CUMHURİYET 18 Nisan 1938 Bir ziraat gazetesine nasıl müdür oldum? Yerli mahsuller Ziraat Bankası, yeni bir şirket kurdu Ziraat Bankası, dört ortakla birlikte yüz bin lira sermayeli bir yerli mah suller Tiirk Anonim şirketi teşkil et miştir. Şirketin merkezi Ankara, faaliyet merkezi de îstanbul olacaktır. Şirket. yerli mahsullerle bunların istihsal, işletme, satm alma ve istihlâkini temin edecek. maddeler ve malzeme üzerine ticaret, komisyonculuk, ortaklık, vekâlet, delâlet işlerile meşgul olacaktır. Şirket yapacağı işlerle doğrudan doğruya münasebetli bulunan bütün malî, ticarî. smaî muameleleri icra ve bu işlerle uğraşan diğer şirketlerin hisse senedleri ve tahvillerini satm alabi lecek ve bu nevi şirketler tesis edebilecektir. Yerli mahsuller şirketi 25 sene müddetle kurulmaktadır. Yeni idare heyeti seçilmistir. RADYO akşamki program) tti&İ Bir ziraat gazetesinin müdürlüğüne muvakkaten tayin edilişim, pek korkusuz olmadı. Karada yaşıyan bir insan da, bir geminin idaresini denıhde ederken korkar. Fakat, ben, öyle bir vaziyetteydim ki, ücret meselesi her mülâhazayı geride bırakıyordu. Gazetenin müdürü mezuniyet almıştı. Bana yaptığı teklifi kabul ettim ve onun yerine geçtim. Yeniden iş bulmanın zevkini tattım ve bütün hafta, pürüzsüz bir neşe ile çahş tım. Gazeteyi makineye verdik; mesai min nazarı dikkati celbedip etmiyece eini görmek için, akşamı, halecanla bek ledim. Güniin batmasına yakırı idareha neden çıkarken, merdivenin alt başında bekleşen bir takım adamlar ve çocuklar hep birden dağıldılar, bana yol verdiler. İçlerinden bir ikisinin: «İşte bu!» dediklerini işittim. Bu hâdise, tabiatile koltuklarımı kabarttı. Ertesi sabah, merdivenin alt başında, gene öyle bir kalabahk gördüm. Daha evvel, sokakta, yolumun üstünde, birer ikişer durmuş, merakla beni seyreden kimselere tesadüf etmiştim. Ben yakla şınca merdiven başındaki kalabalık da ğıldı, adamlar uzaklaştılar ve bir tanesinin: «Gözüne bakın!» dediğini işittim. Bana karşı gösterilen bu merak ve te cessüsü görmemezliğe gelmekle beraber, için için çok memnun olmuş ve bütün bunlan halama yazmağa karar vermiştim. Merdivenden çıktım, kapıya yaklaştığım sırada, içeriden şen sesler ve yüksek bir kahkaha işittim. Kapıyı açmca, iki gencle karşılaştım. Beni görür görmez bu •••enclerin renkleri soldu, yüzleri değişti ' ikisi birden, büyük bir gürültü ile pencereden dışan atladılar. Hayrette kal dım. Takriben yanm saat sonra, odama, sakallı, necib yüzlü, ciddî tavırlı, kibar bir 'Miyar girdi. Kendisine yer gösterdim, oturdu. Zihnen meşgul görünüyordu. Şapkasım çıkardı, yere koydu, içinden, ipekli bir kırmızı boyun atkısı ile bizim gazeteden bir nüsha çıkardı. Gazeteyi dizleri üstüne yayd. ve boyun atkısile gözlüklerini parlatırken, bana şu suali sordu: Yeni direktör siz misiniz? •".