18 Temmuz 1939 CUMHURİYET BERÜN MEKTUBU: Konservatuar salonu genc Türk kızının muvaffakiyelini büyük heyecanla alkışladı Makbet operasında, genc san'atkâr Saadet İkesus, gönüllerde kasırgalar, ruhlarda ürpertiler yaratıyordu Berlin konservatuvarının büyük salo nunda verilecek konsere davet edildiğim zaman heyecan duydum. Çünki gecenin zengin programında bir Türk san'atkârının ismi de vardı. Hem de Makbet operasının en güç kısmı olan arya'yı söyliyecekti. Daha buraya geldiğim zaman ismini işitip, san'at âleminde uyandırdığı alâka ve sempatiyi öğrendiğim genc Türk kızını ilk defa dinleyecektim. Belki biraz iddialı ve lüzumsuz bir istek... Fakat, onun mutlak üstün olması o an için yegâne dileğim olacaktı. Durgun bir haziran ak§amı. Daha mektebin büyük kapısından girer girmez piyano, keman, viyolonsel seslerile karşılaşıhyor. Bahçede küçük gruplar, antrede, koridorlarda seçkin insan kümeleri göze çarpıyor. Berlinin büyük ve eski yapılarmdan birindeyiz. Oymalı tavanlarda salkım halinde ampuller var. Işık bol ve uygun. KarTürk Operasının ilk mııganniyesi Saadet İkesus şımızdaki fon iki büyük bayrak ve çok yüksek bir kürsüden ibaret. Kırktan fazla dum. Bu şaheserler diyarında, en yüksek muhtelif musiki âleti sahiblerini beklemek medeniyet âbideleri karşısmda ne çetin bir te. Genc sana'tkârlar tam dakıkasında va şeydi bu. Hasret, varlığımı dört yanından zife başındalar. kavramış, gönlümün her telile bağlı o!duKendimizi, Sevil Berberinden bir üver ğum yerlerin rüyası gözlerimin sisi üstüntürle musiki dalgalan arasına kaptırd'.k. de titremeğe başlamıştı. Rossini, Beethoven ve Mozart'tan seçkin Bu dakikada bu harikulâde eseri, sesiparçalar çalınıyor; bazan ruhlara olduğu nin müstesna tellerine bağlayarak bize vegibi bütün seslere de bir keman, yahud ren bizimdi. Salonda herkes bir eser ve bir piyano hâkim oluyordu. Her bölümün bir ses karşısmda elele, kalb kalbe idi. sonunda salon alkışlarla çınlayor; öğret San'at aşkının ruhlarında alevlendiği sıramenler talebelerinin yüksek muvaffakiye larda herhangi bir aykırı duygunun aratine şahid olmaktan gelen bir sevinc ve gu mıza sokulmasına imkân yoktu. rur içinde halkı selâmlıyorlardı. Sesi nasıl billur bir kaynaktan boşanırBu gece bu fevkalâde müzikle beraber casma başladı ise, kudretinden, eşsizliğiniki genc kızı da dinleyecektik. Bunların den hiçbir şey kaybetmemiş olarak ayni biri Almandı. Hafif, zevkli, şen birkaç güzellikte dındi. Hayranlığımız her an artparçayı söyleyecekti. Diğeri Türktü. Bu mış, ilâhî duygular içinde yaşanan bu neıklımın yetıştırmedıği müstesna sesıle söy fis dakikalan ömür geçidlerimize birer teleyicisi kolay bulunmadığı için pek oynan selli tutunağı halinde bırakmıştık. mıyan Makbet operasından bir parçayı O susar şusmaz salon konugtu^.Önc/e bir kere daha yaratacaktı. yüreklerimiz ellerimize bağlanarak, sonra Bınncısi ödevini aksamadan başardı. da kaflanmız dudaklanmıza yoı vtrerek Beğenildi, alkışlandı. Yüzü gibi tatlı se konuştuk. sile iyi bir sükse yaptı. O kadar, o kadar uzun sürdü ki bu koSıra bizimkine gelince olduğum yerde nuşma, göğsümün ici duyduğum büyük hafifçe titrediğimi ve sarardığımı hisset gurura dar geldi. Sevinc ve iftihar duytim. Göz ucile yanımdakilere baktım. On gularile içim cosut, taştı. larda da ayni ruh hâletini