5 İkincikânun 1939 CUMHUBÎYET BEYRUT MEKTUBLAR1: Fransız müstemlekecilen Suriyede ateşle oynuyor Suriye Fransa muahedesi tasdik edilmez ve Suriyenin istiklâli ilân olunmazsa bir isyan çıkması beklenebilir Beyrut, 1 ikincikânun listin tarzında millî bir vahdet gösterme Fransa ile Suriye münasebatı sarpa sardı. Son günlerde gelcn haberlere göre Fransa parlamentosunda Suriye muahe" desini tasdik etraemek lehindeki cereyan büyümüştür. Her iki mecliste de hariciye encümenleri bu muahedenin tasdikını istemiyorlar. Hükumct, bu vaziyeti göriince evvelâ, yeni Komiser Puaıuc'nun hareketini tehir etmesine karar verdi; sonra da kendisine yeniden talimat vererek, Suri" yeye gidip orada yeniden esaslı tetkikat yapmasmı ve bu tetkikat neticesinde bir rapor hazırlıyarak Parise dönmesini istedi. Şu halde, Puaux bu aym 25 inde Marsilyadan hareket ederek buraya ge lecek ve burada bir müddet tetkikat yaptıktan sonra bir rapor hazırhyacak, bu raporu hamilen Parise gidecek, orada rapor okunacak, düşünülecek, karar verilecek... Bu esnada bahar gelecek, yonca bitecek ve eğer o zamana kadar... mua* hede ölmemiş bulunursa ona yonca ye mek belki nasib olacak. Bu haberler Beyrut ve Şama geldiği zamandanberi Arab muhitini umumî bir teessür ve heyecan kapladı. Vatanî Kütlesi, derin bir mcyusiyet içine düştü ve hükumet de çok sarsıldı. Parlamentoda uzunuzadıya müzakereler oldu ve hükumet fırkasına mensub meb'uslar, her ne pahasma olursa olsun Suriyenin istiklâli" ni ilân etmesi lâzım geldiğini söyletnekte adeta ittifak ettiler. Bu fikir, bugün dogmuş bir şey de değildir. Bizzat Başvekil Cemil Bey, Fransaya gitmezden evvel irad ettiği nutuklarda bu noktaya temas ediyor ve «Suriye parlamentosu tarafın " dan tasdik edilmiş olan muahedeyi Fran sızlar tasdik etseler de etmeseler de Suriyenin kendi kendisine müstakil nazarile baktığını» söylüyordu. Bu defa parla mentoda irad edilen nutuklar, bu siyasetin kütle tarafından ifadesinden başka birşey değildir. Fakat, Suriyede hükumet bu hareketi siyasî bir nümayiş olarak yapıyor. Bu nümayişin gayesi Paris üzerinde t«sir icra etmektir. Gün gelip de istiklâl muahedesi tasdik edilmiyecek olursa hükumet kendisile Fraıua arasında bir görüş zıddiyeti bulundugunu ilân eder ve kendi kendisine bir takım şeyleri değiştirmeğe teşebbüs eylerse hiç şüphesiz Fransız askerlerini karşısında bulacak ve o zaman kıyamet kopacaktır. • * * Fransa müstemlekecilerinîn atejle oynadıklannda şüphe olmadığını zannedi" yorum. Bütün bu muhitin Arabları ara sında hâkim olan fikre göre Fransa Su riyenin istiklâlini tanımadığı takdirde tıpkı Filistinde olduğu gibi Suriyede de Fransaya karjı bir uyan hareketi kaldır mak zarureti olacaktır. Bu bir isyandır; fakat, evvelce toplu bir halde yapılan isyandan ağızları yanmış olan Suriyelilerin tekrar bu tarzda isyana cesaretleri yoktur. Fakat, Filistin hareketinin muvaffak olu" şundan aldıkları derse bakarak o tarzda gizli bir komite ile Fransızlara karşı tethiş hareketine geçmek