın soruyı $ y — Daha ne söyledi bık'l' Bir şey söylemedi mi? — Söyledi elbette... ç — Anlat öyleyse... ;İ' Vaziyet müşkülleşiyord / bin öyle canı sıkılıyordu ki» ,d' uydurup annesinin gözünü cak mecali kalmamıştı. )-ll’ — Saçma sapan, aptalct ? g/ anneciğim... Ne tekrar ettir ruyorsun Kadın, ayağa kalktı: — Sen bu akşam ammâ haflaşmışsın. »' W e Bu sefer, görünür d!'“jga i'l detlenmişti... O kadar ki, etti: — Üzerime taallük '""!;:/ ısrar f yf # peramti Affet.. Yürüdü. Edip, annesini hiç te temezdi. Arkasından gitti. :