•.V; 'O. ÇEViREN; HAMDİ VAROuwü Evvelce, başkâ bir ziraat gazete sini idare ettiniz miydi> Hayır, dedim, bu ilk tecrübem. Muhakkak öyle olacak. Ziraat bahsinde bir parça pratik tecrübeniz var mı? Hayır. Zannetmem. Ihtiyar zat gözlüklerini taktı, camlannın üstünden, bana fena fena bakarak gazetesini aheste aheste katladı: Anlar gibi olmuştum zaten, dedi. Bunu bana tahmin ettiren yazıyı size okuyacağım. İşte şu makale. Dinleyin ve bunu yazanın siz olup olmadığınızı bana söyleyin: «Şalgamı, topraktan sökerek çıkannak kat'iyyen doğru değildir. Bu usul, şal gamları tahrib eder. Ağaca bir çocuk çıkartıp silkeletmek çok daha müreccah tır.» Ne dersiniz buna?.. Bu cümleyi yazan sizsiniz değil mi? Ne diyeceğim, gayet makul, de rim. Gayet doğru. Her sene, yalnız bu memlekette, milyonlarca ve milyonlarca kilo şalgamm, yan ham olarak koparılmak yüzünden mahvolduğuna kanaatim var. Halbuki, ağaca bir çocuk çıkarılıp silkeletilse... Yok, devenin pabucu! Azizim, siz, şalgamı ağacda mı olur zannediyor Bunuz ? Hayıııır! Ne münasebet! Şalgam ağacda olur diyen kim? Bu ifade mecazî olarak kullanılmıştır, sırf mecazî! Bu sözle, şalgamın sapını silkelemeli mana sını murad ettiğim besbelli görülüyor. Meğer ki insan eçhel olsun da... Bu söz üzerine, ihtiyar zat yerinden kalktı, gazeteyi liyme liyme doğradı, yere atıp çiğnedi; elındekı bastonla, odada, bir hayli şeyi parçaladıktan sonra, benim bir inekten daha caÜI olduğumu söyledi, sonra, kapıyı hızla vurup çıktı, gitti. İhtiyar zatın tarzı hareketinden bir şeye canı sıkıldıŞını anlamıştım. Fakat, bunun ne olduğunu bilmediğim için kendisine favdam dokunmadı. Biraz sonra, iskelet zayıflığında, uzun boylu bir mahluk odama girdi. Kafasına dümdüz yapışık saçları omuzlarına dökülüyor, sekiz günlük tıraşı, yüzündeki teDelerin ve ovaların üstünde diken diken yükseliyordu. İçeriye yel gibi saldırdı, bir parmağını dudağına götürdü, başı ve vücudü, birşey dinler gibi ileri doğru u zanmış, kaskatı durdu. Odada tam bir sükut hüküm sürüyordu. Adam, bir müddet daha dinledi. Çıt yoktu. O zaman, kapı kilidindeki anahtarı çevirdi, ihtiyatla, ayaklarının u;una tâsarak bana doğru ileriledi, vücu dü bana değecek kadar yanıma yaklaşb, gene durdu. Bir iki saniye, büyük bir alâka ile yüzüme baktıktan sonra, iç cebinden, katlanmış bir gazete çıkardı. İşte, dedi, işte. Bakm ne yazmışsınız! Çabuk, bunu bana okuyun. Bana imdad edin. Fenayım. Şu aşağıki satırlan okudum. Cümle ler, dudaklanmdan döküldükçe, adamın yüzüne sükunet avdet ettiğini, adalelerinin geşvediğini, çehresindeki sıkmtılı ifadenin zail olduğunu, simasına, ıssız bir manzara üzerine serpilen ay ışığı gibi, sükun ve asudelik yayıldığını görüyor dum. Okuduğum yazı şu idi: «Guano (*) güzel bir kuştur, fakat çok itina ile beslemek icab eder. Bu kuşu, memlekete hazirandan evvel ve ey lulden sonra ithal etmemelidir. Kışın, kuluçkaya yatabilmesi için, sıcak bir yerde muhafaza edilmesi şarttır. «Mevsim, zahire hasadı için, besbelli gecikecektir. Çiftçilerin, buğday sırıkla rını, ağustosun yerine temmuzda dikmeğe başlamalan muvafık olur. «Helvacı kabağı hakkmda bir iki söz: Bu yuvarlak taneli meyvayı, yeni İngil terenin iç kısmındaki yerliler