13 Ağustos 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

13 Ağustos 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 13 Ağustos 1938 ( Şehir ve Memleket Haberlerl ) Tarihî roman : 5 Yazan: M. TURHAN TAN Siyasî Avrupa ve Asya smda bulunurken babasmın attan bahsettiğini işitti ve hemen söze karıştı: Sipahi, yaya yürümez, değil mi baba? Oyvad, oğluna cevab verdi: Hay bunu bileydin. Kanadsız Türk olur mu ki atsız Sipahi olsun. înce Balaban, çocuğu yere bırakırken takıldı: Sipahilik öbür yakada kaldı oğul. Burası yayalar yurdudur. Babanın sırtına binmek de yok. Çanğı çekip bizimle yürüyeceksin. İlkin Sevindiğe yapılan takılmalar, şakalar yavaş yavaş Kara Boğanm endamına, Doğan Beyin yarasma intikal ettiriliyor, onlar da Aygudun dilsizligine, Balabanın inceliğine, Kara Abdurrah manm bıyık büküşüne takıldıkları için karşıhklı kahkahalar devam edip gidi yordu. Uzun ve güç bir yüzüşün yor gunluğunu sanki bu lâtifelerle gideriyorlardı. Nihayet Kara Abdurrahman en zeki ve en doğru gören arkadaş sıfatile yoldaşlarını vazife başına çağırdı: Sipahilik öbür yakada kaldı oğul. Burası yayalar yurdudur. Çanğı çekip bizimle yürüyeceksin Maliye heyeti, imalâthaSevindik, Balaban Beyin kollan ara kere daha sarsıldı ve biçimsiz şekîi sabaneleri gezecek hın ilk kuvvetli ışığı altında tamamiîe meydana çıkmış olan civardaki köy istikametinden yıkılma, çökme sesleri işıtildi. Şimdi Türkler, yeni güne korkunc tarrakalar içinde göz açan mahmur köye bakıyorlardı. Bu küçük ve fakir yurd, gazabına geldiği toprağın zalim sallayışlarile adeta parçalanıyor, yer yer yıkılıyordu. Yıkım velvelesini kısa bir lâhza sonra köylülerin çığlığı takib etmişti. Yarı gi yimli, yarı çıplak halk, hazin çığhklar kopararak sahile doğru koşuyorlardı. Ocak ve soysop bağlarmm bu korkunc hâdise karşısında dağılıverdiği apaçık görünüyordu. Kocalar karılarmı, analar çocuklarını aramıyor ve yatağından fırlı yan çılgm bir telâş içinde köy dışma atılıyordu. înce Balaban, can korkusile akıllarmı kaybeden bir kalabalığın kendilerine doğru koştuklarını görünce haykırdı: Hazır olun. Bizi karşılamağa geliyorlar! Aygud homurdandı: Geliyorlar amma, aglıyarak! Evlerini yıkan tabiat tekmesi sanki arkalarından şahlana şahlana yürüyormuş ve köy dışında da başlanna birjeyler yıkılacakmış gibi şuursuz bir koşuşla sahüe doğru yuvarlanan karışık kütle, altı Türkün heybetli endamını görür görmez duraladı, ağlıyan gözlerin yaşı birdenbire kurudu, inliyen dudaklar sustu, yüzlerr.e insan taş kesilivermişçesine • hareketsiz kaldı. Türkleri börklerinden ve bilhassa yatağanlarile palalanndan tanıyan köylüler, kendilerini evlerinden barkların dan uzaklaştıran zelzeleyi onlarm yaptıklarma zahib olmuşlardı. Kumsallar üstünde dimdik duran bu altı Türk, sanki volkandı ve bu volkanlarm bellerine kuşandıkları yıldırımlar kâfi gelmiyor mu? gibi bugün ellerine birer de zelzele aldıklan görünüyordu! Kara Abdurrahman her hakikati ve her ihtimali kucakhyan derin bakışlari İ€ sahneyi bir müddet süzdü, «Allah böyk istedi» diye ınırıldandı ve sonra görgülü bir kumandan gibi hareket tdirek arkadaşlarına vazifelcrini gösterdi: Haydi Oyvad, Doğan, Boğa, ileri!.. Biz bu sürüyü eğleriz. Siz köyü