Dünkü kısmın hülasası Kıskanç gelin kocasmın bir ge- ce eve gelmemesinden, arkadaşı Muhibbenin yanmda — olduğunu şüphe ediyor. Kocası inkâr ediyor. Fakat, kıskanç gelin, meseleyi an- lamak üzere, arkadaşı Muhibbeye mektup yazıyor ve hakikati soru- yor. Mühibbe, bu işte kocanın bir hilesi olduğunu sezerek, aralarını bozmamak üzere, “Evet, bendey di!,, diye cevap veriyor. Halbuki onda değildir. İş daha çok karışı- yor. Muhibbe bu defa, hakikati olduğu gibi anlatacak bir diğer mektup gönderiyor. “Yalan söyle- dim, bende değildi,, diyor. Gelin daha şaşkm vaziyettedir. Muhakkak birinden biri yalan söylüyordu. Lâkin hangisi? Koca- 5ı mı, Muhibbe mi? u yoldan karısını ikna edemiyece- ğini kestirince o da yalan uydurma ğa karar verdi, Eve döndü. — Gene mi geldin? Bu suali, Muhibbeden gelen ikinci tezkere üzerine artık işin iyi- den iyiye dalavere olduğuna zahip — olan karısı alaylı bir sükünetle sar- fetmişti, — Evet! Hakikati söylemek için tekrar döndüm. Doğrudur: Dün gece, senin Muhibbeni ziyaret et- tim, — Nasıl, nasıl?.. Gittin mi? O- nun yanına gittiğini deıne_lı itiraf ediyorsun?.. — Evet; fakat yemin ederim ki bu ziyarette hiç bir hususi niyet ve maksat yoktu. — Hiçbir hususi maksat yok mu idi? Öyleyse neden Muhibbe bunu gizlemeğe uğraşıyor? * Ve kocasına bu defa ikinci mek” tubu uzattı. — Hay Allah müstahakını ver - sin bre... Ş içindeydi. Kendi kendine mırıldandı: — Nasıl da çabucak fikir değiş- / tirdi, şu kadın! Bir saniye evvel *kararım karar,, derken, arkasın * dan işi aksine çevirdi. O anda susmağa mecbur kaldı, zira kapı çalındı, Muhibbe geldi. — — Ket'iyyen kabahatsizdir, ci- cim. Kocan kat'iyyen kabahatsiz- o dir, Gelin somurtkan bir yüzle: — Azizem, beni aldatmağa kal- kışma! — Seni temin ederim ki kat'iy- — yen kendisini görmedim. — Rica ederim, beni aldatmağa — uğraşma! — — Seni yeminle temin ederim ki dün geceyi yapa yalnız geçirdim. — hxi ama, & kendi itiraf ediyor. Bu defa Muhibbe hayrette kal- dı. — Kendi itir&f mı ediyor!! — Evet! Muhibbe başını eğdi: —0 halde: — Dur yüz yüze konuşalım. Bu- ya çağırayım. Neye uğradığını anlamıyan ko- 1, öbür odada hâlâ mihaniki bir areketle Muhibbenin ikinci tezke Pesini, okuyordu. — Karısı seslendi: m Kurnaz gelin yutmadı! | gece onun evine gitmedim, dedi. Bu arada, şaşkmlaşan, koca, doğ | yalan söylemeğe cesaretin var mı? Delikanlı, kendisini ferahlamış sandı: — Nihayet hakikat şudur ki dün —A.,.. A... A.. Gitmedin mi? Halbuki Muhibbe aksini tasdik ediyor? Delikanlının, artık sabrı tüken- mişti, Muhibbenin olduğu salona koştu, yüzünü yüzüne yaklaştıra- rak bağırdı: — Hanımefendi, bu alay uzun sürdü. Hakikati söyleyiniz: Dün gece sizin evinizde miydim? — Evet, $ — Nasıl, nasıl??? — Evet, Zevceniz, bunu itiraf etmiş olduğunuzu söylediği için.... — Siz hakikati söyleyiniz. — Hakikati mi?... İş öyle bir çıkmaza girmişti ki zavallı kıskanç gelin artık ikisine de inanmadı. Ve bu defa haklı olarak hakika- ti h_ıç bir suretle doğru olarak öğ- renemedi, Dırıltıları, kavgaları ç&ihı hale geldiği gün ayrıldılar. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Meseleyi nasıl aydınlatacakları- nı müzakere ede ede Muhibbe ile koca seviştiler. Evlendikleri zaman, bütün ah- bapları, kıskanç geline hak verdi- ler, Kadım zeki imiş yutmadı, de- | diler, Ikbal Çika Sultanahmetteki taşlar Sultanahmette — kanalizasiyon şirketi tarafında yapılan hafriyat | sırasında rastgelinen yirmi ııne? büyük temel taşı toprak altında | | gömülü bulundukları yerden çıka- | Adamcağız, şaşkınlık ve lııddd | vılmış, bir kenara könulmuştur. Bunlar, alelâde bir takım taş- lardır. Bununla beraber, hangi devre ait olduklarının tetkiki fay- dalı görülmüştür. Bir tanesinin ü- zerinde kırmızı boya ile yazıyı an- dıran şekiller vardır. Fakat, bu şe- killer, ne olduğu, neye delâlet et- tiği kestirilemiyecek derecede si- Tinmiştir. Bu temel taşlarının Bizans dev- rinden kalma her hangi bir binaya ait bulunduğu, sonradan muhtelif devirlerde bina inşasında istifade edildiği, bir taşm üzerindeki boya- nın da sonradan sürüldüğü zanne- dilmektedir, Taşların Hipodromla doğrudan doğruya alâkası olmadı- ğı anlaşılmıştır. Ancak Hipodrom civarındaki başka eski bir binaya ait olması muhtemel görülüyor. Profesör Mamburi dün akşam üzeri bu sahaya gelerek taşları ve (li hafriyat sahasının vaziyetini göz- den geçirmiştir. Japon mektep gemisinde çay Zziyafeti Limanımıza gelecek olan Japon mektep gemisi kumandanı Vis - Amiral Matsushita — tarafından perşembe günü saat on — yedi bu- çukta “Asama,, gemisinde İstan- bul gazetecileri şerefine — bir çay ziyafeti — verilecektir. Geminin motörü davetlileri Kabataş iske- lesinden alarak gemiye gölürecek- — İşte Muhibbe burada. Hâlâ | tir. 'm Gidilebilecek —— »— " Fıkra'müsabakası | Kundaracılar cemıqei En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- Tecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- Mmaması, seçme olması ve ohıııklı yazılması lâzımdır. 207 —aman yutar Küçük Lâmiaya annesi her za- ı man: “Kızın. der<lerinc iyi çalış. Bak, amcan kocaman Kur'anı Kerimi ve onun gibi nice kitapları okudu hafız oldu.,, derdi. Bir gün Lâmia ders çalışıyordu. Kapı çalındı: Amcası geliyordu. Lâmia amcasını görünce hemen kitaplarını kapıp kaçmıya başladı. Annesi şaşırdı: “— Neden kaçıyorsun?,, diyin- ce: — Amcam geliyor kiııpkrıışii yutacak ta ondan.. Cevabını verdi. Cibali sigara fabrikası: Mehmet 208 — Parayı duyunca Nasrettin Hocanın Bakkal Mişo- na borcu varmış, bir gün Mişon ho- canın evine gidip parayı istemiş. Karısı demiş ki: “— Hoca yarın ormana gidecek çalı kesecek getirip onları dikecek koyunlar geçerken yünleri çalılara ilişecek biz de onları toplıyacağız satıp senin paranı vereceğiz..,, Mişon gülmüş haca da onun gül düğünü görünce: — Duydun, demiş, peşin parayı da nasıl gülersin!,, — Silivri: Abdülkadir 209 — Zaten açık Vaktile tüccardan biri alış veriş eder epeyce para kazanırmış, Gel zaman git zaman herifin işi bozul- muş para kazanmadıktan maada bir hayli borca da girmiş. Kasa açı ğinı nasıl kapatacağım diye düşü- ne düşüne kendisine bir unutkan- lık gelmiş. Bir gün oğlu ile beraber dükkânı kapamak üzere iken kasa- sında müterakim parayı almış ve kasanın kapısını kapamadan yürü- müş., Bunu gören oğlu telâşla aman baba, demiş. Kasa açık kaldı. Ba- bası gülerek cevap vermiş: Merak etme oğlum demiş bizim kasa ötedenberi açık. Silivri: Abdülkadir Gümrük kanununda tadilât Ankara, 8 (Hususi) — B.M. M. ne gelen birlâyiha da gümrük kanununun on üçüncü maddesin- deki vezin nisbetlerinin kaldırıl- ması istenilmektedir. eğlence yerleri SİNEMALAR : : Çapkın