CUMHUBtYET 12 Eylul 1938 Hangisini seviyordu? Peride Celfil Ödaya ne zaman gırdiğini bilmiyorum. Başımı kaldırdığım zaman karşımda olduğunu gördüm. Boğuk bir sesle: Ben geldim, dedi. Hoş geldin, dedim. Ayağa kalktım. Yüzüme bakmadan çantasmı, eldivenlerini bir tarafa fırlattı. Kendisi de divana çöker gibi oturdu. Gülümsedim ve tekrar yerime oturdum. Bu, evime üçüncü gelişiydi. Onunla i>u, t ı ı m t uyun^u gtüjıjuı. ^ " u " " » bır dostun evinde tanışmıştık. Benden hoşlandığını söylemişti. Davet etmediğm hade e e s gün g e l s i . halde ertesi gün gelmişti. Bununla beraber herkese karşı böyle lâübali değild Haşin, hatta biraz vahşî bir tabiati vardı. Daha evvel de evime geldiğini söylemi«tim. Fakat onu hiç böyle görmemiştim. Biiyük biyah gözleri ateş gibi yanıyordu. Yanakları, hatta alnı hafif bir kızıltı içinde idi. Vücudü asabî bükülüp iğilmelerle olduğu yerde durmadan kımıldıyordu. Halindeki gayritabiiliğin sebebini sormaya hazırlanıyordum ki, birdenbire ellerini yüzüne kapadı. Bir müddet öyle hareketsiz kaldı. Artık onda her zamankinden fazla bir şeyler olduğuna kanaat getirmiştim. Hiçbir $ey sormamaya karar verdim. Nasıl olsa kendiliğinden söyliyecekti. Tahminim çıktı. Aradan beş dakika geçmeden eUerini yüzünden çekti, ba$ını kaldırdı, gözlerini gözlerime dikerek: Nihayet sana söylemeye karar verdim, dedi. Ben bu işin içinden çıkamıyacağım. Hayretle yüzüne baktığımı görünce sesi titriyerek ilâve etti: Seviyorum. Geniş bir nefes alarak gülmeye başladım: Kimi seviyorsun! Avucunu açarak bana doğru uzattı, iki parmagını ayınp öbürlerini kapıyarak insanda gülmek hissini bırakmıyan ağır bir sesle: İki kişiyi birden, dedi. Dondum kaldım. O doğruldu, vücudünü bana doğru uzattı. Heyecan içinde köpüren bir sesle devam etti: Şaştın, taş kesildin değil mi? Belkı inanmıyorsun bile. Ama işte hakikat bu... İkisini de, evel. ikisini de seviyorum. Birinin ismi münif. Merd, iyi, açık kalbli, açık sözlü bir adam. Öbüründe anlama, karakter bakımından Münifte olan leylerden birçoğu yok. îsmi Reşad. Sefih, berbad birşey. Beni Münif kadar c'ddî bir askla sevdiğine de emin değilim. Yalnız elinde bir kozu var: Zekâsı. Sana şunu da söyliyeyim ki eger bu adam olmasa dünyada benim için Müniften baska erkek yokhır. Fakat ah bu adam.» Durdu, geniş bir nefes aldı, sonra tekrar başladı: ' Muhakkak ikisinden birini tercih etmem lâzım değil mi? Kendi kendime bunu ben de çok düşündüm. Fakat hıçbir neticeye varamadım. Yalnız şu da muhakkak ki Münifi Reşaddan daha şiddetle seviyorum. Münifin yanında kendimi öyle mes'ud, öyle iyi hissediyorum ki... Belki, ona acıyorsun diyecek sin. Hayır, bu da değil. Çünkü kalbimin ona karşı aşkla dolup taştığmı hıssediyorum. O da kendisini sevdigimi bilioıvorunı v^ u& IWWIUJI«**" »^ »***Q Hibi d üh yor. Benden emin. Hiçbir şeyden şüphe ettiği yok. Şimdi bu böyle, değil mi? Gel gelelim, Münifle beraberken, daima öbürünü, Reşadı düşünüyorum. Hem de nasıl düşünüyorum biliyor musun? Yanına gitmiyeceğime, artık yüzünü görmiyeceğime dair için için yeminler ederek, bunu bir iki üç gün hakikaten yapiyorum da sonra garib baş ağrılan başlıyor. Vücudüm halsizleşiyor, çöküyorum. Reşa dm hayali kafamı yemeye başlıyor. Sözleri kulaklarımda uğulduyor. Nihayet sokağa fırlıyorum. İlk karşüaştığım kimse o oluyor. Yalvarmıyor, ayaklarıma düşmüyor. Yalnız «gel» diyor. Derhal peşinden sürükleniyorum. Şimdi birşey itiraf edeceğim, şaşacaksm. Reşadm kollarının arasında Münifle olduğu gibi mes'ud değilim, bedbahtım. Müthiş vicmesud b ş dan azablan çckiyorum, Münifi aldattığımı düsünerek mahvoluyorum. Halbuki Münifin yanmda iken Reşadı aldattıd ik R d ldtt ğımı düsünerek üzülmek hiç aklıma gelmez Anlatabiliyor muyum? Bence asıl İiğim Müniftir. Fakat muhakkak ki bu Reşadm hayatımda olan yeri pek rrühim. Ondan k o y rrühim. Ondan korkuyorum, çekiniyo çy rum. Ona kin duyuyorum. Bununla beraber onsuz yapamıyorum. Birdenbire ayaga kalktı, gözleri büv e r ç , . yü^ere' Xh havır dedi Hayır. Sen beni " •• ' r .*, unumucuuu, ..... ..... ~ bakar gibi süzerek dinliyorsun. Bana bafdivor'un. dememek için dudaklarının birbirine kenedlediğini hissediyorum. Ah.. Ah.» Döndü, eldivenlerini, çantasmı aldı, selâm bile vermeden çıktı, gitti. Arkasından baka kaldım. Aradan iki M J egeçti. Bir, gün ona soay Y ... . Kokakta tesadüf ettım. Yanıma geldi. *~ lurftu tutarak kırar gibi sıktı. Boğ\;k bir sesle: ' \ n , Diuım. Mahvoldum, dedi. Mü j Ah, bittim. ıvıanvoıaum, aeaı. m u if, herşeyi haber aldı. Reşadı öldüreceğj n ; söyleyip duruyor. Yapar mı yapar.. î ç i m den de bunu temenni etmiyor değilim. Şu Reşadın vücudü ortadan kalkarsa o zaman belki rahat nefes alabilir, yalnız Münifin olurdum. Bu adam şeytan gibi kalbimin bir ucunu avucunda tutuyor. Zavallı Münifciğim, ıstırab çektiğini gördükçe harab oluyorum. Bunları bir solukta söyledikten sonra Reşadın kendisini beklediğini ilâve edip telâsla yanımdan ayrıldı, gitti. Yanımdan gecenler yüzüme hayretle : bakmasalardı, belk olduğum yerde daha bir müddet saskın şaşkın kalacaktım. Sokakta tesadüfümüzün üzerinden bir hafta geçmişti ki onu gene karşımda buldum. Yanaklarının ucu kızıltı içindeydi. Dudakları ateş gibi kırmızı idi. Bununla beraber yüzü bana fazla süzgün göründü. Ağır bir tavırla geldi, karşıma oturdu. Ayak ayak üstüne attı ve gözlerini gözlerime dikerek: Evleniyorum, dedi. «Kiminle» diye sormadan evvel: Münif sükunet buldu mu, Reşada birşey yaomadı ya, dedim. Dudaklarında acı bir tebessüm belirdi. Derin derin içini çekerek cevab verdi: Münif dediğini yapmaya teşebbüs etti. Fakat muvaffak olamadı. Çünkü ben Reşada kendini korumasını söyle miştim. Fakat sen, diye kekeledim. Dur, acele etme, dedi. Evet, ben Reşadın ölümünü istiyordum. Fakat o gün onunla karşılaşıp da gözgöze gelir gelmez gönlüm istemediği halde dilim herşeyi söyleyiverdi. «Seni öldürecek, dikk. eb> dedim. Reşad sözümü dinledi. îhtiyath bulundu. Münif, onu öldürmek için bir gece sokakta karşısma çıkıp da üzerine atıldığı zaman Reşad daha evvel davranarak bir kurşunla onu yere serdi. Yerimden sıçrıyarak: Münif öldü mü? dedim. Başını, evet demek ister gibi iğdi. Yüzü birdenbire sapsan olmuştu. Dudakları titriyordu. Yavaşça fısıldadı: Çok ağladım. Bu bana müthiş bir darbe oldu. Hâlâ da ıstırab içinde mahvoluyorum. Reşad, durmadan «ne yapayım, müdafaa vaziyetinde idim» diyor. Kanun da onu mücrim saymadı. îçimi tiksinti bürümüştü. Ondan mı, Reşaddan mı, nefret ediyordum; bilmem. Kiminle evlendiğini pek iyi tahmin ettiğim halde sordum: Kiminle evleniyorsun? Yü7Üme sitemle baktı: Sen bunu tahmin etmedin mi sanki... Yahud bu iğrenç neticeyi bir de ağzımdan duymak ve benden iyice nefret etmek istiyorsun öyle mi?.. Ne yapayım. n R A D VO Dar Kapı Türkçeye çeviren: Bürhan Toprak Basan: Sühulet Kitabhanesi Tanzimat devrinde yetişen edibleri miz, şairlerimiz Lamartine, Hügo, Musset, de Vigny, Balzac gibi Fransız edib ve şairlerinden ders ve ilham ah yorlardı. Serveti Fünun edebiyatı mahsul verirken onların nüfuzu genc üs tadlar üzerinde gene müessir olmakla beraber daha ziyade Theophile Gautier, Flaubert. Daudet, P. Bourget, Zola. Marcel Prevost, Sainte Beuve, Tocine gibi kalem ve ilim sahibleri tasvirde ve tasavvurda örnek tutuluyordu. Fecri ati günlerinde evvelki devirlerin garbe aid telâkkileri gene devam etmek şartile muteber olan üstadlar, daha zivade Laprade, Baudelaire, Verlain, Biörnson, İpsen, Tolstoi ve Gogol gibi san'atkârlardı. {Hu aksamki program v IfifD© Marie Bell'in temsili: ökse Şair Jean Richpin'in bu meşhur eseri allâk ve şuh bir kadının erkeklerle nasıl alay ettiğini gösteren bir faciadır Fransanın küçük bir limanında, Croisic'de, Pierre'in annesi, ihtiyar bir kadın sakin bir hayat yaşıyordu. Yegâne düşüncesi oğlunun denize fazla merakıydı. Delikanlıyı onun esaretinden kurtarmak istiyordu. Çünkü ihtiyar Marie'nin kocasını ve iki büyük oğlunu müthiş fırtınalarla kuduran deniz muhtelif fasılalarla yutmuştu. Artık Pierre'in gelip evceğinizde sakin oturmasmı ve Naik'le evlenmesini istiyordu. Naik rahibe olmak niyetinde idi. Fakat Marie onu kendisine gelin yapmak istediğini söyliyerek manastırdan çıkarmıştı. Ayni zamanda kasabanm doktoru Cezembre'ye giderek oğlunu tutulduğu deniz hastalığından telkinlerle kurtarmasını rica etmişti. Diğer taraftan ihtiyar balıkçı Gillıoury'ye de oğluna denizin ve balıkçılığın aleyhinde nasihatler vermesini söylemişti. İhtiyar Marie, oğlu hakkında bu kadar ihtiyatkâr davranarak onun hayatını tehlikeden kurtaracağını sanmıştı. Heyhat.. Bütün bunlar boş şeylerdi. Çünkü Pierre, denizin esaretinden kurtulmuş olmakla beraber gerek annesi için, gerekse Naik, doktor ve ihtiyar balıkçı için ebediyyen kaybedilmij bir şahsiyetti. Birkaç gündenberi kasabanın civarındaki lüks villâda yerleşmiş olan ve «Ökse» lâkabile anılan Fernande ismindeki hafifmeşreb kadının iğfal tuzağına düşmüştü. Kadın yaman bir fahişe idi. Ona hafifçe sürünenler bile muhakkak tutuluyorlardı. Artık Pierre'in gözünde dünya ve ahiret, hiçbir şey yoktu. Yalnız o kadın için yaşıyordu. Halbuki ökse şimdiye kadar onun gibi neler görmüştü. Zaman zaman delikanlıyı kıskandırıyor, kızdırıyor, sonra da alay ediyordu: Oh.. Hiddetlendiğin zaman bilsen nekadar güzelleşiyorsun.. ~ Haydi oradan, eğlenme benünle!. • Vallahi eğlenmiyorum... Diye yalancıktan teminat veren kadın onu bir iki buse ile derhal yola getirmesini de biliyordu. Halbuki hizmetçisi, ayni zamanda iş ve derd ortağı Mariette ile yalnız kaldığı zaman, hizmetçi: Hanımım, diyordu, bu delikanlıya çok eziyet ediyorsun.. Neden anladın?.. Baksanıza, bir dakikalık saadet içın ne bedbahthklara katlandırıyorsunuz... Peki bundan sana ne? Bana birşey yok ama, bu türlü inianlar pek şakaya gelmezler!... Sen demek böyle delikanlılardan korkarsın? Korkmam ama, tehlikeli olduklarını bilirim... Ne yapayım, artık yavaş yavaş ondan da bıktım. Düşündüğünüzü söylemiyorsunuz, sizin asıl bıktığınız Kont Kerman dır. . Evet ama, konttan ayrıldığım gün malum ya, para da suyunu çeker.. Kont Kerman, Fernande'in son âşık larından birinin amcasıydı. Parası sayejinde onu yeğeninden ayırıp kendisine tahsis etmişti. Heyhat, ihtiras ve aşk, para filân tanır mı? Kadın dayanamıyarak bir gün konta tekmeyi attı, sade Pierre'le yaşamaya başladı. Lâkin onlann bu zahirî saadetini ihlâ! eden diğer bir adam meydana çıktı. Doktor Cezambre. Fernande'la doktar karşıkarşıya geldikleri zaman aralarında şu mükâleme cereyan etti: Ne o, gene acemi bir av yakala ^•HM I YERALTI HÂKİMİ j : L^unya,nırı ^ uncu Harikası ı*»*^»*. »»**• .«.*,fc,, Bugünün dil bilen ve garb düşüncelerinden feyiz alarak kalemlerini cilâlandıran yazıcılarımız Anatol France ve onun kadar da Andre Gide'e kıymet veriyorlar ve bunların eserlerini adeta klâsikler kadar okunmıya lâyık bula rak dilimize çeviriyorlar. Her hangi bir garb edibi hakkında mülâhaza yürütmeği haddimin fevkinde bir iş olarak telâkki etmekliğime rağ men Gide'in bugünkü Fransız edebiyatı üzerinde ve o milletin en yeni edebî hareketlerinde çok müessir olmuş bir şahsiyet olduğunu biliyorum. Onun Nourritures terrestres, Symphonie pastora ve Le'retour de l'enfant prodigue gibi eserlerinin birer san'at incisi gibi telâkki olunarak her yerde rağbet gördüğü de malumdur. Bu sebeble genc san'atkâr Bürhan Toprağın, Sühulet Kitab hanesi sahibi Semih Lutfi tarafından tesis olunan «Dünya şaheserleri tercü me serisine> bu pek meşhur Fransız edibinin gene pek meşhur bir eserini, katmak zahmetine katlanmasını çok yerinde bir davramş saydım, eseri de seve seve okudum. Evvelce de tercüme olunan Dar kapı, bu yeni temsilinde ayrı bir ihtimam görmüştür. Bu, bir gönül, bir aşk macerası. Fakat bediî kıymet mevzuda değil, pisikolo jik tahlillerin inceliğinde. Muharrir, vak'ayı gelişigüzel anltıyor ve kudre tini ruhların elyafını didim didim didiklemekte, içi dışa çıkarmakta ve her düşünceyi, her duyguyu açık bir kitab sahifesi gibi okuyucuya okutmakta gösteriyor. Tercüme de selistir. Daha ilk sahife lerde anlaşılıyor ki, mütercim, muhar ririn ne düşündüğünü, ne hissettiğini kavramış ve fransızca cümleleri bu kavrayışın yardımile sakatlamadan, ahenksizleştirmeden türkçeleştirmeğe muvaffak olmuştur. Eser o kadar hoşuma gitti ki işimin çokluğunu, vaktimin darlığını unuta rak dünya şaheserleri namı altında çıkarılan ve içinde Anatol France'dan Dümafis'ten, Marsel Prevo'dan, Oktav Löyye'den seçilmiş parçalar bulunan on beş kitabı toptan alıp okumaya ka rar verdim. Çoğu on beş. on altı forma hacminde bulunan bu seçme eserlerin hepsi ellişer kuruşa satıhyor ki, okuyucuya bu şekilde ikramda bulunmak şimdiye kadar âdet değildi. Bu fedakârlığı da Semih Lutfi, galiba eserlerin güzelliğinden duyduğu hazzın ibramile ya pıyor. Ayni ibrama kapılanlar ve bize ^ uu^n » J H J v ı ^ u ı ı vj *** *•«•.. j ı ^ güzel, hem ucuz eser okutanlar Ona itiraz edebilir miyim. Reşad böyle hem olmasını istedi. On beş güne kadar ni oğalsa ne iyi olur? kâh muamelemiz tamam olacak. Fakat Dar Kapıyı okuvucularıma tavsiye ederim. e m j n 0 ] n e bu ölüm, ne de bu nikâh hiçbir şeyi değiştirmiş değildir. M. T. T. Altı ay sonra idi. Onu ve macerasını aklımdan çıkardığım sırada bir gün gaz e tede kocasınm, yani Reşadm öldüğüDerhal onun büyük siyah n ii okudum. gözleri, küçük yüzü hayalimde canlandı. Demek iki sevgilisini de kaybetmek felâketine uğramıştı. Acaba çok mu bedbahttı? Kalktım, giyindim, onu'taziyeye gittim. Kapınm önüne geldiğim sırada o Ankara 11 (Telefonla) Burdur dışarı çıkıyordu. Baştan aşağı siyahlar meb'usu, Kamutay Bütçe encümeni regiyinmişti. Kucağında bir demet beyaz isi, Hukuk Fakültesi profesörü Mustafa Ieylâk vardı. Beni görünce gülümsedı. Şeref Özkan vefat etmiştir. Fakat bu zehir gibi bir tebessümdü. KoMustafa Şeref Özkan dün öğleden ma luma girdi: sonra Meclise gelmiş, orada meb'us arHaydi beraber gidelim, dedi. Nereye gideceğimizi anlactîm. Sesımı kadaşlarile görüşmüş, kütübhaneye çıkab dk Yld çıkarmadım. Beraberce yürüdük. Yolda rak bir müddet meşgul olmuş ve saat hiç konuşmadı. Mezarlıktan içeri gırdı 16,5 a dogru evine gitmek üzere Meclisten aynlmıştır. ğimiz zaman kendi kendime: Mustafa Şeref Özkan kalb sektesin«Muhakkak kı Reşadı daha çok seviyordu, onun ölümü zavallıyı mahvetti» den ölmüştür. Mustafa Şerefin ölüm hadiye düşündüm. F Fakat üzerıne^ çıçeklen beri bütün Ankarayı ye'se bürümüştür. çç koyduktan sonra, karşısında ellerini yü Merhumun cenazesi Nümune hastane k i i ğldığ zünc kapayıp sessiz sessiz ağladığı mezar sine kaldınlmıştır. taşına eğilip de bakınca ve orada yazılı * * * olan ismi okuyunca hayretten aptallaş Mustafa Şeref Özkan, 1884 te Burt;m. Bu mezar taşı Reşadın değil, Münı durda doğmuştur. İstanbul Hukuk ve ,di. Paris Hukuk Fakültelerini bitirmiş, Hâlâ bu işin içinden çıknuş değilim. muhtelif devlet hizmetlerinde vazife görZaman zaman kendi kendime sorarım: müş, Lozan konferansında müşavir olasevivordu? rak bulunmuştu. ANKARA: 14,30 karışık plâk neşriyatı 14,50 plâkla Türk musıkisi ve halk şarkıları 15,15 ajans haberleri 18,30 karışık plâk neşriyatı 19,15 Türk musikisi ve halk şarkılar: (Haluk Recai) 20 saat ayan ve arabca neşriyat 20,15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Sadi Hoşses, Radife Neydik) 21 şan plâkları 21,15 studyo salon orkestrası 22 ajans haberleri ve hava raporu 22,15 yarınki program ve son. İSTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12.50 havadis 13,05 plâkla Türk musikisi 13,30 muhtelif plâk neşriyatı 14 son 18.30 dans musikLsi (plâk) 19 konferans: Fatih Halkevi namma, doktor Suad İsmail Gürkan (Diş etlerinin dişler üzerindeki ehemmiyeti) 19.30 dans musikisi (plâk) 19,55 borsa haberleri 20 saat ayan: Grenviç rasadhanesinden naklen, Hamiyet Yüceses ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları 20,40 ajans ha berleri 20,47 Ömer Rıza Doğrul tarafından arabca söylev 21 saat ayan, orkestra 21,30 fasıl saz heyeti: İbrahim Uygua ve arkadaşları tarafından 22,10 hava raporu 22,13 Darüttalimi musiki heyeti: Fahri ve arkadaşlan tarafından 22,50 son haberler ve ertesi günün programı 23 saat ayan, son. Yabancı merkezlerden (orta dalga) müntehab parçalar Operalar 21,05 21,30 Marie Bell 21.35 21,05 21,20 Belgrad: Bir opera temsili. ParLs (P. T. T.): Rigoletto (Verdi'nin). Paris (Radio): Orfe (Gluck'un). Bruksel: Sadık adam (Hillier'nln)" * dın... Evet.. Fevkalâde bahtiyarım.. Fakat bu son yaptığının, bütün hareketlerinin en tehlikelisi olduğunu farkediyor musun.. Tıpkı beni bırakıp kaç tığm zaman nasıl üzdün, harab ettinse, zavallı Pierre'i de ötle mahvediyorsun.. Ben senin meşru zevcin iken biraz olgun bir adam olmakliğım dolayısile belki kendimi tutabildim.. Fakat.. Bana kimse karışamaz, ben istediğimi yaparım... Peki, o halde benden söylemek.. Ertesi günü kasaba büyük bir heyecana düştü. Ökse katledilmiştir. Onu öldüren kim? Eski kocası doktor mu? Kont mu? Yoksa Pierre mi? Hayır, bunların hiçbirisi değil.. İhtiyar Marie, oğlunu denizden kurtardığı gibi bu azılı kadmdan da kurtarmak için onun pis kanına girmişti. Büyük şair Jean Richpin'in bu kud retli eseri iyi oynandığı zaman gerek sahnede, gerekse beyaz perdede daima çok büyük muvaffakiyetler kazanmıştır. «Ökse» nin sessizi de vaktile dünyanın her tarafında takdir edilmişti. Bütün seyirciler böyle bir mahluku ortadan kaldırdığı için kendilerini tutamıyarak ihtiyar kadını uzun uzun alkışlıyorlardı. Bakalım bu sefer Marie Bell, o uğursuz kadmı nasıl temsil etti? Genc Fransız artisti Pierre'i nasıl oynadı? İhtiyar Mari'yi Marcelle Geniat nasıl canlanclırdı? Onu ancak filmi gördüğümüz zaman anlıyacağız. Operetler Büvük konserler British National: Wagner'in eserleri. 21,35 Brüksel: Liszt ve Bertioz'un eserleri. 22,15 Kolonya: Mozart ve R. Strauss'un eserleri. 22.15 Doyçlandzender: Mozart ve Beethoven'in eserleri. 24,05 Doyçlandzender: Zilcher'in eser leri (gramofonla). 1,50 Stuttgart: Schubert ve Schu mann'm eserleri. Oda 19,25 musikileri Laypzig: VVeber'den piyano par çaları. 23,25 Doyçlandzender: Bach ve Sclıenck den eserler. Asherî bandolar 22,05 Roma I: Tayyareciler bandosu. Şarkı konserleı i 22,15 Polonya istasyonları: Don Kazaklannm konseri. NOBETÇIECZANELER ( Hazin bir ziya Burdur meb'usu Mustafa Şeref vefat etti Bu akşam şehrimizin muhtelif seratle rindeki nöbetçi eczaneler şunlardır: İstanbul ciheti: Eminönünde (Hüseyin Hüsnü), Alem • darda (Abdülkadir), Küçükpazarda (Bensason), Kumkapıda (Asador). Şehzadeba şmda (Universite), Karagümrükte (Ke mal), Aksarayda (Şeref), Fenerde( Emil yadi), Samatyada (Rıdvan), Bakırköyde (İstepan), Şehreminlnde (Hamdi), Eyübde (Hikmet Atlanıaz) eczaneleri. Beyoğlu ciheti: Tünelde (Matkoviç), Yüksekkaldırımda (Yenikopulo), Şişlide Osmanbeyde (Şark Merkez), Kasımpaşada (Vasıf), Halıcıoğ lunda (Barbul), Ortaköy, Arnavudköy, Bebek eczaneleri, Taksimde Parmakkapıda (Kemal Rebul), Galatada Topçular cadde•^ Fransız artist ve rejisörlerinden sinde (Yiçopulos), Kadıköyde SöğüdltiçeşRaymond Rouleau «Manon Lescout» mede (Osman Hulusi), Büyükadada (Halk). filminde genc kızın erkek kardeşi rolünü Heybeliadada (Tanaş), Üsküdarda (Selimiye), Besiktaşta (Süleyman Receb), Beykoz. deruhde edecektır. Paşabahce. Anadoluhlsar eczaneleri. •^ İngilterede Denham stüdyolarında M. G. M. şirketi hesabına yeni bir filim çevrilmektedir. Kordelânın adı «Allaha ölüm Eski Sadırazamlardan Fuad ısmarladık, Mister Chips!» tir. Bu eser, son zamanlarda büyük muvaffakiyetler Paşanın biraderi merhum Şakir Paşa kazanmış bir romandan iktibas olunmuş refikası ve emekli kolordu kumandan larından Emir Kuralın kayınvalidesi tur. Filimde başrolü Robert Donat oyBayan Sara îsmet dün gece tedavi edilnıyacak ve kordelânın ekser sahneleri mekte olduğu Şişli Sıhhat Yurdunda Repton lisesinde geçecektir. Şu sırada îi ölmüştür. Cenazesi bugün 11,30 da kalscnin tatil olmasına rağmen mektebin üç dırılarak Teşvikiye camiinde namazı kıyüze yakm talebesi filimde figüranlık et lındıktan sonra Büyükadada makberesimek üzere mektebde toplanmışlardır. ne defnedilecektir. •Jt Tanınmış Non'eçli artist Kristin Bu hafta KeHeiberg «Ufa» şirketi tarafından «Altm miksiz Akrokörfezin kadınlan» filmi için angaje edilbat Trio Voksmiştir. sun tekmil "A" Zarah Leander, Berlinde yeni bir programı de filim çevirmeğe başlamak üzeredir. Bu ğişti. kordelânın adı «Gürüitülü bir balo geBu fırsatı cesi» olacaktır. kaçırmayımz. Bir iki satırla ) r Olüm J Filim artistlerinin hususî hayatlarından levhalar ERTUĞRUL SADİ TEK Tiyatrosu Bu gece Suadiye (Şenyol) da KARMAKARIŞIK Yarın gece Taksim (Altmtepe) de NUR BABA DOKTORLARA Beyoğlu Istiklâl caddesi Sümer sineması karşısmdaki yeni binada her sıhhî teşkilâtı ve konforu haiz daireler kiralıktır. m m Bugünden ıtibaren ( Eski Kemal Bey ) Sirkeci ^ « Pek yakında ........? Sinemasında 9 eylul 1932 ye kadar Iktısad Vekilliğini yapmış ve rahatsızlığı dolayısile çekilmiş, Bütçe encümeni reisliğine se çilmiştir. Büyük Millet Meclisine ve merhu mun kederli ailesine b«yanı taziyet eder, merhume Tanrıdan mağfiret dilerız. HALK SİNEMASI ŞEH Ingeborg von Kusserov evinde akordeon çalarken AHMED RAMON NOVARO Türkçe sözlü büyük şark filmi