CUMHURI*İ!/r 11 Haziran 1938 Küçük hikâye I Nick Carter'in ölümii ları, bos konserve kutulan, yağlı paçavralar acılmıştır. Kuru ve sıska, solgun otlar her tarafta, fakat gelişi güzel bitmiştir. Bina içinde, müdürler sükuneti temine mecbur edilmektedirler. Parkeler paspaslarla örtülüdür, duvarlar biyej halılarile kaphdır. Bütün kapılar çifttir, pek küçük olan pencerelerin, rüzgârı kesen iki veya üç perdesi vardır. Bu ev içinde iken, beş yüz metre uzaktan ^eçen trenlerin düdük seslerini işit mek imkânsız gibidir. Sıra ağaclar rüzgâr ve seslere karşı durur. Bu evden çıkıp gürültüye ve sese kavuşunca, sessizliğe ahşmış olan kulaklar çınlamağa başlar. O zaman, gününe göre kara veya beyaz elbiseli büyük sır işe karışır. Her günkü sıkıcı çahşmadan yorulmuş olan bir yolcu buralarda yolunu şaşırınca, bazan, kör kuşların sesine benziyen bir gürültü işitir. Hemen korkunc cinayetleri veya işkenceleri, kanlı sahneleri düşünür, fakat, kulak kabartıp bu gürültünün u zun, ve yayılan bir gülmeye değiştiğini işıttıği zaman korkusu artar. Kaçmak ister, fakat düdük seslerini, hıçkırıkları ve önünde ardında sıçnyan ve onu kasıklarını tutacak kadar sarsan deli gülmesini işitince derhal durur. Sır, avının üstüne atılan bir kuş gibi, küçük şehir üstüne gölge salmış. Klinik hemen koyu kırmızı boyanmış. korku bu sınn civarında uçuyormuş. Halk uzun binalardan uzak lasmış, ve aileler pazar ve bayram gün leri civarda gezme yapamaz olmuşlar. Hatta uzak evin lâfını bile ettirmezler miş. Polis müdürü; bir gün, vazife icabı, bu binayı iyice gezmişti. Ertesi cumartesi, polis müdürlüğünün balosunda ziyaretini anlatmısh: « Müdür elli yaşlarında, iri yapılı ve sağlam bir adam. Gö'zlük arkasmdaki bakısı canh ve keskin. Delıllerile beraber bana sistemini anlattı, fakat itiraf ederim, hiçbir şey anlamadım, yahud çok az şey anladım. Bana her tarafı gezdirdi. Hastaları sorguya çektiği salon çok şayanı dikkat. Duvarda her türlü tablo, ve her tablo arasında kırmızı ile yazıl bir numara var. Pencere önünde, mış yüzü manzaraya bakan, tabiî büyüklükte bir antik heykel' duruyor, bunun bir hermaphrodite olduğumı sanıyorum. Müdürün orada nıçin bırçok ceb, çalar ve asnja ja%t topladığını anlamadım. Saymadım amma, mübalâğasız, otuzdan veya kırktan fazla olduğunu söyliyebili rım.» Genc ve güzel polis müdürünü dinliyen kadınlar gülüyorlardı. Bu acayıb odanın tasviri onları o kadar eğlendirmişti ki, dansetmeği unuttular. Bu muvaffakiyetinden gururlanan polis müdürü devam etti: « Müdür, nihayet, bana bazı höcreleri gösterdi. Çok güzel odalar, mobilyeleri lüks, döşemeleri kalın halılarla örtülü. Bu odalarda hüküm süren sükut o kadar mutlak ki, zaman durmuş sandım. Tezadı tasavvur ediniz. «Periskop denilen bir alet, yani mü nasib tarzda konmuş aynalar sayesinde, muşa hede edildiklerinin farkında olmı yan ve bana tamamen sakin görünen birco k deliler gördüm. İçlerinden bilhassa birisi nazarı dikkatimi celbetti. Bu, masül yapmakla kendini eğlendiren bir Hercule'di. Müdüre bu adamın kim olduğunu sormuştum. «Size admı söyliyemem, mesleki sırdır, cevabını verdi. Fakat, şunu biliniz ki, o, spor âleminin birkaç ay putu oldu, meşhur bir boksördür.» Hepsi de bana sempatik görünen daha birçok hastalar gördük. Çok güzel bir kadın da va rdı.s •f» *»» *t* RA D Y O Jean Gabin'i Holivuda çağırıyorlar Fransız artistinin «Sisli rıhtım filminde gösterdiği kudret ve meharete herkesle birlikte Amrikalılar da hayran kaldılar Paristen yazılıyor: Fransızların tanınmış karakter artisti Jean Gabin «Sisli rıhtım» isminde bir film çevirdi. Bu kordelâ dünyanın her tarafında olduğu gibi Amerikada da mühim akisler yaptı. Bunun üzerine Jean Gabin'in Holivud'a çağrılarak ayni eserin bir ingilizce versionunun yapılacağı rivayetleri deveran etmeğe başladı. Fılm hakikaten nazarı dikkatı celbedecek bir güzelliktedir. Onun için evvelâ size mevzuunu hulâsa ediyorum: Jean müstemleke ordularınm birinde askerdir. Bir yolunu bulup kaçıyor ve Havr limanına geliyor. Sisten dolayı gözgözü görmez bir vaziyette olan lı manda bir sarhoşla tanışıyor. Sarhoş onu kimsenin takibine uğramadan emniyetle oturabileceği «Panama» ismindeki eski külhanbeyilerden birinin idaresinde olan meyhaneye götürüyor. Delikanlı orada Nelly adında genc ve güzel bir kıza rastgeliyor. Onun böyle bir yerde bulunmasmın sebebini kendi kendine izah edemiyor, bereket versın kız, bu hususta tafsilât vermekten çekinmiyor. Kaba bir adam olan babahğının zulmundan kaçıp buraya iltica ettiğini söylüyor. Jean kızla konuşurken dışanda birtakım gürültüler oluyor. Üç gangster bozuntusu kapının önünde silâh atıyorlar. Bir müddet sonra içeriye bir kart postalcı dükkânmı işletmekte olduğunu ifade eden sakalh bir adam giriyor, eli kan içinde... Adı Zabel... Gangsterlerin hücumuna uğradı ğını söylüyor. Eli kanlıdır. Yıkanınca geçiyor... Yara filân bir şey yok... O halde bu kan nereden geliyor... Sabah oluyor. Jean ve Nelly, gezmeğe çıkıyorlar. Üç gangster bunları karşılıyor ve Nelly'den «Maurice» isminde birinin ne olduğunu soruyorlar. Jean onlara güzel bir dayak atıyor, kızı taarruzdan kurtarıyor. Nelly'yi meyhaneye bıraktıktan sonra rıhtımda dolaşm*ğa çtkfyör," Cebinde yüz frank bir para buluyor... Bunu muhakkak cebine kız koyffluşHir... Ona bîr hediye almalc içfn dükkânlardan birine giriyor. Burası Zabel'in dükkânıdır ve bu sakalh adam Nelly'nin babalığmdan başka biri değildir. Jean'a para mukabilinde gizli bir işte kendisine yardım etmesini teklif ediyor. Jean kabul etmiyor, nhtımdaki ge zintisine devam ediyor. Orada gemiler den birinin doktorile tanışıyor. Doktor, kendisile birlikte Brezilya'ya gelmesini söylüyor... Delikanlı içinde bulunduğu müşkül vaziyetten kurtulmanın yolunu nihayet bulmuştur. Fakat Nelly'den nasıl aynlacak?.. îkisı tekrar gezmeğe