23 Aralık 1940 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

23 Aralık 1940 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

amık Kemal Hakkında ufak notlar 3 CUMHURİYET 23 Birincikânun 1940 C Şehlr ve Memleket Haberleri ) îkî rüşdiyeden başka mekteb görmiyen Kemal, mekteblerden çıkan beş nesle yazı yazmağı öğretti Önünden ve arkasından yürüyenler: Takrıben, yedi sekiz insandan çıktı. Onun, kır serdarı Velı ağa av hocasıoır; buyk annesi his hocasıdır; babası tarih, Kars şeyhi Aruz, Leskofçalı Galıb ga zel hocalarıdır. Fakat, asıl rüşdiye muallımı Kerküklu Şakır Efendi ıhtılâl hocasıdır, Şınası de inkılâb hocası. Şakir hocadan, padışahların mezar ta şı olduklarını duydu. Şinasi de fransızca öğrenmesini soyledi. Kemali yapan en çok, Galiba bu iki lâkırdıdır. İki rüşdiyeden (1) başka mekteb görmeyen Kemal, mekteblerden çıkan dort beş nesle yazı yazmayı öğretti. Nesri yarım asır saltanat süren bir Osmanh padişahıdır. Nesillere Mithat Efendi okumak, Kemal yazmak zevkini verdi. Fakat onun gibi yazan asıl iki kişidir: Ebüzziya, Süleyman Nazif. Yalnız Nazif Kemalle Serveti Fünunu birbirine katarak yazdı. zaten etnemuriyetler kalemlerden $1kan divan kâtibi kırıntılarile dairelerden dökulüp gelen kavasbaşı eskilerinin pençelerinde» dir. Hasılı bütün öf. keler gibi onunki de bazan haksızdır Meselâ, Koca Reşid Paşanın akrabasını önce halkın terakki etmesi lâzım> di ve mensublarına kaydı hayatla veriler yen sarayla da şu yolda alay eder: «Bu aylıklar «Kabakçı ve Nahılcı gibi eşkısöz, şu hastanın kurtulması tababet oğ yanm aldıkları yeniçeri ülufelerinb anrenmsine muhtacdır demek gibidir.». dınr. Bu öfke bazan hududları ve asır Fakat bu iğneler Âli Paşaya karşı lan da aşar: Babasına bir mektubunds hançerdir: «Bir koca karı seksen ku Machiavel için şöyle der: «Yeziddet ruşluk vazifesini almak için seksen mel'un bir terestir. Hükümdarlara ickere maliyeye gelir ve para almadan rayı hükumeti tavsiye için, hayır avdet ederken iki hammalın arkasında («tavsiye> yi çizip «talim» kelimesin birçok para ve ardından: Bak, bak,kor.) talim için Cesar Borgia nammdı Sıddık Beyin veyahud Âli Paşa keri bir mel'unu misal göstermiş ki adan mesinin sehim taksiti gidıyor sadasile zehirlemek en büyük marifeti, hemşibirçok feryadcılar görürse vükelâya resile 7İna etmek en küçük cinayetirahmet mi okur?» dir. 16 haziran 304 >. Ve hükumet işinden bazan o kadar Millî gururu, bazan da şahsî gutun. canı yanar ki istihzayı bırakır, klâsik var, dedim. Millî gururu, tarihimizi onf söver: « . . . Maliyede bulunan bir ta o tarzda yazdırır ki gözlerimiz kamaşır kım rezil teresler Ahmedin havalesinin okuyamayız. Fakat bu, biraz da, hadd iki üç kere ettiğim teşebbüs üzerine bir âzamî yazmaya iptilâsındandır. Nasıl ki seneden bir seneye nakline müsaade et inhitatımızı yazdığı zaman da gözleri. mezler de Aslanyan bilmem ne efendi miz dolar, gene okuyamayız: «Topun nin doksan beş senesinden bir alaca karşısına şişhane, tüfeğin karşısına yağına doksan sekiz mahndan bin bu ka tağan, süngünün karşısına sopa, tedbi Tramvay ve elektrik malzemesi siparişi IHEM NALINA MIHINAİ Sayım suyum yok! merikanın İngiltereye yardımlan muazzam bir şckil alıyor. Ruzvelt'in ortaya attığı «Evinde yangın çıkan komşuja jardım borcumuzdur» prensipi, Coıjion kaııununun çıkardığı güçlükleri, manialan bertaraf etmektedir. Şimdiden Amerika