tutun! Üç Sipahi, elleri palalarînda seğirterek geçerken kadın ve erkek bütün köy halkı dizçökmüşlerdi, Rumelinin fatihlerini selâmlıyorlardı. Onlar, iki üç yüz kişilik çaşkm kütleye ne müstehzi, ne merhametli bir bakış atmağa lüzum görmiyerek köye doğru koşuyorlardı. Sevindik, o minimini Türk de kısa adımlarının miisaadesi nisbetinde heybetli Sipahilere ayak uyduruyordu ve tabiatile geri kaldığı için o üç kişilik kıt'anın dümdarı gibi görünüyordu. Kerpiçten yapılma kalesi zelzelenin kuvvetli darbelerile baştanbaşa yıkılmış olan bu sahil köyü meşhur «Çempe» idi. Bugün Çanakkale Boğazını geçenler üç Sipahinin beş yüz yetmiş küsur sene evvel yıkık kalesinin ayakta kalabilen tek bir kulesine Türk bayrağını asmış oldukları Çempe köyü yerinde Akbaş karyesini görürler. (1) Köylüler, zelzelenîn iîiklerine ve şuurlarına verdiği sarsmtıdan sıynlmışlardı, Türk yüzü ve Türk silâhı görmekten ileri gelme yaman bir korku ile zangır zangır titriyorlardı. Üç Sipahinin yanlarından geçişi gözlerine, dolgun mevcudlu bir alay askerin akışından daha uzun görünmüştü. Oyvadla arkadaşlan, hatta dümdarları köye girdikleri halde onlann ayaklanndan çıkan ve zelzeleyi de bashrmış göriinen kuvvetli ses, henüz ku laklarında uğulduyordu. Dizleri yerJc, kollan havada korku ile karışık bir tezellülle put gibi hareketsiz duruyorîardı. Abdurrahman, atsız Sipahilerin köye girmeleri üzerine arkadaşlarına döndü: Haydi Aygud, Balaban, dedi, sıra bizim. Ve onları yanına alarak ağır ağır ilerledi, Çempelilerin yanına kadar geldi, Bizans dilile emir verdi: Kalkm, dizilin! (Arkasî var) (1) Çempe, yahud Çempi veya Çemni, Nâra burnunun karşLsındadır. İlk fatihler devrinde bu kaleye verilen isim «Virancahisar» dı. Sonraları orada Gündüz Alpın oğlu Akbaşın (Akdemir Bey) defnolunması üzerine köyün ismi «Akbaş» a çevrllmiştir. Çempenin alınışı kitablarda başka türlü yazıhdır. Tam tarih bakımından evvelce de söyledik Turklerin Rumeliye geçişleri hem tekerrür etmiş bir hâdisedir, hem gemi iledir. Salla geçiş son müverrihlerce kabul olunmuyor. Fakat o devrin gaza lştiyakmdan ilham ahnarak ve möspet harikalar gözönünde tutularak o iştiyaka ve o harikalara mülâyim surette İleri sürülen tasavvurlar hoş görülmelidir. Muamele vergisi kanununu tadil eden yeni kanunun yeniden vergiye tâbi tutulan küçük sanayide motörlerini sökmeğe kadar varan bir tesir uyandırması üzerine, bu vaziyeti tetkik etmek üzere şehrimize gelen Maliye Vekâleti heyeti ilk tejkiklerini yapmıştır. Heyet azası pazar tesi gününden itibaren bu kabil küçük sanayiin bulunduklan mmtakalan gezerek mahallen tetkikler yapacaklardır. Küçük sanayî mmtakalarmda Doğru değil mî ? ilk tedrisat muallimine ihtiyac varken... Dün, Kırklarelinde Pınarhisar muallimlerinden Fikriye Arcan imzasile şu mektubu aldık: « 1934 senesinde îstanbul Çapa Kız Muallim mektebinden mezun oldum. O zaman Kırklareli İslârnbey köyü muallimliğine tayin edildim. Bir sene çalıştım. Ertesi sene Pınarhisar nahiyesine naklolundum. Burada serbest çalışan bir doktorla evlendim. Tatil esnasında haraile idim. Ders yılı başladığı zaman vazifem« bittabi devam edemedim. Kocamdan aldığım raporlan kabul etmediler. Halbuki kendisinin başka muallimler için verdiği bir çok raporlar kabul ve tasdik ediliyordu. Nefroz neticesinde hâd derecede ödeme tutuîdum. 32 kilometre mesafede bulunan Kırklareline gide miyordum. Her masraf bana aid olmak üzere resmî bir doktor gönderilmesini istedim. Doğumun ancak 17 nci gününde Kırklareli Memleket hastanesi operatörü geldi. Hamil nefrozu geçirdiğimi ve muhtacı istirahat bulunduğumu bil diren bir rapor verdi. Buna rağmen 3/11/936 tarihinden itibaren müstafa addedildiğim hakkmdaki ka • rar tebliğ olundu. 27/7/937 tarihinde Maarif Vekâletine müracaat ederek vazife istedim. Bana (Kırklareli dahilinde açık öğretmenlik olmadığından yeniden bu il emrine verilmenize imkân görülmemiştir) şeklinde cevab verdiler. Muallkne ihtiyac bulunduğunu yazdığınız şu günlerde nreslek mektebi mezunu bir muallimin talebi niçin yerine getirilmiyor.» Öğretmen okuyucumuz, henüz çalışacak bir vaziyettedir. Mektebden yeni çıkmıştır. Anne olmak şerefini kazanmış ve memlekete az'ok hizmet etmiş bir meslekçidir. İlk tedrisat muallim kadromuzun binlerce maarifçiye ihtiyacı olduğu şu sırada, bu genc öğretmenin de diitibaıa, almmalıcUr, J yoruz. Cemiyetler defter yazıyor Muhtelif «snaf ve küçük san'at zümrelerinin cemiyetleri esnaf defterlerini yazmağa başlamışlardır. Dün cemiyet lere yüzlerce esnaf müracaatle defterlerinin yazılmasını rica ebnişlerdir. ilk defter üzerine beyanname verme müddeti pazartesi akşamı biteceği için, şimdiye kadar bu işe başlamamış bulunan küçük sanayi erbabı telâşa düşmüştür. Boyacıların isteği Yarenlik yeter, dedi, işimize ba kalım. Mademki altı buçuk kişi olduk. Pusu kurmağa, gizlenmeğe lüzum yok. Açıktan açığa yürüyelim, şu göriinen köye girelim, bir dil (esir) yakalıyalım. Oyvad sordu: Dil alıp ne yapacağız? Karşıya götürüp söyleteceğiz. BeyIer ona göre karar verecekler! Öyleyse sana uğurlar olsun. Biz buraya dönmemek için geldik. Köy mü, şehir mi, ne ele geçirirsek bayragı dikip oturacağız. Ardımızdan gelenleri yeni evimizde ağırlıyacağız. Çocukluk etme Oyvad. Altı kişi bu işi nasıl yapar? Altı Türk, devlet kurar be. Bilmiyorsan yazık sana. Abdurrahman da adım attıklan ?u sahilin gerilerinde dönüp dolaşmak, çeşid çeşid maceralara atılmak istiyordu. Fakat Süieyman Paşaya verdikleri sözü unutmak kabil değildi. Oraya onun emrile ve istikşafta bulunmak fikrile gel mişlerdi. Bu sebeble kendi düşüncesine, kendi dileğine, kendi iştiyakma uygun düşen şu mülâhazaya karşı koymak zorunda kaldığından içini çekti: Evet, Oyvad, dedi, hakkın var. Altı Türk birleşince yeni bir devlet kurabilir. Lâkin biz buraya devlet kurmak için değil, kurulu olan devletimize hiz met etmeğe geldik. İyi ya. O işi sen yap. Bizi de kendi halimize bırak. Kara Abdurrahmanın arkadaşlan Balabanla Aygud da şöhretli Sipahiye uyuyorlardı, «geldik, gördük, artık dönmeyiz» diyorlardı. Babasmın sırtmda deniz geçmekten pek hoşlanmış olan Se vindik bile geri dönmek sözünden sıkılarak huysuzlanıyor ve Kara Boğanın kalm baldırlarını çimdikliyerek mmldanı yordu: İri Ammî dönmîyelim, beni sayarsan dönmiyelim! Kara Abdurrahman bu müşkül vaziyette bütün talâkarini kullandı. Siyaset ten, devlet idaresinden, inzıbat usullerinden bahsetti. Kendilerinin çeteclik ede miyeceklerini anlattı. İnadcı arkadaşla rını kandırmak için uzun uzun dilbazhkta bulundu, yüz dereden su getirdi. Lâkin Aygudla Oyvad şöyle dursun, kü çük Sevindiği bile kandıramadı. Onlar bir kere Nuh diyip durmuşlardı, bir türlü peygamber demiyorlardı. Kara Abdurrahman kendi muhariblik duygularına pek uygun gelmekle beraber mantık bakımmdan aykırı bulduğu bu inad önünde şaşırmıştı. Arkadaşlarına uymak da, uymamak da elinden gelmiyordu. Halbuki güneş doğmak üzereydi. Kolayca bir iki esir yakalayıp ve onları denizde önlerine katrp yüze yüze geri dönmek imkânı neredeyse eriyecek ve halkm uyanmasile beraber bu işin zorla yapılması lâzım gelecekti. Münakaşa böyle bir çıkmaz içinde sürünürken Kara Aygudun gür sesi yük seldi: Susun! Hepsi bu yersiz ihtarın sebebini anlamak için sabırsızlanırken o, haber verdi: Yer oynuyor! Evet. Yer oynuyordu. İlk küçük sarBintıyı Aygud sezmişti ve sarsıntının ço ğala çoğala devam etmesi üzerine büyük bir zelzele içinde bulunulduğu anlası! mıştı. İnce Balaban bir müddet sessiz durduktan sonra dayanamadı: Oynuyor amma, dedi, gene yerinde duruyor. Bir parmak bile ileri, geri gitmiyor. Yer, bu şakacı gence sitem etmek, agır bir cevab vermek istiyormuş gıbi bir Yarım beygirlik motörlerle ve ufak kompresörler vasıtasile tabanca boyası yapmakta olan esnaf da yeni kanunla muamele vergisine tâbi tutuluyorlar. Çok küçük bir kudretle çalışan bu küçük sanatkârlar da Maliye Vekâletine müracaatle kanunun istisnaî kısmına alınmala nnı istiyeceklerdir. ADLÎYEDE Bir yaralama davası Ortaköyde Halide adında bir kızı. öldürmek kasdile tabanca ile muhtelif yerlerinden yarahyan Mehmedin mu hakemesine dün Ağırcezada devam e dilmiştir. Mehmed. bundan evvelki celselerde bu suçu aklî zafiyet neticesinde işlediğini iddia etmiş, fakat müşahedeyi müteakib Tıbbı Adlî cezaî ehliyete müessir olabilecek derecede aklî zafiyet görülmediğini bildirmişti. Mehmed, dünkü celsede bir istida vererek, bu suçu ağır bir tahrik neticesi vukua gelen buhran esnasında işledi ğini bildirerek Adlî tıb raporunun Yüksek Sıhhat Şurasına gönderilmesihi îstemiş ve Halide ile nişanlanıp bir müddet baktığını şahidler vasıtasile ispat edeceğini bildirmiştir. Heyeti hâkime, Müddeiumuminin isteği veçhile. Tıbbı Adlî raporunun Yüksek Sıhhat Şurasına gönderilmesine lüzum olmadığına ve müdafaa şahidleri nin celbine karar vererek muhakemeyi talik etmiştir. vrupa, müstakil bir kıt'a olmaktan ziyade coğrafî vaziyeti itibarile büyük Asya kıt'asının garba uzamış bir çıkıntısından ibarettir. Avrupaya hususiyet veren keyfiyet, daha ziyade, siyasî vaziyeti idi. Avrupada oDün ve evvelki gün şehirde şu cerh lup biten işlerden Asyanm pek haberi olmazdı. Asyadaki büyük hâdiseler ve havak'aları olmuştur: . 1 Nişantaşında Meşrutiyet mahal reketler dahi Avrupayı sarsacak tesirler lesinde oturan Mehmed oğlu Yakub is yapmazdı. Uzun müddet Avrupayı işgal minde birisi, evvelki gün, karısı Nedime eden şark meselesi bile daha ziyade esile beraber Ayvansarayda oturan teyzesi ki Osmanlı İmparatorluğunun AvrupaFatmaya misafirliğe gitmiştir. Yakub, ye daki yerlerinin ahvalinden neş'et etmişti. Şimdi ise şark ve garb, Asya ve Avmekten evvel teyzesine rakı aldırtmış ve iyice sarhoş olduktan sonra kansile ev rupa bir kül teşkil etmektedir. İki kıt'avelce mevcud ailevî \>\x mesele yüzün •nra siyasî meseleleri birbirine bağlıdır. den, kavgaya tutuşmuştur. Kavga kızı Bunun bariz delili Avrupanın iki büyük şınca Yakub eline geçen bir bıçakla ka devleti Almanya ve İtalyanın, Asyanın rısı Nedimeye hücum etmiş ve kendisini büyük modern devleti Japonya ile müttemuhtelif yerlerinden yaralamıştır. Yakub fik bulunmalarıdır. îtalya ile Ingilterenin bununla da iktifa etmemiş, kendisini ya arası ikinci defa fena halde açıldığı zatıştırmağa çalışan teyzesi Fatmayı da ko man, Japon orduları ve donanmaları Çinlundan yaralamıştır. Yaralı Nedime, İm deki hareket ve faaliyetlerini üç ay tatil dadısıhhî otomobilile Balat Musevi has ederek İtalyaya ve Almanyaya yardıma tanesine kaldırılmış, carih koca yakalan' hazır bulunmuşlardı. Ancak 16 nisanda, mıştır. Ingiltere ile îtalya, tatbikini bazı şartlara 2 Nişantaşında Meşrutiyet mahal talik ettikleri Roma muahedesile anlaştıklesinde oturan Kemal isminde bir çocuk, tan sonra, Çinde Japon orduları ve dofutbol oynarken arkadaşı Abidinle kav nanmaları büyük ha,rekâta tekrar başhgaya tutuşmuş ve çakısını çekerek kendi yarak Çin hükumetinin ve ordusunun son sini kolundan yaralamışhr. ilticagâhı Hankov'un kapılanna dayan3 r Kazlıçeşmede oturan ve Samu* mıştır. elin kösele fabrikasında çalışan Haydar Gene Japonyanın Mançuri, dahilî isminde birisi, ayni yerde çalışan Hasan Mogilistan ve şimalî Çin demiryollannın oğlu Mustafa ile iş yüzünden kavga et yeni meb'dei olan Raşin limanına 20 mil miş, kavga kızışmca çakı ile Mustafayı mesafede olduğu gibi Sovyetlerin şarkî kolundan yaralamıştır. Siberyada başlıca deniz ve hava üssül4 Ahırkapıda 5a<^ırv'an sokağmda harekesi bulunan Posiyet körfezine de Ekrem ismindeki şahıs, bir alacak yüzün ayni mesafede bulunduğundan sevkülceyş den, ayni semtte oturan Ethemi gözün cihetinden çok büyük ehemmiyeti haiz den varalamıstır. ÇangKuFeng sırtının 1 1 temmuzda Rus hudud muhafızları tarafından JaŞEHİR ISLERİ pon jandarmalarından alınması ve 26 Eminönü Halkevi binasına temmuzda dahi Japon askerî kıt'aları tarafından istirdad edilmesi üzerine başaid inşaat lıyan boğuşma; Almanya ile İtalyayı Yeni yapılacak olan Eminönü Hal müttefiklcri Japonyaya diplomasi, siyakevi binasına aid proje ve plânlar Na set bakımından ve lüzumu halinde askefıa Veklâetince tasdik edilerek Belediyeye gönderilmiştir. Yakında inşaata rî sahada yardım etmek için icab eden tedbirleri almağa sevketmişti. başlanacaktır. İki günde dört yaralama vak'ası Bunlardan ikisi alacak ve iş yüzündendir Kuzu eti serbest satılacak Mevsim itibarile piyasadan kuzu hemen hemen çekilmiş bir vaziyette ol duğundan kuzu etine konan nark kaldırılmıştır. Yalnız kuzu eti serbest sa • ttîacak1; cTiğerîeri tiafka tâbi olacaktır. Doğru değil mi? MÜTEFERRİK Eminönü meydanında son çalışmalar Tokyodaki Alnıan sefiri general ile İtalyan Büyük Elçisi Japonya hükumeti erkânile sık sık temaslarda bulunmuşlardır. Çok geçmeden Çekoslovakya meselesi ve Ispanyaya haricdeki devletlerin müdahalesi işi birdenbire tekrar parlıyarak ÇangKuFeng tepesinin doğurduğu yeni harb tehlikesi gölgede kalmıştır. Gerek Japonya, gerek Sovyetler Birliği geniş mikyasta askerî tedbirler almış olmalarına rağmen, iki devlet arasındaki ihtilâf; mezkur tepenin askerî ve siyasî vaziyetini değiştirmek için yapılan gayretlere münhasır kaldığından mevzii olmaktan çıkmamıştır. Zaten bu hâdise mahallî hudud muhafızları kumandanlannın atılgan ve gayretkeş olmalarından iler; gelip Tokyo ve Moskova hükumetleri iş bir şeref meselesi halini aldıktan sonra münakaşa ve müzakereye koyulmuşlardı. Bununla beraber Japonya Çindeki işini henüz bitirmıemiş olduğu için, Sovyel Rusya dahi ittifakları dolayısile alâkadaı bulunduğu Avrupa meselelerinin tekraı yangın halini aldığım gördüğünden muharebelerin mevziî kalmasına çalışmışlardır. Şu kadar var ki Sovyet Rusya 11 temmuzdaki vaziyetin, yani ÇangKuFeng tepesinin Sovyet kuvvetleri işgali altmdaki vaziyetin avdeti esası üzerinde ısrar etmiş ve Japonya dahi 26 temmuzdaki vaziyetin, yani mezkur tepenin Japon kuvvetleri tarafından zapt ve tahkim edilmesinden sonraki vaziyetin muhafazası esasında ayak diremiştir. Bu müzakereler esnasında muharebe ve askerî harekât devam etmiştir. Nihayet en sonraki askerî vaziyet esası üzerinde anlaşma yapılmıştır. Şöyle ki 11 ağustos geceyarısı iki taraf ateşi kestikleri zaman, ellerinde bulunan mevzileri, hududu, mevcud ahdî vesikalara göre tekraı tetkik ve tahdid edecek muhtelit komisyonun kararına kadar muhafaza edeceklerdir. Lâkin bu anlaşma yalnız askerî cihetten değil; ayni zamanda siyasî cihetten de bir mütarekeden ibarettir. Japonya ilf Sovyetler arasındaki ihtilâf, aslında sevkülceyş cihetinden mühim bir tepe üzerindeki münazaadan ibaret değildir. Bütün Asyanm mukadderatı ve binaenaley'r Avrupanın istikbalile de alâkadardır. Şimdi yangın Uzakşarktan Avrupanın Uzakgarbı İspanyaya göçmüştür. Eminönü meydanının açılması etra fındaki hazırlıklar ilerilemektedir. Yakında bir kısım binalar daha yıkılacakMillî Müdafaa Vekili Kâzım özalpla tır. İmar plânına göre deniz tarafında Ziraat Vekili Faik Kurdoğlu bugünjjeh ve Balıkpazarında on ikişer metrelik Elden ele dolaşan celcet birer cadde ve orta kısmı da ağaclık ve rimize geleceklerdir. Abidin isminde birisi, Tahtakalede bahçelik olacaktır. Plân tatbik edildikbir misafirhanede oturan Durmuşun o Ziraat kongresi için bir kitab çe caddenin bu vaziyeti Eminonünden dada asılı olan ceketini çalarak Tahta Unkapanma kadar devam edecektir. hazırlanıyor kalede seyyar koltukçuluk yapan Zi Ankarada toplanacak büyük ziraat Çocuk bahçeleri için tetkikat yaya bir buçuk liraya satmıştır. Ziya da kongresi için Devlet Arşiv dairesi Yeni yapılacak çocuk bahçeleri için ertesi günü ceketi, yüz kuruş bir kârla memleketimizde mevcud bütün ziraate evvelki gün Eyübde tetkikat yapılmıştellâl Mehmed vasıtasile koltukçu Numüteallik kanun, nizamname ve tali tı. Bundan başka Fatihte Nakşidilha riye vermiştir. Elden ele dolaşan cekematnameleri, bir kitab halinde bir aratun medrese ve bahçesile Rami ve Satin muhakemesi, dün üçüncü sulh ce ya getirmektedir. matyada da bahçe ittihazına elverişli zada yapılmıştır. Muhakeme, karar için bugüne kal Çimento fabrikalarînîn He yerler bulunduğu hakkmda Belediyeye malumat verilmiştir. Bu işle meşgul omıştır. yeti umumiye içtimaî lan heyet buralarda da tetkikat yapaKarîsînî tehdid eden adam Eti Banka devredilmekte olan müt caktır. mahkum oldu tehid çimento fabrikalan, dün öğleden GÜMRÜKLERDE Kasımpaşada oturan Yunus Emer a sonra Agobyan hanındaki merkezle dmda birinin uzun zamandanberi ka rinde, heyeti umumiyelerini fevkalâde Müsteşar şehrimizde rısı Fatma ile araları açıkhr. Karı koca bir içtimaa davet etmişlerdi. Ekseriyet Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti Müsbeş gün evvel ayrılmağa karar vermiş temin edilemediği için heyeti umumiye teşarı Adil Okuldaş dün Ankaradan lerdir. Fatma, muhakemeye müracaat toplantısı, 20 eylule bırakılmıştır. şehrimize gelmiştir. Adil Okuldaş, bir le eşyalarını da komşusuna nakletmiş müddet şehrimizde kalarak gümrükte ve orada yatıp kalkmağa başlamıştır. teftişler yapacaktır. Eroin kaçakçîsi Yunus Emer, evvelki gün, karısı FalEmniyet ikinci şube kaçakçılık büromanm misafir bulundu^u eve girerek su memurlan, bir eroin kaçakçısını ya Akıntıya kapıldı, kayboldu belindeki kırmızı saplı bıçağını çek kalıyarak Adliyeye teslim etmişlerdir. Üsküdarda Ayazma sokağmda 4 numiş ve: maralı evde oturan Mihal oğlu Arnavud Kumkapıda Abdullah isminde birine c Sen benim aleyhimde ötede beride söylüyorsun. Seni öldüreceğim> diye aid ve Ahmed tarafmdan işletilen kah tebaasından Leon Kırpikle Cideli 28 vede eroin ve esrar kaçakçılığı yapıldı yaşında Cemal, dün, Üsküdarda Şemsitahdid etmiştir. Bu tehdid hâdisesi Adliyeye intikal ğı ihbar edilmiş, yapılan anî araştırma paşa sahillerinde yıkanmak maksadile etmiş ve dün asliye dördüncü cezada va da 20 gram esrarla bir miktar eroin bu denize girmişlerdir. Cemal, yüzme bilmediğinden akıntıya kapılarak, bir müd pılan muhakemede suçu sabit görülen lunarak musadere edilmiş, kahveci Ahdet sonra kavbolmustur. Yunus Emer, üç gün hapse mahkum ol med de yakalanmıştır. muştur. Millî Müdafaa ve Ziraat Vekilleri geliyor Eyüblü Halidin muhakemesi C Dün şehrimize gelen seyyah kafilesi J Malum olduğu üzere Eyüblü Halid, katil suçundan on bir sene Bursa hapisanesinde yattıktan sonra bir buçuk ay e\^\rel serbest bırakıhnıştı. Fakat ancak bir ay serbest dolaşan Halid, yirmi gün evvel bir kadını dolandırmak suçile tekrar tevkif edilmişti. Eyüblü Halidin muhakemesine dün asliye üçüncü cezada baslanmıştır. Halid, muhakeme esnasında suçunu tamamen inkâr ederek: « Ben kat'i\yen kimseyi dolandır madım, demiştir. Esasen 11 senelik mahkumiyetim, dolandırıcılıktan değil, katil sucundandır. Bu kadın benim dostumdu. Beni niçin vakaladıkîarını bil miyorum. Hâlen sabıkalı değilim, evet.. Bundan jTirmi beş sene evvel bazı suçlanm olmuştu. Fakat 11 senelik mah kumiyetimi bitirdikten sonra hicbir şey Şehrimize dün de deniz yolile kalabalık bir seyyah kafilesi gelyapmadım. Bana iftira ediyorlar.» Heyeti hâkime, şahid celbi için mu • miştir. Yukarıdaki resim, bunlardan bir grupu otomobille şehri gegöstermektedir. hakemeyi başka bir güne talik etmiştir. zerken Muharrem Feyzi TOGAY C u m h u riyet Abone şeraiti: { Nüshası S kuruştor. Türkiye Harie için için 1400 Kr. 2700 Kr. Senelik Altı aylık 750 » 1450 > Üç aylık 400 » 800 • Biı »ylık 150 a Soktur

Bu sayıdan diğer sayfalar: