CUMHURÎYET 23 tkincikânun 1941 değil mi?{Emekli subayların şerefi namına Senebaşında bir takım adamlar, evlere ve ticarethanelere müracaat ederek «Emekli Subayiar Yardım cemiyetiı namına birer liraya duvar takvimi sattılar. Herkes Emekli Subaylar Yardım cemiyetine yardım için bunları aldı. Şimdi de ayni adamlar, ayni teşekkül namına bir takım küçücük ceb defterierini iki lira, beş lira gibi fahiş fiatlarla gene ayni evlere, ticarethanelere, dükkânlara satıyorlar. Sonu gelmiyecek gibi görünen bu iş iz'aç ve bıktırma şeklini almıştır. Emekli Subaylar Yardım cemiyeti, «emekli subay» gibi muhterem bir adın bu şekilde suiistimaline ne diye müsaade ediyor? öyle zannediyoruz ki, cemiyet, bu işten pek az bir menfaat temin etmektedir. Çünkü bir takım adamlar, bu gibi müesseseler namına takvim, ceb defteri ve saire satmağı kârlı bir iş edinmişlerdir. Herkesi iz'aç ederek topladıkları paraların her halde pek azı o cemiyetlerin kasasına girer. Emekli subaylar hürmete lâyık vatandaşlarımızdır. Onların cemiyeti böyle müz'iç ve çirkin bir şekilde yardım istiyemez. Emekli subaylarm serefi namına, bunun men'ini rica ediyoruz. ( Şehir ve Memleket Haberleri ) Mekteblerde yapılan Biraz insaf Sahte pasaportla pasif korunma % 100 kân da gelen ecnebiler Dokuz kişi mahkeDünkü tecrübede taaz buluyorîar meye verildij dördü lebeler telâşsız olarak sığınaklara girdi Mekteblerde dünden itibaren hususî surette pasif koruma tecrübeleı ine başlamışlardır. Tecrübe yapılan mekteblerde alârm işareti ders saati esnasında verilmiş; talebeler muallimlerin nez^reti altmda sığınaklara inmişlerdir. Talebe ve muallimlerden müteşekkil yangın söndürme, sıhhî imdad, gözetleme ve gaz temizleme ekipleri evvelce hazırianan program mucibince faaliyette bulunmuşlardır. Tecrübelerde, bilhassa talebenin heyecanlanmamasına ve soğuk kanhlıkla hareket etmelerine dikkat edilmektedir. Bütün mekteblerde ay sonuna kadar iki defa tecrübe yapılacaktır. Leylî mekteblerde ayrıca geceleri de alârm işareti verilecek: maskelenme tertibatlan gözden geçirilecektir. Bu suretle şehirde yapılacak umumi denemelere kadar her türlü hazırlıklar ikmal edilmiş olacaktır. Sahte pasaport meselesinden 9 ecnebi aleyhine yapılan tahkikata aid dosya, zabıtaca dün Adliyeye yollanmıştır. Dosya ile birlikte, bu 9 kişi 4e sivil memurlar muhafazaBeyoğlunun taksitle muamele ya smdı Müddeiumumiliğe getirilmişpan ve Fiat Murakabe komisyo tir. Müddeiumumllik, getirilenleri nunca lüks addedilerek kârına yüz Sultanahmed ikinci sulh ceza mahde yüz ilâvesine mezuniyet verilen kemesine göndermiştir. bir mağazaya fiat kontrolörleri ta; Hâkim Salâhaddin Demirelli tarafından dün bu kârla da iktifa erafmdan sorguya çekilenler, Alfred dilmiyerek yüksek fiatla ayakkabı Hayim, Antuvan Rap, Josef Vayzer, satılarak ihtikâr yapılırken iki cürJüliyüs Verner, Öge Kinas, Josef mü meşhud yapılmıştır. Pogega, Arnos Gutentar, Jakole Dün ayrıca bir çok ihtikâr hâdi Vays, Marten Zanders isimlerindeseleri de meydana çıkarılmıştır. Bu dir Kendilerinin sahte pasaportla ihtikâr vak'alan bu gün Fiat Muraİstanbula geldikleri bahis mevzukabe komisyonunda tetkik olunaudur. Bir kısmı Polonyalı, bir kısmı caktır. ÇekoSlovakyah, bir kısmı da Slovakyalıdır. Hepsi de almanca koStaj görecek murakabe nuşabildiklerinden, ifadeleri almanmemurları ca bilen bir tercüman delâletile aTicaret Vekâleti, İstanbul Fiat lınmıştır. Yapılan sorguda, bun Murakabe bürosunun takviyesi için lardan dördünün ellerindeki pasason yapılan imtihanda muvaffak o portlarm sahte olduğu, kendi ifa lan yü'<sek mekteb mezunu gene delerile de anlaşılmıştır. Diğerleri leri İstanbula göndermeğe başla pasaportlarmın sahte oLmadığını mıştır. Bunlar staj görmek üzere söylemişlerdir. İfadelerine nazaran, Ticaret Vekâletinin şehrimizde bu hepsi de ticaretle veya san'atla gelunan müfettLşleri