CDMHTIBİTET 8 Birinciteşrin 1939 Ölüme doğru... • Yarm sabah, saat beşte uyantnak îstiyorsunuz, değil mi? Pekâlâ efenâim. Çalar saati kurup masanızm üstüne koydum. Bu şekilde vaziyet daha ziyade emniyet altma alınmış olur. Müsterihane uyuyabilirsiniz. Yoksa başka türlü sizı vaktinde belki de kaldıramayız. Burada hepimizin uykusu ağır ve derindir. Mösyö Marignant çalan saate itiraadsız bir nazar fırlatarak: Maamafih, dedi, eğer tesadüfen uyanırsanız, gelip kapıma bir iki defa vurmak lutfunda bulununuz. Çünkü benim de mubarek uykum oldukça ağırdır. Odayı kendisine göstermek zahmetine katlanan köylü kıyafetii delikanlı çekilip gittikten sonra Mösyö Marignant etrafına korkarak ve tiksinerek bakh. DalgınIığı yüzünden treni kaçırmış ve bu küçük kasabanın üstüne bir de sıkılmadan «otel>> levhası asılan berhanesinde gecelemeğe mecbur kalmıştı. Fakat doğrusunu söylemek lâzım gelirse, fazla müşterileri olmadığı için daha ziyade de fedakâıhkta bulunamazlardı. Ancak biri sabah, diğeri akşam olmak üzere iki tren geçiyordu. Mösyö Marignant soyunup yatağa girerken bu münasebetsiz hâdise başına gelmemiş olsaydı, şu saatte ilerideki şehirde ılık havalı bir birahanede radyo dinliyerek geçireceği tatlı anları düşündü. 3una rağmen kendi kendine Haydi, işi uzatma da, dedi, v,ıktinde uyumaya bak.. Yoksa şu eski çalar saat belki de bozuktur. Gene zamanmda kalkamaz, beş buçuk trenini de kaçırırsın! Heyhat.. Uykuyu bu şekilde davete çalışmak, hemen uyuyabilmek için en tesirli çarelerden biri değildir. Onun için Mösyö Marignant yatağında sağa sola dönerek uzun müddet perdesiz pencereleıden içeriye müstehzi müstehzi bakan yıldızların göz kırpışlarma sinirlendi durdu. *** ıçın boyluboyuna kanapeye uzandı ve yeniden uykuya yatmak teşebbüsüne koyuldu. Tekrar dalmıştı. Biraz sonra müt hiş bir sür'atin doğurduğu kuvvetli çaî kuntının tesirile birden gözlerini açt; Yükselmekte olan güneşin ziyası k.rli camlardan içeriye güç'ükle nüfuz ediyoıdu. Fakat beyninde bütün mevcudiyetin sarsan bir ateşin hararetini duyuyordu. AMiMî ANLAŞMA SÜMER Sinemasmda Bugün S A K A R Y A sinemasmda B Ü Y Ü K C A Z Senenin en büyük ve terihî ÖLÜM 3 üncü sınıf askerî muamelât memurluğundan mütekaid. îlhami Özden iki senedenberi müptelâ olduğu kalb rahatsızlığı neticesinde dün sabah saat 8,5 da vefat etmiştir. Cenazesi bugün öğleüstü Fatih camisinde namazı kılmarak Edirnekapıda aile kabristanındaki ebedî istirahatgâhına götürülecektir. Mevlâ rahmet eyleye. Öldüm!.. ayaklannın altında çıtırdıyordu. Lâkin, Diyebildi ve olduğu yerde uzanıp haMösyö Marignant pek de sıkı ve kuvvetli reketsiz kaldı. ghinmemiş olmasına rağmen vücudünde seher vaktinin iğneleyici soğuğunu hissetLâkin garib şey.. Yer yer yükselen miyordu. levleri, dumanlan hâlâ görüyor, enkai Acaba, bu hâlâ uyku sersemliğinin de arasmdan akseden feryadlan, inlemelerı vam etmesinden mi ileri geliyordu? Sislı hâlâ duyuyordu. Demek yaşamakta d':sokaklan, dimağı da kalm bir sis tabakası vam ediyordu. Adalelerinde, kemikleriniçinde yüzerek geçti. İstasyonun ziyaları de bir acı, bir ıstırab hâkim değildi.. Yalona haddinden fazla parlak geldi. Böyle n;z korku ve heyecan onun manevî beneaatlerde bütün salonlann kalabahk ol ıg'nı bir harabeye çevirmısti. Denrr ve ması, gelen giden yolcularla dolu bulun ahta yığınmın altından sıynlıp çıkmak tn<?sı lâzım değil miyüi? Evet... Fakat çin bütün kuvvetile çabakmaya başla hayret, ortada kimseler görünmüyordu. dı. Çcl kadar boş ve sessiz perrona çıVtı. Raylann üstüne bir heyulâ tarzmda u Mösyö Marignant başmı kalın yün zanmış trene bindi. Vagona girer girtnez. organın altından güçlükle kurtarabilmiş'ı. Nefesi tıkanmış, viicudü ter içinde geniş bir nefes aldı: usıklam olmuştu. Gözlerir.i korka korka Oh çok şükür, dedi, yetiştim. Kompartimanda başka yolcu olmadıği etıafta gezdirdiği zaman güneşin taze Cır.. Cır.. Cır!.. Ancak geç vakit derin bir uykuya dalabılmış olan Mösyö Morignant çalar sa parça olmaya mahkum etrnek demekti. atm muttarid darbelerini garıb bir baygm Eyvah.. Raylardan çıkan cayırtıların k?.hk içerisinde işitti. Çıngırak, odanın ha balaşması ve sağırlaşması bir makasa gi\asini çok kısa bir müddet raşelendirdik rildiğini, bir istasyona yaklaşıJdığını ha ten sonra etrafa yeniden kuvvetli bir sü ber veriyordu. Ayni cehennemî sür'at deku/ıet hâkim olmuştu. Mösyö Marignant: vam ettığine göre oradaki haikın ve me Tembelliğin lüzumu yok, diye du murların telâşı, neyecanı gorülecek \Pyâl. îşte, nihayet beklenen başa geldi.. şündü, hemen silkinip kalkmalı! e Takat yatağm ılıklığı vücudüne o tkH Çılgınca hız makasın tertibatım kırmış V havaya fırlatmış, tren durgun bir suda rece tesirli bir rehavet vermekte devam ecuyordu ki asıl icab eden noktaya temas ;eken düz ve parlak bir taş gibi sıçramacderek onu birden harekete getiremiyor ar yaparak yoldan çıkmıştı. Lokomotif du. Neyse, güçbelâ yerınde doğruldu. :>nüne tesadüf eden ilk toprak maniaya U>kuda gezip dolaşma hasjalığına ağra ;aplandı. Vagonlar birbirinin içine geçemış gibi şuursuz, şuursaz giyindi. Bavu ek parça parça oldu. Mösyö Marignant lunu eline aldı. İstasyonun yolunu tutta buııların hepsini gözile gördükten sonra Henüz güneş doğmamıştı. Sabah s ın bacaklannda, kollannda, başında ve niliğj her tarafta kendini gösteriyordu. ayet bütün vücudünde sıkışma, paralanBastığı su birikintileri donmus olduğu için ma ve dağılma hislerini duydu. Fransız Süper Filmindeki dekorların azamet ve ihtişamı seyircilerin gözpar.ltılarının yardımile hâlâ mahud lerini kamaştırıyor ve Zenginlik, San'at Aşk ve Güzellik itibarile her odasmda bulunduğunu anladı. seansta salonunu baştan başa dolduran Bir kâbus, müthiş bir kâbus geçirmişim! Dedi. Elini uzattı. Çalar îaati kendisine doğru çevirdi: Takdir nazarlarile seyrediliyor ve emsalsiz bir muvaffakiyet kazanıyor. Saat sekiz, diye ilâve rtti, ya çaldı Baş rollerde: Vlctor Francen Gabi Morlay Pierre Richard da işitmedim.. Yahud da talunin etviğim Wllm ve diğer 30 büyük yıldız. İlâveten : EKLER JURNAL da Avrupa gibi bozuk!.. Tabiî treni kacadım.. Maharbi . BugUn saat 11 ve 1 de tenzilâtlı matineler. Âsabı son derece gergındi. Sanki civarın amafih, bu belâyı berzahra artık bir dadakı bütün eşya dimağına üstüste ve kar kika bile durmam. Bir otomobile atlar makanşık yığılmışlar, trenin sarsıntısüe gidtrim.. Amma bana biraz pahalıya sallana sallana yerlerini bulmağa çalışı mal olacakmış.. Ne yapalım! Asrın musikl fevkalâdeliği ... Fransızca sözlü Saat beşe doğru Mösyö Marignant bir yorlardı. Mösyö Marignant biraz endigece evvel hasretini çektiği .Lk havalı bişclı kendı kendine, şu buali sordu: nhanesine kavuşmuş, pencerc kenanndaBaş rolierde : Allce Faye ve Tyrone Pover Acaba makinist aklmı mı kaybetti? ki masalardan birine kurulmuş, zaman zaBug'Jn saat 11 ve 1 de tenzilâtlı matineler. Haydi o çıldırdı diyelim, ya ateşçiye ne nnn köpüklü birasından bir yudum ala oldu? Bu ne sür'at efendim!.. Pencerenin yanındaki yastığa tutuna rak, sigarasından bir neres çekerek akşam • Aylardanberi tekmil dünya matbuatını seferber eden... Bütün Avrupada gazetelerini gözden geçiriyordu. rak doğruldu. Terli alnını camın şjffaf • hesılat rekorunu kıran... EMİL ZOLA'nın en büyük eserinden yaratılan Birdenbire sigarasım tablaya bıraktı. erinliğine dayadı. Tren o kadar hız! JEAN GABİN ve SİMONE SİMON'un gidıyordu ki geçilen yerleri vazıh bir su Baş) sallanma>a, ellerı tifremeğe başlarette seçmek mümkün olmuyordu. Tel mıştı. İşte inanılmıyacak şey, diyordu, graf direklerinin aralarındaki fasılalar sikaçırdığım tren tıpkı rüyada görd'iğüm liniyor, hepsi omuz omuza vermiş tek vücudlü bir duvar teşkil etmişler gibi görü kazaya uğramış ve enkazı oteş alnuş.. Yangın hâlâ devam ediyornwş!.. nüyorlardı. Dikkat ve merakla kaz^ja aid bütün Perşembe akşamından itibaren A Her an, her saniye korkunc bir kazanın tafsilâtını okudukça hatırasında rüyadan \ukuuna itizar edilebilırdi. kalmış teferruat birer birer canlanıyor ve Marignant: tamamile yekdiğerlerine te^buk ed yor Ölüme doğru koşuyoruz! diye düdu. O zaman benliğini müthiş bir şüphe şündü ve sonsuz bir sıkıntı »çinde kıvranan kapladı: vücudünde idam mahkumlarının geçirdisinemasmda ği ürpertileri hissetti. O ürpertiler ki ya Acaba, diye düşündi, ben iki şahŞarkın ses kraliçesi kmda bir hiçten ibaret kalacağını açıkça siyet sahibiyim de.. Biri mahud oteldeki ÜMMÜ GÜLSÜM'ün bildiği halde bu felâketten kendini kur yatakta kaldı.. Öteki kazaya hakikaten şah?d mi oldu.. Çünkü bir rüyanm bu katarmak kudreti elinde olmıyan insanlara mahsustu. Vagonlann tahta kısımlan ça dar sahiye yakın olması simdiye kadar tırdıyor, demir kısımlan gıcırdıyordu. pek görülmüş şey değil! . (Neşldel Emel) Sonra memnun ve neseli mınldandı: Mösyö Marignant yerinden fırladı, im Türkçe sözlü • Arabca şarkılı Her ne hal ise» Şu k^zaya kurban dad çanına yapıştı. Dakikalar geçtiği hal filmi Anadoluya sevkolunacağından de ne bir memur geldi, ne de tren durdı. Jtınekten kurtuldum yı.. Onu çalar sason günlerinden istifade ediniz. Demek ki bozuktu. O vakit bitkin ve ü atın bozukluğuna medyunum... Eşe dosİlâveten: Semplon ile en son gelen midsiz boş yere duvarları yumruklanıaya anlatılacak güzel bir mevzu da çıktı Ekler Jurnal. Bugün 11 ve 1 de jaşiadı. Artık, hiçbir kurtuluş yolu W amma, tıpkı bir masala benziyen böyle Ucuz halk matinelerl Seanslar: 11 1 2,30 4,30 6,30 9 da mamıştı. Pencereyi açıp dışarıya atlamak bir maceraya kolay kolay inanan bulc»mıy acağımdan korkuyorum!.. da kendini kazadan daha evvel param YAYLA apartımanı Nışantaşı, Valikonağı caddesi Sicak ve soğuk su, kalorifer, elektrik, bavagazi En son konfor Yalnız iki üç daire kalmıştır. RAŞİD RIZA E. SADİ TEK TİYATROSU 9 birinciteşrin pazartesi akşamı Üsküdar Hâlede (Üveybabam)1 HAYVANLASAN İNSAN L A L E sinemasmda Kudretinden örülen T A K SI M LOREL ve HARDY HARBE GİDİYOR ÜMİD ŞARKISI Ndkleden: NURl REFIK Halk Opereti Bugün 16 da matine Gece 9 da GÜLNAZ SULTAN Gözler kamaştırıcı dekorlar içinde canlandırılan 1001 gece masallarının en muhteşemi f o o o o lerce figliran ... Milyonlar sarfile vücude • . , • sv,: gelmiş aşk ve ihtıraslar filmi ,..uv,JJ.Pek yakında TAKSiM Sinemasmda Türkçe Sözlü Türkçe Şarkılı (Bu hesabda '•••"' j i y o k t u ) 1 ' Fiatlar: 50, 35, 25 Vazifeyi askeriyelerini yapıyorlar. Türkçe sözlü olan bu emsalsiz filimde bütün seyircileri ağlarcasına güldürüyotlar. İlâveten : 2 MECKEY MOUSE ve FOKS JURNAL en son dünya havadisleri. Bugün saat 11 ve 1 de tenzilâtlı ^ ^ ^ ^ B ^ ^ H matineler SARAY sinemasmda \ Onlarda seferber oldular ve OHEARE& C •Norma Norma ARIE ANTOINETTE î P E K ve Şaheserler şaheserini yalnız 3 günde 2 1 9 6 5 kişi seyretmiş ve bu kadar nefis bir filmi asia göremedıklerini söylemiştir. DUnya sinemacılığının en güzel filmi E L E K sinemalarında Seans saatlerine dikkat: Bu filmin 2 devre ve 17 kısmı birden gösterilmektedir 11 1.30 4 6.30 ve tam 9 da DiKKAT : Muhterem müşterilerimizin muhakkak surette seans başlannda geimeleri rica olunur. Bugün saat 11 ve 1.30 da tenzilâtlı matineler vardır. ker. Bu münasebetle Nur bana sizinle nasıl tanıştığını ve aranızda bütüri olup bitenleri anlattı. Mehmed Münif kekelemişti: Son deniz vak'asını da mı? Genc kadın hafif bir korku geçirdi. «Bu deniz vak'ası da nedir» diye telâşlandı. Fakat kendini çabuk toplayarak hiç bozmadan her seyi biliyormuş gibi başını salladı: Evet. Fakat bu kızın sizi nasıl sevdiğini tasavvur fdemezsiniz. Bu yüzden onun çektiği stırab karşısında artık içim parçalanmaya başladı. Nihayet kendisine hiç haber vermeden gizlice sızi çağırtıp konusmaya, bu meseleye bir nihayet vererek ikinizi de mrs,*ud edecek şekilde halletmeye karar verdim. Genc adam yavas yavaş ilk hayretinden kurtuluyor, canlanıyordu. Kendine emin bir tavırla: Evet, Nur beni çok sever, dedi. Bundan eminim. Fakat siz de itiraf ediniz ki o deniz vak'asmda kabahat tamamile onundur. Manasız bir kıskanchğı yüzünden az kaldı boğd'acaktım. Canımı zor kurtardım. Sıze ber seyi anlattığına ?öre bu vak'efdan sonra aramızın açıldığını da söylemiş olacdkbr. Oyle bir hiddet, hatta yıry Edebi roman : 4 2 Fakat öbürüne başlamadan evvel bir müddet düşündü. Yazmaya başladıktan sonra da birkaç kâğıd yırtıp attı. Bu ikinci mektub Nura hitab ediyordu. Fakat genc kadın Nurun mektubunu derhal yollamıyarak onu zarflayıp yanında ahkoydu. Mehmed Münifinkini ise Eleniye verip derhal kutuya atttırdı. *** Şahende Hanım mektubu o gün sabah /rkenden vermişti. Ertesi sabah tam saat on birde Mehmed Münif kapısmdan içeri giriyordu. Şahende Hanım genc adamı gayet mültefit karşıladı, salonuna aldı. İş konuşacak iki insan tavrile karşılıklı oturdular. Genc kadın oldukça heyecanh idi. Bununla beraber kabil olduğu kadar sahte bir EÜkun ve neş'e ile heyecanını gizlemeye çalışıyordu. Mehmed Münife gclince, mektubu aüaca oldukça saşırmış, bu tanımadığı ka Yazan : Peride Celâl dının kendisile ne işi olabileceğini düşünmüştü Ve merakını tatmin için işte bu davete derhal icabet etmiş bulunuyordu. Karşısına ümidinin fevkinde güzel, cazib, şuh bir kadınm çıkması genc adamdaki merakı, büsbütün kamçılayor, Şahende Hanımı kadından anlayan çapkın bir erkek tavrile süzüyor, tetkik ediyordu. Evsahibesini, müşkül mevkide bırakmamak için kendisini niçin çağırdığını henüz sormamışb. İlk olarak onun konuşmasmı bekliyordu. Halbuki Şahende Hanım da bahsi açmakta acele etmiyordu. Sedefli büyük bir kutudan ona sigara ikram etmişti. Genc adam onun da ustalıkla boyanmış, kızıl dudaklarının arasına bir sigara iliştirdiğini görünce derhal ayağa kalkıp sigarasun yaktı. Sonra oturdu, kendisininkini de ateşledi. Sigara dumanlarının arkasmda birbirlerine bakıp gülümsedıler. Ve Şahende Hanım gayet yumuşak, adeta baygm bir adamm iltifatlanna nihayet vermesini, sesle konuştu: sözünü bitirmesir i bcklemişti. O susar sus Mektubu alınca şaşırdınız, değil maz, yerinden hiç kıpırdamıyarak gayet tatlı bir sesle: mi? dedi. Mehmed Münif gülümsemişti. Benim, Nurun dostlarından, hem Asıl buraya gelip sizinle tanıştıktan de yakın dostlanndan olduğumu bilir misonra şaşırdım efendim. siniz. dedi. Bunu duyar duymaz Mehmed Münif Genc kadın bu sözün nasıl bir komirkilmişti. Birdenbire tebessümü dudak^aplimanla bağlan ıcağmı anlamıştı. Şuh bir nnda dondu. Hareketsiz kaldı. hareketle ayak ayak üstüne attı: Şahende Hanım kendi kendine «iyi, Ya!.. Niçin? diye, düşündü. Nura ehemmiyet veriyor. O iki satırlık küçük mektubun bu kâdar güzel bir elden geldiğini tahmm e Kızın sihrine turıimuş olduğu muhakkak.» Sonra yavaşça iUve etti: dememiştim. Şi m di siz? neden buralara kadar Şahende Hanım tallı tatlı gülüyordu: Yok canırn. Siz ne kadar güzel ka zahmet ettirdiğrni biraz anladınız herdınlar gördünÜ7. Hatta onlar tarafmdan halde. Öbürü hâlâ yerinden kıpırdamamıştı. sevilip, şımartıldmız. Ben onların yamndd Hayret doiu gözlerle genc kadına bakıgölgede kaldı<hmı bilmez miyim? Mehmed Münif bu söze, isyan eden yordu. Şahende Hanım, bu bakışların a!bir tavırla derhal başka bir iltifatla mu tında en küçük bir telâş ve şaşırma eseri kabeleye çalışırken Şahende Hanım tek göstermiyerek lâkayd bir ta\ırla sigarasırar arkasına yaslanmıştı. Sigarasından de nı tablaya bastırmıştı. Sesmı biraz yükrin bir nefes çe^ti. Ve hafif rimelle büs seltip mütebessım konuşmasına devam ctbütün uzayıp, kıvrılmış olan göz kirpik ti: Ben Nurun yakın dostlarındanırn lerini birbirine yaklaştırıp, yanağım çukurlaştıran bir tebessümle ona baktı. Ma beyefendi ve onu bir abla şefkatile sevevi gözleri ke*kin bir pınltı içindeydi ve rim. Bir müşküli», bir derdi olduğu zaman tebessümünde garib bir mana vardı. Genc yavrucak derhal bana koşar. Derdini dö nefret içindeydim ki onu aramak, sormak aklımdan geçmedi. Hatta daha ileriye giderek yazdıgı mektuba da cevab vernıedim. Ama hakk>m yok mu? Düşünün Lir kere o yapılır ç'igınlık mıydı? Sonra da şu Mısırlı kız ka^şıma çıktı. Öyle de üzerime düşüyordu ki... Bununla beraber... Şahende Hanım sitemli bir tavırla onun sözünü kesti: Bu Mısırli kızın Nur kadar güzel, cazib olmasına imkân yoktur. Olsa bile böyle derin, kuvvetli bir aşkla seven Nuru şiddetli bir öf ke ve sinir krizi içinde nasıl terkedersiniz biimem! Zaten açık konuşahm, ben size bir şey söyliyeyim mi? Kadınlar sizi fazla şımartmışlar, hangisine gideceğinizi şaşırm:şsınız. Fakat beni dinleyin, Nur gibi aşkına sadık, vefakâr. kadınlar hayatta pek az bulunur. Nurun bir çok faziletleri vardır. Güzeldir, iyidir, hassas, ince kalbli bir kızdır. Üslelik bir meziyeti daha var ki, unutmıyaîım: Zengindir... Mehmed Münif kendini tutamıyaıak: Mısırlı kız da zengin! dedi. Fakat derhal vaptığı gafı anlayıp kendisini toplayaıak ilâve etti: (Arkası var)