kız Setfiller birinci kısım MELEK: Bir gönülde iki sevda ELHAMRA: Leblebici Horhor ağa ve Macar muşı TURK: Altın arıyan kızlar ASRİ: Aşk kelepçeleri SUMER: Dağların kızı ŞIK: Denizaltı cehennemi ŞARK: Hayatı İsâ ALKAZAR: Ciciberber. ALEMDAR: Yürüyüş YILDIZ: -Roma ateşler içinde MİLLi: Gülen Paris, Vatandaş silâ't başını HILAL; Denizaltı cehennemi KEMAL BEY: İki yüzlü adam HALE: (Usküdar) King kong. FERAH: Hayatı Isâ TAN: (Şişlide) Kırık kanatlar rekabetten şikâyetçi *stanbulda açılan on iki lâstik ayakki bı fabrikası kunduracılık sanayiini zarara sokuyor Kunduracılar cemiyeti tarafm- dan İktisat Vekâletine bir rapor gönderilmiştir. Raporda kundura- cıların dilekleri ve şikâyetleri var- dır. Binlerce kunduracıyı alâkadar eden raporda ezcümle deniyor ki: Bir milletin iktısaden ileriliği birin- ©i derecede ihracatının — ithalâtından fazla olması, ikinci derecede memleke- tinde tüten fabrika bacalarının adedi- le ölçülür. Iktısaden birinci derece- deki memleketler bütün kuvvetlerini sanayia vermişlerdir. Ve ihracatının en büyük ye künunu mensucatı teşkil eder. Ve ikin- ci derece olan memleketlerse masnu eşya ithaline mukabil ham eşya ihraç eder. İşte biz de bu ikinci sınıf mem- Teketler Mııuııdı bulunuyoruz. İh- racatımız ancak ileri — memleketlerin mevaddı iptidaiyelerini ve memleke - timizin yetişen gıda mahsullerini teş- kil eder. Henüz sanayiimizin hiç bir şubesinde ihracat yapmak kudretinde değiliz. Vakra son senelerde cumhu- hiyet rejiminin bahşettiği kontenjan - la ve teşviki sanayi kanunu gibi büyük himaye usulleri memlekette tesirlerini büyük mikyasta göstermektedir. Ve göğsümüzü kabartacak bir çok fabri- ka bacalarının yükseldiğini her gün gö Tüyoruz. Fakat işte burada memleket hesabına tetkik edilecek bazı noktalar yok değildir. Meselâ her memlekette her cismin bir içi, bir dışı olduğu için bu temas ettiğim noktayı bir de iç yü- zünden tetkik etmek lâzımdır. Ben bu- rada mesleğim icabı son senelerde a - detleri birden bire artan lâstik fabrika- larından bahsedeceğim. Bugün İstan- bulda küçüklü büyüklü 12 tane lâstik fabrikası açılmıştır. Tşte bu rın ayakkabı yapmak gayesile faaliyete” geçmeleri memleket hesabıma bugünde yarında çok zararlıdır, çünkü: 1 — Bütün iptidai maddelerini yer- li mahsulâtından tedarik eden ve yeni yeni ilerlemiye ve bugün için bile bi- zi Avrupaya muhtaç etmemeye başlı- yan deri sanayiüni geriletecek, hattâ büsbütün yıkacaktlır. 2 — Deri sanayiüinin yıkılmasile pek tabildir ki esasen Avrupaya yok hesa- bına satmaktan henüz kurtulmrya baş- lıyan ham derilerin gene para etme - mesi yüzünden köylü hayvan yetiştir. meyi ihmal edecek ve bu yüzden de memleketin mühim servet menbaların- dan biri daha kapanacaktır. 3 — Dağlarımızdan toplanarak de. vi sanayiinde kullanılan ve som sencler- de artık Avrupaya gönderilmemeye baş layan palamut kabukları para etmiye- cek ve bu mühim servet kapısı da ka- panacaktır. 4 — Memleketimizin nüfusuna nis- betle büyük bir yekünu geçindiren kun dura sanayii kökünden sarsılacak ve sanatkâr şimdiden başladığı gibi terki sanat etmiye mecbur kalarak bir çok kimselerin boş kalmasına sebep olacak- tır, 5 — Lâstik imalinde hıllı-hl ham kauçuk memlieketimizde di si mümkün olmadığından gerek kau- çuk için ve gerek diğer kimyevi mad. deler için milyonlarca Türk — lirasının harice gitfnesine sebep olacak. 6 — Gerek deri ve kösele sanayi&" inde ve gerek kundura sanayiinde ça- ; İtşan ve maişetini temin eden yüz bin- | Terce aile hesabına mukabil Tâstik sa- nayiinde ancak bir kaç yüz kadın ame- le çalışacak. 7 — Yüz binlerce aile babatı mes- leğini terke mecbur kalarak diğer yurt daşların işlerine saldıracak, beri taraf- ta bir kaç fabrika çalışacak, buna mu- kabil yüzlerce müessese kapanacak, Işte bugün için yükselen lâstik sa- nayii bu şekilde devam ederse mem- Teket için zararlıdır, fakat çalışma sep- bu — gibi | hesini gene aynı sanat sahasında del" tirecek olursa bugünkü şeklinden ha faydalı olur. - Meselâ: 4 bi nti mobil, bisiklet, motosiklet, araba aair tekerlek için taşraya her sene yonlar veriyoruz. 2 — Tababette kullanılan bin lâboratuvar eşyası lâstikten yapılı çocuk donu ve çocuk eşyaları da ö) le. 4 — Bilümum muşambalar sanayii şubeleri dahilindedir. 5 — Elektrik kabloları ve muh lif yerlerde kullanılan lâstik borular. 6 — Bütün bunlardan başka bir kışlık kaloş ve şoson kalır ki bu memleket için bir ihtiyaçtır. Tabii da yapılmasın demiye dilimiz varmazı Yalnız keten ayakkaplarla — ayakkı şeklinde her tarafı lâstikten mamul Tamlat İçln yupilmümlaz maialekat'iğ faydalı olduğu — kanaatindeyim. |: görülüyor ki, bu gibi yeni f: : açılırken yapacakları işleri tespit mek ve kendilerine muayyen hr hududu çizmek lâzımdır. * Bugünkü gibi bir yeni sanayi yü selsin diye ekserilerini yıkmıya olmak memleket için büyük bir dır. Netice: Bu lâstik sanayüni çalışı cephesini bugünkü hedefinden yukardaki gösterdiğim ve n faydalı olacağı kanaatine cephelerde çalışmalarını temin etmeyi sanayiimizin muhterem hâmisi B kil babamızdan bekleriz ... kâyetler temenniler: —- Kandillide oturan askeri müteka: itlerinden Ferit Ragıp Bey yazdığı bif mektupta Kandılli sokaklarının son Ö' rece pis olduğunu ve bu sokı Z kokudan geçilemediğini yazıyor. O 1 kuyucumuz ezcümle diyor ki: “Büti a lâğımlar patlamıştır. Hepsi bir soki ğa akıyor. Her sene tanzifat ve virat parası muntazaman alındığı b de böyle sari hastalıklara maruz halde kalmaklığımız çok açıklı bir dir.,, Okuyucumuzun ehemmiyetle ©* kunmıya değer mektubunu İstanbul bi lediyesinin alâkadar memurluğuna işt” retliyoruz. Boğazın şenlendirilmesi * çin çareler düşünüldüğü sirada dilli gibi işlek bir muhitin böyle sız kalmaz.. Her halde — bele: noktasından famış bir hatadır. mın tamir edileceğini ümit ediyoruz. Kokan hela Dün bir okuyucumuz mıza gelerek çok yerinde buld! ğumuz bir şikâyette bulundu. Ba' lhıkpazarında Yemişçilerde Deği men sokağında bir mağaza olduğunu söyliyen — okuyucumu bize dedi ki: “Mağazamızın biraz ilerisi bir apdesthane var. Bura halâ d€ ğil bir taffün ve mikrop — yu dır. Dıvarlarından sızan pisli ve etrafı kaplıyan kokular yoll? | geçilmez ve nefes alınmaz bir b ! sokmuştur. Hele şimdi yaz te olduğundan burası büsbüt” | berbat olacaktır. İstanbul piyas” sının en canlı bir. yerinde pis ve berbat bir halâ olması namına çok büyük bir noksa Bu medeni ve sıhhi ihtiyacı V? lediyenin nazarı itibara v bir an evvel oraya sıhhi bir yapılmasını istiyoruz. Eğer b diyenin parası yoksa biz sahipleri bunu vermeğe 5... S IYLAN K S ae aü 'e v v G eç —D0 45 e » # Ö aü & Gllean a aa Bin KS n Tkar © tü a 'H b G ee e> we e Ht