20 Ikincikânun 1938 CUMHUKiyET Zamanın en mühim meselesi Büyük Okyanusa hâkim Almanya ile ticaretîmiz Mısır ordusunun sayısı olmak için mücadele 50,000 kişiye çıkarılıyor Tabiat, Avrupa devletlerinin, Japon nüfuzuna mâni olmalarmı mümkün kılmak iizere adalardan mürekkeb tabiî bir sed vücude getirmiştir 3 Yazan: RENE LA BRUYERE Büyük Okyanus'taki Japon ve Amerika topraklarmın birbirine nekadar kanşhgım gösteren bu vaziyet karşısında, Atnerikalılar, Japon çemberinden kurtulmak için cenuba doğru teveccüh ve Guinee'den geçmek üzere Honolulu'dan, Manille'e baska bir hat tesis etmek tasavvurundadırlar. Sırası gelmişken şunu da söyliyelim ki, Yeni Guine'de tayyarecilik son derece inkişaf etmiş olup Wan altın madenleri o sayede isletilmektedir. Binaenaleyh, Amerika havacıhğı, orada mühim bir yardıma mazhar olacaktır. Amerikanın takib ettiği siyaset, onu diğer Avrupa devletlerile, ezcümle Avustralya, Yeni Zelanda, lngiltere, Felemenk ve Fransa ile bir anlaşma yapmak mecburiyeti karşısında bulundurmaktadır. Avustralyanın dahili çok büyük steplerle dolu olduğundan, havacıhk bakımmdan fevkalâde müsaid bir vaziyet arzeden adanın etrafı hakikî bir hava çemberile ihata edilmiştir. Halihazırda 27,000 kilometroyu aşan hava şebekesinin sevkulceyş bakımmdan en mühim hattı, Singapur ile Port Danvin gibi en mühim iki deniz üssünü birleştiren hattır. Singapur, bugün, Uzakşarkm en büyük hava limanını ihtiva etmekte ve havacıhk tekniğinin son ihtiralarile teçhiz edilmiş bulunmaktadır. Burası, îngiliz havacılığının en büyük denizi olmuştur. Holanda'ya gelince, bu ufak Avrupa devleti de, bugün havacıhk bakımmdan büyük bir devlet haline gelmiştir. Avrupa ile Asya arasında en süratli irtibatı temin eden onun tayyareleridir. Pasifik'teki deniz tayyareleri bahsine nihayet verirken, Honolulu ile Japon adaları arasında, şimalden, daha doğru diğer bir hava hattı mevcud bulunduğunu da zikretmek lâzımdır. Bu, cenubu garbî istikametinde, Amerikanın Aleoutiennes adalanndan geçebilecek. olan. biı hattır. .„,,, Bu şîmâî yolu, denizli sahalardan pek az dolaşmak gibi bir faydaya mukabil, ticarî bakımdan, uzun mesafelerde, sis içinden geçmek gibi bir mahzur arzetmektedir. Bununla beraber, şimal yolu, Amerikalılar için bütün sevkulceyşî ehemmiyetini muhafaza etmektedir. Harb vukuunda, Japonları can evinden vurmak hususunda bu hattan istifade edeceklerine hiç şüphe yoktur. Amerikalıların, Dutch Harbour'da bir askerî hava üssü vücude getirmis olmalan bunun delilidir. Filhakika, şimal hattı, Amerika do nanmasının Japon adalarına tevcih edeceği taarruz için en mükemmel yoldur. Sis, bu manevrayı kolaylaştıracaktır. Fakat, tayyarenin yardımı olmaksızın bu manevrayı yapmak imkânsızdır. Bundan dolayıdır ki, Amerikalıların, Amerika kit'ası garb müntehasında, Alaska'da, Sitka Harbour hava ve deniz üssünü vücude getirmis olmaları, manidar bir tedbir telâkki edilmek lâzımdır. Ne tayyare, ne onlarla rabıta tesis etmek suretile hareket eden gemiler, müşterek manevralarına tevafük edecek üslere sahib olmazlarsa faaliyette bulunamazlar. Bu üslerin, Okyanusta, Mercan adaları savesinde mevcud bulunduğunu gö'dük. Bu üsler, icabında, Japonyaya, şark cenahından taarruz için kullanılacaktır. Fakat, havacl'gm, cenub merkezirde ve Felemenk Hindistanı volunda. Almanya ile ticarî münasebatımızdan bahsetmek istiyoruz. Bu münasebatın geçen yıla nazaran, bizim aleyhimize bir vaziyette bulundugunu görmemek mümkün değildir. Yani, ihracatçılarımızla Alman ithalâtçıları arasında bir yıl eweline nazaran hayli az mal alınıp satıl maktadır. Bunu biz söylemiş olmaktan ziyade, Alman istatistiklerinin çok beliğ olan rakamlarından çıkarıyoruz. Bakmız bu istatistikler ilk ve sonteşrin aylarma aid vaziyeti nasıl gösteriyor: «Almanyanın Türkiyeden ithalâtı ilkteşrin 1937 de 2,1 milyon mark ve sonteşrin 1937 de 3,7 milyon mark ki ceman 6,8 milyon marktır. Halbuki bir yıl önce, yani ilk ve sonteşrin 1936 da Almanyanın memleketimizden ithalâtı yuvarlak hesab 15 er milyon marktan ce man 30 milyon marka baliğ olmuştu.» Şu vaziyetten çıkarılacak netice, Al rr.anyaya ihracatımızın bu iki ay zarfında yüzde 78 azaldığıdır. Buna, bir de bizim istatistiklerin gösterdiği hakikati ilâve edelim: 1937 senesi rın 11 ayında Almanyaya ihracahmız 41,5 milyon. ithalâtımız 42 milyon lirahk olmuştur. Elimizde henüz bütün senenin istatistikleri yok, yalnız 936 sene sinde Almanyaya umumî ihracatımızın 60 milyon, ithalâtımızın ise 41,7 milyonluk olduğunu biliyoruz. Burada da görülüyor ki Almanya ile ticaretimiz bizim aleyhimize bir cereyan takib etmektedir. Bu ihrac mevsiminde, en ön safta ge len ihrac maddelerimizden tütün müstesna olmak üzere fmdık, incir ve üzümün Almanyaya ihracatının fevkalâde denilebilecek kadar gerilediğini gördük. Tütünün de iyi vaziyette bulunuşunu 1936 rekoltesinden Almanya hesabma müba yaa edilmiş olup da 11 milyon marklık kontenjana mahsuben Almanyaya ithal miisaadesinin peyderpey verilmesinden dolayı bir sene sonraya intikal eden tü tünlerden ileri geldiğini söyliyebiliriz. tktısadî hareketler Askerlik bahisleri KÛŞE PENCERESİNDEN Çengel oğlunun resmi azıcı oğlu Mehmed Bican, yaprağın ağacı, damlanın suyu, tüyün kuşu hatırlatması kabilin den bana İtalyan şairi Dante'yi hatırla tır. Çünkü ikisi de cenneti, cehennemi ve bu âlemlerin birinde feveran eden zevklerle öbüründe galeyan edip duran elemleri tasvir etmekte kudret göstermişlerdir. Fakat Mehmed Bican bu tasvirlerde Dante'ye nisbetle dediğim gibi ağacda yaprak, suda damla, kuşta tüy gibi tabir caizse naçiz kalmıştır. Bu iki ahret şairinin eserlerine konulan resimler de kendilerinin yazıları gibi yukan ve aşağı kıymetlerin örneği sayılabilir, Dante'nin La Divine Comedie'sindeki cennet resimleri inanılmaz mevzuların ressam fırçalarında gerçekleşebileceğini isbat eden bedialardır, seyredenlere bir gün evvel ölüp de cennete kavuşmak iştiyakı aşılar. Muhammediyyeye konulan cennet tasvirleri ise gülüncdür, görenler de Dante'nin cehenneme gitmek hevesi uyandırır. Lâkin yazıcı oğlunun eserine o «ecel acaib» resimleri koyan san'atkâr mazur idi. Çünkü cennetlik insanları beyaz vc cehennemlik adamları siyah birer nok • tadan başka türlü tasvir etse kâfir sayılıp cellâda verilirdi. Bu korku onu zırvalamak zorunda bıraktı ve yaptığı cennet resmi de o yüzden çocuk