CUMHURİYET 22 Ikincîteşrin 1940 TARİHTEN YAPRAKLAR BÜYÜK SİYASl TEFRİKA: Yazan: GORDON WATERFİELD Fransız ordusunda münferid kahramanlıklar Fransızlar bütün noksanlarına rağmen Alman akınlarını durdurabilirlerdi Fakat talihsizlikleri Balçika Kralımn ihaneti takib etmişti Fraıısız askerleri bu kahramanlığı gösterdikten sonra tayyare ve tank noksanına rağmen de Almanları durdurabiürlerdi. Almanlar denizden Montraedy'ye kadar uzanan 120 milük cephede mütemadiyen hücum ediyor ve mütemadiyen ağır zayiata uğrayordu. Almanlar, Montmedy'de Majino hattuu çevirmek istedıkleri için buraya bilhassa yükleniyor ve her yerden fazla burada ağır zayıat yeriyorlardı. Meuse cephesinin yarılmasından sonra feendilerini bir kere daha toplayan ve kendilerine yeniden güvenmeğe başla yan, bunun neücesi olarak bir müdafaa iıattı tesis eden Fransızlar Kral Leo pold'un emrile Belçika ordusunun teslim olması üzerine yeni bir sadmeya uğradılar. Reynaud 28 mayıs günü bu habe•ri radyo ile ilân etmesi, Fransız ordusu•nu müthiş bir sarsıntıya uğrattı. Ve «I'ransızlar bir kere daha «ihanete uğradık!» diye bağırmağa başladılar. Meuse :inağlubiyetini müteakıb da ayni şekilde ifcağırmışlardı. Reynaud'nun sözleri, bin•lerce kahvede ve evde işitilmi?, ben de onun sözlerini bir kahvede dinlemiştim. Kahve sahibi tezgâhının arkasmda idi. Karısile bir misafiri de bir tarafta oruruyorlardı. Ben de kahvemi icerek bekliyordum. Başvekil: cFransız milletine vahim bir hâdiseyi haber vermek üzereyim» der demez, hepimiz dikkat kesildik ve ayağa kalktık. Reynaud devam etti: «Fransa artık Belçika ordusunun yardımına güvenemez.» İki kadın da derin birer nefcs aldılar. Fransız hava kumandası, bütün dünFakat ses'çıkarmadılar. Ve Başvekil de yamn, bilhassa Amerikanın vaziyetin vahametini anlamasını istiyordu. Bunun vam etti: cFransız ordusile İngiliz ordusu, şi için mayısın sonlarına doğru şimaldeki kumandanları harb malde tekbaşlarına düşmanla dövüşü hava kuvvetleri yorlar. 14 mayısta vuku bulan yarma muhabirlerini kabul ettiler ve kunıanlıareketini takib eden vaziyeti biliyorsu danların her biri Fransız hava kuvvetieri ruz. Almn ordusu iki grupa ayrılan or hakkmda dikkate değer konferanslar dularımız arasma sokulmuştu. Bu grup verdüer. Fakat birleşemedikleri bir nokların biri şimalde, diğeri cenubda idi. ta Fransanın ona karşı bir çıkardığı idi. Cenubdaki Fransız fırkaları Somms ve Ben, bir harb muhabiri sıfatile bu hakiAisne'i takib eden ve bütünlüğiinü mu kati mütemadiyen ileri sürüyör ve vahafaza eden Majino'ya uzanan yeni cep ziyeti ıslah etmek lâzım geldiğini anlaheyi tutmaktEdır. Şiraalde, General tıyordum. Fakat Fransız sansörü bu yşjBianchard'ın kumandası altınddki üç zılarımı silmeyi bir vazife tanıyordu. ordudan müteşekkil bir grup buHınuyor | Fransız hava kuvvetlerinin elemanlave bu ordu Dünkerk tarikile takviye e rı çok iyi idiler. Fakat Fransız tayyarediliyor. Fransız ve ingiliz kuvvetleri bu leri Alman tayyarelerine nispetle son limanı cenub ve garbdan, Belçika ordu derece bati idi. Morane avcı tayyareleri BU da şimalden müdafaa ediyorlardı. Messerschmidts'lere karşı bir şey yapaBelçika ordusu, muharebenin en ateşli mıyordu. Amerika tayj'areleri ise aııcak s:r&sında İngiliz ve Fransız silâh arka harbin sonlarına doğru gelmeğe başladı. (Yann devam edecek) daşlarına haber vermeden kayıdsız ve şartsız, birdenbire kralın emrile teslim olmuş ve Alman fırkalarma Dünkerk yolunu açmıştır.» İki kadın fazla tahammül edemediler ve ağladılar. Reynaud aoı acı devam etti: <On sekiz gün önce ayni kral, bize yardım icin müracaat etmişti Biz de bu müracaate mukabele ettik ve müttefik erkâruharbiyeshiin geçen ilkkânunda hazırladığı plân dairesinde hareket ettik. 