CUMHÜRİYET 25 îkîneitpsrin 1939 KUçük hikâye Basamak KOMEDİ FRANSEZ YILDIZLARINDAN Beşiktaş SUAD PARK sinemasında' Georges Dolley'den t «Flanoşon ve Kumpanyası» ınüessese ricinde kat'iyyen ağız açmıyordu sinin direktörü koca göbekli Flanoşon Geceleri büyük salonda müzik yapılmükellef yazıhanesinin geniş koltuğuna dığı ve dans edildiği vakit Flanoşon Hormüthiş bir azametle kurulmuştu. Kapıdan sey ve Lambes Vok ile buna benzer en içeriye otuz yaşlarında kadar görünen za yeni danslan uçar gibi oynuyor, biçare yıf, çelimsiz bir adam girdi. Elbisesi yır Flory ise, rahatsız iskarpinlerin içinde tık, pırtıktı. Patlak fatinlerinin delikle yalpa vuran ayaklarile en eski valsleri nnden çıplak ayakları görünüyordu. Tit bile beceremiyor, karşısındaki kadmların rek parmaklannın arasma sıkıştırdığı şap eteklerine, ayaklarına basmaktan geri kalkasının baştan aşağıya tüyleri dökülmüş mıyordu. Tabiî bu vaziyette bütün davettü. Her tarafı panl panl parlıyordu. Fla liler Flory'nin budala, beceriksız, gülünc noşon ziyaretçinin kendisine uzattığı mek bir adam, Flanoşon'un ise zeki, nüktetubu lâkaydane okuduktan sonra: dan, sportmen, asrî bir zat olduğuna ka Mösyö Flory, çok müteessirim, de naat getirmekte tereddüd etmemişlcrdi. di, müessesemde sizin için münasib bir vaO akşam yemeğe inmek için Flory zife bulamadığıma... Sızi bana gönderen kendisine uzun ve geniş gelen smokini dostum Bertran çok terbiyeli ve malu güçlükle sırtına geçirmekle meşgulken matlı bir zat olduğunuzu, kolejde beraber Flanoşon odadan içeriye girdi: okuduğunuzu, iki yüksek mektebden şe Merhaba dostum... hadetnameniz bulunduğunu yazıyor. Çok Merhaba efendim... Nasıl, vazifeiyi ama, malum ya, bizde adama iş değil, mi arzu ettiğiniz şekilde yapıyor muyum? işe adam aranır... Fakat, durun, gitme Mükemmel... Solanj'm bana teym... Size başka bir teklifim var... veccüh ve iltifatı günden güne artıyor... Yalnız bilhassa bu gece daha fazla dik Buyurun, emredin efendim... Şu önümüzdeki ay hiç yokt&n beş kat lâzım... Çünkü izdivac teklifini resmen yapmak istiyorum... Sofrada sade bin frank kazanmak ister misinız? susmakla iktifa etmen doğru olmuyor... Vazifem ne olacak ? Konuşmağa başla... Saçma sapan birşey Arzedeceğim Turen'deki Bretinyi şatosuna davetliyim. Bu şatoyu geçcn se ler yumurtla!.. ne Dükorbo'lar satm aldılar. Dükorbo'lar Başüstüne... diyip geçmiyelim. Servetleri milyonlara Haydi bakalım, son bir defa daha baliğ oluyor... Harb zamanında yumurta, kendini göster!.. *** peynir, tereyağı tüccarının bu serveti pek kısa zamanda kaç misline çıkarabileceğini Solanj o akşam çok güzeldi. Kendisitabiî tahmin edersiniz. Hele böyle bir a ne fevkalâde yakışan ipekli beyaz bir eldamm Solanj gibi enfes bir kızı da olur bise giymişti. Flory'nin kalbinde genc kısa... Yani, sizin anlıyacağınız, ben Solan za karşı ilk olarak bir sevgi ve kıskanclık ja tutkunum... Zengin, yakışıklı, zeki bir hissi uyanmıştı. Onun için Flanoşon'a verdelikanlı olmama rağmen izdivac teklih diği sözü tutmamağa karar verdi. Ağzını mi reddeder, diye korkuyorum... öyle bir açtı ki sormayın!.. Şopenhauer, îyi ama efendim, benim bu işte size Niçe, Bergson gibi büyük filozofların nazariyelerinden başhyarak sözü Andre 1 gibi bir hizmetim dokunabilir? e Gide, Paul Valery gibi en modern şair Öyle büyük bir hizmetin dokunur sorma... Sizi birlikte şatoya götürece lerin eserlerine intikal ettirdi. Kahveler iğim. Orada pısırık bir adam rolünü oynı çilirken de piyanoya oturdu. Beılioz'dan, yacaksınız.... Zekâdan, malumattan zer Şubert'ten parçalar çaldı. Flanoşon da bunlara mukabil mektub re kadar nasıbınız olmadığını, danstan, spordan, ilimden, edebiyattan anlamadı nümuneleri kitablannda gördüğü bazı kliğınızı göstereceksiniz... Ben de sizin bu şe cümleleri sağa sola rastgele savurmuş, hiçliğiniz karşısında bir kat daha yüksele sonra da birtakım bayağı şarkılar söylemişti. ceğım... Flory, kabahatini bildiği cihetle kala Yani, bu işte ben size basamakhk balığın ortasında Flanoşon'la bir kavgaya vazıfesını yapacağım... Evet... Fakat mukabilinde de beş tutuşmamak için başının ağrıdığını bahabin frank vereceğim... Şu buhranlı günler' ne ederek erkenden odasına çekilmişti. Kendi kendine: de her halde az bir para değil... Solanj belki beni takdir etmekle Mösyö Flanoşon, hayatımda" pek beraber gene evlenmiyecek. Üstelik, bir çok işlere girip çıktım ama, böyle bir vaziyette düşmemiştim... Fakat yoksulluk de herifinvereceği beş bm franktan olduk! dolayısile çaresiz, kabul edeceğim... Diye düşünüyordu. O dakikada kapı Eğer Solanjla evlenirsem, size ayvuruldu. Flanoşon memnun ve neş'eli içenca bir mükâfat da veririm. Hemen yariye girdi. Flory'yi kucaklayıp şapır şapır nn şatoya gideceğiz... Hazır olun... Öpmeğe başladı: Lâkin, efendim, ben bu kıhk kıya Teşekkür ederim dostum... Sana fetle size nasıl refakat edebilirim? Ben size elbiselerimden, ayakkab minnettanm... Hayrola... larımdan bazılarını veririm... Solanj, teklifimi kabul etti. Aman, nasıl olur, geniş gelirlcr, on Ya... lann içinde adeta kaybolurum... Evet... Bu akşam rolünde her za İyi ya... Büsbütün gülünc görünürmankinden daha mükemmeldin... Sofrasün... Benim şıklığım, zarifliğim daha aşida ortaya attığın fikirler... Okuduğun şikâr bir surette meydana çıkar... Maşallah, her şekli kolayca halle irler... Aman yarabbi, ne saçma şeyleıdi diyor, her lâkırdıya şipşak cevab bulu onlar... Hele piyanoda çaldıklann öyle acayib parçalardı ki sorma... Davetliler, yorsunuz. Yarın, erkenden eve geliniz... Ter sen gittikten sonra: «İnsanların birçok budalaları, ahmakları vardır ama, böylesine tibatımızı yapar, akşam trenile gideriz. Flanoşon ile Flory'nin, Dükorbo'ların doğrusu güç tesadüf olunur!» dediler şatosuna misafir olduklan on günü geç Hele Solanj, gülmekten katılıyordu. Al mişti. Flory, rolünü gayet mükemmel ya şu beş bin frangı... Bin frank da mükâpıyordu. Teniste bütün genc kızlara ke fat... Hepsi anamın ak sütü gibi helâl olpaze olmuştu. Kendisine atılan topların sun... Yarın erkenden Parise hareket ehepsini kaçmyor, tesadüfen geri gönder debilirsin... Şimdilik müsaade et de ben c diklerini de mutlaka pist haricine fırlatı nişanhmın yanına gideyim... On, on be yordu. Flanoşon ise mütemadiyen sayı şişe şampanya açıldı. Vur patlasm, çal ve sempati kazanıyordu. Flory, yemekte, oynasın eğleniyoruz. ancak lokmalan içeriye atmak için duTercüme eden daklarını birbirinden ayınyor, bunun haHâdiye tclâl VERA KORENE, JEAN GALLAND ve WORMS Bu hafta S AK A RY A Sinemasında D t K K A T: Tam saat 8,30 da iki film birden BEYAZ MELEK ISTIKLAL SAVAŞI KIZIL toplandılar ve Parisin büyük operası balet heyetinin iştirakile İlâveten: FOKS JOURNAL en son harb ve dünya haberleri Bugün 1 ve 2,30 da tenzilâtlı matineler. Fransız süper filmini oynuyorlar. AŞK ve ÖLÜMÜN KADINI «ÇIPLAK DANSÖZ» ün hayatı.. Aşklan.. Cinayeti.. ve Ölümü.. D A N S Ö Z Simone Simon, James Stewart Freston Foster, Barbara Stanwick îlâveten: Ebedâ Şef ATATÜRK'ün ölümünün birinci yıldönümü münasebetile Ankara ve İstanbulda yapılan ihtifal ve ATATÜRK'ün onuncu yıldönümünde milletine hitabesi. fm I TUrkçe SözlU ve Şarkılı Pangalh A K I N sinemasında İVATAN KURTARAN ARSLAN filmini 20 ayda Amerikan milyonlarının hazırladığı... 20 haftada binlerce artistin kudretlerile ördüğü... 20 büyük kimyagerin aylarca renklerini yarattığı... San'atın büyük zaferi T A s N s Hayvanlaşan • İ N S A N N Jean Gabln ve t Simone Slmon M Metro Jurnal en son baberleı fr Yalnız 1 de ve 4.30 da I Şarkın büyük rakkasesi Semlra I Muhammet ve müntehap saz Danlelle Darleux'nın I heyetinin iştirakile en bUyük harlkası l ^ g ^ p ve dünya habeıleri. Gündüz ve gece 8,45 de 2 filim birden | ZEYNEBİM İMPERİO KATYA BUyUk Tarlh ve büyük aşk romanı Milyonerler Rövüsü 1 Pazar 11 de 15 kuruş Usküdar Hâle sineması ŞEYHİN AŞKI «ENDÜLÜS GECELERİ» ni unutturacak olan ve İspanyada son çevirdiği şarkı ve aşk serenatlarile dolu ARGENTİNA SPANYOLİTA RAMON NOVARO MİRNALOY Türkçe sözlü, şarkılı Filmi pek yakında S Ü M E R sinemasında HONOLULU ELEANOR POVEL Yeniçerİ HASAN 20 günde LÂLE tam 82,585 kişi gördü Bu şaheseri herkesin görebilmesi icin 5 gün daha gösterilecektir. İlâveten: METRO JURNAL'in Bugün saat 1 ve 2,30 da tenzilâtlı HALK MATİNELERİ Bu film pek yakmda Ankarada ULUS sinemasında gösterilecektir TAKSiM sinemasında Türkçe sözlü ve Türkçe şarkılı B e s t e k â r l a r ı : ARTAKI SADİ ZEKİ Okuyanlar : MUALLÂ NUMAN İÇLİSES HAMİYET DUYGULU Muslkl h e y e t i : Kemanî SADI Kemanî DEMIRALl Kanunî AHMED Klâmet ŞÜKRÜ Udî ZEHRI. R a k k a s e : AYŞE MÜJGAN ilâhiler Peşrefler Semaıler Gazeller Şarkılar Bugün £Y3!E I en son harb haberlerî. 11 12,40 Seans saatleri 11 12,40 2,20 4 5,40' 7,20 9 2,20 tenzilâtlı matineler. Tam vaktinde gelinmesi rica olunur. Şehzadebaşı Çarşıkapı İ P E K sinemasında Akıllara hayret ve dehşet verecek bin bir maceranın kahramanı FERAH AZAK Sinemada Sinemada Tel: 23542 Tel: 21359 Yalnız bu ÇARŞAMBA gününe kadar devam edecek ölanV' ' Gülnaz Sultan ı ... Türkçe Sözlü Türk Musikili T A RZAN OĞLU ve lurkçe sozlu Hakikî TARZAN rolünde dünya yüzme şampiyonu Jonny VVeissmUller ve Morin O'sullivan Fılme ilâve olarak FOKS dünya havadisleri gazetesi Bugün saat 1 ve 2.30 da tenzilâtlı iki matine vardır. Bu hafta Istanbul tarafmın hasılât ve izdiham