tezgâhları, İngiltere için beheri 10 bin tonluk 60 şilepi japmak üzere mukaveleler imzalamışlardır. (Bu ' münascbetle «Ne demeli, ne dememeli?. seıiiinden olarak hatırlatmak isterim ki gemilerin «kaburgalan» tezgâha konulmu.;tur dememeli; gemilerin •omurgalan. tezgâha konulmuştur, demeli.) Amerikalılar, ajrıca 147,000 tonluk 16 vapuru da Ingilizlere satnıışlardır. İngiltere, Amerikaya yeniden 12,000 tayyare, 2500 tank, birçok top ve muhimtnat siparişi vermek üzeredir. Son zamanlarda, Amerika tayyare fabrikularının yaptıklan tayyareler, yarıyarıya kardeş payı yapılmamış, 10 tayjareden biri Amerikaya, dokuzu İngiltereye verilmiştir. Ruzvelt'in her türlü harb malzemesi istihsallerinin Amerika ile İngiltere arasında yüzde 50 nispetinde taksimi usulU şimdiden İngiltere lehine yüzde 75 e çıkardmıştır. Böylece ağustos ayına kadar, İngiltereye yalnız 743 tayyare verebilmiş, o vakittenberi de her ay 500 layyare vermeğe başlamış olan Amerika, teslimatını sür'atle artıracaktır. Son zamanlarda Ameriknın verdiği tayyareler arasında P. 40. ve <Bel» işaretli yeni sistem iki tip avcı tayyaresi vardır. Bunların birincisinin sur'ati 575 kilometredir; 6 makinelitufek taşır. Ikincisi de 1 top ve 7 makinelitüfekle mücehhezdir. Bunun sür'ati gizli tutulmakta ise de 600 kilometreden fazla olduğu söyleniyor. Gene en son tip, iki Amerika bombardıman tayvaresi de seri halinde verilmeğe başlanmıştır. Bunların biri «Dogulas Boston», öteki . B . 42» dir. Her ikisinin evsafı hakkında hiç malumat verilmemekte ise de, eski bir tabirle «emsalıne faik. olduğu şüphesizdir. Içlerinde 8 makinelitufek taşıyan en yeni tip ingiliz uçaklan da bulunan son sistem tayyarelerle teçhiz edilmiş olan Mısırdaki İngiliz hava ordusu, taarruzun, ilk 7 günunde, yalnız 10 tayyare zayi ettiği halde, 100 den fazla İtalyan tayyaresi imha etmek suretüe Amerikan fabrikalannuı jardımından İngilterenin nekadar istifade ettiğini gostermiştir. Amerika tezgâhları, Bujuk Harbde olduğu gibi İngiltere hesabına denizaltı gemilerini takibc memur motorbotlar yapmak sutretile de çok kıymetli bir jardımda bulunacaklardır. Amerikanın günden güne artan bu açık yardımlan karşısında, üçuzlu pakt devletleri, jani Almanya, İtalya ve J a ponya ne yapıyorlar? Bu paktı pek gürultiılu bir surette imza ve birbhine j a r dımlarda bulunacaklarım ilân etmiş olan üç devlet, adeta harbe girmiş vaziyctte bulunan Amerikaya karşı, hiç bir şey yapmadılar ve yapamıyorlar. Bütün >aptıkları sbzden ibarettir. Bu sözlerdo de Japonya Hariciye Nazırı pek pes perdeden konuşujor; Alman Hariciye Nezaretinin sözcüsü ise, resmen «Amerikanın bir taraflı bitaraflığı Almanyanın sabrını tüketmiştir» diyor. Fakat Almanyanın sabn tükenmekle beraber clâhavle,..» diye başını iki tarafa sallamaktan başka bir şey yapamtyor. Üçler, aralarmda bir ittifak akdehnekle Amerika>ı korkutacaklarmı sanmışlardı; korkutanıadılar, sadece uykusundan uyandırdılar ve kızdırdılar. Bu gidişle Amerika, İngiltereye verdiği tayyarelerle gemilerin içine Amerikalı murettebat koyup İng/iz cephelerine gönderse dahi, üclü pakt devletleri, tıpkı çocukların yaptıklan gibi «sayım suyum yok!» diyip işin içinden çıkacaklar galiba! Hükumetin verdiği müsaade üzerine Belediye firmalarla müzakerelere başlıyor 250binlirahkserbest dövizin muamelesi ikmal olunmak üzere Tramvay ve Elektrik idaresi hüku metin serbest döviz musaadesi vernıesi