5 tkincikânun 1939 CUMHURİYET San'ata dair San'atkâr katil olabilir mi ? Geçenlerde gazetemizde bir havadis neşredildi: Nevyork'ta 29 yaşlannda bir heykeltraş üç adam öldürdüğii için 139 seneye mahkum olmuş. İlkönce idam karan verilmiş; fakat sonradan san'atkânn hasta olduğu ve bir iki seneden fazla yaşamıyacağı anlaşılmca bu karar ha pis cezasına tahvil edilmiş. Bu havadis beni düşündürdü: Hakikî bir san'atkâr katil olabilir mi? Esasen bu mesele on beşinci asırdan sonra Benve nuto Cellini'nin maceralannı müteakıb haylice münakaşa edilmişti. Bir »ürü makale ve kitab yazılmıştı. Hatta profesör Lombrozo ve Dr. Şuartz bu mesele etrafında oldukça enteresan fıkirler ileri sürmüşlerdi. Bu yazımda onlarm ilmî metodlarla vardıkları neticelerden bahsedecek d« ğilim. Bir san'atkâr gözile duygularımı ifade etmek istiyorum. Fıkrimce hakikî bir san'atkâr katil olamaz.. Eseri karşı sında san'atkâr, iradesi kafanın direktiflerile değil ruhun, duyuşun, gönlün te zahürlerine tâbidir. Onun muvaffakiyetlerinde rol oynıyan, eserinin kıymetlerini veren hakikî ve iradî düşüncelerinden ziyade insiyaklaşmış muhayyele faaliyetidir ki bu faaliyet onun tabiî hayatında dahi bir nâzmı vaziyetindedir. Onun içindir ki en çok garabeti san'atkârlarda görürüz. San'atkâr fazla müsriftir. Biraz çok içer, çok dalgındır, fazla kalenderdir ilâh... San'atkârın hareket tarzını idare eden bu halet ona hiçbir zaman haşin, öldürücii işler yaptıramaz. Çünkü doğuşta mülâyimdir, munistir ve bünyesi bile güzellik, iyılik yaratmak hislerile meşbudur. Yani san'atkârın muhayyelesinde doğan bediiyat bu nâzım hisleri doğurmuştur. San'atkâr hayatında fena muamelelere maruz kalabilir. Fakat bu fena muameleler onda aynen nvukabele ve öç almak fikirlerini uyandırtnaz. Sadece nefret hislerini kamçılar. Fakat bu da gelip geçici ve hâdiselerin onda uyandırdığı intıba kadar devam eder. Çünkü onur için fenalıklardan kaçmmak faaliyet tarzının bir semeresi mesabesindedir. Hoşlanmadığı kimseyi gördüğü veya hatırladığı zaman nefret hissi uyanır ve akabinde söner. Bütün bunlara rağmen burada unu tulmaması icab eden bir nokta vardır. O da ruhî marazdır. Pek istisnaî vazi yette ruhan hasta san'atkâr da olabilir. Onun bu vaziyeti hareketini tanzim eden nâzım hislerin ekseriya inkıtaa uğramasına sebeb olur. Bu halde san'atkâr faaliyetinin kendisine bahşettiği hususiyeti kaybeder ve zaman zaman, inkıta dev relerinde kendisinden beklenilmiyen hareketlerin faili olur. * * * San'atkârların düşmanlarına en fena ceza olarak yalmz nefret duymasını Mikel Anj'ın başından geçen bir hâdisede iyi bir misal olarak görebiliriz. Büyük üstad yirmi yaşlannda iken, Floransa'da, yalnız gencler arasında değil ayni za manda büyük san'atkârlar içinde de temayüz etmiş ve şöhret kazanmıştı. Onun genc yaşta böyle seref ve şöhret kazanması birçok arkadaşlannı kendisine düşman yapmıştı. Bunlar arasında bilhassa Torrigiani daha atılgan davra nıyor