1 Birincikânun 1938 CUMHURİYET Deniz Bankın yeni vapurları Yeni gemilerin Ingiliz tezgâhlarma siparişi kararlaştırıldı Denizbankla muhtelif yabancı gemi tezgâhları arasında bir müddettenberi, Denızbankın sipariş edeceği vapurlar için cereyan etaekte bulunan müzakerelerin ilk safhası neticelenmiş ve yeni vapurla nn Ingiliz tezgâhlarma sipariş edilmesi prensip itibarile kabul edilmiştir. Esasen İngiltereden alınan kredinin iki milyon Ingiliz liralık bir kısmı deniz ticaret filo muzun takviyesi için Denizbank emrine verilmiş olduğundan yeni gemilerin bu krediden istifade suretile inşası daha müsaid olacaktır. Her nekadar diğer bazı tezgâhlar meselâ îtaly.an tezgâhlanndan biri daha düşük fiat teklifinde bulunmuşsa da gemilerin İngilterede inşası birçok cıhetlerden faydalı görülmüştür. Aldığımız malumata göre, gemilerin inşası hakkında mahallinde tetkiklerde bulunmak ve siparişlere aid bazı esasla rı tesbit etmek üzere umumî müdür muavinlerinden Hamdi Emin Çapın riyaseti altında bir heyet teşkil edilmiştir. Bu heyet derhal îngiltereye hareket edecektir. PENCERESİNDEN Adam abm satımı arihlerde okuyoruz: Eski de virlerde adam alım satımı en hararetli, ayni zamanda en kazanclı aksatalardanmış. Meselâ Ab basoğullarından Mütevekkil dört bin, Harunerreşid iki bin, Fatmaoğullarından Hâkim on bin ve kız kardeşi Sittülmülk sekiz bin halayık satın almışlarmış,. Hatta Eyyüboğlu meşhur mücahid Salâhaddin Fatmaoğullarının saraylarını ele geçirdiği gün içlerinde halife ile ailesi efradmdan başka erkek bulunmamak şartile o saraylardan on iki bin kadın çı karmış. Bu halayıklardan bir kısmı, inanılmıyacak kadar yüksek fiatlarla satın alınıyordu. Meselâ Harunerreşid bir halayığı yüz bin, bir başkasını otuz altı bin dinara almıştı. Bir dinar, yaran îngiliz lirasına muadil olduğundan o halayıklardan birine elli bin ve öbürüne on sekiz bin altın ödenmdş demektir. Emevilerden Abdülmelik oğlu Yezid Selâle adh halayığı yirmi bin dinara almış ve Sma adh bir halayık da o devirde elli bin dinara satılmışh. Barmakoğullanndan Caferin bir cariyeye kırk bin, halifelerden Vâsıkm da ana ohnuş bir halayığa on bin dinar verdiği kitablarda yazıhdrr. Osmanoğullan içinde en çok halayık alan Üçüncü Muraddır. Bu adam bakir veya dul olduklarmı aramaksızın önüne gelen halayığı satın alwdı. Bu yüzden îstanbulun esir pazarları piyasasında buhran husule getirmiş ve yüz altına satılan halayıkların fiatını bin altına. yükseltmiş* ti. Fakat bütün şark tarihdnde en pahalı halayık, Abbasoğullan sülâlesinden iki prens arasında alınıp sablan bir kadın' dır. Admı şimdi hatırlıyamadığrm bu cariye, Hâdi oğlu Caferin mülkü idi. Harunerreşidin oğlu Emin, amcazadesi Cafere müracaatle bu kadmın kendine satdmasını istedi. Cafer, razı olmadı. Onun üzerine Emin, amcası oğlunun bindiği kayığı altınla doldurdu ve bir milyon dinardan (yarım milyon îngiliz altınmdan) fazla tutan bu bedelle kadını al mağa muvaffak oldu. Dünkü «Cumhuriyeb> te okuduğuma göre adam alrnı satunı şeklini, gayesini değiştirmek şartile gene devam ediyor ve bir adama onbinlerce altm verilmekten devrimizde de çekinilmiyormuş. Satılığa çıkanlan son kıymetli hayat, gazetemizin yazdığma bakılırsa İngilteredekı Stoke Ciry kulübü oyunculanndan Stanley Mattews'tir, alxı da Arsenal kulübüdür. Geçen ağustos ayı içinde yiiz üç bin liraya bir oyuncu daha almış olan Arsenal, şimdi satın almak istediği oyuncu için yüz on dokuz bin lira ödemek üzere bulunuyormuş. Bu haberi okuduktan ve evvelki de virlerde cereyan eden adam alım satrav larını hatırladıktan sonra şair Ahmedî merhumu anmaktan geri kalamadım. Malum olduğu üzere bu zeki çair, bir ha mamda kendisine kıymet biçmesini teklif eden cihangir Aksak Timuru uzun uzun süzmüş ve şu cevabı vermişti: Altmış akçe! Timurlenk gülümsedî: Haksızsm, dedi, çünkü yalniz üzerimdeki peştemal altmış akçe eder. Ahmedî'nin karşılığı şu oldu: Ben de peştemalınıza kıymet biçiyorum. Size paha mı yeter? Stanley Mattevvs için biçilen kıymet de futboldaki hünerinden dolayıdır. Adamcağızm yaşı kırb aşarsa kendisine yüz on dokuz bin lira değil, dokuz lira verecek müşteri bulunmıy ğına şüphe yoktur. Bununla beraber eski devirlerde fikirlerini, kalblerini, iradelerini ve Jhayatlarını onar, yirmişer bin liraya satanların şu müstesna alışverişe ruhan imrenecekleri de söz götürmez. T lelefon başına çağırılan Padişahla çok heyecanlı bir mülâkat Şevketmeab Efendimiz Hazretlerinin şunu derhatır buyurmaları icab eder ki Padişah iı.tihab etmek hakkı yalnız ve ancak millete aiddir Anlafan: Yahya Galib Bu esnada, halkın sevinc tezahürleri de, en son haddini bulmuştu. Derilerın üzerine varhızlarile inen tokmakların sesi, zurnalarm ardı arası kesilmiyen ahengine karışıyor; genc, ihtiyar, çoluk çocuk, herkes Onu alkışlıyordu. Bu arada, Ingiliz askerleri de boş durmamakta idiler. Bu tarihî sahnenin kimi fotoğrafmı alıyor, kimi de sinemasını çekiyordu. (Eğer imha edilmemiş, yahud bozulmamışsa, o filimlerin bizim için ne bü yük kıymeti olduğunu takdirinize bırakırım.) Mustafa Kemal de, bu yabancı askerleri görmüştü. Fakat hiç ses çjkarmadı. Hatta rahatça, filim çekebilmelerine müsaade edecek vaziyetler alarak, vilâ yetin rescnî otomobiline bindi. Halk, arkasmdan, boşanmış bir sel gibi Onu takib ediyordu. Kendisi için hazırlattığımız Ziraat mektebine vardığımız zaman, o dakikaya kadar, kalabahk arasında yapamadığım bir vazifeyi yerine getirmeğe çalıştım ve mubarek ellerine sanlarak aynen şunları söyledim: Paşam, hoş geldin! Inşallah kudumun mubarektir. Bu memleket, felâketten kurtulacak, ağlıyanlar senin yüzünden gülecek, şimdi yerde sürünenîerin başı, gene senin yüzünden; bir gün gelip setnaya yükselecektir. Hoş geldin Pasam..» Yürekten kopan bu sözler, Mustafa Kemalin gözlerini yaşartmıştı. O da benim elimi tutarak: Teşekkür ederim, teşekkür ederim vali bey... dedi. Mustafa Kemal, Ankaraya ayak bastıktan sonra, millete hitaben bir beyan narae neşretmeği münasib görmüştü. Kı rıkdökük harflerle, eski bir matbaada bu beyannameyi tabettirmek mümkün ola caktı. Fakat, beyannamenin başına Mustafa Kemalin bir fotoğrafmı koymak icab ediyordu. Ta... ki, o güne kadar kendisini tanımamış olanlar, görüp tanısmlar. Fakat, fotoğrafı nerede bulmalıydı?.. Bir fotoğrafçı tedarik edılmiş olsa bile, klişeci yoktu. Mustafa Kemal: Ne yapmalı? diye bana sordu. Ve bir çare düşünmeğe vakit kalmadan, sonraları Kalemi mahsus müdürü olan merhum Hayatiyi yanına çağırarak: Hayati! dedi, İstanbulda Yunus Nadi Beye bir mektub yaz. «Yeni Gün» gazetesinde, benim at üzerinde bir resmim çıkmıştı. O resmin klişesini, hemen buraya göndersin!.. Hayati, aldığı emir üzerine, mektubu yazdı. Yunus Nadi, klişeyi bulup gön Şehir Meclisi Teşrinisani içtima devresini bitirdi Şehir Meclisi teşrinisani içtima devre «inin son celsesini dün ikinci reisi vekili Tevfiğin riyasetinde akdetti. Müştail maddelerin tâbi olacakları ahkâm hak kındaki talimatname ile şehrin muhtelif semtlerinde yeniden yapılan elektrik lâmbalannın muhavvile merkezlerinden yakılıp söndürülmesi için yapılacak tesisata lâzım olan seksen bin liranın sureti tesviyesi hakkmdaki Bütçe encümeni mazbatası, ücretli memur ve müstahdemler biriktirme ve yardım sandığı talimatnamesi hakkmdaki Mülkiye ve Kavanin encü menlerinin müşterek mazbatası; Nişanta5inda Kız Enstitüsü için istimlâk edilecek yerlerin kıymetleri hakkmdaki Mülkiye encümeni mazbatası kabul olundu. Şu batta içtima edilmek üzere celse tatil edildi. ^ ^ ^ ŞEHİR İŞLERÎ 2300 esnaf cezalandırıldı Pazarlıkşız satış kanunumın tatbikı na başlandığmdan bugüne kadar yapı lan teftişler neticesinde muhtelif su retlerle kanuna avkırı hareketleri go rülen esnaftan 2300 kişi hakkında ceza zaptı tutulmuştur. Takdir olunan cezalar kendilerinden tahsil edilmektedir. Kasablar hakkında yapılan takibat Kasablann satmakta oldukları etleri cam ve yahut tel dolablarda bulundurmaları lâzım gelirken son günlerde yapılan teftişler sırasında buna riayet edilmediği görülmüştür. Bu kabil esnaf hakkında sıkı takibat yapılması için alâkadarlara emir verilmiştir. tstimlâk müdürlüğü kadrosu İmar münasebetile istimlâk işleri ehemmiyet kesbeylediğinden yeni bir istimlâk müdürlüğü tesısine karar ve rılmişti. Bu şubenin kadrosu yakında Vekâletten gönderilecektir. İstimlâk işlerinin sürat ve sel|metini temin maksadıle Belediye Hukuk İşleri müdürü Muhlisin riyasetinde müfettiş Cemal ve İsmail Hakkıdan mürekkeb bir komisyon teşkil edilmiştir. Komisyon, istimlâk işlerine aid dos yaları tetkik ederek ihtilâfa yol açacak bir nokta bırakmamağa çalışacaktır. Belediyede bir istifa Belediye Fen heyeti inşaat şubesi müdürü Sadeddin istifa etmiştir. Belediyenin aldığı römorkörler Atatürk köprüsü dubalarmdan orta kısımdaki açılıp kapanacak dubada kullanılmak üzere iki römorkör sipariş edilmişti. Bu römorkörler gelmiş ve Belediye Fen heyeti tarafmdan yapılan muayeneleri neticesinde cer kuvvetlerinin şartnameye uygun olmadığı görül müştür. Bu noksandan dolayı her ikisi de tesellüm edilmemiştir. ADÜYEDE Yol kesenler mahkum oldu Çatalcanın Tarfa köyünden gelin götüren Selimin müsellâhan yolunu keserek ayakbastı parası istemek ve cebren 10 lirasım gasbetmekten suçlu Said, Ehoyman ve Mehmed Alinin bir müddettenberi Ağırcezada devam eden muhakemeleri dün sona ermişLr. Suç, soygunculuk mâhiyetinde görülmçmekle beraber müsellâh bir surette yol kesmek vaziyeti gözönünde tutula~ak neticede her üçü de sekizer ay haple mahkum edilmişlerdir. Yahya Galibin 1919 da çekilmiş bir fotoğrafa Ankarada Büyük Millet Meclisinin ilk açıldığı gün Seryaverle de konuşmağa mezun bı veriyorlar: «Kabine reisini intihab etderdi. Ve bu sayede o tarihî beyanname de fotoğrafsız olarak neşredilmekten kur değilim. Şevketmeabı makine başına ça mek, şevketmeab efendimizin hukuku mukaddesei hükümranileri cümlesinden ğırınız! tuldu. Bilmem nekadar zaman, bekledik olduğunu biliriz. Yalnız, kendileri de Atatürk, ta o zamandanberi, bütün muhatablarını, son derece büyük bir sa ten sonra, telin öteki ucunda, «zatı akdesi derhatır buyururlar mı ki, padişah inti bırla dinlemek itiyadında idi. Herkese, hazreti padişahı» nin bize muhatab ol hab etmek hakkı da bizimdir!» Ve ilâve ettim: ayn ayrı fikrini sorar, aldığı cevablar ü duğu cevabı geldi. « Eğer, başkaca bir iradei seniyeleŞimdi bizzat Vahideddin soruyordu: zerinde durarak, tahhller yapar, en so ri sadır olursa, onu da tebliğ ederek ce Ne istiyorsunuz?.. nunda da: Nefere, hemen şu sözleri, dikte ettir vabını arzeylerim.» Bakm, ben ne düşünüyorum? di Padişah, bunu duyunca etekleri tutuşyerek kendi mütaleasını ortaya atardı. dim: tu ve yelkenleri indirerek şu cevabı verdi: Bana, «Ne yapmalı?» sualini sorduğu Zatı şevketsimatlarından ahali « Ahaliye tarafımdan, selâmımla zaman, «Yeni Gün» gazetesindeki resmi kulları isrirham ediyorlar. Ali Rıza Pani, arayıp getirtmeği, muhakkak ki aklı şanın vukuu istifası üzerine burada dola birlikte tebliğ ediniz. Yarın sabah, erkenna koymuş bulunuyordu. Fakat, bu kü şan bazı şayialar, efkârı tehyic etmekte den Meclisi Meb'usan reisi Celâleddin çük işte bile, başkasının reyini almaktan dir. Bu şayiaları tekzib buyurarak, Da Arif Beyi davet ederek kendisile görüşeher zamanki gıbi vazgeçememişti. mad Ferid Paşanın bir daha sadaret mev ceğim. Herhalde milletin arzusuna muvakiine getirilmiyeceğine dair teminat ver fık bir hükumet, iş başına getirilecektir. Ali Rıza Paşa kabinesinin henüz istifa menizi istiyorlar! Maruzatımız bundan Bundan dolayı müsterih olsunlar...» Biz, Padişahla muhabere ederken, diettiğı sıralarda idi. Bir sabah, beni An ibarettir.» ğer hatlar üzerinden, Ankaraya mütemakara Ziraat mektebindeki evine, acele Vahideddinin telgrafla verdiği cevajb, diyen soruyorlardı: çağırdı. Kapıdan içeri girer girmez, bireş oldukça küstahane idi: ye canı sıkıldığını anlamıştım. Ayakta, Vali nerede?.. îsyan eden halk « Kanunu esasinin bahşettiği salâhiemrini bekliyordum. Bana söylediği şey yete binaen kabine reisini intihab, huku çok mu?.. şu oldu: Makine başındakiler, bizden aldıkları ku mukaddesei şahanem cümlesindendir. « Git, Padişahı telgraf başına çağırî. Herkesçe malumdur ki, kabine reisi, ken talimat üzerine, onları büsbütün merakta Ve kendisine münasib bir lisanla anlat, di arkadaşlannı tesbit ederek, listesini bırakacak cevablar veriyorlardı: Damad Ferid Paşanın yeniden iş başına arzeder. Biz de memuriyetlerini kabul ve Sayılmaz ki... On bin, kırk bin... geçirilmesini, millet kat'iyyen istemiyor. tasdik ettikten sonra, kabine bilfiil teşek Belki de yüz bin kişi... Ortada dönen rivayetleri hemen tekzib e kül etmiş olur. Meşrutiyetle idare olunan İçlerinde asker var mı?.. derek bizi tatmin edecek bir cevab ver bütün memleketlerde olduğu gibi, bizde Elbette!.. Olmaz mı?.. Bütün kıtsin!..» de, kabineyi murakabe ve icabmda iskat alar, kumandanlarile birlikte, geldiler, Şu anda hiçbir resmî vazifesi bulunmı hakkı, doğrudan doğruya meb'usan mec Mustafa Kemal Paşanın işaretini bekli yan sabık bir Osıîıanlı paşasımn Padişa lisinindir. Bu meclisi âli varken, kabine yorlar... Bunu soranlar, hiç şüphe yok ki, Istanha uşağı gibi hitab etmesini, hayretle kar nin şu veya bu zat tarafmdan teşkil edilşılıyacak kimseler bulunabilirdi. Fakat, mçsine, efcadı milletten kimsenin itiraza bul hükumetinin adamları idi. Kendileriben Onu çok az zamanda çok iyi anladı ve mütalea beyanına salâhiyeti olamaz. ğım için, «Padişahı telgraf başına çağır!» Keyfiyetin selâmı şahanemle birlikte, emrini vermesinde hiçbir fevkalâdelik halka iblâğı!» bulmamıştım. Şehid Mahmud Beyle, Vahideddin, taleblerimize sade itiraz Erkânıharbiye reis vekili Halis Beyi ya etmekle kalmıyor, haddine bakmadan nıma alarak, doğruca telgrafhaneye koş bize ayrıca kanunu esasî dersi de veriyortum. Makine başındaki nefere, hemen du! Bu küstahlığı cevabsız bırakmamıza sarayı bulmasım söyledim. Birkaç dakika imkân yoktu. Vahideddine vaziyeti şu sonra, saray karşımızda idi: yolda bildirdik: Burası Ankara... Padişahımızı ( ! ) « Ahali kulları, tarif edilmez bir istiyoruz! dedim. galeyan halinde bulunuyorlar. Maazal Cevab epeyce gecikti. Nihayet, kısa lah, büyük bir iğtişaş çıkmasından bihakbir tıkırtı arasında bildirdiler: kın korkulabilir. Efendimizin iradelerini, Başkâtib karşınızdadır, konuşu telgrafhane önünde toplananlara tebliğ etmek üzere, bize birkaç dakika tnüsaanuz! Hayır, dedim, Başkâtible konuş de buyurunuz...» mağa mezun değilim. Bizzat şevketmeab Biraz sonra, tekrar makine başına geçtik: efendimizi... telgraf başına çağınnız!.. Bir müddet, gene ses kesildi. Bu sefer, « Efendimiz, halkla vaki olan temasımızm neticesini arzediyoruz! Ahali bizimle görüşmek istiyen seryaverdi. kulları, iradei seniyelerine karşı şu cevaAyni cevabı verdimt Yahya Galib anlaüyor M. TURHAN TAN ne verilen müphem izahatla, manevî kuvvetleri büsbütün kırılmış olduğuna şüphe yoktu. Vazifemi muvaffakiyetle başarmanın verdiği sevincle otomobile atladmı ve Halis Beyle Mahmud Beyi beraberime alarak, doğruca Mustafa Kemalin yanına döndüm. Her zamanki odasında idi. Halinde hissedilir bir sabırsızlık vardı. Beni gö rünce: Ne yaptınız? diye sordu. Padişahı makine başına getirttiğimizi söylediğim zaman, tnemnun oldu. Gülümsiyerek: Çok iyi... Çok iyi... dedikten sonra, geceleri kapısmın eşiğinde yatıp, gündüzleri, nobetini bekliyen fedakâr emirber neferine seslendi: Bize kahve yapsınlar!.. (Arkasi var) SALÂHADD1N GÜNGÖR