oyuncağı halinde kaldı. Ne yazık kî resmin günah sayılmasmdan doğan zararlar yalnız san'at cephe « sine inhisar etmiyor. Tarih de o telâkki « den geniş mikyasta zarar görüyor. Bugün eskilerden herhangi meşhur bir adamın doğru bir resmini bulmak mümkün olmadığı gibi büyük vâkıaları hakkile tebarüz ettirecek tablolar elde etmek de kabil değildir. Garb âlemile sıkı sıkıya temas etmîş şark büyüklerinin ve gene garb âlemile ilgili hâdiselerin bir iki düzineyi geçmiyen resimleri bir yana bırakılırsa bizim eli mizde bulunan tarihî resimler serisi an cak Ondokuzuncu asırdan sonra bollaşır. Çünkü o asırda taassubun dışı biraz sar sılmış ve idrakin gözü de biraz açılmış tır. Garba seyahat eden başı kavuklu Türkler, kendi resimlerini yaptırmaktan çekinmiyorlar ve şarka gelen ressamlar da vezirlerin, kumandanların, hatta ho caların resimlerini almakta bir tehlike görmüyorlardı. Çengeloğlu Tahir Paşa da işte o bahtiyar adamlardandır. Bize resmini yadigâr bırakan Türk gemicilerindendir. Burada onun hal tercümesini, kısa olarak dahi, yazmak istemiyorum. Yalnız şunu söyliyeyim ki üç büyük Avrupa devleti nin 1827 yılında yarattıkları Navarin cehennemi içinden kendi gemisini kurta ran biricik kaptan Çengeloğlu idi. Aynîı devirde ve eşi görülmemiş bir emniyet ~| sizlik içinde İstanbul halkına kapılanni açık bırakarak yatmayı tavsiye edebilecek kadar şahsî otoritesine itimad göste ! ren devlet adamı da odur! Ordu motörleştirileceği gibi ihtiyat kuvvetleri de teşkil edilecek ve hava ordusu inkişaf ettirilecek yahud İngiliz Hindistanı yolu üzerinde ayni şekilde müsaid üslerden istifade edip edemiyeceğini de tetkik etmek lâzım gelir. Asyayı, kara yolile, Avrupadan ayırmak hususunda çok mükemmel vasıtalar yaratmış olan tabiat, müstemlekeci Avrupa devletlerinin, Japon nüfuzuna mâni olmalarmı mümkün kılmak üzere, adalardan mürekkeb tabiî bir sed daha vücude getirmiştir. Ilk müdafaa ileri karakolu Hong Kong ve Manille'dir. Ingiltere, Uzak$arktaki büyük İngiliz limanını takviye maksadile 8 milyon sterlin kadar masraf yapmak tasavvurundadır. Amerikalılar, halihazırda, Manille'de, çok mühim tahkimat yapmakta ve bilhassa Filipin adaIarmı, sevkulceyşî hava hatlarının istimaline elverişli bir hale koymağa çalışmaktadırlar. îkinci bir müdafaa mevzü de Yunnan demiryolu vasıtasile cenubî Çine bağlanan Fransız Hindiçinisidir. Saigon'da da bir istinad noktası varsa da orası natamamdır. Aynca, Annam sahilindeki Camsang üssünün de, deniz ve hava üssü olarak teçhizi mevzuubahis bulunuyor. Bununla beraber, Avrupa devletleri nin Uzakşarktaki en mühim müdafaa hattı, Asya hududlarında Avrupanın Adalar Maginot hattı admı verebileceği miz, Singapur'dan itibaren, Avustralyanm şimal sahilindeki PortDarwin'e müntehi olan Hind denizi methalindeki adalar silsilesidir. Binaenaleyh, Singa Mevcud vaziyet şudur ki, Almanya pur ve PortDanvin, Avustralya ile Hind i'e olan ticaretimiz, son yapılan muka denizinin müdafaası için birinci derecede veieden beklenilen neticeyi vermemiştir. müstahkem m<*vkiler haline gelecektir. Almanyaya gönderdiğimiz ihrac maddeSingapur üsü, bugün tamamen ikmal leri eğer ayn ayn ele alınırsa