20 Mayıs 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

20 Mayıs 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Mayıs 1939 CUMHURtYET San'at ve hayat | • Iktısadî hareketler Sigorta tarifelerinde yapılan tenzilât Ticaret Vekâleti sigorta tarife komisyonu, uzun müddettenberi üzerinde yaptığı tetkikler neticesinde sigorta tanfele rinde esaslı değişıklik ve tenzilâtı ıhtiva eden bir projeyi ortaya koymuştu. Şim Ticaret Vekâletinin tasvib etmiş olduğu tadilâtla 1931 senesindenberi tatbik edilmekte olan yangın sigortaları temel tarifesinin bazı sınıflannda yüzde otuza kadar yükselen ve vasatî oiarak yüzde on beşe tekabül eden tenzilât yapmıştır. Bu tenzilâün bilhassa ikametgâh ve ev eşyas: gibi daha geniş halk kütlesini yakından alâkalandıran kısımlarda temin edilrniş olması bir taraftan halk, diğer tarattan sigoTtacılığımız için pek faydah olacaktır. Medeniyetin yükselişile mütenasib oiarak inkişaf eden sigortacılığm mem'eketimizde çok geç yerleştiğini itiraf etmeliyiz. Bugün gördüğümüz emniyetli Türk sigortacılığı, Türk inkılâbının öz malı ve muvaffakiyetli eseridir. 19 uncu asrın ikinci nısfında, koyu cehalet çembcrini yararak memleketimize girebilen sigorta, 1865 yıhnda Imperiyal ve Sum namlarmda iki sigorta şırketile yerleşmiştir. Fakat halkm Allaha tevekkül akidesini yıkmak kolay olmadığındaE sigortalar halkm arasma girememiş, büyük yangınlar birbirini takib ettikçe halk sigortaya biraz ısınmıştır. Nihayet, 1894 senesinde Osmanlı Bankası, «Osmanlı sigorta şirketi» ni kurmuştur. 19 uncu asır sonlarında ticareti berriye ve bahriye kanunlarına sigortaya aid mevzuatm zeyil oiarak girmesi ve çıkarılan iki fetva, sigorta kumpanyalarının eline bir hücceti katıa oiarak geçmiş ve ecnebi sigorta şirketleri bununla Anadolu içerilerine kadar girmeğe başlamışlardır. İşte bundan sonra millî kelitnesini .htiva eden isimde şirketler kurulduğu görülmüştür. Bu işe millî sermayeyi teşrik etmek ihtiyacında olduğumuzu gören Cumhunyet hükumeti, Iş Bankası vasıtasile ilk defa yan senmayesi Fransızlara aid oiarak 1925 senesinde «Anadolu sigorta şirketi» ni tesis etmiştir. Bundan sonra çok noksan ve iptidaî olan sigorta mevzuarımızm takviyesinc geçilmiş, 25 nisan 1927 de «sigorta şirketlerinin teftîş ve mura kabesi» hakkındaki kanun mer'iyet mevkiine konulmuştur. 20 temmuz ve 1 ağustos 1927 tarihli kanunlarla da murakabe hakkı hükumete verilmiştir. Yeni bir klâsikliğe dair Yazan: NURULLAH Henüz f>ek yakm bir dünde bilhassa «D» grupunu kurduğumuz sıralarda mensub olduğum zümredeki arkadaşla rraıla birlikte, aşın ve ihtilâlperest telâkkiler besler ve bu telâkkilerimi çalışmalaranda tatbik etmek isterdim. Bugün, yavaş yavaş kendisini kabul ettirmiş bir ihtiyacla karşılaşıyoruz: Nizam ve yeni bir klasisizm ihtiyacı. Mücerred düşünmeğe ve tabiati tepmeğe alışanlar için bu ihtiyac, ayni zamanda, çetin mânialarla dolu tehlikeli bir saha gibi görünmektedir fakat aşikâr lüzumu karşısmda hepimizin boynunu eğmektedir. Son seneler içinde garbda başlıyarak bizkn plâstik san'atlarımıza sirayet eden bu nizam ihtiyacını kavrayabilmek için san'atın, bilhassa son yarım asır içinde geçirmiş olduğu istihaleleri gözden ge çirmek lâzımdır. Maziye ve dolayısile an'aneye daya nan san'tı ilk parçalama teşebbüsü, 1867 de, Claude Mouet tarafından icad edilen Empresiyonizm ile başlamıştı. Bu meslek, koyu renklerle yapılmış tablolar* güneş ve hava sokmak için, ziyada mevcud yedi renkle iktifa ederek parlak ve ışıklı eserler vücude getirdi. Empresiyor nistler çizgiyi, terkibi, inşayı ve tablonun klâsik esaslarını reddederek ancak ve ancak güneşin ihtizazlarmı tercüme ettiler. Diğer taraftan, kullandıklan yedi rengin birbirlerine olan aksüramellerini kimyevî bakımdan tetkik ediyorlardı. Böylelikle Empresyonizm, mazi ile biitün rabıtalan kesmekle, ilk ihtilâl hareketi yapmış ve mod«rn san'ata kapıyı açmış oldu. Sonralan 1907 de Fov, yani «yırtıcı hayvan» adı verilen bir hareket, renge, en aşırı ifadelerini vermeğe teşebbüs etti. Fovizm en kuvvetli, en acı renkleri birbirine karıştınmadan muşam baya sürerek rengi, lirik bir unsur oiarak kullandı ve bu vadide vanlacak en son cesaret haddini buldu. Bu cereyan, ananevî san'atın koyu ve mutedil renklerini kaldırmak için Empresyonizm tarafından kurulan prensipi, daha ileri giderek, tamamlamış oldu. Artık yol biitün ihtilâllere, bütün aykırılıklara, hatta bütün «san'at dışı» cereyanlara açılmış bulunuyordu. Kübizm, 1909 10 hendesî inşayı ve mücerred şekilleri plâstik san'atlara soktu, bu Empresiyonizme karşı ayni zamanda bir aksül'ameldi. Empresiyor.istlerin yalnız rengi nazan itibara almalarını kusurlu bulan kübistler, eşyayı, daha derin bir şekilde tahlil edebilmek için, onları hendese zaviyesinden tetkik ede rek tamamile deforme ettiler. Tabiatin bize gösterdiği munis ve makul manzaralardan tamamile tecerrüd ederek adeta metafizik bir sentezini kurmaya çahsmış olan kübizm, tamamile mücerred, fikrî spekülasiyonlara dayanan bir cereyandı. ŞEHRiN iÇiNDEN Kocasız kalmıyan kızlar memleketi Siyamda, koca bulamîyân çirkin kızlar, mahkumlarla evlendiriliyor Siyamda yaşı otuzu geçip de hâlâ evIenmemiş kadm bulunmaz. Her Siyamh kız, yaşlanmıya başlamadan evlenmek mecburiyetindedir. Bu kaıde, Asya kıtasının cenubundaki bu memlekette esas kaidelerden biridir ve hatta, evlenmeP istemiyen yahut da bunu ihmal eden ki2, tazyikle karşılaşır. Lâkin, her kıza güzel denilemıyeceğıne, hele güzellik mefhumu herkesin g5rüşüne göre az, çok değişebileceğine göre, çirkin sayılan bir kızı nikâhlamık istiyen erkek bulunmazsa, vaziyet, ne olaeak? B.r kere, kız otuz yaşına bastığı halde daha evlenmemişse, hükumec onunla kendiliğinden alâkadar olur. Bu arada kızm hükumete müracaatle kendisine koca bulunmasını istediği de vakidir. Eğer hükumet bunlara başka koca bulamazsa, mahkumlar arasmdan erkek arar. Ekseriyetle hafif cezalı mahkum tercih edılir ve kendisine <evlendiğin takdirde cezanın geri kalan kısmını çekmiyeceksin> denilir. Erkek, çirkin bulduğu bır kızla evlenmektense hapiste kalmağı tercih ettiğuıi söylerse, tazyik artar. Bununla beraber, hafif cezalılara çirkinler arasından nisbeten güzelini seçmek hakkı bırakılır. Cezası ağırca mahkumlara gelince, bunlann kız seçmek hakkı yoktur. Kendilerine venlen kızlar en çirkinlerindendir. Bu da bir nevi ceza olmakla beraber, hafif cezalılar fazla inad etmedikleri gibi, ağır cezalılaıun da teklifi reddettikleri pec öyle görülmemiş gibıdir. Ne de ols», dört duvar arasında kapah kalmak is temezler. Evlenmek şartile salıverilen mahkumlar, sonradan kanlannı bırakmağa kalkışırlarsa, dönecekleri yer, hapisanedir. Siyamda bu esasın tatbikmda, kadırnn erkek tarafından beslenmesi, korunması, avutulması lüzumu sebeb oiarak göstemekle kalmaz. Beğenmed:ği kızla zoraki de evlense, kurduğu aile hayatmın erkek üzerinde kendisini iyiliğe tema yül ettirici tesir bıraktığı kanaat: vardır. Hele hafif veya ağır cezalı mah kumlann, kanlarile ayni çatı altında yaşadıktan biraz sonra, ekseriyetle doğru yolu bulduklan, bir daha cürüm işle mekten çekindikleri, çoluk çocuk sah> bi oiarak avunup gittikleri, Sivam istatistiklerine istinadla, resmen de söyle nilen bir cih,ettir. BERK Hiçbir taklid ve realizm kaygusu taşımıyan, çizginin ve rengin bizatihî ifade ve telkinlerile iktifa eden bu cereyan, çok şayanı dikkat taraflar taşımakla bera ber, san'atı «ababsurdo» ya kadar götürdü. Pürizm ki kübizmin diğer bir şekli idi , Ekspresyonizm, rüyanın ve tahteşşuurun ilhamından meded uman Sürrealizm modern san'atın esaslı cereyanlarını teşkil ettiler. Gün geldi ki üstüste veya yanyana sürülmüş birkaç renk, muşambanın ortasına çizikniş üç müselles veya bir murabba, yahud boya yığınları üzerine serpiştiril miş kumlar, yapıştırılmış gazete, tahta parçalan, san'at eseri iddiasile ortaya çıkarak ciddî tahlillere sebeb teşkil ettiler. San'at, başıboş ve serâzad, istediğini yapıyordu. San'atkârın, «ben böyle görü yorum, böyle hissediyorum» demesi kâfi bir garanti idi. Bunu yazmakla bu cereyanlan tenkid etmiş olmuyoruz. Herbirinin kendine göre manası, felsefesi, estetiği vardır. An cak gerek mücerred, gerekse tabiatin tefsirinde fazla aşın davranmış olan san'at şekilleri bize, ifratın daima çıkmaza gittiğini göstermiş oldular. Müstakil san'at, kendisine bahscttiği serbestlikten sarhoş oiarak taşkmlığın son mertebesine kadar gitti. Jaconde'a sakal ve bıyık takıp Eyfel kulesinin tepesine oturtan «Dada» cereyanından sonra yapılacak birşey kal madı. Bugünün genc san'atkân, takib ettiği yolun birdenbire, bir uçurumun kenarında bittiğini, boşluğa atılarak intihar etmetnek için geriye dönmek lâzım gel diğini anlamıştır. Çizgilerin ve renklerin metafizik plânında yapılmamrş tecrübe kalmadığı için san'atkâr, mücerred kıymetlerden usanarak yeniden tabiate, dolayısile an'aneye dönmege tnecbur kal mıştır. Bu dönüş sessiz sadasız ve biraz korkaktır. Picasso, Matisse, Dufy, Derainle müstakil san'at, öyle şaheserler yaratmıştır ki, daha klâsik bir nizama önayak olmak istiyen genclerin tabloları, donuk, mütereddid, hatta karaktersiz tesirini vermektedir. Fakat ne de olsa bu an'anevî san'at şekillerine rücu, büyük bir iradenin, kaybedilmiş yolları yeniden bulma azminin mahsulüdür. Klâsfk nizamı bulmak, ihtilâlci olmaktan belki daha güç olduğu için genc sanatkârlar, nankör bir vazifeyi üzerlerıne almış bulunuyorlar. Mücerred ve ekspresyonist san'atın artık son sözünü söylediği bugünlerde, yeni klasisizm, ne büyük san'atkârını, ne de şaheserini vermiştir. "Umumî harbden sonra bir hayli değiştik!,, Vaktile yarı beline kadar kızardığı için terbiyeli notunu verdiğimiz kimselere, bugün en hafif tâbirle pısırık diyoruz Eskiden: Bir dirhem etin bin ayıb örttüğüne inanılırdı. (Yazan: Salâhaddin Güngör) men ağzımızın payını verirlerdi: Su küçüğün, söz büyüğündür! Yolda yürürken, sağa sola bakıLmaz, sokak ortasında durup şunun bununla konuşulmazdı. Bir de şu hareketli gencliğe bakın... Yürür gibi değil, koşar gibi de değil, tayyare devrinde yaşadıklarını hatırlatmak için olacak âdeta uçar gibi gidiyorlar. Biz ise, pek küçüklüğümüzde, en seri nakil vasıtası oiarak arabayı tarumıştık. Daha sonraları, elektrikli tramvayları, otomobilleri de gördük ama, hareket seyrimizi araba yürüyüşünden bir türlü kurtaramadık! Vaktile bir genc içîn en büyük meziyet, utangac olmaktı: Maşallah, filâncanın çocuğuna... denilirdi, öyle terbiyeli ki... Yüzüne bakınca, yarı beline kadar kızarıyor!. Bugün, böylelerine en hafif tabirleri kullanarak pısırık ve beceriksiz diyofüz.' Eskiler, «bir dirhem etin bin ayıb örttüğüne» inanırlardı. Zayıflayacağız diye herkesin ödü kopardı. Bugünküler ise, bilâkis şişmanlığı, zerafetın 1 numarah düşmanı sayıyorlar. Dünün adamları, sıhhatli bir çehreyi: Yanağına dokunsan kan damlayacak! diye tarif ederlerdi. Biz ise şimdi, sıhhatin rengini, güneş yanığı yüzlerde arayoruz. Pilâvla hamur işi, eski Türk sofralannm baş sedirinde otururlardı. Zayiflik moda olduktan sonra; havuç haşlamasile kabak basdısı günün baş yemeği oldu. Eski hanım kızlarımızı düşünüyorum: ne tuhaf hepsi de uzun saçlı idiler. Eski güzellerin, kaşından gözünden evvel, saçı methedilirdi: Yaradana kurban olayım... Aman, ne kız.. ne kız... Bir görseniz, saçlan topuklarını döğüyor!... Bugünkü zevkimizi elde ölçü oiarak kullanırsak, saçları topuklarını döğen bir kızı, bilmem içimizde görmeğe tahammül edecek kaç kişi bulunur?. Harb önü çocuğu, sporu mektebde jimnastik dersi diye bir angarya gibi bellerdi. Harb sonrası çocuğu için spor, bir gündelık meşgale oldu. Hasılı o kadar değiştik ki şaşmamak mümkün değil! înkılâb yolunda katettiğimiz mesafelere şöyle bir göz atmak dahi SasJmızı döndürmeğe yetivor! Çarşafla peceyi, sarıkla cübbeyi, külâhla âsayı, tekke i!e şeyhi, müzelerin kıyafet salonlarında bir umacı gibi seyreden Cumhuriyet devri, çocuklarına ne mutlu! Bugün: Şişmanlık ve et, zarafetin 1 numarah düşmanı sayılıyor. Büyuk Harbdenberi yeni bir umumî harb karşısında, bu «Büyük Harb» tabiri de, kimbılir ne güiünc hale gelecek! bir hayli, ama bir hayli değiştık. Giyinmemiz değişti, konuşmamız değişti, gezip tozmamız değişti, eğlencelerimiz değişti. Hâsılı, düne hiç benzemiyen insanlar olduk. Meselâ, benim çocukluğumda şık şu tipte adama derlerdi: Başta açık vişne çürüğü fes, boyunda sekiz parmak yüksekikte kolalı parlak yaka ve bu yakanın iki kanadı arasına takılmış kendinden düğümü bir boyunbağı.. O zamanlar kıravatın adı boyunbağı idi gözde, eğer ihtiyac varsa şimdiki gibi Lağa cinsinderi kaba saba değil, altın suyuna batırılmış, bir küçük pensle burnu iki tarafından cendere içine alan minimini bir gözlük... bu gözlüğü, ince bir zincirle, ceketin yakasına iliştirmek; şıklığın icabları arasında idi Sırtta, hemen daima ayni renk kumaştan bir kostüm... Bugünkü gibi renkleri biribirine yan bakan, ceketi ayn, pantalonu ayrı melez kıyafetle dolaşanlarla: A... şuna bak.. deli alacası giymiş! diye alay ederlerdi. Ayakta mutlaka rugan, yahud rugan çeşnisini veren parlak glase yandan düğmeli fotinler... Yelek cebinde iki tarafından incecik kordonu sarkan bir de altın saat bulundu mu artık dokunma keyfine! Bir de bugünkü şıkları gözünüzün önüne getirin: Boyanmış çuvala benzeyen Skoç örmesi bir ceket, ayakta, açık rerk bir pantalon.. Belde, ikide bir düşen zibidi bir kemer.. Boyunda biraz çekince ip gibi uzayan ne idüğü belirsiz allı yeşilli bir kıravat... Bazan kıravat filân da hakgetire... Bevaz ipek gömleğin çözük düğmeleri altında, tıraşı uzamış suratile gelip geçenlere teklifsizce sırıtan çıplak bir göğüs!.. Harb önü genclerile harb sonu gencleri, giyinişlerinde olduğu kadar, yürüyüşlerinde, gülüşlerinde, söyleyişlerinde de biribirlerinden aynlıyorlar. Vaktile ağır yürümek, terbiye iktizas; idi. Biraz hızlı gidecek olsak: Arkandan atlı mı kovalıyor? diye söylenirlerdı. Büyükler konuşurken, biz mutlaka susmak mecburiyetinde kalırdık. Umumî bir muhavere mevzuuna kanşacak olsak, he Kayıb terzî Yirmi gündenberi aranan cesed. dün Beşiktaş önünde denizden çıkarıldı Beşiktaş sahilinde dün sabah b'r cesed görülmüştür. Sahile çekılen cesedin üzerindeki evraktan, hüviyeti, Beyoğ lunda terzi Teolos oldığı, otuz beş yaşında bulunduğu şeklinde tespit edil mıştir. Teolosun ailesi, kendisinin ylrmi gündenberi kaybolduğunu söylemiştir. Düzgün elbisesi, boyunbağı, üzerinde bulunan cesedin caketi araştınlınca, doksan yedi küsur lira miktarında para ele geçmiştir. Cesed, şişmış, tegayyüre uğramış haldedir. Ölümün sebebi anlaşılmak üzere otopsi yapılması lâzım geldiğinden, cesed Morga gönderilmiştir. Tahkikat yapılmaktadır. Merkezi Viyanada bulunan Föniks de Viyen ve Türkiye Millî sigorta şirketlerinin hali acze düşmcleri üzerine sigortacılığımız için yeni hükümler konulmasma lüzum hasıl olmuş, halkm menfaatleri mutlak şekilde korunmuştur. Bundan »onra, sigortacılığm daha ziyade millüeştiği 1935 te Sümerbank eski îtimadı Millî Fakat muhakkak olan, san'atkârın ar sigorta şirketini alarak Güven şirketinin tık abstraksiyon'dan brktığı, tabiati, eski kurulduğunu, Anadoîu sigorta şirketinin tezyifkâr gözlerile bakmadığıdır. tamamen millileştiğini, 1936 da Ankara Nurullah BERK sigorta şirketinin de kurulduğunu görü yoruz. f Adanadaki topçu alayına sancak verildi j Millî sigortacılığımız, memlekette az zamanda büyük itimad uyandıran, Türk teknisyenler yetiştiren bir muvaffakiyet abidesi halindedir. Yeni tarife tenzilâtı, sigorta ile halkı yekdiğerine daha fazla yaklaştıracaktır. F. G. Mussolininin teftişleri Vercelli 19 (a.a.) Mussolini bugün Piyemonte'de teftiş seyahatine devam etmiş ve Magiore gölünün cenub sahiline kadar gelmişt:r. Misisipi münzevisi Bir Amerikalı, senelerdenberi sal üzerinde yaşıyor Adana (Hususî) Şehrimizde bulunan topçu alayımıza sancak verme merasimı, Demirkciprü civarındaki sahada askerî ve mülkî erkân ve kalabalık bir halk kütlesi önünde yapıldı. Merasime, askerlerimiz, teftiş edildikten sonra komutan albay Ali Rıza Ka zankayanın bir nutkile başlanmış, as kerlerimiz and ıçmiş ve bunu kahraman topçulanmızın geçid resmi takib etmiştir. şam, bu törende hazır bulunan Orgeneral İzzeddin Çahşların şerefine alay tarafından Tüccar kulübünde 200 kişilik diğer bir ziyafet verlimiştir. Yukandaki resim, Mersindeki alaya sancak verme merasiminde bulunan kumandanlarımızla Mersin Valisini bir arada gösteriyor. Mersinde Mersin (Hususî) Şehrimizdeki alaya sancak verme töreni, geçen pazar günü devair ve müessesat mensublannm ve hemen bütün Mersin halkımn iştirakile Baruthane civarındaki sahada ya pıldı. Bu münasebetle hitabeler irad edildi ve bundan sonra kahraman subay ve Mehmedciklerimiz göğüslerimizi cidden iftihar, itimad ve sevincle kabartan bir intizam ve htişam içinde geçid resmi yaptılar. Bütün halk, şanlı bayrağı mızı selâmladı. Partinin çay ziyafetuTİen sonra, ak Çinde Amerikanın müdahalesi Nevyork 19 (a.a.) Gazeteler, Fransa, Ingiltere ve Amerikanın «Ku langsu» daki kuvvetli müdahaleîerini memnuniyetle kaydetmekte ve bu hareketin Japonyanın Çinden garb milletlerini çıkarmaya matuf olan mesaisini durdurmaya ilk teşebbüs olduğunu beyan et mektedirler. Bütün protestolara rağmen Japonya, hâkim olduğu her yerde ecnebi menafiinin yaşamasına ancak kendi maksadlarma uygun olması nispetinde müsaade etmek niyetinde olduğunu ispat etmiştir. Yeryüzünde en orijinal bir inzivada yaşıyan adamın, Mississippi nehrinin orta kısmında yaşıyan bir Amerıkalı ol duğunu, Amerika gazeteleri yazıyorlar. Bu adam, nehirde birkaç parça ağac gövdesinden yapılmış bir sal üzarindeki SALÂHADDİN GÜNGöR kulübesinde yatıp kalkmaktadır. Başkalanna mümkün olduğu kadar az görünSiz bu satırları okuyup bitirmek çaresini aramış, salm orta yerinde diğiniz anda: bir delik açmıştır. Bu suretle kulübe iDünya, mihveri etrafında. otuz çerisinde nehir suyile her gün banyo yadört kilonjejre sür'atle dönmüstür. pabilmektedir. Bu delikten sarkıttığı İnsan üzerinde 5300 milvon k c e oltaya takılan balıklarla karnını doyurtnilyon kilo tazyiki olan havainemakta ımiş. Sulara kapılan meyva ve simi, fabrikaların, evlerin, otomosairenin de ilâvesile, h.ç aç kalmıyor billerin ilâh.. nesrettikleri hararet muş. Arada nehir yüzünde salına doğru yüzünden, on dörtte bir derece sürüklenen çalı, çırpıyı topluyor, güneşnisoetinde yükselmiştir. te kurutuyor, yemeğini bunlan yakarak Amerikada on altı cerrahî amepişiriyormuş. liye yapılmiştır. İngiltere, hava kuvvetlerile haMississippi münzev;sinin» haricden teva hücumuna karşı müda^aa tc!darik etmesi zarurî olan biricik şey, tübirleri icin bizim paramızla yedi tünmüş. Tütün tiryakisi, bundan vazyüz seksen lira sarfetmistir. geçmiyor ve kayıklarla gehp geçenler İngiltere radyo îdaresi, bütün den tütün satın alıyormuş. Para yer:ne Inpf'lterede mevcud dnkuz mi'von de, yılan balığı veriyormuş. Birkaç seradyo abonesin'îen bizim paramıznedir su üstünde seyyar bir inziva hala otuz dokıız lira verçi tahsil etyatı geçiren bu Amerikalı, sırnnı başmiştir. kasına söylemez, tamamile kendi içine Yeraltı simendiferi bulunan seçekilmiş bır adam olduğundan. bu tarzh'Herîn. ti'Tiin gecdio'i verler, ikî da inzivayı tercih etmesinin sebebi, heBükreş Romanya Velıahdı Prens Mışel ( siyah gözlüklü ) Baneasa'ya , vüz defa îhMzaz etmiştir. giderek Krallık çiftliğini ziyaret etmiştir. nüz öğrenilememiştir. i i

Bu sayıdan diğer sayfalar: