Hakikt vesikaları tasnif ed en ve birbirine bağlıyan Kadri CEMİL 21-4-934 Geçen kısımların hulâsası | Mütarakeden sonra İstanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı, Bunlar yorulmadan, bıkmadan | mütemadiyen çalışıyorlardı. o Leyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık- lar: Ilhami ismindeki genç Glatada Ariyan hanına tercüman diye yerleş- mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev |. sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanm kahvesine giderek onunla ve arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- margtı . Bu adam uzun bir müdavemetten sonra, Şahin ile anlaşmıya o çalışmış: fakat ,Kâbyanm arkadaşları tarafın- dan yüz verdirilmemişti. Kâhya atlat- mıya çalısıyordu. a lğylz Köprülü handa, 45 numarada “Türk zabıtai hususiyesi,, adıyle İspartalı (K.) in vücude getirdiği dairede günlerden, Pazartesidir. İspartalı (K.) günlerdenberi mü- him bir meselenin peşinde uğraş- maktadır. Sabahleyin yazıhaneye | geldiği zaman saat on bire yakla- sıyordu. İ İçeriye girerken kapıcıya sor-| du: | — Beni kimse aradı mı? İ — Hayır, beyim. Kimse ara madı. (K.) bundan memnun olmuş göründü. : Hakikat ta böyle idi. Nerdeyse hoca Sabri ile Zeynelâ- bidin gelecekler Okonuşacaklardı. Onlar-gelmezden evvel, hazırlıya- cağı bazı'şeyler, yazacağı Obazı| mektuplar vardı. Yazıhanesi başı na oturdu. İşe başlamazdan evvel bir cigara yaktı. Daha kapıdan gi- rerken ısmarladığı kahvesini o ge- tiren çocuğa; Her bakkı mahfuzdur — Oğlum, buraya kimse gelir- se evvelâ bana haber ver de ondan sonra içeriye al, dedi. (K.) in bu hazırlığını o gören- ler onun cidden çok mühim: bir iş peşinde koştuğunu zannederlerdi. Fakat, bu zavallı adam, muhalif- ler arasına katılmış bir derbeder - den başka bir şey sayılamazdı. En gizli ve en ehemmiyetli telâkki et- tiği işlerinin ekseriya pek sudan seyler olduğu görülürdü. Acaba bugünkü meşgalesi Ode ayni şekilde miydi? Bunu kendisi de takdir edecek bir halde değil- di ve o! kadar zavallı idi. Tefrika: 38 | Kahvesini içip bitirdikten son- ra, İngiliz istibbarat (dairesinin çok ehemmiyetle telâkki edebile - ceğini umduğu bir meseleyi yaza- çaktı, Bu ne idi? Bunu kendisi de bilmiyordu. Fakat istihbaratla a - ralarındaki münasebeti (takviye etmek için bunun lâzım ve hattâ elzem olduğu kanaatinde idi. Fakat gene şurası da muhak- ! kaktı ki, yarım saatten daha fazla düşündüğü halde bu mühim mese- lenin ne olabileceğini okestireme- di; tayin edemedi. İçeriye kahveci Çırağının girip te boca (Sabrinin geldiğini söylediği zamana kadar düşündü; gene nafile.. — Pek âlâ buyursunlar, dedi. Ayni zamanda da kafasının için den: — Çok durmazlar. Gittikleri zaman yazarım, diye kendisini te- selli etti. Hoca Sabri, bu müessesenin şan h (İ) müessislerinden biriydi. Nüfuzu, siyaset âleminde sürdüğü kadar burada da cari idi. Eteklenmekten çok zevk duyan bu menfaat düşkünü adam, (K.) İ ile karşı karşıya gelince büyüklere has bir tavırla: — Nasılsmız, efendim? — Teşekkür ederim, muhterem hoca Efendi hazretleri, — Rahatsız olmayınız (Efem dim, oturunuz. Yeni bir şeyler var mı? — Henüz bir şey yok efendim. Haberi zabıâlinizden bekliyoruz. — Ne söyliyeyim? Nereden başlıyayım? — Dün toplanılacıktı. Neler konuşulduğunu nelere karar veril- diğin merak ediyorum. — Hakikaten merak edilecek şeydir. Anlatırım. Hele bir nefes alayım. Kendimi çok yorgun hisse- diyorum, — Bir kahve emreder misiniz? — Çok iyi olur. Teşekkür ede- rim, Hoca Sabri kahvesini içtikten sonra sözüne şöyle başladı ve şöy- le devam etti: — Bu hükümetle, işlerin doğru ve salim bir mecrada yürütülemi- yeceği iddia ediliyor, bu belki doğ ru olur. Fakat, buna esaslı bir şe- kilde karar vermezden evvel ya» pimi L.. eden, hazırlığın ik- Tetrika: No.r Her hakkı mahfuzdur Aşk, macera, kahramanlık ve siyaset romanı Müelieirçu Geçen kısımların hulâsası | , kısımların hulâsası Balkan misakı için Türk sefaretinde bir balo veriliyor. Genç diplomatlardan Muhsin Raşidin Yunan diplomatların- dan Erci Behzadise karşı beslediği müthiş kini, silâh fabrikaları mümes- sili Ert of Sad körüklüyor... Muhsin, Erci Behzadise tabancasile ateş edecek derecelere gelmiştir. ş Mira tam bü esnada kolundan tut- EE Yuman zabitlerinden M5syö Erci Beh- | , va - na) zle Ve, ER eder gibi, mânalı mânah, Muhsin Raşidin yüzüne baktı: — Şüphesiz o hayırperverliğinizi, sulhperverliğinizi işitmiş olan Muhsin Raşit Bey... İki can düşmanı, şimdi, karşı kar- siya idiler. Muhsin Raşit, asabi parmaklarını tabancasının kabzesinden ayırıp sahte bir nezaketle elini düşmanma uzatma” dı. Erci Bebzadis te, bu mânasız aşma lığa cesaret edemedi. Sabık Yunan zabiti, karşısındaki a- damın kesik yüzüne bakıyordu . Ert of Sad, heyecan içindeydi: Ah şu toplantı, umduğum re- | zaletle neticelenie.. Eminim ki, işte © HABER — Akşam Postasi | Tariht Tefrika: 23 Geçen kısımla rın hulasası Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getir- diği bir sürü kızdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Fakat pe- şinen aldığı bin altına mukabil, Kaf- kasya valisinin şatosundaki mutena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir kongrede menedilmiştir. Fakat esirci Ali baba, her tehlikeye rağmen bu kı- 4, birçok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan Istanbula kaçıracak.. Ancak bir korkusu var: Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mabzenin. deki sakir esir kızları hadım bir deli- kanlıya b: aktıktan :onta Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanlı Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanm hıyanetine uğ- tamıştır. Genç, bundan intikam âlma- yı düşünüyor. Ahmet ümit verici bir tavırla bahçıvana döndü: — Hiç merak etme, yoldaş! Ben kenar mahallelerden birinde bir ev tuttum. Onu karım gibi ora- | ya kapatacağım. Bir müddet son- | ra da yüzü kapalı olarak Batuma kaçıracağım. Tifliste benden şüp- hesi olan bir fert yoktur. Ali baba işin yolunda gittiğini | İ görünce kendi hesabına sevinme. | ğe başladı. Petroviçe: — Fatmayı nasıl elde edecek- sin? Diye sordu: Petroviç, Fatmayı kaçırma hâ- disesinde parmağı yokmuş gibi davranarak, bahçedeki çiçeklerile | meşgul olacaktı. Yapacağı iş çok mühim ve tehlikeliydi. Fakat, Iş- | mailofa söz vermişti.. o Fatmayı m mali