CUMHURIYET 20 lkinciteşnn 1490 HUKUK TETKİKLERÎ BÜYÜK SİYASl TEFRİKA: harb, cesaretle değil. makine ile kazanılıyor» demek istiyordu. Fransız erkânıharbiyesinin yirmi senedenberi öğrenmesi icab eden bir şey, harbi makinenin kazandığı idi. Fransız erkânıharbiyesi ise, bunu ancak Almanlaruı Meuse cephesini yarmaları üzerine öğrenmişti. Buna karşı onun tmakine ısteriz, yoksa mağlub oluruz» demesi lâzımdı ve bunu demeğe imkân vardı. Fakat Fransızlar bunu söylemiyor ve mümkün olduğu kadar hakikati gizlemeğe ve nikbin görünmeğe bakıyorlardı. General Buisson, süvari kumandam idi ve Fransanın en güzide süvarileı mdendi. Bu yuzden General, motörtze bir fırkanın başına getirilmiş, ayni zamanda kendi süvari fırkasının kumandaııbğını muhafaza etmişti. Ve İki Alman piyade fırkasını durduranlar da bunlardı. Generalin kendisi bana şunlan anlattı: «Alroanlar, geceleri Aisne üzerinden h^tlarımızı geçıyorlar. Fakat süvarilerime kat'î emir verdim ve her neye mal olursa olsun mevkilerini muhafaza etmelerini söyledim. Onlar da mevkuerini muhafaza ediyorlar ve sabahları Alman tanklarmı geri sürerek vaziyetimizi koruyoruz. Alman piyadesi mükerrer hücumlar yapıyorlarsa da yalnız ağır zayiata uğramakta ve hiçbir muvaffnkiyet kazansmamaktadır. Bizim meşgul olduğumuz motörize kıt'alar, iyi dovüştüler. Fakat biz de onu durdurmağa muvaffak olduk. Almanlarm tankları bizim tanklarımız kadar agırdır ve otuz tonluktur. Fakat Almanlar, sür'at uğrunda herşeyi feda ettiler. Tanklanmızın topları. Almanlann zırhlannı deliyor ve bu yuzden Alman tanklan kolayhkla tahrib ediliyor. Yüzbaşı Bülotte de bu rayede on ki tankı tshrib etti. Tahribatımız çok geniş bir ölçü aldığı için Almanlar da Rheins ve Parise doğru bir yarma hareketi yapmaktan vazgeçtîler.» (Yann devam cdecek) Yazan: GORDON WATERFİELD Fransa tayyare, ve teçhizata çok muhtacdı Fakat bu hakikati, halka ve harice duyurmaktan içtinab ediyorlardı Makine kazanıyor Bir ihbar Haberleri eden; kanunumuzda tashih zaruretleri İstanbul Üniversitesi Hukuk fakül* tesi mecmuasında Ord. Prof. I. Samim Günensay ımzasıle neşrolunan yazıda medenî kanunumuzun yenideu ietkik ve tashıhine ihtiyac olduğundan bahsedıimekıedır. Medenî kanunla borclar kanununu mehazları olan Isviçre kanunlanle madde madde rnukabele ve teılak ve bu tetkiklerm neticesinı tespıt ve tasnıf etmiştik. Gerek ilmî salâhiyeti, gerek vazifesınin verdiği otorıte haseoile, büyük makamlarm dıkkatıru çekeceği şüphesiz buıunan saym protesorun bu yazısı tetkiklerimızın neticssinı neçir mevkiıne çıkarmağa vesile oiaıuşıur. Mecellenin inkıiâb Türkiyesine kıfayeısızliği gözonüne alınarak, garb memleketlerındeki medenî kanunlardan birinın aiınması lüzumuna karar verıldıği zaman, İs\içre kanununun ihüyaclarınuza ve seviyemize en ziyade muvafık olduğuna ne suretle hükmediümi^ olduğıuıu tetkik zamanı geçmiş olduğundan, şimdı tetkiklerimizi medenî kanunumuzun şekil ve esasuıa hasrediyoruz. Medenî kanunumuzda görülen noksanlar, bazı yerlerde tercume hatalan, bazı maddelerde kanun metinlerinde zarurî olan vuzuha mâni olacak derecede muğlâk ve müteselsil cümleîer, asıl meündeki bazı terimlerin bizim kanunun muhtelıf maddelerinde muhtelıf tabirlerle tercüme edilmiş ve bu buretle terunlerde ıttırad kaidesine riayet edilmemiş olması, İsviçre metninde kullacılan ve bizde mukabili olmıyan baa terimlerin mukabilleri ihzar edilmı>erek bir kaç kelimelik cümlelerle ifade edilmesi velhasıl medenî hukuka mahEUS tam bir terminoloji bulucmaması gibi hususlardan ibarettir. İ H E M MIHINA îhtikârla mücadele t> hükârla mücadele, yalnız bu buhII ran devirlerinde değil; hayatın en II tabii zamanlannda bile, üzerinde durulması lâzım gelen mühim bir mevzu olagelmişür; Avrupa harbi ba^layıp da normal ticaret altüst olduktan, deniz ve kara yolları kısmen tamamile kapandıktan, açık kalanlan da binbir güçlüğe uğrdıktan sonra ise, ihtikâr denilen belâ uğraşması ve yenmesi