25 Evlul 1929 Küçük hikâye Ah... Cemilem Ahmed Hidayet edecek, onlar gibi herkesin gözünü üzerine çektiğini sanacaktı. O gecenin benliğinde doğurduğu ümid, Cemilenin her zaman fersiz görünen gözlerini parlatmaya kâfi geldi. Ağzından lâkırdı bile tereddüdle çıkarken şarkı söylemeğe başladı. Meşhur Arab filminin tangosunu mırıldamyordu: Aah.. Cemilem!.. Cemilem!.. Ve sanki bunun kendisi için yapıldığına kanimiş gibi gülümsüyordu. »** Nihayet o gece geldi. Cemile mutad zamanda esner gibi görünerek odasına çekildi. Karşıdaki deniz feneri, tıpkı kocaman bir sifon gibi suların üstüne za man zaman bir zıya şelâlesi fışkırtıyor du. Genc kız bir müddet onunla oyalandı, sonra eline bir kitab aldı, gözleri satırların üzerinde dolaşıyor, lâkin dima ğile sahifeler arasmda hiçbir irtibat teessüs edemiyordu. Artık bütün ev halkı yatmış, saat on ikıyi geçmişti. Cemile, günlerdenberi düşündüğü şekilde giyindi. Gizlice dikip hazırladığı şortu vücudüne geçirdi. Ayaklannın ucuna basarak odadan çıktı. Kapıyı gıcırdatmadan açıp kapadı. «Modapalas» ın önünden arka sahile koştu. Şimdiye kadar uzun etekler altmda saklanan bacaklannm hiç de çirkin olmadıklarını görünce kendisi de şaştı, Dağmık saçları, j'arım ayın hafif panltısı arasmda sırma akisler yapıyordu. Deniz kıyısına doğru inmeğe hazırlandı. Etrafındaki herşey genc kızm gözüne yeni halkolunmuş gibi görünüyordu. Çiçekler, gök, deniz, bütün dünya, şu anda sadık bir kulun mabudu huzurunda eğilmesini andırır bir tevazula ayağına kapanıyor lardı sanki!. Saklı güzelliği meydana çıkmış, etrafa muattar genclik kokulan saçmaya başlamıştı. Kollarını havaya kaldırdı. Vücu düne zarif bir inhina vererek dans etmeğe koyuldu. Siyah kayalar, beyaz çakıltaşlan da köpüklü dalgalar kadar hay rete düştüler: Her zaman meyus ve düşünceli dolaşan bu kıza ne oldu, maşallah nekadar neş'eli!.. diye.. Cemile koşuyor, sıçrıyor ve bu heyecan içerisinde gizli bir gölgenin kendisini takib ettiğinin farkında olmuyordu. Gecikmiş yolcu kalın gövdeli bir ağacın arkasına saklanmış, bu tatlı temaşayı sonsuz bir zevkle seyrediyordu. Cemile, bir an geldi ki yoruldu. Vaktin de epeyce ilerlemiş olması lâzımdı. Eve yaklaştığı nispette coşkun benliğini sükunete döndürmeğe çalışıyordu. Kim seyi uyandırmadan odasına çıkınca yarı çıplak vücudünü: Oh! Diye karyolaya attı. Tuhaf şey!. Ertesi gün Şakir ona büsbütün başka türlü bakıyordu. Yoksa, dün geceki çılgınlığı hâlâ üzerinde miydi? Garib!. Her zaman peşinden koştuğu Müzehheri bile ihmal etmeğe başlamıştı. Bir aralık yanına yaklaşan delikanh: Cemile, dedi, bugün şöyle Bostancıya kadar bir gezinti yapalım mı? İmkânı yok Şakir.. Öyle çok işim var ki.. Hem biliyorsun ya, senin ingilizce mektubun tercümesini hâlâ bitireme dim.. Geçen cumartesi için söz vermiş tim.. Halbuki.. Canım bırak mektubu filân Cenıile.. Gel de sana dün gece gördüğüm rüyayı anlatayım.. Soluk bir mehtab var.. Arka sahilde geziniyormuşum.. Hafif rüzgânn altın