2 Şubat 1941 CUMHURIYET f /se/er/7râsrnd< Harbin en çetin safhası ord Halifaks ile Amerika Bahriye Nazın Miralay Knox gibi salâhiyetli ve ahvalin içyüzüne vâkıf şahsiyetlerin anlayışına göre şimdiki harb, en çetin ve en buhranh safhasdına girmiştir ve önümüzde gfinler ve aylar harbm bütün hızını almasına sabid olaeaktır ve bu devreyi, ferahlık devresi takib edebilir. Bu telâkkinin isabetini gösterecek delillerin en mühimmi, harbin tam manasile bir dünya harbi mahiyetini atmış olmasıdır. Gerçi bugün de harb harici kalan memlekeUer vardır. Fakat bütün bu nıemleketler de harb hazırhğı içindedir ve tam manasile, «askerî» bir uyanıkhkla hâdiseleri takib etmektedir. Bunıınla beraber harbin sirayet etmiş olduğu sahalar sulh içinde yasıyan sahalardan çok büyüktür ve dünya haritasına bir goz gezdirmek harbin bütün dünyayı sarmış olduğuna tebarüz ettirrneğe kifayet eder. Bir kere bütün Britanya imparaterluğu harb içindedir. Uzakşark senelerdenberi harb tuğyanUn arasında yaşıyor. Ortaşark harb içinde. Afrikantn fimalinden üstüva mıntakasına uzanan saha harb içinde. Yunanistan harb icinde. Balkan devletleri, tecavüzden korunmak için azami derecede hazırlıklı davranraak mecburiyetinde. Amerika ordusile, donanmasile değil, fakat enerjisi, sanayii, teşkilâtı ve bütün kajnaklarile harb içinde. Avrupanm hali ise malum. Birçok milletler harb yüzünden esaret boyunduruğuna. girdi ve bütün bu milletler tecavüz ve istilâ kuvvetlerinin hezimete uğramasuu bekIiyor. Ebedî Şefin Bursayı son teşrifleri Dün Bursada merasimle canlandınldı ve bir ihtifal yapıldı Bursa 1 (Telefonla) Atatürkün Bursaya son defa gelişi bugün Cumhuriyet meydanında muazzam merasimle canlandınldu Başta Vali olmak üzere bütün hükumet erkânı, bütün mektebler ve halk meydana toplanmıştL Üç sene evvel Atatürkün Bursaya ajak bastığı noktada Ebedî Şefin aziz hatırasına hürmeten beş dakika aiikut etmişlerdir. Parti reisi bir nutuk söylemi§ ve bunu takiben âbideye bir çelenk konmnştur. Yann da Merinos fabrikasının Atatürk tarafından açılışının üçüncü yıh ayni suretle ve merasimle kutlanacaktır. •»"nnnımıımnınnnnnillilllllllIIIIIIHIIIIIÜIIIIIIIIIIIIinnıllıııııııı » Tarih satırlan arasında dolaşırken. tarihe mal olmuş garabetlerile meşhur olanlardan yalnız büyük Petroyu almakla iktifa ctmeyıp, Petro'dan sonra gelen muvazenesizlerden Birinci Pol'ün hayatına da bir goz atmak fena olnuyacak» Üçüncü Petro'nun oğhı Birinci Pol, anası Katerin'in uzun saltanat yıllan esnasında son derece silik bir veliahd hayatı yaşadığı için, muvazenesiz ruhunun taşkınlıklarmı tahta çıktıktan sonra göstermek fırsatını bulahiimişti. Çocukluğu, Büyük Petro'nun marazi korkularına, ihtilâdanna, baygınlıklarına ve sar'a nöbetlerine pek benzer buhranlar içinde geçen birinci Pol, anası öldukten sonra. hükümdar sıfaüle ilk icraatına, müteveffa Çariçenin cenaze raerasimi esnasında başlanıak garabetini göstermiştL Çar ilân edilir edümez ilk işi, zehirlenerek ölen babasının tabutile anasının cesedini bir arada teşhir etmek ve bu i$in idaresine de, Üçüncü Petro'nun katili oldukları rivayet edilen Prens Orlof u ve îlareşal Bariatinski'yi memtır etmek oldu. O günden iübaren, arada sırada zekâ, mantık ve dürüstlük eaeri gostermekten büsbütün de hâli kalmıyan bu hükümdar, bu nadir ahval müstesna, kısa süren saltanatı devrini, bujunetie, acayibliklerle, delice hareketlerle doldurdu. Birinci Pol, son derece çirkin bir adamdı. O kadar ki, bir gün, Çann başında saç bulunmadığından bahseden bir askeri, kırbacla dövdürerek öldürtmüş, bir de emimame çıkartarak. memleket dahilinde, alelumum <saçsız bas» ve «yassı bunın> lâkırdısını yasak etmişti. Pol, daha