nezdine veril çinen kimselerdir. mektedir. Diğer taraftan, Alfred Hayımm üLokantacılar da zam istedi zerinde bulunan 145 sterlinlik paraBirinci, ikinci ve üçüncü sınıf lç dan onar İngiliz liralık iki sterlin kili lokantalar hayat pahalılığını sahte olduğu tespit edilmiştir Hakileri sürerek geçen sene Belediye kında bu cihetten ayrıca tahkikat tarafmdan yapılan tarifelere yüz yapılmaktadır. Mahkemede vaki bir de on beş nispetinde zam taleb et suale karşı, Alfred Hayım, şöyle demişlerdir. Belediye İktısad müdür miştir: Kurk ticaretile meşgulüm. İlüğünce bu talebin terviç edilmesl talyada iken, Milânoda Hayım adlı ihtimali vardır. Tek mevsimde calışan bahçe ve bir tacire kürk satmıştım. Ben İssalre gibi yerler tarifesinde de mü tanbula geldlkten sonra, o da Bulkeyyifata bir miktar zam yapıla garistana gitmiş. Oradan bana mek tubla satış bedeli olarak iki sterlin caktır. gönderdi. Mecmuu yirml İngiliz 11thracat lisansları rası tutan bu paraların sahte olduİhracat Usanslannın Ticaret Ve ğunun ben kendim de farkma varkâleti tarafmdan verilmeğe başlan mıştım. Onun için bunları harca masından sonra bir çok tacirler madım. Hâkim Salâhaddin Demirelli, Aldoğrudan dogruya Vekâlete müracaat ederek lisans Istedlklerinden, fred Hayım, Antuvan Rap, Josef Vekâlet tarafmdan Ticaret Odası Vayzer, Jüliyüs Verner haklarında na iade olunmaktadır. Birlikleri ol tevkif müzekkereleri keserek, di mıyan ihracat maddelerinin lisans ğerlerini serbest bırakmıştır. Tevkif müracaati için daha evvel Tkaret edilenlerle Adliyeye gelen ve mahVekâletline müracaat edLlmesi ve kemede hazır bulunan güzel ve süslü bir kaç kadm, tevkif kararını öğretasdik ettirilmesl lâzımdır. nince ağlasmışlardır. Adliyece tahtthalât ihracat kikata devam olunacaktır. Dün şehrimize Burgaz yolile maİKTISAD kine aksamı, demir tel, mensucat, kâğıd, sigara kâgıdı ve vernlk gelEt fiatları tetkik ediliyor miştir. Dünkü ihracat yekunu 228.600 li . Et fiatlarının birdenbire artması ralıktır. Bu meyanda Almanyaya üzerine Belediye İktısad müdürlüğü ttitün ve Misrrameyva koralan Ih canh hayvan istihsal merkezleri ne müracaat ederek hayvan fiatrac olunmuştur. larmı sormuştur. Bu fiatlar geldikten sonra Mezbahadaki satışların Havuzda boğuldu normal olup olmadığı anlaşılacakBursa (Hususî) Kuruçeşmede o tır. Diğer taraftan ete mevzu narha turan Samuel oğlu Karakaş adında ve kasablar tarafmdan rlayet edillp e11 yaşlarındaki bir çocuk, evinden ge dilmediği etrafında amelî bir kon. tirdiği kabakla Yeni Kaplıca havuzunda trol başlamıştır. yüzerken kabağın ipleri koparak boPeynircilerin müracaati ğulmuştur. Müddeiumumilik hâdiseye el koymuştur. Peynir imal mevsiml olduğu için Bursa Demir ve Celik koo peynirciler alâkadar makamlara müracaat ederek önümüzdeki sene peratifi zarfmda satışa çıkarılacak peynirBursa (Hususî) Bütün vilâyete şa lerin maliyet fiatlarının tespitini mil olmak üzere arabacılar, bıçakçılar. istemişlerdir. Bu sebeble teneke final ve mıhçılar gibi demir ve çelik iş atı, amele ücreti, süt fiatlan teslerile meşgul olan san'atkârlar arasın pit edilmektedir. 54 kilo sütten bir da bir kooperatif kurulması için mın teneke peynir imal edilmektedir. taka iktısad müdürlüğünce icab eden Mandıracılara peynirin tenekesi 550hazırlıklara başlanmıştır. Bu kooperatif 600 kuruşa mal olmaktadır. Bu seBursa Demir ve Çelik Kooperatifi adını ne bu fiatın 8 liraya kadar çıkacağı alacak olan kooperatif ortaklannın de anlaşılmaktadır. Yakında peynircimir ve çelik ihtiyaclarını karşılamaya lerin iştirakile bir toplantı yapılarak bu mesele tetkik edilecektir. çalışacaktır. şinden koştu. Ve onu, omuzlanndan yakalayıp, gözlerini onun vahşi ve isyankâr ifadelerle ışıklı gözlerine dikerek: Buraya bak, dedi, bu söylediklerinin hiç biri olmıyacak. Biz seninle eskidenberi çok iyi anlaşmış iki arkadaşız. Sana bir teklifim