üzerme ihtıyacı olan otobüslerle yedek malzeme bu meyanda bilhassa bandaj mubayaası için alâkadar Amerikan firmalarile temasa girişrniş ve diğer taraftan 250,000 liralık gerbest döviz itası için lâzım gelen muamelenin ikmali zımnında hükumete müracaat etmlçtir. Malum olduğu üzere idare evvelce otobüs mubayaası için bazı İngiliz firmalarile müıakereye girişmişti. Bun lar beher otobüsü 20,000 lireya teslim edeceklerdl. Amerikadan otobüslerin beherini 15.000 llraya almak imkânı mevcud olduğu anlaşılmaktadn. Bunların bedeli taksitle ödenecektir. Ayni zamanda sipariş yapıldıktan altı ay sonra otobüslerin getirtilmesine imkân ha&ıl olacaktır. Şimdilik 35 otobül getirtilecek vc daha fazla sipariş ilerıde verilecektir. Tramvay idareri tramvay tevakkuf mahallerinde sığınaklar inşası için bütçesine tahsisat koymuştur. Bu sığınaklar kırk, elli kişiyi istiab edebilecek şekilde olacaktır. ' Yazan: * Mithat Cemal Adedi azalan İstanbul tramvaylarından birinde bir tehaciim sahnesi Bazı farikaları: 1) Vatanın bize kelimesini, heyeca. nını, manasmı verır: cVatan sekenesinın iştirâki menâfıüe teşekkul eder.». 2) Güzel isim bulur. Balzak'ın romanda yaptığını o tarihte yaparak sesinde mevzuu taşıyan isimler seçer. Şu «Tersenekli oğlua. lâğabı bir derebeyi için ne güzel soyadıdır: «Terseneklioğlu Ali filân gibi derebeyleri velev bir çingene ile münazaalan zuhur edince huzuru şeriate gıder, mürafaa olurlardı.>. 3) Güzel isim takar. Eski Moskof çarlığı «Cihangir Taslağı» ve Üçüncü Napolyon «Herzevekili Kâinat» tır. 4) Vak'a kadar kuvvetli teşbih yapar. Thiers'in Fransada kurduğu kanh asa yişi «etrafını alev sarmış aslanların sükuneti gibi bir asayiş» tir. Maarife verilecek parayı başka yere harcamak «insana kendi beynini yedirmekle kuvvet vermeğe çalışmak» tır. 5) Dilimizin bir tane olmasını îster. Eski yunanca gibi kuvvetli eserler veren bir dile arabca, yayıldığı yerlerde, galebe çalsm da türkçe henüz alfabesi olmayan Lâz ve Arnavud dillerini niçin unutturmasın. der, kahırlanır. 6) Mübaleğayı sever. Bir mektubunda muhatabınm akrabasına niçin mektub yazmadığım anlatırken: «Bir vücud sayılmıyor muyuz, der, o halde size yazmak onlara da yazmak demek. tir.». (2). Bunu okurken insanı bir düşünce alır: Acaba şaka mı ediyor? Ve daha bir takım farikaları: Öfke. alay, tezyif. millî gurur, bazan şahsî gurur... Meselâ, «Bir salâyı âm ile açılan yaemalarda» rütbesi olanlarm sayısı, rütbesi olmıyanlarınkine yaklaştı diye eğlenir. «Halka hürriyet vermek için Çocuklara yardım Geçen sene zarfında 72 bin lira varidat temin edildi Azılı sarhoş Beyoğlunda bir lokantanın altını üstüne getirdi Evvelki gece Beyoğlunda tmam sokağında «Ejder» adü İçkili lokantada bir kavga ve yaralama hftdisesi olmuştur. Tahkikata nazaran. Zarif trfan, Kemal isimli üç kişi, bu lokantada bir hayli içmişler, bir aralık Zarif bir meze meselesinden dolayı garsonla kavga etmiş, bağınp çağırmaya başlamıştır. Başka bir masada oturan müşterilerden Ali ile Hakkı da Zarife gürültü etmemesini söylemişlerdir. Bu yüzden kavga büyümüş, her iki masada oturanlar birbirlerine saldırmışlardır. Boğuşma sırasında Zarif bıçak çekerek rasgele sağa sola saplamıya başlamış ve bu arada Kemal ağır, diğerleri de hafifçe yaralanmışlardır. Gelen polîsler, Zarifin üzerinde iki tabanca ele geçirmişlerdir. Yaralılar tedavi altma ahnmışlardır. Zarif yakalanmış, hâdise