CUMHURİYET 30 Haziran 1938 Buğday tipleri tesbit edildi Hayatını heba ettığinı, boşyere harcaığını altmış yaşında farketmek kadar, biı ısanın başından müthiş bir macera geçeilir mi? O hayatm manzarasını kendisinlen saklıyan perde düşüyor; önünde muheşem, çiçekli ve aydınlık bir yol açıhyorlu: Oraya asla ayak basnıamıştır ve buün böyle bir şey yapmak için pek geçtir. /e dikkat edin, bunun farkına varmak lasit olduğu kadar garibdir de: Bir penereden yahud bir balkondan bakarken, lereden fıskırdığı bilinmez bir şimşek, bir ;ıvılcım. Bulunduğu odada, zahırî, manıktan âri, bir takım mânasız fiillere başmrduğunu gb'rüyor musunuzî1 Her şeye iokunmak? Sabun kalıbını, şeker diye •ayın içine koymak? Parmağını gözüne ;okmak? Gözünün ıshrabını giderir diye tile basmak? O vakit hizmetçi koşuyor ıre efendisinin deHrdiğini zannederek: «Imdad!» diye bağınyor. O gün kahramanımız böyle, yahud buna benzer bir vaziyetteydi. Fakat hiztnetçmin dehşeti, fikirlerini toparlamak kuvvetini kendisine verdiği için, kekelemeğe başladı. Ve kadıncağız da, onu teskin için, kekeliyordu. Efendisi, onun endişelenrnemesine çalışarak ve yarr.na yaklaşarak sükunet buldukça, hizmetçi, açık kapıyı dikiz ederek, duvarla deli arasında sıkışıp kalmak korkusita, gfri çekiliyor ve büzülüyordu. Erkek nihayet: Rose! Rosine! Rosette! dedi. Ve hizmetçi, kesik bir nefesle: Mösyö Salvator! MösyÖ Salvator! diye kekeliyebüdi. Rose, onunla yırrui senedenberi yalnız yaşıyor ve serapa kusur gb'TÜnen, fakat daha yakından bak'nca tenbellikten yenilmez, katil, uğursuz, cehennemî bir tenbellik başka bir kusuru olmadığı anlaşılan bu kart bekârm biraz mudil tabiatini gayet iyi buluyordvı. Mö*yö Salvator'un bülün zâflannın kökü tenbelliğ* dayanıyordu. Bu keppâze, denlu dünyada hiçbır insanla münasebete girişmemiî idise, Vıiç dışarı çıkmıyor idise, bu, merdümgirîzlikten değil, tenbelliktendi: Merdümgirizliği ancak tenbelliğinin bir neticesiydi. Mösyö Salvator konuşmuyor ve sükutî duruyor idise, bu. kibirli, kaba ve geçknsiz olmasından değildi: Rahatsız edilmek istetniyordu: Münakjaşalara iştirak . etmekten cekin^r^k nnUn yanda bırakıyopdu. Fakat mühim bir iş yapmak, mühim bir karar verrnek mevzuubahs oldu mu, belâgatli bir hdtib kesiliyordu. Çünkü böyle vaziyetlerde koDUşmak harekete geçmekten daha az yorucu görünüyordu ona. Kimse yüzünde bir tebessüm görmemiş idise, bu, biı hapisane kapısı gibi mahzun olmasından değildi: Sadece, bir f ağız hareketinden tasarrur etmek isteme«indendi. Rose'un efendisinin kusurlan ' bazan meziyet oluyordu. Asla hiddete kadar gitmezdi, çünkü hiddet enerji sarfını icab ettirir. Çok az yemek yemesi de yemek tenbelliğindendi. Fakat işte bugün hıç konuşmadığı bir tarzda konuşuyordu. Yeni kelimeler, duyulmamış tabirler, Rose'un tanımadığı bir ses... Hizmetçi, göt rünürde sükunet bulmuş, fakat en küçük bir tehlike vukuunda kaçmaga hazır bir vaziyette, ağzı kulaklanna varmış, onu dinliyordu. Mösyö Salvator, ayağa kalkmış, kolları kaldırılmış, parmaklan uzatılmış ve gayet resmî bir vaziyette bağırdı: «Seviyorum, seviyorum! A.nlıyor musun?» Sonra kollarını indirdi, vücudünü çiçekten bir minder üstüne bırakır gibi gevşeklikle bıraktı ve gülümsiyerek: «Seviyorum!» diye mınldandı. İlk evvelâ, zaval1.' kadıncağız gözlerini yumdu. Sonra elini havaya kaldırarak: «"Büyük Allah, sen benim imdadıma yetiş!» diye dua etti. Mösyö Salvator, elini hızmetçisinin omuz'ina koydu, onu kendine doğru çekti, pencerenin önüne götürdü: «Görüyor tnusun Rosine, meydan dan geçen bütün bu adamları görüyor musun? Onlara daima, bize aid olmıyan, bız. alâkadar etmiyen şeylere bakar gibi baktım. Istırab çekıyorlar mıydı? Bahtiyar mıydılar? Nereye gidiyorlardı? Hepsi kendini asmağa gidebilirdi: Bana vız geliyordu. Onları kurtarmak için serçeparmağımı bile kımıldatmazdım. Onlarla, pis kokan hayvanlarla olduğu gibi, temas etmekten çekinirdim. Fakat artık onları böyle görmüyorum. Hayır! Onlara bakt)ğım zaman, içitnden çıkan bir muhabbet dalgası büyüyerek onlara kadar gidiyor, onları da içine ald'ktan sonra tekrar ve kabarmıs olarak bana geüyor. Görüyor iıusun Rosine görüyor musun (sesi tatlılaşıyor, edası heyecanlanıyordu), işte orada, meydanm ortasında, elinde paketlerle tramvay bekliyen zavallı kadını görüyor musun? Bir ana olacak. Uzaktaki evine, kocasına. çocuklarına gidiyor. Tramvay beklerken zıhnen hesablar yapıyor, herbirinin ne bekledisini biliyor. Arzularını tatmin edecektir. Evdekilerin duyacağı sevinci o şımdıdcn duyuyor. Onu hareket getiren bu aşkı için seviyorum. Bu kadmı seviyorum (yerinde duramıyordu). Ona kendisini sevdiğimi söylemem icab eder. Ona soyiemelıyım. Onun haberı olmadıktan sonra aşkıro kaç para e der?» Omuz kemikleri ha kırıldı ha kırılacak diye halecanla bekliyen hizmetçi, içinden: «Yarabbi! Vaktinde yetiş, yoksa mahvoldum!» diye tekrarhyordu. Mösyö Salvator, hizmetçisinin karşısı na dikilerek, tehdid edıci bir tavırla: Aâkım, bjr kaya üstüne bırakılan tohum gibi kalmağd mahkutnsa kaç para eder? diye bağunyordu. Bu kadına kendisini sevdiğimi sövlemelıyim. Aşkım onun için kuvvet, benim için hayat, diğer insanlar için misal vt huzurdur. Ona söylemem lâzım, anlıyoı musun? Birtakım jestler yaparak odayı arşmlıyordu. Hizmetçi gene içinde: «Yarabbim, çabuk ol, yoksa onun için de benim için de geç olacaktır» diye dua ediyordu. Rose, Rosine, haydi koş, git o kadını bul, çabuk, tramvay gelmeden git o kadmı bul, ona de ki, evet ona de ki: «Efendim seni seviyor, bu kadan kâfi. Koş Rosine, ne duruyorsun? Ve elile Rosine'i dışan itiyordu. Rosine, nereye gideceğini ve ne yapacağını bilmeksizin çıktı, apartımanın kapıcısına koştu. Olanı biteni kapıcı kadma anlattı. Kapıcı kadın. ona, efendisine hiçbır hususta itirazda bulunmamasını tenbih etti, çünkü delilerin istediklerini yapmamanm hastalıklannı büsbütün vahimleş tireceğini duymuştu. Rosine'le kapıcı kadm, beraber sokağa fırladılar. Kadını bulamadılar, tramvay gelmiş. binip gitmişti. Rose, efendisinin yan'na döndüğü zaman, Mösyö Salvator onu hakaretli bir tebessümle süzdü. Rosine korkudan titriyerek: Mazur görün beni efendim mazur görün. O kadına gidip... şey... sizin onu... sevdiğinizi söylemek... istedim... fakat... orada değildi, gitmişti. Orada değil miydi? Orada olmadığını biliyorum. Mosyö Salvator, aşk yollarının engellerle kapalı olduğunu farketmeğe başlıyordu. Anlıyordu ki bu yolun her dönemecinde beşer fenalığı, hodbinlik yahud lâkaydî bin bir tebdili kıyafetle insanın karsısına çıkar. Dunnaksızm mücadele etmek, muzaffar olmak için düşmanı knha etmek lâzımdı. Rosine ürpererekten: Sîzî temin ederim ki. dedi, gelecek sefer beni göndereceğiniz yere vaktinde yetifirim. «fî*~. *•* O günden itibaren Rosine için yeni bir hayat başladı. Efendisi bir gülistan hulyası içindeydi. Bu hulya onun ruhunu ve çehresini nura garkediyordu. Mösyö Salvator kibar, müsamahakâr, yanına vanlır bir adam olmuştu. Ancak para bahsinde e^ki itiyadlanna dönüyordu; maamafih bu da kısa bir zaman içm. Rosine onu müsrif yapmaktan ümidini kesmemışti. Efendisinin garib aşkını kendilerine söylemek için, kucağındu çocuklarile, anaları, ameleleri, fakirleri ve zenginleri, papaslan, askerleri yolun üzerinde durdurmak vazifesini mükemmelen yapıyordu. Bu adamlar ekseriya Rosine'l alaya alıyor, hatta bazan zavallı kadıncağızı tahkir de ediyorlardı. Fakat Rosine efendisine vaziyeti büsbütün başka türlü gösteriyordu. Rosine'e böyle yapmasmı tenbih etmişlerdi. Çünkü ancak böylece, efendisi ya iyileşecek yahud da büsbütün delirecekti. Maamafih Rosine efendisine akıl ögret mekten de hâli kdhnıyordu. Meselâ çocuklar veya fakirler mevzuubahs olduğu zaman, ilânı aşk keyfiyetini birkaç kuruşla sevimlileştirmek lâzımgelmez miydi? Mösyö Salvator evvelâ: Aşk, manevî bir şeydir, tamamen manevî; diye itiraz etmişti. Fakat sonradan, çocuklara birkaç bisküi, f akirlere birkaç kuruş, askerlere birkaç sigara göndermek fikrini kabul etti. Maamafih kendisine pahahya mal olan bu adamlara ilânı aşk etaıekten mümkün mertebe kaçınıyordu. Bir gün, meydanm ortasında, iri yapılı bir zabıtai belediye memuru, bacâklannı ayırmış, elinde kamçısı, kalabalığın bir kaldınmdan diğer kaldırıma geçişine nezaret ediyordu. Kahramanımız pencere sinden onu seyrediyordu: İşte bir adam ki, üniforaıası yüzünden kimse kendisini sevtnez. Bu adam intızamı temsil ettnektedir ve insan, tabiat icabı, intizamsızhğı sever. Fakat ben bu adamı seviyorum, hatt3 diğerlerinden daha fazla seviyorum, çünkü bu adam en az sevilendir. Yalmz o benim kendisini sevdiğimi bilmez, aklına getirmez, böyle bir şeyi varid zannetmez... Rose! Rosine! Çabuk, koş, git bu adama... Bu sefer iş mü^külceydi. Alelâde vatandaşlar mevzuubahs olduğu zaman Rosine işin içinden kolaycacık sıyrılabiliyordu. Fakat bu, zabıtai belediye memuru! Ve vazifesini harfi harfine yapması lâzımdı, Mösyö Salvator, pencereden, bütün jestlerini takib edecekti. Gayet nazik bir işti bu. Rosine kat'î kararla ılerledi. Fakat zabıtai belediye memuru konuj RADVO Sinema artîstleri tıep gene ölüyorlar Son neşrolunan bir istatistiğe göre filim yıldızları, diğer meslek erbabından on beş, yirmi sene daha az yaşamaktadırlar Diyorlar ki, sinema artistleri ekseriya gene yaşlarında, hem de daima bir ka zaya veya bir felâkete kurban olarak ölüyorlar. Evet, bu söz kısmen doğrudur. Çünkü son neşrolunan bir Amerikan is tatistiğine göre filim yıldızlarının diger meslek erbabından on beş, yirmi sene daha az yasadıklan tesbit edilmiştir. Bu vakitsiz ölümün sebebi nedir? Sebebleri demek daha doğru olur, çünkü pek çoktur. Birincisi, fazla para kazanmak hırsile müthis yorgun düşecek derecede çalışıyorlar, kâfi derecede uyuya mıyorlar, sjşmanlamamak, inceliklerini ve güzelliklerini kaybetmemek için vü cudlerinin maddî muvazenesini muhafaza edecek şekilde yiyip içemiyorlar, bir kere faaliyete bagjadılar mı filim bitmeden sıhhatlerine bakacak vakit bulamıyorlar, bunun neticesi kalb sektesine, böbrek ve karaciğer hastahklanna, zatülcenbe, zatürrieye rutuluyorlar. İkincisi, tıpkı beyaz perdede olduğu gibi hayatta da büyük heyecanlar, aşklar geçirmek hevesine düsüyorlar, binaena leyh manevî şekilde de kendilerini harab ediyorlar. Herkes gibi alelâde bir yaşa yış tarzı onlara kâfi gelmiyor. Keyif verici maddeler kullanıyorlar, birçok tahrib edici zevklere dalıyorlar. Üçüncüsü, sinema artistliği insanlara diğer mesleklerden ziyade gizli bir takım mücadelelere gögüs germek mecburiyetini yükletiyor. Sivrilmiş olanlar diğerlerinin rekabet saikasile kurduklan maddî, manevî tuzaklara düsüyorlar, eğer artist diplomat, entrikacı bir adam değils« bunlara mukavemet edemiyor.. Dördüncü, beşinci ilâh.. Bir kısmı bize malum, bir kısmı da meçhul kalan daha birçok sebebler var.. Bu münasebetle on beş, yirmi senedenberi sinema artıstlerinden gene ölen bazılannın hatırasını yâd edelim. Suzanne Grandais Fransızdı. Ses"sîz filimde büyük muvaffakiyetler kazanmLŞt^ 1920 de 28 yaşında olduğu halde hayata gözlerini yummuştur. Vallace Reid Scssiz sinemanın büyük bir siması idi. 1915 te çevirdiği «Bir millet doğuyor!» bir şaheser olmuştu. 1923 te henüz 33 yaşında iken ölmüş tür. Maks Linder Sessiz filimlerin en büyük komiği idi. 21 yaşındaki kansiie birlikte 1925 te 40 yaşında olarak vefat etmiştir. Barbara La Marr Douglas Fair banks'la birlikte çevirdiği «Zenda mah pusu» unda büyük bir muvaffakiyet kazanmışn. 1926 da 28 yaşmda dünyayı terketmiştir. Rudolf Valantino Bütün dünya kadınlannm teveccühünü kazanmış bir l'önprömiye idi. 1926 da apandisitten ölüp gitmiştir. Janie Marese Michel Simon'la birlikte çevirdiği «Dişi köpek» le «Matmazel Nitus» operetinde büyük bir istidad göstermiş olan bir Fransız artistiydi. 1931 de bir otomobil kazası neticesi henüz 24 yaşında iken hayata gözlerini kapadı. Lya de Putti Emil Yanings'le çevirdiği «Ask uğrunda katil» de büyük bir muvaffakiyet kazanmıştı. Aslen Macardı. 1931 de 27 yaşında iken bir zatülcenbe tutularak öldü. Buğday tacirleri dün gene içtima ettiler Buğdaylarımızın standardizasyonu iş için şehrimizde yapılan toplantılara dün d« devam edilmiştir. Yapılan toplantılarda, üzerinde görü şülen proje bilhassa iki kısım arzetmektedir. Bunlar da: 1 Doğrudan doğruya diğer nizamnamelerde de mevcud olan ve 1705 ve 3018 numaralı kanunlara nazaran ya pılacak murakabeyi çerçeveliyen formuîlesmiş kısım. 2 Her mahsulün kendi teknik ve murakabe mevzuu olacak hususiyetler ortaya koyan hükümleri göstermektedir. Bu hususiyetler de, malın vasıflandırılması ve bu malın ne suretle teknik bir surette kontrol edileceği noktalarında top lanmaktadır. Toplantılar neticesinde, ıllc kısım üzerindeki müzakereler neticelenmiş ve Vekâletçe hazırlanmıs olan proje muvafık görülerek kabul edilmiştir. Kabul edilen $ekle nazaran, ihrac edilecek Türk buğdaylannın tipi üç ana vasfa ayrılmaktadır: 1 Sert buğdaylar. 2 Yumus.aklar. 3 Miksef. Her sınıf, vasıflarına ve yabancı maddelerine göre bir numaradan üç numaraya kadar derecelendirilmi?tir. Bu vaziyete göre Türk buğdayı, dokuz dereceye tefrik edilerek ihrac edilecektir. ^Dokuz derecenin içine dahil olamıyan mevaddı ecnebiye ve evsaf bakımından yemlik olarak ihracında mahzur bulunan buğdaylann da (yemlik buğday) adile ihrac edilmelerine imkân verilmiştir. Dünkü toplantılarda, bu vasıflann tesbitinden sonra ikinci kısmın görüşülmesine başlanmıs, nümuneleri tutulmasma, analizle, kontrol şartlarına aid hususlar üzerinde görüşülmüştür. akşamki program^ ANKARA: ' 12,30 karısık plâk neşrıyatı 12,50 plâk: Turk musı&lst ve halk şarkıları 13,15 dahıli ve harici haberler 18,30 plâkla dan^ musikısı 19,15 l u r k musıkısı \e h a l i §arkıları (Hıkmet Rıza ve arkadaşlarıj 20 saat ayarı ve arabca neşnyat 20,15 radyoîonik temsil (.Genc^er grupu) 21 havacüık hakkmüa konuşma. ı.şakır Hâzım Ergokrneru 21,15 studyo salon orkestrası 22 ajans haberleri 22,15 yarınkı program ve Lstiklâl marşı. ISTANBUL; 12,30 plâıkla Tuık mosikisi 12,50 havadıs 13,05 piâkla Turk musiklsi 13,30 muhtelıf plâk neşrıyatı 14 son 18,30 pâkla dans musıkisı 19,15 spor musahabelerı: Eşref Şefık tarafmdan 19,55 borsa haberleri 20 saat ayan: Grin\riç rasadhanesınden naklen, Sadi Hoşses ve arkadaşları tarafından Turk musıkısı ve halk şarkıları 20,45 hava raporu 20,48 Omer Rıza Doğrul tarafından arabca söylev 21 Semahat Ozdenses ve arkadaşları tarafından Turk musikLsı ve hafc şarkıları 21,45 orkestra 22,10 Novotnıden naklen konser: M. Kemal idarestnde orkestra 22,50 son haberler ve ertesi gunün programı 23 son. Yabancı merkezlerden müntehab parçalar Operalar 21,05 Breslav: Sihirli flüt (Mozart'ın). 21,15 Hamburg: Uly&ses (.Brandis Buys'unj). 21^0 ParLs (Radlo): Manon (Mas sent'nin). 22,05 Mılâno: Altın horoz (RinskiKorsakof'un). Gene olarak en son ölenlerden Renate MUller Pierre Baçef Fransada çalışan bir Rus artisti idi. Keyif verici maddelere fazla müptelâ olduğu için 29 yaşında öldü. Marcelle Rome Bilhassa facia filimlerinde çok muvaffak olmuş bir Fransız artisti idi. 1932 de cescdi «Sen» nehrinde bulundu. Henüz otuz üç yaşında idi. Rene Adore Holivud'da çalışan bir Fransız artisti idi. 1933 te üç sene süren bir rahatsızlıktan sonra 31 yaşında iken vefat etti. John Gilbert Sesli ve sessiz sinemada mühim muvaffakiyetler kazanmıştı. Bilhassa ekseri filimlerde Greta Garbonun partöneri idi. 39 yaşında öldü. Edith Mera Fransız filimlerinde «Vefasız kadın» rollerine çıkardı. 1935 te dudak kanserinden öldü. Henüz 32 yaşında idi. Thelma Todd Biraz kısa boylu olmasına ragmen sinemanın en güzel ve mütenasıb vücudlü kadınlarından biri olan Thelma'nm başına gelen felâketi kim hatırlamaz. 1935 t€ otomobilinde ölü olarak bulundu. Henüz 27 yaşında idi. Jean Harlov ve Renate Müller is« henüz s;eçen senenin kurbanları.. Bu vaziyet karşısmda sinema artistliği mesleğinin sade kazanclı bir iş olmadığı, ayni zamanda insanı kazalara, ihtiras lara, felâketlere sürükliyen bir meşguliyet olduğu anlaşılıyor.. Binaenaleyh bu işin saliklerine pek gıpta etmiyelim! Büyük konserler 20,35 Şimalî Irlanda: Haydn ve De bussy'nin eserlerl. 21,05 Sottens: Mozart ve Beethovea (4 iıncu senfoni) in eserleri. 22,05 Münih: Mozart'ın dort elle çaiuıacak bir piyano parçası (Sonate d = durj. Oda musikileri Operetler 23,45 Britl&h Natlonal: (Kuvartet çası, e = moll), par 20,15 Münih: Viyana havası (Günt m her'in). 21,15 Doyçlandzender: Şen dul (Le « har'm). Askerî bandolar Şarkı konserleri 20,15 Viyana: Muhtelif havalar. 21,05 Danzig: Lea Piltti (SopranoV. 21,15 Doyçlandzender: G. Callam ve Schmitt Valter «Şen dul» operetinde. HALKEVLERİNDE Ses müsabakasının neticeleri belli oldu Beyoğlu Halkevinin tertib ettiği ses müsabakasının hitam bulduğunu ev veice yazmıştık. Yapılan tasnıfte birlnciliği Bayan Leman Yalin ile Bayan Nuriye Atasayar, ikinciliği Vâhid Akartuna ile Muammer Efim kazanmıştır. Mükâfatları dün merasimle Bey oğlu Halkevinde tevzi edilmiştir. masına mâni oldu: Dinle beni hemşire. Artık bu hikâyeye bir nihayet vermek lâzım, hem bu günden tezi yok. Eğer efendiniz deliçe, onu tedavi edecek deüler evi vardır. Anladın mı? Evet efendim, beni mazur görün polis efendi... Fakat elimden ne gelir? Anlıyorsunuz ya? Yoldan geçenler onun aşkını ne yapacaklannı bilmiyorlar. Efendiniz aşkını kendine saklasın. Ve bundan böyle, siz de buralara kadar yorulmaktan vaz ge çin. Bu sefer Rosine, vaziyetin vahametini efendisinden gizliyemedi. Mösyö Salva tcr, dünya basma yıkıhyor sandı. Doğruydu. însaniar onun aşkını ne yapacaklardı? Bu böyledir. Hazineleri reddedecek kadar zengindirler. Rosine, efendisinin karşısmda, heykel gibi duruyor, onun gözlerinde, iyileştiğine alâmet bir ışık arıyordu. Oysa, Rasine'i hiç görmemiş, ilk defa görüyormuş gibi bakıyordu. Rosine bu bakışm harareti altında eridiğini hissediyordu. Mösyö Salvator'un gözlerinde bir şimşek çaktı. Acaba bu mümkün müydü? Niçin mümkün olmıyacakmış? Ve Rosine bu hararetli ve musir bakışlardan kurtulmak için, kendini muayeneye koyuldu, acaba başka bir rop giymiş olsaydı daha alımlı olmaz mıydı? Elli yaşına ragmen bir gene kız hali olduğunu birçok kimselerden duymamış mıydı? Mösyö Salvator gözlerini Rosineden ayırmıyordu. Kendi kendine: «Bana ne zararı olacak, bilâkis kân vardır. Ay sonunda aylığını istemez bundan böyle... Ve sonra, o kadar yakuvmda, elimin altında ki! Merdivenlerden inmeğe bile lüzum yok!» Mösyö Salvator, hizmefçisine yaklaştı. Kadıncağız, ıki titrek elin kendisini aradığını, iki kolun kendisini sıktığını hissettiği zaman, kendini bıraktı ve gözlerini yumdu. Erkeğin dudaklan ise ilk defa olarak: Rose... Seni seviyorum, kelimelerini telâffuz ediyordu. Rose kendi kendine: «Bırak karm olayım, göreceksin!» diye düşünüyordu. Ve erkek tekrarl.yordu: Seni seviyorum Rose' Çeviren: CEVAD SAD1K Sıvas öğretmenlerinin tetkilç gezisi Sıvas (Hususî) Trenlerde yapılan tenrilâttan istifade ederek yurdumuzun diğer köşelerini de görmek, oralardaki kardeşlerimizle temasa gelerek meslekî sahalarda içtimaiyat nokta smdan bilgiler edinmek ve oralardakt asarı atikayı görmek üzere Kültür Di rektörü Cemal Gültekinin başkanlığında 21 i kadın ve on beşi erkek olmak üzere 36 öğretmenimiz Sıvastan Malatyaya hareket etmışlerdir. Bir gün Malatyada kaldıktan sonra Elâzığ ve Diyarbakıra gıdecekler ve oradan gezilerine devam ederek ayni yoldan şehrimize döneceklerdir. Bir iki satırla •İf Fransız muharrir ve rejisörlerinden Yves Mirande'ın hazırlamakta olduğu «Casino de Paris» filmine mukabil gene ayni isimde diğer bir kordelâ daha ya