var: Karım olmak ister misin? Ben mi?! Evet sen. Fakat bu mümkün değil dostum. Niçin mümkün olmasın? Evet dostum, bu mümkün değil. Sen, merd ve namuslu bir insan, bense kirli ve günahkâr bir kadınım. Benim gibi bir kadm, senin gibi asil bir erkeğe karı olamaz. Seni bu şekilde konuşmaktan menederim. Bütün bunlan azabımın dehşetini artırmak için mi söylüyorsun? Sen yıllarca evvel benim için ne idiysen gene osun. Haydi sevgihm, cevab ver, kaıım olacaksın değil mi? Hayır dostum hayır, beni yolumden alıkoymağa kalkma! Ve genc adamın, omzundaki kolları srasjndan sıyrılarak, dar çamurlu sokaklar arasında kayboldu. \ e genc adam orada mıhlanmış gibi kaldı. Sanki bu sefil ve günahkâr kadının yaş^ı gözlerinden boşanıp yerlerde vücud bulan büyük bir deniz, onu takibine mâni olmuştu. *** Aradan üç beş gün geçti. Ve bir gün genc adam ondan bir mektub aldı. Mektub: «İyi dostum, ilk ve son sevgilim» diye başlayor ve şöylece devam ediyordu: «Ondan üıtikamımı aldım ve onu öldürdüm. Sana gelince; beni affet Her şeye rağmen sana kan olamazdım. Çünkü ben, fenalık için yaratılmıştîm. Fakat şunu da unutma ki, hayatta yalnız seni sevdim. Etimi başkalan yedi, lâkin kalbimin de ilk ve son sahibi sen oldun. Mektubumu aldığın zaman ben, çoktan ölmüş bulunacağım. Şu dakika haysta veda ederken, seni ne kadar çok sevdiğimi daha iyi anlayorum. Benim asil dostum, müsaade et, sana son defa olarak: Beni unutma va hoşça kal sevgilim, diyeyim.» H E M MIHINAI Öyle ise bu zemin ve o temel çürüktür eşinci Hitler Mussolini nıiilâkatı, bütün dünya malbuatında muhtelif tefsirlere, dedikodulara mevzu teşkil ediyor. Dördıincii nıülâkattan bir şey çıkmadı; beşincisinden neler çıkacağını zaman ve hâdiseler bize gösterecektir. Bu miınasebetle Italyan ve Alman matbuatının jazdıkları yazılardan bazıları dikkaumizi çekti. Messagero gazetesi cSallanmakta olan İngiliz İmparatorluğuna karşı Akdenizde ve Atlas Okyanusunda iki müttefik memleket taraiından yapılan mücadelenin parlak bir safhasını teşkil eden kara ve hava muvaffakiyetlerinin, Hitler'le Mussolini arasındaki mülâkata bir fon teşkil ettiğini» yazmaktadır. Ajans mütercimi arkadaşın fransızca «fond> veya «fonds» kelimesini türkçe imlâya çevirerek fon diye kolayca nakletiği bu sözün dilinıizdcki mukabili, burada, czemin» dir. Bu iki fransızca kelimenin ayni cümleye uyan iki manası daha vardır ki biri «esas», öteki «sermaye. demektir. Bizün maksadımız, bir dil bahsi değildir; sadece bu kelimeden tutturarak İtalyan gazetesinin yazısındaki gülünc iddialara dikkati celbetmek istiyoruz. İngiliz İmparatorluğu sallanıyormuş! Bize öyle geliyor ki sallanan Messagero muharririnin kendisidir de karşısında dimdik duran İngiltereyi sallanır görüyor. İnsan, bazı malura hallerde böyle galatı rüyet» lere uğrar; kendi yalpa vurur da, karşısındakini sallanıyor, sanır. İki müttefik milletin Akdcnizde ve Atlas Okyonusunda yaptıkları mücadelenin parlak safhasını teşkil eden hava ve kara muvaffakiyetlerine gelince, bu da başka bir «galatı his» olsa gerekiir. Uavada, iki tarafm mütekabil darbeler indirdiklerini kabul etsek dahi, karada harbeden İtalyanın parlak hezimetlerini parlak tnuvaffakiyetler gibi göriip göstermeğe kalkısmak bir galatı his değil de nedir? Denizlere gelince, İtalyanlann artık denizden hiç bahsetmemeleri lâzım gelir. Biı İtalyan gölü addettikleri Adriyatikte bile hergün, yeşil beyaz kırmın bayraklı bir asker nakliyesi, binlerce İtalyan gencile beraber denizin dibino innıekledir. Deniz, kuvvetli ve kahraman erkeği tercih eden bir kadın gibi İngilizlere râmolmuştur ve İtalyanların başına gelen bütün belâlar, denizin onlara yüz vermemesinden ileri gelmektedir. İtalya, denize küsmelidir, onun adını ağzına almamahdır, artık.. Bir Alman gazetesi, Voelkischer Beobachter de ayni mevzu fizerinde yazdığı bir makalede Alman ve İtalyan milletlerini birbirine bağlayan sıkı birlikte hiçbir sarsınhya yer olmadığını söyliyerek «Harb, bunlan perçinlemiştir. MSşterek«n dökülen kan, iki mîllet arasındaki dostluğan temelirâ teşkü etmaktedir.» diyor. Beylik edebiyat ve boş lâflar! Eğet harb, yanyana döğüşen milletleri birbirine perçinleseydi, eğer müştereken dökülen kan, iki millet arasındaki dostluğun temelini teşkil etseydi, şimdi İtalya, İngilterenin karşısında değil; yanında harbederdi. Çünkü geçen harbda İtalyanlar, Almanlara karşı İngilizler ve Fransızlarla yanyana dövüşmüşlerdi. 