etrafında tahkikat ve takibat başlamıştır. Doğrn değil mi? İstanbul ilk okullarında okuyan fakir talebelere esaslı surette yardım yapılması için «İlkokul yoksul çocuklara yardım cemiyetleri birliği» faaliyele geç mıştir Yardım cemiyetleri, mıntakalarında bulunan muhtac çocukların yekununu ve bunlara bakabilmek için lâzım gelen tahsisat miktarım tespit ederek biıliğe bildirmişlerdir. Hazırlanan rapora göre, cemiyetler geçen sene 72.856 lira 86.5 kuruş vandat temin etmişlerdir. Bunun 52.552 hra 15.5 kuruşu cemiyete yanlı aza taahhüBiiyük vatan şairinin el yazısından bir nümune datı clarak tahsil edilmiş ve mütebaki mıktarı da başta Kızılay Cemiyeti olkadar lira verilmesini ferman buyurur rin karşısına hile, mantığm karşısına lar. Bilmem bu havalenameyi gonder şur, terakkinm karşısına vukuf, intiza. mak üzere dığer hayır teşekkülleri tadikleri vakit yanlarına biraz sarmısak mm karşısına ihtılâl, ittifakın karşısı rafmdan yardım faaliyetine tahsis olunmuştur. Bu para ile, ayni devre içmde almışlar mıydı? Biz davul çalacağız. na tefrika, fikrin karşısına kavukla İstanbul vilâyeti dahilinde ilk okullarda onlar parsa toplayacak. Hırsızhk etmi. gıttik.». muhtac oldukları tespit edilen 12.932 yen bir herif hırsız . . . . . . nkliğini Şahsî gururunun iki delili iki kitab. talebeden 10,444 adedine bakılabilmiştir. kabul eder zannetmişler... Bilmem uta dir: Tahrıbi Harabat, Ronan Müdafaanırlar mı? Yoksa kızarmak için yüzlerine namesi. Galiba bu gururun neticesi ola Bu suretle muhtac çocuklardan ancak biraz aşı boyası mı sürmek iktiza eder?. cak, insan Tahribi Harabatı okurken % 76 sına yardım yapıldığı anlaşılmak Babasına yazdığı 11 haziran 99 tarihli Kemali hakh fakat sevimsiz, Ziya Pa tadır. Varidatın % 73.5 i yedirme masrafma, % 12.5 i giydirme masrafına, roektubundan ». şayı haksız fakat sevimli bulur. Rönan % 14 ü de muhtelif masraflara tahsis Hemen hicbir şeyi beyenmemek de Mıidafaanamesine gelince, mukaddesa. edılmiştir. Ayrıca birlik de muhtac çofarikalarmdan biridir; ve beyenmemek tımızı müdafaa ettiği için bu kitab bacuklara 15.156 lira sarfetmiştir. Böylece le kalmaz, her şeye hiddetlenir. Düel. na sevimli gelmeliydi, öyleyken her oumumî yardım miktarı 88012 lirayı bulloya kızar, ve insanın namusu «bir kuyuşumda sevemez, sebebini de bulamaktadır. Çocukların hepsine yardım kurşunun tesadüfüne yahud bir kılıcın mazdım. Kemalin şimdiye kadar basılyapabilmek için alınan tedbirler arsıntesirine nasıl tevdi olunabilir?» Memur mıyan şu mekrubunu görünce bu se. da, yüzde 14 oln umumî masraf nispeti lara kızar, ve memurlann arasından bebi buldum: « . . . Şimdi büyük bir tenkis edileceği gibi, ticarethanelerden kazara adam çıksa bile «zencilerden ibadetle meşgulüm; ama bendenizin eyiyecek ve giyecek eşya da toplana yetişen bazı ülemaya» benzerler. Hem limden gelecek bir ibadet. Fransanm en meşhur müelliflerinden vaktile «Ter caktır. Partinin himayesinde bu esaslar cümei hali İsa» namile bir kitab ya dahilinde çalışmalara derhal başlanacakzıp ta kendini papaslann nifrinine maz tır. Bir kurçun hırsızı Ali Güleryuz İsminde biri, evvelki gece sabaha karsı Nuruosmaniye camıl arkasındaki bir büıanın kurşunlarını sokmüş, bunları çuvala doldurmuş, götürürken bekçi tarafından gorulmüştür. Dün meşhud suç nöbetçisi İstanbul sekizinci asliye ceza mahkemesinde muhakeme edilen Ali Güleryuz, çaldığını itiraf etmiştir. Çaldığı kurşunun miktarı otuz kilo olduğu anlaşılmıştır. Neticede, hâkitn Kemal Aksüt, karannı vermiş, Ali Güleryüzü üç ay hapse mahkum etmiştir. Ancak, sabıkası bulunmamasım ve çaldığı kurşunun kıymeti azlığını gösvonünde tutarak, hapis müddetini bir aya indirmiştir. Ali Guleryüz hakkında derhal tevKeserle cerh Evvelki akşam Feriköyünde bir ya kif müzekkeresi kesilmiştir. ralama hâdisesi olmuştur. Avukat cad İkramiyeleri Millî Piyango desinde 73 sayıü evde oturan Ahmed Vural bir meseleden aralan açılc olan idaresi ödeyecek Hilml isminde birini keserler yarala Ankara, İstanbul ve İzmirde bazı pimıştır. Basından yaralanan Hilmi has yango bayilerinin, ikramtye çıkanlara taneye kaldırılmış, Ahmed Vural hak paralarını verirken, fazla miktarda kında da takibat lcrasına geçilmiştir. bahşiş talebinde bulundukları anlaşıldığından Millî Piyango idaresi badema Yangın başlangıcı 10 llradan Pangaltıda 77 numaralı apartıman bu şehirlerdeki bayilerin da yangın çıkmış, Antuvan Keşişin o fazla ikramiye vermelerıni menetmişturduğu dairenin soba borusundaki tir. İkramiyeler. buralarda tesis edilen kurumlar tutuşmuştur. Yangın başlan Mılli Piyango bürolan tarafından ödenecektir. gıcda söndürülmüştür. Tramvaydan atlamayın! Evvelki gün tramvaydan atlıyan 11 kişi yakalanmış, cezalandınlmıştır. Dört şoför karnesiz çalısmaktan ve bu şoförlerin çalıştığı dort otomobılin sahibine de karnesiz şoför çalıştırmaktan muhtelif cezalar verilmiştir. Bir şoför plâkası mühürsüz otomobil kullanmaktan, bir şoför sıhhl muayenesini yaptırmamaktan tecziye olunmuşlardır. 3023 sayılı otobüste altı yolcudan para alındığı halde kendilerine bilet vermedıği gorülmüş, ceza kesilmiştir. Bu sene sömestr tatili yok Acaba nedendîr? Kış mevsiminin gelnıesı, yagnnirlarm surekli bir hal alması ve zaman zaman kar jağmasile beraber İstanbıılda yeni yapılan asfalt caddelerin j e r yer çükmcğe baslaması bir oltfu. Bu eski bir derdimizdir. Fakat eskiden şehrin içinde ihtimal asfalt yol japma gayreti olmadığı için pek farkına varamıyorduk. Hatta ekseriya: «Ah... Şu sokaklar asfalt yapılsa da bu su birikintilerinılen ve otomobillerin zifosundan kurtulabilsek» diye iç çekiyorduk. Sajın Vali ve Beledive reisimiz Lurfi Kırdann verdiği güzel hamle ile çok şukür istanbul bir hayli asfalt yol kazanmış oldu. Fakat ilk bozuk huvalar bu veni caddeleri tam manasile tarümar etmiş bulıınuyor. Runlaruı hcmen hepsinde kiiçük birer havuz derinliğinde çukurinr açıldı. îabancı memleketlerde yol denilen şey bir defa yapılır ve artık nfaktefek tami^pHen baska iizerint'? uğra^ma zarureti olmaz. Bizimkilerde ise bir mevsim ya geçiyor, ya geçmiyor yenidejı yapılmayı mecburî kılacak dereeede feci ç'ukurlar, tünısekler pp^da oluyor. Diğer memleketlcrdeki ba rahathğa baktıkça İstanbul asfaltlannın üç giinde eriyen şu haline acımaraak kabil değildir. Fakat acaba 'neden böyledir. divoruz. Dogru degil mi? har eden Ernest Rönan şimdi de islâmiyetin maarife mâni olduğuna dair bir Üç tüccar hakkında ihtikâr hutbe irad etmiş, Risale şeklinde de basılmış, bihavlihi taalâ ekser delillerimi ihbarı gene frenk kitablarından ve hattâ kenDavid isminde bir manifaturaçı, Ödisinden alarak onu gönlümün istedigi mer isminde bir komürcü, Ropen iseibi bir tepeliyorum... Babasına yaz minde bir tuhafiyeci aleyhinde ihtikâr dığı 8 temmuz 99 tarihli mektubdan ». yaptıklan kaydile ihbarda bulunulmuş"tur. MUU korunma kanımuna muhalif MlTHAT CEMAL hareketten takibat yapümaktadır. (Yann biterek) Gece yarısıymış! Dışarda korkunc bir =, KUçUk hlkâye (1) Beyazıd ve Valide rüşdiyeleri, fırtma esiyor, kar buram buram yağır (2) «Yekvücudanı uhuv\ etümuhab yormuş. Ben, odamda, galiba kitab obet indinde bire hitab bine hitab gibi. kuyormuşum. dir, onun için kusura bakmazlar sanıOdamın kapısı, bir itişte, ardına kadar rım Sami Paşazade Halim Beye 5 açıldı ve içeriye . rüya bu ya ins^nla şubat 97 tarihli mektubundan ». araba arası, iki garib mahluk girdi. Yerlere kadar eğilerek selâm verdıler, karşımda, elpençe divan durdular. billeriyiz. Birimizin lüksü, ötekini sönük Korktum desem yalau olur; korkma bıraktığı için, nöbette ayrı ayrı durmak dım. Çunku ikismi de tanıyordum. Da âdetimizdir ama, derdimiz müşterek ha doğrusu, bana yabancı gelmiyorlar olduğu için, bu akşam, ziyaretinize birdı. Ama, kim veya, ne olduklarını bir likte gelmek mecburiyeti hasıl oldu. turlü çıkaramıyordum. Ağızları, burun Neyse, mesle orada değil, derdimiz büları, kaşları, saçları insana benziyordu. yük efendim, çok büyük! Bugüne buFakat, el yerine, ikisinde de birer oto. gün, şu koskoca şehrin iki emekdarı mobil direksiyonu, kulak yerine birer sayılırız, Bayım. Halbuki, inanmazsınız çamurluk vardı. Ayakları tekerlek, baş Gün olur, soluk almağa vakit bulamaz, ları radyatör,, gözleri fenerdi. Rüyalık barınacak bir dam altından mahrumuz. bü çift acibe. Ama, dedım ya, ikisini de sabahtan akşama kadar, koca İstanbulu tanıyordum, hem her halde pek yakın çarkederiz. Edirnekapı demezler, Merdan. kezefendi demezler, Eyupsultan, Asrî Misafir karşısına pijama ile çıkmak, mezarhk demezler, bizi oradan oraya hele rüyada, pek fena oluyor. Utandım; koştururlar. Otomobil vrdır, kısmet bu, derlenip toplandım, selâmlarma muka taksiye düşmüştür.Buram buram kuyruk bele ettim, yer gösterdim. Oturmadılar; yağı kokan kasab çırağından, sağını so. birer selâm daha verip, teklifime na lunu şaşırmış sarhoşa varıncaya kadar, zik ve mütevazı bir karşılıkta bulun. ıçine binmiyen,kokutup kirletmiyen kalduktan sonra, gene elpençe divan dur maz. Gene otomobil vardır, talihine «hususî» damgasile yaratılmıştır; seyyar dular. Prof. Muhterem Prof. E. Behçet Sizleri tanıyacağım gibi ama, de tuvalet salonu'gibi, içinde dünya güzelGökmen Tezel dim, bir türlü çıkaramadım. Kimsinız? leri, kurula kurula gezer. Eh, bizim kısOtomobil klâksonuna benzeyen, hı metimize de, ahret yolcularını taşımak Üniversitede bazı doçentlerin profesörlüğe terfileri için fakülte meclisleri rılü ile zırıltı arası bir sesle, ikisi bir düşmüş. İnsan hali, şey, otomobil hali tarafından tetkikler yapıldığını yazmış den ccvab verdi. Garib şey, ikisi bir. bu, ne yapalım! Düşmez kalkmaz bir tık. Tıb Fakültesi profesorler meclisin den konuştuğu halde, sesleri biribirine Allah. Dirileri taşıyamıyorsak kabahat ce. ehliyeti gorulen beş mütehassısımız o kadar uyuyordu ki, bir tek kişi ko bizde mi? Hem, bizim mesleğimiz, mesdaha lısteye ithal edilmiştlr. Profesörnuşuyormuş gibi. Ne dediklerini, teker lek te değil, âdeta fedakârlık, insanî lüğe terfileri istenen doçentler doktor bir vazife. Cenaze taşımak, bizden baş. Münir Ahmed, doktor Muhterem Gök teker anlayordum. Tabü tanırsınız, dediler, her sabah, ka hangi otomobilin haddine düşmüş, men, doktor Ekrem Behçet, doktor Nabi sorarız size! İşte, bizim fenamıza giden ve doktor Zekidir. Namzedlerin Üniver gözünüzü açar açmaz, karşınızda bizi cihet, bu fedakârlığımızın bilinmemesi. sitece muameleleri ikmal edilerek, tas görüyorsunuz. dik edilmek üzere, Maarif Vekâletine Birdenbire anhyamamıştım; izah et Anlatalım da bakm, insanlar, bize karşı nasıl nankörce hareket ediyorlar. gönderilmiştir. tiler: Biz, her sabah, evinizin karşısınBiz, sinema, tiyatro, bar, plâj gibi eğda müşteri bekleyen, birimiz lüks, ö lence ve lüks yerlerinde, koltuklarını Bir zehirlenme vak'ası bürümüz fıkaraya mahsus cenaze oto kabarta kabarta gezen meslekdaşlarımızdan hiçbirinin, semtine bile uğraBüyükada sakinlerinden Rıza VeU mobilleri değil miyiz, a efendim? Haaaa! Anladım... E, safa geldi madığı kasvetli yerlerde ömür tükeoglu, dun sabah saat dokuzda ansızın sancüanmış, zehirlenme alâimi göster niz!.. Bir emriniz mi var?.. tiriz. Gözümüz, hep yas, matem, göz. miştır. Rıza. tedavi edilmektedir. Bir Estağfurullah! dediler. Haddimiz yaşı görür. Sabahtan akşama kadar kotaraftan da tahkikat yapılmakta, yeyip mi, efendim! Bir istirhama geldik! şar, geceleri vaktimizi uyku ile geçiriiçtigı şevler tespit olunmaktadır. Rica ederim, dedim, buyurun, an riz. Ertesi gün gene sabah karanlığı, latın, sizi dinliyorum. dolab beygiri gibi iş başına! Her sabah, Tramvay otobüs Odanın içini dolduran ve uğultusu, mekânımız, malumu âliniz, sizin evin \ musademesi sonra, saatlerce kulaklarımdan gitmiyen tam karşısına isabet eden, belediye duŞoför Alinin idare ettiği 3145 nuklâkson seslerile, derdlerini anlatma varınm köşesidir. Sanki dügün alayma maralı otobüs, Bahçekapıda, vatman ğa başladılar. gidiyormuş gibi, nefesnefese oraya geHalilın idaresindekl 135 sayılı tram Biz, demin de arzettiğimiz gibi, lir, dönemeçte dururuz. Şoförümüz, e. vayla çarpışmıştır. Otobüsle tramvay, sizin pencerenin tam karşısında, Alla linde bir kâğıd, oradan oraya dolaşır. *'ara uğramı§lardır. hın sabahı nöbet bekleyen cenaze oto. Galiba, o günkü müşterilerimizia ahret Senebaşı tatilile Kurban bayramı tatili üstüste geldiği için Maarif Vekâleti bu hususta yeni bir karar vermistir. Bu karara göre, geçen sene orta tedrisat müesseselerine verilen sekiz günlük sömestr tatili ayrı olarak yapılmıyacaktır. Mektebler ayın 30 undan ikincikânumm slne kadar senebaşı. 2 ikincikânunun R inden 13 üne kadar da bayram tatili yapacaklar, bu suretle her iki tatüin mecmuu gene sekiz gün olacaktır. Bir rüya Yeni profesörler Tıb Fakültesinde beş doçentin profesörlüğe terfileri istendi ahret ve olüm manzarasını seyrettirmenin ne manası varmış! Belediye, bize, günduzleri beklemek için, oracıkta bir ufacık garaj yapamaz mıymış? Daha neler de, neler! İnsanlara nasıl canla, başla hizmet ettiğimize bir misal ister mısmız? O duvara karşı, biraz uzakça bir evde, pasaportunu vize ettirir. Biz zavallılar, biı hosta vardı. Adamcagız ağırcaydı. oracıkta, o duvar dibinde, boynumuz Orada nobet bekledığimiz günlerin içinbukük, kâh guneşte kavrularak, kâh de öyle zamanlar oldu ki, iş saatimız yağmurda ıslanarak, kâh buram buram geldiği halde, belki o zavalh hastayı da yağan karın, kamçı gibi esen karayelin alır, götürürüz diye, dakikalarca bil, altmda kakırdayarak, bekler dururuz. hassa bekledik, yerimizden ayrılmadık. Haydi, her mesleğin böyle üzüntülü, Hasta, pencerenin önünde yatıyor,^ bacefalı taraflan vardır, diyelim ve bu ha şını çevirdikçe bizi görüyor, tabü içi limize katlanahm. Fakat, oracıkta, boy açılıyor, tesellî buluyordu. Bu nankör nu bükük, o günkü nafakamızı çıkar insanlara daha ne yapalım, nasıl hizmet mak için taşıyacak müşteri beklerken, edelim? insanlardan, yani müstakbel müşterileAsıl fenamıza giden cihet, o civar arimizden gördüğümüz hakaretlere ne partıman halkından gördüğümüz istısdemeli? kalden ziyade, yoldan gelip geçcn yaDurup pineklediğimiz duvar dibi. bancıların ukalâlığı. Bunların içinde boyluboyunca, biz diyelim sekiz, siz di öyleleri var ki, her sabah yanımızdan yin on apartımana karşıdır. Bu apartı geçerken ağız dolusu küfür eder «Bu manlarda oturan insanlar, sabahleyin cenabetler gene burada mı?» iltifatını gözlerini açıp ta, uyku sersemi, bizi gö savurur. Kimisi bizi görünce başını çe. rür görmez, yılan görmüş gibi surat virir, kimi yolunu değiştirir, kimi de, larmı buruşturup başlarını öte tarafa yanındakine dönüp: «Bugün gene işiçevirmiyorlar mı, işte bu pek gücümümiz aksi gidecek!» der. ze gidiyor. Insanlara, en son ihtiram va. Bıktık artık bu istiskalden! Yersiz, zifesini, hem de onları sırtımıza alıp tayurdsuz serseriler, dilenciler gibi sokak şımak suretüe yapan bizlerin, şehir halkına çirkin görünecek nemiz var? Bo köşelrinde pinekleyip her sabah, butün yamız, matem alâmeti olacak kadar si bir şehir halkınm türlü hakaretine mayah ve parlak mı değil? Yaldızlarımız ruz kalmak kolay şey mi? İşte, derdlerimiz bu. İstirhamımız da, mı dökük? Manzaramızın heyeti umu. myiesi. ahreti ve ölümü kâfi derecede bizi bu yersizlikten ve ahalinin bu hahatırlatmıyor mu? Sorarız size, nemiz karetinden kurtarmanm bir caresini eksik? Sonra, bizim, doktorlardan, i bulmak kimin elindeyse, şu acıklı halimamlardan kalır neremiz var ki, onla mizi o kimseye delâlet etmeniz. Ağzı rın ilmine, fazlına hürmet ediliyor da, mız var, dilimiz yok! Felâketimizi anbize en hakir muameleler reva görü larmaktan âciziz. Haddimiz olmıyarak, lüyor? Onlar, insanları, ahret seyaha bu lutfunuza, elbette bir gün olur mutine hazırlar, biz taşırız. Fakat, gelin kabele eder, şükran borcumuzu ödemek de bunu, belediye karşısmdaki apartı. için sizi sırtımıza bindirip... manlarda oturanlara ve o caddeden ge«İstemem!...» diye haykırarak uyançenlere anktın. Ne de kalabalık yer, dım. Tüylerim diken diken olmuştu. Allahım; bizi orada gördükçe, nasıl da Etrafıma bakındım; odamda, ne otomoher kafadan başka ses çıkıyor ve biz bil vardı, ne misafir. Biraz hava almak utancımızdan yerin dibine nasıl geciyo için pencereyi açmak istedim. Perdeyi ruz! Kaç defa. su kıılaklarımızla işittik. kaldırdım. Sabah olmuştu. Meğer, otur. Bizim, her sabah gelip orada durmamız. duğum yerde uyuyakalmış, sabahlamısinirli kadmları hasta edivor, saelam şım. ları sinirli yapıyormuş. Yok, gebe kaDışarıya baktım. Karşıki duvarın didmlar korkarmış ta, Allah vermesin, binde, her sabahki gibi, bir cenaze arakaza çıkarmış! Yok, en sağlam sinirli bası nöbet bekliyor, yanmdan gelip geerkekler bile bizim kara, kasvetli su çenlerin, evlerinin pencerelerinden ba. ratlanmızı. Tanrının s?bahı karşılarm kanların öfkeli, istihfaflı ve hakaretli da göre göre fisab bozukluğuna uğra nazarlarım görmemek için, fensrlerini yorlarmış! Sabah karanlığı, herkese, bu yere eğmiş, süklüm püklüm duruvordu Yazan: H. Bilglç =d

Bu sayıdan diğer sayfalar: