i 5 n mm ” pu a 18 Mayıs 1934 e MDR ep e ll EEE | Fıkra müsabakası Şi ykm Linç edilen zenciler Si Kel m ikâyeleri - sayfadaki resme bakınız!—; Biri, mavi gözlü sarı saçlı, öbü- rü ise siyah gözlü siyah saçlı (iki genç kızdı. İsimleri Lilyan ve Mir-| yamdı... Her akşam, bahçelerinin| parmaklığı önünde otururlar, süs-! lenir, püslenir, gelip gidenlerle a - lay ederlerdi. Bilhassa, iki zenci gence pek sa- taşıyorlardı. Bunlar, işlerinden ev- lerine dönerken, kızlar, aralarında gülüşürler; fingirdeşirlerdi... Biri- birlerini dürterek “seninki Be- nimki!...., diye gösterirlerdi. Çok geçmeden bu alâka zenci gençlerin de dikkatini celbetti, Dü| şünün:; Damarlarında Afrika kanı kaynıyor! Tom, Lilyana, Bop ta Miryama gönül verdi. Hem de na- sıl ,.. Ölesiye... Artık, dünya, gözlerine görün- memeğe başladı. Şimdi, evin önünden günde beş altı kere geçmeğe başlamışlardı. Kızlar, her seferinde, onlara gü- lümsüyordu; başlarile, . gözlerile, kaşlarile işaret ediyorlardı.. Bir keresinde çiçek attılar. Öbür sefe- rinde, konuştular! Hattâ, alayı daha da ileri var- dırdılar, Miryam: — Ah, babam bıraksa da evlen- sek... -dedi. Lilyan: İ — Kaçmanın imkânı olsaydı... Beni alıp Afrikanın kuytu orman- larına götürseydin... Orada, kabi! le hayatı yaşasaydık, Tom!... — Sahi mi söylüyorsun?.. Sahi mi?... Sahi mi?.. Fakat, biçare gençler, fena hal- de şaşaladılar, Zira, tam o esnada, eşlerin teayrer ağıtayak; sakallı bir adamı göründü... Sert bir sesle: — Kızlar... Buraya gelin.. “diye haykırdı. Zenci delikanlıları da kovdu: — Defolun evimin önünden!... Köpekler... Amerikada, siyahileri tahkir â- dettir... Biçarelere hâlâ esir mun melesi yapmakta idiler.. Onlar da, buna, çarnaçar razı olurlar... Tom ile Bop, boyunlarmı büktü... Ön- lerine baka baka, evlerine (dön dü... O gece sabaha kadar (aşktan, hüzünden uyuyamadılar.. Sevgi lerinin söylediği sözleri hiç unutar-, mıyorlardı, Ertesi gün, işlerine bile gitme- diler... Belki otuz kere köşkün ö- nünden geçtiler... Fakat, ne yazık ki, kızlar görünmedi. — Galiba babaları hapsetti? —— Öyle olcak... o Yarabbi!... Kendilerini ne kadar zaman göre- miyeceğiz acaba?.. Korktukları başlarına geldi, Üç gün, kızlar, parmaklığın önünde görünmedi. Galiba teyzelerinin e yine gönderilmişlerdi. İki zenci delikanlı, dördüncü gün, onları, a- rabayla eve dönerken gördü. Lil. yan, gene şeytan şeytan, bir fırsa- tanı buldu. Eliyle babasmı göstere- rek: “.— Ne yapalım? Biz istiyoruz ama bu bırakmıyor!...., Mânasmı ifade eden bir harekette bulundu. Zencileri bu hal büsbütün çıl- dıritı; yeise düşürdü. Fakat. araba uzaklaşır uzaklaşmaz, genç kızlar, gene beyaz nişanlılarından bahset meğe başladı; fıskos frskos konu» şarak, bu nişanlıları o başkalarile nasıl aJdattıklarını birbirlerine an- | Bırakın... Bırakm bizi... İşte, o akşam, zenci delikanlı- lar, iyice kararlarını vermişlerdi. İkisinin de birer erkek kardeşi var dı, Onlara açıldılar, Yardım iste- diler. Çerkeslerde kız kaçırmak, sonra düğün yapmak nasıl şerefli bir âdetse, onların kabilelerinde de bu iptidai an'ane mevcuttu, Fa- kat, kaçırılan kız tarafından sevil- miş olmak şarttr.. Onun için, kardeşleri sordu: — Sevildiğinize emin misiniz?. — Elbette... Miryam “Ah, b bam bıraksa da evlensek!,, dedi... Lilyan da: “Kaçmanın imkânı ol- saydı... Beni alıp Amerikanın kuy- tu ormanlarına götürseydin... Ora- da kabile hayatı oyaşasaydık Tomt!....., dedi. — Demek ki bu kızlar sizi bu derece seviyor?.. Haydi öyleyse. Dört kardeş, ihtiyata riayeten, yanlarına