1917 sonbahannda, bir Alman Avusturya taarnızu, İtalyan çizmesini, bir kadın iskarpinine çevirmek azmile Kaporetto'dan koparak o günlerde yağan şiddetli yağmurlann hasıl ettiği korkunc seller gibi İtalyaya doğrn aktığl zaman, Foş'un kumandasındaki İngilizFransız tümenleri İtalyanlann imdadına koşmuş ve Cermen selini onlann yari dımı durdurmuşru. O zaman, İtalyan gazeteleri, bugün Alman gazetesinin yazdıklannı yazıyor, «Fiave'de müştereken dökülen kan, iki millet arasındaki dostluğu ebediyen perçinlemiştir» diyorlardı. Halbuki ne perçin kaldı, ne dost' luk! Onun içindir ki, hu zemin ve o temel çürüktür, diyoruz. İtalya, artık, Almanyanın «yeni nixam» boyunduruğuna vurduğu tâbi milletlerden biridir. Ve onu da, bu vaziyeften, ancak, İngiliz zaferi kurtaracaktır. NALINA Yazan: W. ChurchİH İngiltere Başvekili Işte, 1914 1918 harbinin en tehlifceli bir devresinde Fransanm işbaşına gerirdiği adam! Bin bir cefa, bin bir eza içinde biitiin ctrafına saldıran, fa' kat vatan aşkını ve orduya clan kudsî inancını bir an için dahi kaj betmeırtiş kahraman adam, işbaşına geldiği zaman Pariste gene bin I>ir entrika ve düzen dönüyordu. Britaııya, Paschendaeiede bembeyaz bir cescd kalıncaya kadar kanım akıtmıs, Kusya sukut etmiş, İtalya son nefesini almakta da giiçlük çekiyor, AınerikaJılar ise heniiz harbden çok uzakta bulunuyorlardı. Düşman ise son derece kavi, dev gibi bir kudretle Uzerınıize çullanmış bulunuyordu. Bu devrede Kaplanın Marius'un RoDiaya avdeti gibi, Parise bir diktatıir olarak geldiğine hiç şüphe yoktur. Eskiden de tanıdığun Clemenceau iie Pariste kabinesini teşkil etraeğs nğrjşırken yanm saat kadar kouuşmuştıun. Harb Levazımı Nazın sıfatile sık sık Pariste bulunduğum sıralarda idi. Mecliste bemen hemen biitiin bir meclisin kendini sevnıemesine ve istememesine ragmen Clemenceau'nun hakiki bir kaplan gibi ve belki de aynı huşunet ve vahşetle devlet idaresinin dizginlerini eline aldıjjı zamandır ki onu en çok takdir ettim. Geçen harbde idareyi eline aldıktan Bonra Clemenceau öyle şiddetli ve müstebid bir idare kurdu ki bu idareden Fransızlardan ziyade Almanlar şikâyetçi obnak mecburiyetinde kalmıslardı. Çiinkii Clemenceau işbasında bulıiıîdukça, zaferin günden güne Alnıan BÜngüIerinden uzaklaştığı görülüyordu. • *• ClemencerU «0 iktidara geldiği zamaıt hepimiz bitik haldeydik» Fakat o zaferi kazanır kazanmaz Fransa mutad nankörlüğile onu başından atarak politika kepazeliklerine daldı Ie bir müstebid, fakat böyle bir kurtarıcı lider bulmuştu. *** Fransa, mutad olan nankörlüğüe, zafer kazanılır kazanılmaz Kaplanı başından attı ve gene o meşhur pojitika entrikalanna, skandallarına ve hilelere saplandı, kaldı. Hindistana yaptığı seyahatten avdetinde ona ne yapacağuu soranlara şu cevabı vermi» ve susmuştu: « Ölünceye kadar yaşayacağım; işte o kadar!» •*• Lüks mağazalardan birinde cürmü meşhud yapıldı tevkif edildi Ilarb uzadıkça Clemenceau ile dosthığumuz da Uerleyordu. Parise geldiğirade omınla sık sık göriişür olmuştuk. Bir gün bana şunlan söyledi: « Benim muayyen bir politika sistcmim yoktur. Artık politika prensiplerini bir tarafa atacak kadar tecrübem var. Hâdiseleri kendi tecrübeme ve göruşleriınin çerçevesi içinde halledip işin içınden çıkmaktayım. Sonra prensip nedır sanki? Bir prensip şarta ve ımıtnte dogru o kadar değişir ki burada üzeriııde ısrar ettiğimiz prensip başka bir jerde bir hiyanet telâkki olunabilir.» #** Gün geldi ki Almanlar gene Marııda hücuma kalktılar. Tesadüfen, gene Pariste bulunuyordum. Monmartre tepeleriııuen düşman topçusnnun mermilerinden çıkan alevler görülebildiği günlerdcydi. Parisin etrafında şahsan kurııluşuna nczaret ettiğim bir çok mühimnıat depolan ve tayyare fabrikaları vardı. Bıınlan kaldırmak için kendisile tekrar konuşuvordum. Fakat gene o tski kaplandı: « Parisin önünde de, içinde de, onu terketmek lâzım gelirse, arkasında da diığüşeceğim! Düşmanı boğnncaya kadar, yahud hepimiz ölünceye kadar döğüşeceğim!» Diye bağırırken Kaplanı demir kafe. sin içindeki hakikî kaplanlara benzet. memek için insanın gözü kör. hissi iptal olunmuş olmak lâzımdı. Ve bunu söyleyen adam yetmiş yedi yaşını doldurmak üzere bulunan bir delikanlıydı. Mezardan başka ümidi kalmamış, fakat ülümle de daima istihza etmiş bir ihtijar delikanlı!.. Ne mutlu o millete td son saatf çalfnak üzere olduğu ânlarda. kendine böy Onu harbden sonra Pariste birçok defalar ziyaret ettim. Artık çok samimî olmuştuk. Hem oturma odası, hem kütübhane olarak kullandığı odasında konıışurduk. Son görüşmemiz soğuk bir kış gününe tesadüf etmişti. Beni gene a\nı odaya kabul etmişti. Şöminestnin içi kiıablarla doluydu ve oda buz gibi soğuktu. Paltomu çıkardığuna pişman olmuştum. Anlaşılan Kaplanın bu kış \akacak odunn yoktu! Ne hazin bir talih, fakat bir hüzün içinde dahi ne büyük bir gurnr ve azamet! Burada son konuşmamızı nakietmeden geçemiyeceğim. Gene aynı kış ve soğuk oda. Başında gene ajnı takke ve yüzünde gene o hırçın asabiyct; fakat artık eskisinden çok daha durgun! « Mösyö Churchill, dedi; siz İngilizlerin at sevgisini çok be|eniyonıın. Onlara o kadar temiz bakiyorsunıu ki hoşuma gidiyor. Fakat bu sevginin sebebini ben, sizin hep denizlerde dolacmanıza atfediyorum. Denizden o kadar hıkıyorsunuz ki karaya dönünce mutlak merakı hayvanlara, bilhassa atlara sanyorsunuz!.. Fakat son ziyaretimde Hindistanda sizlerin görmediğiniz kusurlan pördüm. Orada yerlilerle hiç de dostluk tesis etrniyorsunuz. Hele zabitleriniz, biisbütün fena muamele ediyorlar halka. Bu yanlıştır. Hükumet şekillerini onlarla münnkaşa etmeyin; fakat onlara daha dost olun!» Sonra ilâve etti: . Lloyd George artık Fransız düşmam oldu. Onu hiç sevmiyorum. Lâkin harbde İngilterede işbasında oluşu «> zin ve bizim için büyük bir talih ere Mudanya îskelesi temenniler Doğrtı değil mi î hakkında Bursanın biricik Bursa (Hususî) VILAYETTE Vali geldi iskelesi olan Mudanya; günde birer yolcu vapurunun gelip gittiği bir turist iskelesidir. Ticarî nakliyat bakımından da ehemmiyetli bir iskele olan Mudanyanın bilhassa yolcu nakliyatı datıa büyük bir yekuna baliğ olmaktadır. Sabahları İstanbula hareket eden vapurların yolcuları Bursadan Mudanyaya vanr varmaz vapura girebildiklerinden bu vapurlar için bekleme salonuna pek te ihtiyac yoktur. Fakat akşamları saat 19 da Mudanyaya varan İstanbul vapurlarından çıkacak yolculan bekleyenler için iskelede behemehal basit te olsa kapalı bir bekleme salonu yapılmak lâzımdır. Zira, kış günlerinde burada sert bir poyrazın altında yolcu beklemek, bahusus kadınlar ve aileler için pek hazin olmaktadır. Parkın küçücük kahvesine bu gibi kimselerin giremiyecekleri ve giremedikleri 'lüsünülerek her halde buraya münasib bir yolcu salonu yapılmak lâzımdır. Diğer taraftan vapurlann yolcu çıkaran kapıları pek dardır. Bu darlık yüzünden birçok kimseler çok ıstırab çekmektedirler. Güzel bir vapurla yapılan rahat bir yolculuğun üstüne tuz biber eken bu vaziyete artık nihayet verilmelidir. Denizyollan idarssi veya Mudanya belediyesi, vapurlann flst güvertelerine uzatılacak tahtadan meıdlvenli iskelelerle bu vaziyeti pekâlâ düzeltebilirler. istanbul