güç bir ejder olmuştur. Çünkü muhtekir denilen ve kendi kesesini doldurmak için bütün bir ınilleti sovan, hatta kahraman askerlerin gomleğinden bile çalan mel'un bir sınınn, para kazanmak ve zengin olmaktan başka dini dimanı yoktur. Hükumetin cıkardığı kanunlara rağmen, muhtekir, ya cesur bir kasa hırsızı gibi halkı açıkça soymağa, yahud da usta bir yankesici gibi sezdirmeden elini vatandaşların ccbine sokup para cüzdanlarını boşaltnıağa çalışır. Yiğit askerlerimize. karşı beslediğimiz sevgi ve minnet duygularının bir nişaııesi olmak üzere toplanan kış hediyeleri dahi, menfur bir ihtikâra vesile o'.muştur. KöylU çorablarının on gün içinde 35 kumştan 60 kuruşa çıktığını, askerlerimiz için bir miktar çorab alırkcn bizzat kendi m ıstırab ve hicab duyarak gördüm. Muhtekir, kendisini ve kasastnı da bekliyen Mehmedciğia hediyesindcn de çalacak kadar sefil ve vicdan.sızdır. Kıymeüi Ticaret Vekilimiz Nazıni Topçoğlu, ihtikâra karşı mücadele eden hükumete halkın da yardım etınesini \e ihtiyacdan fazla mal almamasını tavsije ediyor. Bu tavsiye gayet yerindedir; fakat halk da ne yapsın? Fasulyenin geçen seneye nispetle 25 kurustan 35 kuruçıktığını görünce, gittikçe daha çıkacak korkusile beş kilo yerine, parasi vatsa, on beş kilo alıyor ve böylece ihtikâr miicadelesi, bir «fasid daire. içinde dönüp duruyor. Bazan, işte bu kış hediyesi i.şinde olduğu gibi, bazı malları, kısa bir zaman* da, çok miktarda almak lâzım gcliyor. Şimdi bir ay içinde yüz binlerce çorab, eldiven, fanilâ, ve binlerie kilo yünipliği alacağız. Eğer, ihtikâr olacak diye bunları almazsak askerlerimize verilecek kış hediyesi devede kulak kalmağa mahkumdur. Bu misal de gösteriyor ki yalnız. halkın ihtiyacdan fazla birşey almaması meseleyi halle kafi değildir. Nibayet, fazla alınan şeyler, bozulmadan saklanabilen mahdud maddelerdir ve lıunlan bol bol alıp saklamak da, gene mahdud kimselcrin yapabileceği bir iştir. Fiatlann yükselmesi, günü gününe geçinen büyük ekseriyetin eviııdc küçük stoklar bile yapmasma mânidir. Kazanclan sabit kalanlar. pahalılıkla mücadele edebilmek için, istihlâklerini azaltmak mecburiyetinde kaldıklanna göre, ihüjacdan fazla almanlar da bu suretle azçok telâfi edilmektedir. NALINA Maraş tacirleri maruf bir manifaturacıdan şikâyette bulundular Maraştan manifatura eşyası almak üzere şehrimize gelen bir heyet, Mıntaka Ticaret müdürlüğüne müracaat ederek memleketin en maruf firmalanndan birinin elindeki malları saklıyarak piyasaya vermediğini ve kendilerine mal ların baska ellere satılmış olduğu cevabı verildiğinden şikâyette bulunmuştur. Ticaret müdürlüğünce bu firmarın elinde külliyetli mal olduğu bilindiğinden bu hâdisenin sebebi manifaturacılar birliğinden sorulmuştur. Bu ihtikâr hâdisesi hakkında birlikten cevab beklenmektedir Medenî kanunun yeniden tetkiki ve lüzum görülen tashihleri yapılarak bunun daha iyi bir surette tahrir ve tanzimi lâzımdır. Almatı motörlü fırkaları ıtıütemadiyen zayıf noktaları anyor ve buluyorlardı Fransızlar bu buhranlı günlerde Somme ile Aisne üzerinde bir müdafaa I hattı vücude getirmişlerdi. rîat Manştan başhyor, Abbeville, Amiens, Perlon ve Ham'dan geçiyor sonra şarka doğru dönerek Ailete ve Oise boyunca ılerüedıkten sonra Rethel ve Attignyye uğrayarak Montmedy ve Lıongwy'de Majmo ile birleşiyordu. Mayısın sonunda Attigny'nin şarkında ve Aisne üze rınde bir Fransız motörize kıt'asını ziyaret ettim. Bu fırka bir Alman fırkasını durdurmağa muvaffak olmuştu. Bu Fransız fırkasına General Bui.sson kumanda etmekte idi. Ve General Buisson kendine hakkile güvenen bir adamdı. İhtimal ki onun bu şekilde kendine güvenen bir adam olması yüzünden harb muhabirleri bu müşkül anda cepneye kabul olunmuşlardı. Fakat General Buisson da vaziyet hakkında pek nikbin değildi. Bu sırada generallerin beyanatından ancak nikbinlik verecek olanlar BP.nsör tarafından ayrılıyor ve sansör daha fazlasının neşrine müsaade