lâzım gelir. Ferit Paşanm ta- kip ettiği siyasetle kat'i ve dürüst | sey sezdirmeden— İ bir arabaya atlarız. Nerden bir netice alınamıyacağma kani olduğum için ilk teklifim şu oldu: Muhalif fırkalara mensup bir kabine mevkii iktidara geldiği takdirde, Yunanlılarm, İzmir ve Trakya hakkındaki hattı hareket- lerini evvelden öğrenmemiz icap eder. Bunun için hükümetle mü- cadeleye devamdan evvel bunu öğrenelim, dedim, Büyük gürültülerden sonra ni- bayet bu fikrimi kabul ettirdim.|” İs» Ve (K.) Beyle (M. 5.) Beyi tanbul Yunan komiseri Bocis ile! | görüşmeğe memur ettik. Gene dün vakit kaybetmeden Yunan sefa» rethanesine gittiler. Bocis ile gö- rüştüler. (Devanar vaz) zaman tröstün vereceği ikramiyelere pa yan olmıyacak!.. © diye düşünüyordu. Tabii, bu misak işi, o zaman tavsya- caktır... Zira, Yunanistandaki muha- lifler, ora efkârı umumiyesine (o karşı “biz demedik miydi?,, diyerek yayga- rayı basacaklardır.. Bulgaristandaki çe teciler, vaziyetten istifade edecekler, rezaleti ayuka çıkaracaklardır... Hele bizim paramızla işliyen büyük Avrupa matbuatı, neler yazmıyacak, neler. “İşte, Türklerin sulhperverliğini gör“ dük...., diyecekler. “Balkan misakı mr, Balkan harbi mi?,, Serlevhalarını ko- yacaklar... “Bir Türk zabiti, eski bir | intikam hissi yüzünden bir Yunan za- bitini öldürdü!..,, feryadını koparacak- lar... Ve felsefeler yürüteceğiz: “Asır. bik düşmanlıklar, hiç yatışabilir mi?..,, Neler görüyorum? Aman yarabbi! De- min verdiğim tabancayı, Muhsin Raşit, cebinde oynatıyor... Frakının pantalon öebinde, emniyet tetiğini harekete ge- tirdiğini hissediyorum... Aman yarab- bi... Aman yarabbi. Acaba, felek bana yar olacak mı?... Acaba? Acaba..,, Ve memnuniyetle Sörüycedur .- Renkten rep#” Birdi. Kendini kaybeder gibi bir bal #ldı.. Sarardı, mo Müellifi: Ishak FERDİ kaçırmağa mecburdu. — Onu bahçede güzel çiçekler: le oyalıyacağım.. Seni zengin ve çok güzel bir delikanlı seviyor. Çarın saraymda bir esir gibi yaşı- yacağına ona kaçsan daha iyi ol- maz mı? Diyeceğim. Ben zaten o- nun Tiflis sarayında bile esaret çenberine kolay kolay girmek iş- temiyen bir kız olduğunu çoktan anlamıştım. Zavallı kızcağız sa“ bahlara kadar uyku uyuyamıyor.. Petersburga gideceğini düşündük- çe sararıp soluyor. ilef ayni lâfı tekrarladı: — Onu kolaylıkla kandırabile- ceğinden eminsin, öyle mi? — O kadar eminim ki... Işin bu tarafını düşünmüyorum bile. Be- ni düşündüren mesele, onun bura- dan dışarıya çıkarılmasıdır. Ahmet: — Ben yarından itibaren lar kararınca Petroviçin odasına gelir, otururum, Petroviçin o» dasma arkadaşları nasıl gidip ge“ liyorsa, ben de öyle —kimseye bir gelirim. Fat- ma odaya gelince yavaşça bahçe kapısımdan çıkar, gideriz. Yolda çık» tığımızı, nereye gideceğimizi kim- se bilmez ve görmez. Ali baba: — Münasip... diye başını salla- dı.. Ayrıldılar, e ği Ahmet, ertesi akşam ortalık kararınca Petroviçin odasına koş- tu, Mütereddit adımlarla yürüye- rek kapıya elini uzattı. — Tık tık tık... Petoviç, ben gel dim. Odada ince bir kadın sesi vardı. Ahmet heyecanla kapıyı açın - ca, birdenbire içini çekerek sende- ledi. Odada Fatmadan başka kimse yoktu. Ahmet, Fatmayı görünce tan muştı. Fatmanın yanmda siyah bir Müslüman çarşafı vardr. Petroviç herşeyi hazırlamıştı. Fatma, Ahmedin yüzüne baka ri : — Beni sen mi kaçıracaksın?. Diye sordu. Ahmedin çenesi tutulmuştu.. Sevincinden ne söyliyeceğini bil | Peiiiimni kesesi. Her “halde, demin ça lediğim sözler, maneviyatı üzerinde çok çok müessir oldu... Düşmanına, gözle- riyle yiyecek gibi bakıyor... rinin her biri kevlermlar saçıyor.. Ha gayret, ha gayret...., Ve, gayret vermek için, yüksek senle: — Tanır pe bakıyorsunuz?.... Ga- liba, evvelce de bir yerde müşerref ol- dunuz... Düşünün bakayım... Erci Beh- zadis.. Bu ismi hatırlamıyor musunuz? diye israr etti... Muhsin Raşit, bu isimden zaten si- nirlenirdi: — Erci Behzadis... diye adetâ bo- ğuk boğuk tekrarladı. Geriye doğru bir adım daha attı.. Bu gayri tabilikten, Madism Bedi azıcık şaşalamıştı: — Ne oluyor?... diye, silâh tröstü mümessilinin kolunu tuttu. — Galiba, Anadolu istilâsındari ah- bap çıktılar, madam... Kocanızın Türk lere karşı çok rahim ve kadınlara karşı çok şefkatli davrandığını söylüyordu- nuz.. Her halde, bu beyin de bir batr- rası var... Zevcenize teşekkürlerini ar- zedecek... Oyle görünüyer... Bu sözleri, ne kadar sinire batacak miyordu. göğe | — Evet. > Dedi.. Kapıyı yavaşça kap Bir adım daha ilerledi. — Bu kadar çabuk geleci ummuyordum, Fatmacığım! Diyerek birden genç kızın nuna sarılmıştı. Fatmayı derhal teshir lâzımdı.. Ahmet kadm avl: yolumu bilen bir gençti. Aylardan beri şatoda erkek 7 zü görmiyen Fatmanın TP g : » . — Kilisenin kapısında beni lâmlıyan sen değil misin? Dedi.. Ve delikanlıyı b tırnağma kadar süzdü. Çarın takbel gözdesi Ahmedi daha görüşte beğenmişti. Ahmet: | o— Evet.. Benim. Seni çok dim, Fatma! Ben sensiz yaşı! mam. Buradan seni”kimse gö İden kaçıracağım, Esaretten lacaksm, Fatma! Mes'ut ve b yar olacaksın! Petroviç, Fatmayı zaten ce ikna etmişti. Gürcü dilberi tehlikeyi göze aldığını ima bir tavırla ayağa kalktı: — Vali bu gece evde Şatoya ancak sabaha karşı O vakte kadar saklanmış olur yuz? — Bir saat sonra, bile bulamıyacağı bir yanii nacağız. Kenar mahellelerderi rinde gayet mahfuz ve emin ev kiraladım. Şimdi hemen gideriz. gi — Sonra?... — Ortalık mayna olunca lüman kıyafetile peçeni örter her yere serbestçe çıkabilirsin!” kaç gün sonra Batuma gideri# maz mı? Fatma çarşafmı giydi.. Yü4 örttü. Ayağına eski bir papu$ girdi, * — O halde hemen çıkalım — Petroviçi beklemiyecek yiz?, — Hayır.. O dışarda bizi sut ve kapıdan çıkmamıza edecek. Ahmet, Fatmayı bir dahâ cakladı.. Yanaklarından öptü- — Gürcü kızlarmın hepsi gibi cesur ve sevimli midir, ma?, (Deva, sinsi bir ifadeyle söylemişti, Muhsin Raşidin âsabı büsbütü” vekete gelip bir adım daha attı: Geri geri iki adım yürüdü - Bu sırada, Gal, bütün retini derlemiş, toparlamış, habir”, simler çekiyordu. Belki üçüncü Oda: — «— Ah, tabancayı çekip ri resmini çıkarabilsem,. Ne mu ei yet olurdu, ne muvaffakiyet!.. df” yi şünüyordu. Bravo bizim arkadat Sada... Ammada kızıştırdı!,, Fakat, Yunan diplomatı, iki geriledikten sonra, kendisine *“ ye hazırlanan Muhsin Raşidin önünde, yepyeni bir tablo ari