ve bir gün ufak bir münakaşa es nasmda Mikel Anj'a olanca kuvvetile bir yumruk vuruyor. Bu darbe ile sanatkânn burun kemikleri kınlıyor fakat Altın yapmak istiyen mühendis Yeni robotolar İnsanlar hâlâ cansız adam yaratmağa çalışıyorlar «Makineden insan» mevzuu, insanlan hâlâ uğraştırıp duruyor. Şimdiye kadar bunun birçok örneği, tecrübeleri yapıldı; robotonun en sürekli faaliyeti de, ancak sinemada rol yaparken görüldü. Daima daha mütekâmillinin ortaya konuİması için çalışanlar, şimdiki halde en mükemmeli olduğu kaydile, yeni bir roboto ortaya koymuşlardır. Zürih'ten yazıldığına göre, Sen Galen'de tespit olunan bu en zengin tip roboto, 2 1/4 metre boyunda ve 200 ki logram ağırhğındadır. Yeni robotoya «hayat kuvveti» veren akkümülâtörler, bacaklan içerisine yerleştirilmiştir. Telsiz bir iblâğ vasıtasile, ültra kısa dalgalarla, bu makineden in«ana bir muhavvile merkezinden yapacağı işler bildiriliyor ve o da bunları harfi harfine yerine getiriyormuş. Muhavvile merkezile yeni tip roboto arasındaki mesafe, 30 kilometreye kadar uzak olabilirmiş. «Sabors» has ismi verilen yeni icad adam, başı içerisindeki bir muhavvile mevziini hareketlendirmek suretile, bildirilen işleri yaptığını muhavvile merkezine mukabil bir bildirişle anlattığı gibi, karnı içerisindeki bir hoparlör de, sesini büyülterek aksettiriyormuş; lâkırdı söyliyebilen yeni robotonun du daklan, söyledıği lâkırdıya uygun olarak kıpırdıyormuş. «Sabors», sigara içiyor, kibrit çakı yor, başını sallıyarak tasdik işareti veriyor, yahud da imtina yollu başmı yukanya kaldmyormuş; «evet» manasına olduğu gibi «hayır» manasına da.. Bu arada gözlerini açıp kapamak hususunda da güçlük çekmiyormuş. Dünya üzerinde kış Her san'atkârın plâstik eserler yaratan înce ve Dunikovski tecrübelerine hassas parmakları icab ederse kana boyanır devam etmek için Filipin adalarına gitti Yazan: ZEYNEL AKKOÇ Topraktan altın yapmak istiyen Leh mühendisi Duni kovski'nin adı, tekrar Avrupa matbuatmda görülmeğe başladı. Mühendi sin mesai arkadaş lanndan birinin ifadesine göre, gelecek senenm teşrinisani ayında Fili Dunikovski pin adalarmda geniş mikyasta başlıyacak olan altın imalâtı, üç sene sonra, bütün dünyayı hayretler içinde bırakan neticeler verecektir. Mühendis Dunikovski, 1938 senes' bidayetinde Neuchatel civarmda eski bir fabrika kiralamış ve altın imali için çalışmağa başlamıştı. Faaliyeti son derece gizli tutulan bu fabrikada çok geniş tesisat yapılmış, garıb ve görülmemiş şekillerde makineler, muazzam ocaklar, sureti mahsusada Belçikada yapılmış değirmenler, îtalyada imal edilmiş gayet büyük bir mazut fırını, yedi muh telif elektrik cereyan le çalışan bir ultra violet şua cihaza ve daha birçok makineler getirtilmişti. Bu tesisatm bedeli olan dört buçuk milyon Fransız frangı bir tahtada ödendiği ve mühendis Dunikovski ile arkadaşları, altı ay müddetle bu fabrikada mtmtazaman çahştıklan halde, birkaç gün evvel bütün