saçlannı uçurduğu güzel bir kız zarif bir şortla dans ediyor.. Hayatımda ona hiç bu kıyafette tesadüf el Oltlme sebebiyel! Şoför Şükrünün muhakemesine dün başlandı Evvelki gece saat 3,40 ta Beşiktaşta Akaretler yokuşunun alt başında bir otomobil kazası olmuş, şoför Sadık oğlu Şükrünün sürdüğü 1673 numaralı otomobil, ray temizleyen tramvay amelesinden Hasan oğlu Recebe çarpmıştır. Otuz sekiz metre sürüklemek suretile Recebin ölümüne sebeb olmaktan suçlu Şükrü, hâdiseyi müteakıb durmadan kaçmış, Ortaköyde yakalanmıştır. Tahkikata elkoyan Müddeiumumî muavini Feridun Bngana, hâdise yerinde yaptığı tahkikata aid dosyayı, cesedi muayene eden Adliye hekimi Enver Karanın raporile beraber Dördüncü Ceza mahkemesine vermiş, suçlu Şükrünün dün akşamüstü meşhudsaç kanununa göre muhakemesi başlamıştır. Suçlu, «50 kilometre sür'atle Ortaköye bir müşteri götürüyordum, şehirde azçmî 30 kilometreden sür'atli gitmek memnu olduğunu bilirim. Bundan daha fazla sür'atle gitmemin sebebi, yolun o saatte tenha olması ve aynı zamanda benzinden ekonomi yapmak düşüncesidir. Otomobil ne kadar hızlı sürülürse, benzin o kadar az sarfolunur. Beşiktaşta 234 numaralı direğin önünde bir şangırtı işittim, ama radyatör yanındaki sağ fenerin kırk camı düştü sandım, aldırmadım. Adam çiğnendiğinin farkında olmadım» demi'tir. Beşiktaşta sucu İbrahim, çöpçü Hasan, kumaş boyacısı İsa, polis Ismail, komiser muavini Rasim şahid olarak dinlenilmişlerdir. Suçlu Şükrünün yüz kilo metre sür'atle gittiği, korna çalmadığı, lâmbalarla aydınlık ve tenha olan hâdise yerinde hatta bir kedi yavrusu dursa ta Camlıköşk önünden bile seçilebileceği öğrenilmiştir. Bunun üzerine Müddeiumumî muavini Kemal, suçlu Şükrünün tedbirsizlik, dikkatsızlik ve seyrüsefer ni zamlanna riayetsizlikle ölüme sebeb olmaktan cezalandırılmasını, 38 metre sürüklediği adamla hâdiseden sonra bile hiç mi hiç alâkadaı olmaması gözönünde tutularak, ceza tayin edilirken hakkında şiddet gösterilmesini istemiştir. Bundan sonra şoför, kendisini müdafaa etmek üzere avukat tutacağını söylemiş, hâkim Bürhaneddin, bu sebeble muhakemeyi çarşamba günü sabahına bırakmış ve suçlu Şükrü hakkında, tevkif müzekkeresi kesmiştir. • • RADYO Germaine Aussey millet hizmetinde.. Tanınmış Fransız artisti Kızılhaç Cemiyeti hesabma kendi hususî otomobilile nakliyat yapıyor Paristen yazıhyor: Önünden, üzerinde kızılhaç îşareti bulunan beyaz bir bayrak taşıyan şık bir otomobil geçti. Direksiyonda oturanı tanır gibi oldum. Sinema artisti Germaine Aussey, yanında da iki küçük çocuk var.. Beni görünce durdu: Bakıyorum, dedi, hayret ediyorsunuz.. Herkesle beraber niçin ben de bu işte çalışmıyayım?.. Malum ya, hükumet Paristeki çocukları uzaklara göndermekte devam ediyor. Ben de bu iki yavruyu istasyona götürüyorum. Anlaşılıyor ki yeni vazifemden heberiniz yok.. Bir çok Fransız kadınlan gibi ben de millî hiz metlerde bulunmak iizere hükum^t" müracaat ettim. Demek şimdi muntazaman bu işte çalışıyorsunuz!.. Tabiî.. Erkekler cephede harbe derken biz kadınlar da elimizden geleni yapmaktan geri durur muyuz ya!.. Günde kaç sefer yapıyorsunuz? Beş on sefer yapıyorum. Her sabah aldığım talimat mucibince adresleri listede mevcud ailelere müracaat ederek ço cuklarını alıyor, binecekleri trenlerin hareket edecekleri istasyonlara götürüyorum. Yalnız kendi otomobilinizle mi bu işi yapıyorsunuz, yoksa başka arabalar, meselâ kamyon filân da idare ediyor musunuz ? Bir defa onu da tecrübe ettim. Büyük bir kamyonu idereye kalkıştım amma, biraz güçlük çektim.. Bilhassa dönemeç yerlerinde o ağır alâmetleri çevirmek müşkül oluyor. Fakat biraz daha Cemile, sana zahmet ama, şu düğmemi diker misin^ Başüstüne Rahmicğim, niye dikmiyeyim.. Cemile, kuzum, Nesrine telefon etmeği unutma, biliyorsun ya, kulübde onu çaya bekliyorum.. Hay hay Müzehher.. Cemile, hani senden bir ricam vardı, hatırladın mı?. O, ingilizce mektubu tercüme edecektin.. Cumartesiye kadar bana muhakkak lâzım. Söz veriyorum, Şakir, cumartesine kadar mektubun tercümesini sana getireceğim.. Cemile.. Saat üçü geçiyor.. Hani bana Yahya Kemalin son şiirini okuya caktın.. Teyzeciğim, mecmuayı yatak o damda unutmuşum.. Bir dakika müsaade edin, şimdi çıkar alınm, arzunuzu yeriııe getiririm.. Genc erkek çocuklar mayolarla, kız lar da açıkrenk şortlarla kulübün öniin deki raft'a doğrıı koşarak gittiler. Yal nız, Cemile evlenmeden ihtiyarlamış olmasına rağmen hâlâ süslenmekten, ma kiyaj yapmaktan geri kalmıyan ve bu şekilde gencleştiğini zanneden teyzesinin yanında kaldı. Kız, çok derinden hissettiği şiirin mısralannı tatlı ve kuvvetli bir sesle okurken teyze pencerenin önünde sırtını güneşe vernıis zaman zaman uyukluyor, ancak Cemilenin inşad kaidelerine uyarak nefes aîmak için durduğu anlarda gözlerini açıyordu. Cemile baktı kı teyzesî dinlemiyor. Hergün birkaç defa tekrar ettiği şiire aid yaprağı çevirdi. arkasmdaki tarihî makaleyi okumaya koyuldu. Bir an, mecraua dizinden kaydı, cilâlı parkenin üzerinde tannan akisler husule getirdi. Fakat bu gürültü, Cemileyi daldığı düşüncenin kucağından çekip almaya kâfi gelmemişti. Onu, tarihî makaleyi okur görünürken haricden bir seyreden de olsaydı benli ğinde kopan fırtmayı keşfetmesine imkân yoktu. Ah YarabbL Niçin bu saf yüzde ve tatsız vücudde bu hassas kalb.. Niçin, ruhunda binbir bahar tomurcuğunun açıl dığını duyduğu halde bütün çiçekler teninin solgun camlı bir kış bahçesini an dıran cidarına temas eder etmez ateşli renklerini kaybederek birden boyunlarını büküyorlar! Cemile, hakikaten çirkin miydi? Hayır.. Fakat durgun ve manasız.. Herkes onu kendi işine yaradığı, bir hizmeti dokunduğu vakit seviyor, takdir ediyor, böyle bir müdarası olmadığı zaman ise oradaki mevcudiyetine dikkat etmeden geçip gidiyordu. Mektebi bitireli iki sene olduğu halde yazları beyaz pike, kışlan da siyah şevyot elbisesile geçirmekten bir türlü vaz geçmiyordu. Güller arasmda tesadüfen yetişmiş bir devedikeni gibi kimsenin nazarı dikkatini celbetmeden yirminci ba harını da atlamak üzere bulunuyordu. Fakat, bugün, artık kendine gelmişti. O da Müzehher gibi giyenecek, şıklaşacak, şuh ve neş'elı olacaktı. Ruhuna birdenbire hücum eden bu cür'et ve cesaret buharı yanaklannı kızarttı. Hayır, bu projesini, belki herkesin içinde tatbik sahasma koyamıyacaktı ama arka sahilde ağaclann arasmda, mehtabda tek başına gezmeğe çıktığı bir gece, yalnız bir gece olsun da yapamaz mıydı? O gece, yıldızlar her zaman kırpıştır dıkları gözlerini hayretle açacaklar, dalgalar da kumlann üstüne kendilerini şaşkmhk içerisinde salıvererek: A.. A.. Cemileye bakın, şortla geziyor! Diye haykıracaklardı. Genc kız o anda arkadaşlanna benzediğini tahayyül aksamki program J Türklye Radyodifüzyon DALGA UZTJNLUGU 1639 m. 183 T. A. Q. 19,74 m. 15195 T. A. P. 31,70 m. 9465 Postaları Kcs. 120 Kw. Kcs. 20 Kw. Kcs. 20 Kw. Germaine Aussey gayret gösterecek olursam ona da mu vaffak olacağımı zannediyorum. Lâkırdıya daldığım için geciktim, affedersiniz, size veda etmek mecburiyetindeyim. Yoksa, küçükler trenlerini kaçırırlar.. Elimi hararetle sıkarak gaze basıp yanımdan uzaklaştı. Her zamanki gibi şık giyinmiş olan Garmaine Aussey'in kıyafetmde yalnız iki noktada değişiklik vardı. Sol koluna bir kızılhaç işareti takmış.. Boynundan geçirdiği zarif bir deri şeridin ucuna da güzel mahfazalı bir gaz maskesi sallandırmış! 12.30 Pragram ve memleket saat ayarı 12,35 Türk müziğı (Pl.) 13 Mem leket saat ayan, ajans ve meteoroloji a haberl ri 13.15 14 Müzik (kanşık program Pl.) 19 Program ve mem leket saat ayan 19,05 Müzik (oda müziği Pl.) 19.30 Türk müziği (fasıl heyeti) 20,15 Konuşma (millî musiki serisinden Fransız müziği: Yönetken tar: Halil Bedii) 20,30 memle ket saat ayan, ajans ve meteoro loji haberleni 20,50 Türk müzığt Okuyan: Müzeyyen Senar. Çalanlar: Vecihe Daryal, Cevdet Kozan, Kemal Niyazi Seyhun. 1 Suzinak peşrevL 2 Arif Bey Suzinak şarkı: (Beni bizar ederken). 3 Num Şeyda Suzinak şarkı: (Sevdim seni ben). 4 Arif Bey Suzinal' şarkı: (Aşkmla yanmaktadır)'. 5 Kemal Niyazi Seyhun: (Kemençe taksimi). 6 Dede Rast şarkı: (Karlı daği aştım da geldim). 7 Dede Rast şarkı: (Çalıma bak Efede). 8 Rast saz semaisi. 9 Halk türküsü: (Alıverin bağlamamı). 10 Halk tüırküsü: (Garib anam). 21,30 Konuşma (doktorun saati) 21,45 Müzık (neş'eli müzik Pl.) 22 Müzik (küçük orkestra Şef: Necib Aşkm) 23 Sor. ajans haberleri, ziraat, esham tahvilât, kambiyo nükud borsası ((fiat) 23,20 Müzik (cazband Pl) 23,55 24 yarınki program. KIRA Türbede Belediye numaralı Sinanağa her türlü konfor, iki genis nezaretli. ÖLÜM Erenköy Sanatoryomunda bir müddettenberi tedavi altında bulunmakta olan P. T. T. idaresi muamelât müfettışi Rahmi Bılecik, dün saat 10 da vefat etmiştır. Merhumun cenazesi bugün saat 14 te Sanatoryomdan kaldınlacak, namazı Kozyatağı camiinde kılındıktan sonra Içerenköyü. mezarlığma defnedilecek • tir. Ailesine taziyetlerimizı sunanz. Diğer seyrüsefer kazaları 3560 numaralı kamyon, Tophaneden geçerken orada Dikim evinde çalışan Servet oğlu Behice çarpmış, yere düşen Behic kalkmağa uğraşırken Ortaköy Aksaray arasmda işliyen tramvay arabasının altında kalmış, başından ve bacağmdan ağır surette yaralanmıştır. Şoför Hasanın sürdüğü 3493 numaralı kamyon, Tophanede Nuri adlı birine çarpmıştır. Nuri başından yaralanmıştır. Fatihte Fevzipaşa caddesinden geçen 15 yaşında Mehmede, şoför Sabrinin sürdüğü 3154 numaralı otomobil çarp mıştır. Başından yaralanan Mehmed, Cerrahpaşa hastanesine yatırılmıştır. Başma kalas düştü Beyoğlunda Mıllî garajda çalışan Sıvaslı Mehmedin başma kalas düşmüş tür. Ağırca yaralanan işçi, Beyoğlu hastanesine götürülmüştür. mediğim halde.. Görür görmez tanımıyayım mı? *** İki genc hızl\ adımlarla tramvay istasyonuna yürürlerken köşklerden birinin açık penceresinden o meşhur Arab filminin hazin tangosu aksediyordu: Aah.. Cemilem!.. Cemilem! •jf Myrna Loy ile birlikte «Nick kumar oynuyor ve kazanıyor!» isminde bir zabıta filmi çevirmekte olan William Powell bizzat aynı tarzda bir senaryo yazmaya kalkışmış ve mevzuu Nevyorkta geçen meraklı bir eser filme almaya başlamıştır. Yansına kadar yazdığı bu eserin bir kısmını stüdyodaki arkadaşlarına okumuş, hepsi merak içinde kalmıştır. Çünkü hikâyede o ane kadar tara altı cinayet ika edilmekte ve faili meçhul kalmaktadır. Ar adaşları sormuşlar: Bu cinayetleri yapan kim? William Povvell omuzlarını silkerek cevab vermiştir: Onu henüz ben de bilmiyorum! •jç Fransız rejisörlerinden Henri Diaman Berger mevzuu radyo neşriyatile aâkadar bir film çevirmeğe karar vermiştir. Bu eser documentaire bir kordelâ olacak ve masrafının bir kısmı hükumet tarafından temin edilecektir. fc Harb gürültüleri dolayısile çevrilmelerine fasıla verilmiş olan bir kısım Fransız fimlerinin ikmali için yeniden faaliyete girişilmiştir. Bunlar arasmda «Düello» «Son sığmak» «Yaşasın millet» «İlk müsademe» «3 numaralı makas» «Korsan» başta gelmektedir. •^ Fred Mac Murray'ın yeni çevireceği «Bilmem kocalara lüzum var mı?» smindeki filmde bir çok yemek sahneleri olduğu için fazla şişmanlamaması için şimdiden perhize başlamıştır. Filmi çevirip bitirdikten sonra eğer ağırlığında bir değişiklik hâsıl olursa zavallı artist tekrar yeniden rejime başlayacaktır. •^ Maurice Chevaîier, rejisör Robert Siodmak'ın idaresi altında «Tuzak» isminde bir filim çevirmektedir. Maurice bu eserde çapkm bir adam rolünü oynamaktadır. Sahnelerin birinde evli bir kadının odasında kocası tarafından yakalanıyor ve derhal elektrikli temizleme makinesini alarak evi temizlemeğe gelmiş bir adam gibi görünüyor. Bu sahne stüdyoda üç defa tekrarlanmış ve her defasında Maurice oradaki elektrikli temizleme makinelerinden birini alarak gitmiştir. O vakit rejisör: «Üstad, demiş, eğer böyle devam ederse burada bir elektrik leva zımatı masjazası açmak lâzım!» RAŞID RIZA E. SADİ TEK TİYATROSU Bu gece Üsküdar Bağlarbaşı Hâlede JONANMA GECESİ Vodvıl 3 perde Günahkâr Melek MARGARET SULLAVAN JAMES STEVART Çarşamba akşamı JVltıLjjLılSL Sinemasında 0m OnUmiizdeki Çarşamba akşamından itibaren BUyUk bir aşkın heyecanlı macerası SÜMER Sinemasmda RAIMU MARIE BELLE ve MICHEL SIMON Ahmed Hidayet OLGUN KADIN medi. Bir iki dakika sonra kapıda göründü. Beyaz kısa bir etek, örme güvercin kanı kısa kollu spor bir bluz giymişti. Başında ayni renk bir eşarp, ayağmda topuksuz iskarpinler vardı. Otomobile doğru yüzü tebessümler içinde koştu. Genc adamın yanına atlarken elini uzattı. Beyaz dişlerini göstererek: Bonjur polis hafiyesi bey dedi. Galib bu lâtifeye zoraki bir tebessümle «nasılsınız ?» diye, mukabele etmişti. Kaç gündür size iyi bir haber veremediğim için üzülüyordum. Fakat nihayet beklediğim fırsat çıktı.» Kız onun sözünü keserek sordu: Takib başlıyor, öyle mi? Galib cevab vermedi. Şoförle konuşma ya başlamıştı. Sana tenbih ettiğim gibi diyordu. Köşedeki evin önünde durursun.. Sanki o evden çıkacak birini bekliyonnuşuz gibi yapacağız. Hatta sen inip kaldınmda dolaş. Bizde iyice bir köşeye çekilir, kendimizi göstermeyiz. Onlann otomobiîi hareket edince, çok acktan, hissettirmeden takib edeceğiz. Onlan kaybetmene imkân yok. Otomobilleri kırmızı, küçük spor bir şeydir. Haydi şimdi çek, geç kahp kaçırmıyalım. • Otomobil hareket edince döndü. Genc kıza dalgın dalgın bakb ve onun sorduğu suale ancak cevab verdi: Evet, takib başlıyor... Nur neş'e içinde elleri çırpîyordu: Ah ne güzel! Şimdiden heyecan duymaya başladım. Sevdiğiniz adamın bir başka kadınla burun buruna gezdiğini tozduğunu görmeye gidiyorsunuz. Neresi güzel bunun! Kız bu sözler üzerine birdenbire duruldu. Bununla beraber gene gözlerinin içi gülüyordu: Ben onun yalnız beni sevdiğine eminim. Sevdiğim adam o kadınla egleniyor, meşgul oluyorsa bu benim yü^ümden olduktan sonra ne zaran var. Mehmed Münif hep bu çılgınlıklan beni unutmak için yapıyor. Galib kendini tutamıyarak yavaşça: Ne kadar emin konuşuyorsunuz. dedi! Ve kendi kendine: «îs alcsine döner de Mehmed Münif Mısırlı kızla evlenirse bu kızm hali yaman olacak, büyük bir inkisarı hayale uğravacak, va7ik...> diye, tarafından yaratılan ailevf bir dram ve eğlendirici bir macera Edebî roman : 3 0 Müşfiğin hayreti de ondan aşağı değildi. Arkadaşının arkasında hareketsız durmuş, genc kadına bakıyordu. Şahende Hanım güiümsüyordu. Bununla beraber yüzü sapsarı idi ve bu tebfssüm, solgun yüzüne hiç de sevimli bir mana vermiyordu. O da, olduğu yerde hiç kıpırdamadan, gözleri Gaîibe müteveccih: Sizinle görüşmek istiyordum, dedi. Galib gülümsemeye çalışarak, bunun imkânsızlığını genc kadına ihsas etmek ister gibi, döndü, Müşfığe baktı, yavaşça kekeledi: Şey, yanımda arkadaşım olduğunu görüyorsunuz. Şahende Hanım gayet kat'î bir tavırla tekrar etti: Sizinle görüşmek istiyorum. Gözlerine vahşi bir pırıltı gelmişti. Vücudündeki titremeyi, Galib uzaktan