çocukJugunda, bir şeye dikkat etmişti: M' Ta '*' T "". hava tebeddüllerine bağlı olduğuna. Her sabah, yataktan kalkar kalkmaz, önden rüzgârın hangi istik&metten estiğini sarar, keyfinin nasıl olacağını, bundan anlardL Maiyeti erkânının, damlardaki fırıldakların haraketüu, ne yürek çarpıntılarile takib ettiklerini kolayca tahmin edersiniz. Birinci Pol'ün en bariz hususiyeti korku idi. Her şeyden ve herkesten korkar, babası gibi kendisinin de, günün birinde zehirleneceğini aklından çıkaramar, daima gözetlendiği hayatına kasdedenler tarafından adun adım takib edüdiği vehmi içinde yaşardı. Fikri sabit halindeki bu korkusu, pek tuhaf vak'alara sebeb olmuştur. Rüyasında, guya MikâE Peygamber, kendisine, ücra bir yerde, eski derebeylermin şatosuna benzer bir saray yaptınp orada oturmasıra, bu Bayede, hayahnı her türrü suikasddan kurtaracağını söylemişri. Binlerce amele fişüştürüldü, etrafı geniş hendeklerle çevrfli, müteharrik köprülü, mazgallı, tophı tüfekli bir şato yapıldı ve Birinci Pol, bu binaya, daha sıvalannm rutubeti kurumadan yerleşti. Artık içi rahat etmişti. Fakat. ara sıra, gene korku atlatmaktan kurtulamıyordu. Iki şeye tahammül edemezdi. Yuvarlak sapkaya ve köpekli insana. Baçında yuvarlak şapka, yahud yanında bir köpekle dolaşan bir adam gördü müydü, derhal yolundan çevirtir, sorguya ceker, bin türlü eziyet ederdL Zabıta memurları, sokak sokak dolaşırlar, kimin başında yuvarlak kenarlı fapka görürlerse alır, parçalarlardı. hayvan, suvarisini, nasılsa bir parça sarsmı§tı. Çar, hemen yere indi, oracıkta seyislerindea mürekkeb bir mahkeme kurdu, atı elli sopaya mahkum etti. Hayvaneağızı, abali husurunda yere yıktılar, cibreti müessire> olmak üzere elli tane sopa attılar. Sopa adedini, noksan olmaması için, bizzat Pol saydı. *** Birinci Pol, çocukluğunda, tiyatroda ortmculan «Ikışlayanlara kızar. kendisi ilk alkış işaretkıi vermeden serircilerin buna nasıl cüret ettiklerine, yumruk kadar aklı bir türlü ermezdi Boju ve yaaı büyüdükçe, akh hâlâ olduğu yerde sayan bu büyüklük delisi küçük adam, hayatmda, hiçbir reveransa, haşını eğerek cevab vermemiş, huzurunda eğilenlerin yüzüne sadece dik dik bakarak, selâmlannı, sözümona iade etmiştir. Yaya kalmamak için ı ekadar gözümüıü yumarsak ymnalım; BİT hakikati görmemezlikten gelemeyiz: Harb Hâdisatı yüzünden yedek parçalannı getirtemiyen îstanbul tramvayı gitgide «ajaael» den düsmekte ve giinün birinde ya raysızlık, ya bandajsızhk yüzünden, şehrin bu biricik umumî nakil vasıtası tam bir atalete düşmek tehlikesine maruz bulunmaktadır. Tramvay idaresinin sakUmaya lüzum görmediği bugünkü vaziyet bir kısım arabalarm artık hizmetten çekUmesi yüzünden biraz sıkışıktır. Buna karşı vagonlara mümkün olduğu kadar fazla yoku tasıtmak çareleri düşünülmüş, arabalann içindeki oturma yerleri kısmen kaldınlmıştar. Bu tedbirin peticesi olarak eskiden ancak elli kişi kadar doldurulan arababr şimdi seksen, doksan kişi taşıyabihnektedir. Gerçi bu güzel bir tedbirdir. Lâkia bunnn da bir taknn mahzurlan var: Bir kere şüphe yok ki; idare bu kalabahk yüzünden yüzde şu nbpette biletsiz yolcu taşunaktadır. Çünkü biletçiler böyle kalabalık ve sıkışık bir arabanın bütün yolculanna bilet kesmeğe vakit bulamadan bunlardan bir kısmı inip gitmektedir. İkincisi, gene arabalann sıkışıklığı yüzünden iniş biniş ağırlaşıyor ve servislerin arbnlmak istenen sür'aüeri bilâkis eksiliyor. Kalabalık arahalann üçüncü bit mahzuru da, normal sıklete göre öraiirteri hesab edilmif handajlann, fazla yolcu yüzünden ağıriığı yüzde elli, altm»s artan bir yiikü taşıdığı için «aha çabuk eskimesidir. Bütün bunlara rağmen tramvay serTİslerinİB aksamaması için şimdilik bulduğıunuz çare ve belld de yegâoe car« fcudıır. Tramvay İdaresinfaı gene efkân ama•üyeye apsçık arzettiği hakikatlerden biri de dört ay zarfmda yeni bandaj tedarik edileaıeıse, tramvay servislerinin sabah ve aksam yani ise girme ve dönme saa.