oUMHURİYET ADLiYEDE VE = Mühim bir kesif sene İngiliz Çavuşu Kolmanın = MAHKEMELERDE Taze ekmeği, on beş gibi müddetle, olduğu cebinde bulunan f otoğraf 20 yılhk hatıra saadet sürorizi oldu İngilterede olan bir evlenme, husu siyeti olan evlenmeler arasmda anlatı [ıyor ve bu, en yenis dir. Bununla beraber, maceranm baş tarafı oldukça es kidir. Umumî Harbde, 1917 senesinde İn giltere ordusu çavuşlarından Kolman. kendisine verilen yepyeni bir caketi giyerek cepheye gittikten bir müddet sonra, ceb"nde bir kız resmi buluyor. Arkasmda: «Caketi giyen, cebinde taşısm» ibaresi yazılı... Kız, Kolman'ın hoşuna gidiyor; cebiIie nereden geldiğini öğrenemiyorsa da resmi yanında saklıyor, bunu kendisine nğur getirici sayıyor ve hiç yaralanmadan memleketine dönüyor. Fakat re îimdeki kızm nerede oturduğunu bil miyor, kendi kendine belki evlenmiştir. iiyor. Böyle düşünen Kolman, başka bir kızla evleniyor. Bir müddet sonra da karısı ölünee, gene yalnız kalıyor. Derken bir gün harb hatıralarmı kanştıran Kolman. 1917 senesinde buldu|u resimle tekrar karşılaşıyor. Aradan *eçen yirmi seneye yakın bir zaman îarfında, aşağı yukarı büsbütün unuttu|u resimdeki kızı hatırlayınca, bundan »azeteci bir tanıdığa bahsi açıyor. Ga jeteci de, resmi gazetesine basarak, ayıi zamanda Kolman'ın anlattıklannı pazıyor. Bunu müteakib, gazeteye bir kadın miracaatle, resimdeki kızm kendisi olluğunu söylüyor. Şimdi otuz dokuz yajmda olan bu kadın, Londrada terzilik îtmektedir. Derhal Kolman'la tanışı jror, sevişiyorlar ve düğünleri yapılıyor. Kadın da Umumî Harb bitince evlen mişse de onun da kocası ölmüş. Kolman, resim meselesmin içyüzünü jncak aradan yirmi seneden fazla bir caman geçtikten sonra öğreniyor. Re simdeki kız şunları anlatıyor: « Ben, o zamanda dikiş dikerdim. Asker elbiseleri dikilen atölyede çalı =ırken, ceketlerden birinin cebine o ithafla bu resmi koydum. Bunu yapar ken de, sırf bir askere hoşca bir sürpriz vapmak akhmdan geçti. İhtimal cep hede givd §i ceketin cetbinden benim resmim çıkmca. hoşuna giderek bununia ovalanır. dedim. Maksadım, sadece bundan ibaretti'» J 'ı i ' Ordulu kayıkçı Halil GR 11 Şubat 1939 İN saklamak kabil mi? Londranm meşhur ekmekçilerinden Bricvoterli Goddard, mühim bir keşıfte bulunmuştur. Bu keşif, pişirdiği ekmeği on beş sene müddetle bayatlamaktan korumaktır. Bu kadar zaman taze bu lundurmak için bulduğu çare, ekmeğe bir mayi sürmektir. Bu may:, ekmek üzerinde kurumakta, sonra kazınmca altında kalan, bütün tazeliğile ortaya çıkmaktadır. Goddard, keşfini satımak hususunda pek nazlı davranıyor. Bin İngiliz lirası teklifine dudak bükmüştür. Sürdüğü mayiin terkibi ne olduğunu, bunu nasıl yaptığmı sakhyan ekmekçi, kendi semtinde bir ailenin çocuğu vaftiz edildi mi, hususî ekmeklerinden beş tanesini o aileye hed:ye vermektedir. Bu suretle eğer ekmek on beş sene saklanırsa, ço cuk, doğduğu zaman pişirilen ekmeği on beş yaşmda iken taze taze yiyebile cektir. Keşif yeni olduğuna göre, tabiî on beş senelik ıbir tecrübe henüz yapılmamıştır. Bu usulle pişirilen ekmeğin aylarca durduğu halde bayatlamaması, on beş sene müddet taze duracağma da inan dırmaktadır. Gurbet ilinde saklı gezmekten artık usanmış Memleketinde kız kaçıran suçlu, hâkimin tevkif kararı karşısında sevincinden çıldıracak gibi oldu Ordulu kayıkçı Halil, şaşkın bir haldeydi. Mahkeme salonu eşiğinden içeriye adım atınca, nereye basacağını ^aşırmış bir halde, sağa sola, ileriye, geriye bakınarak, durduğu yerde sendeledi. Bu aralık mubaşir Saim, imdadma yetişti: Geç şuraya; şurada duracaksm! Şimdi Halil, Sultanahmed birinci sulh ceza salonunda, hâkim Reşidle karşı karşıya.. Hüviyeti sorulup zapta geçirilince, şu sual karşısında kaldı: Sen, bir değil, iki suçtan dolayı buraya getiriliyorsun. Birisi, Ordudan bir kız kaçırmak, birisi de burada başka bir isme av tezkeresi almak? Önce bunlardan birincisine cevab ver! Nasıl oldu bu iş? Av işi... Bahk avlanm burada ihtimal, diye.. Yok, yok, balık avlamağı sonraya bırak da önce kız kaçırmağı anlat! Haa, Ordudaki iş!.. Onu mu önce anlatayım?.. E, peki!.. Şey, doğrusunu isterseniz, buna da kız kaçırmak denmez a pek. Bu kız, amcamın kızıdır. Ben, evlenecek oldum. Genclik çağı geçer; geçmeden ev, bark sahibi olmalı, değil mi? Devam et, devam! Evet, ben de artık delikanlı sayılmaktan çıkmak üzereyim, handeyse, diye düşündüm, arksından da acaba kimi alayım, diye az düşündüm, düşünmedim, İrfanı tasarladım! Hangi İrfanı? İrfan, amcamın kızı, kızm adı îr fandır! Haa, pekâlâ! Sonra? Sonrası, kız razı oldu işe, kızm babası da verici; ama gelgelelim ki, anası verici değil! «Ben bu kızı sana vermem» diye tutlurdu. Çık işin içinden! Nasıl çıKarsm^ «ocn, bcnmıie gel; eger gelecek olursan, belki öteki de, nasıl olsa kız ona gitti, diye yumuşar» diyerek, kızı yola getirdim, beraber uzaklaştık bizim ma halleden. Ordunun Kirazlimanı mahallesindeniz biz! Sonra? Sonra, kız yanyolda korktu, «Ben eve döneceğim» dedi, ben de zorla tutacak değilim a, kızı yanyolda bıraktım. O döndü cvıne, ben de İstanbula geldim! Mademki kızı evine yollamışsm, sen ne diye buraya geliyorsun da orada kalmıyorsun? Çünkü, bu sefer de ben korktum! Neden? E, kızın erkek kardeşi var. Olur ki, kızmıştır da beni vurur, diye! Burada Durmuş Mustafa ismine av tezkeresi alman da bu korku sebebile, galiba? Ortaboylu, oldukça ufaktefek bir adam olan Ordulu balıkçı Halil, başını salladı: Ne yalan söyliyeyim, korkudan epeyce saklandım burada, başka adla dolaştım! E geçineceğim, balık avlamakla para kazanmaktan başka ne yapabili rim? O zaman hüviyetimi sorarlarsa, beni tanımasınlar, dedim! Av tezkeresini.... Anlaşıldı! Peki, buna rağmen na?ıl tanıdılar? Çeviren: HAMDİ V A R O G L D Orasmı sormayın! Durup dururken birisile kavga çıktı aramızda, bu yüzden karakola düştük. Karakolda hüviyetimi fzlaca araştırarak beni sıkıştırdılar. Kim olduğum bu suretle meydana çıktı. Zaten kızm ailesi Orduda dava açtığından buraya beni bulmak üzere de polise kâğıd yazılmış, işte böylece... Yakayı ele verdin, demek! Halil, boynunu büktü. Hâkim Reşid, dosyadaki kâğıdları evirip çeviriyordu. Bir aralık: Burada yazılanlara göre, sen kızı adamakıllı kaçırmışsm. Hatta iki arka daşm da yardımcı imiş, onlar orada yakalanmış, şimdi mevkufmuşlar. Yardımcılarmı bırakıp kendi başının çaresine bakmış, kapağı İstanbula atmışsın. Asıl alâ kadar senken, yanyolda at değiştirip riizgâra katıldın, demek? Yardımcı ar kadaşlarını böyle yüzüstü bırakmak, merdliğe yakışır mı ya? Halil, önüne bakarak omuz silkti: Yakışmaz, ama oldu bir kere! Sonra kızı bir gün de yanında alı koymuşsun? Halil, telâşlandı: Kızkardeşjmmiş de bana misafir gelmiş gibi! İrfan kıza hiç dokunmadım, el bile sürmedim! Neyse, ben seni tevkif ediyorum. Seni ordudan istiyorlar. Orada hesabını temizlersin! Demindenberi korku tesirile oradan buraya kaçtığını, burada bucak bucak saklandığını söyleyip duran adamın, birden bire yüzü güldü, gözleri parladı: Hay Allah sizden razı olsun, dedi: Artık orada ne olursa olsun, ben burada saklı dolaşmaktan bıktım. Beni gurbet ilinden kurtanyorsunuz I Hemen mcmlekete yollıyacak mısınız^ Yol parası işi halledilirse, yann bile yola çıkarılabilirsin! Tevkif edilerek oraya gönderilecek adam, sevincinden hâkimin boynuna sarılacakmış gibi kollannı havaya kaldırdı: Hay Allah sizden razı olsun, öm rünüze ömür berekâtı katsm! Yann vapur yok, pazara inşallah! Ben kendim de gitmek istiyordum da gidemiyordum. Param tükenmişti, eh yol param aradan çıktıktan sonra, bu yolda da gitsem, gam yemem! ve öiiiün agrılatı derhal Keser BAŞ t NEZLE GRIP ROMA TÎZMA Harb zamanında... Bu keşiften harb ve kıtlık zaınanlarında bilhassa istifade edileceği, evvelden saklanan ekmeklerin o zaman taze taze yenebileceği şimdiden hesablam yor. İngilizlerm keşfine pek yakında Amerikadan da talibler çıkacağı sanılıyor. Şimdi keşfin satışı, aşağı yukarı müzavede safhasmdadır. sorgu esnasındaki karışık ifadeleri üzerine her üçünün de tevkifine karar verilmiştir. Kararı müteakib suclular tevkifaneye sevkedilmişlerdir. İki tayfa serbest bırakılmıştır. İstanbul Mütevellilikten Azil Vakıflar Başmüdürlüğünden: (Bostanı Cedid Kethüdası îbrahim Ağa) vakfmm mütevellisi Ayşe Aliyenin seçelerdenberi mütevellilik vazifesini yapmadığı ve adresinin idarece meçhul olması hasebile usulen iki defa yapılan mehilli tebligata rağmen vazife başına gelmedjği cihetle mütevellilikten azline karar verildiği ilân olunur. (840 ) îki ifade birbirini tutmuyor İstanbul birinci ceza mahkemesince, bir şahid aleyhine takibat yapılmak üzere, verd : ği iki türlü ifade suretleri çıkarılarak Müddeiumumiliğe gönderil miştir. Bu şahid, Mari ismindedir. Birinci cezada karşılıklı açılmış ve birleştırilmiş iki dava vardır. Demirci Viçenço, Viktuvar isimli kadın aleyhine sahte sened davası açmıştır. Viktuvar da Viçenço aleyhine ölümle tehdid dava sı... Bu ikinci davamn şahidi olan Mari, mahkemede «Viçenço, Viktuvan ölümle tehdid etti» demiştir. Halbuki hazırlıkta Ve Bevtfglır salh cezasmdaki şa hidliğinde bu tehdide dair bir kayıd, Müddeıumumiliğin mübayenetin te lifi isteğine karşı, Mari. mahkemedeki değişk ifadede ısrar edince, Müddeiu mumilikçe aleyhine bu sebebden dava açılacağı bildiriltmBş, mahkemeden bü tün ifadelerinin suretleri istenilmiştir. Mahkeme de isteğe uygun karar vermiştir. R O M A T İ Z M A, L U M B A G O, ARKABELDiZ, KALÇA A G R I L A R I ve S i Y A T i K'e Yalnız 2 ÇARE VARDIR. 1" BURSA ve YALOVA KAPLICALARI 2BJR TUB Sektei kalbden ölüm • • I Bakırköyünde İskele çıkmaz sokağmda 9 numaralı evde oturan kimsesiz ve dul 65 yaşında Gülizar üç gündenberi odasmdan dışarı çıkamamıştiır. Gülizarm damadı Sakayan. keyfiyetiten zabıtayı haberdar etmiş, kapı kırı lmca zavallı kadın ölü olarak bulun muştur. Belediye doktoru, Gülizann sektei kalbden öldüğünü tespit etmış tir. İLKO M E R H E Mi Çamaşır sölgesinden çıkan bir kavga Sultanahmedde oturan iki komşu kadın arasmda, çamaşır gölgesinden bir kavga çıkmış ve taraflar dün bu yüz den Sultanahmed üçüncü sulh ceza mahkemesinde karşılaşmışlardır, Ayşe, çamaşır yıkamış, çamaşırlan bahçesmde gerdiği ipe sermiş. Fatma, çamaşırların kendi bahçesine golge ettiğinden bahisle, buna itiraz edince. münakaşa başlamış, münakaşa da kavga halini almıştır. Muhakemede, Fatmanın kavgada Ayşeye sövdüğü sabit görülmüş, beş gün hapsine karar verilmiştir. Edremid Belediye Reisliğinden: Edremid Belediyesi Elektrik santralı için almacak yeni Dizel elekrojen grupu pazarlik suretile eksiltmiye konulmuştur. Muhammen bedeli 9961 lira. muvakkat teminatı 747 lira 08 kuruştur. 7 mart 1939 salı günü aat 10 da Edremidde Belediye dairesinde Encümen huzurunda ihalesi yapılacağmdan taliblerin müracaatleri ve buna aid eksiltme, fennî şartname ve plânlar İstanbul ve Ankara Belediyelerinde mevcuddur. İzahat istiyenlerin mezkur Belediyelere müracaat etmeleri ilân olunur. ( 792 ) Yangın başlangıcı Eyübde Dökmecilerde Kitabcıkasım sokak 9 numaralı evde oturan Rizeli Mehmed kaptanın ahşab evinin üst katmda yangın çıkmış, derhal söndiirül müştür. Yangının soba borusundaki kurumlarm parlamasmdan ileri geldiği anlaşılmıstır. M. SEL1M Hong Kong vapurundaki kaçakçılık Serviburnunda Hong Kong Everselet gaz vapurunda yakalanan kaçak eşya ve depo müdürü Mak Namare tarafın dan teklif edilen rüşvet işine aid tah kikat, Beykoz Adliyesine sevkedilmişti. Beykoz Adliyesi, vapurun ikinci kaptanı Osvaldi beş yüz lira kefaletle ser best bırakmış ve tahk.katmı ikmal ederek evrakı iki gün evvel Üsküdar Adliyesine göndermişti. Üsküdar sorgu hâkimliği, evvelki akşam depo müdürü Mak Namari vapurun ikinci kaptanı Osvaldi ve depo bekçisi İskenderi, Leon ve İsmail adındaki iki tavfayı sorguya çekmiştir. Sorgu geç vakte kadar devam etmiştir. Depo müdürü Mak Namarm, ikinc' kaptan Osvald'm ve bekçi İskenderin sundan bir parça, suya kanşhrdı. Bu, Düsseldorf sokağındaki evde kullanılamıyan, pahalı bir lükstü. Evelin, lâvanta kokulu suyun içine uzandı ve düşünmeğe başladı. Bir aralık, Frank'ın, odasmdan telefonla konuştuğunu işitince, bir sıçrayışta banyodan çıktı. Elektriği yaktı. Beraber getirdiği ruj kutusunu aldı ve yanaklarına sürmeğe başladı. Fransız kadınlarının