bu kıymetli aletleri parça parça etmiş, hiçbir işe yaramaz hale getirıp bırakmışlardır. Şimdi, mühendis ve arkadaşları, yeni teşkil edilen 40 milyon İsviçre frangı sermayeli Asia Limited şirketinin idare merkezi olan Filipin adalarına hareket etmişlerdir. dönüşünde gene bir kavga çıkarıyor. Bu sefer hapse mahkum ediliyor. Babası çok uğraşmasma rağmen affettiremiyor. Bunun üzerine bir rahib elbisesi giyip Ro maya kaçıyor. Orada bir dükkân aça rak Rafael, Mikel Anj gibi san'atkârlar arasında kuyumculukla meşhur oluyor. Papa ve prensler için güzel ziynetler yapıyor. Burbon'ların Romayı muhasarası es nasmda Papa ve bütün saray erkânile beraber Sant'anj şatosuna gizleniyor. Orada eline ktlıc ve tüfek alarak şatonun müdafaasına iştirak ediyor, ayni zamanda top modeli yapmakla ve onlan dökmekle meşgul oluyor. Şatonun duvarının üstünden kendisi için yaptığı hususî bir nevi tüfekle Prius d'Orange'ı alnından vuruyor. Romanın yağmasından sonra ltalyayı dolaşıyor. Sonra Parise giderek kral için madalyonlar ve ziynet yapıyor. Tekrar Romaya dönüşünde Papa'nın tacını tamir ediyor. Bu sırada tacın taşlannı çaldı diyerek onu bir zamanlar müdafaa ettiği Sant'ange şatosuna hapsediyorlar. Bir gün oradan da kaçmak kararını veriyor. Çarşafları keserek şatonun duvarlanndan inmek istiyor. Fa kat uzunluğu yanlış hesab ettiği için beş altı metre yükseklikten atlamak mecburiyetinde kalıyor ve başı yarılıyor, bir bacağı kırılıyor. Bir manastırın hücresinde bir müddet gizli kaldıktan sonra bir kardinal'in ricasile Papa kendisini affedi yor. îyilesince Parise gidiyor. Tekrar dönüyor. Bu sefer yeni hükümdar Kozino Medici ona alâka ve sevgi göstererek kendisine üç heykel ısmarlıyor. Apolon, Neptun, Perseo. Perseo heykeli şimdi Floransa'da belediye sarayının önünde bulunmaktadır. Bu heykelde onun dökümçülük san'ah da tebarüz et mektedir. Avrupanın cenubunda kutub soğukkrı var Her yerde kışın yaptığı sürprizler hava rasadile uğraşan mütehassısları telâşa düşürdü Londra sokaklarında bir kış manzarası Memleketimizde beklenilmedık tarzda hava değişıkliği, en çok Istanbula has bilinir. «Istanbul havası» sözü meşhur dur. Fakat, bu sene başka memleketler de de havanın bir hayli sürprizler yaptığını, Avrupa ve Amerika gazeteleri boyuna yazıp çiziyorlar. Buna «Tabiatin kaprisi» diyorlar. Meselâ, Avrupanın kr şı hafif olan Cenub ıklimlerinde âdeta kutub soğuğu hüküm sürdüğü halde, Avrupa ve Amerikanın kutub soğuğu mutad yerlerinde ilkbahar ılıkhğı herkesi şaşırtıyormuş. Bu arada Norveçin Heroy bolmen denilen bir mıntakasında, çiçekler açmış, zerzevat yetişmiş... Kutba yakın olan bu yerde bu mevsimde ilk defa açan çiçekler, yetişen zerzevatla, Noel yortusu, çok başka türlü geçirilmiş! Umumiyetle yeryüzünde normal olmıyan bir hava vaziyeti mevcud olduğu neticesine varılarak, muhtelif yerlerdeki kışa aid hususiyetler araştırıhyor. Meselâ, yukarı îtalyada soğuk srfırm altında 15 derecedir; Cenubî îtalyada da şiddetlibir soğuk, herkesi titreterek yadırgatmaktadır. Vezüv yanardağı, tamamıle karla örtülmüştür. Kalaberyada karın boyu, 1 metreye çıkmıştır. Orta Avrupada göller, daha evvelki kışlarda olduğundan daha fazla buz tutmuştur. Viyanada, hemen hiç ara vermeksizin kar yağıyor. 9823 kar işçisinin, son sistem 448 kar makinesile sokaklan kaphyan karı kaldırmağa devamh surette uğraşmasına rağmen, bir türlü muvaffak olamamaktadır. 223 kamyon dolusu kar sokaklardan kaldırılmış, fakat birkaç saat içerisinde ayni mikdar kar taze taze gökten yere inmiştir. Amerika Birleşik Hükumetlermin o r ta ve şark kısımlarındaki hükumetler arazisi üzerindeki soğuk dalgası, Cenub hükumetleri arazisine doğru yayılmıştır. Mississippi'nin yukan ve orta kısım vadileri, Missuri'nin aşağı kısım vadileri ve büyük göller sahası, kar fırtınasının tesiri altındadır. Kanadada günlerdenberi, bir çok senedenberi görülmemiş dehşette bir fırtma, karları rastgele saMirmaktadır. Bu memleketın muhtelif yerlerinde kar, 20 metreye kadar yükselmıştir. EdmoRdoda termometre sıfınn altında 51 dereceye düşmüştür. Seyrüsefer büsbütün inkıtaa uğramıştır. San'atkâr Benvenute Cellini'nin meşhur eserlerinden biri arkadaşına nefretînî izhardan başka mukabelede bulunmuyor. Floransa hükümdan Büyük Lorenzo, Torrigiani'nin hapse atılmasım emrediyor; fakat o kaçarak kurtuluyor. Aradan seneler geçi yor. Mikel Anj daha büyük bir şöhret kazanıyor. Hayatınm con günleri yaklaşıyor. Torrigiani büvuk san'atkâra kendisini affettinnek icin uğraşıyor ve araya barıştırıcılar koyuyor. Mikel Anj kendisine gelen bu barıştırıcılardan birisine burnunu göstererek diyor ki: Ben onu çoktan unuttum. Fakat hayatımm sonuna kadar kalacak olan bu nişane zaman zaman nefret hislerimin kabarmasma sebeb oluyor. # * * San'atkârlann istisnaî vaziyette fenalıklar yapabileceğini söylemiştim. Bunun en iyi misali Benvenuto Cellini'dir. Bu san'atkâr, heykeltraş, ressam, şair, mu sikişinas, asker, katil, iyi huylu, fena kalbli, kavgacı elhasıl tezadlarla dolu bir şahsiyettir. Cellini'nin elleri, kâh şaheserler yaratarak san'atın en ince noktalannı işliyor. İnce ve plâstik parcnaklan ruhlu şiirler yazdığı gibi içler yakıcı kompozisyonlann ahenkli ve müessir nağmeleri kemanından dökülüyor fakat biraz sonra da ayni ince eller insan kanına bulaşıyor. Benvenuto Cellini tam 1500 senesinde doğduğu için bu tarihi hatırda tut mak kolaydır. Babası üç oğlu ve bir kızı olup öldükten sonra bir oğlu daha dogunca «ho| gelmiş» diyor. Onun için ismi hoş gelmiş manasına Benvenuto oluyor. Benvenuto ilk san'at tahsilini ressam Brandinello'nun yanmda görüyor. Sonra kuyumcu Marcone'nin dükkânında çahşıyor. Babasını memnun etmek için keman çalmasını da öğreniyor. 