Vali ve Belediye reisi Lutfi Kırdar dün sabahki trenle Ankaradan şehrimize dönmüştür. Vali, Ankarada bulunduğu müddetçe Vilâyet ve Belediyeye aid işler hakkmda icab eden direktifleri almış ve yenl yapılmakta olan istimlâk kanunu hakkında Belediyenin bir raporunu da Vekâlete takdim etmiştir. ONtVERSITEDE Bir kadirçinashk On yedinci asır Türk şairlerinden Ali Şirnevai hakkında Edebiyat Fakültesi etüdler yapmaktadır. Bu münasebetle şubatm dokuzunda Üniversitede bir merasim yapılacak ve büyük şairin şahsiyeti ve eser leri hakkmda muhtelif konferanslar verllecektir Edebiyat Fakültesi tarafmdan hazırlattırılan şaire aid portre o gün merasimle talik edilecektir. Universite isminin neklâm olarak kullanılmasına müsaade edilmiyecek Son zamanlarda «Üniversite» adının bir çok hususî.müesseseler tarafından kullanıldığı, bu suretle ksek kültür müeasesesinin adıodan reklâm vasıtajsı olarak istifade edildiği görüldüğünden, bu vaziyetin önüne geçmek üzere Rektö.rlük harekete geçmiştir. Üniversite talimatnamesi, Üniversite mensublarının bile toplu olarak seyahat ettiklerl veya bir yerde bulundukları zaman, müsaade olmadığı takdlrde tüniversite» adını lstimal edemiyeceklerini âmlr oldu ğundan, Üniversite meclisi dünkü toplantısmda bu yolda hareketln menedilmesine karar vermiştir. Emniyet müdürlüğü vasıtasile bu müesseselere tebligat yapılacak ve adlarmın değiştüilmesi istenecektir. ŞEHİR İŞLERİ Otobüs «labilmek için Otobüs satmak üzere bazı firmaların İstanbul Tramvay ve Elektrik idaresine müracaat ettiklerini yazmıştık. Tramvay idaresi bunları satın alabilmek için ıısulen bir münakasa açmak mecburiyetindedir. Bu münakasa şartnamesi Belediye Daimî Encümenince kabul edilmiş olduğundan bu günlerde ilân edilecektir. Bundan sonra müracaat edenler arasmda bir eksiltme yapu larak lhale olunacaktır. I Hindenburg I Ticaret Vekâleti büyük şehirlerlmizde buğday stoklan gibi büyük un stoklan da vücude getirmege karar vermiştir. Bu husustaki hazırhğm süratle ikmali için alâkadar makamlara emir verilmiştir. Stokun vücude getirilmesi İçin millî korunma kanunu mucibince Koordinasyon heyeti emrindeki paradan lâzım gelen tahslsat verlle cektir. İstanbuldaki un stoku için 600,000 liralık tahsisat verilecegl söylenmektedir. Alâkadar makamlar, vücude getirilecek un stoklannın konulması için geniş depolar aramaktadır. Ekmeğe zam isteniyor Fırmcı ve değirmenciler ekmeğin bugünkü narhı idare etmediğinden Belediyeden zam istemeğe karar vermişlerdir. Belediyeden istenecek zam küoda 20 paradır. Bu hususta bugün Belediye İktısad müdürlüğüne müracaat yapılacaktır. Ekmeğe zam yapılması zarureti hasıl olursa. Fiat Murakabe komisyonunun da un fiatlarını yeniden tetkik ve tespiti lâzım gelecektir. Ve kapıya kadar uğurlarken: « Güle# güle Mösyö Churchill, gene buyurıın; ne vakit canınız isterse gelin!» diyordu. *** Kaplanın mezar taşında, ne bir isim, ne bir söz, ne bir hatıra yazılı değildir. O bomboş bir taş parçasıdır. Kızından aldığım bir mektubda, babasımn vasijetine istinaden kendisiıu arka üstü değil; dimdik gömdüklerini, mezarınuı ancak biraz çiçekten başka bir şeyle tezjin edilmemesini istediği için buna hürmeten başka bir şey yapamadıklarını öğrendim. Asırlarca evvel ecdadının geldiği La Vendee ormanlıklarının arasu>dan geçen hazin ırmak çağıliılaOtomobil kazası rından başka bir ses; birkaç kök çiçekten başka çiçek istemiyen Kaplan Şoför Turhanm idaresindeki 2107 işte böyle gelip geçmişti. numaralı otomobil Tozkoparan caddesinden geçerken o civarda oturan Winston CHURCHİLL Ali adında birine çarparak muhtelif yerlerindetn yaralamnasına sebebiyet vermiştir. GÜMRÜKLERDE Gümrükteki kahveler Gümrüklerde bulunan 1487 çuval kahvenin tevziatı yapılmıştır. Bu kahvelerin 400 çuvalı İstanbula isabet etmiştir. Bunlarm İstanbulda kahve çekme makinesi olanlara te»ziatı yapılmaktadır. Fakat kahve lerin çekilmesi için gümrüğe henüz emir gelmediğinden gümrük kahveleri vermemektedir. Yarın Kayıb sefaret kâtibi Büyük şehirlerde un heniiz bulunamadı stoku yapılacak Zabıta, Şüi sefareti kâtibi Miçi Teski hakkında tahkikatma devam etmektedir. Öğrendiğimize göre, Miçi Teskinin her hangi bir cinayete kurban gitmiş olması ihtimal hariciode bulımmaktadır. Miçi Teskinin hayatta bulunduğu ve bir kaç gün zarfmda bulunacağı kuvvetle tahmin edilmektedir. Zabıta. bazı hususatı gözönünde tutarak tahlcikatına devam etmekte dir. Dokumacı esnafının Hava Kurumuna yardımı İstanbul Dokumacılar Birliği reisi Yahvanın gösterdiği vüksek alâka neticesi oiarak birliğe dahil bütün esnaf Hava Kurumuna bundan bir müddet evvel 1630 lira teberru etmişlerdi. Bu hamiyetli yurddaşlar tekrar faaiiyete gecmi^ler ve yeniden aralannda topladıkları 1000 lirayı kurum veznesine yatırmışlardır. Elbistanlîların orduya hediyesi Elbistan (Hususî) Kahraman aykerlerimize Elbistan halkının kışlık hediye olarak 414 pamuklu mintan, 127 çift yün eldiven, 2489 çift yün çorab olmak üzere 3030 parça eşyayı ilk parti olarak Elbistan Ku zılay cemiyeti Adana askerî komu tanlığına göndermiştir. Köylerde ve kasaba m°rkezinde faaüvete hararetu bir surette devam edilmektedir. SIHHAT tSLERI Nöbetçi doktor usulü kabul edilemiyor Belediye Sıhhat müdürlüğü nöbetçi eczaneler olduğu gibi her semtte nöbetçi doktor bulundurulmasını imkânsız görmektedirler. Bü tün doktorların listesi eczanelerde mevcud olduğu cihetle sorulduğu zaman nöbetçi eczaneler bunları hastalara bildirmek mecburiyetindedirler. Ayrıca Belediye mmtaka tabibleri de gerek gündüz. gerek gece acele taleblere lcabet etmek mecburiyeündedirler. Önceleri sevişmişler, sonra dost olmuşlardı... Birbirlerinin, bütün hayatlarını, en gizli safhalanna vanncaya kadar biliyorlardı... Birbirlerini, birbirlerinden daha iyi anlayacak arkadaşlan yoktu. Erkek, onu bazan karşısına alıyor ve: Dostum, diyordu, görüyorum ki, erkekîere karşı hareketlerinde çok aşırı gidiyor ve onlara karşı fazla comerd davraruyorsun. Unutma ki günün birinde, bundan doğabilecek bir günahın azabını çekecek gene sensin.. Onun için. onlara karşı hareketlerinde daha tedbirli ve hasis ol. Gene kız o zaman, mükâlemanin bu şeklinden hiç de hoşlanmadığını ifade eden bir sesle: Oh, diye itiraz ediyordu, sen de, hep böyle diyorsun. Senin bütün bu tavsiyelerini tutmaya kalksam, ne gezmeli, ne eğlenmeli, ne de bir kimse ile görüşmelisdm. Onlardan bana ne zarar gelebilir sanki. Hayatta en çok seviştiğim ve en çok bağlandığım erkek sendin; fakat görüyorsun ki bugün seninle de en iyi ve en samimî iki dostuz. Ötekiler ise, hepsi arzulanma tâbi kıldığım insanlardır. Daha doğrum ben yaramaz bir çocuk, on.lar oyuncağım... Ve kıvrak bir kahkaha koyuvererek ilâve ediyordu: Hem rica ederim, bana olan itimadını kaybetme™ Ve böyle nanasız şeylerden de bahsedip beni sinirlendirme. Biliyorsun ki çocuk değilim: Hareketlerime daima hâkim olmuş ve onlara şuur verebilmiş bir insanım. Aradan epey zaman geçti. Bir gün, gene adam onun1 a karşılaştığı zsman, onu çökmüş ve adeta birdenbire ihtiyarlamış gibi buldu. Gülmüyor ve konuşmuyordu. Işıklı bakışlarındaki şeytanî manalar, yerlerini ıstııaba benzer donuk ve ağır bir ifadeye terketmişlerdi. Bu hal, gene adama kötü ve hazin bir akıbetin tecellisini duyacakmış gibi, müphem bir korku ve büyük bir alâka uyandırdı. Ona, ıstırabına ortak olmak istediğinl ihaas eden bir sesle: Karım olacaksın Nen var gene? diye sordu vebir cevab bekledi. Sükut, çıplak bir hakikati bütün iecaatıle gözlerinin önüne sermiş gibi, onu üzdü. Ve o, gene dostunun hafifçe çenesinden tutarak şefkat ve merhametle gözlerine baktı Bu hareket gene kızda garib bir hüzün doğurdu ve o talihsiz başım bu riyasız dostun sıcak göğsüne yaslayarak, cözlerini yakan yaşlara bir yol verdi ve sessizce ağîadı. Gencadam, göğsüne hıçînran bu gene \'e masum dostu saçlarından okşıyarak Nejdn var yavrum, diye tekrar etti, ne oluyorsun, niçin bana söylemek istemiyorsun? Haydi söyle, neyin var? O zaman gene kız, ruhu gibi perişan başmı onun göğsünden kaldırarak, büviik bir günahm itira?ını andıran bir ifade ile: Hiç bir şeyim yok, divc eevab verdi, artık hiç bir şeyim kalmadı! On beş, gün evvelki yaramaz ve masum kız arkadaşm şimdi karşmda kötü ve günahkâr bir kadın olarak duru'or. Evet, öyle şaşırma, sana hakikati söylüyorum. Ne yazık ki, senin sözlerin ve benim hareketlerime hâkim olan şuurum bile, onun bu kadar düşmesine mânı olamadılar. Ve onun artık hiç bir şeyi kalmadı. Erkek, insanı hareketten meneden ve bir beton çubuk gibi dimdik tutan bir azab içinde susuyor ve bu müthiş akıbetin fecaatini hazma uğraşıyordu. Bir zaman, ikisi de hiç konuşmadan böylece dimdik durdular. Ve sonra genc adam: Bu vaziyeti ailen biliyor mu? diye sordu. Evet, öğrendiler ve ben bir haftadanberi teyzezademin yamndayım. Uç, dört gün evvel de babam, yüreğine inerek öldü. Ve ölürken de anneme, «Onu KUçUk hlkâye EUrhan Çölok = eve kabul eder ve kardeşlerile görüştürürsen sana olan hakkımı helal etmem >demiş. Feki, ne yapmak fikrindesin? Ne olacak şimdi? Ne mi olacak? diye acı acı güldü sonra: Bu gün için, diye devam etti, teyzezademin yanuıdayım. O, evli ve çocukları var. Onların yanmda dalıa fazla kalmak ve saadetlerine engel olmak istemem. Evime ise, oraya dönebilmemin imkânı yok. Babamın ruhu, kanlı bir pençe gibi anamın omuzlannda her an tehdid ediyor. Başka yapıbcak ne kaldı ki... Pardon, çalışnMk diyeceksin değil mi? Fakat hayır, ben onu da yapmıyacağım, çalışmıyacağım; içimde insanlığa karşı öyle bir isyan, bilhassa erkeklere karşı öyle bir gîyız duymaktajnm ki; ondan ve onlardan intikam almak için çalışmadan yaşayacağım. Onun, bunun ve herkesin kadını, herkesin osruncağı olacağrm ve onlan, bir serab gibi peşimden sürükleyerek, en korkuııc girdablara ve en se51 akıbetlere götüreceğim. Tanıyanlar iğrenerek, tanımıyanlar bilmiyerek etimin ve güzelliğimin peşinden sürüklenecekler. Ooh, o 7an,an öyle rahat ve öyle müsterih öleceğim ki, yüzümden Slen insanhnn ruhları bile bana en küçük bir azab veremiyecek! Ooh™ Lâkin bu çok fena... Fena mı dedin? Evet dostum, bu belki çok fena. Fakat böyle istiyorum. Hayatta, vicdanına itimad ettiğim, dostluğuna inandığım ve sadık ka'dığım yegâne insan sen olacaksın. Üzü!me dosturo, ne yapalım, tâlih böyle isteıniş. Allahaısmarladık. Ve sür'atle ilerleyerek onun yanından uzaklaştı. Genc adam, birkaç dakika, duygu ve düşüncelerinin hercümerci içinde hareketsiz kaldı ve sonra, anî bir kararla harekete gelerek, onun pe Kozanda tuz buhranı Kozan (Hususî) Aylardanberi Kozanda ve binnetice Feke ve Saimbeyli kazalarında bir tuz buhranıdır aldı yürüdü. İzmir tuzlalarından bu kazalara gönderilmek üze« re Ceyhanda stok edilen binlerce kilo tuzlar müteahhidler tarafın dan daha yazdan Kozana nakledlIerek bu üç kasabamn hiç olmazsa üçer aylık ihtiyacmın temini icab ederken, yaptığım tahkikatta bu lâzimeye riayet edilmiyerek tuz buhntfia sebebiyet verildiği anlaşılmıştır. Bu yoksuzluğun giderilmesi İçin sahibi salâhiyet zevata müracaat edildi. Ne yapalım, müteahhidi kaçmıştır. Getirmiyor, cevabı veriliyor. Eğer müteahhid mevsim dolayısile zararmı gözeterek bu nakliyattan sarfı nazar etmişse, müteahhidin İnhisarlar idaresindeki depozito sundan sarfı nazar etmek suretils pekâlâ bu nakliyatm önüne geçmek ve halka da maliyet fiatı üzerinden tuz yedirmek mümkün olabilirdi. CUMHURÎYET Nüshası S SeneUk Alfa aylık Üç aylık Bir avlık maıt! Gazetemize gönderilen evrak va vanlar neşredilsin edilmesin İade edilmeı w ziyaından mes'uliyet kabnl olunmaz. Dikkat kuruştur. Türkiya Haıio için 1400 Kr. 750 • 400 > 150 >