istemeleri çok müm kündür. Beyrut ve Şam Arab muhitlerinde büyük bir heyecan hüküm sürüyor. O kadar büyük bir heyecan ki bunun içinden her şey çıkabilir. Filistin hareketinden alman dersle kızışan Arab ruhu, Suriye ve Beyrutta Fransız parasile ne derece ifsad e dilmiş olursa olsun gene pek mühim galeyanlara müsaid bir dereceye kadar geril " miştir. Bunun için, bugünlerde her Arab birşey söylüyor ve her söz bir temayül ifade ediyor. Bir rivayete göre, bizzat Vatanî Kütlesi, hini hacette harekete geçmek üzere Filistindeki gibi gizli bir müdafaa komitesi teşkil etmiştir. Diğer bir rivayete göre bu müdafaa komitesini doktor Abdurrahman Şehbender teşkil etmiş ve Baş Müfti rolünü de bizzat muhalifler reisi deruhde edecekmiş. Üçüncü bir rivayete göre de Suriye nasyonalistleri Filistin nasyonalisl" lerile elele veren Suriye ile Filistinin itti hadını ilân edecekler ve ayni teşkilâh Suriyeye teşmil eyliyeceklermiş. Fakat, Suriyenin coğrafî vaziyeti Filistine benzemez. Burada Filistindeki gibi dağlık yerler yoktur. Melce olarak en çok işe yarıyacak saha çöldür; halbuki çölde hâkim olan aşiretler arasında ihtilâflar bulunduğu gibi bunlardan bir çoğu da Fransızlar tarafından satm alınmış insan" lar elindedir. Ayni zamanda Suriyede büyük bir rejyonalizm hareketi vardır. Elcezire, Dürziler, Lâzkiye Alevi leri ayrı ayrı cereyan içindedirler. Bu şartlar içinde Suriyenin Fi sini imkânsız sayan Fransızlar istikbale rahat bakmaktadırlar. Onların dedikleri doğrudur. Lâkin, Arab ruhundaki galeyan o derece ilerlemiştir ki eğer Filistin hareketini Suriyede de taklid etmek isti yen insanlar çıkarlarsa yardım ve taraftar bulmakta müşkülât çekmiyeceklerdir. Fransızların ateşle oynadıklan muhakkaktır. Bilhassa, Filistin vukuatı sona er" mediği ve oradaki mücahidlerin çok hâ kim bir mevlcide bulunduklan sirada is" tiklâlin tasdik edilmemesi, bir isyan hareketinin mutlaka patlamasına sebeb ola caktır. Bu hareketin muvaffak olup olmıyacağı da şkndiden kestirilemez. Fransa ile nüfuz mücadelesi halinde bulunan Italyanlar da buradaki bu hareketi teşçi ve teşvik etmekte olduklan gibi Fransa aleyhine isyan edecek olanlara her suretle yardım etmeğe hazır olduklarını söyle " mekten çekinmiyorlar. Bu vaziyet içinde Fransa hükumeti muahedeyi tasdik etraemek kararını ver mek yerine, eğer tasdik «tmemekte bir menfaat görürse, sadece işi muallâkta bı~ rakmak ve gerek Şam hükumeti, gerek bütün bu muhit Arablarile oynamakta devam eyliyecektir. Nekadar? Ne zamana kadar oynıya " bilir? Belli değil. Suriye çok ateşli bir haldedir; belki de işjer, kimse istemediğ! halde, kendi kendine patlıyan bir isyana kadar kolayca gidebilir. İktısadî lıareketler Ereğliden kömür alma derdi • Ereğli limanında vukua gelen büyük facianın mes'ullerinin başında gene kendisini müdafaaya imkân olmıyan fırtmayı sayıyoruz. Öyle ya; eğer bu zalim fırtına olmasaydı, şilep filomuzun esasen miktan parmakla sayıiacak kadar az olan kadrosundan koca bir vapur bu kadar vatandaşm masum