16 yaşında sokakta sütkardeşinin birkaç kişile kavga ettiğini görünce hemen eve koşuyor ve bir kılıc yakalıyarak iki kişiyi yaralıyor. Bunun üzerine mahkeme ona altı ay sürgün cezası veriyor. Sürgünden KADIN VE MODA f Kanadada pek rağbet gören kış sporları j Ev kadınlannm evde, çalışan kadın ların da büroda gıyebilecekleri yaka, kol kenarlan, düğmeleri ve eteği beyaz Kanada Şıddetli soğuklar burada da hüküm sürmekte, kayak sportezyinatlı koyu lâciverd yünlüden pra ları devam etmektedir. Resim, üç kayakçının karlar üstünde muntazam şekiller çizerek kaydıklarmı göstermektedir. tik ve spor bir elbise. Halim devam etti: Bütün gece Selmadan bahsettik. Şerif seni birkaç defa Çubukluda gör müş, meseleyi anlamış. Bana sordu, tabiî birşey söylemedim. Selmadan kendisi bahsetti. Nevzad gene birşey sormuyordu. Halim biraz durduktan sonra: Gelelim Selmaya... dedi, azizim, hani ben sana birşey söyledimdi ya... Bu kadının sözü \x hareketi birbirinin zıddı... Senden çok hararetie bahsetti. «Varım yoğum odur» diyor. Sensiz yaşıyamıyacağım söylüyor. Doğru. Yanılmıyorsun. Simdi birer birer anlataca3ım. Senden «üohesi var. Hepsi doğru. Fakat... Nevzad gözlerini Halimden ayırmıyor, fakat hafif ve adeta lâkayd gülümseyişile bu dikkati birbirine uymuyordu. Halim devam etti: Fakat, bak anlatayım, öyle birşey yaptı ki senin buna ne mana vereceğini merak ediyorum. Ben içinden çıkamad:m. Halim başından sonuna kadar ziyaretinin bütün safhalarını anlartı. Nevzad onu ayni soğu'kkanlılıkla dinliyor, fakat sigara üstünıe sigara içiyordu. Halim biMrince Nevzad derîn bir nefes aldı, önüne bakarak: Selmamn bir kardeşe ihtiyacı var, dedi. O kardeş sen misin? Sensin! Halim de önüne baktı. «însan kardeşinin elini tutup göğsünün altına koyar mı?» diye sormak istiyordu. Birşey söylemedi ve Nevzadın fikrini izah etmesini bekledi. Fakat arkadası susuyordu. İçine hiçbir kurd düşmiyecek miydi? Halim sordu: Kendisini sana karşı himaye edecek bir yakınhğa mı ihtiyacı var? Evet. Bunu bana çok söylemiştir. Kendisini bana karsı değil yalnız, bütün hayata karşı müdafaa edecek bir kardeş... Bu rolü benden bekledi amma itimadı yok bana... Sevişmek bir mücadeledir, değil mi? Ben düşman tarafım. însan sevdiğile dost olamaz. Onun bir dosta ihtiyacı var. Ha'im düfündü. Bunların hepsi müm kün. Fakat ya el hikâyesi?.. Bu münasebet sonuna kadar gitseydi gene kardeşlikten mi ibaret olacaktı? Fakat Halim Nevzada bunu soramazdı. Sesini çıkarmadı. Böylece ondan ayrıldığını belli ediyordu. Nevzatl başmı biraz daha önüne eğerek dedi ki: Gelecek hafta gittiğin zaman göreceksin. Dün sana yaptığı şey son hududdur. Öteye geçmez. Bak, birdenbi,' re nasıl değişmiş? Senin bu hareketi fena tefsir edebileceğini anlamış. İriraf et ki sen de fena şeyler düşündün. Ben herşeyi düşündüm. Bir duruş ona bunu anlatmağa kâfidir. Anlamış. Birdenbire vaziyetini de^iştirmesi sana bir ihtardır. Halim gizli br gülüşten sonra: Ne güzel düsünüyorsun! dedi... Nekadar telâşsız olduğumu görir yorsun. Seven bir adam için kolay şey değildir bu. Çünkü eminim. Halim mınldandı: Hayret! Bir gün hayret etmiyeceksin. Ben ' ;nin tabiatini bilirim. Kuruntulusun. Kolay inanmazsm. Fakat inanacaksın. Belki! Sonra Şerifin Selma hakkmda söyledıklerini konuştular. Nevzad hep gülümsüyordu. Halımi dinledikten sonra: (Arkası var) { tenlerinin üstünde hiçbir humma ve yor gunluk çizgisi görünmez; fakat bir de hastalanıp da hararet derecesi yükselirse mukavemetleri az olur. Şaşırrverir ve \mm* Tefrika : 16 .