etmiyordu. Bunun verdi ği netice bütün dünya matbuatının vaziyet hakkında yanlış fikir edinmelerinden ibaretti. Bu sırada Fransızlar tayyareye, motörize kıt'a techizatına, toplara muhtacdılar. Bunların mürnkün sür'atle Ingiltere ve Amerikadan gel mesi lâzımdı. Ve bunun için efkârı umumiyenin ve dunyanın hakikati öğrenmesı ve vaziyetin vahametıni takdir etmesi icab ederdi. Ben de General Buisson ile görüştükten sonra yazdığım bir yazıda, bu Fransız fırkasının tutunmasına rağmen garbda Somme üzerinde vaziyetin hiç de hoşnudsuzluk verecek nıahiyette olmadığım, durdurulan Alman Panzer fırkasının cephede zayıf nokta aramakla meşgul olduğunu ve onun için garbda Somme havalisini yokladığım yazmıştım. Bütün bu mülâhazalarım sansör tarafından çıkanlmış, yazının geri kalan kısımları ise bambaşka bir mahiyete sokulmuştu. Bunlara göre Fransız tanklarının Alman tanklarından daha iyi olduğu meydana çıkmış, ve bu yuzden vaziyet tamamile düzelmiştir. Haziranın birinci günü Taymis'te çıkan bir mektub şu şekilde idi: «Almanların Panzer fırkasınm şiddetli hücumunu püskürten Fransız motörize fırkası, Alman tanklarile karşı karşıya gelerek dövuşmüş ve Almanlann Sedandan cenuba doğru ilerilemeleriue mâni clmuştur. Röyter muhabiri bu fırkayı zıyaret etmiş ve zabitlerle erlerin iki hafta devam eden şiddetli muhaıebelerden sonra gizli yerlerde tanklarır.ın başmda vaziyet aldıklarını görmüştür, muharebe klâsik siper harbi mahiyetini almıştır. Alman taarruzu yenilendığı takdirde tanklar piyadelerin yardımına koşacaktır. Kumanda eden General dedı ki: «14 gün devam eden muharebeden sonra bir Panzer fırkasını püskurttük. Almanlann mükerrer hücumlarma rağmen bir tek piyade fırkamız, iki Alman piyade fırkasını durdurmuş, Almanlara ağır zayiat verdirmiş ve bir karış toprak ksybetmemiştir.» Harbe iştirak eden zabıt ve erlerin anlatışma göre Alman zuhlı kolunun mayıs ortalarında Ardennesleri yardığı zaman generalleri Almanlan cenubu garbiye doğru sarkmaktan ahkoymak için davet olunmuş, onun gelmesi üzerine Alman tanklarile karşılaşmak icab etmiş, evvelâ ağır tanklar harbettikten sonra sıra piyadeye refakat eden ve bir çok tayyarelerin himayesi altında hareket eden hafif tanklara gelmiştir. Generalin verdiği izahata bakılusa bu yeni tank harbleri deniz veya tayyare horblerine benzemektedir. General diyor ki: « Tanklarımız burun buruna dövüşüyor, cenahtan hücum edebilrr.ek için manevralar yajpıyor, ve mütemadiyen ateş ediyordu. Ateş çok yakından yapırdığı için tanklar da ona tahammül edememekte veya bozulmakta, yahud yıkılmaktadır.» Meşhur bir generalin oğlu olan ve 12 dakika içinde 12 tank imha etmek gibi büyük bir muvaffakiyet kazanan genc bir yüzbaşı bana şunîan anlattı: • Almanlann hareket ettikiei'ini haber aldığımız için biz de ağır tanklarııruzla hareket ederek Almaniarı karşılamağa çıktık. Bir tepeyi aştıktan sonra 12 Alman tankmın bize doğru geldiğini gördüm. Arazinin tabiati Alma'nUmn sağa sola doğru manevra yaparak ben: cenahtan vnrmalarına müsaade etmiyordu. Biz de Almanlann üzerine atıldık ve tanklarmı birer birer tahrib ettik Alman tanklarının bir kısmı a*eş aldı ve hepsi de mürettebatile birlikte mahvoldu.» Ftkat vaziyet bundan ibaret değildi. Gencrale, Almanlann Somme ve Aisne'i yani Weygand'ın yeni hattını yardılvîarı tpkdirde ne olacağını sordum. Koüannı silkeıek cevab vermek istememişti. Fak?t hal dilile «Bu harb. makine baıbidir. Dü c manı ancak makine ile vuımak rrıümkündür. A=kerlerimizin cesprsti. Alman a^erlç' : '''n ce<wretî"'1en eeri değildir. Hatta daha cesurdur. Fakat Ortaköyde bulunan cesedin > hüviyeti anlaşıldı Evvelki gün Ortaköy camii sahilin de bulunan cesedin Kırklareli Amerika Asma fidanlık müdürü 52 yaşlannda Hasan Fevzi Ülgene aid olduğu tespit edümiştir. Fevzi Ülgen bir hafta mezuniyetle cumartesi akşamı İstanbula gelmiştir. Hasan Fevzi Ülgen, pazartesi sabahı ailesile birlikte bazı mübayaa