pek severler ve iri taneli, yeşil frenk üzümüne terci han, pastalannda kullanırlar. Semirtmi yen bir raugaddi olduğu için, ahududu yerine, ineklere de bunu yedirirler. «Sukabağı ve asmakabağı haric olmak üzere helvacı kabağı, portakal fasilesinden olan meyvalann, şimalde yetiştirile bilen yegâne nev'idir. Fakat, bu meyvayı, ağaclık vücude getirmek için, bahçelere, evlerin önüne dikmek âdeti süratle ortadan kalkmaktadır. Bugün, umumi yetle anlaşılmıştır ki, helvacı kabağı, gölge vermekten yana, hiçbir işe yara mamaktadır. «Yaz mevsimi yaklaşıyor ve erkek kazlar... Muhatabım, coşkun bir sevincle üze rime atıldı, ellerimi tuttu ve haykırdı: Tamam! Tamam! Yetişir. Şimdi anladım, aklımda bozukluk yokmuş. Yazıyı harfiyyen, tıpkı benim okuduğum gibi okudunuz. Bu sabah, gazetenizi ilk defa okuduğum zaman, deli oluyorum zannetmiştim. Öyle bir feryad ettim ki, iki kilometre uzakta olsanız işitirdiniz. Hemen yerimden fırladım; elime geçeni öldünneğe karar vermiştira. Bu işi nasıl olsa yapacaktım, biran evvel olup bitmesi daha iyidi. İyice emin olmak için ma kalelerinizden birini, baştan aşağı tekrar okudum, sonra e,ve ateş verdim, sokağa çıktım. Yolda birkaç kişiyi sakat ettim; bir adamı, bir ağac kovuğuna oturttum, dönüşte bıraktığım yerde bulacağım. Buradan geçiyordum, içeri girip şu işi bir anhyayım dedim. Şimdi, meseleyi kavradım. Ağaca oturttuğum adamm talihi varmış. Dönüşte mutlaka Öldürecektim. Allahaısmarladık mösyö, Allaha ısmarladık. Kafamı büyük bir yüktçp kurtar d'.nız. Aklım, ziraate müleallik makale lerinizden birini okumağa tahammül edecek kadar sağlammış. Artık, onu hiç bir şey sarsamaz. Allaha ısmarladık mösyö. Bu adamın yaptığı cürümleri, tutuşturduğu yangını düşünerek biraz canım sı kıldı. Bu suçlara az çok ortak sayılabileceğimi düşünmekten kendimi alamıyor dum. Fakat, bu teessürüm çabuk geçti. Çünkü tam o esnada gazetenin asıl di rektörü odadan içeri girmişti. Direktör, kederli, öfkeli, meyus görünüyordu. İhtiyar, kibar zatın ve iki gene çiftçinin kırıp döktükleri şeylere baktı: Fena, dedi, çok fena! Tutkal şişesi kırılmış, altı tane pencere camı, bir tükürük hokkası, iki şamdan parçalan mış. Fakat bu bir şey değil. Asıl mesele, gazetenin adı mahvoldu, hem de korkarım ebediyen! Zaten, şimdiye kadar pek çok satıldığı yoktu; bugünkü gibi kapışıldığı, bizden bugünkü gibi bahsedıldiği hiç olmamıştı. Lâkin, delilik sayesinde muvaffakiyete ermek temenni edilir şey mi? Dostum, sizi namusumla temin ederim ki, sokak adam almıyor. Duvarların üstüne çıkıp yolunuzu gözliyenler var. Herkes sizi deli zannediyor. Matbuat namına bir ayıb teşkil eden makalelerinizi okuduktan sonra, deliliğinize inanmakta da doğrusu hakhdırlar. Kuzum Allah aşkına, bu çeşid bir gazeteye yazı yazabileceğinizi sizin aklınıza kim koy du? Ziraatin daha elifbasım bilmiyorsunuz, görüyorum... Çiziyi sa pandan tefrik edemiyorsunuz. Inek lerin tüv değiştirme mevsiminden bahsediyorsunuz; kokarca oyunu sever, fare tutar diyorsunuz. Hele, midyelerin musikiye karşı hassas olduklan hakkmdaki mütaleanıza hiç diyecek yok. Azizim, midye musikiden anlar mı? Size birşey söyliyeyim mi? Eğer hayatınızı cehalet tahsiline hasretmiş olsaydinız, doktora îmtihanında, bugünkü kadar parlak bir Miryam Hopkinsin mücevherleri çalındı Sarışın artist sade kıymettar taşlarm gittiğine değil, bu hâdisenin kendisine bir uğursuzluk getireceğine ror Holivud'dan 14 nisan tarihile bildiriliyor: Bir iki ay evvel rejisör Anatol Lit vak'la evlenmiş olan sarışın yıldız Mir yam Hopkins dündenberi beyaz perdedeki o meşhur tatlı tebessümünü kaybetti. Çünkü artistın mükellef vllâsına son derece kurnazca ve mahirane giren bir takım hırsızlar kendisini müthiş bir ziyana sokmuşlardır. îçeriye ne vasıta ile girmeğe muvaffak olduklan henüz lâyıkile anlaşılamıyan hırsızlar gavet dikkatli ve yavaş adımlarla Mıryam'm yatak odasina kadar sokulmuşlar, elmas, zebercüd ve yakut gibi birçok kıymettar taşları çalmışlardır. Işin tuhafı, uykusu son derece hafif olmakla şöhret bulmuş olan Mir yam Hopkins bütün bu ışierin cereyanından zerre kadar haberdar olmamış ve hiçbir gürültü duymamıştır. Bu taşlann kıymeti bizim paramızla aşağı yukarı 25 bin lira kadar tahmin edilmektedir. Lâ kin mesele, sade kıymetinde değil, sarışın yıldız onlan kendisine adeta bir uğur getirme vasıtası sayardı. Bacaklarmdan birinin bilek kemiği kınldığı için müzik hol artistliğinden çekilen eski dansöz sinemada kazandığı muvaffakiyeti bu mücev herlere atfetmekteydi. Çünkü birkaç sene evvel f alına bakan Hindli bir fakir ona:! Gittikce daha ucuz ve istikrarb bir hayata doğru [Ba$makaleden devam\ etmiştir. Bu ucuzluk daha ziyade hükumet ve belediye cephesinden fedakârlıklarla temin olunmuş olduğu halde kasabları müşteki görmekte devam ediyoruz. Niçin? Çünkü bu karar, onu daha çok kolay kılacak diğer iktısadî tedbirlerle henüz takib olunamamıştır. îstihlâk mahallerine etlik hayvan sevkeden kimselerin zapt ve rapt altına aiınması ve aradaki bir çok mutavassıtların ortadan kaldınlması lâzımdır. Dün bir arkadaş anlatıyordu: Anadoludan gelen kasablık hayvan bir kere îstanbul tarafına geçerek biricik mezbahaya gidiyor, sonra et halinde tekrar Anadoluya avdet ederek Üsküdara, Kadıköyüne dağılıyor. Selimiye mezbahası da işletilerek hayvan başına fuzuli 7080 kuruş fazla masrafı icab eden bu beyhude seyahatlerin önüne geçilemez mi? îstanbuldaki ekmek fiatı bizdeki hayat pahalılığınm tipik bir misalidır. Buğdayın kilosu beş buçuk kuruş olduğu zaman Istanbulda ekmek fiatı 7 kuruştan fazlaya olmamahdır. Bilemedin 7 buçuk kuruş. O halde Islanbulda ekmek niçin 910 kuruş? Çünkü îstanbulda 200 den fazla fınn vardır, içlerinde 510 çuval un işliyecek kadar az iş görenlerine kadar. îstanbul ekmeğini hazırlıyanlann bu kadar çokluğu fiatı bizzarure yükseltmiş bulunuyor. Çünkü azçok ekmek çıkaran bu kadar fırmı ve onlann adamlarını yaşatmak lâzımdır. Halbuki ekmek fiatmda bir kuruşluk fark îstanbulda ortalama hesabla senevî bir milyon lira yapar. Şu hesaba