Üerine h»sre<nlnvesi mecburiyetinde kalacağıdır. L Bttyük Metaksas Detıiz hava defncdilirken harbine rağmen Muazzam merasim İngüterenin ithalât yapıldı ve yeni ve ihracatında büBaşvekil mühim bir yük nisbette yükseliş goruldu nutuk söyledi Atina I (a.a.) Atina ajansı tebliğ ediyor: Kederini güçlükle saklıyan, fakat heyecanını gizleyemiyen Yunanistan baştanbaşa, büyük evlâdı, zafer babası ve Yunan millî birliğini temin eden Jean Metaksas'ın cenaze merasimini takib etmiştir. Bu merasime aid malumat radyo ile neşredildiği için Yunan millet ve ordusu Atina Katedralin'de manen hazır bulunabilmlşlerdir. Dün saat 15,30 da Kral, Veliahd Prens ve Prensesler, Başvekil, nazırlar, SenSinod azalan, askeri ve siyasî yüksek memurlar, yabancı sefaretler erkânı, İngiliz orduları murahhas heyeti küiseye gelmislerdir. Mera sime Atina başpiskoposu riyaset etmiştir. Bu merasim yapılırken mübalâğasız bütün Yunanistan ağlamakta idi. Kral', Prens ve Prensesler Bayan Metaksas ve büyük ölunün aflesi efradı ve merasimde hazır bulunanlar diz çökmüşlerdir. Tfirkiyeyi büyük elçimiz temsil etti Atina 1 (a.a.) Atina ajansı tebliğ ediyor: Türk hükumetl, Metaksasm cenaze merasimine iştirak etmek üzere, hususî bir heyet göndermek arzusunu izhar etmiştir. Fakat vaktin müsaadesizliği dolayısile Türk hükumetini tenısile ve Cumhur Reisile hükumet namına çelenk vaz'ına Atinadaki Türkiye büyük elçisini memur etmiştir. Di^er taraftan Yugoslav büyük elçisi Naib Prens Pol ve Başvekil Svetkoviç namlarına çelenkler koymuştur. Kral, Veliahd, Kral allesi erkânı, Yunan hükumeti ve yabancı hükumetler tarafından gönderilen çelenklerden başka çelenk kabul edilmemiştir. Muhtelif teşekküller ve müesseseler çelenk yerine muhariblere yardım cemiyetine, harb yaralıları kurumuna, hava taarruzlannın sivil kurbanlan ailelerine mühim meblâğlar teberru etmişlerdir. Bu suretle 20 30 milyon drahmi toplanmıştır. Basvekilin nutka Atina 1 (a.a.) Atina ajansı büdiriyor: Atinanın büyük kilisesinde Jean Metaksas için yapüan dinî âyin «onunda Başvekil Korizis'in söylediği nutkun başlıca fıkraları şunlardır: « Sevgili şef, artık ah ve eninin yeri olmıyan yere gidiyorsun. Ve ölümünle bütün Yunanistanı ah ve enin içinde, keder içinde bırakıyorsun. Sen, diğer Başvekülerden sonra gelen alelâde bir Başvekil olmadığın gibi senden sonra gelecek olan Başvekiller gibi bir Başvekil değilsin. Sen, büyük, ziyası parlak ve gözleri kamaştıran bir semavî hâdise idin. Yalnız çok teessüf olunur ki, bunun devamı müddeti pek kısa oldu. Bundan üç ay evvel.. Senin çagırman üzerine bütün Yunanistan, büyük bir ihlâs, disiplin ve vatanseverlik göstererek düşmana karşı müttehid bir cephe aldı. Bundan böyle sen, bize zafer yolunu açtın. Biz, kat'iyyen eğilmeksizin dişlerimizi sıkarak ve göğüslerimizi gererek hayalinin münte hası olan noktaya, senin nağmenle çıktu ilk bakışta boş hissini veren bir kâğıd... Fakat açmca ilk sahifesinin yazılmış olduğunu gördüm. Gözlerim derhal aşağıya, irazaya kaydı. Bir çnda hayretim birkaç misli büyüdü. Imza Rızanındı. Henüz mektubu okumadığım için hiç" bir şey tahmin etmiş değildim. Mektubun bana fena, yahud iyi nasıl bir haber getirdiğini, neden bahsettiğini bilmiyordum, Bununla beraber omuzlanmdan soğuk bir ürperti gelip geçti. Gözlerimi imzadan yukarıya, ilk satır başına kaldırdım. Rızanın yazısuu şimdı daha iyi tanıyordum. Mektub şöyle başlayordu: «Azize, «Uzun mukaddemelere lüzum gor» «müyorum. Acı hakikati doğrudan» «doğruya yazmaya karar verdim. Bu» «mektubu aldığm andan itibaren beni» .kendine tamamile yabancı telâkkl ets «melisin. Ben de ayni şekilde hareket» «edeceğim. Bu satırlan okuduğun za> ıman kimbilir benim için neler düşü» «neceksin. Kendimi müdafaa etmek is» «temiyorum. Yalnız şunu bil ki eğer» «böyle hareket ediyorsam, buna, iki» «mizin arasma giren müthiş uçurumu» «ancak şimdi görebilmem sebeb ol» «muştur. Beni affet. Bundan sonra ya» ^pacflfimız en doğru hareket, birbiri» «mizi unutmaya gayret etmek olacak> Londra 1 (a a.) 1940 senesi ükkânun ayındaki İngiliz ithalâtmda teşrinisani ayına nazaran 644549 İngiliz liralık bir fazlalık vardır. İhracat miktannda da 2 milyon 730 bin 877 İngiliz liralık bir fazlalık kaydedilmistir. 1940 senesi içindeki umum İnşiliz ithalâtı bir milyar İngiliz lirasından fazladır. Bu rakam 1929 danberi kaydedilen en yüksek rakam olup 1939 senesine nazaran 214 milyon ingiliz liralık bir fazlalık göstermektedir. Bu rakam' lar 1940 senesinde Alman denizaltı harbinin ingiliz ithalât ve Ihracatım durdurmak şöyle dursun yükselmesine mâni olamadığını göstermektedir. H. Varoğlu kakta Çara, Çann Wansin^ı veya oğluna tesadüf edenler, eğer arabaya veya ata binmis bulunurlarsa. derhal inip, kar, çamur demeden, secdeye varmak mecburiyetindeydüer. Büyük Petro'nun ve Katerin'in himmetlerile lâğ\'edilen bu çirkin usulü, Birinci Pol ihya etti. Çann, bu emirnameyi ısdar ettikten «onra, jehir dahüindeki gerintiler) esnasmda, zabıta memurlarmın vazifesi, hükümdara tesadüf edip te arabasmdan çabucak inip yerlere kapanmıyanlarm pesinde kosmağa inhisar etmijti. *•• Birind Pol'ün. bütün memleketi canından bezdiren bu divanelîklert yanında, etraftna pek fazla zaran dokunmıyan, hele bir hükümdardan sadnolduğu için büsbütün gürünc meraklan vardı. Çar, öğle yemeğini saat birde yerdi. Bir gün, yemekten sonra bahçede dolaşırken, kulağına bir çan sesi geldi. Bunun, kilise çanı olmadığı besbelli İdi. Derhal tahkikat yaptL Meğer, Baron Strogonof un öğle yemeği çanı imij. Bunu haber alan Çar, birdenbire, müthij, ama son derece müthiş bir öfkeye kapıldı. Nasıl olur da, tebaasından biri, öğle yemeğini, Çann intihab ettiği saat haricinde yemek cüretini gösterirdi? Derhal Barona emir gitti. Bad«na, öğle yemeğini, tam saat birde yiyecekti. Gene bir gün, Grandüşes Elizabet'in maiyetinde çok güzel bir kadm görmüştü. DerhaL Grandük Aleksandr'a bir tesekkümame yazdırdı, karjsının maiyeti erkânı arasında bu kadar güzel bir kadm bulundurduğundan dolayı, kendisini tebrik etti. Birinci Pol'ün son dereceye varan ve hükümdarlığı esnasında, tebaasına mütemadiyen rulmetmek şeklinde tecelli eden müstebidliği, çocukluğundan ölümüne kadar, derece derece artarak devam edip gelmiştir. Zulmünü, hayvanlara vanncaya kadar teşmil eden Pol'ün, iki tane beygir fıkrası vardır kL nakletmeğe değer. Bir gün, bir at gezintisi esnasında, hayvanı sürçmüştü. Pol, derhal seyisine şu emri verdi: «Buna yem vermeyin, açhktan ölsün!» Aradan sekiz gün geçti. Geldiler, hayvanın öldüğünü haber verdiler. Çar, verdiği emrin tabiiliğine kanaat getirmiş bir tavırla, şu cevabı vermekle iktifa etti: «Pekâlâ!