sezdim. YabanHocaları da bizim gibi heyecan ve secı memleketlerde küçük düşmek, daha az vinc içinde idiler. Yaldızlı, kabartmalı tamuvaffak olmaktan belli ki hepimiz için vanlara çarpa çarpa yükselen, ardı arası için ürküyorduk. kesilmiyecek hissini veren alkış ve bravo sesleri içinde belli ki onlar da bizim gibi tatlı bir başdönmesi geçiriyorlardı. Genc san'atkâr harikuîâde sesine, yüzlerce dinleyicisinin kalblerinin ayrı ayrı bağlamış, muvaffakiyetin pek yüksek bir noktasına ulaşmıştı. Saadet İkesus genc bir Türk san'atkârıdır. İstidadı önce konservatuvar öğretmenlerinden Sadullah tarafından keşfedilmiştir. Türkiyeye gelen bir Alman profesörü bu nadir ses karşısmda büyük bir hayranhk duyarak genc kızı vatamna davet etmiş, kendi hesabına tahsi! yapması teklifinde bulunmuştur. Yeni rejimin san'atkâra karş: duyduğu saygıyı düşünen genc kız, bir yabancı yardımile okumaktansa hükumete başvurmagı tercih etmistir. Neticede Ankara Musiki Muallim Mektebi imtihanmda muvaffak olarak iki buçuk sene evvel buraya gelmiştir. Simdi opera artisti olarak yetişmektedir. Yurda dönünce Devlet Operasında çalısacaktır. Avni zamanda konseıvapuvarda ders verip talebe yetiştirmek gavesindedir. Sesi, bu iklimin yetiştirmediği nad;r ^eslerdendir. Burada opera sınıfından önce birkac sömestr şan sınıfına devam ehnek şarttır. Ancak ses olgunlaştıktan sonra operaya baslanabilir. Fakat Berlin konservatuvarında ikinci defa imtihana çekilen Saadet için buna lüzum kalmamıstır. Daha başlansıcda o kadar yüksek basanlar göstermistir ki, dram hocası mükâfa? olarak hu«usî mektebiade genc kıza ders vermeğe baslamıstır. Şişlide yapılacak olan büyük hastane binasının plânlarını hazırlamakta bulunan mimar Valter tarafından verilen izahat Sıhhiye Vekâletince muvafık görülmüş tür. Yeni bina altı kat olacak, her kat yüzer yataktan olmak üzere altı yüz ya tak bulunacak ve katlar ayrı ayrı hastalık paviyonlarına tahsis edılecektir. Otuz üç bin metre murabbaı bir saha üzerinde yapılacak olan hastanenın ön cephesi iki yüz elli ve yan cephesi de yüz elli metre uzunluğunda olacaktır. Inşaat bir milyon iki yüz elli bin liraya çıkacaktır. Ayni zamanda burası bilâhare bin yataklık bir hastane haline getirilebilecek tarzda yapılacak ve o zaman insaat iki buçuk milyon liraya mal olacağı gibi yüz yataklık bir verem paviyonu da ilâve ediecektir. Plânlar yakında hazırlanmış olaaktır. ^ Şehir hastanesi Hava taarruzlarına »an'afca Sıhhiye Vekâleti, mimar karşı pasif korunValterden izahat aldı ma faaliyeti Harb ve sulh cepheleri arasında [ Başmakaleden devani] miş olduğu halde totaliter devletlerce bunlara ehemmıyet verilmemekte ısrar olundu ve olunuyor. Fazla olarak harb cephesi devletlerinin ne istedikleri de sarih olarak malum değildir. Bu müphemiyet haklı olarak totaliter devletlerin kendi lehlerine azçok geniş bir hegemonya sahası tesis etmek istedikleri zannını doğurmuş ve bu hal Amerikayı bile yerinde rahat bırakmıyan büyük endişelere meydan vermiştir. Işte Danzig meselesinin arkasındaki hakikî vaziyet budur. Bu vaziyet makul ve emniyet verici bir sarahatle yerini huzur ve sükuna bırakmadıkça harb ihtimali bütün kuvvetile hal ve mevkie hâkim olmakta devam edecektir. İşin feci tarafı şuradadır ki bütün meselenin e?ası iktısadî olduğu halde harb onu hiç halletmiyecek ve belki