nekadar çok boyalı olduklarını düşünüyor, dudak boyasım yamna almadı^ına hayıflanıyordu. Nihayet, yanak allığı kutusundan, dudaklarma da biraz kırmızı sürdü. Şimdi, birdenbire, yüzüne bir Fransızlık gelmişti. Bluzunun kravatını, taptaze bir hamle ile bağladı. şapkasmı, sol kaşına doğru alabildiğine eğdi. idarecî aranıyor Muhasebeci İzmir taraflarında çahşmak üzere iyi muhasebe bilir bir idare adamına ihtiyac vardır. Hizmet ve kifayet vesikası suretlerini havi kâfi tafsilâth mektubla C. rumuzile İstanbul posta kutusu 176 ya müracaatleri. Cam silerken... Abanozda D:lbazın 36 sayılı evinde hizmetçi Fazıla, dün birinci katta cam silerken ayağı kayarak. sokağa düşmüş, yaralanmıştır. Baygm bir halde Beyoğlu Erkek hastanesine kaldırılmıştır. Adliye hekimi Salih Haşim. muayeneye gitmistr. Tahkikat yapılmaktadır. yuvarlanır gördüğü bu beyaz şeyler, Düsseldorf sokağını doldrudu. Yüksek sesle: «Bayılma yok!» diye kendi kendine emir verdi. Ciddî ve sert bir emirdi bu. Ve bayılmadı. Esasen, Marian, nasıl olsa bir bahane bulur, vaziyeti idare ederdi. Alelâcele pudralandı; buz kesilen boyalı dudaklannı ısırdı; kendi vaziyetindeki bir kadına yakışır lâkayd bîr tavır takındı ve Frank'ın yanma gitti. Frank, telefonda fransızca birşeyler konuşuyordu. Bir kadma telefon ediyordu. Evelb, hattın öteki ucunda bir kadm bulunduğunu hangi emareden keşfettiğini anhyamamakla beraber bu<;a mutlak surette emindi. Bu kanaat, yü» reğine bir darbe gibi indi. Frank'ın hayatını nekadar az biliyordu! RADYOLİN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM Her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız olduğunu iddia ediyordu. Sen nehrinin sol sahilindeki küçük bir lokantaya girdiler. Burası, Frank'ın pek ehemmiyet vermesine, ballandıra ballandıra anlatmasına rağmen, duvarlar boyunca dizili peykelerile, bahk ve yag kokularile, ince uzun, loş, alelâde bir yerdi. bakıyor. Bundan daha tabiî ne olur? Kendini bilen her Parisli erkek, senin gibi güzel bir kadına bakmamağı terbiyesizlik addeder. Evelin başını salladı; içinde bir üzüntü ile: Hayır, öyle değil, dedi, bu adamı tanıyorum, ben; amma, kim olduğunu çıkaramıyorum. Frank, onun bardağma şarab koydu ve lâkayd bir tavırla: Buraya tanıdık hîç kimse gelmez, dedi. Bilmem Burgonya şarabını sever misin? Kadın içkisi değildir vakıâ. Evelin, uslu kâmil, şarabını içti; sonra, tekrar, kendisine bakan adamın bulunduğu köşeye gözü gitti: Tanıdım, dedi, doktor Erckhardt! Ağzmın, boyalı dudaklarımn, hatta boğazının buz kesildiğini hissetti. Kalbinde ürpermeler dolaştı. Doktor Erckhardt, kocasının, vazifesi itibarile daima münasebette bulunduğu bir hâkimdi. Yeni evlenmişti ve Evelin, ona, bir düğün hedıyesi mi, yoksa sadece bir tebrik telgrafı mı göndermek icab ettiğinî Kurt'la münakaşa ettiklerini hatırlıyordu. (Arkası var) Yazan: VtKt BAUM Frank, valızi boşaltıp içindeki ufak tefeğı banyo odasına götürmek üzere EveIin'e yardım ederken, o: Sen, kocanın tam zıddısın, dedi. Frank, elinde diş ilâcile, kapının eşiğinde durdu: Acaba? diye