göre fınnlan azaltsak da açıkta kalacak fmncılara aylık versek bizim daha kârlı çıkacağımız anlaşılır. Kaldı ki bunu yapmağa mecbur da değiliz. Memlekette görülebilecek iş yalnız fırıncılıktan ibaret bulunmuyor. Ayni düşünceyi hemen hemen toptancı ve perakendeci bütün alışveriş şubelerimizde düşünebiliriz, ve galiba her şubede bilir bilmez, kifayetli kifayetsiz lüzumundan pek çok bir sürü satıcı ile karşılaşınz. Ondan dolayıdır ki diğer tedbirler yanmda bu işlerin aslma bir nizam vermek lâzım geldiğini düşünüyoruz, ve bütün bu işlerin bu cihetlerinin de efkârı umumiye önünde ve efkârı umumiye ile beraber tetkikini çok faydalı ve elzem buluyoruz. ANKARA: 12.30 karısık plâk neşriyatı 12,50 plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları 13,15 dahilî ve haricî haberler 17.30 Halkevinden naklen inkılâb dersi. (Mahmud Esad Bozkurd) 18,30 karışık plâk neşriyatı 18,50 ingılızce ders. (Azime İpek) 19.15 Türfc musikisi ve halk şarkıiarı. (Servet Adnan ve arkadaşları) 20,00 saat âyarı ve arabca neşriyat 20,15 Turk musikisi ve halk şarkaJarı. (Haluk Recai ve arkadaşları) 21,00 musiki konuşması. (Halil Bedi) 21,15 salon orkestrası 22,00 ajans haberleri 22,15 yarınki program. İSTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 havadLs 13,06 plâkla Türk nmsikisi 13,30 muhtelif plâk neşriyatı 14,00 SON 18,30 plâkla dans musikisi 19,15 çocuklara masal: Nine 19,55 borsa haberleri 20,00 Rifat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları 20,45 hava rapo m 20 48 Ömer Rıza tarafından arabca söylev 21 00 Fasıl saz heyeti: rbrahim ve arkadaşları tarafından, (saat ayarı) 21,45 ORKESTRA Hafif müzik 22,15 ajans haberleri 22,30 plâkla sololar, opera ve operet parçalan 22,50 son haberler ve ertesi günün programı 23.00 SON. Yabancı merkezlerden müntahab parçalar Operalar Miryam Hopkins Sen hayatında ilelebed mes'ud ve muvaffak olacaksın, yalnız daima üstünde üç zebercüd ve beş yakut taşımak şartile!. O sözleri hatırlıyan Miryam Hopkins sade mücevherlerin kaybolması değil, ayni zamanda talıhinin de ters dönmesi ihtimali karşısında son derece büyük bir teessür hissetmektedir. Münih: Palestrina (Pfiçner"in)' birinci perdesi. 20,05 Viyana: Don Karlos (Verdi) nin. 21,05 Paris (Radyo): Samson ve Dalila (Sen Seen) in, büyük İskender (Şubert) in. 19,35 Büyük konserler 19,35 Şarbrükke: Hendel'in Arls ve letası (gramofonla). 22,50 Britiş Neyşinal: Rimski Korsa • « kof, Debussi ve Çaykofski'nin eser« leri. Oda musikileri Strasburg: Bethofen'in keman ve! piyano sonatları. 20,15 Hamburg: Mozart ve Şubert'inj şarkıları. 