için sokağa çıkmış, zevcesi eve döndüğü halde kendisi çarşıda kalmış, fakat geç vakte kadar avdet etmemesi şüphe uyandırmış ve büyük oğlu karakola müracaat etmiştir. Karakolda, cami sahi linde bulunan cesedin Fevzi Ülgene aid olduğu ve ölüm hadisesinin bir kaBu noksanlarm tercümenin kısa bir za neticesi vukua geldiği öğrenilmiştir. müddet içinde ve muhtelıf zatlar taraHükumet doktoru, muayeneyi mütefından yapılmış olmasuun neticesi olakib gömülmesine müsaade etmiştir. duğuna dair profesörün mütalealarına bazı ihtiraz kaydile biz de iştirak ederiz. Boyle mühim bir işte istical elbette maksadm teminine yaramaz. Herlıangi bir dilden diğerine tercüme ve hele ashndaki mana ve ruhu tercümede muhafaza etmek güçtür. Umumiyetle bütün Avrupa lisanlan hakkında hal böyle olunca, türkçe ve fransızca gibi cümlelerin teşkil ve tertibi ve sair kaideleri bakımuıdan birbirine hiç benzemiyen iki dilin birinden diğe»•ıne tercümenin nekadar vukuf ve dikkat istilzam edeceğini izaha hacet yoktur. Edebî bir eserin, bir romanm bile fransızcadan türkçeye iyi tercüme edilmesi iki lisana derin bir vukua. ve çalsşırken tam bir dikkat sarfına bağlıdır. Geçende Madam Buvari'nin türkçe tercümesi neşrolunduğu zaman, gazetelerde görülen tenkid ve tahtıeler hatırlardadır. Ahiren Akşam gazetesinde maruf bir Bir İngiliz avcısı, havalanmadan evvel muharririn yazısında. türkçeye çe\Tİ'.en J lan üzerinde cereyan edenlerinde İn beynelmilel şaheserler hakkında «inılâya giliz avcılarmın bariz bir üstünlükle çarpıştıklarma şahid olduk. İstilâ harekePOLÎSTE tine hazırlık mahiyetinde gösterilen büyük kütleli Alman akmları sırasında Küçük bir morfin mağlub edilen yüz, yüz yirmi t&yyaimalâthanesi reye mukabil anavatan müdafaa filolarının zayiatı hiç denecck kadar azdı. Osman. Fethi ve Rıza adlarmda üç Burada elemanlann talim ve terbiye kişi, dün Vefada bir arsada morfin lerindeki sağlamhk kadar, kullamlan kullanırlarken suç üstünde yakalan av tayyarelerinin evsafına da bel bağ mışlardır. lamak doğru olur. Bir av tavy a r esi Yapılan sorgu esnasmda bu morüzerinde sür'atin kıymeti, ateş kudrefinleri Bekiştr.şta Salâhaddinle piyanist tile başbaşadır. Fazla olarak Britanya Jozeften temin ettiklerini söylemiş havacılarında yüksek bir oynaklık göze çarpar. Alman havacılığı muhasım bu lordir. Çiinkü muazzam bir iunduğu hangi tarafa dönmüşse orada Verdikleri adres üzerinden Beşikla~t^ sanayie ve miikemmel İngiltere havacılarile karşılaşınıştır. Bu Dikilitaşta 118 numaralı evde anî bir hakimiyeünin kendılerinde olbir teşkilâta dayan hal, havaiddia eden Almanlar içüı biraz sraştırma yapılmış ve küçük bir imaduğunu lâthane haline getirilmiş olan bu evde maktadır. Tefevvuku da ihtar mahiyetindedir. 30 gram morfin, büyük bir kese kâğıdı Başlangıcda büyük kütlelerle da son harblerde yapan Alman tayyarecileri artık akınlar içinde morfin eczalan, morfin yapmağa kesanu fetlerini kaybetmiş bulunuyorlar. Bu mahsus lâstikler, cam borular ve şişeispat etmiştir. nu havacılık malzemelerinin yıpranmış ler içinde eczalar bulunmuştur. olmasından ziyade petrol ihtiyacının Suçlular, bu gün Adliyeye verile Gerek taarruz ve gerekse müdafaa gün geçtikçe arttığı şeklinde tefsir etnoktasmdan dünya havacılığı aras'nda memiz yerinde ve doğru olur. İngil ceklerdir. Ingilterenin mümtaz mevkii vardır. Sa tere ise Amerikadan alacağı vasıtalarla Kadın sarhoş olursa... nayiinin düzgünlüğü, malzemenin sağ aded üstünlüğünü ve petrol ikmal merBeşiktaşta Çırağan caddesinde bir lamlığı, teknisyenlerin yüksek vasıftaki kezlerinin Alman tehdidlerinden kurinşaatı ve nihayet mütehassıs uçucularm tarılmış olmasile hakimiyet istikrarını asradaki kulübede oturan 45 yaşlannda yetiştirilmelerindeki isabetli program ele almış bulunacaktır. Bütün bir ha içkiye müptelâ Fikriye. evvelki gece böyle bir neticenin meydana gelmesin vacıljğın işlemesinde olsun, hakimiyet arsa duvarları üzerinde şarab içerken. de büyük roller oynamıştır. idamesinde olsun bazı esaslara uymak saıhoşluk neticesi 3 metre yükseklikten İngiltere İmparatorluğu zengin mal mecburiyeti muhakkakhr. düşmüş, iki bacağı kırılmıştır. zemesini kullanacak elemanlarım sadeBir hava kuvvetinden beklenen iş. bu ce Britanya adalarında değil. aynı zakuvvetin memleket sanayii ve sermayesi İki eroinci yakalandı manda Avustralya ile Kanada havacıtarafından idamesi, her zaman taarruz Balatta sabıkah eroin satıcılanndan lık mekteblerinde de hazırlayarak buve müdafaaya hazır bulunması, ihtiyatgünkü kabiliyete getirmiştir. Havacılık lann ve ihtiyaclarm ikmalindeki ko'.ay Fehmi ve Cemilin eroin sattıklan hama'.zemeyi toplayarak mütehassısları ulık ve en son tabiye usullerini yakın ber ahnmış ve dün tertib edilen bir çurmak, taarruz hedeflerini ve müdafaa dan bilmek ve idare etmek imkânlan cürmü meşhudla iki sabıkah suç üstabiyelerini tasarlamaktan ibaret değildir hava birliklerinden istenen işi ko'ay tünde yakalanmıştır. Ikmal ve idarenin de mühinı işi vardır. laştırır. İşte İngiltere bütün bunlara İste İngiliz havacılığı teknik. ikmal ve Üzerlerinde 21 paket eroin bulunan ermiş olmakla havacılığını mümtaz sıtaktik idare üstünlüğüne de malik busabıkahlar, haklarmda tanzim edilen nıf haüne getirmenin mazhariyetine kalunmaktadır. Havacılıkta uçan bir müevrakla birlikte Adliyeye teslim edil vusmuştur. tehassısa karşılık yerde beş kişinin çaA. A. mişlerdir. lışması zaruridir. Mühendis. teknisyen gelir, tashih kabul eder yerleıı yoktur» deniimiştir. HukuK eserlerine gelince: Mesele daha ziyade nezaket kesbeder. DeciiebiUr ki her lisanda aynca bir hukuk diü vardir, ıstılahları, terimleri, tabirieıi, cümlelerin teşkil tarzı umumî lisandan ayn, adeta lisan içinde başka lisan addolunacak derecede farklıdır. Şu halde bir hukuk eserinin meselâ fransızcadan tdrkçeye isabetle tereüme edilebilmesi her iki Üsarun umumiyetine vukufla beraber, o hsanlardaki hususî hukuk diliııe de tam bir vukufu, ve çalışırkeıı müdekkık bir gayret sarnru istilzarn eder. Bu vasıflan haiz olan bir mütercim iıansızca meündeki cümleleri aynen ve harfiyyen türkçeye çevirmekle kanuat etmez, fransızcamn mana ve ruhunu tamamile kavrayarak, türkçenin 1aidelerine ve ruhuna muvafık bir surette inşa ve tanzim eder, yani fransızca metni Türkleştirir. Tercümenin muvaffakiyeti bu şarüatahakkukuna bağlıdır. Bahis mevzuu olan madde ise sadece bir tercümeden de ibaret değildir; asıi maksad İsviçre medenî kanunuau tercüme etmek değildi, o kanunu tnehaz alarak bır Turk kanunu tedvin etmektı. Şu halde yapılacak işin iki saftıası vardı: Biri tercüme, öbürü takmn. Şüphe yok ki Türk vazu kanunu yapılan tercüme ile mukayyed olamazdı, çunkü yabancı kanunun bütün hükümlerıni almak mecburiyetinde değildi. Fakat iyi bir Türk kanunu yapılmak için, ona mehaz olacak yabancı kanunun tam ve doğru bir tercümesi lâzımdı. İşte tetkikimız bu iki safhayı şümul dairesine alacak bir etüddür. Profesör Günensay yazısında medenî kanunumuzdaki yanlışhklan ve ıttıradsızhkları birer birer göstermiyeceğini söylemiş ve yalnız iki üç noktarun zikıile ürtifa etmiştir. Bunların biri bizim kanunun 85 inci maddesine taalluk eder; sayın profesör bu maddenin birinci fıkrasındaki mühim bir noksanı kale almıyarak, isviçre metninde bu maddeye mukabil bulunan 93 üncü maddenin 2 nci fıkrasuıın başında bulunup türkçeye yanlış çevrilen bir cümleden bahsetmiştir; halbukı mezkur 85 inci maddenin birinci fıkrasındaki noksan onun kadar mühimdir. O fıkranın türkçe metni şudur «Bir taraf kendi kusuru olnuksızın nişanm boıulmasından şahsan fahiş bir surette mutazamr olmuşsa, hâkim onun zararı manevisini telâfi için münasib bir rın Uızminat hükmedebüir.» İsviçre kanununun bu maddeye tekabül eden 93 üncü maddesinin birinci fıfaası şudur: «Losçue la rupture porte ııııe grave atteinte aux interets personnels d'un fiance sans qu'il y ait faute de sa part, le