> Bir başka gün, gene atla gezerken. Fakat asıl mesele harbin bu kadar yayılmış ve dünyanın en büyük kısmını kaplamış ohnası değildir. Mesele harbe son verecek ve onn nmkadder neticesine bağlayacak kafi mücadeledîr. Ve harbin en çetin safhasına varmış olmasuıın manası bu kafî mücadeleden kacınmağa imkân kalmamasıdır. Kat'î mücadele: Bu kat'î mucadelenin kimler arasında, nerede vuku bulacağı malnmdur. Bu kat'î mücadele garbda, Ingiltere ile Almauya arasında vuku bulacak ve harbin encamı bu mücadele ile takarrür ede cektir. Tecavüzu yapan devlet Almanya olduğu için, onun bu kat'î mücadeleyi daha fazla geciktinnemesi icab ediyor. Çünkü bu mücadeleyi geciktirdiği takdirdc onun mağlubiyeti, daha şündiden kabul etmesi lâzım gelecek. Bugün Ahnanya iki şık karşısındadır. Ya kat'î mücadeleye girişerek elinden geleni yapmak ve almaeak neticeye göre harbe nihayet vermek, yahud mağlubiyeti kabul ederek onun tahakkuk edeceği anı beklemek. Harbin en çetin safhaya girmesinin manaa bndur ve kafî mücadeleye girişmek zaruretinin başgdstermesi bu yüzdendir. Acaba Almanya bu kat'î mücadeleye girişmeyi goze alaeak mı? Yoksa bunu göze almıyarak sağa sola tecavüz etmekle, harbi daha fazla yaymağa uğraşmakla mı meşgul olarak kat'î rnücadeleye girişmek işini mukabil tarafa bırakacak? Fakat Ahnanya kafî mücadeleye girfymiyerek sağı solu tehdide özendiği takdirde son mağlubiyeti şimdiden kabul etmiş olmaktan baska bir şey yapmış olmıyacağını unutmamak lâzımdır. Almanyanın buun kabul ettikten sonra yapacağı her taarruz, mukabil tarafm kat'î mücadele haztrhğım hızlandırmaktan ve karşı tarafm kat'î mücadeleye girınesini çabuklaştırmaktan başka birşeye yaramıyacaktır. O halde Almanyanm kat'î mücadeleye girnıesi ihtimalini hiç olraazsa şimdilik kabul etmek icab eder. Siyasî müşahidlerin hemen hepsi de bu kanaattedir. Çünkü Almanyanın elinde ancak bu fırsat kalmıştır ve Almanya bu fırsatı da kaçırdığı takdirde kafî neticeyi kabul ve kat'î mücadeleye girişmekten âciz olduğnnu itiraf etmiş olacaktır. Vaziyet bu merkezde oldugutıa göre önümüzdeki günler bütün harbin neticesi hakkmda kati bir fikir vermeğe bizmet edecektir. Harbin en çetin safhasına ve kati mucadelenin vukuu devresine girmis buinnuyoruz. Bu sırada, her zamandan fazla uyanık ve hazırlıklı davranmak her miüetin en beUibaşh, en büyük vazifesidir. Gece taarruzlarına karşı tedbirler İngiliz havacılığı muvaffakiyetli usuller bularak tatbik ediyor Ottava 1 (aa.) Yeni Zelanda umumî valisi hava Mareşah Cyrit vazifesi başına gitmek üzere buradan geçerken demiştir ki: < Gece bombardıman tayyarelerine karşı muvaffakiyetle mücadele etmek imkânını veren bir usul bıılunmuş gibidir. Daha şimdiden kullandığunız usul Alman tayyarecilerinin geceleyin memleketimiz üzerine yaptıkları ziyaretlerde, keyiflerini kaçıracak bir rnahiyet almış btılunuyor. Eğer Hitler bir istilâ tecrübesmde bulunursa, geçen »ene olduğu gibi bu sene de mağlub edilecektir.> Dünya bugday isMisalâtının müh.m kısmı mültefıklerin elinds ömer Rıza DOĞRUL Nevyork 1 (a.a.) Ziraat Nezaretinin tahminlerine göre dünya buğday istihsalâb fazlası, gaçen senenin stokları da dahil olduğu halde, 500 milyon kiledir. Bu senenin fazlası 68 milyon kile olaBir gün. şatonun bahçesinde, saray caktır. İstihsal bilhassa Avustralya, saatçisine tesadüf eden Birinci Pol, aBirleşik Amerika ve Brezilyada çok faz damın başında yuvarlak kenarlı bir la olmuştur. Şunu kaydetmek lâzımdır şapka bulunduğunu görünce, onu saki bütün bunlar müttefık devletlerin hibinin başından bizzat çıkarmış, keemrindedir. Bilâkis Almanya başkala narlannı iğneliyerek yukan kaldırmış, rından alabileceği ile geçinmek mec sonra bu alelâcayib şekle giren serpuştı, biçarenin kafasma oturtmuştu. buriyetindedir. Binrinci Pol, hükümdarlığı esnasında, hiç bıkıp usanmadan, bir vandan sallanan bayrağm altında, vâsü olkendinin, bir yandan tebaasının kıhğı masına azmettik şef Rahat uyu. kıyafetile uğraşıp durdu Şapkamn şekŞerefli ordumuza birer hediyen o linden tutun da, pantalonun boyuna ve lan toplarımızın düşmana kar§ı at biçimine, ceketin, ktmduranm, paltotığı mermiler senin sevgine o refa nun, gocuğun tamna, saçların uzunlukate lâyik olan şeref selâmlarını ğuna, kısahğma vanncaya kadar her çınlatırım, büyük asker.. şeye karışır, durmadan emirnamcler Cenabı Hakkın Iradel ezeliyesile çıkartır, verdiği emrin hilâfma haresarsılmaz olarak, iman ve şecaatle ket eden olursa, en zalimane şekilde kalblerimiz dolu olduğu halde şeref cezalandınrdı. Cezanın en hafifi kıryolunda yürüyoruz. O yolu bize bac ve mal musaderesiydi. Bir an geldi göstermistin. ki, parasız halk, iki şıktan birini terŞef, uyu.. Bu yol Yunanistanı za cih mecburiyetile karşılaştı: Ya, panfere isal edecektir. Ta ki, ondan talonunu ortadan ikiye biçip dizkapasonra senin eserinin mevludu olan ğından dikerek kısaltmak, frakm yaşerefiu gibi ebedî olsun. Nasü ki, kasını söküp bir nevi cübbe biçimine senin adın, bütün müstakbel Yu sokmak gibi tadilâtla, maskara kılınan nesillerinin hafızasında ve mil. ğında sokağa çıkmak, yahud buna letin tarihinde ebedî olarak kala cesareti yoksa. evinde oturmak. caktır» Rusyada, eski bir âdet vardı. So Bu kacmcı rezaîef ? Havagazi borusunun deÜnmesinden gene bir kadm öldü; 2 kişi de zehirlendi Soa bir ay zarfmda üç defa havagadnden zehirlenme hâdisesi olmuştur. Son vak'a, dün sabah Tarlabasında Fıçıcı Abdi sokağında vuku hulmus tur. İki sokağm birleştiği yerden geçen havagazi borusu bundan evvclki vakalarda olduğu gibi deliıımiş ve intişar eden gazler bazı evlerin bodruralarına y»jTİmıştır. Fıçıcı Abdi sokağmda 16 numaralı evinsakinleri, intisareden gazden fazlarile müteeasir olmuşlardır. Rvin aH kahnda Hasta yatan Eleni adında bir kadın ölmüs, kızı Karoliya ağır su rette zehirlenmiştir. Ayni ev sakinle rinden Mari de hafif surette zehirlenmiştir. Karoliya hastaneye kaldınlarak tedavi alnna almmış, Mari de kısa bir tedavi görmüştür. Ölen Eleninin ölüm sebebinin tespiti için morga kaldınlmasına lüzura gö rülmiiştür. Hâdise etrafmda ehemnu yetli surette tahkikat a başlannuştır. Birinci Pol'ün bir merakı da, yatak odasında yanan mumlarla uğrasmaktı. Her gece, gözü bunlardaydi. Bir gün çogahır. bir gün azaltır, sayılannı mütemadiyen değiştirirdi. Maiyeti erkânmdan birinin gizli hatıratında, Birinci Pol'ün ufak tefek meraklan arasında bir de şu fıkra görülür. Çara, s«ıbah kahvaltısmda bisküvi veririermis. O, kahvaltısını ederken, çeşnicibajısı da yanmda dururmuş. Karşısmda yutlammasın diye mi, yoksa zehirlenmek korkusunun tesirile mi, nedense, Birinci Pol, tabaktan bir bisküvi ahr, çesnicibaşıya uzatır, yedirirmiş. Yalnız, şu noktaya dikkat etmek lâzım. Bisküvinin daima en ufağıru seçermi»! Hatıratm sahibi, buna rağmen, bu bisküvi ikramını, Çardan maiyeti erkânına karşı son derece büyük, baha biçüemez bir fltifat diye tarif ediyor. Birinci Pol'ün pek Iehinde bir şehadet değü. Koskoca bir ülkeyi idare etmek iddiasile saltanat süren Birinci Pol'e (mikrofil) yani küçük 19lerle uğraşmaktan hoşlanan adam teşhisini koyanlan BösbStün ta.til etmeğe mecbur kahnahaklı gösterecek hâdiseler saymakla tüdansa böyle hareket etmek pek akıllıca kenmez. Bu acayib merakrn, hayli gübir cey otnr. lünc safhalanndan biri de gu: Şimdi bu mnhtemeJ sikısıkhğa karşı Birinci Pol, kıs geceleri, yatak odane tedbir almab? sının, hep ayni harareti muhafaza etİlk hahra gelen sey, yedek parçalamesini isterdL Bu hararetin derecesi «14» olacak Ne yukan çıkacak, ne a nn tedarikine çalışmaktır. İdare de buşağı inecekti. Bu kadarla kalsa, iyL •u yapmıştır. Şüphe edihnez ki; tramSıhhatine meraklı bir ineanın, pek ta vay müdiriyeti mümkün olan her çabiî bir arzusu der, geçeriz. Hayır, o reye basvurarak yedek parça tedarikidarun harareti hem mütemadiyen on ae çalışacaktır. Amma içinde bulundudörtte kalacak, hem de soba sıcak ol ğumuz fartlar işierin yalnız bizim gaymıyacakî YaUğa yatacağı zaman, ter ret ve arrumuzla gSrfilmesine müsaid mometrede, dereceyi muayena eder, Jeğîlrfir. Bınbir mfişkül veya mâni karsobanın da soğumuş olup olmadığına sısuida hüyiik parçalann gelmemesi ihbakardı. Hükümdarm bu biribirin* aıd timan de vardır. 0 halde hatıra şunlar ffeHr: iki arzusunu şöyle telif ettiler. Odada, hararet derecesi on dördü bulduktan 1 Taksilerden benzin tabdidatmt •onra, sobanın çinilerini, buzla yıka kaldınp, .dotanuş» şeklinde çaljşnıalanyıp soğutuyorlardı! na mücaade; 2 Çahşmasdına mösaade edilmiyen •*• 45 yin hnsusi arabadan bir miktannın Maiyetmde bulunanlarm, yaîrad vadaha takside eabsmasma miisaade; zifeleri, mevkfleri ftibarüe kendisfle 3 Beledrye veya otobfisçfilerin te?daim! surette temas halinde olanlarm. kil edecekleri Mr şirket benzin tahdidl müttefikan hotperest, mafrur, müstebid ve zalim diye tarif ettikleri Birinci Pol, yüzünden garajlarda fitıl kalan hnsusl dedesi Büyük Petro gibi deli lfiğabım arabalan sarm alıp (kaptı kaçtı) şekline taşımamış olmakla beraber, hayatının koyup çahştırmak. 4 Kanı, cam yerhıde at arabaiannm sonlanna dogru, akıllı sıfatmı da muhakkak ki kaybetmişti Ölümünden se tekrar çalışmasmı kolaylaştırmak. kiz on ay evvel verdiöi ^»r emirie g»Böylece şehrin umumî nakil vasıtalan letelerde, bütün dünyayı hayrette bı arasına en az bes altı kişi tasıyacak rakan ilânlar intişar etti. Çar Birinci arabalar girince tramvaylara binetfyük Pol, bh taknn Avrupa hükümdarlannı, hafifler ve bunun neticesi olarak da serdüelloya davet ediyor, dünyaya mey visler aralanarak tramvay materyelinin dan okuyordu. Hattâ. düellonun yapı tahamınül möddeti uzablauş olur. lacağı mevki ve sabidlerin iami de ilân Dışandan otobfis getirrmek mümkün edilmişti. »lmayınra, sanınm ki; bundan daha rıkar yol yok gibidir. B. FELEK Eslrgeme Kstruma Kıyafet balosu Millî Şefimizin refikaları himayesinde verildi Ankara 1 (Telefonla) Miffi Şef İsmet İnönünün refikaları Sayın Bayan İnönünün yüksek himayelerinde Çocuk Esirgeme kurumu menfaatine bu akşam Ankaranalas salonlarında müll kıyafet balosu verildi. Belgradda cezalandınlan Amerikan gazetecilerini kurtarmağa çalışıyorlar Belgrad 1 (a.a.) Reuter: İtalyanın şimalinde karısıklıklar olduğu haberini ilk verenlerin onlar olduğu iddiasile cezalandınlan iki Amerikalı gazeteci İtalyan elçiliğinin talebi ve Almanya nın da müdahalesi üzerine cezalandırılBelgraddaM Amerikan elçisi, bu iki gazetecinin mesleklerinin ifasında verilen bu cezanm kaidınlması için büyük bir gayret sarfetmektedir. Telefonda Doktor Rüştü Bejdı Ninemin sıhhatini soruyor, akşam uğrıyacağını haber veriyordu. Telefonu kapadıktan sonra eUerim yanlarıma düşmüş, ayakta hareketsiz öyle bir zaman kaldım ve işte ilk defa o anda Rızarun telefon edememesi için çok mühim bir sebeb olması lâzırogeldiğini düşündüm. Çok mühim. hattâ vahim bir sebeb... Yerimden kıpırdamamıştım Sanki orada beni tutan bir şey vardı. Kendi kendime sorduğum sualimin cevsbım ondan bekliyormuşum gibi gözlerim telefona takılıp kalmıştı. Niçin telefon etmemişti? Gülsümün sesi ile kendime geldim. Zavallı kadm içimde geçen endişelerden, üzüntülerden habersiz kapınin önünde sakin gülümsiyerek duruvoidu Küçük hanım size bir mektub var, dedi. O zaman elinde bir zarf tutmakta olduŞuna dikkat ettim. Yaklaştı. Zarfı uzattı ve: Şimdi getirdiler, dedi. Genc biı çpcuk, bırakıp gitti. Hayretle «elden gönderiliyor!» demek diye, mırıldandım. Mektubu aldım. Üzerine şöyle yazılmıştı: «Azize Hanıma. Hususidir.» Zarfı ağır ağır yırttım. İçinden dörde katlanmış kalın bir mektub kâğıdı CUMHURİYET » İN EDEBÎ ROMANI: 46 «tır. Allaha ısmarladık.» Rıza» Mektubu okuyup bitirdikten sonra bir müddet hareketsiz kaldım. Sonra kımıldadım ve hayretle etrafıma baktım. Şayanı hajrret derecede sakindim. Bu sükunetimde bir gayritabiilik olduğunu şimdi daha iyi anlayorum. Fakat mektubu tekrar ikinci defa okuduğum zaman birdenbire bana eşya uzaklaşmış, ufalmış, her taraf kararmış gibi geldi. Gözlerimi arka arkaya açıp kapadım. Ve kendime geldim. Gülsüm hâlâ kapmın önünde duruyordu. Bana hayretle bakmakta olduğunu gördüm. Gülümsemeye gayret ettim ve yürüdüm. Önünden geçerken «küçük banım!» diye, şefkat. merhamet dolu bir sesle mınldandı. Sesimi çıkarmıvank yürü Tazan: Peride Celâl meme devam ettim. Merdivenleri ağır ağır çıktım. Odama girdim. Aynada yüzümü görünce Gülsümün neden cyle sesi titriyerek «küçük hanım» diye bir şey söylemek, teselli vermek isfer gibi mırıldandığmı anladım. Rengim kül gibi idi. Mektub hâlâ elimde duruyordu. Aynanın önünden çekildim. Gidip kapımı kilidledim. Sonra şezlongun ucuna oturdum. Onu dizlerimin üzerine b'raktmı ve bu kâğıd parçasma bir an hayretle baktım. Boğazımda garib bir gıcık vardı. Ayni zamanda gülmek isteyordum. Saçma, diye, mınldandım ssçma. Bu andan itibaren onu görmemek, hiç, hiç görmemek!. Bu sözleri yüksek sesle mınldanınca manalan, bana mektubda okuduğum zamankinden çok daha vazıh ve korkunc göründü. Nefesim tıkanır gibi oldu. Kalbimin bir an durduğunu sandım. Dişlerim birbirine vurarak birdenbire yerimden fırladığımı ve göyle bagırdığımı hatırhyorum: Niçin bu mektubu bana yazdı, niçin yazdı! Kendi sesimden kendim korkarak tekrar yerime orurdum. Yere düşmüş olan mektub kâğıdını aldım. Gözlerimin altında uzayıp, küçülen satırlara, okumadan baktım. Kapmın arkasında ayak sesleri oldu. Gülsümün sesini duydum. Küçük hanım, Allah aşkına açın diye, yalvanyordu. Kâğıdı, tırnaklarım avcumu acıtmcaya kadar sıktım, buruşturdum. Sonra Gülsümün sesinin geldiği istikamete, kapıya doğru fırlatıp attım. Ayağıtnı hiddetle yere vurarak: Defol, defol! diye, bağırdıın. Kapmın arkasında ses kesildi. O & man kalktım, odanın ortasında dolaşmaya başladım. Elimle göğsümü tutmuştum. Orada kalbim nefesimi tıkayan bir şiddetle çarpmakta devam ediyordu. Hep ayni nakaratı tekrarlayor, nefes gibi bir sesle: Olamaz, olamaz! diye, söyleniyordum. Bir iki saat ne yapacağımı şaşırmış, ümidsiz. perişan bir halde odada aşağı yukan dolaştığımı zannediyorum. Yavaş yavaş odaya gölgeler doldu ve karanlık gittikçe koyulaştı. Akşamın esmerliği içinde artık yalnız gardrobun aynasınm karanlıkta donuk parlayışı, kapının yanında, yerde yuvarlak beyaz bir leke gibi duran büküp attığım mektubu seçebiliyordum. Nihayet yorgun mecalsiz bir halde kendim tekrar şezlongun üzerine attım. Ateş gibi yanan gözlerimi ellerimle kapadım. Kapmın arkasma ayak sesleri yaklaştı. Gülsüm üçüncü defadır ki kapımı açmam için yalvarmaya geliyordu. vax) Bedi Büktaş vefat etti Hariciye Vakâleti Umumî Kâtibi Numan Menemencioğlu ve Anadolu Ajansı Umum müdü rü Muvaffak Menemencioğlunun enişteleri ve İnhisarlar Umum müdiriyeti nakliyat şubesi müdürü Bedi Büktas kalb sektesinden ve. fat etmiştir. Cenazesi bugün saat 13 te Taksimde, Firuzağada Belediye hastanesinden kaldınlarak Edirne. kapısmdaki şehidlilrte ailesi mak . beresine defnolunacaktır. Esbak Maliye Nazır^ ve Âyan reisi Rifat Menemencioğlunun damadı olan Bedi Büktaş, asfcerlikten yetişmiş, Umumî Harbde memlekete hizmetierde bulunmuş ve daha sonra istifa ederek İnhisar idaresinde ikti. darı, muntazam mesaisi ve doğru. luğu ile kendisini herkese sevdir • «