pılmaktadır. Bu ikinci filmi Fransız rejisörü Rene Pujel idare edecektir. •^ İki küçük kayma şampiyonu Robby Breen, İrene Dare «Buzlar kırılınca.. isminde bir filim vücude getireceklerdir. Bu kordelâda John Barrymore'un eski kansı Dolores Costello da oynıyacaktır. •İC Fransız artisti Rene SaintSyr, filim amili Tom Valls'in yapacağı «Pansiyondaki yabancı adam» filminde başrolü oynamak üzere angaje edilmiştir. *Jc Robert Montgomery ile Virginia «Sarı Jack!» isminde bir macera filmi yapacaklardır. Bir motosiklet kazasi Diyarbakır Ağırceza mahkemesi azasmdan mütekaid avukat Enis Nazmi Atahanın kayınpederi Suphi Akmen, dün Beyoğlunda Adana apartımanı önünden geçerken, polis komiserlerinden Şahi nin motosikleti, kazaen kendisine çarparak bacağından yaralamıştır. Yaralı, Beyoğlu hastanesine yatınl * mış, Müddeiumumilikçe kaza hakkın da tahkikata baslanmıştır. Ağacdan düşerek öldü Kartalda Ankara caddesinde 25 nu marda mukim Muazzez ismindeki bir kadın Ihlamurçiçeği mevkiinde bir ağac dibinde ölü olarak bulunmuştur. Bu kadının sinir hastalığma müptelâ olduğu. hatta bir müddet de Bakırköy Emrazı Asabiye hastanesinde tedavi edil diği ve ağacdan düşerek ölmüş bulunduğu anlaşılmıştır. Sinemalarında Her hafta Cumartesi ve Pazar gönleri saat 13 ve 14,5 da ALKAZAR YILDIZ SIK ve MiLLî Her sah günii saat 13 te Talebe, Çırak ve Çocuk MATıNELERi : Duhuliye 10 KURUŞ 8u hattadan itibaren Halk Matİneleri : Fiatlar 15 ve 20 kuruş Ağac altında bulunan çocuk Çatalcada Havuzlar mevkiinde bir ceviz ağacının dibinde çalılar ara^ında bir buçuk aylık bir çocuk cesedi bulunmuş ve yapılan tetkikat neticesinde bu çocuğun Silivri kazasma bağlı Avren köyünde Şefika isminde bir kadın ta rafmdan bırakıldığı anlaşılmıştır. AVRUPAYA TALEBE GöNDERiLECEKTiR Fabrikalarımızda bir yıl staj yaparak iş, yabancı dil ve bilgi bakımlarından gereği gibi ha zırlandıktan sonra sıhhat ve kudretleri en iyi birkaç lise mezunu sınaî kimya elektrik ve makine yüksek mühendisi yetiştiril mek üzere Almanyaya gönderilecektir. Staja kabulde bilhassa fen derslerinde not vaziyetleri, Almanyaya gönderilmede ise staj neticeleri esastır. İsteklilerin temmuz sonuna kadar aşağıda yazılı belgeleri, tstanbulda Taşhanda Türk Endüstri ve Tecim Anonim Şirketi Direktörlüğüne göndermeleri lâzımdır. 1 Hal tercümesi, 2 Sıhhat raporıı, 3 Mezuniyet ve olgunluk notlarımn tasdikli suretleri, 4 9X12 üç tane boy fotoğrafı. Not: Staj talimatnamesi bürodan ahnabilir, istiyenlere posta ile de gönderilir. Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinden : Askerlîk işleri ^ Beyoğlu Askerlik şubesinden: Şubemizin yabancı yoklama defterinde yoklama kaçağı olarak muayene edilen 316 333 doğuınlulardan san'atkâr eratın 5'7/938 gününde sevkedileceğinden mez kur günde şubeye gelmeleri ve bu doğıanlulardan bedel vereceklerin 5'7/938 akşa mına kadar bedellerinin kabul edileceğl ilân olunur. Teşekkür Daha henüz pek gene bir çağda, bizden ebediyen ayrılarak, hayata gözle rini yuman sevgili oğlumuz mühendis Yani Seferiadinin ölümü dolayısile çok acı olan bu elem ve matemimize işti rakle beyani taziyette bulunan muhterem zevatın bu lutufkârlığma ebedî şükranlarımızı sunmayı bir vecibe addederiz. Mühendis Anastas Seferiadi ve ailesi"