juge peut lui allouer une somme d'ar gent d titre de neparation nıorale .si l'autre partie est en faute.» Bu fıkranın nihayetindeki .Si l'autre partie est «cu faute» cümlesj türkçe metmde yoktur. Asol mehazımız olan kanunda nisanın bozulmasından fahiş zarar gören taraf lehine manevî tavızat hukmolunması dığer tarafuı kusuruna talik edilmişken, türkçe metinde «diğer tarafın kusuru. kaydı yoktur. Denilemez ki Türk vazıı kanunu diğer tarafın kusuru olmasa bile, bu tavizatın hükmolunmasına cevab veriyor. O halde tercümede o cümlenin unutulmuş ve netice itibarile yanlış tercüme edilmiş olduğunu kabule mecburuz. Sayın profesörün iliştjği diğer nokta bizim kanunun 552 inci maddesine taalluk eder. Isviçre kanununun 572 nci maddesi bizim kanunun 551 inci maddesine tekabül eder, tercüme de aynen yapılmıştır. İhtilâf, Isviçre kanununun 573 uncu madde«ile bizim kanunun 552 nci maddesi arasmdadır. Profesorün yazısında bu ihti!ât muvazzah surette gösterilmiş ve ancak 573 rakamı herhalde tertib sehvi olarak 572 çıkmıştır. Bizim kanunun 552 nci maddesinin son fıkrasile 553 üncü maddesinin son fıkrasırun birbirinın ayni olmasa alışta mühımce bır dıkkatsizlik olduğunu göstermeğe kâfıdir; bunun neticesi olarak, Iiviçre kanununun 573 üncü maddesinin bütün mirasçıların mirası reddettiklcri haünde, mirasın resmen tasfiyesi hakkındaki hükmü bizim kanunda yer almamıştır. Biz de tetkiklerimizi neşrederken bütün yanhşlan ve noksanları tadad edecek değıliz, bunların içinde mühim ve tashihe değer addettiklerimizi göstereceğiz. Kısa Haberler İf Bir müddettenberi hasta bulunan Devlet Limanları İşletmesi umum müddrü Raufi Manyas iyileşmiş ve dün vazifesine başlamıştır. fr Maarif müdürü Tevfik Kut, müfettişlerle beraber mekteblerde teftişleıde bulunmak üzere, dün Silivriye gitmiştir. Britatıya hava Ciloları niçin çok kuvvetlidir ADL1YEDE Karnik Yusufyanın muhakemesi Züphe yok ki bu yazılanmız adlî inküâbımızda pek mühim bir rolü bulunan raedeni ve borclar kanunlarımızla vazında himmetleri görülen zatlann hizmeüni inkâr veya değerini tenkis etmek maksadını istihdaf etmez; belki bu noksanların hudusuna sebeb olan istical dahi o inkılâbı bir an evvel yapmak arzusundan neşet etmiştir, ve herhalde mazur görülmek icab eder. Fakat profesör üünensayın yazısında anlattığı gibi borclar kanunile medenî kanunun yeniden tetkiki ve lüzum görülen tashihlerin yapılması ve bu suretle bu kanunlann daha iyi bir surette tahrir ve taazim Asıl mesele ihtikârla mücadele için edilmesi zamanının gelmiş olduğuna biz teşkilât vapmak ve muhtekiri merhade kailiz. metsizce cezalandırmaktır. Sürgün ve hapis cezalaruun artırılması, ihtikârın N. A. tespit ve tecziyesini kolaylaştıracak kaMAARtFTE nunî tedbirler aiınması lâzımdır. Hıısusi teşkilât yapılmadan ihtikârla müessir surette uğraşılamaz. İkide birde, Vali ve üniversite kayıdları Belcdiye Keisinden ihtikârla müessir suÜniversitede dün yeni talebe kayıd ve kabulü bitmiştir. Bundan sonra yalnız, rette uğraşmasuu istiyoruz. Halbuld oevvelce müracaatte bulunup da vazi nun elinde, bu mücadele için Fiat Muyeti lisesınden sorulan talebelerin ka takabe Komisyonundan başka vasıta yoktur. Bu komisyon da, muhtelıf daireyıdlarına devam olunacaktır. lerden seçibniş memurlann arasıra topTalebelerin kontrolu landıkları, adeta muvakkat bir teşekkülDers zamanları sokaklarda gezen, dur. Komisyonun bu işle meşgul ayn bic sinemalara, kahvelere giden talebenin zabıtası yoktur. Ancak ihbar vukuunda kontroluna başlanmıştır. Mekteb ida polis. ihtikâr maznunlarını yakalayıp lecilerinden başka, polis memurlan da nıahkemeye veriyor. Mahkemede iseı murakabe işine yardım etmektedirler. nıaznuniar, ekseriyetle beraet ediyorlar. Hüviyetler geldi Fiat Murakabe Komisyonunun muhtelif maddelere kıymet takdir etmesi bile aylara mütevakkıftır. Meselâ İstanbulda tayin edilen kıymetler, Ankaraya Ticaret Vekâletine gönderiliyor; orada tasvib veya