cesedlerile bera ber denizin dibine inmiyecek, o kadar vapur karaya vurup bütün nakliyat işlerimiz alrüst olmıyacakh. Pek iyi amma böyle feci bir bilânço ile kapanan Ereğli hâdisesinin başka mes'ulleri yok mudur? Bundan istifade edeceğimiz bir ders mevcud değil midir? Deniliyor ki, geçen ay içinde havalann bozuk gitanesinden dolayı Ereğliden ancak sekiz gün kömür verilebilmiş, aym 23 gününü vapurlar nöbet bekliyerek geçirmişlerdi. Sebeb? Sebebi basrt. Çünkü, limanı olmıyan kömür havzasının tah mil ve tahliye vasıtaları da iptidaidir. Çatalağzuıda yapılması mukarrer liman da bu limanın burada kurulmasının ne derece doğru olacağı da ayrı bir meseledir henüz kurulmamıştır. §u hâdiseden de ibret alıp bu işi belki biraz daha tacil ederiz. Fakat burada sorulacak bir sual daha var: Acaba bu kadar gemi, kömür verilemediği halde kış ortasında Ereğli lfmamnda neye bekliyormuş? Işte mesele buradadır. Vaziyeti biraz izah edelim: Havzada kömür için sipariş sahibleri değil gemiler nöbet alır. Bu nöbetin ahnması için de geminin orada ispatı vücud etmesi Iâzımdır. Ve işte kışm ekseriya havalar fena gittiğinden hamule verilemez, vapurlar her tarafı açık olan limanda biriktikçe birikir ve nihayet sert bir karayel bu toplu gemileri gafil avlıyarak en müsaidlerini denizin dibine indirir. Bu her zaman, hemen her sene böyle olmuştur. Ereğli limanını dolduran gemilerin enkazı bunun canlı şahidleridir. Karadenizi Türk deniz ticaret filosuna maktel, Türk denizcisine vakitsiz mezar yapan bu sakim usulü değiştirmek için daha neyi bekliyoruz? Niçin siparişi veren değil de gemi nöbete giriyor. Neden kömür sırası gelinciye kadar vapurlar Boğazın durgun sulannda duracağma FCaradenizin hain sulannda V€ Ereğli gibi tabiatin halkettiği gibi bırakılmış bir limanda durmağa mecbur ediliyor? Bu şekilden gördüğümüz zararlar namütenahidir. Her yıl bir sürü denizcimizi sulara gömüyor, birçok aile ocağını söndürüyor, deniz ticaret filomuza bir yenisini ilâve edemeden birkaçını bırakıyor, Ereğli limanında haftalarca boş yere bekleyip nafile kömür yakan, masraf eden vapurlar yüzünden navlunlar ve binnetice kömürün maliyeti yükseliyor. Hükumetin bu vaziyete müdahale edeceği zaman gelip geçmiştir. Büvük davalar Ingiltere ve Akdenız Yazan; LUCIEN ROMIER Bugünkü vaziyetin mutalarına göre, İtalyanın, ne kadar cür'etkâr tasavvur e(falirse edilsm, Akdenizde, Afrikada ve Şarkta, Fransız ve lngıliz müşterek kuvvetlerile, müselıâh bir muhasamaya girışmeği düşünmesı ımkânsızdır. Mevzuu bahıs kuvvetler hakkında, onların bulunduklan mevkiler ve muvasala imkânlan hakkında cüz'î malumata sahıb olmak, böyle abes oir faraziyenin tahakkuku halinde, mücadele çok şiddetli olsa bile, İtalyanın iki büyük müsetmlekesi olan Habeşistan ve Trablusun, çabucak gıdasız ve mühimmatsız kalabileceğinı göstermeğe kâfidır. ttalyanın, §;mdiye kadar mahdud göıünen bir müstemleke davasını hal için, arazisi üzerine ehemmiyetli miktarda Alman kuvvetleri indirmeği düşünmesi de ayni derecede akla uzak gelir. Böyle vaziyette düşürıülebilecek olan yegâne şey, Almanlann, malzeme ve teknisyen göndermek suretile yardımda bulunmalarıdır. Lâkin, böyle de olsa, Habeşistanla ve Trablusla, devamlı bir rabıta, daha iyi şekilde temin edilmiş olmıyacaktır. Mesele, ancak bir harbi umumî zuhura gelmesi halinde değişebilrr. talya, Avrupa müvazenesi ve Akdeniz anlaşması esasma müstenid Piemonte ve Lombardya an'anesine avdet etmiş olsaydı bile, îngilterenin, Italyanlara, Yakın Şarkta kârlı bir muvakkat tesviye tap zı teklif edeceği muhakkak değildı. Halbuki, İtalya, birdenbire bir başka siyaset tutmuştur. Bu. Akdenizde taarruzu, Almanyaya ve İspanyaya dayanma siyaseti idi. O tarihten sonra İtalya, Cebelüttanktan Hayfaya ve Adene kadar, Hindistan yolunun bütün boğazlannda ve Mı«rda, Sudanda ve Kap'tan Kahireye kadar olan yol üzerinde tehd^kâr bir vaziyet takınır görürmüMÜT. Britanyanm emniyeti bakımından, Fransız mevzileri birer tehlike olmaktan cıkmakla kaknamı«. birkaçı kat'î mahiyette olmak üzere, birçok noktalarda. o emniyet için, za11 rurî birer istinacM ' b»line gelmişlerdi. * * * En basit bir harita bile gösterir ki, îngiltere ve Fransa, Cebelüttanktan Tunusa ve Sicilya boğazına kadar, muvasala emniyeti bakımından mütesaniddirler; Mısınn ve Sudanın müdafaası, Tunusun müdafaasile alâkadardır; Şarktaki Fransız kuvvetleri, Yakm Şarktaki Ingiliz ku\vetlerini ilmam ve takviye eder. Yalnız, Hind denizinin Afrika kapısı ve Madagaskar, Yakın Şark ve Pasifik hatlannm iskelesi olan Cilenti kalıyor. îngilizler zannedebilirler mi ki, Aderrin karşısında, Fransızların yerine îngilizlerin gelmesi bir mahzur tevlid etmiyecektir? Böyle bir zan hayret uyandınr. Her halde, Fransa, uzak müstemlekelerinin hepsinin müdafaasile alâkadar olan bu üssü kaybedemez. *** PENCERESiNDEN Bir bekâr dostumu dinledim! ir bekâr dostum geçende bana derd yandı: Bekârhğın, dedi, neden dolayı farsçada «işsiz» demek olan «bîkâr» dan geldiğini yeni yeni anlamağa başladım. İşi başından aşmış bir adamım. Fakat öyle günlerim oluyor ki, işsizlikten çatlıyacak hale geliyorum. Elime aldı ğım hiçbir iş, beni tam manasile meşgul edemiyor. Daireden eve, evden daireye gidip gelirken yalnız kendimi dinlıyo rum. Bu derunî hasbıhal, rolünü ezberlemeğe çahşan bir sahne adamımn can sıkan ezberciliğınden farksız oluyor benim için... Eğlenebilroek kabiliyetini tamamile kaybettim. Nereye gideyım ve gecelerimi kimlerle birlikte geçireyım? «Bekârlık sultanlıktır» diyenler sultanlarm bugünkü halini, ta o zamandan keşfetmiş olacaklar, yalan değil. Bekârlık, ger çekten sultanlıktnış. Nitekim ben d«, serseri, garib, bir sui tan bozmasıyım. Seneler geçtikçe, rahatlığın kıymetini daha iyi anlıyorum. Ancak tatil günlerimde ihtiyac hissettiğim uyku, şimdi işimin başında gelip beni buluyor. Evde emektar bir kadımm var. O bile durup durup acınıyor halkne: Ne oldu size böyle, diyor, eski den şu merdivenleri ikişer ikişer kuş gibi çıkardınız. Şirodi her basamakta dinlen, v meden adım atamaz oldunuz. Yoksa hasta mısmız?.. Ona hastayım, demiyorum. Fakat bekârlığm gitgide, hele yaş, kırk beşi bulunca bir hastalık mikrobu gibi bünyede yerleştiğini, kendi kendime itiraf ediyorum. «Bekârın parasmı it, yakasmı bit yer» miş! Benim ne paramı it yiyor, ne de yakamı bit... Keşke öyle olsaydı, bari gündüzleri itlerle, geceleri de bitlerle uğraşır, ve böylelikle, bugünkü gibi yapayalnız kalmazdım. Ben, açıkcası yalnızhktan şikâyetçiyim. YalnızJık... Bir evli, yalnızlıgın bekârca manasmı mümkün değil anhyamaz.» Bu samimî sözleri, içine fazla birşey katmadan size naklettim. Her bekâr, ayni kanaati gutmiyebilir. Fakat, akıbet onlar da bir gün gelip bu, yaşa, başa, işe göre değişir yalnızhktan şikâyete başlıyacaklardır. Üzerinde dinlenecek bir omuz bula • madığı zamanlar; baş insanm en ağır yükü oluyor. Bekâr arkadaşı dinledikten sonra. evli bir adam olduğuma, hayatrmda belki ilk defa şükrettim! İzmirde, Fatma Beyhan Kutucuya: «Altı çocuk doğurmak bir kahramanlıktır> fıkrasmı okuyup beğenmişslnlz. Bu vesile ile hakkımda iltifatlarda bulunu yorsunuz. Teşekkür ederim. Altı çocuk anası olduğunuzu yazarken, mektubunuzun bir yerinde «çocuk yapmaktan kaçınan aile kadmları hakkında kanunî ceza ve müeyyid'eler konulmasını> Istiyorsunuz. Klmblllr, böyle tedbtrler almağa da beîkl sıra gelecektir. Hürmetler. S. O. C. T. Surîyedeki vazîyet Paris, 4 (a.a.) «Stefani» Jour nal gazetesi, Suriyedeki vaziyet hakkında bedbin bir yazı neşrederek ezcümle diyor ki: «Fransa fle Suriye arasındaki zıddiyet çok ciddî bir vaziyet almak tehlikesini göstermektedir. Fifcakika Fîansanm, nihayet bulacağım vadettilrten sonra, Vesayetini bundan böyle kuvvetle muhafaza etmesi d«ğil, fakat isyan bayrağraı çeken Suriye nasyonalizmine karşı bu vesayeti yeniden tesis etmesi mevzuu bahistir.» Puaux Şama gitti Paris, 4 (Hususî)) Suriyede vaziyetin birderrbire vehamet kesbetmesi üzerin«, vapurla mahalli memuriyetine gidecek olan Suriye fevkalâde komiseri Puaux tayyare ile Şama gitmeğe karar vermiştir. tstanbul Ağırceza mahkemesinin dün verdigi kararlar îstanbul Ağırceza mahkemesinde dün akşam bazı davaların kararlan bildi rilmiştir. Resmî evrak üzerinde hakikate mu halif muamele iddiasile Ruhi, vazifey: ihmal iddiasile Saffet, Osman Şefik, Ismail, Hakkı, Mustafa. İbrahim Hakkı, Faik aleyhlerindeki davada, Faik öl düğünden davası ortadan kaldınlmış, Ruhi ve diğer maznunlar beraet etmişlerdir. Kızıltoprakta Ruhinin tekaud maaşını almak için ilmühaber istediği sirada, doğru olmıyan beyanatta bulunduğu ve bir mahalle ihtiyar heyetinin de bu hususta usulü dairesinde tahkikat yapmadığı iddia olunuyordu. Mahkeme, Ru hinin gümrükten maaş almayıp ücret almasına göre doğru söylediği ve muhtarlann ilmühaber için yaptıklan tahkikatm da kâfi derecede olduğu neticesine varmış ve uzun zamandanberi devam eden muhakeme. bu suretle bit miştir. Bir fabrikadan 135 lira kıymetinde iplik çalmak. bunu araba ile götürerek saklamak mevzulu bir