daha vahim surette karıştırarak hatta Avrupayı meçhul ve korkunc akıbetlere sürükliyebilecektir. Mılletler için harbın mesru ve hayatî sebebleri olmak lâzımdır. Totaliter devletler hesabına şimdiki karışık vaziyette bu sebebleri göremıvoruz, ve böyle olunca onların kendi milletlerile beraber bütün Avrupa için felâket membaı olacak böyle ağır bir mes'uliyeti nasıl omuzlayabileceklerine bütün dünya ile beraber biz de şasıvoruz. Vaziyetin garabet ve fecaat dolu tehlikeleri karşısmda her ihtimali gözönünde tutarak kendilerini müdafaa tedbirleri alan Balkan milletlerinin bu hareketleri Almanvada hos görülmediğini anlıvoruz. FCimseyi tehdid etmiyen müdafaa tedbirlerinden dolayı iğbirar ve infial göstermeğe hiç yer olmıyacağı asikârdır. Bununla beraber Balkanlı milletler Almanyanın Balkanlara müteveccih bir istilâ ve tecavüz kasdi olmadığını ve buna meydan vermiyeceğini Almanyanın salâhiyettar ağızlarından işitmeli değiller midir? İşte vaziyetin bu vuzuh ve sarahatten mahrumiyetidir ki ufukları harb bulutlarile yüklü göstermekte devam ediyor ve bir takım milletleri kendi varlıklarının korunması hesabına sulhun müdafaası fıkrınde hergün daha ziyade kuvvetlendiriyor. Bununla beraber vaziyetin şimdiki şekli bir sinir mücadele ve müsabakası halinde sürüklenip gitmektedir. Haklarından emin olan mil'etlerin her ihtimale karşı hazırlanmakla beraber yannı sükun ve itidalle beklemeleri gidilecek en muvafık yoldur. Nihayet göründü. Uçuk eflâtun renkli dantel elbisesi içinde boyadan. her türlii lüzumsuz süsten uzaktı. Yüzünü elbisesinin rengi kadar uçuk bir gülüş çiçekliyor; gözlerı göğsünü şiddetle döğdüğünü tahmin ettiğim heyecanlarını pırıltılı gecesi arkasında gizlemeğe muvaffak oluyordu. Şefın işaretıle önce tiz bir keman, sonra uğultulu bir piyano, biraz sonra irili ufaklı müzik âletlerinin hepsi harekete geçtiler. Muhteris bir kadının en büyük işleri, hiyanet ve cinayetleri açığa vurmadan önce bir soluk alışı. bir zorlu kuvvet toplayışı gibi idi bu âhenk... Sonra onu gür, dolgun ve pek hâkim bir ses takib etti. Bu seste ne vardı? Ne vardı ki bu seste gönüllerde kasırgalar, ruhlarda ürpertiler yaratıyordu. Her yükselişinde yürekleri sürükleyip götürüyor; her inişinde ve titreyişinde varlığı dize getiriyordu. YUNUS NAD1 Karşı kaldırıma geçerken... Dün sabah Pangaltıda şoför Sabrinin idaresindeki 647 numaralı taksi otomobili. Pangaltı caddesinden sür'atle giderken o sırada karşı kaldınma geçmek isteyen Yorgi oğlu Kosti admda birine çarpmıştır. Kosti başından, arkasmdan ve muhtelif yerlerinden yaralanmıştır. Suclu soför vakalanmıstır. arada genc kıza aid duyuş ve düşünüşlerini uzun boylu izah eden Alman Hariciye Nazırı: «Bu sesi birkaç sene sonra dinlemek harikulâde birşey olacak.» demistir. îik defa Carmen'de, sonra Avda, Mak bet, Windsorlu şen kadınlar, Don Carlos gibi meşhur operalarda en mühim rolleri almıstır. Yaz tatili biter bitmez staj yapmak üzere buradaki operalardan birine girecek, sonra yurduna yüksek san'at kabiliyeti, enerji ve inanlarla dolu olarak dönecektir. Çok kıvmetli san'atkârların vatanmda yüksek takdirler toplayan, yetiştirmesi icin şimdiden kendisine bir havli talebe teslim edilen genc kızı sevgilerle kutlulamak hepimiz icin bir borcdur. Çünki kültür seviyesi yüksek bir muhit id'nde kuvvetli bir yer yapmasa muvaffak olmuş; ses ve istidadile Türk kabilivetinden b'"r örneği san'at âlemine de hediye etmistir. Ve gene bu seste öyle birşey vardı ki, sanki sırlı ve mukaddes bir elle insar.ı kendi dünyasına çekip alıyor; orada güneşi, yıldızları, rüzgârları ve sularile pek muhteşem olan tabiatin kucağında, kendi duvuşlarile başbaşa bırakıyordu. Başlangıcda Leydi Makbet'i düşünüyor, onun ardına ölümîer takan büyük ihtirasmı tahlile çalışıyordum. Ve gene bu arada ölmez eserler yaratan büyük Verdinin bu genclik eserile başbaşa kaldığı sıralarda neler duyduğunu, ne gibi hayat şartlan içinde yaşadığını ve bir gün ebedî olacağını hissedip etmediğini icten içe araştırıyordum. Bütün bunlar pek çabuk esip geçtiler. Kafam, harikulâde duyuslarla çırpınan kalbimin önünde tez yoruldu ve duruldu. Fran Schulz Dornburg meshur opera Simdi uzaklarda idim. Göklerinde gü muganniyelerindendir. Ş'mdi hum«î büyük ne=i, ufuklarında hayal ve ümidi eksik ol bir mektebin sahibidir. Burada kon<:ervamıyan vatanımda, artık tamamile kendi tuvar talebelerinden ücreNiz olarak ya'benJ'gimde bulunuyordum. Ucsuz bucak nız Saadete ders vermfktedir. sız ovalarda salınan altın basaklar, yürekSesin vüs'ati Alto, Mezzo=oprano gi'oi leri birbirinden koparan ve vürekleri bir ses nartisini de idare edecek ki'drettedir. b'rine çekiü baelayan vollar, iclerinden beKönigsberş'de ve Berlinde Beethoven «ik tıkırtıları ve ezsili ninniler vükselen Sıal'de verdiği konserlerden sonra muhtebasık tavanlı, loş evler, hersey, bütün gü |!ıf pünlük gazeteler ve san'at mecmuala7Pİlik!eri ve hususiyetlerile bütün bir va rında sesine, i^tidadına dair pek alâkalı tan vardı bu seste. ya7ilar, tenkidler çıkmıstır. O hâlâ söylüyordu. Ben hâ!â kendimi Türk sefareSnin aksam davetlerirde bir sevdiğim yerlerden alıp salona dönemiyor kaç defa seçkin parçalar okumuştur. Bu M. K. Su Hava taarruzlarına karşı pasif korunma faaliyetinin teksifi kararlaşmıştır. 3502 numaralı kanunun tatbikatına dair hazır lanan ve 84939 tarihli Resmî Ceridede nesredilen kararname hükümleri, tedricen tatbik edilecektir. Vali muavini Muzafferin reisliği altında, seferberlik müdürü ve Yazan: ZEYNEL AKKOÇ resmî daireler mümessillerinden mürekkeb Son günlerde, san'at âlemi, gene âlemolan, büyük pasif korunma komisyonu, şümul bir eserin ortadan kaybolması dobugünlerde toplanacaktır. layısile, çalkandı durdu. Bu sefer ıcayıbKomisyon, bundan evvel vilâyet se lara karışan tablo, Louvre müzesinde buferberlik müdürü Nail İlterin riyasetinde lunan Watteau'nun şaheseri (L'indif ki ihzarî komisyonun hazırladığı rapor ü ferent) dir. zerinde tetkiklerde bulunarak icab eden Bu hâdise çok eski zamandantari bir tedbirleri tespit edecektir. türlü cevabı verilemiyen ve bir takım müAlınacak tedbirler arasında şehrin nakaşalara sebeb olan, mahud suali tekmuhtelif mahallerinde sığınaklar tesisi, ve rar meydana atmış oldu. herhangi bir hava taarruzu vukuunda, «Müzelerden çalınan, meşhur şaheserbunu halka ihbar için nerelerde ne miktar ler nerelere gidiyor?» canavar düdüğü konulacağının tespiti gibi Böyle vak'alar, aşağı yukarı her bübazı noktalar da vardır. yük müzenin başına gelmiştir. Fakat, Diğer taraftan Kızılayın halka hazır Louvre müzesi, ihtiva ettiği şaheserlcrin lattığı maskelerin satışmda halka bazı çokluğu dolayısile, bu nevi hâdiselere dikolaylıklar gösterılmesi düşünülmektedir. ğerlerınden daha fazla sahne olmuştur. San'at eserlerine göz dikmış bulunan Itfaıyenın bir hava taarruzu vukuunda hırsızlar, bu işi yaparlarken iki şeyden isgöreceği hizmetler, tamamile tespit edilmistir. Gaz arayıcı kursları, zaman zaman tifade etmektedirler. Biri, müze hademeaçılarak halkın tenvirine devam edilecek lerinin dikkatsizliği, diğeri de müzelerin büyük ve çok salonlu olmasıdır. Nitekım, tir. Luc Cranach'ın bir eseri (1529) bu son hâdiseye de, gene müze müstahsenesinde yapılmıştır) Şimdiye kadar bu kurslara elli bin kişi demlerinin dikkatsizliği sebeb olmuş ve nn vücude getirdikleri şaheserler, san'at devam etmis ve bunların hepsine vesikalar âlemşümul eserin ortadan yok olduğu şu bakımından eşsiz olmakla beraber, tek olverilmistir. Bu sene de yenıden otuz beş şekilde meydana çıkmıstır. dukları ve bütün dünyaca musaddak bubin kişi, vesika alacaktır. Gaz kurslarma Bir pazar günü saat dörtle beş ara lunduklarından dolayı gayrimeşru bir şedevam edenlerden bir kısmı öğretmen ola sında ziyaretçilerin en kalabalık bulunkilde ele geçtikleri zaman maddî bir kıyrak ayrılmışlardır. duğu bir sırada La caze salonunda Jean meti haiz olamıyorlar. Çünkü; bu lâyeBunlar, açılacak yeni kurslarda öğret Antoine Watteau'nun (L'indifferent) mut eserleri vücude getirmiş olan dehamen vazifesi göreceklerdir. Hava taarru ismindeki tablosunun yerinde olmadığı lar, bütün ömürlerince san'at kudretlerızuna karşı pasif korunma komisyonu, iki hademelerden biri tarafından farkedıl nin şahikasına yalnız bir tek eserle ç:kabrosür bastırıp halka meccanen dağıtılmış miştir. bilmişlerdir. tır. Bu broşürlerden biri, hava hücumla Umumiyetle, bir müzede, herhangi bit Leonardo de Vinci bir tek La Jaconde, rından korunma çareleri hakkmdadır. Di tablonun yeri, herhangi bir sebeble de Jean Antonie Watteau da bir tek L'inğer bir broşürde, pasif korunmada, ev ve ğiştirilecek olursa, tablonun boş kalan different yaratabilmişlerdir. apartıman bekcilerine. itfaiyeciye ve aile yerine, eserin nereye ve ne sebeb tahtınBu hakikat bütün dünyaca bilindiğine ferdlerine düşen vazifeler ayn ayrı göste da naklolunduğunu müş'ir bir levha asıl ve mezkur eserlerin de nerede bulunduğu rilmistir. Her iki brosürden de elliser bin ması âdettir. Watteau'nun eserinin asılı malum olduğuna göre, hiç kimse, bu çasavı ba^ı'arak mahallelere dağıtılmıştır. bulunduğu yerde böyle bir levhaya tesa lınmış malı satın almak cesaretıni göstePasif korunma komisyonu, kanunda düf etmiyen hademe, vaziyetten derhal rememektedir. Farzımuhal böyle çalınmış eörecekleri hizmet, tayin edilmiş olan za müze emniyet bürosunu haberdar etmis bir eseri alacak olan zengin bunu saiclabıta yardimcıları ve mahalle ve <=okak it tir. mak ve hiçbir zaman ortaya çıkarama faiye birliklerinin de sür'atle teşkiline çaMüzenin içinde bir bomba tesiri ya mak mecburiyetindedir. ısacaktır. pan bu haber duyulur duyulmaz, derhal Diğer taraftan herhangi bir resmî miiGene ayni kanuna göre, 16 yasından tahkikat başlamı§, uzun araştırmalardan essese de, bu eseri almıyacağma göre, 20 yaşına ve 45 yasından 6 yaşına kadar sonra netice bir raporla tespit edilmiştir. eserin, hırsıza maddî bir menfaat temin Bu rapora nazaran hâdise şöyle ol etmesine imkân yoktur. kadın, erkek bütün vatandaşlar, pasif korunma teşkilâtında yer ve vazife alacak muştur: Nitekım bu nevi hâdıseler çok defa valardır. Bu teskilâtta vaktinde yer almıvan Mevzubahs tablo, o gün, saat dört ki olmuş fakat neticede gene eser, ilk save vazifelerini ihmal edenler h^^kmda ka buçukla beşe çeyrek kala arasında, eseri hibinin eline avdet etmistir. Meselâ: Geçen asır zarfında, Londra müze nuna altı sen<» haose kadar giden cezaî duvara rapteden teller bir pens ile kesilmek suretile yerinden indirilmiş ve esasen sinden Thomas Gainsborough'un De müeyyideler konulmustur. 18 X 26 eb'adında olan resim, kolaylık vonshire Düşesinin portresi, böyle bir tabla ve hiç kimse tarafından görülmeksizin lo hırsızı tarafından çalınmış ve hırsız dışarıya çıkarılmıştır. Bu hırsızlığm zan tabloyu tam yırmi dört sene satabilmek altında bujunan faili, o gün orada resim için uğraştığı halde, buna muvaffak clamıyarak tekrar eseri müze direktörlüğüne Paris 17 (a.a.) Bir tecrübe uçuşu yapmakta olan bir amatör ressamdır. esnasında 100 kadar Fransız bombar Bu hâdiseyi bize kadar ulaştıran vesi göndermek zaruretinde kalmıştır. Ancak dıman tayyaresi, Fransız Ingiliz ha kaları okuduğum zaman, gayriihtiyarî bu hırsızhğın bir tek şayanı dikkat tarafı va filolarının teşrikimesaisine dahil yeni 1911 senesinde gene ayni müzeden Le vardır. O da müze direktörlüğünün hırbir pratik talim mahiyetinde olarak, İn onardo de Vinci'nin en büyük eseri La sıza 1000 sterling mükâfat vermesi keyfiyetidir. giltere üzerine bir baskm yapacaklardır. Joconde'un calınmasını hatırladım. Meşhur eserlerin başından geçmiş olan Bu baskm yarın öğleden sonra yapıla La Joconde müzeden o kadar esrarencaksa da saati malum değildir. Hava giz bir şekilde çalınm:ştı ki, o zaman çı maceralardan biri de, Seviglya şehri kişartlarına göre tespit edilecektir. kan gazeteler günlerce bu hırsızlıkla meş lisesine mensub Murillo tarafından ya gul olmuslar ve «Acayib bir mucize» ser pılmış olan Meryem tablosunun çalmmaDemirspor kulübünün levhası altında sütunlarca yazılar yazmış sıdır. Hırsız, sahte vesaik ve papaz kıyafetile oraya müracaat etmiş ve izzet ve denizcilik şubesi lardı. O zaman bütün san'at dünyasını çok ikramla tablo kendisine teslim edilmiştir. İstanbul Demispor kulübü, uzun zamandanberi futbole gösterdiği alâkayı yakından alâkadar eden, bu hâdisedsn, Tabloyu alan papaz ortadan kayboiduksu sporlanna da teşmil etmiş ve bu mak sırası gelmişken, t>en de burada bahset tan sonra hakikat meydana çıkmışsa da sadla Samatyada bir denizcilik şubesi aç mek istiyorum. işişten geçmiştir. mıştır. Denizcilik şubesi, büyük bir kaMüze idareleri bu nevi hâdiseler kar(La Joconde) Louvre müzesinden bir labalık önünde kulüb reisinin bir nut pazartesi günü çalınmıştır. Pazartesi gün şısında iki usul tatbik ederler. Biri, Louvre kile açılmış, ve tespit edilen müsabaleri alelumum müzeler, kapalıdır. Louvre müzesinin yaptığı gibi derhal bütün dünkalarla bu canlı hareket kulübün tabiî yayı matbuat vas;tasile haberdar etmek ve bir sporu olarak dünden itibaren başla müzesi de, o gün kapılarını ziyaretçilerine bu suretle mesruk tablonun satışına mâni mıştır. Müsabakalar şu şekilde nihayet kapamış, fakat bundan yalnız dostlarını olmak, diğeri de, Amerikada yapıldığı ve çalışan ressamları istisna etmişti. lenmiştir: Uzun zamandanberi Joconde'nun lâ gibi hususî dedektifler vasıtasile ve hiç 100 Serbest: (Füruzan) birinci. (Feryemut tebessümüne kendıni kaptırm'ş o kimseye haber vermeden çalınan şeyi ahad) ikinci, (Sabahaddin) üçüncü. 200 Kurbağalama (Ali) birinci (Fer lan hırsız, nihayet en müsaid fırsatı bul ramaktır. Amerikan usulüne göre ma!' muş ve 50 X 70 eb'adında olan tabloyu meydana çıktıktan sonra matbuat işten had) ikinci. 100 Sırtüstü: (Muzaffer) birinci, bir tıraş bıçağile çerçevesinden ayırarak, haberdar edilir, çalınma ve bulunma key(Mazhar) ikinci, (Emin) üçüncü. o dünyanın taptığı tebessümü, basit bir fiyeti ilân olunur. 400 Serbest: (Mehmed) birinci, (Ne gazete kâğıdına sararak, Salon carre'den Büyük Harbden evvel Nevyork'ta cati) ikinci, (Ali) üçüncü. Brooklyn müzesinden üç şaheser çahnve Louvre'den çıkarmıştır. Tek çifte kürek: (Hikmet) birinci, Hırsız, işin en güç kısmmı böyle ko mıştır. Bunlar, Van Dyck tarafından ya(Nedret) ikinci (Necdet) üçüncü. layhkla geçirdikten sonra, dünyada bir pılmış bir portre, Rubens'in (İsa) sı ve Şarpi yanşlan: (Fiyak) birinci, (Meeşi daha olmıyan bu san'at eserini bir ba Lue Granach'ın Jüdit'idir. lih) ikinci. Bu hırsızlığı müteakıb Amerikan müMüsabakaların sonunda Ajan Şazi ta vulun meşini arasına yerleştirerek İtalyada Floransa şehrine kadar götürmüştür. zesi müdürlüğü, hiç kimseye haber verrafından müsabakalarda dereco alan spor Fakat bu işi bu kadar mahirane bir su meden dedektifler vasıtasile bütün dünculara güzel hediyeler verilmiştir. Demirspor kulübünün bu şubede de rette idare eden hırsızın, İtalyada nasılsa yada araştırmalar yaptırmıs ve neticede memleket için muvaffakiyetli olmasmı basireti bağlanmış ve dünyaca tamnmış tabloları bulduktan sonra efkârıumumiyetemenni ederiz. olan bu eseri götürüp bir antikacıya bı ye, hâdisenin nasıl cereyan ettiğini bildirDemirsporun bugünkü oyunu rakarak satmak istemiştir. Fakat, san'atı miştir. Velhasıl bütün bunları gözönünde buAnkara Demirspor takımı, bugün İs nın ehli olan bu antikacı, resmi görür görIundurduktan sonra, anlaşılıyor ki nasıl tanbul Demirspor takımile Kadıköjöin mez, orijinal nüsha olduğunu anlamış ve de akşam altıda hususî bir oyun yapa polise haber vermiştir. Polis bütün araş altın yerinde ağırsa, bir san'at şaheseri de caktır. tırmalarına rağmen hırsızı bulmağa mu meşru sahibinin elinde bulunduğu zaman vaffak olamamış ve Leonardo de Vmci maddî kıymet ifade etmektedir. Kont Ciano Ispanyadan Peki vaziyet böyle olduğuna göre sannin şaheseri olan La Joconde da, bir İtalayrıldı ya seyahati yaptıktan sonra tekrar Salon at eserleri hırsızlan neden acaba bu kaLondra 17 (Hususî) Bir müddet carre'deki yerine gelip bütün dünyaya o dar külfeti ihtiyar ediyorlar? diye insatenberi İspanyada bulunan İtalyan Hari meshur tebessümile gülmeğe devam et • nın aklına bir sual çengelleniyor. Deği) mi? Evet.. Evet ama bu dünya ümid diinciye Nazırı Kont Ciano bu akşam Ma mıstır. yasıdır. Ya kazara bir kere satabiürlerlaga limanından İtalyaya hareket etmiş Zeynel AKKOÇ tir. Dünyaca tanmmış büyük san'atkârla se.... Miizelerden çalman meşhur şaheserler Tablo hırsızlarmdan biri, Devonshire düşesinin portresini tam 24 sene saklamış ve nihayet iade ederek ikramiye almıştı Bugün Londraya bir hava baskmı yapılacak