rekorunu kırdığmı, yer bulamayıp geri dönmek mecburiyetinde kalan sayın sinema meraklılarına sorun. Türkiyenin ses dehası ALLAHIN CENNETİ A L E M D A R ve M i L L î Sinemalarımn en son sıstem makinelerinde zevk ve hayranlıkla dinllyebllmenlz İçin nde misilsiz san'atkârımızın Istanbulu gayaden lahutî şarkılarım U in ilk filmi Son Filim A. gün daha gösterilecektir. B Ug Un 1 den itıbaren ve F ı r s a t ! devamlı matineler. Y A R I N 11 den itibaren Çarşambadan sonrada temdid oiunmıyacaktır. Tefrika No. 20 Genc kız onu görünce ayağa kalkmıştı. Elini uzattı. Dudaklarında da soluk bir gülümseyiş vardı: Saygısızlık neden olsun, dedi. Akşanıdanberi sizi bekliyorduk. Sonra da, birdenbire dizleri kesilmiş, biraz daha ayakta dursa gücü yetmiyecek, hemen oraya düşüverecekmiş gibi, gene yerine oturdu. Elinde bir yün örgü vardı. Başını eğdi; onu örmeğe başladı. Muhiddin Bey, Muzafferin kolunu bırakmıyordu; genc kızın sözlerini o tamamladı: Yalnız bu akşam değil, dün akşam da bekledik, diyordu. Oturdular. Sonra da şuradan buradan sormaya başladı: Biz görmiyeli nasılsınız bakalım, diyordu. Gazeteleri okudunuz mu?. Şirketten çekileceğinizi söylediniz, değil mi?. İşlerinizi bitirdiniz mi?. llişiğini Nakietien: KEMAL RAGIB zi büsbütün kestiniz mi, elinizdeki işleri ar kadaşlarınıza vermek çok uzun sürer mi? Evleneceğinizi onlar da duydular mı?. Muzaffer, bunların hiçbirini karşıhksız bırakmıyor, görünüşte hep amca beyle konuşuyor, fakat nışanlısını da gözden kaçırmıyordu. Satvet, bir yandan, elındeki i^i örüyor; dudaklarında da hep öyle silik, ölü bir gülümseyişle, sanki onları dinliyormuş gibi görünüyordu. Söylenilenleri sahiden dinliyor muydu, işittiklerini anlıyor muydu, yoksa büsbütün çirkin olmasın diye mi öyle duruyordu; bilinmez. Sofraya oturuncaya kadar Muhiddin Bey, lâkırdının birinden ötekine atlaya atlaya hiç yoktan anlatacak, gülecek, güldürecek sözler bulup çıkarıyordu. Öyle olmasaydı eğer, Satvetle Muzaffer, ne yapacaklardı? Belki ikisi de susacak, ikisi de sanki birbirlerine küskün gibi dura caktı. Genc kız bu dalgınlığı onlardan gizlemek, herkesin önünde güler yüzlü görünmek için, kimbilir, kendi kendini ne kadar zorluyordu. Muzaffer de onun yüzündeki çizgilerden, o çizgilerin arada bir belli belirsiz, belki bilmeden, istemeden kımıldayışından, kaşlarının kalkışından, dudaklannın titreyişinden, bükülüşünden, burun deliklerinin açıhp kapanışından, yanındakilerin hiçbirini görmek istemiyormuş gibi gözkapaklarının ikide birde düşü düşüverişinden bir mana çıkarmak, bir ipucu bulabilmek için hep ona bakıyordu. rünüyordu. Alacağı kız, demek ki, hiç de göründüğü gibi değildi. Onun için de asıl benliğini herkesten saklamaya uğraşıyor; fakat bilinmez artık, başkalarını mı, yoksa kendi kendini mi aldatıyordu?. Hele şimdi, gözlerini kaldırıp da hiçbirinin yüzüne bile bakamaz olmuştu; Muzafferin bakışlarından o kadar sıkılıyordu. Uzun kirpikleri birbirile sarmaş dolaş, yarı yarıya kapalı dururken, onun arkasında gözleri de hemen hemen görünmez olmuştu. Ne renk olduğu bir türlü anlaşılamıyan o bir çift göz, belki bir aralık