Millî mimariye büyük bir hizmet Sedad Çetiıttaşm eserleri ve sergisi Bir hafta evvel Yazan : Maarif Vekâleti röf löve bürosu şefiî kıymetli mimarımız Sedad Çetintaşın Sultan Mahmud türbesindeki dairesinde açtığl serginin açım töreninde bulunduk. Ertesi gün bütün gazetelerimiz Sedadın kıymetli eserlerine sütunlar tahsis ettiler. Bence bu eserlere dair değil bir kaç makale hattâ bir kaç kitab bile yazılsa azdır. Sedad Çetintaşl yirmi sens evvel tarııdığım zaman olgun bir mimardı. Sedadın resim kabiliyetinl her zaman beğendim ve teşvik ettim. O, bir mimar olduğu kadar da kudretli bir ressamdir. Suluboyaları her hanği şöhretli Avrupa ressamlarile boy ölçüşecek kadar güzeldir. Zaten bu kudre'idir ki ona mimaride bilhassa rölövede parlak derecesini temin etmiş'.ir. Gerek Avrupada, gerek memleketimizde tanıdığım de. ğerli mimarların hepsi de ayni zamanda İyi bir res;am kadar resim yaparlar. Hattâ bu kabiliyetlerile mimarlıktaki değerlerini artırmlşlardır. Bilnıem nedendir, bu iki kardeş san'atın birbirini tamamlıyan kudret membalarına, bilhassa ressarnlığın mimarlığa temin ettiği faydalara bizim san'at ve teknik okullarımızda büyük bir ehemmiyet atfedilmez. Her neyse orası mevzuumuzdan dışarıdadlr. Sedad Çetintaş Ankaranm iik imarı sıralarında kısa bir zaman Maarif Vekâleti hars mimarlığında ve maarif inşast dairesi müdürlüğünde bulunduktsn îonra serbest mimarlık işlerine atıîmıştlr. Bu zaman zarfında arkadaşıır.ızın evler, hanlar, apartımanHr, hükumet binîları yaptığım ve oldukça dolgun taahhüd işlerine de giriştiğini g rüyoruı. Mimarlık ır.esleği ressamlık gibi kanaatkârlık mesleği değildir. Daha ziyr.de para kazanacak bir san'at şubesidir. S:de para değil, bu iş insana büyük şohretler de temin eder. Yaptlkları tüyük devlet binalan, bankalar, muazznm oteller gibi yüksck yapıların katlan kadar onların isimleri de yükselir. Sedad Çetintaş da herkes gibi bu hakikati görüyor ve biliyııdu. Hattâ sade görmekle kalmıyor o zaten bu işin içinde bulunuyordu. Fakat buna rağmen Sedad bu şöhretli ve paralı işleri bırakarak san'atin mutavazı bir şubesi olan arkeoloji âlemine dal&. Yirmi senedenberi bu İlmin sakin köşesinde çalışıyor. Kendi bclki para kazanmadl, ama hiç şüphesiz bu fedakârlığile bize millî gururumuzu kazandırdı. Millî mimarımızı tanıttırdı. ve sevdirdi. O, bu hamiyette, ve bu gayret yapısmda hakikaten çetin bir taştır. Geçende tirisi bana Sedadın şahsıyetini sormuştu. Ben de dilim döndüğü kadar izah ettim. İzahatımı dinliyen zat bana cevaben: «Desenize dinamik bir adam» dedi. Ben de şöyle cevab verdim, hattâ dinamit bir adam. Evet Sedad millî mimarimiz bahsinde hakikaten dinamik bir mimardır. Ona dil uzatanı ve lâyık olduğu hürmeti esirgiyer.i görürse dinamitleşir de. Şimdiye kadar Türk mimarisinin etüdleri tamamen ecnebilerin elinde kalmıştı. «Mimarii Osmanî» müstesna, Sedad işe başlaymcıya kadar hemen hemen millî mimarimizden bahseden mühim bir eser İntişar etmemişti. Eski ve kıymetli eserlerimizi yabancılar tetkik eder, onlar rölöve ederler, onlar tedvin ve telif ederlerdi. Tapiî bu profesörler memleketimizden gelip geçen kimseler olduklarmdan o eserleri Istanbulda İki Parasız şeker ıtasıl verilecek? Sehir haberleri CUMHURİYET iki zihniyet Yazan : « • • • • • • • * •••••••• 15 Haziran Î 9 4 Î IHEM NALINA MIHINAİ Önce ne demişlerdi? [Islâm Türk Ansiklopedisinin «Kap Mecmua» cısına] Garb müsteşrikleri tarafından en ileri medenî dillerin her üçünde birden ingilizce, almanca, fransızca olmak üzere evvelki Cihan Harbinden sonra, heybetli bir .İslâm Ansiklopedisi» meydana getirilraişti. En ünlü Avrupa müsteşrikleri tarafından kaleme alınan bu eseri Maarif Vekâletimiz pek. yerinde bir kararla, bir iki yıldır, her biri İnce harfle dizilmiş çift sütunlu 80 büyük sahifelik fasiküller halinde, cüz cüz, türkçemize mal etmektedir. Ese.in ummanhğlna bakınız ki, son 8 inci cüz 640ıncı sahifede ancak «a» harfinin «aruz» kelimesine gelebildi. Eserin iç kıymeti hakkında bir fikir edinmek İçin de yalnız bu son «aruz» kelimesine bakmak yetişir: Well tarafından tArab aruzu» na dair yazılan on büyük sahifelik etüd insanm beynini döndüıüyor. Avrupa âlimlerinin islâm kiiltürüne böyle abidevi bir eser vermelerine karşılık bizim müslüman ulemamızln çeyrek asırdır seyirci kalmaları elbet doğru olamazdı. Pek çok noktalarda bizim onlara yetişmemize imkân olmamakla beraber bizimkilerin de birçok bahlsletde onlardan iistün çıkacağına emindik. Hem müsteşrikler içinde dehi cahiller, aldananlar, aldatmak istiyenler, hatta garazkârlar olduğunu da bilip duruyoruz. Ulemamızın o yolda bir eser vücude getirmeleri kendi.eri için hem din namına bir borc, hem İslâm lmi namlna bir vazife idi. Çok şükür onlsr, bu sefer «İslâm Ansiklopedisi»nin tercümesi vesilesile, şevkli bir ham. le İçinde harekete geçtiler. 1940 ikinciteşrinindenberl, yani bir buçuk senedir, «İslâm Türk Ansiklopedisi» nl forma forma neşredip duruyorlar. Bunların da İşi ne kadar geniş çapta tuttuklarına bakınız ki son 33 üncü formanın 528 inci sshifesinde ancak «â» harfinin, hem de bu harfin yalnız uzununun, «ârız» kelimesine gelebildiler. Bunların da İşi nasıl derinden aldıklarmı anlamak için yalnız bu son kelimenin çift sütunlu sekiz büyük sahife ile dahi bitmediğini düşünmck yetişir; lurk genchgı. denize! eniz sporları mevsimi, dün, büyük Türk Amiralı Barbarosun türbesile bugünkü Türk denizci neslinin bir kısmını jetiştiren Yüksek Deniz Ticaret mektebi arasmdaki sahada açıldı. Bir gün evvel de, Galatasaraylılar, Bebekteki denizcilik şubesinde, kendi su sporlarx mevsimini açtılar. Deniz sporlannın, beden terbiyesi ve sıhhat bakımından olduju gibi, denizci bir tnillet yetiştirmek bakımından da ne kadar lüzumlu olduğunu söylemeğe lüzum bile yoktur. Hiç istisnasız, bütün deniz sporları, en faydalı, en zevkli, sporlardır. Yüzme, kürek, yelken, atlama, su topu, hatta motörbot yarışlarının hepsi, kendine göre, safalı, faydalı ve heyecanlıdır. Türk yurdn, her tarafı denizlerle çevrilmiş iki yarım adadan mürekkebdir; kıyılarımızın uzunlufu 3500 kilometreyi bulur; öyle olduğu halde deniz sporlan bakımından, meselâ hiç denizi olmıyan Macaristandan ve Çekoslovakyadan geri olduğumuzu unutmamak lâzımdır. Bunun en mühim sebebi, biıim deniı sporlanna geç başlamış olmamızdır. Çocukluğumda, deniz sporu adına, Türklerin iştirak ettiği şey, «İradei seniyyei hazreti padişahî» ile pek nadir olarak yapılan donanma kürek yanşlanndan ibaretti. Arkdaşlar arasında yaptığımız fıta ve sandal yarışlan, çocukça heveslerimizin tatminindcn başka bir kıymeti haiz değildi. O zamanlar, yanılmıyorsam Ahmed İhsan Tokgöz üstadımızdan başka Türkler arasında kotra sahibi olan, ya hiç yoktu; yahud da bir kaç kişiden ibaretti. Meşrutiyet ilân edildikten sonra, denizcilik sporlarına ilk başlıyan, gene, Türkiyenin ilk spor teşekkülü olan GaIatasaray kulübü olmuştur. Fakat aradan 30 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen, deniz sporlan, isteniIen gelişmeyi gösterememiştlr. Merkezî Avrupada her yaptığım seyahatte, yüzlerce kilometre boyundaki nehirlerde, kadın, erkek, çocuk ihtiyar yüa binlerce insanın yüzdüğünü hayretle görürdüm. Berlinde, bir pazar günü 60 bin kişinin Vanze denilen snn'î göliin bnlanık sulanna dalıp çıktığını görmüştüm. 1935 te Ren nehrinde saatler süren bir motörbot gezlntisinde, sayılamıyacak kadar çok kik ve şarpi görmüştüm. Hem de mevsim nisan sonu idi ve mayısın bhincl günü kar yağıyordu. Denizi, denizciliği seven, denlzcüikte önde giden milletler, mes'ud, müreffeh, zengin ve ileri milletlerdir. Bu, bütün tarih boyunca böyle olmuştur ve daima böyle olacaktır. Japonyayı bir asır bila geçmeden, kapitülâsyon lincirine vurulmuş, geri bir kavim halinden müstakil ve kuvvetli, dünyaya meydan okuyan bir millct haline sokan, hiç şüphesiz, onun denizciliğidir. Denizci millet, ezelden ebede kadar hürdür; eslrlife tahammül edemez; onun ruhu, sonsuı bir engindir; onun enerjisi, kayalan yiyen dal^alar fibi kudretli ve tükenmezdir. Büyük Millî Şefimizin kaç defa yakmdan şahidi olmakla şeref ve bahtiyarlık duyduğum deniz ve denizcilik sevglsini, her Türk ruhunda yaşatmalı; bu sıhhat ve servet kaynağından bol bol faydalanmahdır. Türk sencliği, denize! Ali Sami Bcyar ay, Edirnede üç ha ta, Kayseride beş gün falan kalarak aldıkları yaian yanlış b!r kaç kroki, bir kaç ölçü, bir iki notla vücude getiriyorlardı. Bunlar arasmda çok kıymetlileri olmakla beraber ekserisi de eksik ve kusurludur. İşte, millî mimarimizin ezelî âşıklarlndan biri olan Sedadı bu mesaiye sürükliyen de bu kusurlan görmek olmuştur. Onu tepeden tırnaği bir enerji kaynağı haline koyan saık bu eserleri lâyık olduklan kıymete uygun bir doğrulukla tespit etmek gayretidir. Garbh muharrirler ne kadar değerli âlimler ve ne kadar değerli san'atkâılar olursa olsun millî mimarimizin yabancı gözile görülemiyen tarafları pek çoktur. Onlarl görebilmek için aralannda doğmak, içlerinde büyümek, san'at bilgisile beraber onları yapan dedelerimizin kalblerinin hangi duygularİ3 çarptığını hissedebilmek lâzlmdır. Millî Mimarimiz de millî musikimiz gibidir. O herkesten ziyade biıim ağzımıza yakışır. Sergideki kıymetli eserler arasında en mühim mevkii mimar Sinan etüdleri almaktadır. Buradaki koca mimarın kendd tâbirile, çıraklık, kalfalık ve ustalık devirleri tebarüz ettirMnıiştir. Sİnanın çıraklık eseri addattiği Şehzade camiini bütün teferrüatile canlandıran rölövesi eserin kiymetini hakitile temsil etmektedir. Şirrdi ağaçlar arasında kalan Şehzadenln cephesi meğer ne güzel bir esermiş, üstad Sinan onu çok süslediği İçin belki çlraklık eserim demişfir. Fak3t mimaride umumi ahenği ihlâl etmiyen süsler hiç bir zaman kusur addedilmez. Vakıa üs'adın sonraki eserleri d3ha kolosaldır. Daha vakur » daha olgundur. Süleymaniye İle Selimiye bu tarifin canlı misalleridir. Sergi bize bu farklan göjtsriyor ve bu inceUkleri de öğretiyor. Ressam Bu hususta hazırlanan talimatname son şeklini aldı Geçimi müsaid olmıyan çocuk'.u ailelere parasız şeker verilmesi için hazırlanan talimatname bitmiştir. Bu talimatnameye göre, şeker, 1 5 yaş arasında (5 dahil) fakir ailelere veya kimsesiz çocuklarln fakir olan veli veya vasilerine verilecektir. ^ Ayda ancak otuz liraya kadar gelir bulunanlarla üçten fazla çocuklu olup geliri kırk liraya kadar bulunanlar fakir addedilmektedir. Çocuk başına ayda 500 gram şeker verilecektir. Tevziat, Parti içtimaî yardım teşkilâtı, Halkevleri, Kızılay, Çocuk Esirgeme, Yardımsevenler ve Veremle Mücsdele Kurumlarile belediyeler, hastane ve dispanserler vasıtasile yapılacaktır. Fakir olduğu anlaşılan büyüklerden, şekere üıtiyaç gösteren bir hastallğa tutulanlara da parasız şeker verilecektir. Parasız şeker şimdilik Işçi kesafeti fazla olan Ankara, İstanbul, İzmlr, Kon. ya, Bursa, Seyhan, Malatya, Kocaeli, Eskişehir, Samsun, Sıvas, Aydın, Afyon, Bolu, Edirne, Elâzığ, Erzurum, Haay, Içel, Amasya, Niğde, Rize, Sinob, Trabzon ve Burdur vilâyetlerinde verilecektir. Ismail Habib da «Ah müsteşrikler, misyonerler...», «Ah o mahud İslâm Ansik'opedisİ...» diye gürültülü bir lisan kulhnmasıdır. İyi ama, müsteşrikler içindeki yüksek vicdanh hakikî âlimleri de misyonerier ve garazkârlarla birl^ştirirsr.niz, onlar feötü olmaz; fakat kötülsr onlarla birleşmek yüzünden iyi görünmüş olur, bunu olsun düşünmüyor musunuz? İşte bu mecmua 20 şubat 1942 denberi, imzasız yazılarla, ben;m «Avrupa edebiyatı ve biz» kitablnın i^lâmlık bahsine çatıyor. Buna «çatıyor» da denemez, çünkü İlk yazıda, adamakıllı medhediliyorum. ikinci yazıda, rükudetli bir bitaraflık. Üçüncü yazıdan itibaren de tonu ve perdesi gittikçe artan «idgamımaalgunne» li bir gürültü tufanl. Bakınız 28 numaralı nüshadaki İlk yazıda neler diyorlar: «Güz>de edib İsmail Hablbin «Avruya edebiyatı ve biz» adlı büyük eserinde, islâm dinine ve medeniyetine aid tetkikler çok geniş bir yer işgal etmekte ve muharrir bu tetkikler sırasında çok mühim meselelerle meşguı olmaktaJ:r.» «Jîmail Habibin bize her türlü adam taraimdan okunması ve ayni zamanda incclenmesi icab eden bir eser vermiş clduğunu söylemek icab eier... Çünkü İsmail Habib asıl islâmiyeti araştıran, ıslâmiyetin hakikî çehresini görmek ve göstermek istiyen, ıslâmiyetin hakikî aydınlığlna kavuşan bir muharrirdir. Onun bu mümtaziyetini takdir etmek gerektir. Meselâ bakınız muharrir ne diyor?» (Bunun üzerine siyah rakam'arla bizim kitabın muhtelif bahislerinden cüm'eler ve fıkralar halinde tam iki sütunluk misal getirildikten sonra): «İsmail Habib gibi güzide ediblerimiz arasında bu hakikatleri bu derece vuzuhla anhyan ve anlatan kaç kişi vardır? İsmail Habib mümtaz bir mütefekkir ve yorulmaz bir mütetebbidir ve onun hakikati arayıp bulmak için sarfettiği emek bu iyi netieeyi vermiştir.. Mecmua bundan sonra yan!