tashih edilip gelinciye kadar, konulan kıymetler kıymetini kaybediyor. İhtikârla mücadele için, aynca mütehassıs zabıtası olan bir muvazzaf büro teş» kili elzem bir şarttır. Vali ve Beledija Reisinin. ihtikâr yapan ların dükkânlannı. mağazalarını kapatmak için idarî kararlar vermek salâhiyeti de olmaüdır. Hulâsa. ihtikârla mücadele işi teşkilât işidir; sarfedilecek paraya acınıadan sadece bu işle muvazzaf teşkilât yapmak gerektir. Muhterem Ticaret Vekilimizden bunu rica ediyoruz. Üniversite ve yüksek mekteb talebelerinin vesaiti nakliyeden tenzilâtlı istifadeleri için hazırlanan hüviyetler ü Sirkecide nalbur Karnik Yusufyan. niver5İte Rektörlüğüne gönderilmiştir. millî korunma kanununa muhalif hare Bütün yüksek mekteb ve fakülteler kftte bulunmaktan tevkif edilmiş, mu Pektörlükten bu hüviyetleri alarak tahakemesine başlanmıştı. Muhakemesi lebelerine dağıtacaklardır. Alâkadrlara nr, dün akşam, kendisi mevkuf olarak. dün gelen yeni bir emre göre, bu hüİ^tanbul sekizinci asliye ceza mahke vlyetler dı=arıda çalışan talebelere vemesinde devarr olunmustur. rilmiyecektir. ECNEBt MEHAFtLDE tKTISAD Gelen ve giden mevad Dün piyasaya 4500 külçe kalay, 5800 sendık teneke. 2789 balya ham kauçuk, 594 kasa çay, 300 aded otomobil lâstıği çıkarılmıştır. Dün, Karadeniz ve Akdeniz hattı limanlarile hinterlandına 34.000 teneke petıol ve ber.zir. gönderilmiştir. Gelen malumata göre. Çanakkaleden yalar. eczayi kimyeviye, kireç kaymağı, şiren bir vapu^la toprak ve madenî bomensucat. tereke. nışadır ve karbonat d"'ı"îd gelmektedir. Yeni bir Yunanlı kafilesi gidiyor Şehrimizdeki Yunan kolonisine mensub 60 kişilik ikinci bir kafile bu akşamki trenle vatan müdafaası için memleketine gidecektir. Yunan Başkonsolosu ile konsoloshane erkânı Yunanlı gencleri Sirkeci garmda uğur lıvacaklardır. Gene tramvaydan atlıyanlar Dün zabıta, şehrin muhtelıf caddelerinde hareket halinde bulunan tram « İtalyaya yap'lacak ihracat vaylara atlamak istiyen 38 kişiyi cezaMemlekete on binden fazla talebe İtalvaya vapılacak ihracat için deri landırmıştır. yetiştiren Kab?taş lisesi muallimlerin ve nohud ihracat tacirleri dün MıntaAynca muhtelif beledî suçlardan doden Nevşehirli M. Tevfik dün gece ka Ticaret müdürlü^ünde toplanmışlar layı dokuz şoför ve 7 esnaf tecziye evefat etmiştir. dilmiştir. ^'e tev7'Rt vanmi'slardır. Dayım, beni takdim etti. Genc kadın, gülümsedi: Ben, beyefendiyi tanıyorum. dedi Refikai hayatımda renk atti. Genc kadın, birteviye gülümsüyordu: Çok eskiden tanışınz. Ben. Kumkapıdaki Fransız mektebine giderken bej efendi de liseye devam ediyorlardı, zannederim. Onu dinlerken, sevgilimi tanıdım ve o sene iki dersten ikmale kalarak smıfı orsaboca nasıl geçtiğimi de hatırladırn. «Ah, o imiş anladım» diyemedim. Eski sevgilim, hep gülümseyerek söylüyordu: Beyefendinin bana teveccühleri vardı. Hatta, bir sabah, yaryana değil, rradan epey mesafe ile, beni, mektebs kadar götürmüşlerdi. Bana döndü, tatlı tatlı ğülümscdi: O gün, ne kadar kibar hareket etmiştiniz! *** Eski sevgilim, açıkça, bana: O gün, ne ahmakça hareket etmiştin! demek isteyordu. Ahmakhğımı anladım ama, on beş sene sonra... Sofra başmdakiler, güidüler. Ahmakağıma ben de güldüm! Emektar bir muallim vefat etti ve işçi yetiştirmek ve bilhassa bire beş On beş yaşmda delikanhydım. Evet, olan bu ihtiyacın ikmali ayn bir güçboy bos yok, çehre züğürdüyüm. Bunu lük arzeder. Fakat Ingilterenin sanayi memleketi oluşu teknik elemanların bütün hayatımda kendi kendime kabul normal olan yetiştirilmelerine yardım etmemiş, itiraf etmemiş değiümdir. Fakat ben bugün, öyle bir delikanh oletmiştir. mağa razıyım. On beş yaşında âşık olmuştuTi. GelHam maddelerini sanayüne talbik ederek gene kendi içinden ve ihtiyacı gelelim, tam da mekteb Çîğı. Aşk ve nı kavrayarak yetişen mülpnrli<:Win sevda ile mi meşgul olacağım, derslekıymetli çalışmaları neticesinde İngiliz rimle mi? Genclik bu, ferman dinler hava kuvvetlerine alınan tayyarelerin mi? >Havayi aşk eser serde, efendim evsaf ve silâh bakımından hasım ola nerde ben nerde?» bilecek memleketler teşekkülierinden Bir kere gönlümü kaptırmıştım, arüstün bulunmalarına çok dikkat edil tık kaptım koyuverdim. Her sabah Yemistir. Bugünkü harbin en fa?la iş gö niköyden ikinci vapurla İstanbula inerüçüncü, dördüncü vapurlara kalıren tayyare cinsleri av ve bombardı ken manlardır. Av tayyarelerini gözden ge yordum. Çünkü cmaşuka» mı görecekO vakitler, «sevgili. gelimesi reçirirsek görürüz ki, sür'at noktasından tim. pek az geride bulunmakla beraber oy vacda değildi; «maşuka»,, «mahbube». nakhk ve bilhassa silâh bakımından İn «canan. filân gibi lugatler kullanılırdı. giliz tayyareleri Alman avcılarına tefev«Maşukam» demiyeyim. Bundan tam vuk etmiştir. İngiltere İmparatoriuk ha on yıl evvelisi bile pek hoşuma gitmivacılığı avcılarını geniş mikyasta Ana yen bu soğuk lâfı bırakalım. Bugünkü valan müdafaasında kııllanır. Bonıbar dille konuşayım. .Sevgilinı», on yedi. dıman tayyarelerinin ateş kudretleri. he on sekiz yaşlannda, kara gözlü, kara le toplu bulundukları zanıaniarda ken kaşlı, çekme burun, hokka ağız, gül dilerini istenilen şekilde müdafaaya el yanaklı, hasna, müstesna bir kızdı. Siverişlı oluşlan, av tayyarelcrini bu uzak ze, hakikati itiraf edeyim mi? Ben, rlk sevgilimin şekil ve şemailini tamamile himaye külfetinden kurtarmaVtadır Harbin basından bugürıe kadar hava unutmuşum. Kadınlar: Ah. şu vefasız muharebelerinin bilhassa Britanya ada erkekler! derler ya, çok doğru. Hcyattan hikâyeler Bir aşkın hikâyesi lifsiz konuşuyor. Sizin anlayacağmız <modern» bir kız olması için ağzında. bir sigarası eksik. Bir sabah, vapurda buluştuk. Buluştuk, diyorsam, tesadüfen, benim Tarabyadan bindiğim vapura, o, Yeniköjden bindi. Kendi kendime: Eh! Şeytanın ayağı kırıldı! diyor, keyıfıeniyordum. Ne diye keyifleniyordum? Toyluk: Vapurdan çıkarken, onu gözden kaçırmıyordum. Karanm, karardı; takib edecektim. Ve o. önde: ben, arkada Köprüyü geçtik, Sultanhamemı, Mahmudpaşa yokuşu, derken Çarşuyukebir çıka çıka Gedikpaşa yolunu tuttıık. Sevgilim, kolunda çantası, takib edildiğinin sanki hiç farkında değilmiş gibi, nazh nazlı yürüyordu. Haydi, o, mektebe gidiyordu; ben, nereye gidiyordum? Arada bir yaklaşayım, diyorum. olmuyor. Pısırıkhğıma inanıvorum ama yavaş yavaş açılacağıma da pek inanmıyor değilim. MAHMUL) YiSARI Sevgilim, bir Türk aile kın ve Yeniköyden Kumkapıdaki Fransız kız mektebine gidiyor. Âşık olmak kolay ama, sonunu getirmek güç. Ben. haj'lazlığa \rıırdum sevgilimin yolunu bekleyorum. Fakat. bu yol beklemek öyle zor ki... Çarşıdaki esnaftan, iskeledeki çımacıya kadar beni tanryorlar. Avuc içi kadar yer; herkes birbirinin öksürüğünü kontrol ediyor. Ben, saatlerce iskelede nasıl durur da beklerdim? Aşk, insanı zeki yapıyor, bu muhakkak! Sevgi'ira, Yeniköyden doğru Köprü postasile iniyor. Demek ki İstinye yolu faydasız. Ver elini Tarabya. Tarabyadan vapura biniyorum. Aksiliğe bakın ki, sevgilim de pek karsrsız. Ayan bozuk saatler gibi bırteviye vaktini şaşırıyor. Sevgilim, o zamanki «zamane> ye göre çok da serbest. iskeledeki başmemurla şakalaşıyor, vapurdaki biletçilerle tek Kumkapıdaki Fransız kız mektebinin önüne geldik. SevgiJim, tam kaptnuı önünde, durdu, benı başile selâmladı: Mersi! Dedı, mektebe girdi. Ben, mıhlandım. kaldım. Kafamın içinde bir istifham çengeh takıldı. Kızdım, ters geri döndüm. Ve o kadar sarsılmışım ki aşktan vaz geçtim. *** Kadıköyde oturuyoruz. Araya uzu"n seneler girmiş; ben, derdsiz yaşayamadığım için evlenmişim. Dayım, Yeniköyde içgüveysi. Bir gün, refikai hayatımla birlikte gece yatısma Yeniköye gittik. Akşam, sular kararırken sofra kuruldu, çekmeğe başladık. Çok geçmedi, tak tak kapı. iki misafir! Bir genc adamla, bir genc kadın. Dayımm, canciğer ahpablarıymış. Güleı yüzle karşılandılar, baş sedire oturtuldular. MAHMUD YESARÎ