çıkıyorlar ve üç gangsterle aralarında gene bir hâdise oluyor. Jean onlardan Luci en'i tokatlıyor. Haydud da bir sırası geldiği zaman kendisinden intikam alacağını alenen söylüyor. Ertesi sabah, genc kız henüz uykuda iken Jean dışarı çıkıyor. Onu Brezilyaya götürecek vapurun bacasmdan du manlar tütmektedir. Oh... İki üç saat sonra yeni bir hayata kavuşacak! Dönüp geldiği zaman kıza veda et mek mecburiyetinde kalıyor... Nelly kendisinin de beraber geleceğini söylü yor... Jean seviniyor... Hazırlık gör mek üzere çarşıya gidiyor. Sokakta Zabel'le karşılaşıyor. Zabel, Nelly ile fazla meşgul olmamasını, yoksa Maurice gi Philippe Soupault'dan nızı rica ederim. Bir zamanlar renkli bir hasta bakıcı, Albert Martel adlı bir zenci kullandınız, değıl mi? Sahiden. Bu adam hakkında bana îzahat verebilir misiniz? iyi bir hasta bakıcıdır, beni çok memnun etti. Misline az rastlanan kuv vetile, cesaretile, hastalanmızı itaate mecbur etmek, bilhassa, korkunc, hâkim ve kendilerine emredilmekten hoşlanmıyan azılı dediğimiz hastalanmızı korkudan sindirmek hususunda bize büyük yardımları oldu. Albert Martel çok az bir zaman, bir veya iki ay kaldı, zannederim.. O zamandanberi kendisini hiç gördünüz mü? Evet, bir defa. Bir akşam, güzel bir otomobille geldi, antrparantez güzel bir otomobil. Dostlarına şimdi şoför ol duğunu söylemişti, fakat bir centilmen gibi giyinmişti. Bu ziyaret ne zaman oldu? Uç hafta oluyor. Patsy Murphy doktora tesekkür etti ve af dıledi. Ayni akşam âmirine telefon etti, o da Patsy'yi hararetle tebrik etti. Nick Carter, Patsy'ye pek az zahmete mal olan bu küçük anketten memnun görünüyordu. « Kliniktekileri isticvabda devam et, Martel'in bir arkadaşmı bulmağa çalış, ona emniyet ver. Belki adresini de öğreneceksin. Chik ve ben bir pist tutuyoruz.» Hareket ettiği günün akşamı trenden kırk yaşlarında bir adam atladı ve derhal klinike doğru gitti. Bu, birkaç gündenberi beklenen yeni hasta bakıcı idi. III İkinci kata bakmakla mükellef yeni hasta bakıcının gelişinden iki hafta son ra, kliniğin avlusunda, Amerikan mar kah bir otomobil durdu. Agustos ayı ortalarıydı, boğucu bir sıcak vardı. Zenci şoför arabayı kapının önünde bıraktı, motörü durdurmağı unuttu. Kapıcının elini sıktı, ve kapıcının oğlile beraber binaya girdi. Bu gelişten bir müddet sonra, ikinci katın bir penceresi açıldı, kapandı, gene açıldı, gene kapandı. Hemen iki ocak amelesi duvara karşı pencere içine oturdular, yemeğe ve içmeğe başladılar. Bü yük binaya büyük bir dikkatle bakıyor gibiydiler. Şoför klinik müdürüne hürmetlerini bildirmeğe, hasta bakıcıların ellerini sıkmağa gitti. Hastalar her günkü futbol oyunu için giyinmeğe başlamışlardı. Albert adlı adam, ikinci katın hasta bakıcısını görünce: Kim bu herif? diye sordu. Albert yeni hasta bakıcıya baktı, sonra gülmeğe başladı. Deliler çok neş'eli görünüyorlardı. İçlerinden biri şarkı söylüyormuş gibi: «Güneş var, güneş, güneş...» diye tek rarlıyor, sonra duruyor, gülmeğe başlı yordu. Hemen oyun başladı. Albert de oynamak müsaadesini aldı. Oyun başladıktan bir müddet sonra, bir kargaşalık oldu, ve o zaman feci bir kaza vukubuldu. Alberl koşarken düştü, ve düşerken de yeni hasta bakıcıyı düşürdü. Yaralanmış bir insan gibi bir çığhk kopardı. Kandan kıpkırmızı olan elini kaldırdı. Delilerden birkaçı bağırmağa başla dılar, birbirine kenetlenmiş olan oyuncuların üstüne atıldılar. Masül yapan Hercule sağa sola yumruk savuruyordu. Gözü kararan yeni hasta bakıcı, bir el silâh attı. İki serseri, ellerinde rovelverler duvardan atladılar. Hastalar gülüyor, bağırıyorlardı. Bazıları, ateş eden iki serserinin üstüne atılıyorlardı. Nihayet, döğüşenler ayrıldı, yerde çok ağır yarah beş kişinin yattığı görüldü. Hasta bakıcı boğazlanmışh. Eski hasta bakıcı Martel sır olmuştu. Şaşkına dönüp hemen otomobiline koştu. ve kaçtı zannedıldı. İki serserinin kafalarında kurşun yaraları vardı. Bayılmışlardı, birkaç saat sonra öldüler. Ölüler morga kaldırıldığı zaman, hasta bakıcı ile iki serserinin başlarında perukaları bulunduğu anlaşıldı. Ancak o zaman Nick Carterle iki muavini, yeğeni Chik ile arkadaşı Patsy Murphy'yi tanıdılar. akşamki programj ANKARA: 13,30 karışık plâk neşriyatı 13,50 plâk: Türk musıkısi ve halk şarkıları 14,15 dahilî ve rıaricî haberler 18,30 çocuklara Karagoz (.Küçuk Alu 19,15 Turk musikisi ve halk şarkıları (Servet Adnan ve arkadaşları; 20 saat ayarı ve arabca neşriyat20,15 Türk musikisi ve halk şarkılan ^Hıkmet Rıza ve arkadaşları) 21 Ankara ilkbahar at yarışlarının beşmci haftasında koşuya ıştirak edecek atlar ve kazanma ihtımalleri hakkmda konuşma (Abdurrah man Atçı; 21,15 studyo salon orkestrası 22 ajans haberleri 22,15 yarınki program. ve Istiklâl marşı. ISTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 havadis 13,05 plâkla Turk musikısi 13,30 muhtelif plâk neşriyatı 14 son 18,30 plâkla dans musikisi 19,15 konferans: Universite namına: Doçent Munir Sarp yener (.Çocuklarda kemik ve oynak yerlerinin tuberkülozj 19,55 borsa haberleri 20 Necmeddin Rıza ve arkadaşları tarafından Turk musikisi ve halk şarkıları 20,45 hava raporu 20,48 Omer Rıza taraîından. arabca soylev 21 BeLma ve arkadaşları tarafından Turk musikisi ve halk şarkıları, saat ayarı 21,45 orkestra 22,15 ajans haberleri 22,30 plâkla sololar, opera ve operet parçaları 22,50 son haberler ve ertesi gunün programı 23 son. Sabahın saat dördü. Nick Carter uyuyor, fakat uykusunda e ' dinlemekte devam ediyordu. Telefon çmgırağı onu yarı uyandırdı. Muavini Patsy'nin sesini bekliyordu. Allo, Nick mi? 367. Benim. Gördüm. Mühim bir neticeye varama... Anlat! Ev istiridye gibi kendi kendine açılıyor. Içeri girmek ıçin kapıyı iyice zorlamak lâzım, omuzlamakla iş bitmiyor. Antişambrdaki on dört masa boy sırası dizilmiş. Birincisinin üstüne bir portakal ve bir bıçak, ikincisinin üstüne yeşil bir kalem, üçüncüsünün üstüne hayvan kavkaaları, dördüncüsünün üstüne yeni bir İspanyol meteliği, beşincisinin üstüne iki renkli (mavi ve sarı) bir mendil, altıncısının üstüne bir makas, dokuzuncusunun üstüne bir yağ kandili. onuncusunun üs tüne beyaz bir karanfil, on birincisinin üstüne bir gül ve bir karamela, on ikincisinin üstüne şarab dolu bir kadeh, on ü çüncüsünün üstüne sadef bir fil heykeli, sonuncusunun üstüne bir kart vizit, Sa Majeste îran Şahınm kartı konmuş. Yedinci ve sekizincinin üstünde hiçbir şey yok. Uzunluğu on, genişliği dokuz metre olan sonuncu ve büyük masan:n ayakla nndan birinde bir zil düğm'"5İ var. Yarı açık kapı bir salona açıhyor. SaIondaki ocakta aleş yanıyor, koltuklar dan biri üstünde bir çift eldiven var. Beyaz boyalı, birbirinden çok farklı 18, 322. 4 numaralı üç oda gördüm. 18 nurrıaralı cdada genc bir kadın zifaf yatağında yatıyor. Sağ elinde bir çiçek, sol elinde bir baston tutarak uyuyor; uyandıramadım. Oda çok iyi döşenmiştir. Uçüncü smıf bir otel odası zannedilir. Salona tekabül eden 322 numaralı oda, Versailles sarayındaki X I V üncü Lui odasının tam benzeridir. Yalnız, Kralın balmumundan portresi yerine bir çalar saat konmuş. 4 numaralı odada, siyah elbiseli, yakalanna birer çiçek takmış iki adam satranç oynuyorlar. Bu iki adam ölüdür. Bu kapıyı kapamış, kilere çık mıştım. Burası çiçekli, büyük bir yatağı ve küçük bir masası olan geniş bir odadır. Yerde bir telefon: Nazarı dikkatimi rı»fliMpn VP hpni rneraka düsüren (itiraf ederim, Nick, biraz korktum) içinde hâlâ yiınan bir sigara gördüğüm tabladır. Yatak bozulmuştu. Elimi koydum, henüz sıcakh. İnsiyakî bir hareketle silâhımı tuttum, \e kilerin her tarafını dolaştım, kimse yoktu, köşeye bir şapka atılmıştı. Şapka, Vendome meydanında, merhum Kral VII nci Edouard'ın şapkacısı M. Gelotdan satın alınmış bej renkli melon bir şapka idi. Ortalık iyice kararmıştı, parmakları mın ucuna basarak inerken elektrik lâmbamı yakmıştım. Şarab mahzenini de görmem lâzımdı. Girecek yerini bulamadım. Kapısı duvarla b'rülmüş olacaktı. Bu duvarın arkasında sesini iyice işitemediğim birinin konuştuğunu farketmiştim: Telefon ediyordu, kulağımı duvara yapıştı rarak dinliyordum. Boşuna uğraşmışım, evden çıktım, fakat burası da duvarla örülmüştü. Bahçede, bir ağacm altına çömelerek ve sırtımı duvara dayıyarak, tabiî bir ihtiyacını defeden bir kimse gibi, Iâmba yakmağa veya pancurlan kapa mağa mecbur olacağmı düşünerek, evde oturan insanı gözetliyordum. İki saat bekledim. Karşıki duvar üstünde bir yüz göründü. Yüz simsiyahtı, üstünde balıklar gibi parlıyan iki göz, kalbe benziyen bir ağız vardı. Birkaç saniye geçri. Sükut yerlere sürünerek ilerliyordu, sonra fener tutan bir el yılan gibi dikildi. Adam büyüdü, bahçeye atladı. Kutudaki mektubu aramağa gitti ve çıktı. Adam iri yarı, resmî elbiseli ve beyaz eldi venli idi. Yürüdüğünü, sonra durduğunu işittim. Gitmesini bekliyordum. Fakat beyhude. Avucumun icinde rovelver, onu görürüm diye ben de bahçeden çık tım, fakat rıhtımda hiç kimse yoktu. İlk rastladığım kahveden sana telefon ediyorum. Söylemeği unutuyordum, rıhtımda bir zarf buldum. Bana ehemmiyetsiz gibi göründü. Kücük ebadda mavi bir zarf. Üstünde su adres var: Ikinci Ihlamur caddesindeki maîikâne sahibi mösyö. Evvelisi günkü tarih, P...den postaya verilmiş. Bu şehir Fransanın garbındadır, zannediyorum.» Allo! En sür'atli vasıta ile gel II Fransanın garbındaki bir şehir civa rında, şımendıferle gelince, hattm sağında, görünüşü kasvet veren büyük bir ev görülür. İlk bakışta bu büyük binanm manastır olduğu düşünülür. Binanm etrafı düzîüktür, yer yer bodur ağaclara rastlanır. Geniş arazi üzerinde birbirinden gayri müsavi uzaklıkta büyük evler yükselir. Gene bu geniş arazinin ötesine berisine rüzgârın uçurduğu kâğıd parça Yabancı merkezlerden müntehab parçalar Jean Gabin bi onu da öldüreceğini söylüyor. Deli kanlı aldırmıyor... Dönüşte, bir taraf tan iki sevgiliyi Brezilya'ya götürecek vapurun düdüğü acı acı öterken, diğer taraftan da üç el silâh patlıyor... Lucienin kurşunlarile Jean yere seriliyor... Vapurun düdüğü hâlâ ötüyor... Nelly koşup sevgilisini kucaklıyor... Heyhat artık o, cansız bir cesed, ruhsuz bir vücudden başka bir şey değildir. Bütün roünekkidler Jean Gabin'in bu eserdeki tabiî ve samimî temsil kudretine hayran kalmışlardır. Lucien'i canlandı ran Pierre Brasseur de kalleş bir haydudu çok iyi yaratmıştır. Michel Simon, diğer filmlerindeki rollerinden hiçbirine benzemiyen canh bir tip yaşatıyor. Michel Morgan'a gelince, genc kız Nely rolünde mükemmeldir. Hele son sahnedeki ümidsizliğini çok insanî bir şekilde izhar ediyor ... «Sisli rıhtım» bazı Amerikan filmlerini hatırlatmakla beraber onlardan çok daha fazla hisse hitab eder şekilde vücude aetirilmiştir. Operalar Büyük konserler 20,15 21,05 21,05 21,35 22,05 22,05 Milâno: Geceleri serseri ıkadın (Bellini'nın). gezen Oda musikileri Berlin: R. Strauss'un eserleri. Konigsberg: Muhtelif parçalar. Varşova: Senfonik konser. Strassburg: Orkestra konseri. Munıh: Avusturyalı bestekârlarıa eserleri. 22,20 Luksenburg: Bela Bartok, RousseL Aubert, Jasmach'm eserleri. 24,05 Kolonya: Gece konseri. Operetler 21,05 19,35 Saarbrücken: Dvorak'ın eserlerL 23,35 Doyçlandzender: Rossini'nin esef leri. Saarbrücken: Cenubda bir temsil (Kneipe'nın). 21,15 Hamburg: Gasparone (Mil •* löcker'in). 21,35 Lyon (P. T. T.): İyi kalbli Kraî Dagobert (Rousseau'nun). 22,05 Roma: ilkbahar neşesi (Straus • • sun). ' 22,25 Beromünster: Dul kadın (Fall'in), 20,15 20,15 21,05 Danzig: Nefesli sazlar konseri. Frankfurt: Muhtelif havalar. Breslav: Askerî havalar. Askeri bandolar f Bir ikî satırla + Holivud'da toplanan bir san'at jürisi tavır ve edada Norma Shcearer'i, samimilikte Clark Gable'i, sükunette Myrna Loy'u, talâkatte Robert Taylor'u ve Villiam Povvel'i, konuşma güzelliğinde Margaret Sullavan'ı, zarafette Rosalind Russell'i, harekette Jannette Mac Do nald'ı, sadelikte Virginia Bruce'u birinci seçmistir. •Jc Nevyork'taki maruf stüdyonun sahibi Hal Roach «Birleşik artistler» şirketile bir mukavele akdetmiştir. Bir senede 6 8 filim vücude getirecektir. Bu mu kavele ile Laurel ve Hardy filimlerinin tevzii hakkı da «Birleşik artistler» e intikal edecektir. Hal Roach'ın vücude getireceği kordelâlarda rol alacak artistler şunlardır: Fredric March, İrene Dunne, Ronald Colman, Katharine Hepburn, Constance Bennett, Harold Lloyd. Hal Roach sinemaya ilk defa kovboy filimleri mümessili olarak ve 25 dolar haftalık ücretle intisab etmiş, sonra Harold Lloyd'le tanışmış, ikisi mevcud paralarını birlestirerek bir kordelâ yapmışlar, bu suretle şöhret ve servet sahibi olmuslardır. •^ Holivud'da «Bir milyon için» is minde bir filim çevrilmektedir. Bu kordelânın başrollerini Varner Baxter, Peter Lorre oynıyacaklardır. NÖBETÇİ ECZANELER Bu gece şehrimizdeki nöbetçi eczaneler şunlardır: İstanbul ciheti: ' Eminonünde (Mehmed Kâzım), Alem» darda (Arif Neşet), Kumkapıda (Haydar), Küçükpazarda (Hikmet Cemil), Şehzadebaşında fAsaf), Fenerde (Emilyadi), Kara* gumrükte (Arif), Şehremininde (Nâzım), Aksarayda (Z. Nuri), Samatyada (Rıdvan), Bakırkoyde (İstepan), Eyübde (Arif Beşer) eczaneleri. Beyoğlu ciheti: Şişli Halâskârgazi caddesinde (Nargileciyan), Taksım Istiklâl caddesinde (Limonciyan), Istiklâl caddesinde (Dellâsuda), Asmalunesçldde (Kinyoli), Karaköyde (Hü< seyin Husnu), Kasrmpaşada (Müeyyed), Hasköyde (Nesim Aseo), Beşiktaşta (Sü leyman Receb), Ortakoy, Arnavudköy, Bebek eczaneleri. Kadıkoy Moda caddesinde (Nejad), Altı^ yolda (Namık), Uskudarda fitimad), Büyükadada (Şinasi Rıza), Heybelide (Halk), Beykoz, Paşabahçe, A. Hisar eczaneleri. Evlenme Bayan Eliz Behar ile Bay İsak Motolanın evlenme töreni, 12 haziran ya nnki pazar günü saat 16 da Galatada Zülfariz sokağmdaki Musevi sinagosunda icrası mukarrerken aile erkâmndan binnin anî hastalığı hasebile dünkü cuma günü pek hususî bir surette icra kılmmıştır. Tarafeyne saadetler dileriz. Bir ilkbahar günü, trenden, omuzun da fotograf makinesi, şık bir delikanlı nın, bir İngiliz seyyahının indiği görüldü. Polis oteline yerleşti, ve birkaç gün civarda gezintiler yaptı. Tacırlere ve kahve garsonlarına bazı sualler sormuştu. Bilhassa klinikle alâkadar görünüyordu. Geveze berber ona, hemen istediği bütün izahatı verdi, ve güzel bir gün, daha esaslı malumat almak bahanesile, müdürden kendisini kabul etmesini rica etti. Ailesinden binnin sinirlerinden fazla mustarib olduğunu ve bu tedavi tarzını tecrübe etmek istediğini yazmıştı. Müdürlük odasıIV na girdiği zaman, müdürden bütün kapıAkşamın saat yedisine doğru bulvarların kapatılmasmı ve birkaç çeyrek