23.35 Doyçland Zender: Bah'ın eserleri, 18,05 C Bir iki satırla ~Jc Başrolünü Dita Parlo'nun oynamakta olduğu «Kasvetli sokak» filmi bitmiş ve hususî surette münekkıdlere gösterilmistir. Pariste yapılmış olan bu kordelâ ile 1923 te başrolü Greta Garbo tarafından oynanmıs ve rejisi G. V. Pabst tarafından idare olunmuş eserin bir alâkası yoktur. •^ Fransız komiği Düvales'le Süzan Dehelli de «Ucretli tdtil!» isminde bir filim çevireceklerdir. Bu kordelânın rejisıni Moris Kamai idare edecektir. Bu filmin haricî sahneleri MonteKarlo'da alınacaktır. Ayni rejisör, haziranda NoeîNoel'le ve temmuzda Fernandel'le birer fifım çevirecektir. *Jç Fransada «Göğsün harareti» isminde orijinal bir filim vücude getirilecektir. •^ Fernandel'in «Spor kralları» ismindeki filminin çok rağbet görmesi üzeri ne Fransada bu tarz kordelâlar çevirmek pek büyük rağbet kazanmıştır. Meşhur komik Düvales de «îcrası müşkül maç!» adında bir kordelâ vücude getirecektir. ^ «Zafer hırsızlan» ismindeki Fransız filminin çevrilmesine önümüzdeki temmuz iptidasında başlanacaktır. •^ Eskiden filim operatörü iken şimdi rejisörlüğe başlamış olan Kurt Bern hard'ın çevireceği «Şehrin dış mahalle leri» filminde Fransız artistleri Şarl Va nel ile Suzi Prim baş rolleri oynıyacak lardır. •^ Fransanın tanınrmş senaryo ve piyes muharrirlerinden Marsel Maşar'ın «Hindistan cevizi» ismindeki piyes filme cekılecek ve basrolü Rerrü ovnıvacaktır. •JT Holivud'da bugünlerde ölüm vukuatı çoğalmıştır. Radyo yıldızı Lidya Roberti'den sonra senaryocu Kubek Glasmon da vefat etmiştir. Yıldızların doktoru ve Sknone Sımon'u hastalandığı zaman tedavi eden doktor Hari Blond da 31 yaşında olduğu halde ölmüştür. İki saat sonra da gene o doktorun müşterilerinden, Marlene Ditrih'in «Allahm bahçeleri» filmindeki elbiselerini vücude getirmiş olan terzi Ernest Drayden de ölü olarak bulunmustur. Miryam Hopkins'in eski kocası senaryocu Ostin Parker de beynine kan hücumu netic«si refat etmiştir. Aktör ve sahne vazu Dear Appel de ölmüştür. Dear, son zamanlarda Şarl Buvayye'nin Amerikada çevirdiği filimlerden birinde Fransız artistine partönerlik etmişti. •^ Annabella'nın kocası Jan Müra Amerikadan dönmüştür. Jan Müra'nın verdiği malumata nazaran Annabella Holivud'da «Süveyş. kanalı» isminde bir filim çevirmek üzeredir. Bu kordelâda artiste Loretta Yang, Georg Arliss, Tayron Pover, partönerlik edeceklerdir. Jan Müra'nın kendisine gelince o, Fransada Edvij Föyyer'le birlikte «Ben bir macera kadmıyım!» adında bir kordelâ vücude getirecektir. •^ Fransız muharrirlerinden Lui Vernöy kendi eserinden iktibas edilmiş olan «Venedik'e hareket eden tren» filmindeki başrollerden birini temsil edecektir. Kordelânın diğer artistleri arasında Hüget Düfîo ile Viktor Ruşe ve Maks Derley'in isimleri zikredilmektedir. Operetler 21,05 21,10 21,15 21,20 22 Şarkı konserleri Doyçland Zender: Venedikte bir gece (Y. Ştraus'un). Frankfurt: Çingene baron (Y. Ştraus'un). Stokholm: Paganini (Lehar'ın). Polonya devlet radyosu: Şen Du| (Lehar) m. Hilversum: Çingene baron (Y, ştraus'un). 23,35 ştutgart: Berger ve Kraus (Mar. ta operasmdan parçalar). Askerî bandolar 20,15 Lâypzîğ: Muhtelif havalar. NOBETÇI ECZANELER Bu gece şehrimizin muhtelif semtlerindeki nöbetçi eczaneler: îstanbul ciheti: Eminonünde (Minasyan), Alemdarda (Ali Rıza), Kumkapıda (Cemil), Küçükpazart da (Necati Ahmed), Şehzadebasında (Ham< di), Fenerde (Emilyadı), Karagumrükta (Fuad), Şehremininde (Hamdi), Aksarayı da (Sarımı, Samatyada (Rıdvan), Bakır » köyünde (İstepan), Eyübde (Hikmet Atla« maz) eczaneleri. Beyoğlu ciheti: Osmanbeyde (Şark Merkez), İstiklâl caddesinde (Kemal Rebül), Tünel civarında (Matkoviç), Yüksekkaldırımda (Yenlkopulo), Topçular caddesinde (Yiçepulos), Kasımpaşada (Vasıf), Halıcıoğlunda (Barbud), Beşiktasta (Süleyman Receb), Ortakoy. Arnavudköy, Bebek eczaneleri. Kadıköy eski iskelede fSadık), Yelde ğirmeninde (Üçler), Üsküdarda (İttihad), Büyükadada (Halk), Heybeliadada (Ta naş), Beykoz, Paşabahçe, A.HLsar eczaneleri. YUNUS NAD1 Müessif bir zıya. Memlekete ilmi ve irfanile yüksek hizmetler etmiş olan riyazii şehir İnkılâb Müzesi müdürü ve Güzel San'atlar Akademisi manazır muallimi Ahmed Ziya Akbulutun vefatını teessürle bildiririz. Cenazesi bugün Beyazıdda İnkılâb Müzesi civarmda Yahnikapan sokağmda 19 numaralı hanesinden kaldırılarak öğle namazı Beyazıd camii şerifinde kılmdıktan sonra Silivrikapısmda aile mezarlığındaki ebedî meskenine tevdi kılınacaktır. muvaffakiyet kazanamazdmız. Ya o atkestanesinin, piyasada gitgide rağbet gördüğünden bahseden yazınız! Bunu, gazetemi mahvetmek için bilhassa yazdığınıza şüphem kalmadı. Derhal işinizi bırakıp çekilin gidin. îstirahate ihtiyacım kalmadı. Sizin, yerimi işgal ettiğinizi düşündükçe bu istirahatten, imkânı yok is tifade edemem. îstridye larlalan yazısma «bediî bahçıvanLk» başlığı koyduğunuzu düşünüyorum da çıldıracak gibi oluyo rum. Rica ederim çıkm gidin. Ben, vadimi yerine getirmiş, her sınıf halkı alâkadar edebilecek bir ziraat gazetesi çıkaracağımı, yirmi bin nüsha basacağımı söylemiştim. îki hafta daha gecseydi, bu rakamı tutmak işten bile değildi. «Günahı direktörün boynuna» dedim ve işi bıraktım. Çeviren: 3İSİM Çarşamba akşamı M E L E K sinemasında Bugün Ş I K CLARK GABLE JEAN HARLOW S A R A T O G A Şehzadebaşı Turan tiyatrosunda Hakkı Ruşen ve arkadaşları Matmazel Miçe Pençef varyetesinin iştirakile, halk gecesi: Localar 100, her yer 20, paradi 10 İki oyun birden: Hicran piyesi, 1 perde Yaşıyan ölü, komedi 3 perde HALK OPERETİ Pazartesi akşamı saat 9 da Kadıköy Süreyya sinemasında RAHMET EFENDt Operet 3 perde Yazan: Yusuf Süruri Salı akşamı 9 da Azak tiyatrosunda RAHMET EFENDİ Ali Baba Hindistanda EDDİE CANTOR Türk musikisınin en müntehap parçalarile ve bu senenin en büyük Türkçe sözlü filmi iki muazzam film birden : sinemada ^ Ş E Y T A N ADOLPH VOHLBRUCK DOROTiHA ViECK Aşk ve heyecan ile dolu şaheser ^ ^ ^ H ve GENÇLiK MUNİR NUREDDİN konseri 3 Mayıs Salı önümüzdeki çarşamba akşatnından itibaren senenin ikinci büvük SÜMER SİNEMASI Türkçe Sözlü ve Şarkılı ŞEYH AHMED filmini göstermiş olan ARŞIN MAL ÂLAN HAMDl Bir nevi kuş gübresi. VAROĞLU Artistlerden: HAZIM, MUAMMER, MAHMUT, HALiDE, SAMiYE ile Bayan DiRADORiAN'ın iştirakile MARMARA STUDYOSUNDA Türkçe adapte ediimiş gayet güzel bir film. MUSiKi DANS ŞARKI NES'E KAHKAHA .... Meşhur Şark operetini takdim edecektir. Rejisöru : SETPAK VARTYAN