CUMHURİYET 27 Mart 1941 jDoğria değil mi?|Hayvanları himaye Gazeteler, Hayvanlan Himaye Cemiyeti azasının son zamanlarda faaliyetini artırdığını kaydediyor ve bu cümleden olarak arabasına fazla yük yükletmiş 97 arabacının numaralannı alarak haklarında icab eden kanunî muamele yapılmak üzere Belediyeye verdiklerini yazıyorlar. Şikâyet edecek ağzı dili olmıyan biçare hayvanlara takatlerinin üstünde iş gördürmek isteyen insafsız arabacıların lâyık olduklan cezayı bulmalarını tasvib etmiyecek kimse yoktur. Fakat havadisin alt tarafında şu şekilde bir kaç satır daha var: «Diğer taraftan köpek ve kedilere taş atan 5 kişi hakkında da ceza zaptı tutulmuştur.» Son zamanlarda yeniden toplanılmaya başlanılmalanna rağmen hâlâ şehrin ötesinde berisinde geceleri geçenlerin üstüne saldırmaktan geri katmıyan köpekler, ve feryadları ve gürültülerile bir kısım vatandaşları sabahlara kadar uytımaktan meneden başıboş kediler var. Hayvanlan Himaye Cemiyeti, bunlann hücumundan ve şerrinden korunmak isteyen kimseler hakkmda zabıt tutturmaktan vazgeçerek onların bir an evvel toplattınhp zarar vermiyecek hale getirilmeleri için Belediyeye yardım edecek olursa hem hayvanlan cibilliyetlerini gösterme neticesi taş ve sopa darbelerine maruz kalmaktan, hem de insanlan kuduz hastanelerine tasınmak tehlikesinden kurtarmı§ olur. [ Şehir ve Memleket Haberleri ) Fatih devrine aid Başından yaralandı. eşya teşhir edilecek Ağır ceza mahkemeistanbulda kurulmuş ilk Türk mikaldırıldığı marî nümunelerinden biri olan Çinili sinde 6 sene hapse köşkte bugün toplanmış olan eserlerin hastanede öldii ciddî bir tasnife tâbi tutulmuş olmamahkum oldu dıklarını ve mevcud eşyadan çoğunun diğer müzelerimize kıyasen pek de orijinal birer mahiyeti haiz bulunmadıklarını nazan dikkate alan müzeler idaresi, Çinili köşkün tarihî şöhretinden daha başka türlü istifade etmeği düşünmektedir. Beyoğlunda Elmadağındaki dere içerisinde işlenen bir cinayetin muhakemesi, İstanbul birinci ağırceza mahkemesinde dün bitmiştir. Maznun, kıptilerden Tahir Gönül adlı bir delikanhdır. Cinayet, geçen sene ağustosun 22 sinde işlenmiştir Suçun sübut şekline göre, Tahir Gönül, Pembe isimli bir kıpti kızma gönül vermiş. Nikâh kıydırmadan birlikte oturmağa başlamışlar. Dere içerisindeki bir kulübede bir müddet bir arada yaşadıktan sonra, aralannda geçimsizlik başgöstermiş. Günün birinde de Pembe daha fazla dayanamamış, kulübeden fırlamış, amcası Hüseynin evine sığınmış. Peşisıra gelen Tahir Gönüle, «ne diye benim peşimi bırakmıyorsun? Hem bıçak çekerek beni kovuyorsun, hem de geri götürmek istiyorsun. Gelmem, ben seninle artık büsbütün bozuştum» diye hpvVırmış. Buna rağmen, akraba taallukat, konu komşu araya girmişler, kızı tekrar delikanlının kulübesine götürmüsler. Lâkin, onlar evlerine dönünce, kulübede silâh patlamış, bunu müteakıb da Tahir Gönül ceketini sırtma almış, dışan çıkmış, uzaklaşmış. Ve ertesi gün ortaya çıkarak, teslim olmuş. Mevkuf maznun, «ben, viranelerde maşa ile paçavra topluyordum. Çöpleri eşelerken bir tabanca buldum. Kulübede, Pembenin karşısında kanştırırken, ateşlendi ve çıkan kurşun, kızm dima&ır.a saplandı. Bu, bir kazadır» diye, kendisini müdafaaya çalı|ıyordu. Mahkeme. bu müdafaayı reddederek, Tahir Gönülün tehevvüren ve kasden Pembe kın öldürmekten 18 sene ağır hapse konulmasını, ancak delikanlı o sırada 15 yasmı tekmilleyip 18 yaşmı tamamlamadığından, ceza müddetinin 6 seneye indirilmesini kararlaştarmışhr. Tramvay altında kalan bir adam Çİnili köşkte Çingene kızını öldüren gene NALINA IHEM MIHINA! Balkanlara ve Balkanlılara dair ugün, artık Balkan devletleri içinde, istiklâline hakikaten âşık milletin, jalnız Yunanistan olduğu anlaşıldı. Ru, manya, Bulgaristan ve nihayet Yugoslavya, istiklâlleri için ayni kıskanchğı gosteremediler. Yunanlılar ise bu sevgiliye namahrem eller değmemesi için, ölümü göze aldılar; fcahramanca düğüş* mekten çekinmediler. Kısa