boş bulunur da içinden geçenleri dışanya vurur diye Satvet, bu akşam da gene geçen gece genc kız, kimsenin yüzüne bakmak istemiki gibi yabancı duruyordu. Gene öyle her yor; fakat gözlerini saklarken çektiği zorkese uzaktan bakan, herkesten çekinen bir luk bile belli oluyordu. duruşu vardı. Muzaffer, bundan yana Dudaklarmın şu incecik kıvrımına bakorktuğuna uğramış sayılırdı. Fakat genc kanlar, bunu biraz da yapmacığa benzekız, böyle görünmek için de kendi kendini tirler. Yok eğer yapmacık değilse, karşızorluyor gibiydi. Bunu böyle yapmasa, smdakilerin hepsile için için eğleniyor da kendini tutmasa şurada, hepsinin önünde ondan olacak, derler. Fakat çektiği acıbelki de baygınhklar geçirecek, ağlaya yı ifşa eden, ele veren de gene o belli beağlaya yanlarından kaçıp gidecekti. Oyle lirsiz kıvrımdı... Sonra, ondaki bu sessizlik, azametten ıken Muzaffer, bu akşam ona hiç de geçen geceki gözle bakmıyordu. Buna ken değil, belki de kendi kendine güvenemedisi de şaşıyordu: Nasıl oluyordu da Sat diğinden ileri geliyordu. Onların yanmda vet bu gece onun gözüne başka türlü gö lâkırıya karışacak olsa, gözlerini herkes ten kaçıramıyacak, sesi de ya titreyecek, daki içlilik nereden geliyor, onu böyle d o ya pek cılız, yahud da çok hırçın çıkacak; nukluğa, durgunluğa sürükleyen nelerdir, neler çekiyor, neler düşünüyor, hepsi de bütün bunları başka yerlerde aramak gehemen oracıkta ortaya çıkacaktı. rektir. Yemek zamanı geldi. Salona geçtiler. Amcasından mı korkuyordu, yoksa nişanlısından mı çekiniyordu, bunu da kes Satvet önden yürüyordu. Gene siyahlar tirmek o kadar kolay değildi. giymişti; yalnız biçimi geçen gecekinden Muzaffer, bütün bunlan düşündükçe başka idi. Şöyle yürüyüp geçişi, hele arüzüntüsü arttı; böyle bir kızla evlenmek, kadan görünüşü o kadar alımlı idi; enseona enikonu ürkeklik veriyordu. İçinde sine doğru saçlarının dalgalanışı o kadar yeni yeni şüpheler doğdu. Bu sessizliğin, tatlı, vücudünün kıvrımîan da o kadar bu kadar içli duruşun arkasında neler var, canh idi ki insan bunlara bakarken kenbunu Behire teyzeden de, Satvetin kendi dini tutamaz: sinden de öğrenememişti. Onun için gene Aman, ne güzel kadın!... kendi kendisine soruşturuyor, kendi kendiDiye titrerdi. ne verdiği cevablar, bulduğu ihtimaller Böyle bir kadınla evlenmeyi, onun kode genc çocuğu biraz daha karanlığa sü cası olmayı her erkek isterdi. Fakat yalrüklüyor, büsbütün kuşkulandınyordu. nız bu kadar değil, yalnız evlenmek deSonra, gene birdenbire duruyor, sanki ğil, onunla sevişmek de isefrdi. günaha girmekten çekiniyormuş gibi düSofrada üçü yalnızdı. şünüyordu: Karşısındaki bu solgun yüz, Muzaffer: bu tertemiz, geniş alın, pek seyrek de olsa Behire teyze de gelir, belki. arada bir yumuşayan, derinleşen bu baDiye demindenberi beklemiş, aranmışkışlar, hep birden insana diyordu ki bu tı. Gelseydi, bu akşam ne yapıp yapacak, kızcağızın içinde hiçbir kötülük olamaz; bir sırasını bulup onunla konuşacaktı. onun elinden hiçbir kötülük gelmez; onGelmedi. dan kuşkulanmak, onu böyle gözaltında [Arkası var} tutmak pek yazıktır, pek günahtır... On