10 Birinciteşrm 1938 CUMHURtYET Seyahat notları Buigaristanda birkaç gün Yazan: KÂZ1M NAM1 DURU 1 1909 da Avusturya Macaristana 33 gün süren bir seyahat yapmıştım. O va kittenberi, çok istedığim halde, gezmek için yurdumdan uzaklara gidemedim. Bu sefer, Bulgaristanla Yunanistanda birkaç günlük bir gezinti yapayım dedim; eylu liia 26 sında, konvansiyonelle Sirkeciden Bulgaristana hareket ettim. llk varacağım yer Filıbe idi; fakat oraya gelip de beni karşılaması lâzım geleni göremeyince doğruca Sofyaya uzan dım. Bulgar sınırından girince, herşeyi görmek istiyen bir gözle etrafa bakmak istiyordum. İlk durak yerimiz Sivilengrad (bizim eski Cesrimustapaşa). On iki, on üç yaşlarında iken burada altı yedi ay kadar kalmıştım. Kasabanm içinden geç seydik, belki eskiden aşinası olduğum yerleri biraz tamrdım. Sivilengraddan kalktık; trenimiz, hayli ağır yürüyor ve her istasyona uğruyor. Yakın yakın köyler görüyorum. Pek çok yerleri tamamile işlenmiş olan bir araziden geçiyoruz. Her tarafta rencberlık hayatının canh izleri görünüyor. Bellı ki bu köylüler çalışkan ve toprağa bağh. Ivöy yapılanna bakılınca hayli müreffeh oldukları da anlaşılıyor. Halkında sükun ve rahat görünüyor. Bu köyler, elbette bu günün eseri değıldir; en küçüğü bile bana yüz evliden daha büyük görünüyor. Böyle köyler okul da açabilir, kooperatifler de kurabilir. Bulgaristanda okur yazar nisbetinin fazla olmasında, köylerin bu durumu çok müessir olmuştur, şüphesiz.. Bu memleket bana pek yabancılık hissi vermiyor; burada kendimi yadırgamıyorum. Rumelinde, bir hayli zaman bu halkla yakından temas ettim; onların kıyafetleri, simalan gözüme munis geliyor. Makedonyalılarla bunlar arasında nekadar belirsiz bir fark var. Onlan bizimle, bizi onlarla çarpıştıran amilleri burada yâdetmek istemem; fakat öyle sanıyorum ki müfrit milliyetperverler olmasa, yurdlannda ve rahatlarmda gözü olmıyan bizlerle hoş geçinmekten başka birşey dü şünmüyor bu halk. yalan olur. Bu sistem, buraya mı mah sustur, yoksa başka yerlerden mi alınmıştır? Tavla, iskambil gürültüsü de yok. Sofyayı daha iyi görmeğe, anlamağa çalışacağım. Ben buraya asıl, maarif hayatını görmek için geldim; beni en çok bu cihet alâkalandınr; fakat sosyal hayattan da ne kapabilirsem onu kâr sayacağım. Trende, Bulgaristanda doğmuş, şimdi üç buçuk dört yıldanberi Sofyada yaşamakta bulunan bir Türk arkadaşla birlikte idim. Bulgar komşumuzu iyi tanıması lâzım. Onun dediğine göre, Bulgar çiftçisi, sulh ve sükun içinde çalışmaktan başka birşey istemiyor; fakat ona tarih yolile hergün kin aşılanıyor. Bulgar millî vicdanını uyandırmak için, kin ve ihtiras telkininin belki bir fayd\sı vardı; bu millî şuur kâfi bir kuvvette uyandıktan sonra onu durup dınlenmeden körüklemekte ne fayda vardır? Kuvvetinden emin olanm kin ateşine ihtiyacı olmasa gerek. Onun için biz Türkler, tecavüz için kil değil, tahaffuz için kuvvet telkin ediyoruz. Komşulanmız da böyle yapsalar, ne iyi olur. İki üç gün önce bir arkadaşım anlatıyordu: Bakırköyünden otomobille Istanbula gelirken Yedikule kapısına yakın, sekiz dokuz yaşlarında biri kız, öteki erkek iki çocuğa raslamış. Yaya yürüyen bu çocukları otomobiline almış. Çocuklar sur kapısından geçerken «Düşman İstanbula bu kapıdan girdi» demişler. Arkadaşım sormuş: «Bu kapıdan giren düşman kimdir?» Çocuklar, «Türkler» cevabını vermişler. Sonra Istanbulun fethi üzerine okulda öğrendikleri rumca bir şarkıyı söylemişler ve onu arkadaşıma tercüme etmişler. Çok insanî düşünen arkadaşım, kültür idaremizin, ilk tedrisat müfettişlerinin murakabesi altında çalışan azlık okullarında nasıl olup da bu yavru vatandaşlara Türk kini aşılandığma hem şaşıyor, hem acıyordu. Biz artık yıllar geçtikçe kuvvetlenen bir dostluk kurduğumuz Yunanlılarla, gerçekten birbirini seven, birbirine sadık komşular olarak yaşamak isterken, bizimle birlikte yaşıyan ve bizim vatandaşımız olması lâzım gelen yavrulara böyle yersiz ve manasız bir kinin telkinini nefretle karşılamaktan kendimizi alamayız. Türk milletinin kucağmda; çocuklara ve genclere yola gelmez bir kin telkini, onu yapanların hayatî menfaatlerine uygun mudur? Biz bunlan bilelim, gene dostluk, iyi komşuluk yarat maktan çekinmiyelim. Bursada başlıyan garib muhakeme Yaşlı bir kadın, günlerce avutulup kandırılmiş, dolandırılmış! Bursa (Hususî) Burada bir roman mevzuu olacak kadar garıb bir dava görülmeğe başlanmıştır. Bir müddet evvel dostu tarafmdan öldürülen meşhur umumhaneci Tatar Ayşe adında birinln bıraktığı büyük bir servete konan 65 vaşındaki Emine, 35 yaşlarında Kpmal isminde birisile evlenmiştir. Bu yaşlıbaşlı bayanla evlenen genc Kemalin gizli bir fikri vardır: Bu sevrete sahte bir evlılikle tesahüb etmek... Çünkü, Kemal zaten evlidır. İki çocuğu da vardır. Kendı karısına maksadını açan Kemal, onunla mutabık kalarak avrılmış ve birkaç kisinin tavassutile gizli bir mahalle nikâhı yaparak Enrne ile ev lenmiştir. Kemal, bu suretle Tatar Ayşeden kalan on binlerce liralık servet ten istifadeye ve yükte hafıf, pahada ağır olanları eski karısı Zeyneb \*asıta sile başka yerlere naklettirmeğe baş lamıştır. Bir müddet hazır paralar yendikten sonra sıra gavrimenkullere gelmıstir. Bir ev, bahçe ve daha bazı emlâk satılmış ve bunların da paraları deve yapılmıştır. Fakat ıhtiyar Eminenin gözleri genc kocası Kemalden başka bir şey görmemektedir. Kemal ne derse hepsini yapmıya can atan Emine, nihayet Atı cılar mevkiinde bulunan dört parça bahçenin de satılması teklifi karşısında kalınca, her nasılsa ilk defa olarak servetinin bu son kırmtılarma uzanan eli, dökülen tatlı dillere rağmen reddetmiştır. Lâkin genc koca, bunlar satılmazsa derhal boşanacaklarını ileri sürmüştür. Bundan sonra bahçeler alelâde bir sened tanzim edilerek Receb isminde birine 5000 liraya satılmıştır. Senedin altına Eminenin mührü basılmış, bunun altmı da bu satışm huzurlarında yapıldı ğına dair alıcı Receble dört kişi daha sahid sıfat le mühürlemişlerdir. Emine, kendisinin rızası ve haberi 61madan yapılan bu işi anlayınca, gözlerini bürüyen gaflet perdesini sıyırarak aklmı başına toplamış ve kocası Kemal tarafından mührü çalmarak bu sahte senedin tanzim edildiği ıddiasile mah kemeve başvurmuştur. Önce sorgu hâ kimliği kararile sekiz kişi birden tevkif edilmişse de mahkemede bunlar sene din bızzat Eminenin huzurile tanzim edildigini sövlemişlerdir. Mahkeme, yalnız Kemalin mevkufen muhakemesine, diğer maznunlarm kefaletle tahliyelerine karar vermiş ve şahidlerin celbi iç ; n muhakemeyi talik etmiştir. Almanya Almanların işgal ettiği Südet mıntakasındaki fakir vatandaşlara yardım olmak üzere Viyanalılar tarafından hediyeler gönderilmektedir. Resmimiz bunlardan bir kısmmın trene yüklenişini gösteriyor. Amerika Nevyork civarında bü yük tahribat yapan son fırtma dolayısile sahibleri kaçmış bulunan bir evin damına sığınan kedi ile köpek aralarındaki an'anevî düşmanlığı unutarak endişeli nazarlarla yardam bekliyorlar. Ingiltere Maruf mızahçı ve piyes muharriri Bernar Şov, son olarak yazdığı « Pigmalion » isimli piyesi filme alınırken, temsil edenlerle bir arada. Bunlardan bir tanesi meşhur sinema san'atkân Lesli Howard'dır. Burada nüfus kesafetine nisbetle toprak kıttır, diyorlar. Bu kesafet artarsa, toprak davası olur mu dersiniz? Buralardaki Türkler anavatana göçtükçe, toprak meselesi de bunlar için hal yolunu tutmuş olur diyemez miyim? Hem bence kesa fet, şimdiki halile, daha bir çok yıllarca gözleri, komşulara bakmağa sevketmese gerek. Bilmem amma, komşular nekadar sevişirlerse birbirlerinden o kadar yararIanırlar diyeceğim. Politikacı gibi düşünKÂZIM NAMI DURU memek istiyorum. Herkes kendi bulunduğu yerde, mümkün olan saadetin en yüksek derecesine varabilir. Hükumetimizin Bursa Ağırcezasında meraklı iyi komşuluk ve güzel geçinme yolundabir duruşma ki çalışmalannı takdir etmemek elde deBursa (Hususî) Orhanelinin İsmeğildir. Bu barış ve dostluk siyaseti iyi setiye köyünde fasulya tarlasını bekliyen mereler verecektir, buna inanmalıyız. Hamdi admda biri, sabaha karşı gördüSofyaya geldim; hava kararmağa yüz ğü karaltılara domuz zannile ateş etmiş, • tutmuştu. Otele yerleştikten, bir iki mek fakat bu karatılardan biri olan ayni köytub yazıp sütümü içtikten sonra biraz dı den Halü vurularak ölmüştür. şarıya çıkayım dedim. Uzun ve geniş bir Bu cinayetın Ağırcezada görülen mucadde. Yayakaldırımından yürüyorum. hakemesi esnasmda Halilin karısı, HamYanımdan geçenlerin çoğu bulgarca, bir di ile kocasmın bir hafta evvel mandaazı rumca, pek azı da fransızca konuşu ları fasulya tarlasına girmiş olduğu için yor. Ben bulgarca bilmediğim halde, kavga ettiklerini, binaenaleyh Hamdi gezerken, kendimi çok yabancı hissetmi nin, kocasma düşman olduğunu ve böyyorum. Gezerken iki üç kahve gördüm. le bir bahane ile onu vurduğunu söyle Işte bakınız bunlar bizim kahvelere hiç de miştir. Katıl Hamdi bunu inkâr etmiş, benzemiyorlar. İçerisi tahtalarla loca loca fakat: bölünmüş. Bir locadaki, öteki locadakile Çiftemin sağ gözünü karaltılara ri görmüyor. Locaların her birinde, kadın sıktım. Onları domuz zannetmiştım. Haerkek, ikişer, üçer, dörder kişi oturuyor lıle rni değdi, domuza mı? bilmiyorum. lar. Bu, nazarı dikkatimi çekmedi dersem demistir. Dört balıkçı kayığı batti Dün sabaha karşı çıkan anî fırtma esnasmda Kılyos önlerinde bulunan ba lıkçı kayıklarından dördü, dalgalarm şiddetine dayanamıyarak batmıştır. Balıkçı kayıklarının fırtınaya tutuldukları Tahlisiye ıdaresi tarafmdan haber almmış ve derhal iki motör tahrik edilmiştir. Kayıklarda bulunanlar, bu motörler tarafmdan kurtarılmıştır. Kaza, yalnız dört kayığm batmasile atlatılmış, nüfusça bir zayıat olmamıştır. lıvgiltere Alber Massi admda 22 yaşında bir genc Alton hastanesinden gecelikle firar etmiştir. İki yüz resmî ve sivil polis firarî hastanm peşine düşmüştür. Resmimiz, hastanenin civarmdaki ormanda firarî hastayı arayan polislerden bir grupu gösteriyor. Ingiltere Kımya fabrıkalarmda imal olunan bazı kimyevî madde lerden mtisar eden kokular son zamanlarda pek çok amelenin ölümüne sebeb olmuştur. Bunu nazarı dikkate alan İngilizler ameleyi bu gazlarjdan koruyacak olan yeni usul maskeler icad etmektedirler. Bandırma sahillerinde boş bir şarpi bulundu Bandırma (Hususî) Bandırmaya 7 mil mesafede bulunan Yeniceköy