sordu. Lutfen söyler mi=in bana, kocanın zıddı nasıl olur? Evelin gülerek cevab verdi: Senin gibi olur. Bu «sen» zamırınin, onun nazarında manası, yabancı, hakkında hiç birşey bilinmiyen, herkesten bambaşka adam, yani âşık demekti. Evelin, bu kelimeyi söylivemiyordu. Bu kelimeden, hayatında ilk defa mânıa ile karışlaşan bir tay ürküntüsü ile, kaçıyordu. Sonra, bu korkusunu yendi. «Pekâlâ, diye düşündü, öyle clsun. Benim de bir âşıkım var!» Bu düşüncede, gurur ve istihfaf vardı. Banyo odasının kapısma doğru yürüdü. Frank'ın pijaması, orada bir çiviye asılı duruyordu. Soluk yeşil renkli, ağır bir Çin ipeklisınden yapılmıştı. Rafta duran usturayı itip kendi krem kutusuna yer açtı. Şimdi, ikisinin tuvalet levazımı, yanyana gelmişti. Frank, bu yanyana duran eşyaya baktı. Evelin de baktı. Bu manzarada çok samimî bir mana vardı. Münasebetleri, göründüğünden çok daha fazla ileride zannını uyandıran bir mana... Evelin, hemen odasına döndü. Frank, onun ayağını tutup kundurasını çıkarmasına yardım etmek istediği zaman, Evelin, irkildi. Mukadder maceraya, istemiyerek atılmaktan uzak olduğunu anladı. Frank'a, yalvarır bir nazarla bakıyordu. Bu bakışta, kendisini ahp götürmesi, bir yerlere kaçırması istirhamı okunuyordu. Fakat o, çömeldiği yerden kalktı, pantalonunun dizlerini hafifçe süpürdü ve Evelin'i kendi haline bıraktı. Tam o dakikada, aklına gelen birşey iliklerini dondurdu; havagazi parasmı vermemişti. Bunu gene unutmuştu. Faturayı, Kurt'un yazı masası üstünde, tehdid ve dehşet saçar vaziyette, öylece bırakmıştı. Kumpanya, mesele çıkaracaktı. Kurt, faturayı bulacaktı. Geltovv'a telefon edecek, kendisini orada bulamıvacaktı. Banyonun suyu ço\ sıcak ve hoştu. F.ve'''n'in gözü önünden, beyaz birşeyEvelin, Frank'ın kullandığı banyo koku , vy ''i, dehşet içinde, birer çığ gibi Frank, metr dotelle ve kilercile fısıldaştı. Sonra, sofraya, çerezler geldi. Bunun arkasmdan yemek gelinciye kadar epey zaman geçti. Evelin, tabiiliğini muhafaza etmekte güçlük çekmişti. Kendisini, üçüncü sınıf bir tiyatro sahnesinde ve kendisine hiç yakışmıyan bir rolde, amatör bir aktrise benzetiyordu. Ayni zamanda, yepyeni bir şekilde, cür'etkâr, hatta küstah bir saadet içinde idi. Yanında oturan Frank, arasıra, masanın altınTelefon işi bittikten sonra, kolkola çık dan onun elini tutuyor ve öyle kuvvetle tılar; otel sahibesinin röntgen gibi kuv sıkıyordu ki, nikâh halkası, parmaklarını vetli bakışlan önünden geçip Bourbon acıtıyordu. Bir aralık, salçalı bir balık yediği sısarayı meydanına doğru yürüdüler. Hava senndi. Evelin, rutubetli kaldırımdan, rada, kendisini dikkatle süzen bir çift ağacların yapraklarından, kuşlann cıvıl gözün mevcudiyetini hissetti. Kendisine tısmdan yükselir gibi görünen bir neş'e bakan bu bir çift göz, ona uzakça bir köşede oturan adamın gözü idi. nin, kalbine dolduğunu hissettî. Frank: Frank'ın öğle yemeğine verdiği ehem Ne oluyor sevgilim? diye sordu. mîyete gülmekten kendini alamadı. O, Bilmem. Şurada birisi var, bana öğle yemeğinin, frenkçe bîr hususiyeti