hisselti. Müşfik de vazivetin vahametmi derhal anlamıştı. Yazan : Peride Celâl Merdivenlere doğru yürüyerek telâşlı telâşlı Galibe: Ben bizim malum lokantaya gidiyorum, dedi. Sen yemeğe yetışmezsen kulübe gel, gece oradayım. Sözünü bitirir bitirmez, koşa koşa merdivenleri inmeye başlamıştı. Galib onu durdurmak ister gibi bir hareket yaptı. Sonra omuzlarını silkti. Şahende Hanıma döndü. Genc kadını ters ters süzda. Ve kapıyı işaret ederek: «Buyurun konuşalım» dedi. Fakat Şahende Hanım birdenbire geri dönmüş, merdivenlere doğru yürümüştü. İlk basamağa adımını atarken dönüp: Bize, yukan çıkalım diye, cevab verdi. Orada daha rahat konuşabiliriz. Galib itiraz etmedi. Fakat için, için hiddetten köpürüyordu. «Artık tadını kaçırdı, diye, düşündü. Bu gece onunla kat'î konuşacağım.» Genc kadına kendisini rahat bırakmasını açıkça söylemeye karar vermişti. Bu niyetle asabî, fakat ken dine hâkim Şahende Hanımın peşinden nı Hüseyin Efendi gürültülerden anladı. Adamcağız «ne oldu buna rengi dönmüş!» diye düşünüyordu. Bir müddet uO gece Müşfik kulübde, Galibin gel yumayarak hep odasına kulak verdi ve mediğini görünce, kendi kendine rnanalı, ayak seslerinden onun odada bir aşağı bir manalı gülümsedi. «Kadın gene Galibi yukarı dolaşmaya başladığını anladı. Galibin bu dolaşması gün ağanncaya mağlub etti» diyordu. Müşfik, koyu mavi gözleri, pembe yü kadar sürdü. Genc adam sabah sekizde Hüîiyin Ezü, altın rengi saçlarile Şahende Hanımı eskidenberi güzel bulur, beğenîrdi. Ga fendiden kahve istedi. Odası gene karmalibe gıpta etmiyor değildi. Bununla be karışıktı. Yatak sigara külü içindeydi. raber etrafında oldukça bulamk bir hava Tablalar izmaritlerle dolmuştu ve Galib esen böyle bir kadının arkadaşının başı arkaüstü yatmış, parmaklarının arasında na bir felâket getirmesinden biraz korku külü bir karış uzamış bir sigara sabit bakış yordu. Fakat Galibe itimadı vardı. Onun larla tavana bakarak hareketsız duruyorkolay kolay yakasmı kaptıran ve herşeyi du. hoş gören, çabuk kanan bir insan olmadıBir müddet sonra gene ayağa kalktı, ğını pekâlâ bilirdi. dolaşmaya başladı. Saat dokuz buçuğa Aynı gece Hüseyin Efendi de Galibin kadar telefonun başma birkaç kere gidip avdetini boş yere bekledi, durdu. Genc gelmiş, ahizeye elini uzatıp çekmiş, elini adam ancak sabaha karşı gelebilmişti. alnına vurarak, dişlerinin arasmda sıkıştıYüzü harab bir haldeydi. Bakışlarından ra»"ak düşünmüş, kendi kendine bir şeyler öfkeli ve sinirli olduğunu an'amak ko mırıldanmıştı. Fakat tam onda acele ile laydı. Yorgun adımlarla odasına vıirüdü. giyindi, hazırlandı ve telâşla apattımanHüseyin Efendiye bir tek kelime söyle dan çıktı. *** memişti. Bu ilk defa vâki olan bir şeydi. Onun odasına girdikten sonra soyunup Beş dakika sonra otomobilde dişçi Haeşyalannı etrafa fırlattığını iskemleleri sanın kapısında Nurun inmesini bekîiyorçekip, bazı şeyleri şiddetle masaya attığı du. Nur genc adamı uzun zaman beklet Nur: lArkası var)