boylu Metaksas, diğer iriyan Balkan devlet adamlannın yanında, şimdi, bir dev gibi büyüktür. • Rumanyanın istiklâli, kararsızlık ve şaşkınlık içinde gürültüye gitti. Bulgaristan, istiklâlini Bulgar nehirlerinin haliclerini ele geçirmek ihtirasına feda etti. Yugoslavya milleti değil, fakat hükumeti de rahatım kaçırmamak ve harbermemek için istiklâunden vazgeçti. Yunanistan ise istiklâlini mukaddes bir ilâh addederek herşeyini ona kurban etti. Yunan millerl, istiklâli uğrunda döğüşen kahraman milletlerden biri olarak bir defa daha tarihe geçecektir. Son Yunan istiklâl harbi, bizim İstiklâl Harbimizden ilhatn aldığı içindir ki dost v« müttefk Yunanlüan bir kat daha takdir ediyoruz. Yunanlılar, Balkanlılar arasında, 120 sene evvel Osmanlı imparatorluğundan zorla koparıp aldıklan istiklâle tamamile lâyık olduklannı bütün dünyaya ispat ediyorlar. Böyle bir millet, son erine kadar can verse bile, muhakkak tekrar dirilecek ve yaşayacaktır. Çünkü bo kadar kahranıanca döğüşen bir milleti oldürmek mümkün değildir. Alcmdar hâdisesi Yazan: SALÂHADDİN GÜNGÖR B Sadrıazamla Alemdar Istanbula gidiyordu Fakat daha evvel Pınarhisar âyamndan Uzun Ali Ağa birkaç yüz sekbanla meçhul bir semte hareket etmişti 5 Edirnede adeta muhasara edilmiş vatiyete düşen Sadrıazam, hemen İstanbula haber salarak, ne yapmak lâzım geldiğini sordu. Çelebi Mustafa Paşa çimdi iki ateş arasında idi. Ruslarla imzalanan mütarekenin müddeti sona erdıği için Tuna üzerinden bugünlerde yeni bir taarruz beklenebilirdL Diğer taraftan, Alemdar da işte Edirnenin iki konak ilerisinde sürgün avı yapmakla meşguldü. Sadrıazam bunun bir baskın mukaddemesi olduğunu sezmişti. Uçan kuşun kanadile (deri devlet) ten haber bekleyordu. Bu sırada, sarayda içtima üstüne içtimalar yapılmakta idi. Alemdarın, İstanbula davetinden başka çare yoktu. Nihayet karar verildi: İş, gayet gizli tutulacakü. Çünkü, «ocaklu» duyacak olursa maazallah kızılca kıyameön koptuğu gündü. Sözde, Padişahın da Alemdann İstanbula çağmldığından «resml şekilde» malumatı olmıyacaktı. Bunun için kendisine «hattı hümayun» çıkarılmasına lüzum görmediler. Sadece bir «davetiye» yanlacakü. Üeride €güftügu> olursa Padişah kendisine haber verilmediğini söyleyerek akhsıra mes'uliyetten kurtulacaktı. Hemen bir mektub yazılıp, İstanbula gelmesine «izni hümayun sadır olduğu» kendisine bildirildi. Fakat Alemdar, bu daveti hiç de tehalükle karşılamamıştı. İstanbula gidecekti. Fakat, davetsiz, buyrultusuz gidecekti. O günler içinde Rusçuk yâranı Rusçukla Edirne arasında mekik dokumakta ve telâsı günden güne artan Sadnazama, Alemdar Paşanın iyi niyetleri hakfanda teminat vermekte idiler. Bir gün, Çelebi Mustafa Paşanın çadırında Rusyaluya karşı alınacak müdafaa tedbirleri görüşüldüğü sırada, yârandan biri şöyle bir teklif yaptı: Rusyalunun hali malum... Ne yandan üzerimize saldıracağı bilinmez. Hanr, Alemdar Paşa, şuracığa kadar gelmişken, niçin kendisini Edirneye davet edip mütaleasından istifa etmezsiz? Sadrıazam, teklifi hiç de huşunetle karşılamadı. Vakıâ, Rusyalu muhataraBina karşı görgü ve bilgisinden istifade etmek için, Alemdarı Edirneye çağırmak tıpkı denize düşmüş bir adamın yılana sarılmasına benzerdi. Fakat Çelebi Mustafa Paşa da, şimdi denize düşen bir adam vaziyetinde idi. «Şakki sefe. ye dahi muktedir olamadı ve hemen Alemdara, Edirneye teşrifi ricasile haber taldırdı. Tuna Seraskeri, adamlanndan emindi. Er geç, Çelebiyi buna razı edeeeklerini bildiği için (vürudu haber) e (müterakkib) di. Sadnazamın davetini alır almaz yola çıkü. Çelebi Mustafa Paşayı ürkütmemek İçin Alemdar ordusunun miktan hakkında kendisine doğru malumat verilmemişti. Tuna Seraskeri, yirmi beş bin kişilik bir ordunun başında Edirneye girince, Çelebinin ayakları suya erdi. Sadrıazam hem dehşete düşmüş, hem de kıskanclık damarlan kabarmıştı: Alemdar ordusunda bu ne intizamdı! Kendisi, işte kaç zamandır, Edirnede oturup durduğu halde, böyle