CUMHURİYET Hah! £ ben de 6eni arıyoVjkım. Sen bilirsin.j.Jgen nışa... Anjadım Nişanpahalılaşınca bir çokları ete perhiz etü. taşına gitmek istiNe tansiyon, ne romatizma kaldı, ne yorsun! Harbiye böbrek!. Şeker istihlâkini azaltmak için tramvaŞAna bin! Ofiata zammediünce şeker hastahğı da radan... eksilmeğe başladı. İspanak kırk kuruş. Değil kardeşim! Kaç kişi yiyecek de böbreğinde kum Ben nışa... Bildim! Nişasta istiyorsun! Buia toplanacak? İçki ve yağ fiatları da malum. O fiata kim fazla İstihlâk yapan da mazsın. Bakkallarda kalmamış, gele... karaciğeri hastalanır? Bir ay, bir buçuk Değil kuzum! Ben nışa... Nişancaya mı gidiyorsun! 3ak ora aydanberi hastaların adedi yüzde otuza düştü... Kabineyi kapamayı düşünüyoEinı... rum. Hayır efendim! Ben nışa... Oh, oh... Yani vah vah diyecektim. Haaa! nışaburek peşrevi değil mi? Konservatuar müdürü ahbabrmdır. On Ne çare doktorcuğum! Sen sağ ol. Fena etmezsin! Kabineyi muvakkaten kapa dan... Değil vallahi değü! BiUahl değil! bari! Kapıyayım da ne yapayım? Ben nışa... Bir bakkal dükkânı aç! Bu dediğin Tamam! Nışanı, Simsar Nı.şanı agıda maddelerini ucuz ucuz Eat! Herkes rıyorsun! Hani Taksimdeki Ege... Of! Sen adarm öldürürsün! Bırak da yesin, hastalansın! O zaman kabineyi tekrar aç?r, hastalarını tedavi edersin! BÖyliyeyim yahu! Alaym sırası mı? Ağzını mı tutuyorum. Söylesene! Alay değil kardeşim! Pahalıhğın Ben nışa... yegâne faydasını tatmama müsaade et Sen. Nişan yüzüğü yaptya... Allah belâm verain. (Uzaklaşırken ınez misiıı! Ufaktan bir şaka! Sen dedibir nefeste) ben nışadır ruhu arıyorum ğim gibi yap! Belki de bakkalhktan ınem nun olur, hekimlikten vazgeçersin! Fena be herif! Nışadır ruhu!.. mı olur? Dükkânın üzerine: Oteki arkadan sağlık vermek için. İstanbul ve Bon Tıb fakültelerinden Mısırçarşısı.. Ha o da yıkıldı. Şey!. dipiomalı bakkal Ali Rız a Kaşkaval Dur yahu! Diye bir levha? Az mı (sükse) yapar? Sen ne adamsın be! Bir dosta hlzmet •taıek istedik. Belâ okudu. Seltir = Fikirler Bir dgsta hizmet için Doktoruıt haberleri Söz adamları ve kedtti! Âmma da müsriflik! Tren seferleri lâf ebeleri Bir dpsta hizmet için 15 Şubat 1942 WEM NALINA MIHINA Deniz hakimiyeti ve zafer Yazan: Burhan Feteh Tarifelerde hareket saatleri değiştirildi Yazan: Profesör• M, Şehib Tunç Tren seferlerinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Hazırlanan yeni tarifede yolcu trenlerinin kalkış ve vanş saatleri şu suretle tespit edilmiştir: Haydarpaşa Ankara Her akşam Haydarpaşadan saat 19 da hareket eden tren, bundan sonra 18 de kalkacak ve ertesi sabah 9,40 ta Ankaraya varacaktır. Pazartesi ve cuma günleri sabah saat 8.30 da Haydarpaşadan kalkacak tren 23,35 te Ankaraya varacak, pazartesi, salı, perşembe ve cumartesi günleri hareket ettirilecek bir tren de ertesi sabah 8,55 te Ankaraya varmış olacaktır. Fazla olarak pazar, pazartesi, çarşamba ve cuma günleri Haydarpaşadan Eskişehire 11,15 te kalkacak bir tren Eskişehire 2,45 te muvasalat edecektir. Pazar, pazartesi. çarşamba ve cuma günleri 19,30 da Haydarpaşadan hareket edecek bir tren ertesi gün Ankaraya 19,50 de varmış bulunacaktır. Ankara Haydarpaşa Doktorun kederi! Hayrola doktor? Sende bir durgunluk var. Hasta mısın? Hayır! Turp gibıyim. Lâkin tasam var. Canım, doktor kısmının da tasası clur mu? Ömrün ne kadar kısa olduğunu sen herkesten iyi bilirsin! Bjrak gamı kesaveti de keyfine bak! Evet ama kazın ayağı öyle değil. Vaziyet vahim! Hoppala! Bundan bir sene evvel olsaydı nayoi neyse üaiiıan^ar^ haro var diye tasalamyorduk; lâkin şimdi *ateş bızden uzakıaîü. Vahamet buııun neresinde? Onu demek istemiyorum. Dediğim vahamet, benirn dururauındaki vahanıeı; Vaaay! Ailece bir geçimsizlik mi var? O da değil yavrum. Senin bileceğin benim kabmeye arük hasta gelmez oldu. İşlerinı kesadlaştı. Haa! Öyle söyle! Yani dostum olnıasan beter ol inşallah, diye dua ederdim. Lâkin sen daha geçenlerde işinin çokluğundan şekv a cı idin ya? Ne oldu birdenbire?.. Piypsal Ne piyasası? Yiyecek piyasası!.. Hasiaiar paralarmı yiyeceğe veriyorlar da sana gehniyorlar mı? Öyle değil! Bır a k anlatayım: Ben dahiliyeciyim... Baktığımız hastaların çoğu mide, böbrek, romatizma, karaciğer, tansiyon, şekerden mustaribdir. Et Ankaradan her gün saat 19 da kalkan tren bundan sonra 18,16 da hareket edecek ve ertesi sabah 9,10 da İstanbula muvasalat edecektir. Pazartesi,( perşemAmma da müsriflik! be günleri 7,32 de Ankaradan kalkan tren o akşam 21,27 de İstanbula vara Konuşuyorlar. caktır. Pazartesi, salı, perşembe, cuIkisi için de eli sıkı martesi akşamlan 19,55 te Ankaradan denir. Ne dereceye kadar sıkıdır bUbir tren kalkacak ve ertesi gün 12.45 te mezdik. Yalnız biHaydarpaşaya varmış bulunacaktır. Fazrinde yüz bin, ötela olarak ayni gün Eskişehirden 6,45 te kinde yüz elli bin İstanbula ikinci bir tren kaldırılacaktır. papel bulunduğu Bu tren Haydarpaşaya 16,30 da muvahakkında rivayetler salat edecektir. var. O ikincisini on Pazar, pazartesi, çarşamba, cuma günbeş senedir tanırım. Içinde bir yün ye leri Ankaradan 15.20 de hareket edecek lek vardır. İlk tanışüğım gündenberi hep tren ertesi sabah 8,10 da Haydarpaşaya onu giyer. Artık bu yelek onun derisi ulaşacaktır. gibi olmuştur. Bunu çıkarıp atmakla de Ankara Afyon, Afyon Ankara risini yüzmek arasında fark yoktır. Ankaradan pazar, pazartesi, çarşamKonuşuyorlar: ba ve cuma günleri saat 13,25 te tahrik Ar yılı değil, kuzum kâr yılı! olunacak bir tren 3,40 ta Afyona muva Öyle birader, öyle! ifden artmaz, salat edecektir Pazartesi, salı, perşembe dişten artar. Ben biraz kısüm doğrusu. ve cumartesi günleri gecelerde kalkacak Zaten çoluk çocuk fazla semirdiydık. Be bir tren de 15,42 de Ankaraya varanim ceket daralmıya başladıydı. caktır. Hakkın var azizim. Biz de biraz Haydarpaşadan sabahları saat 8,30 da israfın önüne geçtik. Geçende sard3İya hareket eden Toros ekspresi, bundan aldım, bir kutu, çoluk çocuk kaç gündür sonra 10.25 te, 13 te kalkan Konya treonunla geçindik. ni de 11.15 te hareket edecektir. Yeni tarife bugünden itibaren fâtbik Kaç gün yediniz? İki gün. Birinci gün sardalya kutu edilmeğe başlanacaktır. sunu açtık. Ustüne ekmek bandık, yedik. Akşama bahklan boşalttık, yağını yedik, ertesi gün öğ'ıeyin tenekeyi sıyırdık. Akşamma da balıkları yedik. Ama ne lezzetli oluyor. Ticaret Vekâleti malumat istedi DANSLI iştirakile Ticaret Vekâleti halen gümrüklere Amma da müsrifeiniz yahu! Ben gelmış olan ithalât eşyası ile yeni ithal aldım İki kutu sardalya. Sardım kâğıda olunup mevcud bulunan ihraca hazıı koydum sofraya. Kaç gündür kâğıda stoklann vaziyeti hakkında alâkadar ekmek sürer yeriz. Senin nefis dediğin İ makamlardan malumat istemiştir. onunla da körlenir. Böyle iki günde bir Bir amele feci şekilde öldü kutu saldalya yersek, ona can mı dayaBakırköyünde Hazinedar Çiftliği cinır, para mı? Sen (Sankim yedim) cavarında bir tuğla fabrikasında amele misini görmedin mi? Ona bak ibret al Ali, makine kayışlannı sıkıştınrken. azizim! Israfın sırası mı? makine birdenbire işlemiştir. Ali, kayışB. FELEK lar arasma sıkışmış, hızla kenara fırlatılmış, başı ve vücudü duvara çarpmıştır. Ağır yaralı amele, kaldırıldığı Ç. E. K. DİSPANSERİ MENFAATİNE Gureba hastanesinde ölmüştür. Adlî hekim Enver Karan, cesedin gömülmesine ruhsat vermiştir. ÇAY İBRAHİM ÖZGÜR ve ATEŞ BÖCEKLERİ'nin B U G Ü N saat 15 t e Belediyenin bir müracaati Belediye, eksiltme ve arttırma kanunıınun tadili için Ankaraya müracaat etmiş ve pazarlıkla alım ve satım yapılmasını istemiştir. Çünkü, eksiltme ve arttırma suretile yapılan alım ve satımda şartname ilânlarınm neşrini mütşakıb fiatlann süratle değiştirildiği göze çarpmakta ve bu vaziyet karşısında şart. namelerin yeniden tanzimi icab etmektedir. Pazarhkla alım ve satım yapıldığı takdirde bu gibi fiat değişmelerine esaslı surette mâni olunabilecektir. Hattâ bu hal daha çocukluktan b?şlar. Çocuklar daha düşünmek nedir bilmezden evvel konuşmayı öğrenirler. Çünkü işittikleri hece, kelime ve cümleleri bir Ayinesi iştir kijinin lifa bakılmaz. Şimal kavimlerinde sözün geç inklşaf yankı gibi tekrarâyan çocuklar, bunlaretmesinde bunun tesiri olmakla beraber la çıkardıkları seslerin manalarmı henüz bu tesir aslî olmaktsn ziyade taaair. kavramadan bu seslerle oynamayı seÇünkü sözün cenub kavimlerinde daha verler. Harikulâde olan taklid insiyakevvel kuvvet ve itibar kazanması esas l a n s a v e s i n d e sadece lâfzî o'.an bir lehitibarile coğrafi tabıatın ilk medeniyet ç s kazanarak az za.nanda hsr şeyı, h.Utâ lere ve binnetice servet toplanmasma ve bilmedikleri şeyleri konuşurlar. KeLmeiş bölümüne müssid olmasından ileri lerin bu tarzda makine g bi kullanılmagelmiştir. Eski dünya medeniyeLİerınİn sı çocuklukun sonra da devam eder. en ilerisini temsil eden Yunan medeniye Nİtekim sarih manalarını kontroi etmetinde «Logos> denilen .Söz» ün kazandığı den, delâlet ettikleri şeyler ve haiier büyük kıymet nıalumdur. Nİ'ekin eski hakkında sahih ve tecrübî bilğimiz olzamanın en büyük hatibi Demosthene'i madan kullandığımız kelimeleri bir yokyetiştiren bu medeniyet olmuştur. i\laklıyacak olsak ne kadar lâf ebesi olduğusada hiç şaşmadan dosdoğru gitmek, kar. muzu daha iyi anlarız. Henüz dünya şısına çıkan engelleri sırf kendi kuvvemekteblerinin bir çoğunda okuma, yazma tile kırmak hususunda bu hatıbin yspve hesab işleri makine gibi belletihr. Remacıklardan kaçan ve o nispetle kandıalitelere değil de bunlarm işaretlori olan rıcı olan üslübuna verdıği kudret, veclz ve temiz hitabet örneklerinin başmda ge. kelimelere dayanan bu öğretim tarzında lir. Bu seviyedeki söz adamının çok nadj: bilgilerin çoğu kitabcıl ve şekilciidir. yetişen büyük bir san'atkâr olduğunda Canlı bir mantık yerine sun'î bir manşüphe yoktur. Fakat ne yapmalı k; söz tığı takviye eden yazış ve söyleyiş tarzsöylemek kolaylığı yalnız bu çap.aki ları mekteblerden henüz tamamile koşahsiyetlerde görülmüyor. Bir çok in vulmuş değildir. Güzel yazı ve güzel sözsanlar var ki bunlarda da söz söyleme den ekserıya söz ve cümie oyunları ankolaylığı tabii olarak mevcuddur. Fakat laşıldığı için bunların cambazlığı ıevac ne yazık ki çok kere düşünceye bağlı bulmakta devam etmektedir. olmak, ona hizmet etmek istidadından Lâf ebeliğini doğuran sebebleri görmahrumdur. Sözü söz olsun diye söyliyen clükten sonra onun bir de zihniyetini ve çeneleri hiç durmıyan bu lâf eo^le görmek lâzımdır. Kalabalık ağızîı ve rinde söz sanki düşüncenin bir vasıtası tumturaklı söz müptelâsı olan lâf ebeolmaktan çıkarak kendi kendisinin b r lerinde felâh bulmaz bir hafiflik