bıçaklarını aldılar, Bir de merdiven tedarik ederek, evve- lâ parmaklığı aştılar, Sonra, bir pencereden eve girdiler... Tom'un biraderi Miryamın oda- sma girdi. Kız, onu görür görmez: — İmdat... -diye feryadı bastı, Hemen ağzına bir bez... Öteki kız da ayni suretle yaka- lanarak bahçeye çıkarıldı, Orada, artık sevgilileri ile karşılaştıkları için, ağızlarmın açılmasmda beis kalmamıştı. Fakat, gene: — İmdat... İmdat... Kaçırılıyo- ruz... “diye çığlıkları kopardılar... Zenciler, bunu naz sandı. Zira, bir kız, aşk oyunlarında nasıl naz ve istiğna gösterirse, kaçırılan zen ci sevgililer de, ilk önce, mukave- met eder gibi dururlardı. Fakat, Miryam ile Lilyan, hâlâ bağırıyordu: — Aptallar... Sahi mi; sandı- niz?... Hiç biz size kaçar mıyız! Bütün mahalleliyi toplıyacak- lardı... Nitekim, işte, babaları ve küçük kardeşleri fırlamıştı, Zenci- lerden biri, onu bıçakla tehdit etti. Ötekiler, kızların ağızlarını tekrar bağladı. Şaşkın şaşkın, onları, eve götürdüler.... Fakat, jandarmalar, çığlıkları, mebtaplı gecenin sükütu içinde işi- terek imdada geldi. Dört zenci yakalandı... Bu meselenin davası, Amerikan adliyesinde bir ay sürdü, Netice- de, Mahkeme heyeti, zencilerin be raatine hükmetti. Lâkin, ahalinin zencilere ötedenberi hmcı olduğu için, dört genci, kapıdan çıkarken, yakaladılar... Meydandaki ( ağaç-! lara asarak linç ettiler. (Hatice Süreyya) Iş bulduk Gazetemize: Balatta Sultan çeş- mesi caddesi 73 numaralı ev adre- sile müracaat eden Galip Bahtiya: Beye: Yedikulede Kazlı Çeşme Kiriş. hane sokağında 3 numarada men- sucat santral limitet şirketine mü- racaat ediniz, Mesleğinize muva- fık is bulunmuştur. Fabrikanın ad. resinize gönderdiği mektup sizi bulamamıştır. İncesaz ve caz Gazetemizin haziran ayının ilk haftasında bir cuma günü tertip edeceği büyük deniz ge - zintisi için (7) kişilik bir caz ve incesaza lüzum vardır. Talip o- | lanlar, bu ayın 25 nci günü akşa. | mına kadar, idaremize müraca - | at etmelidirler. dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fikraların uzun ol- maması, oseçine olması ve okunaklı yazılması lâzımder. 276 — Insan değilmiş Nasrettin Hoca (gençliğinde kervanla Konyadan Akşehire gidi- yormuş. Akşam olmuş. Ortalık karar- mış, kervancılar bir yerde konak- lamak için acele ederlerken uzak- tan bir nara boşanmış: — Hayt! Durun orada! İş anlaşılmış, eşkıya kervanı soymak için pusu kurmuş. Kervan- dakiler sağa sola kaçmışlar. Nas- rettin hoca kaçamamış, ne oyap- sın, ne yapsın yüklü bir eşeğin al- tına saklanmış. Eşkıya gelmiş, etrafı ararken Hocay! eşeğin altında görmüşler, — Ulan, demişler ne arıyorsun orada! Hoca: — Ağalar ben eşeğin sıpası yım. İnsan değilim. — Ulan bu eşek dişi değil, er- kek. Sen srpası nasıl olursun. Hoca boynunu bükmüş: — Ne yapayım ağalar anam öldü, ben şimdi babamla geziyo- rum demiş. Adapazarı: Osman Nuri 277 — Wlâs ne demek Mişonun en küçük oğlu babasr- na sordu: — Baba Galatada bir mağaza sahibi iflâs etmiş diye yazıyorlar. İflâs ne demek, ağnatır mısın. — İflâs etmek, parasını panto- lonun cebine koyup alacaklılara ceketini vermek demektir, demiş: İnkılâp lisesi Enver Galip “TABIBİ Halit Galip Istanbul ve Münih üniversite- lerinden diplomalı Tepebaşı Necip ap. 3 Birinci kar No Majestik lokantası üstünde) Hasanirareanınasıdüaz28781 # Hergün 10 -20 ye kadar # EEEREAEEE KERE SAZEZ TRİER i m e Vapur gezintisinde büfe kiralamak istiyenler iz Gazetemizin, Haziranın ilk haf tası içinde yapacağı büyük deniz gezintisine tahsis edeceği vapurun büfesi satılıktır. İstiyenler, Mayı- sın 28 nci günü akşamına kadar gazetemizin İdare (Müdürlüğüne ER lm, | Gidilebilecek eğlence yerleri SİNEMALAR : İPEK: MELEK: ELHAMRA: SARAY: SUMER: TÜRK: * ASRI: HİLAL: Garsonlar şahı. Ben ve mparatoriçe. Atmaca, Ankara Türkiyenin kal- kalbidir. ŞIK: Beyaz rahibe ŞARK: Satılık aşk ALKAZAR: Dehşetsüvarileri. ALEMDAR: Ankara Türkiyenin bidir. YILDIZ: MILI: Hata, Bir millet uyanıyor. | HÂLE: (Üsküdar) Sarışın Venüs. KEMAL BEY: Halkın kızı, FERAH: Ankara postast FRANSIZ TİYATROSU: Kuklatar, | 1250 derecede müzab olur. | da kullanılırlar. Nakıl ve tercüme hakkı mahfuzduf Yazan: M. Gayur Si gİ 2 Cuma, Pazar ve Salı günleri çıkar Beyaz ve saf mermer taşlarından istihsal olunan kireç beyaz ve saftır. | Buna yağlı kireç denir. Adi kelkerle- rin kireci ise sincabi renktedir ve bun lara yağsız kireç denir. Elde edilen kireç sönmemiş kireç- tr. Üzerine su dökülürse kireç yüz dereceden fazla hararetle su ile birle- | şir. Ve sönmüş kireç dedikleri Ca (O H)? bâsil olur. Sönmüş kireç su ile karıştırılarak kireç sütü yapılır. Bu, badanada kul lanılır. Derilerin kıl ve tüylerini kolay te- mizlemek için deriler bir müddet ki - reç sütünde bırakılır. Kalsiyora gümüş gibi beyaz par « lak bir madendir. Suyu adi derecede tahlil eder. Ca *2ZH'O-Ca(OHY-H, Müzab Kalsiyom üzerine idrojen gazı sevkolunursa hidrolit: Ca H? cis- mi husule gelir. Hidrolit su muvace - besinde derhal maiyeti kalsiyom ha - Tini alır. Kalsiyom madeni doğrudan doğ - ruya istimal edilmez. Mürekkebatı ise pek mühimdir. ve kesretle kulanılır. Demir Demir insana en faydalı olan maden dir. Bu asır demir, kömür, petrol as - rıdır. Bu üç unsura malik olan memle ketler zengin olmağa namzettirler. Sanayide demir üç şekilde ticaret âlemine sevkolunur: 1 — Yumuşak demir: Terkibinde yüzde O,l ilâ 0,5 karbon bulunan de - mir. Bu &n saf demirdir. Sarımtrak sincabi renkte, sikleti safiyesi 7,8: Safha haline girer levha- larına saç denir. Ne kadar saf olursa o kadar ince tel haline getirilir. Tica- rette bulunan en saf demir leemas tel leridir. Bunlarda yüzde , 98,7. demir vardır. Çok metin bir madendir. İki mili metre kutrundaki saf demir teli 250 kilogramlık ağırlık kaldırır. Metane - ünden dolayı ebniye, köprü ve bir çok makineler imalinde demir kullanılır. Saf demir bütün madenlerden fazla ve kolay miknatıslanır. Miknatisi sa- hası dahiline konulması kâfidir. Bun- dan istifnde ederek demirden mikna « üsler ve dinamolar yapılır. Saf demir 1530 derecede zeveban lur. Zeveban ağız şiddetli kızıl dere - esi harerelte Yümüşayarak çekiçle iş- lenir. Bu halde iki parçası beraber ko pulup döğülürse birleşirler. 2 — Dökme demir: Terkibinde yüzde 92 - 94 demir ve yüzde 2ilâ 5 karbon bulunan gayri safi demirdir. İsmi Font'dur, Font'da karbondan başka bir o ka- dar silisyom ve cüzi Fosfor da vardır. Font terkibindeki karbonun miktarına na göre ya beyaz yahut sincabidir. Beyaz font'da az karbon vardır. Yüksek fırmdan çıkarılan omadenin birdenbire soğudulması ile elde edi - lir, Salâbeti ziyadedir, Çekiç darbesi ile karılır. 1150 derecede zeveban € - der. Metin değildir. Zeveban ettiği der, Metin değildir. Doğrudan doğru- ya istimale elverişli değildir. Sincahi font'da fazla karbon var - | dır. Fırından çıkarılan madenin yavaş yavaş soğutulması ile elde edilir. Font- tan daha metindir. Çekiçle islenebilir, Bu halde kalıplara dökülmeğe mü- siattir. & Sincabi fonttan bir çok ucuz eşya yapılır. Bunların kırılmak mahzuru mevcuttur. 