(dığlm nok. talara geçiyor, fakat bunların teferrüatına girmeden önce, bütün bir sahife, umumi iki sebeb üzerinde durarak «Bizim anlayışımıza göre, diyor, yanılmasının bilhassa İki sebebi vardır. Birincisi: İslâmî bahisleri tetkik ederken en fazla müsteşriklerin ve misyonerlerin Nafıa Vekili Ankaraya gitti Şehrimizde bulunan Nafia Vekili Ali Fuad Cebesoy dün akşam Ankaraya İtmiştir. Atatürk müzesi bugün açıhyor Şişlideki Atatürk müzesinde, bir müddettenberi devam eden hazlr^ıklar bitmişür. Müze, bugün saat 17 de merasimle açılacaktır. Tetkiklerimizi inceledikçe seyahatimizi uzatarak Edirneye kadar gidebiliriz. Burada da üç şerefeliyi, İkinci Beyazıd binalarını hususüe Sİnanın şah eseri olsn Selimiyeyi bütün azan etile görür ve hayranlıklarımızı tatmin edebiliriz. Mimar Sedad Çetintaş yaptlğı rölövelerde yalnız cephe, makta ve plân yapmakla kalmamış, bu kıyrr.etli eserlerin detaylarına da girişmiştir.. Bu etüd lerde meselâ bir minarenin gizli merdivenlerinden tutunuz da, çinilerin geçirdiği arkeolojik devirler ve onların tam cesametteki nefis kopyaları, direk başlıklarile mimarî periyodlarma kadar bütün tafsilât görülmektedir. Bu sergiyi böyle kısa bir makale ile hulâsa etmek pek güçtür. Adeta bu eserin her birine bir iki makale hasredüse yeridir. Ezcümle bizi Osmanlı mimarisinin İlk devrelerine kadar götıhen Bursadaki Orhan Gazi eserleri, başlı başlna bir kitab mevzuu olacak kadar zengindir. Selçuk ve "Osmanlı rr.edeniyeti arasmdaki istihalenin temel taşını teşkil eden bu eserler, mimarimizin çok enginlere dalan tarihi içinde İki mühim bölümdür. Elhasıl san'atkârın sarfettiği yirmi senelik bir ömre bedel sergmin yirmi dakikalık klsa bir tetkikle milli mimarimlze ve onun ana kaynaklarına dair bir hayli malumat edinmij oluyoruz. Zaten bu mesainin gayesi de budur. Bu muvaffakiyetle Maarif Vekâleti rölöve bürosu mühim bir kültür işinl daha halletmiş bulunuyor. Üsküdarda bir yangın Ali Sami BOYAR Su sporları mevsimi 5000 Eşref 15.30,4 (yenl rökor), Ra(Baştarafı lincî sahifede) saray aldı. Fenerbahçe 17, Beykoz 5 pu İf 16,55 4y200 Maarif takırrı 1,36, Fenervan kazanmak suretile derece almışlardır Bütün yarışlarda derece alanlann ku bahçe 1,39 Cirid Kemal 52,37, Varak 50,80 palannı İstanbul meb'usu Abidin Daver Yüksek Güner 1,70, Je'oa 1.70 verdi. Mevsimin ilk müsabakaları munUzun Güner 6,47, Çaroğiu 6.34 tazam cereyan etti. Üç adım Selim 13,48, Karamango Gül kupası maçları 13.07 Gül kupası atletizm müsabakaları Yunan diki Jeba 26,55 dün Fenerbahçe stadmda yapıldı, müÇekiç İzzet 28,40, Kıadç 24.58 sabakalar maatteessüf başîangıctan sona Sırık Halid 3,30, Viçaruplos 3,23. kadar garib bir sinir havası İçinde pek Beşiktaç Halkevinin tertib ettiği tatsız bir şlkilde cereyan etti. Son günmüsabaka lere kadar muhtelif kulübler namına Beşiktaş Halkevi 21 haziran pazar müsabakalara iştirak eden talebelerin günü Şeref sahasında herkese açık olMaarif takımı ismile yarlşlara dahil ol rrak üzere bir atletizm müsabakan yamalan bir kaç kulübü zor vaziyette bı pacaktır. Müsabakalara saal 16 da b;şraktığmdan daha jnüsabakalar başlama lant.caktır. dan evvel bir sürü itiraziar başladı. İdarecilerin lüzumsuz telâşları tabiatile atletlere sirayet etti. Durmadan büyüyüp giden kuübcülük gayreti nihayet hakemlerin vazifslerine müdahale ede(Baştarafı 1 İnci sahifede) cek kadar İleri gittiği için de mü.=aba cephe açılması ihümalinden çekinerek kalarda İntizamdan eser bile kalmsdı. Belçikada asayişi muhafaza için husuAtletizm, en küçük tarafgirliğe yer sî tedbirler almakta olduklarını bildirivermiyen bir spordur. Ortaya kr»nan bir yor. kupayı ele geçirebilmek için futboldaki Terhis edilmiş bulunan Belçikalı sugarlb kulübcülük trüklerinl bilhassa bay ve yarsubaylar, Alman umumî kaatletizm sahasına sokmamağa dikkat rargâhlarına çağırılmışlardır. eîmek lâzımdlr. Birçok çevrelerde ışıkların tamamen Uîküdarda, Tavaşî Hasan3ga mahalesinde Ferah sokağında, Mustafaya aid 36 sayıh evden, dün sabah saat 16 buçukta yansın çıkmıştlr. Ahşab o^an bu vdeki yangın, hemen, gene ahşab olan fanındaki 68 sayılı evi de tutuşturmuşDemek ki İslâm kültürü için iki tsne ur. Ondan sonra da 143 sayılı Çarşamüyük ansiklopediye malik olmak üze)a tekkesini sarmıştır. Itfaiye, iekke kısmen yandlktan sonra, ateşi söndür reyiz. Duamız her İki hayırlı himmemüştür. Civar ahalisini epey heyecana in sektesiz devam edip umulan zamonuğratan bu yanğınm sebebi etrafındo ia ikisinin de tamamlandığını görmekir. Biri garbh, biri şarklı, bu İki abitahkikat yapılıyor. Bundan başka, Beyoğlunda Sakız ievî eser birbirini kontrola yarıyacak: ağaç caddesinde 1 sayılı apartımanda o 3tede, din ayrllığı bakımından çarpıkk varsa, beride düzeltmek, beride Ekituran Kurtina İsimli kadın, karyolasına biriken tahtakurularlnı temizlemek için de uğruna ilimden kayış var^a ötsde odasmda kâğıd yakmıştır. Kâğıdlar, 1ül müsbet ilmin ayarına vurmak. Her Türk perdeleri alevlendirmişse de, Kurtina, münevveri, ne yapıp yapıp, şimdiden • İki eseri edinmeğe bakmah. İslâmlığı u ateşi başlangıçta söndürebilriştir. ümek çok mikyasta kendimizi bilmekŞark Demiryolları memur ir. İşte bu emel ve bu sevincle karşılalarının davası Eski Şark Demirjolları kumyanyası lığımız «İslâm Türk Ansiklopedisi» memurlarlndan 200 kişile şirket arasın ormalarlmn bir de İki yapraklık bir da yarım milyon liralık bir tazıainat :abı var ki ayni zamanda ansiklopeİsteğinden dolayı İhtilâf çıkmış, anlaş diye tabi bir «mecmua» vazifesi görmazlık üzeıine, memurlardan bir kısnu mektedir. Güzel, hem bir kab halindl tarafından şirket aleyhine İstanbul Bİ ormayı muhafaza etmek, hem iki hafrinci Ticaret mahkemesinde dava a ada bir beleşten bir mecmua çıkarçılmıştı. Mahkeme, bir kaç sene süren mış olmak; bir taşla İki k'jş. ve muhtelif safhalar geçiren muh^keYalnız bu mecmuada başka bir hava me neticesinde, tazminatın ihtiyaıî ol esiyor. Daha İlk sayılarında, «İslâm duğu noktasına ve başka bazl sebebllre Türk Ansiklopedisi» serlevhasının aldayanıp memurların isteğini reddetmişnda eski Arab harflerile ve DÜyükçe ti. Memurlarca, karar temyiz olunmuş çapta «Muhitülmaarif» ve «Elislâtur. İleri sürülen temyiz mucib sebeb miyyetülTürkiyye» yazılarınl görünleri arasında; bu red kararmın mucib ce İrkilmiştik. Bu, arabca edaya büsebeb mebde' ile müntehası arasında ünmüş eski harfli yazılnrın, sırf Türkbariz bir tenakus bulunduğu, rrahke er için çıkarılan böyle bir eserde yeri mece şirketin memurlarma vermesi ge re manası ne? Bereket 3 üncü nüshareken İkramiye miktarml belirtir vukuf lan sonra bu yazılar kalktı. Dlştan bir ehli raporu alındığı halde gor.e dava ikaz» la mı, içten bir «teyakkuz» la mı, nın reddi cihetine gidildiği ve başka ba ıe bilelim, netice İyi oldu ya o kâfi. zı hususlar ortaya atıldığından dosya, İkinci irkildjğimiz nok'a hu küçük Temyiz mahkemesine gönderilmiştir. tab mecmua» nın hemen her mishaOabırla slralarmı bekliyorlardı, fa kat sabır hiç de onlar için yeni bir şey değildi; üçü de, tarn otuz sene, müthiş bir azimle sabredip durmuşlardı. Bütün hayatları sanki bu ar için bir hazırlan'.ş olarak geçmişt. ve onlar şimdi netieeyi, emniyetle değilse bile çünkü bulundukları DLI vaziyet hiç de böyle bir şeye müsaid değildi. her türlü hâdiseyi ümid ve cesaretle karşılamıya hazır bir halde bekliyorlardı. Günahjn çiçekli çaylrları önlerinds insanı kendine çekecek bir güzellikle serilmiş dururken onlar dar ve sıkıntılı yo'.dan yürümüşlerdi; kalbleri kırık oîsa da başlan yukarıda, şeytana kavşı koymuşlardı ve şimdi mükâfat'annı bekliyorlardı. Konuşmak ihtiyacmda değillerdi, zira her biri diğerinin düşüncelerini biliyor?îa ve üçü de vüc:dsuz ruhlarını dolduran ayni ferahlanıa hissini duyuyorlardı. Kendilerini kabahatli görecek hiç bir şey yapmamışlardı; onun İçin, melekleri gelip de sıranın onlarda olduğunu söylediği zaman, vazifelerini yapmış kimseler gibi, memnun bir halle hemen ilerhyeceklerdi; fakat b.raz kerıara çekilip durmıya mecbur oldalar, çünkü kalabalık pek fazlaydı. Yeryüzünde büyük bir haıb oluyordu ve her milletten askerler bitmez tükenmez bir alay halinde akın skln Allahm huzuruna çıkıyo.au Kadın ve çocuklar da vardı; bunların hayatı taarruza uğrıyarak, veya daha fenası, kederde.i, hajtalık ve afhktan dolayı sona ?nnişrl. Bununla be'aber, gökyüzündeki mahk :mede en L'fak bir kargaşalık bile görüîmiyordu. O üç soiuk ve titrek hayaietin orada hükümlerLni beklemeleri de bu harble alâkadardl. John'la Mary bir gemide yolculuk ederlerken vapur bir denizaltı tarafından torpillenmiş, oatr.ıştı. Ruht da, bütün kalbile sevdigi ndamın öldüğünü haber almca, zalen ke'.ıüni vcrdlçi hummalı işten sıhhati fena'aş'ığı için, son nefesini vermişti. Hakikaten. John eğer karısmın hayatını kurtarmıya eserlerine güvenil . mesi... İkincisi: Bu bahislere dair ilim adamlarımız tara fından yazılan eserlerin en mühimlerinin de okunmaması.» Önce ikinci noktayı işaret edeyim. İlk medhini Mithat Cemalden İfiterek hemen edindiğim Ömer Rıza Doğrulun «Tanrı BuyTuğu» isimli Kur'an tercemesile gene onun «Asrı Saadet Tarihi», «Hazreti Ömer», muhterem fazılımız ismail Hakkı İzmirlinin «Siyerİ Celile Mukaddimesi» gibi kıymetli eserlerden İstifade etmediğimi mualıaze ecliyorsunuz. İyi ama her biri altışar yüz sahifelik İki büyük cild tutan «Avrupa edebiyatı ve biz» kitabı için yirmi yıl önceden başlıyan eski notlarıma güvenmiştim. Bir de yeni eseılerin tetkikine girişseydim işin içlndea çıkmağa imkân kalmazdı. Eğer bir gün ve başka vesile ile o mevzua girecek olursam bahsettiğiniz eserlerden bol bol İsüfade edildiğini göreceksiniz. Biz tek taraflı değiliz, doğruyu şarkta da görsek alırız, garbda da. Gelelim İşin asıl siklet merkezi olan birinci noktaya, yani müsteşriklerin eserlerine güvenilmesine. Evet, bunu zaten kitabdaki mukadditıenin 8 İr.ci sahifesinde, «Başllca mehazler» bendine girerken apaçık ilân etmiştim: «İslâm medeniyeti mehazlerine dikkat ediiecek olursa görülür ki o medeniyet müslüman olanların gözlerile değil müslüman olmıyanların gözlerile görüldü.» (En başta Baron Corra de Vaux olmak üzere on kadar garb müellifinin isimleri ve eserleri zikredildikten sonra) «Ortazamanda hıristiyanlık bahsl için de gene böyle hareket edilerek musevi Emil Ludwig'le «Yeryüzünde dinlerin tarihi» müellifi Ömer Rıza Doğrula müracaat olundu. Bu tarzı hareketi bitsraflık için daha uygun buldum.» Yazınızın başlarlnda «Avrupa edebiyatı ve biz» için «İntişarındanberi mütaleasına müştak olduğumuz escri başından sonuna kadar okuduk» Jiyorsunuz. Keşke eserden önce 10 sahifelik mukaddimej1! okuyaydınız. O zaman pek çok sahifeleri beyhude yere yazmaktan kurtulacaktınız: Mukaddimedekl «malum» u sizin ayrıca «İ'lâm» lnıza hacet kalmıyacağı için. Ismail HABİB İtizar: Araya giren bir maniaden başka üç makale tutacak bu yazılardan sonra «Bugünkü romanlarjmız» serisine devam edileceği okuyunılarımıza itlzarla arzolunur. L H. Bir hırsız cezasını buldu Tanaş isminde, hırsızlıktan 16 mahkumiyeti bulunan 25 yaşında bir gene, son zamanlarda başkaca 22 hırsızlık hâdisesinden dolayı geçende, Üsküdarda yakalanmak üzere iken, tutmak istiyenlere tabanca ile ateş edip kaçmıştı. Hakkmdaki tevkif müzekkeresinin infazı için İstanbulun her tarafında aranan Tanaşı, evvelki akşam saat yirmi birde, Arnaudköy mürettebatından polis Muzaffer, Arnavudköyünde kilise arkasında görnıüştür. Polis memuru, Tanaşa durmasım ve teslim olmasını ihtar edince, Tanaş, bıçak çekmiş ve polise hücum etmiçtir. Hücum üzerine tabancasını çıkaran polis Muzaffer, tekrar ihtarda bulunmuşsa da, bu sefer ele geçmekten başka türlü kurtulamıyacağını anhyan Tanaş, elindeki bıçağı Muzaffere saplamak istemiştir. Memur da, bu hal karşısında Tanaşın bacaklarına doğru kurşun sücmıştlr. Tanaş yaralanarak yere düşmüştür. Aradan bir müddet geçince de, aldığı yara tesirile ölmüştür. Muayene eden Adlî Hekim Enver Karan, cesedin gömülmesine ruhsat vermiştir. İaşe teşkilâtında yeni tayniler Ankaradan verilen malumata göre, İaşe müsteşarlığının yeni teşkiiâtma aid karamame bir iki güne kadar neşredilecektir. İaşe müsteşarlığında ldar! işlere bakacak ikinci bir müsteşar muavinliği ihdası ve buna da Said Rauf Sarperin getirilmesi kararlaştınlmıştlr. Bundan başka ihtiyaçları tespit umum müdürlüğüne Mahmud Seyda, Fiat Murakabe ve mücadele umum müdürîüğüne İstanbul Bölge İaşe müdürü Mümtaz Rek, teşkilâtlandırma umum müdürlüğüne Ziraat Bankası şeflerinden Yusuf Saim, dağıtma umum müdürlüğüne Dahiliye Vekâleti seferberlik umum müdürü Hüsameddin gotirilecektır. Emniyet umum müdürü şehrimizde Emniyet umum müdürü Osman Sabri Adal dün sabah şehrimize gelmiştir. CUMHURİYET Nüshası S Senelik Kırmızı beyaz 6 yaşında Alta avlık Beş senedenberi muntazaman çıkmakta Üc avlık olan Kırmızı Beyaz spor mecmuası, bu Bir avlık gün çıkan nüshasile altmcı yaşma tasmıştır. Bitarafane neşriyatile memleket sporunun inkisafına büyük hizmetler Gazetemize eönderilen evrak re razılar ifa eden arkadaşımıza daha uzun ömür nesredilsin edilmesin iade edilmeı ve ler dileriz. nvaından mes'ulivet kahul oluntnaz. İşte, o ve öteküer böyle bir hayat yaşamışlardı. Kara ve gamlı bir hayat. Fakat hepsi geçmişti artık. Günah işlememişlerdi ve şimdi mükâfat göreceklerdL Hikâyelerini bitirmişler ve etrafı bir sükut kaplamıştı. Bütün gökyüzü mahkemesinde bir çıt işitilmiyordu. Tanrının dudaklanndan sadece «git cehenneme» sözleri çıkıyordu. Fakat bu sefer bu kelimeleri kullanmadı. Bunun yeri olmadığını düşünüyordu. Böyle bir karar hiç de bu mesele ile münasib düşmezdi. Kaşlannı çattı. Kendi kendine, güneş uçsuz bucaksız denizlerin üzerine bunun için mi doğııyor, dağların tepelertnde karlar bunun için mi parıldıyor? diye düşünüyordu. Derelerin dağlardan aşağı şen şarkılar çıkararak inişleri, akşam nışı bunun için miydi? rüzgârlannda altın başaklann dalgala Abone şeraiti kurostur. Türkiva Harie İcin icin 1400 Kr. 2700 Kr. 1450 > 750 » 800 » 400 > Yoktur. 150 » HuKum gunu eevtren s V . G'ÛLTEKIN kalkışmamış olsaydı kendisi boğulmaktan kurtulabilirdi. Karlsım hiç de sevmezdi, 30 senedir kalbinde ona karşı sade nefıet beslemişti. Fakat ona karşı daima vazifesini yapmış ve o tehlike anında Ja başka türlü harekat etmek akllna v.'.t peimemişti. Nıhtyet melekleri gsldi, onları ellerind^n tuttu ve Huzuıa ç kardı. Tanrı bir miHdet onların farkıuda bi',3 olmadı. Doğıjsunu söylemek lâzım geürse pek keyfi yerinde görünmüyordu. Biraz evvel yanma, ömür ve şeref gormüş bir filozof çıkmış ve Allaha İrianmadığlnı blzzat cnun yüzüne söylemişti. U'u Tanrının ciddiyetine şüphaîiz ki bu kadarcık bir şeyle halel geUcek değildi; fakat filozof, ihtimal ki o anda yeryüzünde cereyan etmekfe olan hâdiselerden cesaret alarak, d^ıha İleri gitrr.iş ve Tanrıya Kadiri Mutlaklık'la RahimülRahrranlığının nasıl biıbirile kabili telif olabileceğini sormuştu. Filozof: Şeytanln mevcudiyetini kimse inkâr edemez, diyordu. Eğer Tanrı, Şeytana mâni olamıyorsa Kadiri Mutlsk değildir; yok eğer ona mâni o'.vnak elindedir de mahsus olmryorsa Rahimül Rahman değildir, yani iyilik etmeyi istemiyor. AlimİKüll olan Tanrının şüphesiz ki bu kaziye de meçhulü değildi, fakat şimdiye kadar hep bu meseleyi ele almaktan kaçınmıştı. Çünkü, her şeyi bildiği halde buna ne cevab vereceğini bilmiyordu. Allah bile İki kere İklyi beş yapamaz. O zaman, Tanrl, karşısmda, boynu bü. kük, fakat gene de ümidle bekHyen üç gölgeyi görerek blraz ferahlamiş olsa yeridir. Canlılar, önlerinde pek az bir yaşanacak zamanları olduğu, kendi lerinden bahsederlerken pek fazla konuşurlar; ölülerse, önlerinde koskoca bir ebediyot olduğundan, o kadar geveze olurlar ki onları dinlemek nezaketini ancak molekler gösterebilir. O üç kişinin anlatüğı hikâyenin hulâsası şudur: John'la Mary evlenmiş'er ve beş sene mes'ud bir hayat sürmüşler, bir çok karı koca gibi, samimî sevgi ve karşılıklı saygıyla sevişmişler. Fakat bir gün John, Ruht'la karşılaşmlş. Bu kız on sekiz yaşında, yani John'dan on yaş küçük, cari3 yakııı, cazib güzellikte bir şeymiş; vücudü gibi akh, fikri de iyi inkişaf etmiş bulunuyormuş ve hayatın tabiî saadetine can atıyormuş. Hasılı, Jolın ona âşık oluyor, o John'a âşık oluyor. Fakat bunlarmki alelâde bir aşk değilmiş; onlara öyle gelirmiş ki sanki bütün yeryüzünün tarihi ikisini bir araya getirmek İçin cereyan etmiş. Dafnis'le Hloe, Paolo ile Francesca gibi sevişiyorlarmış. Fakat ilk coşkunluk anı geçip de birbirlerinin aşklannı keşfedince ikisini de bir dehşet alıyor. Kendini bilen kimselerdir ve nefislerine, küçüktenberi inandıklan şeylere ve içinde yaşadıklan cemiyete hürmet etmektedirler. Çocuk masum bir kızı nasıl aldatsm ve kız bu evli adamı ne yapsm? Sonra, Mary'nin de onların seviştiklerini anladığını öğreniyorlar. Mary'nin, kocasına karşı besleâiği güvenli sevginin temelleri sarsılmış, içinden o zamana kadar duyabüeceğini aklına bile getiremediği bir takım hisler uyanmaya başlamıştır: Kıskanclık. Kocam beni bırakır da kaçarsa kcrrkusu, İkinci cephe hazırbğı Müsabakalar sonunda Maarif takı maskelenmesi emri verilmiştir. Bundan mile Fenerbahçenin puvcnları 49 mü başka daha bir çok tedbirler alındığı da savi sayılarla berabere oldu. Esasen bü bildirilmektedir. tün gün itirazlı geçen müsabakaların sonunda kupanın kime verilmesi lâzım ge'.diği meselesi de ortavs son bir itiraz çıkardı Netic«yi bölgenin halletmesine krar verilerek Gül kupası maçları da böyle bir karlşıklık içinde sona erdi. Alınan neticeler: 400 mania Muzaffer 61,1, Merih 63 200 Muzaffer 23:4, Cezmi 23,7 400 Remzi 54, Anços 1500 Receb 4,17,4 Ahmed Hataylı Mareşal Peten de Mihver zaferine inanmıyornıuş! Vaşington 14 (a.a.) Amiral Leahy hesabına yaptığı bir demecde, Fransızlarm, Amerikanın galib geleceğine inandıklarını söylemiştir. Salâhiyetli ban diplomatik mahfiller Mareşal Peten'in bile Mihverin galibiyetine inanmaz olduğunu ve bu galibiyete yalnız Laval'in elân inandığıru söylemektedirler. kalbile sahib olduğu şeyin tehlikede bulunduğunu görmekten ileri gelen hiddet, ve aşktan daha ıstırablı olan garib bir ruh susuzluğu. Beni bırakır giderse yaşıyamam, diyor, fakat gene de kocam birisini seviyorsa, aşk onun ayağına geldi de onun için, yoksa o kalkıp da kendisi aşkı aramadı, diye düşünüyor. Kocasına hiç kabahat bulmuyor. Allahtan sabır düeniyor, sessi? sessiz, acı acı göz yaşlan döküyor, John'la Ruth onun saranp soldugunu kendi gözlerile görü yorlar. Mücadele uzun sürüyor ve pek acı oluyor. Bazan kalbleri İsyan ediyor Bazan düşünürüm ki, dedi, yıldızve kemiklerinin içinde iliklerini yakan aşka artık mukavemet edemiyeceklerirü lar en fazla yol kenarlanndaki hen duyar gibi oluyorlar, fakat gene muka deklerin çamurlu sularında parlar. Fakat o üç gölge hâlâ karşısında duvemet ediyorlar. Yakub'un Allahın yolladığı melekle çarpışması gibi çarpışıyor ruyordu ve artık acı hikâyelerini anlatıp lar ve en nihayet galib geliyorlar. Kalb bitirdikleri için sadece bir memnuniyet leri kırık, fakat günahsız kalmış olma duyuyorlardı. Acı bir mücadele geçirlarından iftihar duyarak, birbirlerinden mişlerdi. Fakat vazifelerini yapmışlardı. aynlıyorlar. Saadet ümidlerini, hayatın Tann, bir insamn kibrit söndürürken neş'esini ve dünyanın güzelliğini Allahın yaptığı gibi, hafifçe bir üfledi ve o üç uğrunda kurban ediyorlar. zavallı ruhun bulunduğu yerde yeller eİyi, sadık ve (bunu da itiraf etmeliyiz) siyordu! Tanrı onlan yok edivermişti. müstesna bir kadın olan Mary, kocası İnsanlar her nedense kadın, erkek nın yaptığı deliliği yüzüne vurmayı bir meselelerinden ileri gelen hoşa gitmez an düşünmüş değildir, fakat gene de ohâdiselere benim fazla bir ehemmiyet nun kendisi için yaptığı fedakârlığı bir türlü affedememektedir. Bu yüzden sert verdiğimi zannederler. Halbuki eserleve kavgacı bir hal alıyor. Kendi kendi rimi dikkatle okuyacak olurlarsa gö sinden tiksinmekle beraber, kocasını in rürler ki, ben insan zâfının bu hususta citeceğini bildiği şeyleri boyuna söyle tezahür eden şekline karşı daima bir temekten bir türlü kendini alamıyor. Ko veccüh göstermişimdir. cası için canını seve seve verecektir, faSonra, sorduklarına hâlâ bir cevab kat kendisi ölmeye bin kere raza ola bekliyen filozof a döndü: cak derecede ıstırab çekerken onun bir Her halde kabul edersin ki. dedi, anlık sevinç dunnasına tahamratil ede bu işte kadirimutlaklığımla rahimülmemektedir, rahmanlığımı çok iyi telif ettim.