onlarm konedilmiş değilse bile, müdafaa mevzuu tenjan listelerinde ilân edilen miktarla bahsolduğu takdirde, derhal kullanılma roım mukavelenin tatbik edildiği daha ilk ğa müsaiddir. Buranın, Süveyş kanalı aylarda dolmadığı görülür. şarkında en kuvvetli üs haline getirilmesi Bütün seneye aid jstatistikler çıkınca, için 10 milyon İngiliz lirasından fazla Almanyaya olan ihracatımızda, belki zapara sarfedilmiştir Ağır toplarla, deniz •arb olmadığımızı göreceğiz. Fakat mutoplarile, hava defi toplarile mücehhez rıakk'ak olan birşey varsa 1936 ihracahkaleler, kışlalar, beton ambarlar, benzin na nazaran ihracatımızda bir gerileme oiçin yeraltı sarnıçlan, herşey mevcuddur. lacağıdır. Singapur üssünde, sivil tayyare meydanı Almanya gibi, haricî ticaretimizde en da dahil olduğu halde dört meydan var mühim mevkii almış bir memleketle, bildır. Bundan maada, Ingiltere Bahriye hassa son anlaşmadan sonra daha iyi ti Nezareti, Queen Elisabeth smıfmdan, caret münasebetleri beklenirdi. Acaba modernleştirilmiş beş zırhlıyı daimî su nirin böyle olmadı? rette orada bulundurmak tasavvurunda Fikrimizce kabahat muhakkak ki ihdır. Singapur'un, Ingiltere İmparatorlu racat tacirlerimizde değildir. ğunun birinci derecede bir üssü olduğunu F. G. şimdiden söyliyebilmeğe bunlar kâfi ge lir. Daha bugün, Singapur'da mevcud kara ve deniz kuvveti 12,000 kişidir. DENİZ İŞLERİ Mısır ordusunun tanklanndan biri Bu aym on db'rdünde Mısır ordusu Kahirede muhteşem merasimle genc Kral Faruk'a sadakat andı içmiştir. 127 zabit ve 2,300 asker orduyu temsilen üç defa yemin etmiş, karada, denizde, havada, Nil vadisi dahil ve haricinde Kralın emirlerine itaat etmeği taahhüd eylemişlerdir. Merasim şu suretle yapılmıştır. Kahire askerî mıntakasındaki piyade, süvari ve topçu kuvvetleri Abidin meydanında toplanmışlardır. Miralaydan yukarı rütbede 45 erkân, sekizer sekizer taht salonuna girmişler ve Kur'ana el basarak yemin etmişlerdir. Hıristiyan zabitler dahi Müslüman meslektaşlan gibi yemin etmişlerdir. Yalnız bunlar ellerini Kur'ana koymamışlardır. Merasimin sonunda Kral balkona çıkmışhr. Askerî kıt'alar başlarmda zabitleri olduğu halde Kralı üç defa selâmlamışlardır. Askerî kıt'alar başlarmda subaylan olarak kışlalarına dönerken Kral ordunun erkânı ile Camiülezher'de namaz kılmıştır. Ordu, Kral Faruk'un reşid olma meıimifidcT tahüf edilecektL Fakat o zaman Başvekil olan Nahas Paşa zabitan j efradm Kralla beraber kanunu esasiye de merbutiyet ve sadakatlerini teyid ederek yemin etmelerinde ısrar etmişti. Kral buna itiraz etmiş ve orduyu siyasiyattan ayırmak istediğini ileri sürmüştü. Bu suretle ordunun tahlifi gecikmişti. Yeni Başvekil Mehmed Mahmud Paşa ve kabinesi eski tahlif metnini iade ettiğinden ordu şimdi yalnız Krala sadakat andı içmiştir. Vaktile Türk ordusunda bulunmuş olan General Azizin ordu umumî müfettişi tayin edilmesi ordu tarafından fevkalâde bir hâdise olarak karşılanmıştır. Yeni kabine, Mısır ordusunu mevcudünün beş misline çıkaracaktır. Yeni Başvekil Mehmed Mahmud Paşa bu hususta şu beyanatta bulunmuştur: « Halihazırda Mısır ordusu gülünç bir surette küçüktür. Bütün mevcudu 1 1,000 kişidir. Fakat