*•• • • • • Yazan : Server Bedi !••••••• ••• yatağa düşerler. Nevzadın ruhu da bu Şerif bir hamlede şarabmı içti: vücudlere benziyor. Selmaya gelinciye mam. Nevzada gelelim, dedi, bu kadıHalim münakaşa etmedi. Bahsi de kadar hiçbir büyük ihtirasla sarsılmamış na tutkun ha?.. O itidali sever, işi azıt ğiştirdi. olduğu için, ilk büvük hummada sersemmaz. Hoşça bir sergüzeşt. Fakat köyde Ertesi gün İstanbula beraber indiler liyor. Başka ne olabilir? dedikodu çıkıyor haî ve Nevzadın evine uğradılar. Fakat geç İki arkadaş, Tepebaşmda bir kahveye Ne gibi dedikodu? kalmışlardı. Onu bulamadılar. Şerif girinciye kadar Selrnadan bahsermediler. Bu Nevzadın gelip gitmesinden ayrıldı. Halim annesine gitti. Karısma Nevzadın bir huyu daha vardı. Uzun olacak. Fena söylüyorlar. hasret yalarrile başhyan bir mektub yaz konuşmak istediği bahislere sokakta baş Yoksa içeriye başkalarını da mı dı. îmzasım atarken «Ferihaya ilk defa Iamazdı. Tabiati gibi sakin bir muhitte olarak duymadığım şeyler yazdım» di bulunması, pardesüsünü, şapkasmı ve elalıyor? Bilmem. Ben girmedim. Annem ye düşündü. Annesinin evinden akşama divenlerini çıkarması, mutlaka sigarasmı mâni oldu dedim ya. Fakat Salime so doğru çıktı ve Nevzadı çalıştığı şirkette yakması lâzımdı. Açık havada tütün içrarsan namusuna birşey denemezmiş. buldu. Arkadası onu her zamanki neş mek adeti değildi. eli sükunetile karşılamıştı. Şirketten beC da Nevzadla seviştiklerine kani. Kahvenin tenha bir köşesinde ilk sigaraber çıktılar. Kadın da Nevzadı seviyor muyralannı yaktıkları zaman birbirlerine bakmuş? Halim bahsi acmadan Nevzad hiç tılar. Nevzad gene birşey sormamıştı. Çok seviyormuş guya. Vaîlahi bil birşey sormadı. Bütün gün, ona hakikati Fakat bu sefer, bakışında meraka ve samem. Rivayet. Zaten bizim köye yeni olduğu gibi söylemekte tereddüd eden bırsızlığa benzer bir parıltı vardı. Halim b ; : ''r(Tr. geldi mi hemen etrafmı esrar ve bir karar sıkınt'sı geçiren Halim, o doğruyu söylemek için geçirdiği son te^rdesi bürür. Sonraları anlarız ki o da nun bu alâkasızlığmı görünce adeta çek reddüdü de savdıktan sonra bahsi açtı: Dün Selmaya gittim, dedi, gece bizim bildiğimiz benibeşerdenmiş.. Hele tiği azaba acıyordu. Bu ne itimadmefs! b:raz geçsin, Selmamn da tabiatin fev Nevzad budalr bir adam değildi. Fakat, Serifte kaldım. Bugün sana uğradık. Nevzad dinliyor ve hafif gülümsü • rT.de bir mahluk olmadığı anlaşılır. Bil hastalık çekmemış vücudler vardır, gö~ °.m, ben tabiiyatçıyım, hayale kapıla rünüşte sağlimdırlar, gergin ve parlak vordu: SELMA ve GOLGESİ J