davanın, ilk kararı Temyizden bozulmuş olarak devam eden rrrahakemesinde de, dava edilen lerden Fahreddin af kanunundan isti fade etmiş, Aliye 6 av hapis cezası verilmiş, suçu işlerken henüz 21 yaşmı tekmillemediğinden, müddet 5 aya indirilmiştir. Kendisini bu müddeti mevkufen tamamîamısbulunmaktadır. F.G. Gayrete bakınız! Def ineyi bulmak için icab ederse dağı ortadan kaldıracaklarmış! Belgraddan yazılanlara göre, Yu goslavya Yunanistan hududu yakınındaki Rotine isimli Yugoslav köyü ahalisi, define bulmak hulyasına kapılmışlar ve oradaki bir dağı kazmağa koyulmuş lardır. Kendilerine bu hareketlerinin manasız olduğunu söyliyen memurların dediklerine hiç kulak asmadan, köylüler, dağı kazmağa devam halindedirler. Sürülerini sırf bu sebeble yüzüstü bırak maktan çekinmemişlerdir. Defineyi bu luncıya kadar uğraşmak, icab ederse dağı büsbütün ortadan kaldırmak niyetindeymişler! Onlan bu hararetli define arayıcılığa tahrik eden, köyün falcısı olan çok yaşlı bir kadının, bir rüya görmesidir. Bu kadm, rüyasında fakir çobanlar olan bütün o köy ahalisinin birdenbire zengin olduğunu görmüştür. Bu rüyaya son derecede ehemmiyet veren köy ahalisi, kadının etrafını almış, rüya görmeğe devam etmesi, servetin kendilerine nereden ne suretle geleceğini de öğrenmesi hususunda ısrar etmişlerdir. Bunun üzerine kadın, gördüğü ikinci bir rüyayı da, ilk rüyasmm devamı olmak üzere anlatmısjtır. Köy yakınındaki dağda, oralarda Türklerin huküm sür dükleri tarihlerden kalma bir hazinenin saklı bulunduğu tarzında Ve bu izah, yeter sayılmış, kazmayı kapan dağa çikmıştır. Şimdi ya köylü araya araya birjey bulamayınca yorularak kazmayı elden atacak, yahud yaşh falcı kadının göreceği yeni bir rüya, meçhule doğru giden araştırmayı, yanda bırakf^racak, sanılıyor. tki şık kalıyoT : Birisi ttalyanın, birle|ik Ingiliz ve Fransız kuvvetlerile değil, yalnız Fransa ile, Akdenizde veya Afrikada bir muhasamaya girişrnek arzusunu beslemesi keyfiyeti ki, bu, beynelmilel realite sahasında fazla ileri götürülmesi müşkül bir faraziyedir. tkinci şık, gene İtalyanın, hem müfrid, hem tehlikeli hâdiseler ikaına yeltenmesidir. Bu hâdiseler, doğrudan doğruya taarruza uğramıyacak olan İngiltereyi fazla endişeye düşürerek, mücadeleye bizzat sürüklenmektense, Fransaya pahalıya mal olacak bir hakemliğe ?evketmeğe matuf olacaktır. Bu taktirde, îngilterenin, AkÇemberlayn ailesinin îtalyaya karşı denizdeki kendi emniyeti şeraitini umumî eski bir dostluğu vardır. Lokarno paktışekilde hesab etmesi mevzuu bahsolacaknın azimkâr ve muhterem banisi Osten tır. Çemberlayn ttalyadan hassaten hoşla *** nırdı. Orada Mussolini ile buluşur ve otngiltere, Akdenizde bahrî ortak olanunla rahat rahat konuşurdu. O zaman, rak, Italyayı Fransaya uzun müddet terkâtiblerinden olan Eden'e bundan bahcih etmiştir. setmiştir. Bununla beraber, ayni Osten Fransa, Atlajıtik üzerme eğilmiş, Çemberlayn'ın Duçe tarafından tehdid Fasta yerleşmiş, Garbî Akdenizde kuv edilen Ingiltereyi yalnız bırakmak