ordu bu gülünc vaziyetten kurtulacaktır. Hazarî mevcudu 50,000 kişiye çıkanlacaktır. Kâfi derecede teslih edilecek ve motörleştirilecektir. Ayni zamanda ordunun kâfi ihtiyatları da olacaktır. Mısırın hava kuvvetleri inkişaf ettirilecektir.» Mısır ordusunun büyiitülmekte olması Ingilterenin itirazını değil; memnuniyetini celbetmektedir. Çünkü Ingiltere Süveys kanalının müdafaasına büyük ehemmiyet vermektedir. Simdi, kendi müttefiki olan Mısırm ordusu nekadar kuvvetli olursa Ingilterenin mevkii o nisbette sağlamlaşacaktır. Ingiltere Süveyş kanalının havadan müdafaasmı kuvvetlendirmek için kanalın Kırmızı denizle birleştiği yerde kâin Geneffa'da dünyanın en büyük hava üslerinden birini vücude getirmektedir. Mısırm bugünkü ordusu mevcud ve sayı itibarile küçük ise de keyfiyeti itibarile çok yüksektir. Çünkü ekserisi İngiliz olan muktedir zabitler tarafından en modern usullerde talim ve terbiye edilmiş ve en yeni silâhlarla teçhiz edilmiştir. Mısır ordusunun mühim bir kısmı şimdi Italyanın Bingazi hududundaki harekâtmı ve faaliyetini tarassud için Mısırın garb hududunda bulunuyor. Italyanlar, sahilden Sahrayikebire doğru bütün hududda tel örgülerle mahfuz bir sed vücude getirmişlerdir. Seddin uzunluğu 200 mil tutuyor. Genc Kral Faruk, babasma nazaran gerek devlet adamlan, gerekse halk arasında büyük nüfuz ve muhabbet kazanmiştır. Bunun başlıca sebebi genc Kralın gayet f asih ve beliğ arabca konuşmasıdır. Pederi Kral Fuad, nazırlarla görüşürken kötü bir fransızca konuşurdu. Müstakbel bir harbde Süveyş kanalı İngiliz harb gemileri için hayatî ehemmiyeti haiz bir hattı muvasala teşkil ede cektir. Londradaki salâhîyettar makamlarca beyan edildiğine göre Ingiltere Bahriye Nezaretile Süveyş kanalı kumpanyası arasında aktedilen hususî bir anlaşma mucibince kumpanya, kanalı en büyük İngiliz dretnotlarının emniyetle geçebile cekleri bir surette derinleştirecektir. Çünkü şimdiye kadar Hood, Rodney ve Nelson muharebe gemilerinin Kanaldan geçebilecekleri şüpheli sayılmakta idi. Kanalın derinleştirilmesile İngiliz donanmasmın hareket kabiliyeti fevkalâde artmış olacaktır. Ingiltere Harbiye Nezareti mütehas sıclan Mısırdaki îngiliz kuvvetlerinin, Mısır ordusu kâfi derecede takviye ediKnciye kadar burada kalmak üzere, derhal mühim bir surette artmlmasına lüzum şö=termi=lerdir. Bazı İngiliz gazetelerine göre Nahas Paşanın sukutunda Mısır ordusu mese lesi mühim bir rol oynamıştır. Nahas Pa?a ordu yerine Vefd partisinin müsellâh genclik teşkilâtı olan Mavigömleklileri büyütmek istemiştir. Mehmed Mahmud Paşa ise ordunun büyümesi ve kuvvet knmesi kanaatinde bulunmuştur. Ingiltere dahi bu fikirde olduğundan Nahas Paşa koîayca sukut etrnistir. (Arkası var) Piredeki heyet geldi Bir müddettenberi îstanbul limanına yeni mavnalar mübayaası için Pirede bulunan Liman îşletme müdür muavhr Napoli 19 îtalyada bir tetkik seya Hâmid Saraeoğlunun reisliği altmdaki hati yapmak üzere 2500 Alman işçi bu heyet, dün şehrimize gelmiştir. Pireden mübayaa edılen vesait bir haftaya karaya gelmiştir. (a a ) dar şehrimize gelmeğe başlıyacaktır. îtalyaya giden Alman işçileri tngiliz Bahriye Nezareti tahkikat yapıyor Londra 19 Star gazetesinin yazdı «ına göre, Portsmout'da son zamanlar da müşahede edılen ve sabotaj hareketleri olması muhtemel bulunan bazı hâdiseler hakkında deniz makamatı tah kikat a^mışlardır. Malum olduğu üzere geçerle^de B'rmintfham ve Quenn Elizabeth zırhlılarında şüpheli yangınlar . (a a) Tahlisiye ve Fenerler idaresi kadroları kat'î şeklini aldı Denizbank Umum müddrü Yusuf Ziya Öniş, dün İş Bankası İstanbul şube sinde bankaya intikal eden müessese ler müdürlerile görüşmüştür. İlk teşekkül eden Tahlisiye ve Fenerler idaresinin memur kadrosu dün kat'î şeklini al mıştır. Bu kadroda memurların hemen hensi zam görmektedirler. ^azan: Gabriele d'Annunzio 15 Tercume eden: Cetnil Fikret Uykuya mağlub olmuş gibi kesik, kesik lâflar mırıldanıyordu. İsabella hafif adımlarla yatağa yaklaştığı zaman uyuyor gibiydi. Orada, vazonun içindeki su ile tekrar canlanan sarı güllerin kokusunu duydu. Eğildi ve uyuyan saçlara hafifçe dudaklarını dokundurdu. Geri çekildi. Ve kardeşine yanağmı uzatarak: • Git, sen de istirahat et Aldo, dedi, sen de çok yorulmusa ben7İyorsun. Aldo bu yanağı öoer gibi bir hareket yaptı ve yetişmedi. İsabella zarurî bir gülüşle: Kızdın mı? dedi. Aldo çıkacaktı, fakat geri döndü ve gülmeden îsabella'nm başını, ihtiraslı bir hareketle elleri arasma aldı, ve kendinden geçercîsine askın yüzüne baktı. Sonra bıraktı ve kaçh. İsabella kız kardeşinin nefes alışını dinlemek için durdu. O anda sokak susuyor, fakat u zaktan uzağa bir araba gürültüsü duyuluyordu. Evhamlı düşüncesinde uygunsuz' hayaller birbirini takib edıyordu. Otomobilde, fenerin kubbeli aynasında olduğu gibi şekilsiz, azim kafasız gövdesile, kırmızımtırak eldivendeki koskoca yumruğile, dostunun hayali göründü. isabella tamamile uyanıktı; fakat kâbus, uykudaymış gibi, yorgunluğunun üstüne çb'küyordu. Kapkara bir korku içinde kaldı. Gecenin meş'um kuvvetleri sanki onu yakalamak için üzerine çullanıyorlardı. Binlerce ruhla mahmul vücudünü, bir sürü meçhul yolcunun harareti ve izini bıraktığı, bu mağmum otel yatağına dogru sürükledi. Aynanın önüne oturduğu ve saçmın gemici halatlan gibi sıkı örgülerini hizmetçinin eline bıraktığı zaman, bu birkaç saniye 7arfında ıstırabmın hararetile fevkalâde olgunlaşmış gibi gorünen kendi güzelliğine büyük bir hayretle bak ti. Dehşet dolu hangarda, kendi kendine: «Şimdi gidiyor, şimdi uçuyor; gülün tı. yapraklan düşüyor ve herşey bitti, herşey Vana yalnız kalınca gözlerini açmıştı. unutuldu.» dediğı zaman alay etmişti. Simdi dinliyordu, gözetliyordu. Bütün Şimdi bir tesadüf arzusunu yerine gedüşünceleri, bütün azabı, derin insiyakın tirmekten onu menedebilir miydi? «Yaluyanışı karşısında gerıliyordu. Artık ıstırabına dikkat etmiyor, oynadığı kurnaz nız, yayan olarak gideceğim; yolu tek ca oyunun sonunu bekliyordu. Kız kar rar bulacağım; fakat bekliyene ne demedeşinin dıkkatini çevirebilmiş olmak, li?» Bir defa daha içinde herşey kanşh. Chiara yavaşça girdi ve yatağa yakbuhranınm ortasmda, ona şimdiden bir laştı. nevi kedi neşesi veriyordu. Başucundaki Elbisenizi çıkarmamı ister misiniz? vazoda duran güllerden yana dönmüş Vana'nın gözleri kapalı ve yüzü yastıbekliyordu. «Ya isabella gene oraya gitmek arzusuna kapılırsa? Ya bu sırada | a gömülüydü. Inilti gibi bir uzun iç çekyalnız ve yahud Chiara ile beraber git mesile doğruldu. Benim, matmazel. Elbisenizi çıkarme^e hazırlanıyorsa?» Bu düşünce bütün kederlerini kanştırdı. Kendinde bu mamı istiyor musunuz? ihtimale karşı koyacak bir çare arıyordu. Vana mağlub olmaz bir uyku ile müOna öyle geliyordu ki her ne pahasma cadele ediyormuş gib; göründü. Uyukholursa olsun, ruhun artık itaat edilmesi yan bir çocuğun zayıf sesile sordu: şart bir emri haline gelen projesinden, Ha, sen misin Chiaretto? isabella vazgeçmemek lâzımdır. Bu gece, kendi yattı mı? sile son rüyasmı görmüş olan adamla bu Evet, matmazel. luşmalıydı. Henüz tazeliğini muhafaza Onu soydun mu? eden gül demetini cesedin ayaklanna Herşeyi yaptım. Şimdi sizinim. koymalıydı. Hayalinin ateşi, bu kadar Vana başka birşey söylemedi. Gene yeni ve bununla beraber şimdi bu kadar uykuya dalmış göründü. Ensesinde hiz geride kalan, mülâkatına bağlanmış immetçinin yakasınm kopçalannı çözmeğe kinları esrarengiz bir rabıtaya çevirmişçalışan ellerini hissettiği zaman şikâyetle îşte bu kadar meşhur tarihî bir şah sjyetin yeni çıkmıya başlıyan mecmua • lardan birinde resmini gördüm, hayre • timden donakaldım. Herhangi bir tarih kitabında hakikî resmi kolaylıkla bulunabilecek olan Çengeloğlu bu mecmuada cski bir mahalle bekçisi, yahud orta oyunvına çıkan bir kavuklu gibi gösterilmek tedir. Navarin cehennemini küçük bir kırlangıçla yarıp geçen, fetret unsurlarına denizde ve karada duman attıran o büyük amiralden bu resimde zerre yok. Yazıcıoğlu Mehmed Bicanın cenne " tindeki müminler ve cehennemindeki kâ" firlerle Dante'nin ayni âlemlerinde dolaşan insanlar birbirlerine nekadar benze « miyorlarsa Çengeloğlunun hakikî resmile t u mecmuadaki tasviri de o derece ayn ve aykırı. Fakat Yazıcıoğlu mazurdu. mırıldandı: Hayır, bırak. Çok uykum var. Mecmua ressamları suçludur. Çünkü bu Beni biraz daha olduğum gibi bırak. asırda bu kadar maskara resim yapılmaz. Sonra kendim soyunurum. Sen git yat. Af. TURHAN TAN Siz kımıldamayın. Elbisenizi siz kalkmadan çıkarmağa çalışayım. Hayır, hayır. Bırak beni, bırak beni. Kızmıştı. Arkasını döndü ve içini çekerek yüzünü daha kuvvetle yastığa gömdü. Chiara itaat etti. Büyük bir sükut oldu. Bir saat sonra saat geceyansını çalmıştı bile. Gecikmeden cür'et etmek lâzımdı! Odadan çıkmak, aşağı inmek, şoför Fılippo'yu uyandırmak, ona itaat edeceği şeVilde emirler vermek, araba ile otelin kapısından değil arka kapıdan, gitmek lâzımdı. En küçük bir dikkatsizlik muvaffakiyeti tehlikeye düşürebilirdi: «isabella uyuyor mu> Aldo belki dışarı çıkmıştır? Belki daha geri dönmemiştir? Ya merdivende ona raslarsam? Deli mi oldum zannedecek?x Tehlike müteheyyic cür'etini galeyana getiriyordu. Şapkasını, mantosunu giydi; tülünü Londra Lonuıa L^lediye Reisi çotakti; hazır oldu. Mavi kemerini aldı, cuklara mahsus bir resmi kabul tertib makasla iki tarafını kesti: Böyle keme etmiştir. Resmimiz, resmi kabule iştirinden güllerin sapını saracak bir kordelâ rak eden bir çocuğu Belediye Reisini sel'âmlarken gösteriyor. yaptı. {Arkası var)