İN İğ ürü Sİ Hakiki vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMİL | 75-934 Her hakkı Geçen kısımların hulâsası Mütarakeden sonra Istanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. Bünlar yorulmadan, bıkmadan mütemadiyen çalışıyorlardı. e Leyhte çalışanlardan hir grupun içlerine aldık. ları İlhami ismindeki genç Glatada Ariyan hanıma tercüman diye yerleş- mişti, Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanın kahvesine giderek onunla ve | arkadaşlarile temasa mıştı. Bü adam uzun bir- müdavemetten sonra, Şahin ile anlaşmıya çalışmış: fakat ,Kâhyanın arkadaşları taralın- dan yüz verdirilmemişti. Kâhya atlat. mıya çalışıyordu. —Elimde bir hayli delil var. Şi- zi uzun müddet tetkik ve gizliden gizliye takip ettirmekten de geri durmadım, İşte bu tetkik ve takip- lerin neticesinde hakkınızda kâfi bir fikir elde ettiğime kaniim. Feridun Bey basit ve sahte bir gülüşler — Bu delillerin lehimde oldu- ğuna hiç şüphe etmiyorum. dedi. Pantikyan buna cevap vermedi. Bu vaziyet karşısında Feridun Bey delillerin lehinde olmadığını anlı- yordu. Gene israrla sormayı fayda» sız bulmadı: — Sükütunuzdan aleyhimde ol- duğuna hükmetmek güç değil.. Yal nız şüpheniz olsaydı bunu açıkça söylemeyi şimdilik lüzumsuz telâk- ki edebilirdiniz. Açıkça söylediği: nize göre bunun kat'i olduğu anla- sılıyor. Lütfen soracağım bir suale cevap vermek lütfunda bulunur musunuz? geşmiye çalış- — Sorunuz? — Delilleriniz aleyhimde oldu- ğuna göre bunlardan hiç olmazsa birini öğrenebilir miyim? — Söyliyeceğim. Fakat, şunu da ilâveyi lüzumlu görüyorum. Bunlar ne de olsa size karş, gösterdiğim i- timadın sarsılmasına bence kâfi se- bepler değil. Size her şeyden evvel iyi bir dost diyebilirim, Fakat, hakkımızda bana bildirilenlerden sizi haberdar etmek te benim dost- luğumun bir neticesidir. Sizin de haberiniz olmasını istedim. — Teşekkür ederim. Fakat şim- diye kadar sizinle çok dürüst. ça- mahfuzdur i mıza ilticasına Tefrika: 54 bıtamızım devamma mâni teşkil e- der, Bu vaziyette vazifemden çe- kilmeme müsaadenizi isterim, — Yovo.. Bu pek acele olmuş olur, — Fakat en doğru hareketin bu olacağına kaniim. — Evvelâ, sizi şüpheli bir adam yaziyetine sokan meseleleri tenvir etmeniz lâzım, Bütün bunlardan sonra çekilmeniz icap ederse onu siz değil biz isteriz. Pantikyanın, gayet yumuşak bir şekilde kullandığı bu cümlesile Fe- | ridun Beyi hakikati söylemeğe ic- bar ettiği de düşünülebilirdi. — Buyurunuz, şu sizi şüpheye düşüren mesele nedir? Cevap ver- miye hazırım, — Şahin adındaki adamın ara- siz taraftardınız değil mi ve hattâ bunu ilk tavsiye eden de sizdiniz. — Evet., Pantikyan, Feridun Beyin bu sö- zü üzerine bir şey söylemeden yazı masasına ilerledi se sağdan birinci gözü açtı, Bir şeyden şüphelenmiş gibi durdu. Daha dosyaya elini w- zatmadan bakındı. Nihayet dosya- yı çıkardı; açtı. Kâğıtları çevirdi. Masasının üzerini araştırdı. Pantikyan bu şekilde aranırken, Feridun Bey gayri ihtiyari dişlerini sıktı, rengi bozuldu. Kafasını baş- ka şeylerle meşgul etmiye çalıştı. Pantikyan, bir kısım kâğıtların ortadan kaybolduğuna Hülemet- mişti, Zile bastı, İçeriye giren nö- | betçiyi yanına çağırdı. Feridun Be- yin işitmiyeceği bir sesle ona bazı şeyler söyledi. Nöbetçi o dışarıya İ çıktı, Feridun Bey, Pantikyana, bir ara ne aradığını sormak istedi; fa- kat bundan vaz geçti. Pantikyan, masasınm hemen bü- tün gözlerini sür'atle açıp kapadı. Hepsini araştırdı. Nöbetçi tekrar geldi. Gene yavaş sele menfi bir cevap vermiş olacak- tı ki Pantikyan daha çok asabileş- ti ve yükaek sesle: — Ben gittikten sonra buraya kimse girdi mi? diye sordu Nöbetçi: — Evet girdi, dedi. — Kim? — Feridun Bey iğ Pentikyan | F. Aşk, macera, kahramanlık ve siyaset romanı Müellifi : ( Vâ - Na ) Geçen kısımların hulâsası Genç Türk diplomatı Muksin Ra- git, Yunan diplomatlarından Erci Beh- zadisc karşı son derece kin besliyor. Zira, milli mücadele esnasında, Etçi, Muhsinin felâketine sebep olmuş, o- nun sevgilisi Ferihayı öldürmüştür. Bulgar çetecileri ile silâh fabrikatör. leri, bunu bildikleri için, Balkan misa- kırma mâni olmak üzere, Erciyi otomo- bilinde öldürüp Muhsine iftira atmak, böylelikle sulhu baltalamak İstiyorlar, Muhsin, suikasta mâni oluyor, Şimdi, hem yara sardırmak, hem de | henüz mahiyetini o öğrenemediğimiz | | bir şey yapmak için Akropolis hasta. | hanesine gidiyorlar... Yı geçirmiyor, bana muntazaman mek | binen senle, tup yazıyorsunuz... Bu tatilde yine si- ze geleceğimi bildirmiştim... O mektu bumu aldınız mı?... Bu sefer yine dağ gezintisi yapacağız, değil mi? Doğru. su, siz, bu dünyada, artık benim yegâ ne dostlarımsınız.... Bana ettiğiniz iyi« likler... Bu sırada sesi titredi. Kim bilir, ne düşünmüştü. Erci Behzadis, ayni hassasiyetle: — Sus kızım, sus!... Dedi. Böyle şeyler söylemekten seni kaç kere men ettim... Ben senin ağabeyinim, işte O kadar, Böyle konuşarak, koridorda yürü“ müşler, orta cenaha kadar gelmişler - Madam Bedi, gerek siz, hiç bir hattan di. iü, ise gelmiştir. Rüstem Fatmayı kaçır ! lamamıştı. Nöbetçiyi çağırdı: o HABER — Al m Tariht Tefrika: 39 Postası o 7 Mayıs e | 7 Mayıs 1934 o Karadeniz Korsanları © Müellifi: /shak FERDİ Geçen kısımların hulasası Istanbulda Sultan Mecit ve Rusyada | Çar Nikola zamanımda esirci Ali baba iki memleket arasında kadın ticareti yapmakla meşguldu. Alibaba Fezhat is- | minde birini küçükken hadım yapmış» tı. Büyüdüğü zaman İstanbuldaki kız- ları bu delikanlıya teslim ederek, Kaf- kasyaya gidiyor, Tifliste valinin kona- ında (Fatma) isminde çok güzel bir Gürel kızı vardır. Ali baba bu kız kaçırmıya uğraşırken, bir gün Rüstem isminde bir gençle çalışıyor. Bu genç, | Ferkadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak üzere İstanbuldan Tif. mak ve Ali babayı ele vermek için ter- tibat alıyor Ruslar Ali babayı: tevkif ederek Pe- tersburga getirmişlerdir. Ali baba sa" taym zindanlarında işkence görüyor. Bu esnada Rüstem Bey Tifliste Ça - rın gözdesile beraber yaşamaktadır. — Kırk dört zabiti birden yaka» ladılar.. Bu, müthiş bir baskındı. Sen, nasıl kaçabildin? — Biraz teehhürle gidişim bana tehlikeyi uzaktan gösterdi. Sen na- sıl kurtuldun? : — Benim kurtuluşum da garip bir tesadüf eseridir. Sokağın bası” na gelmeden, yanımdan eski tacir bozuntusu bir adam geçiyordu. Be- nim Avrupa görmüş bir zabit oldu- ğumu yürüyüşümden anlamış. Ya) yaşça yanıma sokuldu: “Bu soka” ——— Bunun üzerine Feridun Bey: — Evet; ben girdim. İçeride sizi bekliyebileceğimi söylemişti. Fa- kat yalnız canım sıkıldı, çok dur- madım çıktım. Bir şey mi aradı- nız? Pantikyan yumuşak bir sesle: — Evet bir kaç kâğıt kayboldu. Amma belki de masa üzerindeki kâğıtlar arasma karışmıştır. Şun- ları arayıp bulmam'için bana beş on dakika müsaade etmenizi rica ederim, . — Hay hay efendim, arayınız. Pantikyan aradığı kâğıtları bu- — Feridun Beyden kimse girmedi mi?, — Hayır... . — Bu kâğıtların buradan kay- bolmasma bir türlü akıl erdiremi- yorum. Dosya meydanda değildi. Nereye gidebilir. Ve kim gelip be- nim masamı karıştırabilir?. Feridun Bey ayağa kalktı Pantikyana yaklaştı; başka hiç ve vardı. Bir çok dairelerin kapıları bu bekleme salonuna açılıyordu. — Kızım, beni dinle... Buraya, bu akşam, pek garip ve pek sevindirici bir tesadüf neticesi geldim. — Sevindirici?.... — Evet, sevindirici bir tesadüf... Fakat, bunu, sana hem birden bie söylemek, hem de söylememek istiyo- rum... Ne suretle anlatmam lâzım gel | diğini bir türlü kestiremiyorum... Kal | — Muamma gibi söz söylüyorsu » nuz... Vallahi ne demek istediğinizi anlamiyorum... — Sana iki kişi göstereceğim. Iki | Türk... — Iki Türk? — Evet, iki millettaşm, i — Millettaşlatmma, vatanıma karşı | ne düşündüğümü biliyorsunuz, azi- | zim... — Biliyorum... Kaş sefer, bana his lerini anlattın: Türkiyede her şeyini, maddi ve #aanevi bütün mevcutlarını kaybettikten sonra, arük oraya dön. mek, mamur görmeğe olısığın ve bir daha mes'ut yaşadığın o yer$ adım atmak istemedin... 7csadüfen düştğ. ğa gireceksen, sana şimdiden ha» ber veteyim ki, yakalanırsın! İ (Genç ve münevver zabitan) klü- bünü bastılar..,, diyerek yanım- dan çekildi. Beş dakika sonra bu- nun bir hakikat olduğunu anlıya- rak sıvıştım. — Seni ikaz eden bu adam, belliki, gökten inmiş bir halâskâr- dır, — Mesihten mi ?bahsediyorsun Fakat, onun bizden evvel onlara yardım ettiğini düşünmek daha; makul olmaz mı? Gece gündüz ki- liselerde ellerini göğe kaldırıp dua eden rahipler ve çarın sadık ben- deleri semavi yardımlar görmeğe bizden ziyade lâyık ve müstahak j kimselerdir. — Lâfı bırakalım. İki baş ve dört el, ne de olsa bir kuvvet teş- kil eder, Beraber saklansak fena olmaz. — Şüphesiz.. Fakat, ikimizi bir- den kim kabul eder? — Evvelâ soyunalım. — Hakkın var, Bu elbise sırtı- | mızdayken, bizi gören, çarı gör- müş gibi, korkudan titremeğe baş- | lıyor, — Nereye gideceğiz? — Demin söylediğim o köylü kadının evine.. — Pek âlâ, haydi yürüyelim. ... Ali baba Petersburgta İsmailof ismiyle yaşıyordu. Saraydan tahli- ye edildikten sonra, > büyük kilise mıntakasmdaki karakola teslim edilmişti. rini burada yiyorlardı. ' Yer bulamıyanlar sıra bekliy0” İ lar, bazan ayakta yiyorlardı. İsmailof başından geçeni. kim" seye anlatmıyordu. Tiflisli bir tüccar iken serms?*" sini kaybettiğini ve fakir düştüğü nü söyliyerek ustasının merhameli" ni tahrik etmiş ve kendisini sevdi” mişti, İsmailof çok güzel yemek ve tai lddar yapıyordu. Dükkân müşteril€ ri bu ahçı yamağından çok me#” İ nun görünüyorlardı. Üç gün için de müşteriler artmağa ve yeni Y€ mekler eskisinden çok daha fi revaç bulmıya başlamıştı. Ahçı dükkânına girişinin üçü!” İcü günü akşamıydı. İsmailof, te3” gâhın başında ayakta yavaş yeğ konuşarak votka içen iki sivil mÜf teri gördü. Bunlardan birini çok ii tanımıştı. Müşterilere kulak vi — Beyannameleri dağıtacak * dam bulmalıyız., | — Bu işi kendimiz yapamaz yız?. — Kabil değil. Çünkü bütün murlar bizi tanırlar. Takip ederl# | Çok yabancı ve köylü kıyafetli adam bulmalıyız. İsmailof birdenbire başmı çevir İdi ve yavaşça delikanlıların K laklarma fısıldadı: — Bu işi ben yapabilirim.. Müşteriler şaşalıyarak önleri baktılar, İsmailof tekrar iğildi: İ — Korkmaymız.. Ben de sizi İ nim! Üç gece evvel sizi bir bas r| i Ismailof bu karakola.yirmi dört dan kurtardığımı hatırlaymız!4* saatte bir defa uğramağa mecbur.» du. İsmailofa karakoldan üç günlük harçlık vermişler ve: — Bir iş tut.. Çalış! —demişler- di— Boş gezdiğini görürsek yaka- lar, kodese tıkarız, İsmailof aç ve işsiz o kalmamak için, o gece uğradığı işçiler ve| mahalle kahvehanesinde bir ahçı ile dost olmuştu. Rus ahçısı o ak - şam orada yemekten anlıyan bir | yamak arıyordu. İsmailof kendisi - nin gok iyi yemek ve tatlılar pişir- diğini söyliyerek bu ahçının yanı » na kapağı atmıştı, Ahçının dükkn; gümtük civarın- da sapa bir sokağın içinde ufacık bir yerdi. Fakat, dükkân çok işli- yordu. O civarda çalışan işçiler ve başka bir insan gibi yaşamağı, hasta bakıcılık etmeği tercih ettin... buna rağmen; elbette bir bildiğim var ki, seni iki vatandaşınla karşılaştıra - Ea Kız, hayretle sordu: — Kimmiş bu iki vatandaş?.. — Biri, Muammer... — Muammer?... Hangi Musm- mer?... — Hani, Muhsin Raşidin emirbe- Vive — A Bir an, heyecanı konuşmasına mâ“ ni oldu. Sonra: — O şimdi burada mı?... Diye Ev- cinin ellerini tuttu. Ah, bilsen, © Mu. âmmeri görmek, benim için, ne büyük bir zevk olacak... Hem de, ne büyük bir azap... — Niçin?.. — Oyle ya... Onu, daima, Muhsin Raşitle beraber görmeğe alışmıştım... Muammeri görünce, dalma, gözüm, zabitini arayacak... Kızın gözleri sulandı. Erci, onun saçlarını, bir kardeş ma habbetiyle okşadı: p - Bunlardan birisi Ta İ nr kaldırdı ve İsmailofa di İ baktıktan sonra, arkadaşına! | — Kim olduğunu bilmiyo! dedi, fakat tanıdım.. O gece yi İ sokakta (Genç zabitler klübü) | baskıma uğradığını haber vere” adamdır. Klüp sokağına iii olsaydım, sana tesadüf ederi, cektim, Ve ikimizde diğer arka | ilar gibi ele geçecekdik. i Ismâilof, inkılâpçıların göz” | nin içine bakarak itimat veri€i tebessümle yanlarından çekildi. İsmailofun çalıştığı o dükkö” güne kadar çar hükümetine çati, sup memurlardan hiç kimse $€ mişti. İnkılâpçı zabitlerin ör! dan adam tedarik etmek niye! oldukları belliydi. li karfında canlanıvers€?... al — Rüyalarımda olduğu gi temin ederim ki, her g mi mi, rüyada, sağ gibi görürüm. gözlerimi açıkça, ne Süyük inler. Acı irt gülümsedi. Meri nir gibi Yunan diplematinin baktı: — Peki, amma, kaç kere bW | leri size ben açardım da: “Konuşma efendim... Böyİ€ konuşma... Hastalanacaksın!” i niz... Şimdi, niçin bu dercesdf tarzda şeyler söylüyorsunuz?” Erci, sesini ağırlaştırdı: 4 — Hayatta bir takım ye” sp olur, kızım... Dedi. Insan, YA' i de yanılmışız... — Nasıl?.. Anlamıyorum” bir muamma söylediniz... 4 — Yani, bir adamı öldü şörei Hattâ, yerde cansız yattığın şüzdür.., Cesetler arasında 4 içinde gözümüze çarpmıştı” eft, onu kaldıranlara ne olduğun! * yy şuzdur... En emin olduğun rn Sİ lar, “öldü! Elimizle gördük (Deva