hatavetle sîlâhlantnış, Şarkta Ingiliz prestisını irtikâb etmemesi için 1935 te, Franjinin faal rakibi olmak itibarile Ingiltesaya hitaben vâki olan istimdadını hatır reye, Hindistan yolu üzerinde başlıca lıyoruz. rnuhtemel tehlike gibi görünüyordu. Onun kardeşi olan Nevil Çember, • îtalya, bilâkis, Orta Avrupayı tutalayn'm, Romada bulacağı zevki, en ufak cak oldukça kuvvetli bir bahriyeye sahib olmakla beraber Şarkî ve Garbî Akde saygısızhkla veya itimadsızlıkla bozmak nizde mevcud bulunmadığı gfbi, Britan çok münasebetsiz olur. O, maziyi unutya împaratorîuğunun hayatî yollanndan mamıştır, hali iyi bilir. O bilİT ki, îtalhiçbirisi üzerinde emel beslemez görün yan propagandasının incelikten mahrum olmasına mukabil, îtalyan diplomasisi düğünden, ideal bir ortak olabilirdi. eskrimde üstaddır. Biz eminiz ki, Nevil Bu vaziyet, îtalyanm Trablusu almaÇemberlayn'm korkacağı hiçbir şey yoksı ve on iki adayı isgal etmesi üzerine yatur ve bizim de bir şeyden korkumuz vaş yavaş değişti. îngiltere, harbden sonyoktur. Belki de, şimdiye kadar çok zara, Şarkî Akdenizde îtalyanları tutacağı man kaybedilmiş olmasımn, mütemadiyerde Yunanlılan tuttu. Fakat, îngiliz • yen vakit kaybetmeği icab ettirmiyeceğiler, değişikliği, birdenbire, 1935 ten itine, Romalılan, operatik zekâsile iknaa baren ve Habeşistan harbi sırasında anmuvaffak olur. ladılar. LUCIEN ROMIER Hatta, Habeş meselesinden sonra, I S.G. Acı bir kayıb Gelenbevi orta mektebi riyazıye muallimi Abdur rahman Ergezen pa zartesi günü vefat etmiş, dün dostlan ve Gelenbevi ortamektebinin keder dide talebe ve mu allimelrinin elleri üstünde Topkapıdaki aile mezarlığına defnedilmiştir. Merhum 1297 de doğmuş, Darülfü nun riyaziye şubesinden mezun olduk tan sonra tam 31 yıl hizmet etmek suretile irfan hayatımızda çok kıymetli uzuvlar yetiştirmiştir. Abdurrahman Ergezen, hastalığmın son gününe kadar mektebdeki kürsüsünün başından ay nlmamıştır. Kederdide ailesine ve Gelenbevi ortamektebine taziyetler di leriz. Kadının eteğine Kırdaki hayvanları basmak suç mu ? kolayca sayıyorlar Bordoda iki sahne artisti Bu iş için tayyarelerden istifade ediliyor arasında büyük bir Kovboy, yalnız ata binmekte meharet kavga oldu Fransanm Bordo şehrinde, kadın, erkek iki sahne artisti arasında hararetli bir dava görülmüştür. Davaya mevzu olan hâdise, «Fransa Gülü» isimli ope retin temsilini müteakıb olmuştur; sübret Süzan Laplas'la bariton M. Vidal, saçsaça başbaşa geliyorlar. Kadın artist, erkek artistin operetin son perdesi kapa nırken, kasden kendi uzun eteğine bastığı iddiasile kıyameti koparıyor. Ayırı yorlar, fakat müthiş kızan Süzan, erkek artist aleyhinde ilânlar bastırarak, onu teşhir yol.lu, bunları bütün şehirde da ğıttırıyor. Bariton hem sahnede tokat landığı, hem de bu suretle hakarete uğradığı kaydile dava açıyor. Ona mukabil de sübret, davacı... Işin asıl enteresan tarafı, mahkeme salonunda geçiyor. Müddeiumumî, bu kadar gülünc bir hâdisenin mahketneye intikal ettiğini ilk defa