CUMHURİYET 2 Nisan 1941 IÇIM DIYOR KI Asnn ne kızıl çehreli bir faslına vardık; Her giin yıkılen isli beşer yurdunun artık Tütmekte cinayet ocağmdan, bacasından; Gelmekte eninler fakırinden, racasından. Hep aynı adem sayhası kopmakta cihanın Geçmiş Romasından, ve küçük Kartacasındanl Bir yanda sitem selleri, yangın, kara küller Bir yanda da sonra Her zulme ujak, zulmete kul pinti gönüller... Her fâcia, irfana ve vicdana musallat Hikmet bile bir soytarı, kimya bile cellât, Bir sahne ki zulm âlemi, baj aktörü Şeddat Tek hâkimi Nemrud Insanlığı mahdut Kâşifliği haydud Şairliği bir put Tekmil özü merdud ı İlhamı da mahlut! Sığlıklan, enginleri böyle! Yokmıllan, zenginleri böyle! Bir harta ki her paftan vicdan yam&smdan, Târih kam damlar, tüfeğinden, kamanndan. Mâbudleri elbet daha âdî ve behîmî Mısıın Apisinden, Tibetin t>oz Lâmasından! Anlatmada hüsrânını boşluklara guya Bir çarmıhın üstünde susan kupkuru Isâ En taze gönüllerde de kanser gibi bin kin Oklar gibi sipsivri, kılıclar gibi keskin Bir damla teselli dileyor şimdi hayalim Her hangi emel çeşmesinin hisli tasından Bin eski sebilin yosunundan ve pasmdan. Ürpermede, tiksinmede, iğrenmede ziral Kıpkırmızı asrın kuduran Avropasından! ### Bitmez Tayfun Dağlar Eflâke bu büyük nevha, tükenmez bu şikâyet onu anlatsa da ormanlara şayet direnip nakledebilse ve ümmanlara şayet 5 ( Şehir ve Memleket Haberleri ) Nenaşe hanında soyulan kasa Inönü zaferi HEM Şarkî NALINA MIHINA^ •1MMH Hırsızhğm han oda Bu mes'ud yıldönümü münasebetile dün Eminönü Halkevinde heyecanlı başısı tarafından bir toplantı yapıldı yapıldığı anlaşıldı Akdenizdeki baklava Oalınan 2500 lira bulundu, sirkal faillerinin dördii de tevkif edildi Tahtakale caddesinde Menaşe hanm. da Mizrahi biraderlere aid yazıhanede enteresan bir kasa soygunculuğu ol mu§tur. Yazıhane sahibleri geçen hafta pazartesı sabahı yazüıanelerine geldikleri vakit kasanın kırılarak içinden 2500 liranın çalınmış olduğunu gdrmüşler, derhal zabıtaya müracaat etmışlerdir. Zabıta rnahallinde tahkıkata başlamış ve elde edılen bazı ipuçları hırsızlığın hanla alâkası olan kımseler tarafından yapıldığı tespit edihmş ve han odabaşısı Yusuila handa yatıp kalkan hamal Halil ve asansörcü Şaban zan altına alınmıştır. Sıkı tahkikat müspet netice vermiş ve hâdisenin şöyle cereyan ettiğini anlaşılmıştır. Odabaşı Yusuf, pazar günü hamal Halıli, asansorcu Şabanı ve kahveci Mustafayı birer vesıle ile handan uzaklaştırmışür. Bu suretle handa yalnız kalan Yusuf, evvelce mutabık kalnus olduğu metresi Aliye ve Tahtakalede kahvecilik yapan Azozle metresi Fatmayı içeri almıştır. Tedarik edilen anahtarla yazıhane açılrruş ve evvelce hazırlanan bir aletle Aziz kasayı kırmıştır. Hırsızlık yapıhrken Yusuf handan çıkarak civardaki bir kahvede oturmuş ve bu suretle şüpheyi kendi üzerinden uzaklaştırmağı düşunmüştür. Kasada bulunan 2500 lirayı Fatma koynuna.koy. muş ve Azizle iki kadın handan sıvışmışlardu:. Fakat zabıtanın sıkı tahkikaü aldıklan bütün tedbirlere rağmen kendilerini yakayı ele vermekten kurtaramamıştır. , 2500 lira Fatmanm Tahtakaledeki evinin bodrumunda bir teneke kutu içinde bulunmuştur. Bu suretle suçlularm hepsi yakalanmış ve haklannda tanzim edilen evrakla birlikte Adliyeye teslim edilmişlerdir. Hırsızlarm dördü de dün akşam Üçüncü sulh ceza mahkemesinde sorguya çekilmişler ve tevkif olunmuşlardır. Gelmez sonu hicranın evet söylese her gün Mehtâba günesler ve giizel Zöhreye Neptün. Lâkin ne çıkar sanki hicivden ve savaştan Madem ki bugün, dün ve yann aynı kumaştan? Doymaz bu obur mezbaha, susmaz bu kasırga Ancak niye dünyayı ahp altına ezdikçe 5u dalga Duygumdaki her zahmete, he r nefrete rağmen lmânımı asla kesemem ben gelecekten? Fasal Ahmed AYKAÇ Dün gece Eminönü Halkevinde yapılan toplantıda Yavuz Abadan nutkunu sövlerken Inönü Kahramanınjn daha büyük İnönüler yaratmağa. her haksızlığı tarumar etmeğe hazırdır. Haklannnza, istiklâlimize dokunmak isteyen her teşebbüs, yirmi sene evvel olduğundan >öiz kere, bin kere daha şiddetle mukabele ğörecek, bize çarpmağa yeltenecek her kudret parçalanacaktır. Bu yalnız aklm, tecrübenin, mantığın teyid ettiği bir hakikat değil, aynı zamanda her Türk kalbini tutusturan bir isyan, herkesin zaferin yıldönümünde Millî Şefe karsı ifadesinden zevk ve gurur duyduğu bir peymandır.» Yavuz Abadandan sonra, emekli kurmay Feridun Dirimtekin, İnönü muharebesinin teknik izahatını yapmıştu. Merasimden sonra Halkevi temsil kolu tarafından «Himmetin oğlu» piyesi temsil edilmiştir. Dün gece şehrimizin diğer Halkevlerinde ve bu meyanda Eyüb Halkevinde de İnönü zeferinin yıldönümü münasebetile zengin programlarla kutlulama merasimi yapılmıştır. Cemiyet davalart , Yunan istiklâl bayramı münasebetile hatıralar . ^ r Grekolâtin kültürünü yaratan iki halkın bugünkü nesilleri şimdi birbirlerile boğuşuyorlar Yazan: Ahmet Halil |Dünya harbinin şarki Akdenizdeki ilk •irayetine sahne olan bugünkü Yunanistanın, kendi istiklâl yıldönümünü heürlamayı ihmal etmediğine şahid oluyoruz. Her zamandan ziyade bugün millî bir heyecan ve şuurla tezahür eden bu hâdisenin tarihi günümüzün vakıalarile birleştiriünce çok hazin bir tezad karşısında kaknır. Filhakika bundan yüz elli sene evveline gelinceye kadar Yunanlılar, Osmanlı İmparatorluğunun bimayesi alhnda rahat rahat servet edinmekten başka bir endişe takib etmiyorlardı. Türk bayrağı altındaki deniz ticaretine onkr hâkimdi. 1816 senesine aid bir istatistik Rurolann 600 ticaret sefine«ine malik olduğunu ve 17,000 Rutn tayfamn bu sefinelerle Marsilya, Liverpol, Londra, Odesa, İstanbul limanlan arasında ağ kurduğunu gösteriyor. Hulâsa büyük sanayi mamulâü garbdan şarka, Rum vapurlarile akmakta, haaıl olan servet Türkiye aleyhine çahşacak yeni bir Yunan burjuvazisine meydan vermektedir. Bugün etrafında haylı İtalyan ve Yunan kanının aktığı Tepedelen'in o zamanki paşasının isyanile, yarım asırdanberi iknsadî inkişafa mazhar olmuş, bunun yardunile imparatorluk Türklerinin mahrum olduğu mektebleri açmıs olan Yunanlılann isyanı aynı zamanâ düşüyor. Bu isyanın uzun süren hidıseleri, nihayet Londra konferansında bir neticeye bağlanmıs, Mora, orta Yunanistan ve adalardan müteşekkil müstakil Yunan Krallığı kurubnustu. Ingiltere, Fransa ve Rusyadan her birinin ayn menfaatleri, vakit vakit bu hâdiselere şu veya bu istikameti veriyordu. Muhakkak olan şu ki, ne Rusya, ne Fransa, ne de İngiltere kendi mikyasmda kuvvetli bir Yunanistan istemektedirler: Yunanistan dalma büyük devletlerden birine el açacak vaziyette bulunmah, Osmanlı Imparatorluğile aralanndaki münazaalardan Istifade imkânlan daima mevcud olmahdır. Bugünkü hâdiseler itibarile dikkate değen cihet, 1830 dan sonra Yunanistanın fenerle Kral aramasıdır. Malum olduğu üzere bu areda birçok kapılara başvuruldu. Nihayet o zamanm Avrupa ve Balkan işlerinde tesiri olmıyan Bavyera hanedanı ailesinden bir uzuv aranması düşünüldü. Kralın henüz çocuk olan bir oğlu, Oton, Yunan Krallık tahtına oturtuldu. Üstelik bir de Alman olan bir hükumet naibinin, Oton'un Krallık yaşma gelmesine kadar, memleketi idare etmesi kararlaşbrıldı. Onalüncı asırdanberi Yunanistan araâsinin, Milâddan evvelki medeniyete sahne olması itibarile, Avrupalılar tarafından nasıl mukaddes sayılmağa başlandığı malumdur. Almanlar, o medeniyetin evlâdı sayılan bugünkü Yunanlılann ilk Krallarının bir Alrnan prensi olmasından vakit vakit iftiharla bahgcderler: Eğer İngiliz Byron, Yunan istiklâli için yapılan savaşlara iştirak etmişse, Alman Oton da istiklâlini elde eden Yunanlılann ilk Krah olmuştur ya! Dahası var: Almanlar bugünkü Yunanistanın hukukî ve harsî teşkilâtında çok müessir olmuşlardır. Birkaç sene evvel, 1937 de, Atina Üniversitesinin kuruhı»unun yüzüncü yıldönümünü kutlulama merasimine iştirak için, Atinaya ge.en Alman tnurahhasları, yüz sene evrel tesis edilen müessesedeki hisselerini açıkça ilân etmışlerdi. Filhakika 1837 de tesis edilen Yunan Üniversitenrce ıneselâ Alman hukuk âlimlerinden G. feyder. E. Herzog, tıb âlimi H Trei\ ber H. Ullrich ve L. Ross gibi mütefci ve fîlozoflar tedrisatta bulunmuşlar, Yunanlı âlimler yetiştirmislerdi. Bizzat Oton, Almanyadan getirtilen ve kendi Krallık Meclisinde azalık eden Von Maurer'in yaptığı Universite projesi tahakkuk ettikten sonra Üniversitenin ilk açılış nutkunda şöyle demişti: c Takdiri tlâhinin cizdiği mukadderab takibe elverişli insanlan yeüştirecek ilim müessesesini açıyorum!» 1937 deki yüz yıl merasiminde Atina Üniversitesinin Rektörü olan Papamihael, Türkiyeden giden murahhaslaruı da Iftirak eylediği ilk toplantıda: « Millf Yunan Üniverritesinin ilk müessisi. ve Yunanistanın ilk Kralı Oton'un ruhunu taıiı ediyoruz!» Sözile nutkuna başlamıstı. AVTU merasimde, Atina Üniversitesinin Edebiyat fakültesinde yenl bir kürsü açıldığı ve bu kürsüye «Byron edebiyat kürsüsü» adı verildiği ilân edilmişti. Fransız murahhaslan da aynı derecede Yunan istiklâlinin vücude gelişinde, bilhassa asker! teşkilâbn doğusunda, Yunan ilminin ilerleyişinde hisseleri bulunduğunu ilin eylemişlerdi. Hulâsa 1937 deki yıldönürafi merasiminde başlıca Alman, Fransız, İngiliz murahhaslannm iftihar ve gurur taşıyan beyanatian, eski Yunan medeniyetinin izlerlni tasıyan Atinada dalgalanıp duruyor. Osmanlı İmparatorluguna karsı da pek açıkça izhar edilmiyen bir kin havası yaşatılmak isteniyordu. Bu arada İtalyan murahhası, Prof. Giuliano, eski Yunan ile eski Romanın beşeriyete hediye ettiği Greko Lâtin kültüründen uzunuzadıya bahsettikten sonra Pantenon'un ufuklannda beliren veni bir Yunan İtalyan müşterek kültür Inkişafina işaret eylemişti! 1941 de istiklâllerinîn yıldönümünü hatırlayan Yunanhlar, acaba geçen asnn şöylece isaret ettiğimiz hâdiseleri arasında, meselâ 1937 deki merasimde Alman ve İtalyan murahhaslannm söylediklerini veya Olimpiyad meş'alesinin Atinadan Berline götürülüşünü ahyorlar mı? Rönesanstanberi. esH Yunanistana karsı besledikleri muhabbetten dolayı, Türkiyeye vakit valdt dii uzatan bir fasnn Avrupa halklan, bugün o eski Yunanistanın meşru varisleri olduğu rivayet edilen yeni Yunanistan karşısında ne vaziyettedirler? 1937 de Atinadaki merasime Iştirak eden faşist profesör, sakın şimdi Tepedelen etrafındaki İtalyan taburlarına kumanda etmesin? Yoksa, Yunanistanın teşekkülü ve tekâmülü için gayret sarfeden Almanlann torunlannın torunlan, bugün Yunan hududlarından, o kadar candan sevdikleri Akropol'ları, Pantenon'ları mı seyrediyorlar? Vaktile medeniyet götürsün diye beyhude yere garbf Anadoluva saidırtılan bir halk ve memtekete simdi kendileri mi hak ve medeniyet götürmek iddiasmdadırlar? 3 Şehir meclisi Dün nisan çalışmalarına başladı Şehir Meclisi nisan içtima devresine dun baslamışUr. Vali meclisi açtıktan sonra Beledıyeye bağU Sular İdaresinin 1940 senesi faalıyet raporu ve bılânçosu alâkadar encümenlere havale edilmistir. Bundan sonra zabıtai beledıye talımatnamesinin muzakeresine devam ediunistir. Gıda maddeleri ve umumî depolara aıd maddelerde eşyanın alt depolardan üst depolara motörle veya elle müteharrik bir vasıta ile nakledileceği yazılı idi. Bu tesisatın guçlüğünden bahsedilmiş, encümen nanuna verilen cevabda hastanelerin bir kısmında hastaların ekseriyetini hamalların teşkil ettiği ve buna da bu bedbahtlarm sırtlannda ağır yük taşımalarmın sebeb olduğu beyan edilmiş ve madde aynen kabul edilmlştir. Ambalarda gıda maddeleri konulan yerlerin diğer e^ya konulan mahallerle aynalı bölmelerle ayrılacağı hakkındaki maddeye de itiraz edilmiş, bu ayuma işinin ambalâjsız ve açık gıda maddelerine inhisar ettirilmesi suretile tadili muvafık görülmüştür. Umumî garajlara aid kısmın müzakeresinde bu garajların mekteb, sinema, mabed, hastane gibi yerlerden elli metre uzakta inşa edileceğine dair bahis vardı. Azadan Halil Hilmi bunun sebebini anlıyamadığım, eskiden meyhanelerin bu kabil yerlerden uzak maiıallerde bulunabileceklerine dair kayıdlar varsa da garajların da bu suretle tahdidinin sebebini sordu. Verilen cevabda: Mekteb çocuklarımn ezilmemesi, mabed ve hastanedekilerin rahatsız olmamalan ve yanguı ihtimalleri gözönünde tutularak mezkur kaydın konulduğu beyan edilmiş, madde aynen kabul olunmuştur. Sah ve cuma günleri toplanmak üzere içtimaa nihayet verilmiştir. Gürültülü bir içtima Yazma ve dokumacılar dün nihayet toplandılar Yazma ve Dokuma kooperatifinin evvelce yapılamıyan heyeti umuTtıiyesi dün öğleden sonra Ticaret Odası !«lonunda yapılmışür. Yüzlerce ortağın iştirak ettiği toplantı çok münakaşalı olmuştur. İdare heyeti vaziyetinde ihtilâf olduğundan içtima Ticaret Vekâleti komiseri Fahri Kemal tarafından açılmış, riyaset divanının inühabuıdan sonra ruznameye geçilmiştir. Fakat ortada iki idare heyeti bulunduğundan hanpisinin muteber olacağı bir mesele teşkil etmistir. Neticede eski idare heyetinin i^tifa keyfiyeti de muallâkta olduçundan iki idare heyeti raporunun da okunmasma karar verilmiştir. Bu iki rapordan sonra iki murakıb raporu ve bilânço okunmuştur. Bunlar ayn ayn reye konulmuş ve eski idare heyeti raporile eski murakıbm raporu kabul ve halen bulunan heyetin raporu redve eski heyet ibra olunmuştur. Bu arada birçok kimseler söz söylemiş, münakasalar olmuş ve eski idare heyeti reisi Ayni Yılmaztürk de vaziyeti izah etmiştir. Bundan sonra idare heyeti intihabına şecilmiştir. Ortaklara Ticaret müdürlüğünce verilen dühul kâğıdları üzerine reyler yazdırılmış ve matbu rey varakalan kabul olunmamıştır. İntihab geç vakte kadar sürdüğünden intihab sandı§ı Ticaret müdürliieünde muhafaza altına almmıs ve tasnif bu sabah salt ona bırakılmıştır. Reylerin tasnifinden sonra bu gün fevkalâde bir toplantı daha yapılacaktır. Drînci İnönü zaferinin 21inci yıldönümü dün, yurdun her tarafında olduğu gibi. şçhrimizde de tezahüratla kutlulanmıştır. Bu münasebetle Kminönü Halkevinde tertib edilen toplantı çok heveoanlı olmuştur. Merasime saat 20,30 da İstiklâl marşile başlanmıştır. Müteakıben Halkev! baskanı Yavuz Abadan kürsüye gelerek sürekli olarak alkışlanan bir nutukla toplantıyı eçmıştu. Yavuz Abadan, İnönü zaferinin kıymet ve manasını şu suretle ifade etmiştir: « Her zafer, bir rmllet için öğünülecek bir şeydir. Türk tarihinin kahramanLk destanlarile dolu sahifeleri ise göğsümüzü gururla kabartacak sayısız «eferlerle süslüdür. Fakat bunlarm hepsinin üstünde, mevdanının toprsğmda, kahramanmın şahsmda ve zaferinin adında mukaddesleşen bir İnönü vardır. Çünkü İnönü yalnız bir zafer değil, bir doğuştur. Türk kurtulu» ve rönesansınm ilk fecri, bundan yirmi sene evvel bir nisan sabahı İnönü cephesinin top dumanlarile bulutlanmış seherinde açıldı. İnönü kahramanı. o gün büyük Türk inkılâbmm ufkundan Türk istikbaline güneş doğdu.» Hatib, burada o gunlere aid haüralanndan bazılannı anlatmış. İnönü kahramanının Lozanda yarattığı zaferin ehemmiyetini tebarüz ettirmiş; MÜli Şefimizin siyaset ve askerlik sahasında dinlenmiyen gayreti ve sayısız tecrübelerile kemalin son mertebesine vardığını söyleyerek sözlerini şöyle bitirmiştir. c Milletler arasında yeni emperyalistlerin alevlendiği bir devirde yirmi yıl evvel bir imparatorluk enkazından kurtardığı derme çatma kudretlerile hakkı zafere ulaştıran Türklük, bugün Ankara Halkevinde Ankara 1 (Telefonla) İkinci İnönü zeferinin 20nci yıldönümü dolayısile bu gün saat 18 de Ankara Halkevinde merasim yapılmışür. İstiklâl marşile açılan toplantıda Halkevi reisinin İnönü zaferini izah eden konferansını şiirler ve hitabeler takib etmis ve Mi'.lî Şefimizin orduyu teftişlerini göstercn bir riı... çiddetli alkışlar arasında seyredilmiştir. Konyada Konya 1 (Hususî) İnönü zfoıinin yıldönümü Halkevimizde heyecanla kutlulandı. Halk vesileden istifade eyl'eyerek Millî Şefe bağlılık inaıu üzerinde tezahüratta bulundu. İstanbul Borsası dün açıldı j Havagazi şirketlerinin talebi tetkik ediliyor Dün Belediyede Iktısad Müdürü SaffeJ Sezerin nezdinde muhasebeci Muhtar Akar, Hukuk İşleri mudüru Hasan Ferid, Makine subesi müdürü Ertuğrul ile Naha Komiserinden mürekkeb bir toplantı yapılarak Havagazi şirketlerinin tarifelerini tezyid için vaki müracaatleri tetkik edilmiş ve bu hususta alâka darlardan malumat alınmıştu. Komisyon iki, üç içtima daha yaparak neticeyi tespit ve bir raporla Nafıa Vekâletine bildirecektir. Vekâlet esas itibarile zamma taraftar değildir. kdenizdeki son deniz hava muharebesi italyan donanmasının ingiliz deniz kuvvetlerile muzafferane boy olçüşecek kudrette olmadığuu bir defa daha ispat etmiştir. Ayni zamanda İngilizlerin meşlıur vecizesınin doğruluğu da, bir defa daha sabit olmuştur: «Harbeden gemi değil, insandır.» ingiliz donanması, Akdenizde, hirbir zaman, sayıca ve suı'atçe, İtalyan filosundan üstun olmamıştur; fakat maneviyatça her zaman üstun olduğu için de, her zaman, zafer perisi Amiral Cunningham'm isnıi meçhul sancak gemisinin kumanda kulesine konmuştur. İtalyan donanması, evvelce de bir makalemde izah ettiğini gibi, kendi sajı üstünlüğiıne rağmen, ingilizlerin denizcilik bakımından üstünlüğünü kabul etmis, bu ruhî zâf, ona deniz harbini, peşin olarak ka\beüirmişür. italyan başkuraandanı. harbin başındanberi ingilizlerin meşhur «Fleet in being Donanmanın varlığile denize hakimiyet» sevkülceyşini tatbik etmek istemiş, fakat muvaffak olamamıştır. Bu İngiliz markah sevkulceyş sadece müstahkem limanlarda yatmak ve düşraana tesadüf edince ona kıç taretlerini göstermek demek değildir; bilâkis her an harbe hazır olmak ve hasmı gorunce per\asız saldırmak ve vurmak demcktir. Hiçbir barb, mutlak müdafaa ile kaza nılamaz; harbi taarruz kazanır, Küre devrinde de, yclken devrinde de, buh devrinde de, motor dovrinde de sak nan ve kaçan değil, saldıran ve v* kazanmıştır. Bu, dün de böyle W gün de boyledir; yann da bojle o. tır. Avusturya Amiralı Tegetthof, önce Lissa'da İtalyan Amiralı Persa yu böyle yenmişti, şimdi de IngiHz A mirab Cunningham Akdenizde Amiral Biccardi'yi böyle yeniyor. Lissa'da sayıca bir misli üstun olan Persano, Avusturya filosunu görür görmez, Affondatore zırhlısının kumanda köprüsünde «Ecco İ pescatori! İşte balıkçılar» diye istihfaf ve istihza ile bağırdığı gibi, bu defa İtalya harbe girdiği zaman da, Romada «Bizim deniz İn. giliz donanmasma mezar olacaktır» naralan isitilmişti Fakat harbde bü>ük sözler değil, çelik yürekler muzalfer olur. İtalyan donanması için, bir Akdeniz Caporettosu mukadderdir ve on aydır mukadderat yerini buhnaktadır, Son muharebe, hüyük Akdeniz meydan muharebesinin bir safhası ve bir merhalesidir. Milyarlar sarfile vücude gelen o muhteşem armadamn giizel gemileri, birer birer Akdenizin lâciverd sulanna gömiılmektedir; hem de hasma hiçbit zarar veremeden. İngilterenin Akdenizdeki gemi zayiatı bir ağır, bir hafif kruvazörle birkaç muhribden ve denizaltı Kc!~isin<)en ibarettir. Buna mukabil, İtalyanlar t>lr »ırhlı kruvazör, üç ağw kruvazör. iki hattt »»yvazör, on muhrih, en az yirmi denizaltı fcrbermişlerdlr; altı zırhlılanndan dördü ağır hnsa™ M ğ. ramıştır. Bu ise, böyle devam edip gidecektir. Aziz okuyuculanm geçenlerde çıkan bir yazımda Bingazi . Girid Yunau sahilleri Malta üslerinin şarkî Akdenizde İngilizlere temin ettiği bir sevkülceyşî baklava (main) vaziyctinin büyük ehemmiyetinl tebarüz ettirdiğiml hatırlarlar. İşte bu sevkülceyş baklava, İngiliz zırhlılarile tayyarelerinin eline geçtikten sonra İtalya için şekerli va lezzetli oimaktan çıkmış, zehirli ve acı olmuştur. Şarkî Akdenizdeki son muharebe, bundan sonra bu baklavanın tadına bakmağa kalkışacak olan her İtalyan filosu fçin, ayni maceranm tekerrür edeeeğine bir delildir. Üniveısitede imtihanlara mayısta başlanacak Universite rektörü Cemil Bilsel. dera senesinin sonu yaklaşması münasebe tile, Vekâletle temaslarda bulunmak üBorsanm acılıs merasiminde bulunanlar zere bu akşam Ankaraya gidecektir. Bundan üç sene evvel Vekiller He ra okumuç ve: Öğrendiğimize göre, üniversitede bq yeti kararile muvakkaten Ankarays « İstanbul borsası muamelânnı a sene imtihanlara, mayıs iptidasmda baş naklolunan Kambiyo, Nukud ve Men çıyorum. Hayırlı ve muvaffakiyetli mu lanacak. ayni ayın sonuna kadar ikmal kul Kıymetler borsaa yeni kararna ameleler temenni ederim» demiştir. edilecektir. me mucibince dün sabahtan iübaren Borsacılar bunu müteakıb büyük teYarmm safaklannı ısıklandıracak tekrar şehrimizde faaliyete geçmiştir. zahürat yapmışlar ve hemen muameçocuklardır! Muvakkaten borsa muamelâtının yalelere başlamışlardır. İlk muamele ErYurdda ulusun yardım ve pılmasına tahsis olunan Ticaret borsası şeftaatine muhtac çocuklan 23 salonunda menkul kıymetler şubesi mü gani demiryolu tahvilleri üzerinde oldürü borsa komiseri namma Ankara muştur. Dün borsada öğleden evvel ve nisan Çocuk bayramı ve haftaborsasının kapandığı ve İstanbul bor sonra heraretli muameleler olmuştur. sında sevindirmek için Çocuk Esirgeme Kurumunu yandımlansasının tekrar faaliyete geçtiği hakkın Yeni İstanbul borsası için münasib bir nızla kuvvetlendiriniz. I daki kararnameyi acentalarla simsarla bina aranmaktadır. ideal bir zevce tipi idi. Heyhat... Babasmın eline bakan alelâde bir Universite talebesinin evlenmesi imkâm var mıydı? Saçma sapan hayallerle dolu aşk mekrubları, çayır kenarlannda girişilen sanat münakaşaları karın doyurur mu? Annesi, babası kızı, mektebi bitirmeden nahiye müdürile nikâhladılar. Ah... O anda düştüğüm ümidsizliği tasavvur edemezsiniz. Kaç kereler hayatıma kıymayı düşünmüş, fakat kolay ve ıstırabsız bir intihar vasıtası bulamadığım için ölmekten vaz geçmiştim. Şimdi gene aynı insanın huzurunda ve onunla, kapalı bir odada başbaşa idhn. Lâkin bir çeyrek asır o naıin vücudü, o parlak gözleri, o kumral bukleleri ne hale sokmuştu: Karşımda, sonsuz bir et yığmı, soluk bakışlar ve bembeyaz kıl destesinden başka hiç bir şey yoktu. Fakihe Nazan da, onu seven adam da ölüp gitmişler, yerlerine ruhta ve kahbda büsbütün başka şahsiyetler peyda olmuşlardı. Zekiye Hanım, ben kalkıp giderken: Ne yapayım, dedi, kocam öldükten sonra hayaümı kazanmak için çalışmak mecburiyetinde kaldım... Bir oğlum var, Istanbulda yatı mekteblerinin birinde... Benim de zevkim okumak, daima okumak... İkimiz de «Geçmişi anmadığımız, maziyi açıkça yâdetrnediğimiz daha iyi oldu!> manasını taşıyan nazarlarla bakıştık. İkinci kata uzanan merdivenleri çıkarken, kalbim garib bir hüzün içinde çırpmıyor, ruhum tuhaf bir ysisin tazyikı altında eziliyordu. Millî fabrikaların mamulâtı Devlet mensucat fabrikalarile sair mıl. lî kumaş fabrikalannın mamulâtını sa. tan tacirler aralarında bir birlik yapmağa karar vermişlerdir. Bu birliğe iştirak eden yetmiş kadar yünlü kumaş ticarethanesi mümessilleri toplanarak birliğin gayesini tespit ve her türlü te. şebbüsleri yapmak üzere bir faal komite secmiştir. Her kış beni rahatsız eden sağ bacağımdaki «nevrit> e iyi gelir diye geçen sene eylul ortalarma doğru banyo için Bursaya gitmiştim. Çekirgedeki otellerden birine yerleştim. Burası ah^ab bir bina idi. Asrî konfordan pek nasibi yoktu ama, bahçesinin her hangi bir noktasına iskemle atıp oturduğunuz zaman tekmil ovayı nihayetsiz yemyeşil bir halı gibi ayaklarımzm altına serili görüyordunuz. Yataklar temizdi. Yemekler yenmiyecek gibi değildi. Hizmette hiç de kusur edilmiyordu. Mıışterilere gösterilen bu ihtimamm en büyük amili, yuvarlak şişman vücudü, guler yüzilaj^abahtan akşama kadar ortada dolaşan Zekiye Hammdı. Yarı müdire, yan baş garson vaziyetinde büüin müşküllere çere bulmaya, herkesin raİşte Yunan istikiâlinin hatırlandığı hatını yerine getirmeğe çalışıyordu. bir günde müşahede edilen tezadlardan Bu kaduıla benim bir yerden göz abir kısmı. TarihJn ve zamanm bu teşinalığım vardı ama. nereden, pek keszadlan nasıl çöreceğini gergin bir tetirip atamamıştım. Uzun kirpikü yeşil cessüsle takib etmempV imV5T1<:,7riır. gözlere, zaman zaman büyüyüp kahkaAhmed Halil ha şekline girmeğe hazırlanan edalı gülüşlere hiç de yabancı değildim. Fakat her sıkılan, bağlanan, düğümlenen taHava kurumuna yard*m rafından isyankâr bir tehevvürle dışarı Vitali Polikar 2300, Öziç ecza de fırlamış bu yağlı kolları, bacaklan, esposu 750, Mazon ecza deposu 600, Şark merkez ecza deposu 75Q, Tür rarlı bir üfüriikle patlayacak kadar çişkiye ec2aları lâboratuan 500, Şark miş karnı, göğsü imkânı yok, hatırlaİspençiyarî lâboratuan 500, Kimya vamıyordum. KUçUk hlkâye Çeyrek asrın marifeti lanır, acı bir itirafta bulunacakken cesareti kınlmış günahkârlann ıstırabile kıvranırdı. Nihayet bir akşam, kınşık altında, şişkin yanaklarmda kat'î karanm vermişlerin yüzlerini süsleyen azim ve gayret panltılarmı gördüra. Beyefendi, dedi, artık sabredemiyeceğim, sormamaktaki ısrarınıza rağmen söyleyeceğim... Vaktile ben de yazı yazardım. Fakihe Nazan müstaar adile... Bilmem hatırlayabilecek misiniz?.. Ufaktefek bazı mecmualarda ancak birkaç kere göründüğü için başkalarının zihninde hiç bir iz bırakmamış ol^bılir ama, bu isim sizin için fazia yabancı olmamak lâzım gelir!.. Yirmi sene var ki yazmaktan vaz geçtim, çünkü onkrın ne saçma şeyler olduğunu anlamakta gecikmedim. Fakat okumakta devam ediyorum... Hemen her yeni eseri satın almaktan, vakit buldukça onlara göz gezdirmekten geri kalmıyorum. Tavanarasuıdaki küçük odamı görseniz afallarsınız... Muazzam bir kütübhanem var. O anlatmakta devam ediyordu. Lâkin ben dinlemiyor, daha doğrusu dinleyemiyordum Fakihe Nazan ismini duvar duymaz, dimağımdaki yirmi beş senenin kilidleyip battal ettiği bir hücrenin tozlu kapağı yay gibi yerinden fırlamıştı. Gözlerimin önünde siyah çar Ahmed Hldayet ve ecza T. L. Ş. mümessili 300, Mus Zekiye Hanım. konuskan bir kadmdı tafa Nevzad 300, M. Galib ecza 0e da... Saat ondan sonra aşağıda hem yeposu 200, İstok ecza deposu 200 mek, hem de istirahat salonu gibi kulD. E A. Lâboratuarı 200, İbrahim E lanılan ortası direkH büyük odada ektcm lâboratuan 150, Haçikos ec?a seriya yalnız kahrdık. Misa.fir^rin hedeposu 100, Limited ecza d°nosu I men hepsi yatmaya gittıkleri için o, 100, Celâl Nevrol lâboratuarı 100. 1 biraz dinlenmek fırsatını bulur: Musaade ederseniz! Diyerek bir iskemle çekip masamuı yanına oturur, derhal açık duran paketime uzanıp bir de sigara yakardı. Tabiî, başlıca mükâleme mevzuumuzu otelin içinde cereyan etmiş günlük hâdiseler teşkil ederdi. Lâkin Zekiye Hanım ne yapar yapar, mutlaka muhavereyi şür, edebiyat sahasına intikal ettirirdi. Hafızasında eski, yeni şairlerden birçok parçalar vardı. «Edebiyatı Cedide> dsn itibaren san'at hayatımızdaki cereyanları pek sathî ve basit şekilde olmakla beraber pekâlâ takib etmişti. Meshur sayılan muharrirlerimizden birçoğunun romanlarını okumuştu. Böyle bir yerde istidad körletici işlerle meşgul bir kadında oldukça geniş edebî malumat hiç şüphesiz hayret edilmeğe lâyıktı. Onun için ben de şsşmış, fakat: Eh, kim bilir, bu da bir merak zahir! Diyerek kendimi avutmuş, tecessüsümü tatmin gayesile onu derinden derine sorguya çekmek ihtiyacını duymamısüm. Yalnız dikkat ettiğim diğer bir nokta vardı. Her gece on ikiye doğru odama çekilmek için ayağa kalktığım zaman Zekiye Hanım, sözlerini bitirmeden muhatabını kaybetmiş insanlara mahsus bir memnuniyetsizlik çalkantısı içine düşerek olduğu yerde sal şaflı, ince peçeli, zarif, narin bir genc kız canlandı. O zaman Yüksek Muallim mektebine devam eder ve Salkımsöğüdde otururdu. Komşularından bir arkadaşım bana takdim etmişti. Şür, edebiyat diye çıldmyordu. Güîhane parkuıda bazan denize bakan tarafa konmuş sıraların, bazan geride iri ağaclarm gölgeleri altına saklanmış ban^arın üstünde yanyana, diz dize az mı münakasalar etmiştik. Birçok defalar da aramızda mütareke yapar, saatlerimizi birbirlerimizin eserlerini dinlemeğe hasrederdik. O, hiç durmadan arka arkaya, çocukça yazılmış manzumelerini terennüm eder, ben züppece kaleme almmış nesirlerimi okurdum. Hatta «Şahika» mecmuasında benim bir mensur şürimle onun bir manzumesini yanyana neşrettirmiştim. Çünkü Fakiheyi o zaman asıl ismini kimse bilmezdi delicesine sevmeğe başlamışum. Birbirimize ne ateşli, ne hülyalı ve ne çılgınca mektublar yaznuştık. Ah, yarabbi, ne kadar da güzeldi. Şakaklarında çarşafile peçesinin ayrıldığı noktalardan görünen kumral saçının kıvnrcık buk'sleri, parlak hasırların güneş karşısındaki iltimalannı anduan bakışları, beyaz yüzü, heie ınce beli ve dal gibi vücudile, manen olduğu kadar, maddeten de benim için