vardır. gayesi olmuş, daha doğrusu isaret ett ği Daha çok kulaktan ve gözden dolarlar şeyin yerini tutmuştur. Bunlar bir dü Asıl kaynaklardan ziyade ikinci elden şünceyi anlatmak veya anlaşmak için beslenirlcr. Kafaları bir kelime lâborakonuşmaktan ziyade lâf olsun diye ko tuarı gibidir. Burada güzel sesli cümlenuştuklan için ekseriya makine gibi söy ler, cümbüşlü hayaller imal olunur ve lerler; ve ağızlarından çıkanları kulak bunda muvaffak oldukları nispette bahları işitmez. Bu halin bir çok sebebleri tiyardırlar. Kendilerini tatmin etmekten vardır. Terbiye tarzı ve içünıai muhit zjyade bsşkalarını teshir etmekten zevk bu hususta âmil oldukları gibi konuşaiırlar. Söyledikleri sözlerle bunların maların iki başından başhyarak bütün ı delâlet ettikleri şeyler arasmda bir uyömür boyunca tekrar edilmesi dahı söz gunluk olması sart değildir; hakikate söylemeyi gittikçe şuursuz ve çabuk söybenzer'iğe erişmek, daha doğrusu yapıp lenir bir hale getirmiştir. Bunun için söz, hemen hepimizde şaşılacak derecede otomaük bir karakter kazanmıştır. Bunun için ne söylediğmizi anlamsdan dahi söyliyebilecek bir derekeye gelmiş bulunuyoruz. O halde ki kelimeleri hemen hiç düşünmeden birbiri ardmca sıralar, yerli yerine kondururuz; daha doğrusu çok kere söz önden, düşünce ve anlama arkadsn gelir. Bu hal her günlük konuşmalarımızda, sık sık vaki olduğu w gibi aktörler rollerini oynarken, hatibler nutuklarını söylerken bile ıfade ettikleri fikirlere dikkat etmeden cayır ca• yır öterler. Hattâ en çok dikkat edilen nutuklarda bazan ipin ucunu kaçırır, güçlükle başladığımız sözlerden sonra kelimelerin akıntısına kapılarak alabildiğine söyler, tekerlemeler yaparız, kelimeleri manalarla yüklü vagonlara benzetirsek bunların bermutad düşünce ve • mantık raylan üzerinde ve bir gayeye doğru gitmeleri icab ederken bazan ken.' diliğindsn yoldan çıktıkları halde bir tren gibj asla devrilmiyerek alabildiğine gidebilirler, o halde ki durdurulmaları bile ekseriya güç olur. Halk dilinde buna «Makaraları bırakmak» denir. İlerlemiş, iş bölümleri çoğalmış, zenginleşmiş cemiyetlerde yetişirler. Ekmeklerini alın terile kazanmağa mec. bur olan az iş bölüırJü cemiyetlerde söz adamma tesadüf etmek pek güçtür. Sözün en çok rağbet gördüğü reiim demokrasi rejimi olmuştur; çünkü bu rejimde iktidar mevkiine geçmenin başlıca vasıtası söz kudretidir. Söze olan itibar ve meclubiyetin şimalden cenuba doğru inildikçe arttığı görülür. Esasen şimalli olduğumuz için bizde de sözden evvel işe bakılır. mehal en az söyliyenler değildir. Bunlar ekseriya çok söylemek için fırsat beklıyenlerdir. Bu fırsat gelince durduruiamaz bir sel gibi akarlar. Dinliyenleri l)iktırdı'<larını gördükleri halde kend'lprini tutamazlar. Gerek yazı ve gerek söz kolaylığına bir kere erişildikten sonra artık düşünmeğe, cehd sarfetmiye hiç hacet kalmadan cümleler kendiUğinden dökülmeğe baçlar. Halledilmiş bulmacası aponya ile Amerika harbe girdikteu sonra, kavga, dünya ölçüsünde genişledi. Dünyanın dörtte üçü denizlerle kapah olduğuna göre, deniz hakimiyeti çok daha büyük önem kazandı. Tabiatile bu hakimiyeti elde edecek ve elde tutacak deniz kuvvetlerine de ihtiyac çoğaldı. yakıştumak kâfidir. Bunun için de her Deniz hakimiyeti ne demektir? birinin, kendi nazarlarında, büyülü bir Deniz hakimiyetini elinde bulunduran takım kel'meleri vardır: Bunları gösterişli bir cda ile sık sık kullanmayı se dcvlet. kendisi denizden istifade eder ve verler. Daha ziyade sözde fikirJerle ko ayni zamanda hasım tarafm deniıden ı.uştukları için müşahede, tecrübe ve (aydalanmasına mâni olur. Demek ki düşüncedeıı fazla bol ve kalabalık bir deniz hakimiyeti iki esası ihtiva ediyor: 1 Denizi kullanmak, kelime hsfızasına sahibdirler. Bunları 2 Düşmana denizi kullandırmamak. dinliyenler parlak ve tumturaklı sözlerle Burada deniz hakimiyeti tabiri, mesebüyülenerek hayran kalırlar. Hakikatt^ :se yakışfırılmış fikir ve söz alevile alaz lâ, Baltık gibi iç denizlere değil; enginlanmış'.ardır. Bu alevin alazı geç.iktsn Iere, okyanuslara aiddir. sonra kafalarda kalan şey açık bir iz Şimdi. bugünkü harb vaziyerine göre Büyük Okyanııslara ve dünya deniz yoldeğil, müphem bir istir. Lâf ebeleri yalnız sözde değil, yazıda lanna hangi tarafın hakim olduğunu ada vardır. Bunlar bilhassa hayal ve san raştıralım. İngilteve ve müttefikleri, ban iç deat adamı oldukları halde fikir adamı oinıak istiyenlerdir. Son zamanlarda biz nizler ve Japon donanmasının hâkim de de buniarın şaheserleri belirmcğe bulunduğu batı Pasifik müstesna Okbaşladı. Bu cesaret öyle görünüyor ki yanuslara ve deniz yollarına hâkimdiriçin acemisi olanlar üzerinde ctıbezeli ler. Çünkü bu denizleri, her türlü uaktesirler yapmak ümidinden gelmektedir. liyat için kullanabiliyorlar ve düşmanMünevver tipleri arasında en popüler o larının da kaçak ve kaçamak sureiile yaptıklan mahdud nakliyat haric bu •aniar da bunlardır. " Söylemek için söyliyenler olduğu gibi dcnizlcrden istifade etmelerine mâni osadece yazmak için yazanlar vardır. E luyorlar. Fakat iş bu kadarla bitmiyor. Almansasen her muharrirde mevcud olan yazıcıhk mahareti bunlarda grafomani ha lar denize hâkim değildirler ammi Alline gelmiştir. Bir şeyi yazmak veya söy man denizaltılan, Atlas Okyanusunria, lemek o şeyi mutlaka bilmek demek mi bej ay bir hayli geıtıi batırmak suretile dir? Burada Aristo'nun: .Insanın bildiği deniz hakimiyetinin ikinci esasını teşşey ,yaptığı seydir» sözünü haürlama kil eden «düşmana denizi kullandırmamak kabil değildir. En geniş manasilc mak. hususunu tatbika muvaffakıyetle alıyorum: Eğer yapanlar ortadan çekil çalışıyorlar. Geçen harbde. bunda o selerdi bilgi ağacı çok geçmeden kurur, kadar ileri gitmişlerdi ki denize hâkim olan Ingilizlerle müttefikleri adeta deartık hiç bir yemiş vermez olurdu. nizi kullanamaz bir hale gelmişlerdi. Okuyup yazmak başlıbaşına bir gaye Fakat, nihayet, Alman denizaltılannı değil, bir şeyler yapmayı öğrenmeğe biı mağlub ederek denizin iistüne olduğu vasıtadan ibaret olduğu için bunu temin gibi. allına da hâkim oldular ve harbi etmiyen okur yazarlıktan jse bir şeyler kazandılar. yapmasmı bilen kara cahillik çok daha Uzayıp giden bu harbde, AngloSakiyi ve çok daha bilgilidir. Yahnız okur yazar olup da bunlardan başka hiç bir «onlann zafer ümidi, Alman İtalyanşey yapılamıyacaksa okumak ve yaz Japon detıizaltılannı mağlub ederek demayı hiç bilmemek çok daha hayırlıdır niz hakimiyetinin birinci esası olan c.denizi kullanmak. hususunu temin M. Sekib TUNC edebilmelcrine bağlıdır. Bu davanm lıalli de gemi tezgâhlanna su vazifeleri Zeytinyağı ve tiftik yükletiyor: 1 Düşman denizaltılanna göz açalmak için (ırmıyacak kadar bol denizaltı avcısı Memleketimizden zeytinyağı almak için İtalyadan mühim miktarda demir yapmak, 2 Mihver denizaltilanmn bafirabilfıçı ve hazır teneke gönderilmiştir. Almanyadan da memleketimizden tif diklerinden fazla ticaret gemisi yapmak, 3 Deniz hakimiyetini temin eden tik mubayaatı ve tesellüm işlerile meşgul olmak üzere bir mümessil gelmiştir. ana unsuru; yani dcnizüstü filolannı İngilizler de gene tiftik üzerinde ça takviye crmek. Harb donüp dolaşıp 1917 nisanından lışmaktadırlar. sonraki vaziyete frirmiştir. Dünyava yayılmış olan ve deniz yollarile mnvasala ve irtibatı temin eden İngiltere ve müttefikleri için, zaferle neticeleneceğinl umduklan uzun harbde dayanabilmenin ilk şartı. drnizin üstüne ve altına hâkim olmaktir. Bu çifte hakimiyeti kaybeder» lerse harbi de kaybederler. J D 0 s I G A N 0 § I R G 0 N K A N R T A I M E T • ss Kadın hekimleri aylık toplantısı Türk Ginekologi kurumu bu ayın toplantısını Dr. Asım Onurun başkanlıgl altında yaptı, bu celsede: Dr. Asım Onur: Rahim lçinden çıkarılan yabancı cis;mler hakkında tebl;5:de bulunmuş ve bunu müteakıb iki ilmî filim gösterilmiştir. m Beyazıdda MARMARA Sineması alt salonunda Duhuliye. sinema gişesinden temin edilebilir. ELHAMRA sinemasmda Romanı her memlekette okunmuş en büyük Şark macerası Ssraylann azameti Dekorların haşmeti Rakkaseler ALİ BABÂ ve KIRK HARAMİLER TÜRKÇE SÖZLÜ VE ŞAKKILI Hindin en kudretli yıldızlan: GULAM MOHAMMED SERDAR AKTAR VAHİDAN Memleketimlzin musiki üstadları: Bestekâr AHMET YATMAN Okuyanlar: NEVZAD ALTINOK SUZAN GÜVEN GİİZİN ARKIN SEMİHA İHSAN NUMAN İÇLİSES HASAN DRAMALI Bugün seanslar: 10,30 1 3.30 6 8,30 da rZEHİRLİ l fıâç kokan çiğ bjr beyazlığın kapiadığı sessiz hastane odasında kapı ağır ağır açıldı. Profesör saçsız başmı önündeki kâğıdlardan kaldırdı. Bağa çerçeveli gözlüğünü sağ elile göz^erir.den eldı ve bunun bir ucile sol eliain baş parmağı üzerine muttarid darbeler indırirken yorgun gözlerini asistanır.a diktı. Sert bir ziyaya bakıyormuş gibi göz C* Jk W% WF Her filmi bir şaheser olan kapaklarını yarı kapatmıştı. Çenesi lüzumundan daha fazla havaya kalkımştı. Sağuk, kuru ve ağır bir ciddiyet zırhı içinde yaklaşılmaz bir kaîe gibiydi. Viyanayı altüst eden en heyecanlı Skandalı canlandıran filmi takdim ediyor. Asisxan gencdi. Pervasız bir duruşu vardı. Dudaklarının ucunda yarı müstehzi, yarı istihfafkâr bir tebessüm göze W I L L Y F O B S T T E U D E M A R L E N çarpıyordu. İki varlıklı adam... Melek mi? İfrit mi? Esrar şehri P R A G... Bir kaç saniye sessizce bakıştılar. Bugün saat 11 de tenzilâtlı matine Sonra profesör sordu: Hemşire Fatmada ne buldunuz? Titreme, gasyan, baş ağrısı, karmds sancılar, kalbde ağırlık... Teşhisiniz nedir? Perıtonitten şüphe ediyorunı. TüSenenin en hissi, içtimaî büyük filmi, Türk dublâj ve millî berküloz diyeceğim; fakat kendisini yamusikimizin büyük zaferi kından tamyoruz. Profesör masasının önündeki iskemleyi işaret ederek: Oturunuz! dedi. TÜRKÇE SÖZLÜ ŞARK MUSİKİLİ) (Türkçe ve Arabca Şarkılı) Gözlüğünü biazr sert bir hareketle Şimdiye kadar görülüp işitilen bütün filmlerin muvaffakiyetini gölgede masasının üzerine attı ve ayağa kalktı. bırakıyor. En katı yüreklüeri bile göz yaşlarına garkeden bu büyük filmi Hızlı adımiarla kapıya giderek asistabütün ailelere bilhassa genclere tavsiye olunur. nının mütehayyir bakışları arasında aKemanî SADİ IŞILAY, Tanburi SALÂHADDİN PINAR ve Kemani nahtarı çevirdi. Geri döndü. Onun önüNUBAR idaresinde 30 KİŞİ1.İK BÜYÜK KÜME SAZ HEYETİ ne kadar geldi ve kollarını kavuşturdu Kadın ve erkek koro heyetini idare eden üstad Eyyubi ALİ RIZA Kapıyı, bizi kimse rahatsız etmesin, Bugün saat 11 de tenzilâtlı matine diye kapodım! dedi. Biraz konuşacağız. Sesi birdenbire değişmiş, acı'.aşmıştı. Konuşurken tüyleri ürperiyor gibiydi Ağır ağır devam etti: Geçenlerde gazetelerden birinde oİKİ MUAZZAM ŞAHESER BİRDEN kudum: maruf bir edibimiz yeni ve eski nesiller arasındaki mücadeleyi (eskileri itip bir tarafa atarak yeniliklere yer aTürkçe sözlü Arabca şarkılı Wallace Berry'nin en rüzel fîhni çan taze nesillerin gayretleri) diye tarif ^^^^"^^^^* Bugün programın son günüdür. ^ ediyor. fiıı tarifde gencliği teşvik ve tak , Sinemasında W ILLY FORST Resimler dir eden, insanlığm tekâmülü, medeniyetin irîkişafı için onun hamlelerini lüzumlu gören bir mana bulunduğu aşikârdır. Halbuki biliyor musunuz ben yeni nesilîeri, bilhassa Büyük Havbden sonra yeüşen nesilîeri neye benzetiyorum; tıpkı kansere... Sür'atle çoğalarak sağlam nasci bir tarafa iten marazî vc iptidaî nesic hücreleri.. Her tarafa dağıUp vücudü bir kaç cepheden vuran, ifrazları uzviyete zehir gibi tesir eden ve nihayet vücudü ölüme sürükliyen mel'un hücreler... Evet, hayat ezeli kaidesini tatbik ediyor. Gencler ihtiyarları bir tarafa iterek cnların yerlerini alıyorlar. Fakat nasıl? Yeni nesiller çahşmayı unuttular, gayeyi, ideal denen mukaddes ateşi unuttular, ilme, san'ata hürmeti unuttuîar. İhtiyar âlim daha derin bir ilmin, ihtiyar san"atkâr daha üstün bir san'atin önündc boyun eğer. Bunu da unuttular. Sadece kin, sadece gurur, sadece ihtirastan mürekkeb tembel, buda'.a bir genclik. İhtiyar bir profesörle genc asistanmı tanıyorum. ihtiyar ona her şeyi verdi. Maziyi, büğisini, tecrübelerini öğvetti. ktikbali, şüphelerini, mücadele mevzularmı, yürüyeceği yolu gösterdi. Ona öğrenme, araştırma, keşfetme zevkini aşılamıya çahştı. Eserlerinin arasında en büyüğü oydu. Ona kendisinin devamı diye bakıyordu. Asistanı, bütün bunlara karşılık ne yaptı, biliyor musunuz? Profesörîük sandalyesinin bir an evvel boşalmasını, bir an evvel oraya oturmasını istiyordu. Yaşı, ilmi, tecrübesi, sandalyeyi doldur r Filhakika bir şeye başlamak güç olduğu gibi bir şeyi bitirmek de kolay değildir. Toplantılarda saatlerce sustuktan sonra «Aman Allah» dedirtecek kadar söyliyenler olduğu gibi başkalarına hiç ağız gçtırmıyacak kadar söz söylemekten kendılerinj alanıyanlar vardır. Bunun için çok susanlar beha DOĞAN SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ S e r m a y e s i : 500,000 l i r a İstanbu! • Bahçekapı, Taşhan üçüneii kat Kısa telgraf adresi: DOĞANTAŞ T| CÜMKURÎYET Nüshası 5 Abone seraiti Seneük Alb avlık Üc avlık Bir avlık kurnstur. Türkive Harie icin tcin 14O0 Kr. 2700 Kr. 750 > 1450 > 400 > 800 . 150 > Yoktur. Bulmacayı çözenler arasında, 16 şubat 1942 pazartesi saat 11.30 da, Beyoğlunda İpek sinemasmda, Noter huzurunda. kur'a çekilecekth. Herkes serbestce eelebilir. Dikkat Gazetemize eonderilen evrak ve Tazıiar nesredilsin edilmesin iade edilmez va mes'nlivpl kahnl olunmı» Aşağı yukan yanm ütre kana ihtıyacı var. Her üçümüzün de kan gruplan aynidir. Mademki onu sevdiğinizi, benden çok sevdiğinizi söylüyorsunuz, haydi ba. kalım, bu kanı benim yerime siz verin de sevğilinizin hayatını kurtaruı! Profesör sustu, bir iki saniye düşündu, sonra sağ elinin şahadet parmağını havada salhyarak ilâve etti Fakat dikkat edin ha! Ölüm tehh"kesi var. Bilirsiniz ki yarım litre kan vermek insanın hayatını tehlikeye sokabilir. Genc asistan sapsan olmuştu. Düşünüyordu. Profesör kapıya giderek anahtan çei ve kapınrn kanadını ardına kadar açıp geriye döndü, hiddetle bağırdı: Haydi ya... Dakikalarırmz kıymetli Sevdiğiniz kadın ölmek üzere ve siz hâlâ tereddüd ediyorsunuz! Genc asistan başını silkeledi, sonra kendisini zorla sürüklemeğe uğraşan görünmez bir takım ellerden kurtulmak istiyormuş gibi geri geri şuursuz bir kaç adım attı Elinin tersile alnında bhiken terleri sildi. Profesör ona bakıyordu. Bu bakışlar bir kerpeten gibi delikanhnın gözjerini yakalamıştılar. Heyecanla tıkanmış bir hançereden fırlıyan boğuk keürneler odanın sessizliği içine yayıldılar: = KUçük hikâye Alçak Yazan: Cevad Fehmi T A K S İ M Sinemasındi* . ÇİÇEK Bugün Beşikfaş SUAD PARK sinemasmda I SAADET YUVASI 2 TAS YÜREKLİ ADAM rr.asına musaıd değildi. Fakat o, bu ar birbinnden ağır iki lekeyi sürmiye kalzusunun husulüne profesörün manen ve kışıyorsunuz? Aşk yağlı bir et parçası maddeten hayatta bulunuşu mâni olu veya buzlu bir içki midir ki kendi hakyor sandı, ihtiras gözlerini karartmışb, kımdan vazgeçerek onu size ikram etnihayet yr.rış ederek geçemediği jhtiyara memi istiyorsunuz? Profesörün dudakları acı bir tebesçelme takmıya kalktı. Tıbbın kurtaramadığı bir hastayı «pro sümle buruştu. Sonra kaşlarını çatarak fesör yan'iş tedavi ile öldürmüştür> diye karşısındaki gence daha fazla yaklaşhükumete imzasız ihbarnameler yolladı. tı. Nefesleri bir'oirine değiyordu. Kısık, Lâboratuardaki tecrübe tüblerini aşırdı. ıslık gibi bir sesle sordu: Onu hakikaten seviyor musun? Gazetelere mektublar yazarak profesö Evet. rünün teravoylarını başkalarının mah Bu sevgi, bana karşı duyduğun kin sulü imiş gibi göstermeğe çahştı. Hattâ profesörün yazdığı kitablarm matbaaya veya kendme karşı beslediğin gururdan yollanan müsveddelerinde dizilmeden galat olmasın? pnce tahrifat yapmak gibi abdalca hile Hayır! iere bile başvurdu. Benım gibi onun uğrunda her şeFakat bütün bunlar fayda verroedı yini feda edecek kadar mı seviyorsun? Evet. sizin gibi... Sizden fazla! Fayda vermediğini görünce bir gün onu, Profesör geriledi, eski yerine döndü. ihtiyarı daha derinden, kalbinden vurŞimdi gene gülüyordu. Sesini yükseltti: mıya kaikıştı ve vurdu. Aniaştık. O halde hemşire FatmaElli yaş;ndaki profesör otuz senesinı ilme vermişti. Otuz sene herkes gibi bir r.ın hastalığına dönebiliriz. Koyduğunuz insan olduğunu unuturak gece ve gün teşhis yaniıştır. Sözlerime dikkat edidüz çalışnnş olan adam nihayet vazife niz. Hastalık peritonit değildir, tüberküsini bitirdiğine kanaat getirerek başını ioz da değil. Ondaki ileri derecede kankitablarmdan ve mikroskobundan kaldı sızlık nazan dikkatinizi celbetmeliydi. Hayır, hayır istemiyorum, beni bıihtimalüe kan tahlili rakm! rıp da karşısında gördüğü genc kadını. Bir tesemmüm düşünecektiniz. Hemşire hemşire Fatmayı sevdiği zaman asistanı yaptırmayı Profesör geriye döndü. Hâlâ açık duıan gene profesörün önüne dikildi ve genc Fatma bir fosfor mürekkebile zehirlen kapıya doğru yürürken kenedlenen dişnüştir. Ona kuvvet ilâcı diye, fosfor m ü . lerinin arasından mmldandı: kadını onun elinden aldı. Profesör sustu. Genc asistan hafifce rekkebini ben zerkettim. Alçak! Asistan oturduğu sandalyeden ayağa sararmıştı. Mukabele etti: *** Ne demek istediğinizi anlamadım. fırladı. Şimdi ikisi de ayakta ve karşı Ertesi günkü gazeteler ihtiyar profesöİnsan otuz senesini ihne verince baş karşıya idiler. Gencin korku ve dehşet kalarının kalbini susturmıya hak mı ka içinde bulunmasına mukabil profesör rün bir h??tasma kendi kanını verirken ilım uğrunda kurban gittiğini yazdılar. zanır? İkimiz de birbirimizi seviyoruz. tamamen sakindi. Devam etti: Hemşire Fatmayı kurtarmak ancak Niçin sevmek genclerin imtiyazıdır deCevad Fehmi miyorsunuz da bana kin ve gurur gibi fazla miktarda kan verilmesine bağudır. =