2 — Çelik font ile saf demir arasın- da mutavassıt bir terkibe malik olup yüzde 0.5 ilâ 1,5 karbonu bulunur. Karbonun miktarma göre hassaları değişir. Bazı çelikler 1400 derecede zevaban ederler ve ziyadesiyle seyyal bir hali aldıklarından dökme parçalar | Su verme: Çeliği ateşte kızdırdık- tan sonra soğuk bir mayie daldırarak birdenbire soğutulur. Bu ameliyatla çe lik, sert, kabili inkisar ve elâstiki o - Tur, Çelik ne kadar fazla kızdırılırıa ve ne kadar ani soğutulursa o kadar sert olur ve kırılmağa müsteit bif hal alır. Tavlama: Su verilmiş olan çelikle ekseriya lüzumundan fazla sert olur” lar. Bu sertliği azaltmak ve matlüP miktara getirmek için çelik 150 - 300 dereceye kadar ısıtıldıktan sonra ted-fj ricen soğutularak tavlanır. Bu nevijl çelik kırılmaz, bu tavlanmış çelikleri#fi ustura, neşter gibi eşya yapılır. Kılıçıi| süngü gibi eşya ise daha fazla tavla mış çelikle yapılır, Miknatızmalar: Çelik miknatıs ve ya elektrik cereyanı ile demirden da” ha güç olarak miknatıslanır. Fakat kespettiği miknatisiyeti uzun müddet muhafaza eder. Bunun için miknatıs * lar daima sert çelikten imal olunur. Kireç sütü bir filitreden süzülür berrak bir mayi elde edilir. Bu kire suyudur. Kireç suyu hamızı karbonu? teşhisinde kullanılır. Kırmızı turnö” solü maviye boyayan bir esastır. Kireç kuvvetli bir esastır, Hamız” larla birleşir ve fazla hareret neşrede) rek milihler husule getirir. Meselâ mızı karbonla: Ca(OM1)2 CO, -H'O * G cw Karboniyeti kils haline gelir. Kireç suyu doktorlukta yanıkl tedavisinde kullanılan Oleo kalk: merhemi yapmak için kullanılır. Bu nun için müsavi miktarda kireç $u; ve zeytinyağı bir müddet' çalkanır, Tİ reyağı kıvamında bir merhem hâsıl lar, Merhem temiz beze sürülerek nik üzerine konursa harareti alır rayı iyi eder: Sönmemiş kireç pek yüksek de: cede zeveban eder. Hamlaçta teşebi haline gelir ve sinema âletlerinde ki İ ienilan drumond ziyasını verir. Kireç pek güçlükle irca edilir. ğer elektrik fırınlarında karböle “detle rsıtılırsa kömürün bir kısmı sijenle birleşir. Öteki kısmı karbon birleşerek karbon kalsyom yahut bit'i husule getirir. CaO-4-3C-xCO1CaC* Karbit'te -u temasında asetilen $i zı verir. Sönmemiş kireç mikropları öldür düğünden emrazı sariye zamanın€ umumi halâlara sokaklara serpilir. nayi ve laboratuvarlarda gazları ku rutmak ve potas sud gibi cisimleri ” tihsal etmekte kullnılır. Şeker fabr"j, kalarında ve harç yapmakta da kull rılur. Harç HARÇ — Ebniye inşasında taşi birbirine yapıştırmak için iki nevi kullanılır. Biri hava temasında kul nılan İnşaat içindir. Bu adi harç” Bir de su temasında kullanılan h tr. Buna su harcı denilir. Taşi birbirine temasını temin için kireç siyah kum karıştırılarak harç yap Su kireci ve çimento on ilâ otuz kili bulunan kalker t: nın yanmasından elde edilir. Su ki ile yapılan harç suda tasallüp eder- kireçin terkibinde kil nç kadar fa” olursa tasallübü de o kadar seridir” Terkibinde yüzde otuz ilâ yet kil olan kirece çimento denir. Çimento, su, kum ve çakılla ka" tırılımca ebniye ve köprülerin inşasında ve sun'i taşlar imalinde lanılan beton husule gelir. Alçı Hali tabiide bazan pek cesim ler halinde bulunur. Buna alçı tat ya yips denir. Bazan da billür hali bulunur. Alçı taşının terkibi: CiısOo*,2H'0 dir. Bu cisim suda pek az mül (Bir litre suda bir gram) alçılı #8 selenitöz denir. Bu sular içilmese bun yapılamaz, yemek pişirileme”” ğer bir suda alçı varsa içine bira? baryom akıdılırsa bulanır ve r* bırakır. Alçı, alçı taşının 30 derecede W ni ile elde edilir. (Devam edecek)