sahiline, batık, direk ve ıç köpeşteleri kırık, dümen ve salmdırması içinde olduğu halde bir şarpi düşmüştür. Bu şarpi Bandırmaya gelmekte olan bir motör tarafından yedeğine alınmak suretile getirilmiştir. İçinde bulunan kürekler deki kırmızı lâciverd forstan bunun İstanbul kulüblermden birine aid olması ıhtimali vardır. Liman idaresi tarafın dan muhafaza altma alman bu şarpinin buralara ne suretle düştüğü ve bir kaza eseri olup olmadığı araştırılmaktadır. mem. Fakat kuvvetli bir reklâm yaptırınca, ilk gala gecesi koltuk fiatlarını beş misline çıkartınca ne oldu? Hatırlarsın herhalde... Sen son dakikaya kadar mahvolacağımızı iddia ettiğin halde hangi eser onun kadar tuttu? Hangi filmimiz onun kadar alkışlandı. Rejisör bir müddet cevab vermedi. Sonra mağlubiyetini kabul etti: Evet, biraz hakkın var zannederim. Fakat söylediğin sistem bu filme kabili tatbik değil... Kabili tatbik veya değil... O işe benim aklım ermez. Ne yaparsan yap, bu filmi akşama kadar mutlaka bitir. Akşama kadar da ancak üç saat var. Bu sırada kapı vuruldu ve içeriye rejisörün birinci muavini girdi: Herşey hazır efendim. Makineler sizi bekîiyor. Rejisör sordu: Kudret? O da hazır... Yarım saat evvel kendisine geldi. Yavaş yavaş hazırlandı. Az evvel bana hazır olduğunu bildirdi. Sen gördün mü Kudreti? Gördüm... Yanmdan geliyorum. Nasıl? Çok iyi... Çok sakin görünüyor. Ben onu şimdiye kedar asla bu kadar sa Filistin Kudüste bir Arab oto büsüne bomba attığmdan dolayı 12 yaşında bir musevi mekteb talebesi tevkif olunmuştu. Uzun bir muhakeme Lübnan Fılistinde cereyan eden hâdiseler üzerine vazifesinden çeden sonra yukarıki resimde avukakilmiş olan Başmüfti Hüseynî Beyrut civarında bir sayfiyede istirahat ettile beraber göjrdüğünüz Yahudi kızı mektedir. Kendisınin filistinden uzaklaşmasma rağmen ihtilâl hareketlerinde beraet etmiştir. alâkadar olduğu söyleniyor. kin ve bu kadar heyecansız görmedim. Anlaşılan sabahtanberi dalmış olduğu derin uyku sinirlerini yatıştırmış. Hatta beni mütebessim bir çehre ile kabul etti. Hatta bir de küçük kadeh nane likörü ikram etti. Ahcned Tokman: Mükemmel! diye baykırdı. O halde hiçbir muvazaaya lüzum kalmadan fılmi bitirmek mümkün olacak. Fakat, muavininin vermiş olduğu izahat, rejisörü hiç de tatmin etmemişti. Endişesini hiç de yatiştırmamıştı: Hayret! diye söylendi. Ve muavinile birlikte direktörün odasından çıktı. Filhakika stüdyoda herşey hazırdı. Mükemmel bir gece ve mehtab dekoru yapılrmştı. Iri gövdeli bir ağac dikilmlş ve önüne küçük yeşil bir sıra konmuştu. Senaryoya göre Sabahatle Fikret, kol kola sağdan gele/ek bu sıranın üzerine oturacaklar ve sevişırlerken kendilerini gizlıce takib etmekte olan Güldüremiyen komik yani Kudret, arkadan yaklaşacak, ağacın arkasına kadar ilerledikten sonra kocaman bir bıçakia kendilerini öldürmeğe teşebbüs edecekti. Kudret, makyajını mükemmeî bir su rette yapmış olduğu halde ileride bir Iskemleye oturmuştu. Hem genc bir operatörle neş'eli neş'eii konuşuyor, hem de elinde tuttuğu kocaman bir bıçakia tır naklarını düzeltıyordu. Rejisör ona yaklaşmca Kudret kendisine hemen aşinahk etti. Elinde tuttuğu kocaman bıçağı belıne soktu. Ve rejisöre hazır olduğunu söyledi. Rejisör Kudretin elıni sıkarken bu elin ateş gibi yandığını hissetti. V^e ilk defa olarak kendisinde müşahede ettiği bu gayritabiî sükunetten dolayı endişe duydu. Kudretin gözlerine baktı. Garıb garib yanıyordu. Herşey hazırlanmışh. Mikrofonun açık olduğunu bildiren kırmızı cam levhaîar ışıldadı. Büyük projektörler yandı. Ve sağdan, beyaz elbıseler giymiş olan Sabahat, Fıkretin kolunda yavaş yavaş salıneye girdi. Bırbırlerine çok sokulmuşlardı. Ve doğrusu yekdiğerlerine çok uygun bir çift teşkil ediyorlardı. Kudret de bunu için için itiraf etti. Hakikaten bu kuvvetli projektörlerin ışıkları altında bir kat daha cazib ve güzel görünen beyazlı kadın, şu muntazam yüzlü, zekî alınlı ve uzun boylu, matenasib vücudlü gencin koluna çok yaraşıyordu. Fikretin üzeriııde siyah bir elbise vardı. Ve bu siyahhkla beyazlık, yekdiğerile çok güzel 'mtizac etmişti. Bir de bunların arasına kırmızı karışınca, o zaman büsbütün cazib olacaktı. Kudretin dudaklarma acı bir tebes.'üm düğümlendi. Ayni anda rejisör de kendisine ışaret verdi. Yavaş yavaş yürüdü ve sahneye girdi. Şimdi herkes, nefes altnaktan bile cekiniyor, onlan seyrediyordu. Ortalığı bir anda ürkütücü bir sükut kaplamıştı. Uzaktan çok yavaş bir gitar sesi duyuluyordu. Ve bu ses büsbütün heyecanh bir hava yaratıyordu. Güldüremiyen komığin karısile sevgilisi, konuşuyorlar, Güldüremiyen komik de elinde kocaman bir bıçakia onlara yaklaşıyor, arasıra duralıyarak konuştuklarını dinliyordu. Fikret, Sabahate ilânı aşk ediyordu: Seni her geçen gün, bir evvelki günden daha fazla seviyorum. Her geçen saat seni daha fazla özlüyorum. Seni her öpüşümden sonra sana karşı daha büyük bir iştiyak hissediyorum. Ne güzel şeyler söylüyorsun? Seni böyle yanımda ve yalnız görmek, benim içm nekadar büyük bir bahtiyarlık! Delikanlı, genc kadının önüne diz çöktü ve elini tutarak öptü. Genc kad:n da onun saçlarını okşadı. Delikanlı devarc etti: (Arkast var) • Ü ^ ^ ^ ^ ^ H Yazan : Murad Sertoğlu O halde tamam. Meseleyi hallet tim. Bu filim bugün mutlaka bitecek. Ah bu nasıl daha evvel aklıma gelmedi. Böyle sıkışmaz, filmi rahat rahat çoktan bitirmiş olurduk. Nedir bu çare? Ahmed Tokman ayağa kalktı. Ellerini hararetli hararetli uğuşturdu. Şimdi artık bütün neş'esini iktisab etmişn". Çok basit... Kolomb'un yumurtası gibi birşey. Şimdi Kudret filme suratı boyah olarak çıkmıyacak mı? » Evet. Binaenaleyh hakikî çehresini hiç kimse görmiyecek demektir. Biz de bundan istifade ederek onun yerine pekâîâ ayni boyda ve suratını ayni boyalarla ve ayni şekilde boyamış diğer bir artisti koyabiliriz. Bu işi bilenlerin de hakkı sükutunu satın al'rız, olur biter. Nasıl? Tuhaf bir çare... Fakat Kudretin cn'atkârlık kudretıne kım erişebilir? Ha„.. u,. v , r b u n a j m kân yok. En fazla itina Güldüremiyen Komik M I ^ ^ ^ ^ ^ ettiğim bu son sahneler, bir sıra inci gibi diş arasında iki çürük diş gibi sırınr ve bütün filmi berbad eder. Ben de mahvylurum. Şöhretiır. de beş paraya düşer. Amma da hissiyatma kapılıyorsun. Canım kimse işin farkında olmıyacak. Herkes gene onu Kudret bilecek. Bu kadar da reklamdan sonra ve herkes onu Kudret bildikten sonra eser neden muvaffak olmasm, neden şaheser olmasın! Halk anlamaz mı diyorsun? Biz işi gizli tuttuktan sonra tabiî anlamaz. Ya san'at? Canım, b'rak şu saçma lâkırdıyı, Eğer herkes birşeye iyi, fevkalâde, harika diyecek olursa, gazeteler de böyle yazarsa o şey mutlaka iyi ve fevkalâde olur. Unuttun mu geçen seneki o mahud filroi? Sen, ahali bu berbad filmi ıslıklarla karş:hyacak, rezil olacağız demiştin. Ben de aksini iddia etmiştim. Vakıâ filmi kat'iyyen görmemiştim. Mevzuunu da hâlâ bil Tefrika: 26