10 mayısa kadar Almanyanın sözlerine müttefiklerin sözü derecesinde değer veren Kral Üçüncü Leopold. General Blanchard'a hiçbir haber vermeden, onun müracaati üzerine, onun memleketini müdafaaya koşan İngiliz ve FranSIT askerlerine hiç bir ihtar veya ima bulunmadan silâKlarını terketti. "Bu, tarihte eşi olraıyan bir vak'adır. «Belçika hükumeti, Kralın, mes'ul nazırlarm ittifakla muhalefetine rağ men bu kararı vermiş olduğunu bildirdi ve hükumetin emri altında bulunan bütün ordularla müşterek dava uğrunda mücadeleye devam azminde olduğıınu da ilâve ettL Belçika hükumeti, Fransız hükumetile teşriki mesai için yeni bir ordu kurmak istemektedir. «Bizim bütün endişemiz, kendi askerlerimiz üzerindedir. Bu askerler, şereflerini sıyanet etmiş olduklarını söyliyebiliriz. Askerlerimiz, cephede her gün muhteşem işler başarmaktadırlar ve harb içinde geçen 18 gün zarfında binlerce kahramanlık örneği gösterdiler. Seleflerinin mevkiine henüz geçmiş olan genc Fransız generalleri, şimdiden şan ve şeref kazanmaktadırlar. l.iderlerimiz ve askerlerimiz, bütün memleketin tam emnivetle bağlı olduğu bir blok teşkil ediyor. Yann bu blok, bütün dünyamn hayranlığını kazanacaktır. Önümüzde kara günler bulunduğunu biliyorduk. Ve bu kara günler gelmiştir. «Fransa, yüzlerce defa istilâya uğradı. Fakat hiç bir defa yenilmedi. Şirraldeki cesur halkımız, bunu hatınnda tutsun. Fransarıın yeni ruhu, bu imtihanlardan ve bu mihnetlerden doeacaktır ve Fransa her zamankinden daha şanlı olacakfır. Büyük liderimiz We\'gand. Mareşal Petain'le tam anlaşma dairesir.de Somme ve Aisne üzerinde bizim müdafaa ettiğimiz ve müdnfaa etmek dolayısile bize zafer kazandıracak bir hattı tesis etmişlerdir.» Fransız askerlerinin ve sivülerinin her yerde arayıp sorduklan birşey vardı: Fransız tayyareleri nerede? Alman tayyarelerine karşı Fıansa on tayyareye karşı bir tek tayyare bile çıkaramıyordu. Fransız tayyarelerinin de Fransa ufuklannda ferah ferah uçtuğu görülmemekte ve bu da herkesi rr.eyus etmekte idi. Almanlarsa, hiçbir engelle karşılaşmadan uçuyor, bombalayor, cephe gerisindeki muvasalayı kesiyor, cepheye gönderilen kuvvetlere yol ortalaruıda saldırıyor, arasıra alaylan dağıtmağa veya imha etmeğe muvaffak oluyor, Fransız köylerini ve kasabalarını bombardıman ediyor, muhacirleri de mitralyöz ateşine tutuyordu. da Yakalaıtan tnuhtekirler Haberleri NALINA IHEM MIHINA! Daima uyanık, daima tetikte! (Ankaradan telefonla bildirilmiştir) ürkiye Cumhuriyeti, bu harbin basındanberi «daima uyanık, daima tetikte!» olmayı ?iar e dinmistir. Harbin bize bulaşmaınabi için, ne lâzımsa yaptık, yapıyoruz ve yaparağız; fakat sulh, öyle bir şeydir ki yalnız T)ir tarafm arzusile tahakkuk edemcz. Biz istediğimiz kadar barışii gönül ver miş oluruz; karsımızda azgın harb ilâhlan, saldırtnak, dövuşmek isterlerse, bir giin gelip size çatarlar, sizi sevdiğiniz sulhtan zorla ayırırlar. Kaldı ki Türkiyenin istediği sulh, şerefli bir barıştır. Yurdumuzun tamamiyetini, devletimizin istiklilini ve Türklüğün namusunu muhafaza etmek sartile sulha bağlıyı/.. Sulh harbden daha ağır olmak istidadını gösterince harbi tercihe bir an hile tereddüd etmeyiz. Bu, bizim yalnız siiırle değil, bütün varbğunız boyunca silâhla da ispat ettiğimiz bir hakikat, bir realkedir. Gıda maddelerini artîranlar hakkında zabıt tutuldu Bakırköyünde İstanbul caddesinde G numarada bakkal Yordan, kahve sakladığından, Kocamustafapaşada Berber şefik sokağında bakkal ve aşçı Manuk beyaz peyniri 60 kuruşa sattığmdan ve Nişantaşmda Valikonağı caddesinde 89 numarada kömürcü Mihal oğlu Yordan kömür fiatlarmda ihtikâr yaptığından, Üsküdarda Hakimiyetimilliye cad desinde Ali, Halim, Todori, İlya ve Şazi adlarında beş bakkalın dükkân lcrındaki muhtelif yiyecek maddelerini yüksek fiatla sattıklarından, Üsküdarda Kirkor adında bir kuru kahveci de müsteriye çekirdek kahve satmak istemediğinden haklarında zabıt varakası tanzim edilmiş ve Adliyeye verilmiş lerdir. Tarihte Italyan hezimetleri Italyan hezimetleri yerine İtalya sskerlik tarihi dahi diyebilirdim. Zira İtalya kralhğının kurulduğu 1881 tarihinden Umumî larb nihayetine ka dar devam eden İtalya tarihi askerisi hakikatte bir seri mağlubiyetten ibarettir. Bugun Yunan cephesinde kırılan İtalyan taarruzu ilk nazarda bir sürpriz gibi telâkki olunuyor. Sürpriz dediğimiz hâdiseler bir takım unutulmuş hakikatlerin umulmadık bir zamanda zuhurundan başka birşey değildir. Cihan tarilıinin mütaleası bu hezimeti bize pek tabiî gösteriyor. İtalyanlar, esas itibarile zarif, nazik ve artist insanlardır. O san'at diyarınm her köşesinde ne zavnan olsa bir Verdi, bir Mikel Anj veya Alfieri yeîişebilir. Fakat Orlando Fürioso! O da:ma bir masal kahramanıdır. Resim, musiki ve edebiyatta her zaman parlak ve muzaffer olan Italyan mukaddeıtı savas meydanlarında adeta ebedî bir talıhsizliğe mahkumdur. 1848 de Sardünya Kralı Charles Albert'in Birinci Küstozza mağlubiyetile başlayan İtalya askerî tarihi Novare, Ikinci Küstozza, Lissa, Adova gibi ağır hezimetleri k?ydettikten sonra nihayet Umumî Harbin meşhur Kaporetto bozgunile nihayet buluyor. Bu mütaleaya karşı şöyle bir sual sorulabilir: İtalya bu kadar mağlub oldu ğu halde bugunkü mevkiini nasıl elde etmiştir? Hakikaten hayrete şayan olan bu muvaffakiyet kurnaz bir siyaset, güzel bir şans ve daima değişen kuvvetli müttefiklerin büyük yardımları sayesinde husule geldi. İtalya verdiji bütün sözleri hiçe sayarak daima müttefik değişmiş, daima yenihniş, fakat neticede mütttfiklerinin zaferinden istifade ederek beslediği arzulara nail olmuştur, *** T Mareşal Moltke şöyle demişti: " Avusturyalılara çok acıyorum, hangi harbe girseler kaybediyorlar. îyi ki Cenabıhak onları teselli için Italyanları yaratmış !.. i Yazan: Hasan Adnan GİZ ceıeyanlarını kuruyor, bir taraîtan Kırıma ordular gönderirken diğer taraftan Meksikayı fethe kalkıyor ve müteveffa amcası gibi Fransız kanını iisebilul'ıah harcayıp duruyordu. Kavur evvelâ küçük bir kuvvetle Kırını harbine iştirak ederek imparatorun gözüne girdi ve Paris kongresinde büyük devletlerin murahhaslan arasına, karıştı. 1858 de Plombier içmelerinde yapılan bir mülâkatta budala imparator pek âlicenab bir kararla İtalyan davasını bizzat kendi eline almış ve Alplardan Adriyaüğe kadar büyük bir İtalya vücude getirmeyi vadetmişti. Artık Fransız dayılarına güvenen İtalyanlar ezelî düsmanları Avusluryalılara karşı horozlannıaya başladılar. Harbin ilâıu uzun sürmedi. İtalyan ordusu gene bermutad mağlub oluyordu. Derhal yardıma koşan Fransızlar, Avusturyalılan Majenta ve Solferino'da bozdular. Napolyon mağlubları takib etmiyerek VillaFranka muahedesile üç ay suren muharebeye nihayet verdi. Bu muahede mucibince Avusturya yalnız Lombardiyayı İtalyanlara terkediyor, Venedik eyaleti gene kendine kalıyordu. Bu vaziyete sinirlenen İtalyanlar Napolyon'a vaidlerini hatırlatarak Adriyatik sahillerine kadar bütün Venediği taleb etmişler, fakat derın düşüncelere dalan safdil hükümdarı daha iazla kandıramamışlardı. Üçüncü Napolyon bir taraftan Prusya askerlerinin Ren sahillerinde toplanmasmdan şüphelenmiş, diğer taraftan şark hudu dunda bu kadar sür'atle vücude gelen büyük bir İtalya devletinin istikbalde Fransa için ne büyük bir tehlike teşkil edeceğini iş işten geçtikten sonra idrake muvaffak olmuştu. Üçüncü Napolyon'un hatası çok büyüktü. Fransa bu hatanın cezasuu çok zaman, hatta bu son muharebeie bile çekti. Nitekim İtalyanlar, Fransız dostlarına karşı şükranlarını ödemekte gecikmediler. 1870 te Fransa feci bir mağlubiyete uğrarken kendilerini kurtaran adamı arkadan vurmak için Prusya ile beraber oldular ve Papayı muliafaza eden küçük Fransız ordusunu Romadan 1866 Prusya Avusturya muharebssinde İtalya hem Venediği almak, hem Fransız tahakkümünden kurtulmak için gene Prusya ile beraber harba girmiş; bu sefer hem karada, hem denizde mağlub olarak neticede gene Fransadan isüaneye mecbur kalmıştır. Bu muharebenin bidayetinde Kral Viktor Emmanüel'in kumandasında üç kolordudan mürekkeb olan İtalyan ordusu Min£İo nehri civarında toplanmıştı. Verona'dan hareket eden Avusturya kumandanı Arşidük Albert, Minçio nehrini geçer geçmez İtalyanlara tesadüf etti. 80,000 kişiden ibaret olan Avusturya ordusuna karşı İtalyanların yüz yirmi bin askeri vardı. İki ordu Birinci Küstozza muharebesinin cereyan ettiği ayni ineydanda karşılaştı. İtalyanlar Solferino muharebesinin tarihi olan 24 haziranda feci bir ihlıizama duçar olarak Minçio gerisine çekildiler. Avusturya ordusunun bin beş yüzü esir olmak üzere 8000 nefer kay betmesine karşı, İtalyanlar 4000 esir. 4000 maktul ve mecruhla on be., top kaybetmişler; maddî zayiatın o kadar mühim olmamasına rağmen pek büyük bir manevî hezimete düşmüşkrdiKara harbine gene Üçüncü Napolyon'un müdahalesile nihayet verildi ve İtalya mağlub olduğu halde Venedik eyaletini ele geçırdi. Denizdeki İtalyan mağlubiyeti daha gülünc olmuş, eski usul, ahşab Avusturya gemileri zırh hlardan mürekkeb mükemmel bir İtalyan donanmasını büyük bir bozgu na uğratmıştı. Lissa deniz bozgununun İtalyada bıraktığı manevi tesir Küstozza mağlubi yetinden daha acı oldu. İtalyanlan daima yenmesine rağmen Avusturya ordusu bu tarihte hiç de iyi bir vaziyette değildi. Nitekim Fransa ve Prusya ile yaptığı nıuharebelerde faik kuvvetine rağmen daima büyük hatalara düşerek mağlub olmuştu. Bu vaziyeti muhakeme eden Mareşal Moltke bir gün: ADUYEDE Bir suiistimal mi? Gayrimübadil komisyonu işlerini tasfiye için dosyaların Defterdarhğa devri sırasında Maliye müfettişleri tetkikat yapmışlar ve bir suiistimal meydana cıkarmışlardı. Neticede, bu komisyonun veznedarı olan ve Maliye Nezareti umum müdürlüğünden tekaüd edilmiş bulunan Macid hakkında takibat açılmıştır. Kendisinin, muhtelif zamanlarda 150.000 liraya varan bazı bonoları zimmetine geçirdiği iddia olunmaktadır. Macid, dün Adliyede tevkif edil miştir. Azılı hırsız Araçta hırsîzlık yaptığı ve karakolun kapısını kırdığı iddia olunan Husrev adlı biri, Araçtan vaki iş'ar üzerine, dün İstanbulda yakalanmıştır. Hakmda tevkif müzekkeresi yollanacaktır. MÜTEFERR1K Kışhk hediye teberruları artıyor Askerlerimize kışhk hediye olmak zere dün Eminönü Halkevine muhtelif tüccar tarafından 4250 yün çorab. 730 yün eldiven, 780 yün yelek gönderil roiştir. Avusturyalılara çok acıyorum demişti hangi harbe girseler kaybediycrlaı. İyi ki Cenabı Hak onları teselli için İtalyanlan yaratmış!.. *** Fransanm 1870 mağlubiyetinden sonra İtalya geniş bir nefes alarak eski hamisile rekabete başladı. Evvelâ Tunus meseîesinde çatıştılar. Tunusun Frsnsa t3ıafından işgali İtalyanlan ezeiî düsmanları Avusturya ile Almanyamn kucağına attı. 1596 da Habeşistanı istilâya kalkan bir İtalyan ordusu Habeş İmparatoru Menelik tarafından Adova'da imha edildi. Fakat üçüzlü ittifak hiçbir zaman İtalyanın içine sinmemişti. Avustury^da kalan toprakların hulyası, İtalya İrre denta istirdad olunmıyan İtalya davasıRoma hükumetini daima bihuzur etti. Nihayet Harbi Umumide müttefiklerini dpğiştirerek o tapraklan da elde ettiler. Lâkin Triyestenin ilhakı bu sefer o kadar ucuza mal olmadı Meşhur Kaporetto bozgunundan sonra 200,000 nefer kaybettiler ve ancak İngiltere ile Fransanın zaferi sayesinde Habsburgların son mirasına kondular. Hâdiseler, harbi emniyet sabanııza getirmiştir. İşgaller, yeni nizam masallan, üç başh iken dört başlı olan paktlar, esrarengiz mülâkatlar, gizli vo şüpheli anlaşmalar karşısında «daüna uyanık, daima tetikte» prensipine sunsıkı sarılmak lâzım geliyor. Bu, bizim için, artık bir hayat prensipi olmuştur. Son alınan ve daha da alınacak olan tedbirlerin manası budur. Bunlar, Tiirk milletinin varlığuu korumak için alınmı? tedbirlerdir. Harb geceyarısı, bir hırsız gibi, bir şakî gibi geliyor. Eski şevalyelik devirlerinin harb ilânı usulü artık tarihe karışmıştır. Mütecaviz karşısındakine vakit kazandırmak şöyle dursıın nefes bile aldırmak istemiyor. Kn son ınisali, kahraman Yunanistandır. Artık en re vaçta harb prensipi baskuıdır. Baskına uğramamak için ise «daima uyanık, daima tetikte» olmak lâzımdır. Hükumetimizin aldığı, alacağı tedbirleri memnuniyetle karşılanıalıyız; çünk* bizi harb denilen şakiye karşı korumak için alınıyor. Onlar en lüzumhı, en hayati müdafaai nets (edbirleri; mu kaddes tedbirlerdir. Türk ordusu ve Türk millcii, Başbuğu büyük Millî Şei İsmet İronünun emri altında uyanık ve parmak teıikte, sakin ve vakur, hâdiseleri bekliyor. Ankarada konferanslar Hukuk İlmini Yayma kurumunun, her sene tertib ettiği konferans serisine yarından itibaren Ankarada baslanacaktır. «Ankara muahedesi ve Boğazlar» mevzulu ilk korlferansı vermek üzere Üniversite Rektörü Cemil Bilsel bu gün Ankaraya gidecektir. Batan Yunan gemisinin eşyası Geçenlerde Ambarlı açıklarında batan Yunan gemisinde bulunan bazı eşyalar suyun üstüne çıkmakta ve bir kısmı sahile vurmaktadır. Bunlar gümrük muhafaza teşkilâtı tarafından toplantılmaktadır. Şehrin içinden Işıksız istanbul oyunu oynamaktan başka çare kalmıyacakl Fakat bana sorarsanız, eğer, bu ihtiyarî zuinıeün de kendine mahsus bir tadı olduğunu iddia ederim istanbul, gö müldüğü karanlık içinde daha heyoetli bir şehir oldu. Sonra, bu ışıksızlığın terbiyetkâr bir fazileti olduğunu da unutmıyalun. Neydi o arsızlığımız? Her sokak İjaşında bir ampul yanardı da gene ikide bir kaıanlıktan şikâyet eder, «filânca sokağa bir lâmbaü.» diye haykmrdık. Şimdi etrafıma bakıyorum da, adeta keraıılığa bir günde alıştık, gitti. Apaçık söylemeli ki, ışıksız geçirdiğimiz bu ilk gece, Türk İstanbul için ayni zaınanda güzel bir disiplin ımtıhanı oldu . Artık geceleri alacaklılardan çekinmeğe de sebeb kalmadı. Kollarını sallaya sallaya, hatta kapısı önünden geçsek kim farkına varacak?. Arka sokaklardan evime dönerken en az on yolcu ile fener fenere geldik. Bir gün içinde bu kadar eli fcnerli de nereden peyda oldu bilmem! Eski şürlerin yeni medlulleri arasında sırası düşünce tekrarlardık: c£Ide i§kembe fener, arkada zenbili sa.h'jr Gece jashnda gikemhârelerindir meydan'.v İşkembe fenerler çoktan tarihe kanştı. Fakat bu gidişle, elektrik fenerlerinin de müzelik olmasmdan korkuyo rum. Çünkü birkaç y«re sordum. Kimi kalmadı, dedi, kimi benden anasının nikâhını istedi. Bundan sonra, kimse kimseye: «Feneri nerede söndürdun?..» diye soramıya cak. Feneri. evden başka nerede söndürebiliriz ki... Geç vakit matbaaya dönerken, karanlıkta, birisi düşe kalka peşimsıra geliyordu. Bir ara duraklayıp bağırdı: Bu da geçer yahu!. Evet.. Bu da geçecek ve bu karanlık gecelerin bol ışıkh bir sabahı da olacak 0, dün akşam gömüldüğü karanlık içinde daha heybetli bir şehir oldu Soruyoruz! Tahkik edilmeden bir vatandaşın eşyası nasıl satılır? Bir vatandaşımızın dün bize anlattığı hazin macara, zorla tahmil edilmiş haksızlığın ve körü körüne icraatm en feci misalini teşkil eden bir şaheserdir. Hâdise şudur: Falih maliye tahsil şubesi şefi icra memurlarile beraber 18 ikinciteşrin 1940 günu. Fat'h Çarşambasında İsmailağa sokağmda 35 numarada Bürhanm evine geierek, Aksarayda bina alıra s?i:mi!e meşgul Bürhaneddin olduğıı iddiasile 1936 yılına aid 1267 lira kazanc vergisinin tahsili için eşyai»rım haczediyor. Böyle akla gelm^z bir muamele karşısında ka'an va^ar.daş, kendisinin aranılan Bürhaneddin olmadığmı söyiüyor ve ispata çalışıyoısa da nafile... Dinleyen olmamış ve zavallının bütün eşyaları 20 ve 21 ikinciteşrin günleri Sandal Bedesteninde harac mezad satılmış. Bu facia cereyan ederk°n hâdiseye el koyan maliye müfettişi Nahid. anlayor ve ispat ediyor ki bore bu Bürhana değil, Aks?rsydaki BOrhaneddine aiddir. Ama ne çare ki iş işten geçmiştir, adamın evi allüst olmuş, eşyası elden gitmiştir. Kendisi ve ailesinin ne kadar müîkül ve feci vaziyete düşmüş olacaklarını ise söylemeğe hacet yoktur.. Dünyanın en başit fakat mecburî. bir tahkik «vazifesini ihmaS ederek masum bir vatanda.şın evini. hayaiırj ve haysiyetini bu derece lâübali icraatla haleldar etmeğe kımin hakkı vardır? Şimdi bütün bu kırıîan şeyler kimin tarafından ve nasıl tamiı edilebilir? diye; Soruyomz. (Baştarafı 1 iııci sahifede) iopladığım halde seçemiyorum. Arasıra parlayıp sönen m a n ışıklar, yolumu aydmlatıyor: Otomobü ve otobüs fenerleri! Tramvay arabaiarı bile maskelenmiş iâmbalarile, uzaktan bu geceye kadar, yabancısı olduğuri şekillerde gözüme görünüyorlar. Siikecide birdenbire zınk diye durduk: Ne var? İieıide bir otobüs, tramvayla çarpışmış! Yolcular gülüşüyorlar: Aldırma!.. Gitgide alışılır hepsine... Bir vatman. telâşla aramızda dolaşı yor: Bizim araba hangisi idi? Sırkeciden geçerken Ankara caddesi bana uzaktan, içine karanlık doldurulrnuş bir eski çekmece gibi göründü. Dükkânların çoğu açık... Fakat hepsi de harıl harıl ışık gizleme hazııiıklariie meşgul... İşte Eminönü... Koca meydanda lek lâmba yanmıyor. Bahkpazarmm ışıkları da olmasa göz gözü görmiyecek. YenicEmie bakıyorum. Düz bir ovanın ortasmda adeta sivrilmiş bir kaya parçası!.. Köprünün üzerinde, çıt yok. Saraybuınu, o kadar koyu bir karan!:ğa gömülmüş ki, kara nerede bitiyor, deniz nerede başlıyor belli değil. Karaköy, bu çatık kaşlı, kara suratile admı hiç yalana çıkarmıyacak. Bir kunduracı dükkânının öııüpde duran çıplak başlı bir adama mekteb çocuklan takılıyorlar: Başını içeri çek be! Dısaııya jşık vuruyor! Ceza vereceksin! Tozkoparan yokuşunda karanlık bir kat daha kesafet peyda etti. Ve nihayet iştc Beyoğlundayım. Hani şu kendi ölçüsünde bir «beldei nur» olan Beyoğlu... Gözlerimle sinema kapılaruıda ışıl ıştl psrlayan yanar döner reklâmîarı arıyorum. Gecenin kalm süngeri hepsini bir hamlede silmiş. Yalnız dükkSnlann vitrinlerinden üçer beşer damla aydmlık sızıyor. Fakat birkaç saat scnra. bu dükkânlar da kapanmca, Bcyoğlu caddesinde «körebe», yahud «mumsöndü. Asrıhazır Avrupa tarihinin başlangıcı sayılan Viyana kongresinden sonra İtalya kıt'ası irili, ufaklı bir çok hükumetier arasında taksim olundu. Bu hükumetlerin başuıda Sardünya ve Napoli krallıklarilc Papanın ruhani hükumeti göze çarpıyor, Venedik ve Lombardiya gibi İtalyarım en zer.gin eyaletleri ise Avusturyanın idaresi altında bulunuyordu. Bu asırda bütün Avrupayl saran milliyet cereyanları zaman zaman İtalyan'arı büyük ihtilâllere sürükledi. Parlak ümidler, âteşin hitabelerle başlayan bu yanlar daima feci bir inhizarnla neticelen miştir. Italyan milliyetçileri Avusturyaya karşı Sardünya hükumeti tarafından himaye olunuyor, İtalyan davasını en ziyade Savua hanedam benimsiyordu. Bu davanuı hâdimleri, Abdülhak Hâmidin kahramanları gibi mutantan ve coşkun bir lisan konuşuyor: Parolamız şudur: diyorlardı Fara da se İtalya kendi kendini yaratacak! Bu gaye uğruna diğer İtalya prenslerile birleşen Sardünya Kralı Charles Albert 1848 de Venedik ve Lomburdiya üzerine yürüdü. Fakat müttefiklen tarafından yarıyolda terkolunarak Küstozzada ağır bir mağlubiyete uğradı F.rtesi j'il tekrar şansını denemek istenüş, fakat bu sefer daha büyük bir felâkete sebeb olmuştu. Avusturya kumandanı ihtiyar Radeçki bu mühim fırsatı kaçırmıyarak İtalyan ordusunu Novarre'de imha etti. Bu mağlubiyetin akşamında «mütereddid kral> tac ve tahtmı oğlu Viktor Emmanuel'e terkederek tekbaşına Portekize doğru sa\oışup gitmişti. Bu tarihten sonra Fara da so formülü bir daha ağıza abnmadı. Kendi başlanna bir iş göremiyeceklerini anlayan İtalyanlar şimdi kendi işlerini gördürecek bir başka açıkgöz arıyorlardı. Zeki bir diplomat olan Kavur bu açıkgözii bulmakla gecikmedi. Fransa İmparatoru Üçüncü ^7apolyon cihangirlik sevdasına düşmüş, dcst düşman gözetmeden bütün milliyet Oda karanlık. Zeyneb arkası Melihaya dönük, pencereden dışansını seyreoiyor.. Meliha ayaklarının ucuna basarak ilerliyor, Zeynebin mercan kolyesi işte orada, masanın üzerinde, iri l;an damlaları gibi beyaz mermerin üzerinde parlıyor. Genc kadın kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi atarak yaklaşıyor .yaklaşıyor, yavaşça kolyeyi alıyor, sonra gene ayaklarının ucuna basarak odayı terkediyor. Merdivenleri deli gibi iniyor, sokağa çıkıyor. Caddeler kalabalık ve o koşuyor, koşuyor. Meliha uyandığı zaman ter içinde idi. Kalbi şiddetle atıyordu. Üç gecedir üstüste ajni rüyayı görüyordu. Eğer Zeyneb mercan kolyesine göz dikı iş olduğunu, onu her gece rüyasmda çaldığını bilse.. Ellermi >üzüne kapadı, ağlamağa başladı. Zeyneb çok eski, çok sevdiği arkadaşıydı. Kolyesini çalmak aklmdan bile geçmemişti.. Kocasmm elini omzunda hissetti. Genc adam: Haydi yetişir, ağlama artık! diyordu. Âsabın çok bozuk. Ne oiuyorsun anlamıyorum. Kocasmın sesinde şüphe, sıkmt] ve hafif bir öfke titrediğini farketti. ;<Benden şüpheleniyor, diye düşündü. Ona söylersem biraz ferahlarım.» Bu mercan kolye diye, başladı. Zeynebin kolyesi.. Genc adam: Biliyorum, diye, sözünü kesti. Öyle bir kolye istiyorsun. İmkânsız, paramız yok. Herhalde bunun için ağladjgını iddia edemezsin.. Ve arkasmı döndü, bir kolunu başının üzerine koyarak uykuya hazırlandı. Meliha sustu. Hiddetle <kıskanc, geçimsiz, üstelik de fakir. diye, düşündü. İçıni çekti, halbuki Zeynebin kocası Hayrı nasıl kazanıyordu! Hayır, bu Hasaa Adnan Giz 1KT1SAD Türk . Rumen ticareti Eski Türk Rumen ticaret anlaşmasının müddeti nihayet bulduğundan bu Vekâletin neşrettiği gramer günden itibaren mer'iyetten kalkmış ola caktır. Rumenlerle yapılan yeni anlaşMekteblerimizde bir kaç seneden ma iki tarafça henüz tasdik edilmedi beri esaslı bir gramer tedrisatı yapılginden, Rumanya ile aramızda mer'î mamakta idi. Dağınık bir şekilde veril bir ticarî anlaşma kalmıyacaktır. mekte olan gramer derslerini vakit Dünkü ihracat kaybetmeden bir esasa bağlamak üzere, Maarif Vekâleti «Ana Hatlarile Türk Dün şehrimizden 100 bin liralık kaGrameri» adlı bir deneme hazıriamış dar ihracat yapılmıştır. Bunlarm içinde ve bu broşürü bütün muallimlere bilbassa ÇekoSlovakyaya 50 bin kilo göndermiştir. sabun, Bulgaristan ve Yunanistana baVekâlet, ayrıca mekteblere gönder lık ihracatı ehemmiyetli bir yekun tutdiği bir tamimde de 941 nisanına kadar, maktadır. Dün, İskenderiyeden şimendiferîe bütün muallimlerin kitab hakkmdaki diişüncelerini, mucib sebeblerle bera 150 bin kilo deri gelmiştir. ber bir rapor halinde bildirmelerini istemiştir. Bir çöküntü Beykoz Anadolufeneri yolu inşaKız enstitülerine girecekler atında çalışan amelenin üzerine bir Devlet orta okul imtihanına girmeğe toprak yığıntısı çökmüş, ameleden Arthak kazanan orta okul talebesinden vinli Necib, Erzincanlı Cemal ve Muskızların, kız enstitülerinin orta okul tafa toprak aUmda kalarak ağırca yatahsili görenlere mahsus, dördüncü sı ralanmışlar ve etraftan yetişilerek çörıflanna kabulleri hakkında vaki olan küntü altmdan çıkarılıp Haydarpasa müracaat Maarif Vekâletince kabul e hastanesine kaldırılmışlardır. dıJmiştir. MAAR1FTE Genclerin çayı Üniversite talebelerinin mutad tanışma çayları bu sene de verilecektir İlk çay yann akşam Taksim kazinosunda Hukukçular tarafından verilecektir. Gencler, elde edilecek varidatı asker lerimize kışlık hediye almağa tahsis edeceklerdir. CUMHURİYET Nüshası 5 kurustur. Bir otomobil kazası E\T,elki gece Sirkeci caddesinden geçmekte olan Polonya sefaretine aid otomobil, Murad isminde birine çarparak başından ve ayağmdan yaralanmasına sebebiyet vermiştir. Senelik Altı ayhk Üç aylık Bir aylık flbonp şeraiti Türkiye Haric için ıçm 1400 Kr. 2700 Kr. 750 » 1450 . 400 » 800 > 150 » Yoktur. Dikkat Gazetemize gönderilen evrak ve yanlar neşredilsin edilmesin iade edilmez ve ziyaından mes'uliyet kabul olunmaz. KüçOk hikâye Mercan kolye mercan kolye Zeynebe yakı^mıyordu. Genc kadınuı kuru, kemikli bir göğsü vardı. Derisi hasta, solgun renkli idi. Bu mercanlarm karısından ziyade kendisine yakışacağmı Hayrı da bir kaç kere ima etmişti. Hem Hayrı son zamanlarda yüzüne fazla ısrarla bakıyordu. Meliha bu bakışlardan hoşlanmıjordu. Kocasmı seviyordu o. Hem Hayri çirkin adamdı, fakat çapkm. Acaba Aıiz bir şey hissetmiş miydi? Onun için mi birkaç gündür kavga edecek bahane arıyordu. Sabah geç kalktı. Aziz işine gitmişti. Ortalığı topladı, yatağını düzeltti. Mutfağa girdi. Öğleye doğru kapı çalındı. üeno bir çocuk, küçük bir paket uzatar&k: Meliha Hanım siz misinız efen dim, dedi. Bunu gönderdiler. Cevab beklemeden uzaklaştı Meliha bıraz şaşkm kapıyı kapadı .paketı açtı. Ve keskin bir hayret çığlığı atarak olâuğu yerde donmuş gibi kaldı. Paketin içinden mercan kolye çıkmıştı. • Tıpkı Zeynebinki gibi iri, kırmızı taneli, iki üç dızi mercan.. Genc kadın avuclarının arasmda duran mercanlara hayran ve şaşkın bakıyordu. «Fakat kim gönderdi bunu?» diye, kendi kendine sordu. Evet, kim göndermişti? Herhalde mercana olan zâfjnı bilen biri. Kocası mı? Hayır. Bir akrp.ba? Bu da olamaz. Birdenbire aklına Hayn geldi. Zeynebin kocası.. Acaba o mu? Durdu, öfkeden kıpkırmızı olarak ilâve etti: Böyle bir hediye kabul edebilmen için kimbilir aranızda neler geçti? Birdenbire kapıya doğru yürüyerek: «Gidiyorıun dedi, benim böyie bir kadınla isim yok.. Bir mercan kolye için, Fekat ne yapmalı şimdi? Kimden gel o bayagı adamla.. Meliha, «dur, gitme diye bağırdı, andlği belli olmıyan bir hediye.. Takmanıası, sahibini bulup izahat istemesi lâ latacağım.> Aziz kapıyı açacakken birzım. Haydi taktı diyelim, o zaman da denbire durdu, zil çalıyordu. Karısma baktı ve küçük bir tereddüdden sonra Azize ne demeli? Akşam Aziz erken geldi. Elinds bir kapıyı açtı. Meliha o gelen, kolyeyi geyığm paket vardı ve neşeli görünüyor tiren çocuğu tanıdı. Heyecan içinde kalbini tuttu, çocuk bir zarf uzatıyordu. du. Genc kadına bakarak: Bak erken geldim, dedi. Evlendiği Affedersiniz dedi, öğleyin paketi vemizin yıldönümü olduğunu unutma dım, nefis şeyler aldım, bakkal da bi riıken mektubu vermeyi unutmuşum.. Aziz karısının telâşlı, perişan halini ra getirecek. Bu geceyi başbaşa geçiregörmüştu. Aradığını buimuş gibi gözleceğiz... İlk gecemiz gibi.. Genc kadın sarardı, evlendiklerinin rinde muzaffer bir ışık yandı. Çocuğuu yıldönümü olduğunu, kolyenin sevinci, eiinden zarfı çekip aldı. Kapıyı şiddetle heyecam içinde tamamen unutrnuştu. kapadı. Peride Celâl Aziz derhal onun durgunluğunu farketmişti, birdenbire gözleri genc kadının esmeı, güzel göğsü üzerinde birer dizi ateş gibi yanan mercanlara takı'dı. sinirlendiği zamanlarda olduğu gibi boyun damarları şişti. Paketleri hemen orpcığa ,bir iskemlenin üzerine bıraktı. YBklaştı ve sordu: Bu kolye nereden çıktı? Meliha çok tabiî söylediğini sanarak halbuki heyecandan gözleri kırpışıp yüzü kızararak hazırladığı yalanı kekeledi: Şevkiye halam almış.. elden düşme.. istediğin kadar tak diye, verdi. Sonra iade edeceğim. Genc adam, tok bir sesle: Halan! dedi, bunu sana Zeynebin kocası hediye etti, evet, o... Bir zamandır sana nasıl baktığını görüyordum. İtiraf et ondan aldığını söyle!.. Mektubu okuyup bitirdiği zaman öfkesi dinmiş, gözlerindeki şüphe kaybolmuştu. Ha>Tet içinde kendi kendine söylenir gibi: Fakat niçin yalan söyledin? diye mırıldandı. Ve mektubu genc kadına uzatiı. Meliha telâş içinde kapar gibi kâğıdı aimıstı. Bir solukta okudu: «Meliha, bu mercan kolyeyi nekadar sevdiğini biliyorum. Bugün izdivacının yıldönümüdür, onu sana hediye ediyo" rum. Güle güle kullan yavrum. Zeyneb» Ah bu Zeyneb meğerse ne melek kadmmış! Melihanm gözlerinden sevinc ybfları dökülüyordu. Artık kolye kendisinin olmuştu. Aziz de gitmiyecekti, her gece gördüğü rüyadan başl?.yara!<» ona herşe>i anlatmaya karar verdi v» dediği gibi yaptı. Biraz sonra mes'ud neşeli sofrayı beraber kuruyorlardu elbette!.. Salâhaddin GÜNGÖR