bir ordu vücude getirmek bir tarafa bırakılsın, eldeki ordunun da dağılıp gitmesine mâni olamamıştı! İstanbul, gene birdenbire kuşkulandı. Alemdann ordusile birUkte Edimeye gelişinin sebebini acele Sadrıazamdan sordular. «Umuru askeriyeyi müzakere etmek üzere» davet edildiği hakkında yazılan cevab, ocaklu elebaşılarını tatmin etmedi. Tebdil Hasekisi Bağdadlı Hacı Ali Ağa, «serian» hattı hümayunla Edirneye gönderildi. Rusçuk yâranının tertib ettiği plân, pek yolunda idi: Alemdar, sık sık Sadrıazamın çadınna gidiyor, onun makam ve salâhiyetine hürmet eder gibi görünüyordu. Sadrıazamla Alemdar arasındaki samimiyet, Tebdil Hasekisinin gözünden kaçmadı. Alemdardan şüphe etmek için ortada ciddî bir sebeb yoktu. Tersyüzüne İstanbula dbnerek ocak elebaşılarına teminat verdi. Sadrıazamla Alemdar, sık sık görüşüyorlardı. Bir gün, gene Sadrıazamın çadırında, Rusçuk yâranmdan bazüarı da hazır bulunduklan sırada Çelebi Mustafa Paşa, bir aralık: ^ İstanbula gitsem aceb nece olur. diye ağzmdan bir söz kaçırdı. Alemdar için bu. güzel bir hrsattı: Çok âlâ olur. Ben de bari bu vesüe ile, gider, şevketlu efendimızin hakipayine yüzümü gözümü sürerim! dedi Rusçuk yâranından orada bulunanlar, hemen müdahale ettiler: Zaten, davet vâki olmamış mıydı? Hem didarı hümayuna karşı olan tahassür giderilmiş, hem de aradaki sui tefehhümler ortadan kalkmış olur. Rusçuk yâranı, Alemdann Sadrıazamla birlikte İstanbula gitmesindeki faydaları o kadar büyük bir talâkatle sayıp döktüler ki Sadrıazamın itiraza mecali kalmadı. Refik Efendi, biraz sonra, mahrem bazı maruzatta bulunmak bahanesile Çelebinin yanına girmiş, ve ona, kimseye ifşa edilmemesi ricasile, şu sözleri sövlemisti: Zatı şahane, sizin İstanbula gel Üsküdarda İcadiye mahallesinde oturan Mesih Sergisyan, Fıstıkağacı tramvay caddesinde bir kaldırımdan diğer kaldırıma geçerken, Maksud oğlu Nevresin idaresindeki tecrübe tramvay arabasının çarpmasına maruz kalmıştır. Başından ağır surette yaralanan Mesih, derhal hastaneye kaldırılmışsa da biraz sonra ölmüştür. Suçlu vatman yakalanmış, hâdise etrafında tahkikatı başlanmıştır. İf Şoför Yaşann idaresindeki 1505 numaralı taksi, Galata köprüsü üzerinden geçerken, Kuzguncukta oturan Musa adında birine çarparak ağırca yaralanmasına sebebiyet vermiştir Hâdiseyi müteakıb Musa, Cerrahpaşa hastanesine kaldınlarak tedavi altına alınmış, şoför Yaşar yakalanmıştır. •fc Süleymaniyede Siyavuşpaşa caddesi 42 numaralı dükkânda çalışan Demiryılmaz, aralannda iş yüzünden çıkan bir kavga esnasmda ayni dükkânda çalışan arkadaşı Muharremi odunla başından yaralamıştır. k Beylerbeyinde Orta sokak 50 numarada oturan Karahisarlı Şerif, çeşme başından su almak yüzünden aralannda çıkan kavga neticesinde hemşerisi Şükrüyü taşla başından yaralatKTISAD mıştır. İf Galatada Mahmudiye caddesinde Denizyolları kooperatifinin 30 numaralı kasab dükkânında çalışan Abdullah, aralannda iş yüzünden çı* heyeti umumiyesi kan kavga esnasmda ayni dükkânda Denizyolları kooperatifi heyeti umu çalışan çırak Muhsıni kasab bıçağile miyesi dün Topanede yolcu salonunda yaralamıştır. yapılmıştır. İdare meclisi raporunda geçen bir senelik faaliyet hulâsa edilmekŞEH1R ISLER1 te ve mevcud şeraite rağmen kooperatifin ortaklara faydalı olmağa çalıştığı Mekteb kapılarmda toplanan tebarüz ettirildikten sonra 5483 liralık seyyar esnaf bir kâr da temin olunduğu bildirilmekSultan Mustafa Tatil ve teneffüs zamanlarında te idi. Raporun kabulünden sonra mulerinden çekinerek bu arzusunu izhar rakıblar raporu da okunmuş ve kabul mekteblerin kapüan önüne toplanan bazı seyyar esnafın çocuklann edemiyor. Keyfiyeti isaa etmemek lâedilmiş, bunu bilânçonun tetkiki takib sıhhatine zarar lras edecek bir tazım. Hele istimzaca hiç lüzum yok. kun gajnrisıhhî yiyecek maddeleri etmiştir. Hemen hareket buyurulursa, efendimisattıkları görülmüs ve Belediye rlzin sizi görmekle ne kadar mahzuz.ola Tütün tacirlerinin