gördüğünü, bilhassa tarafların ve vekillerinin birbirinden baskın çıkan sözlerine istinadla, resmen söylüyor. Reis, adeta bir rejisör işini görerek, vaziyeti idare için uğraşıp duru yor. Gazeteciler, çalakalem davayı yazıyorlar ve ahali gülmekten kınlıyor. Mahkeme, iki tarafın da az miktarda para cezası vermesi, ileride barışırlarsa bu para cezalannın alınmaması karari le, davayı azçok tatlıya bağlamayı tercih etmı$>e de, baritonun avukah, «müek göstermekle kalırsa, modern değildir, rnodern kovboyun tayyareye de ayni derecede meharet göstererek binebilmesi, şarttır. Casus zannedilmişler Dün bir akşam gazetesi, (casus olduklan sanılan 4 Bulgar şehrimize getirildi) başlığı altında bir havadis neşret miş, lâkin bu heyecanh haberin ne dereceye kadar doğru olduğunu tashihe imkân bulamadığım ayrıca kaydet mişti. Dün, bu hususta kendisile konuşan bir muharrimize îstanbul Polis müdürü Sadreddin Aka demiştir kit « Bunlar, Kırklarelinde muhakemeleri cereyan ederken Cumhurıyet Müddeiumumiliğince gorülen lüzum üze rine muhakemelerine İzmirde devam edilecek olan 6 Bulgardır. Suçlannın nev'i muhakeme sonunda anlaşılacak tır.» Şimdiye kadar bu adamlar, sürülerde" ki hayvanları saymak için dağdan dağa, kırdan kıra at koşturuyorlardı. Fakat, zamanla sürülerin arttıkça artması ve mer'a larının da genişledikçe genişlemesi ve di~ ğer taraftan sayım işinin eskisine nisbetle daha süratle yapılmasına ihtiyac görülmesi, bu işte tayyareden istifade edilmesini hatıra getirmiştir. Şimdi, modern sa ~ yılan kovboy, tayyareyle sürülerin otladığı yerlere alçalmakta ve bunlarm havadan fotoğraflarını almaktadır. Bu re " simler, muhtelif cihetlerden ve hyvanları teker teker gösterecek şekilde çekilmek tdir. Sonradan resimler gözden geçirilerek, hayvanlar, resim üzerinden sayılmakta diT. Eskiden haftalarca süren sayım işinin, bu suretle birkaç saat içerisinde halledile" bildiği söylenilmektedir. Ancak, yeni u sul, eskisine nisbetle çok daha pahalıya mal oluyormuş... kilime ancak kadın kısmının eteğine basmamak için daha dikkatli davranması nasihati verilebilir!» diye bağırmıştır. Buna karşı da sübretin vekili, «bir kadının eteğine basmak, affedilemez bir kabahattir!» diye haykırmıştır. Bir amele duvardan düstü Kadıköyünde Bahariye caddesinde 59 numaralı binanın enkazmda çalışan 45 yaşmda İbrahim, dün sabah çalışırken muvazenesini kavbederek üç metre vükseklikten düsmüş, ifade veremi vecek bir halde Havdarpaşa Nümune hastanesine kaldırılmıstır. Bir hırsız vakalandı Emniyet ik nci şube ikinci kısım memurlan, dün, Mihran adında azılı bir gece hırsızını yakalamışlardır. Mihran, namı diğer Süleyman, bundan bir müddet evvel Galata nhtımmda bakkal Andıryamn dükkânına, gece damı delmek suretile içeriye girmiş, 30 lira çalmıştır. Gene ayni şahıs, Beşiktaşta Hasfırıncaddesinde bakkal Yamnin dükkânına, gece damı delmek suretile girmiş, 10 lira çalıp kaçmıştır. Mihran ve suç ortağı Muzaffer, dün, Tophanede bir kahvede otururlarken yakalanmışlar dır.