zarfında rahatsız edılmemeleri içm lâzım larda bağırılıyordu: Nick Carter'in ölümü. gelenlere emir verilmesini rica etti. DokEli sarılı bir zenci bir gazete aldı ve tor, hastaları tarafından alınması istenen bu tedbirlere yabancı değildi. Delikanlı vüz frfnklık bir banknot verdi: Üstü â" «ende kalsın! dedi. yı temin etti ve hiç kimsenin konuşmalaÇeviren: rını inkıtaa uğratmıyacağım bildirdi. Şerif Hulusi «Şüphesiz, Amerikalı polis hafiyesi Nick Carter'i tanıyorsunuz?» Doktor: Gayet iyi tanıyorum! dedi. Ben onun muavınlerınden bırıyim, ve, nazan dıkkati celbetmeden, bir an kete başlamak istiyorum. Sırn saklama ÖLÜM Devlet Demiryolları Balıkesir üçüncü işletme Yol Başmüfettişi Mehmed Hilmi Belik vefat etmiştir. Cenazesi Gümüşsuju hastanesi kar şısmda Bağodaları sokağında 33 numa ralı Salih Murad apartımanmdan kal dınlarak öğle namazmdan sonra Dol mabahçe camiinde namazı badeleda Edirnekapıdaki kabrine defnedilecektir. ÖLÜM 9 haziran perşembe akşamı vefat et miştir. Merhume Samsun meb'usu Dr. Asım Sirelin yeğenidir. İş Bankasmda murakıb Enver Sirelin, öğretmen Ha rıka Sirelin, profesör heykeltıraş Nejad Sirelin, Abdürrahman Naci müessesesinden Nihad Sirelin ve tüccar Bedi Şazi Sirelin anneleri. Merhum ressam Avni Lifijin, heykeltıraş Nermin Sirelin, Suzan Sirelin ve Kâmran Sirelin kaymvalideleridir. Cenaze 11 haziran cumartesi günü Nişantaşmda Güzelbahçe sokağmdaki evinden saat 12 de kaldırılarak Teşvikiye camiinde öğle namazını müteakib namazı kılındıktan sonra Edirnekapı şehidliğinde aile mezarlığmdaki son rahat yerine götürülecektir. Merhum Dr. İbrahim Şazi Sirelin Sevgili oğlum ve kardeşimiz Yahya Mümtazın vefatı münasebetile duçar eşi Bayan Y. Şazi Sirel Teşekkür olduğumuz eleme iştirakle bizleri tesliye lutfunda bulunan dostlarımıza ve vatandaşlarımıza ve akrabalarımıza samimî kalbimizle teşekküre, muhterem gazetenizin lutfu delâletini rica ederiz. Aynilhayat, Ulviye, Semih, Salih Teşekkür Yeni çıktı ilk aşk H. Rıjat Türgenef ÜÇÜNCÜ BASIŞ Şimdiye kadar fiatı yüz kuruş olan bu meşhur eser üçüncü defa olarak Hılmi Kitabevi tarafından nesrolunmustur. Lüleburgaz süvari tümeni 1 inci şube müdürü kurmay binbaşı Lutfi Göksuna iki senedenberi müptelâ olduğu hastalıktan kurtulamıyarak vefat et miştir. Cenazesi dün Beyazıd camiinde kılmarak Edirnekapı şehidliğine def nedilmiştir. Cenaze merasiminde hazır bulunan dostlarına teşekkürlerimizi bildiririz. Kardeşi: Melek Göksuna Gedikpaşa A Z A K KONYADA Yeni Kütübhane sahibi M. Naci Cumhuriyet Gazetesinin ve bütün mekteb kitablan, kırtasiye, gazete ve mecmualann tevzi yeridir. Gündüzleri kahve, çay, gazoz, dondurma gibi her revi servis Geceleri SiNEMA Duhuliye 15 Çocuklara 10 Her hafta birinci vizyon filmler Gündüzleri: Salonda I DENiZ DEVi Geceleri: Bahçede 2 ZEHiRLi SEVDA Istanbulun en güzel bahçesi 11 Haziran cumartesi gecesi açılıyor. B A H Ç E S i Çarşıkapı n