alacakları yaseti tarafından kazalara göndecağını göreceksiniz! rilen bir tamimde bunların derhal Evvelce Polonyaya ihrac olunup da Saf yürekli Çelebi Mustafa Paşa, bumen'l lüzumu kaymakamlara bllnu duyunca, «sanki Sadrıazamlık fev Polonya rejisi tarafından kabul edildiği dirllmlştir. kinde bir mansıb varmış da ona nail bildirilen tütünler için ellerinde vesika Tarihî bir yalı olacaknuş gibi bir an evvel İstanbula bulunan tacirler Cumhuriyet Merkez gitmek için istical» göstermişti. Bankasından paralarım alnuşlardır. FaKanlıcada tarihî Köprülü AmcaHazırlanan tertib şu idi: Sadnazam kat tütün ihracat tacirlerinden mühim paşa yalısının harab ve inhidama Alemdarın ordulan, birbiri ardısıra bir kısmının elinde böyle bir vesika yüztuttuğu görüldüğünden Belediye Edirneden yola çıkacaklardı. Serdan fen heyeti bu binanın tamlri için yoktur. Ya tütünlerini gönderip vesika tetkikat icra etmiştir. Bu tetkikat kremin ordusu teşrifat mucibince en önde gidecek, Alemdar ordusu onu ta alamamışlar veyahud tütünler Varşo neticesinde mezkur blnanm tamirikib edecekti. Bu sayede, Alemdar, göz veya vasıl olmadan Polonya istilâya uğ ne imkân görülemediğinden yıkı cüleri vasıtasile, kendinden ,evvel ha ramıştır. Ticaret Odasında bu şekildeki larak mermer merdiven ve sadırvan reket eden serdar ordusunun harekâ vaziyetler için tetkikler yapıp Merkez gibi bazı kısımlannın eskl seklini tıriı takib etmek imkânmı bulmuş olu Bankasile temasta bulunmak üzere üç muhafaza edebllecek mahlyette veyordu. ni blr blna vücude getirilmesi tekkişilik bir heyet teşekkül etmiştir. lif edilmlştlr. Halbuki tarihî blna Ordular yol hazırlıklarını tamamlaTütün ihracat tacirlerinin Macar relara aid Işlerle meşgul olanlar ise, makla meşgul oldukları sırada, Pınarjisine sattıkları fakat bedelini alama binanm yıkılmasma muarız oldukhisar âyamndan Uzun Ali Ağa, birkaç dıkları tütünlerin üçte birinin farası larını bildlrmlslerdlr. Bu vazivet yüz sekbanla, Alemdar karargâhından gelmiştir. Mütebaki tütün bedelinin de karşısmda Belediye, bu binanın lsmeçhul bir semte hareket etti. timlâkile Müzeler müdürlüğüne veOrduda herkes merakla Ali Ağanın alınması için çalışılmaktadır. Fransız rejisine satılıp da bedelleri rilmesinl muvafık görmüştur. nereye gittiğini birbirine soruyordu. Bu iki yüz sekbana verilen vazifenin ne alınamamış tütünlere aid paranın da Güzel bir karar den ibaret olduğunu Alemdarla Rus yüzde 85 kadar kısmı alınnuştır. YalBelediye, her mecburt tramvay çuk yâranından ve sayılı birkaç mute nız Fransız rejisi tütün bedellerinden durak mahalline blrer levha astuamed adamdan başka bilen yoktu. İşin yüzde otuzunu muhtelif bahanelerle rak o mahalle ilk ve son'ugrıyacak bu kadar gizli tutulmasmın hikmeti şu tenzil etmiştir. tramvayların saat ve dakikalarını idi: Uzun Ali Ağa, İstanbulda Kabakçı halka ilân etmegi düşünmektedir. Mustafanın kellesini almağa gidiyordu. Mal beyannamesi vermiyen Bu hususta tetkikat icrası içm alâ(Arkası var) tacirler kadarlara emir verilmlştir. Öörendiğimize göre, Çinili köşkte gayet kıymetli bir Fatih köşesi teşkil edilecektir. Köşkün, devrinin mimarî tarzına göre, yeniden esash bir şekilde tamiri düşünülmektedir. Tamir yapıldıktan sonra, burası münhasıran Fatih devrine ve bizzat Fatih Sultan Mehmede aid eşyamn teşhirine tahsis olunacaktır. Köşkte teşhir edilecek eşya arasında Fatihin harbde kullandığı hançerler, tuğlar, kılıc ve kalkanlar, sorguclar, ve diğer bir çok tarihî kıymeti haiz eserler bulurimaktadır. Fatihe aid eşyamn Çinili köşkte toplanması, köşkün turistik bakımdan kıymetini bir kat daha artıracaktır. Eşyanın tasnifi hemen hemen tamamlanmış gibidir. Doğru depîl roi ? İthalât ihracat Şubat ayındaki ihracabmız ithalâttan 10 milyon lira fazla Başvekâlet istatistik umum müdürlüğü şubat ayına aid haricî ticaret istatistik hulâsalarmı hazırlamıştır. İstatistiğe göre şubat aymda ihracatımız 17,411,893, ithalâtrmız ise 7,193.704 liradır. Bu suretle ihracatımız ithalâttan 10,218,189 lira fazladır. 1940 senesi şubatmda ihracatımız 10,8 milyon, ithalâtımız ise 5 milyon lirahktı. 1941 in ilk iki aymda ihracatımız yekunu 31,349.808 lira, ithalâtımız ise 11.708,792 lirahktır. Halbuki 940 ın ilk iki ayında ihracatımız yekunu bu senekinden 9 milyon lira noksanile 22,2 lira, ithalâtımız ise bu senekinden bir milyon liraya yakm bir noksanla 10,5 milyon lira idL Senenjn iki ayında ihracatımızın en mühim kısmı 8.4 milyon lira ile İngiltereye, sonra 5.5 milyon lira ile Amerikaya've 5,4 milyon lira ile Almanyaya olmuştur. Ayni müddet zarfmda gümrüklerden en fazla Fransız malları girmiştir. Bundan sonra Rumanyadan yapılan ithaJ lât gelmektedir. ADUYEDE Adliyeye zabıt kâtibi alınacak İstanbul adliyesinde münhal kâtib liklere, yapılacak müsabakada kaza nanlar, ahnacaktır. Mahkemelerde ve diğer adlî kısımlardaki münhal kâtiblikler, 1000 kuruş maaşlıdır. Müsabaka, memuriyet kanununun 4 üncü maddesinde yanlı şartlan haiz ve makine ile çabuk yazabilir istekliler arasında oiacaktır. Müsabakaya girmek istiyenlerin, gene memuriyet kanununun 4 üncü maddesinde yanlı vesikalan getirerek, imtihan günü olan 31 mart pazartesi günü saat 10 buçuktan bir gün evvehne kadar bir istida ile İstanbul Adliye dairesindeki encümen reisliğine müracaat etmeleri, Cumhuriyet Müddeiumumili ğinden bildirilmektedir. alkan paktı denilen ve yıllardanberl konferanslar, konseyler, genelkurmay içtimalan, askeri, siyasî ve iktısadl müzakereler, bir sürü tâli heyet toplantılan, riyafetler, nutuklar, resmi kabuller, posta pullan. hatta marşlarla etrafında bitip tükenmez gürültüler kopanlan teşekkül ve ittifak, iskambil kâğıdından yapılmış, bir şato gibi bir kif içinde, çöküp gitti. Artık, «01 saltanatın yeller eser, şimdi yerinde!. Altı yedi senelik emekler, altı mj içinde ve tam bir ise yaraması beklendiği sırada, hiç olmuştur. Balkan Ittifakı yeni kurulduğu sıralarda, gazetecilero beyanatta bulunurken kendi şerefli milliyetini zikrederek «ben ~ olmaktaa evvel Balkanlıyım» diyen murahhas heyet reisi, meşhur bir diplomat acaba, şimdi ne düşünüyor? Herkes Balkanlılığını, Balkan Ittifakını, Balkanh tesanüdünü unutarak kendi derdine düşmüş ve kendi başinın çaresine bakmak İçin Balkan irHfala kaşanesine bir tekme îndirmiştîr. Bn mnhteşem bina, bir hayli tath hayalier knrulmasını temin ettikten ve Balkan devletlerinin hazinelerinden milyonlar harcanmnsına vesile olduktan sonra yıkılıp gitti. Şimdi, arkas)ndan söylenecek şey, «Bald kalan bn lcuhbede hoş bir sada hniş!» sözünden ibarerflr. Günahı, vebaH onu yıkanlann boynuna! B MÜTEFERR1K Köy demircilik ve maran. gozluk kursları Köy demircilik ve marangozluk kurslarının alet ve malzemeleri, her şubede azamî sekizer kişinin çalışm&sına kâfi gelecek miktarda olduğu halde, bazı yerlerde kurslara daha fazla miktarda talebe alınması istenmektedir. Maarif Vekâleti alâkadarlara bu hususta yeni bir emir göndermiş; kursların verimli tedrisat yapabilmeleri için her şubeye alınacak talebenin sekizden fazla obnamasıro, fazla talebe müracaat ettiği takdirde, kursun ayni mahalde ikınci defa tekrar edilmesini bildinniş Beraet etti Bundan birkaç sene evvel Beylerbeyinde Hakkı Fişeğe aid imalâthanede eğlence fişegi yapılırken bir kaza olmuş, ustabaşı Hakkı Gökçe ile ameleden birkaçı bu kazada ölmüş, bazı işçiler de yaralanmıştır. İstanbul birinci ağırceza mahkemesi, dün bu davada karannı vermiştir. Maznun mevkiindeki imalâthane sahibi Hakkı Fişeğin, yalnız binaya sahib bulunduğu ve imalâttan mes'ul olmadığı, binanın da fennî ş.ırtlara uygun şekilde yapıldığı neticesine vanlmışhr. Bu itibarla, mal sahibi tedbirsizlik, dikkatsizlik, nizamlara riyatesizlikle ölümlere ve yaralanmalara sebeb obnaktan beraet kazanmıştır. Ölenlerin aileleri ve yaralananlar, tazminat istedikleri takdirde, hukuk mahkemcsine müracaatte muhtar bırakılmışlardır. 19 mayıı için provalar Beden terbiyesi mualliınlerl dun öğleden sonra Maarif müdürlügünde bir toplantı yapmışlar, 19 mayıs genclik bayramma lştirak edecek taîebe gruplarını idare edecek mualllmlerl seçmlşler ye prova Rün lerini tayln etmişlerdlr. Biri nisanda, diğeri de mayıs lptidasında olmak üzere stadyomlarda iM umumî prova yapüacaktır. Şehrimizde verilecek konferanslar C. H. P. ist. Vllâyet idare heyeti reisliğlnden: Büyük Millet Meclisi reis TekiM Sıvas meb'usu Şemseddin Günaltay İstanbulda aşağıda yazılı gün ve mahallerde ahvali hazıra ve mllll birlik hakkında konferanslar verecektir. 27 mart 941 perşembe saat 17,30 da Eminönü Halkevi blnasuıda. 28 mart 941 cuma saat 17,30 da Beyoğlu Pransız tiyatrosunda* 31 mart 941 pazartesi saat 20,30 da Kadıköy Süreyya sinemasında. 3 nisan 941 perşembe saat 11,30 da Sile Halkevi binasmda. tnak için buralara koştuğunuz meşhul muharrire, onu ne yapalım diye, sordu. Osman isyanla ayağa fırladı. O bir hayaldi. Fakat sen hakikatsin. Rica ederim beni anla. Çok ıstırab çekiyorum, Kız: Peki ne olacak? diye, gttldü. Osman: Karım olur musun diye, mırıldandı. Bu sual üzerine kızın yüzü 8yle pembeleşti, iri mavi gözleri öyle tatlılaştı M Osman dayanamadı aüldı, onu kollan arasına aldı. O zaman kız: Yalnız şunu bil ki diye, mırıldandı. Nefesi kesilmiş gibi sustu ve sonra ilâve etti: Belki o meşhur muharrireyi kollarmm arasında tutmaktasın. Çünkü Müfide Ziya bir namı müstear değildir. O yazılan yazan benim.. Osmanm şaşkınhğmı gördüğü zaman da şöyle devam etti: Birçoklan senin gibi Müfide Ziya~ yı hayallerinde herkesten çok başka, acayib bir mahluk halinde yaratıyorlardı. Beni gördükleri zaman nasıl inkisara düştüklerini tasavvur edersin.. Sen da öyle olmadın mı? Halbuki bu benim işime gelmiyordu. Perestişkârlannu, karilerimi kaybetmekten korkuyordum. Onun için bir çoklanna sana uydurduğum yalanı söylüyordum. Osmamn hayreti geçmemişti, fakat kızm göğsüne sokulduğunu görünce ona heyecanla göğsüne bastırdı ve meşhur muharrire başını onun geniş göğsüna yaslayarak yavaşça mırıldandı: Hiç kimse Müfide Ziyanın da bütün diğer hemcinsleri gibi mes'ud bir yuvanın, gürbüz, pembe yavrulann hulyası içinde sevdiği adamı beklemekte olduğunu ?Hm^ getirmiyordu. Dünkü ihracat Dün şehrimkden yarım milyon lirahk ihracat yapılmıştır. Bu flıracat meyanında Rumanyaya gönderilen 100,000 liralık paçavra en mühim mevkii almaktadır. Bundan başka muhtelif memleketlere deri, barsak, dan, tütün, fisük ve anason ihrac olunmuştur. Açık muhabere İstanbulda Afyon Eskişehlr otelinde Kayserl tüccarından Mghmed Uzunluluya: Mektubunuz alâkadar makama gönderilmiştir. Fiat Murakabe bürosu ban tacirlerin Haklarında ceza zaptı ür. ellerinde bulunan mallara aid beyannatutulan esnaf me vermeleri lâzunken vermediklerini Sayfiye yerlerindeki kira ve satışlarını bildirmediklerini öğrenBelediye müfettişleri tarafından bedelleri miştir. Dün fiat kontrolörleri tarafın yapılan kontrollar neticesinde bes Vali ve Belediye Reisi Lutfı Kırdar dan bu şekilde hareket ettiklerinden ay zarfmda Beyoğlunda 4561, Paşüphe edilen birçok müesseselerde cür tihte 1729, Bakırköyde 106, Beşik Kadıköy, Adalar ve Boğaziçi gibi sayfi Harb iktısadiyatı hakkında ye yerlerinde kira bedellerinın artırıldımümeşhudlar yapılmıştır. Bunlar meya taşta 733, Adalarda 185. Eyübde 183, konferans Kadıköyünde 582. Üsküdarda 678, ğı hakkındaki iddialarla alâkadar olanında deri, kalay, iplik, manifatura tiSarıyetde 196, Eminönünde 4017, rak mezkur kazalara gönderdiği bir ta Ankara Siyasal Bilgiler okulu profecarethaneleri vardır. Beykozda 513 kl cem'an 13,485 es mimde bu hususun sıkı bir takibe tâbi sörlerinden Tahsin Azal İstanbul Hu Fiat Murakabe komisyonunun bugün naf ve ticarethane hakkında ?ıda tutularak kiralann artmlmasma mey kuk fakültesinde, harb iktısadiyatı hakkü içtimaında bu cürmümeshudlar tet maddelerinden ve zabıtal beledlve dan verilmemesini ve aksi hareket eden kında beş konferans verecektir. İlk konkik olunacak ve icab edenler Cumhuri ye tenbihatma aykırı hareketten ler hakkmda Millî Koruma kanunları ferans martın 31 inde, diğerleri 1, 2, 3, ahkâmının tatbikuıı bildirmiştir. yet Müddeiumumiliğine verilecektir. dolavı ceza zaptı tutulmustur. 7 nisanda verilecektir. Osman: Kırk yaşuıda olabilir, diyordu. Fakat çirkin olduğuna ihtimal vermem. Eğer yazdığı vak'aları yaşamamış olmasa iyi yazmasına imkân yoktu. Böyl» vak'alar geçirmiş bir kadırun da çirkin olmasını akıl almaz. Evet, Osman böyle sevdiği kadını daha tanımadan müdafaa etmeğe başlamıştı. Onu biraz tarif edelim: Uzun boylu, iri vücudlü, oldukça güzel bir adam. Öyle durgun, ağır bir hali de vardı kl ona pek yakışırdı. Osman inadcı idi. Birşey yapmağa karar verdi mi onu kimse geri döndüremezdi. O bir şeye bağlandığı zaman da tam bağlanırdı. İşte Müfide Ziyaya da böyle bağlanmıştı. Bir gün yanhanesinde oturmuş, önünde muharrirenin yazısının bulunduğu gazete, dalguı düşünürken birdenbire aklına birşey geldi, doğruldu ve tereddüd etmeden telefona sanldı. Gazetelerden birinin tahrir heyetini buldu ve Müfide Ziyanın adresin) istedi. Adresi aldığı zaman gözleri parlayarak ayağa kalktı. Paltosunu, şapkasını alıp sokağa fırladı. Biraz sonra Beyoğlunda küçük biı apartımanın dördüncü katmda bir kapı çalıyordu. Daha kapıyı çalarken söyliyeceği sözleri kafasında hazırlamıştı: Size hayranım, sizi seviyorum, diyicekti. Evet hepsi bu kadar. Bakalım kadın ne cevab verecekti. Evvelâ onu görmeü ve duymakta olduğu şeyi söylemeü idi. Biraz ferahlaması, kendine gelmesi için bu lâzımdı. Osman zili çalarken oldukça soğukkanlı idi. Eli titremiyordu. Kalbi de her zamanki gibi vurmakta idi. Kapı açıldı. Osman kendini, ufaktefek gene bir kızın karşısında buldu. Kızm tath mavi gözleri vardı. Yanaklannın uclarını hafif çiller basmıştı. Koyu kumral saçlanna pek yakışan soluk pembe bir kordelâ takmıştı. Üzerinde basit iş elbisesi vardı. i ^ s Osmanm bir hayale, daha doğrusu bir isme âşık olması bütün ahpablarını çok şaşırttı. O zamana kadar herkes onu aklı başmda bir adam sanırdı. Hem de kırlana yaklaşmışü, iyi bir avuKattı. Bayramda büyüklerini ihmal etmıyen, akrabalannı koruyan, kadırüarın peşinden koşmıyan ve uşak, hizmetçi elinde esir olmıyan, şimdikilerin budala, eskilerin «hayırlı evlâd» dedikleri cinsten bekârlardandı. İşte bunun ıçindir kı Osmamn hergün gazetelerde romanlan hikâyeleri çıkan meşhur kadm muharrire Müfıde Ziyaya âşık olduğu duyulduğu zaman herkesin parmağı ağzında kaldı. Bu hayretin asü sebebi de gene adamın Müfide Ziyayı yalnız yazılanndan tanıması, isim halinde bılmesi ve ken'disini hiç görmemiş olması idi. O etrafındakilerin istihzalarma aldırmıyordu. Açık sözlü bir insan olduğu »Çin sadece; evet, onu seviyorum, diyordu ona hayranım.. Hakikaten de böyle idi. Zavallının uzun zamandır uykulan kaçmıya, hayatı intizamını kaybetmiye başlayordu Sabah gözünü açar açmaz derhal gazeteleri açar, sevgiüsinin yazısını heyecan içinde arar, bulur, bir nefeste okurdu. Müfide Ziyamn romanlarile kütübh^nesini doldurmuştu. Muharrirenin eserlerine aid tenkidleri, yazılan, hatta ilâıları kesip bir dosya içinde biriktiriyordu. Bazılan ona: Peki ama nasıl âşık olursun! diyorlardı. Onu görmedin, tanımadın ki.. Osman ciddiyetle şöyle cevab veriyordu: Onun ruhunu biliyorum. Yazılannı okudukça onu daha iyi anlıyor, hayalimde yaşatıyorum. Harikulâde bir kadm! Olgun, görmüş ,geçirmiş, ıstırab çekmiş ve nihayet aşkın ne olduğunu bilen bir kadın! Bazılan: Belki de kırk yaşında maymun menizi çok arzu ediyor. Fakat karin rurathnın biridip, diyorlardı. Meşhur muharrire Müfide Ziya Hanımı görmek istiyorum, dedi. Kız gülümsedi: Benim efendim diye, nazik bir sesle cevab verdL Osman geriledi, kaşlan hayretle yukarı kalktı. Gözleri büyüdü. Ben meşhur muharrire Müfide Ziyayı görmek istiyorum diye, tekrar etti. Kız hep öyle gülümsiyerek sakin biı tavurla: Müfide Ziya benim dedi, fakat meşhur muharrire değilim.. Yazı yazıyorum. Osman geniş bir nefes aldı ve merakla: Peki nasıl oluyor da diye, söze başiadı. Kız geriye doğru çekilerek: Biraz içeri buyurursanu anlatınm diye, onun sözünü kesti. Osman onun peşini takib etti. Küçük bir salona girdiler. Etraf çiçekler içinde idi. Oda zevkle döşenmişti. Fakat ası) dikkati çeken etrafın temizliği idi Ku dışan çıkmıştı. Biraz sonra iş elbisesini değişmiş bir halde içeri gird. Üzerinde sade zarif bir elbise vardı. Osman onu aydınlıkta gördü: İyi bir ev kızı diye, düşündü. Zannettiğim kadar da gene değil. Yirmi beşi aşmış. Kızm mavi gözlerinin etrafında ince çizgiler, bakışlaruıda olgun bir mana vardı. Osmanm karşısına oturdu. Mahcub bir tavırla: Bahsettiğiniz muharrire benim akrabamdır diye, söze başladı. Pek sevişiriz. Beni biraz da küçük bir kaıdeş gibi 6ever. Çünkü kendisi otuz beşini geçkin KUçUk Hlkâye Osman: bir hanımdır. Yazı yazmağa baş^adığı zaman benim ismimi namı müstear olara kaldı. O beni sevdiği için boyle yapmıştL Benim de bu oyun hoşuma gidiyordu. İşte şimdi bu isim meselesintn ne olduğunu anladuuz efendim. Bırçokları sizin gibi o güzel yazıların sahıbinı aramaya buraya geliyorlar. Beni gövunce hem onlar inkisara uğrayor, hem de ben şaşırıyorum. Oyun tadsızlaşmaya başladı. Osman heyecanla atıldı: Müfide Ziya pardon asıl isminı bilmediğim için ona hâlâ sizin isminızle hitab ediyorum. Akrabanız olan muharrire nasıl bir kadındır?* Kız: Size asıl igmini veremiyeceğim, beni mazur görünüz, dedi. Çünkü münzevi, bir kadındır. Rahatsız edılmek istemiyor. Onun içindir ki ben artık bu namı müstean değiştirmesini, hakikî ismini kullanarak benim zavallı mütevazı ismimi şu acayib şöhretinden Kurtaımasuu rica ettiğim halde bir türlü kabul ettiremedim. Tanınmadan yaşamayı tercih ediyor. Onu size şöyle tarii edebilirim: Uzun boylu, esmer, durgur. ve harikulâde güzel.. Yalnız geçirdıği maceralardan, çektiği aşk ıstırablarmdan hırpalandığı için biraz yaşmdan fazla gösteriyor.. Osman kendini tutamıyarak: Tam tahayyül ettiğim gibi diye, bağırdı. Sonra birdenbire orada oturmuş olduğunu hatırladu Müfide Ziyaya dair daha çok tafsilât almak istemesine rağmen kalktı. Fakat şöyle mınldanmaktan kendini alamadu Peride Celâl = Ne yazık demek onu tanıyarmyacağım!. Kız bir an önüne bakarak düşündü, sonra başını kaldırdı: Bana adresinizi veriniz, dedi. Sizin için uğraşacağım., Belki gönlünu yapâr, tanışmanız için bir çare bulabilırım. Osman sevincinden azkalsın kızı kucaklayacaktı. Teşekkürler etti, aynldı. İki gün kızdan haber bekledı, fakat ses çıkmadığını görünce dayanaraadı. Bir akşam üzeri gene onun apartıruanına uğradı. Bu sefer kapıyı yaşiı bir hizmetçi açtı. Kız salonda onu karşıladı. Saçları çok iyi düzeltilmişti. Üzerinde koyu renk sade, fakat çok zarif bir elbise vardı. Elbisenin kapalı yakasından boynu bir kuğunünki gibi duru beyaz görünüyor, saçları salonun loşlugu içinde kızıla varan altm puıltılar içinde yanıyordu. Osmanı mavi gözlerinde o tatlı tebessümle karşıladı. Ona çay ikram etti. Fakat garib şey, muharrireden bahsetmemişti. Osmamn da sanki dili tutulmuştu. Utandı, bir şey soramadı Karşılıklı çay içtiler. Şundan bundan konuştular, Çok tath bir sesi vardı. Karşısındakini meşgul etmekteki mehareti saşılacak birşeydi. Osmanı teşyi ederken gene bekliyeceğini söylemişti. Gene adam gene gitti ve bu ziyareüer gün geçtikçe sıklaştı. Hatta bersber çıkmıya, dolaşmıya başladılar. Dostları artık Osmamn Müfide Ziyadan, şu meşhur muharrireden hiç bahsetmediğıne dikkat ettiler. Osman da kendisine ne'olduğunun pek farkmda değildi. Şu kızcağız. sanki kendisini büyülemişti. Nihayet bir gün kızın karşısında kalbi deli gibi atarak herşeyi itiraf etti: «Seni seviyo, rum...» dedi. Kız bunu bekler. gibi idi. Yüzünde geniş bir tebessümle sakin, gene adama bakıyordu. Sonra yavaşça: Peki şu benim akrabam olan muharrire, hayran olduğunuz, arayıp bul