12 İkincikânun 1938 CUMHURÎYET Büyük davalar Reddolunan iki lâyiha Manisa meb'usu Sabri Toprağm vatandaşlann türkçe konuşması ve yahudi muhacerelinin iahdid edilmcsi hakkında Meclise verdiği lâyihalarm reddedilmesi münasebelile dünkü «Ulus» gazetesi aşağıdaki fıkrayı neşre,lmiştir: Yabancı memleketlerden gelecek Türk olmıyan göçmenler Türkiyeye kabul edilmemek, Avrupa, Filistin veya dünyanın herhangi bir noktasından musevî hicretine müsaade olunmamak, ecnebi tabiiyetindeki museviler Türk tabiiyetine alınmamak, ve müslüman olsun olmasın, diğer ecnebiler Türkiye tabiiyetine alınmak için bir yıl sonra türkçe konuşmağı taahhüd etmek ve buna benzer diğer bazı takyidleri ihtiva eden teklifler, dün, aidiyetlerine göre, hariciye ve dahiliye encümenleri tarafından reddedilmiştir. Encümenlerimizi bu red kararına sevkeden mucib sebebler malumdur: Millî emniyet, dayanışma ve kültür birliği davalarını temin eden bütün inancalar, ana yasada ve diğer Türk kanunlarında vardır. Ancak ve yalnız millî şart ve menfaatlere göre hüküm koymak, ve bu istiklâl esasmı bütün müesseselerde her türlü ecnebi tesirlere karşı müdafaa etmek Kemalist rejimin dayançlarındandır. Memleket içinde yaşıyan Türk vatandaşlannın hak, haysiyet, şeref ve menfaatlerini hedef rutan tedbirlerimiz, reddedildiğini söylediğimiz teklifler nev'inden ifratlan tamamen lüzumsuz kılacak kadar yerinde ve kâfidirler. Red ile karsılanacaklanna şüphe dahi olmasa, bu tekliflerin yanlış akisler bı rakmak bakımmdan, ayn bir mahzurlan olduğunu da söylemek doğru olur. Hemen herkes tarafından bilinmek lâzım dır ki Türkiyede ana yasanm ve Türk kanunlannm temin ettiği hak ve menfaatlerden istifade etmekte olanlar, onlann temin ettiği emniyete tam bir itimad beslemekte asla yanılmazlar. Kamutay encümenlerinin vermiş, ol duklan red kararlannm hususî bir manası ve ehemmiyeti vardır. KÜLTÜR MESELELERÎ: Alman müstemlekelerini geri veımek istemiyorlar Yazan: BARETT Maruf îngiliz muharrirîerinden R. T . Barrett «Afrika ve Almanyanm müs temlekelere aid talebleri» serlevhası altındaki aşağıdaki makaleyi yazmıştu: «îngilterede, bazı mehafilde, Almanyanm müstemlekelere aid müddeiyatına karşı gösterilen teveccüh ve sempati, în giliz împaratorluğunun dominyonların dan olup eski Alman müstemlekelerin den «cenubu garbî Afrika» yı manda suretile şimdi idare etmekte olan «cenubî Afrika birliği» tarafmdan asla memnuniyetle karşılanmamıştır. Bu dominyonun başında şimdi Gene ral Hertzog ve General Smuts grupu bulunuyor. Cenubi Afrika birliği parla mentosunu teşkıl eden 150 meb'ustan yüz yirmisinin mensub bulunduğu bu grup Almanyaya eski müstemlekelerinin iadesine hiç uzlaşma kabul etmez surette muhşlif bulunuyorlar. 20 meb'usu bulunan Dr. Malan'ın muhalif partisi, Almanyanm müstemle kelere aid emellerini tervic etmekte ise de «cenubu garbî Afrika» müstemlekesi de «cenubî Afrika birliği» ni teşkil eden hükumetlerin arasına girmelidir fıkrinde bulunuyor. Cenubî Afrika birliğinin Almanyanm liderliğini dilediğine dair ahiren çıkan haberler hakikate muvafık değildir. Almanyanın müddeiyatını dostane telâkki eden ülke Afrikadır. llk nazarda cenubî Afrika birliği dominyonunun, böyle bir tavır alması kendisini ulüvvücenablıktan bigâne gibi göstermektedir. Çünkü bu dominyonun mesahai sathiyesi gayet geniş clup 790.000 mil murabbaı tutuyor. Etrafı da îngiliz müstemlekelerile ihata edilmiş olduğundan iki arada daima iş birliği yapmak da mümkündür. Bu do minyon her türlü medenî ve ziraî servete de maliktir. Böyle olduğu halde ancak 30,000 Avrupah nüfusu bulunan 370 bin kilometro murabbaındaki «cenubu garbî Afrika» yı Almanyaya iade et memekte ısrar eylemesi manasız göriin mektedir. Burası öyle bir yerdir ki kilo metro başma ancak bir insan isabet edi yor. Burada hububat ve hayvan yetiş tirmek mümkünse de maden serveti, ikinci derecede ehemmiyet ve kıymeti olan bazı elmas ve bakır madenlerinden iba rettir. yesinde Almanyaya karşı yerinde olmı yan bir âlicenablık gösterilmemesi temayü lünü bir kat daha kuvvetlendirmiştir. Bu nazi propagandacılan, Cenubu Garbî Afrikanın bir çok nesildenberi muhacir sekenesi olan eski Almanlara, nazi davasına taraftar olmadıkları takdirde Al manyadaki yakın uzak akrabalannm zarar göreceğini anlatmıslardır. Bu yüz den Cenubî Afrika Birliği hükumeti, mandası altındaki yerlerde nazi gayret keşlerinin faaliyetini menetmistir. Ciddî bir «Külliyatı asar nasıl hazırlanabilir ? Çok geç kalmış olduğumuz bu noksanı tamamlamak için devletin yardımı lâzımdır Yazan; SERİF HULÛSt Gerek telif, gerek tercüme kütübha nemizi şöyle bir yoklarsak, fıkir ve edebiyat sermayemizin münferid eserlere :nhLar ettiğini, ve bizden evvel gelmiş olan büyüklerimizle, garb müelhflerine aid tercüme eserlerin toplu ve esaslı bir şe kilde muntazam bir sılsıle halinde henuz ortaya konmamış olduğunu görürüz. Biı memlekette bir muharririn, veya bir fıkir etrafında toplanmış muhtelif muharrirle rin eserleri toplu ve bir korpüs halinde neşredılmedıkçe, ilım ve edebiyat mese leleri hakkında esaslı tetkiklerin başlaması bir hayli güçleşir. Çünkü, bu nevi neşriyatın fıkir hareketlerinin bir resülmalı yapan tarafı vardır. Maamafih, henüz yaşıyanların eserleri için olmasa bile, ölmüşlerin eserlerini muntazam bir şekilde toplayıp neşretmenin zamanı çoktan gelmiştir. Hatta bunda pek gecikmiş oldu ğumuz da muhakkaktır. Yalnız, bu iş herşeyden evvel büyük bir sermaye işidir. Hatırlatmak icab eder ki, bu nevi neşriyat bizde muhtelif de virlerde tecrübe edilmişti. İkdam gazetesi sahibi merhum Ahmed Cevdet, «İk dam Külliyatı» adı altında, sistematik olmasa da böyle bir işe girişmiş, ve millî kütübhanemize iyi eserler vennişti. Bir zamanlar, Maarifi Umumiye Nezareti, «Asarı Eslâf» adı altında, klâsik muharrirlerimizin eserlerini neşretmeği tecrübe etmişti. Bu gayreti, Maarif Vekâleti de, hiçbir esas fikre istinad ettirmeden devara ettirmektedir. Hususî sermayelerle yapılmış olan bu teşebbüslerden Cihan kütübhanesinin «Edebiyatı Cedide Kütübhanesi» veya «Külliyatı Asar» namı altında, başta Halid Ziya Uşakligilin eserleri olmak üzere, Edebiyatı Cedide muharrirlerinin birçok eserlerini neşrettiği, Serveti Fünunun da gene buna benzer neş riyatı malumdur. lerinin yanlış anlaşılması kısmen, bir ilme aid neşriyatla, bir muharrire aid eserlerin dağınık bir şekilde olmasmdan doğmak tadır. Bu derlitoplu neşriyattan mahrum olan Türk ilminin elde gezdirilmekten parçalanmış, bazı sahifeleri kaybolmuş bir kıtab manzarası arzetmesine hiç de şaşmamalıdır. «Külliyatı Âsar» tabılannı hazırlamak her şeyden evvel bir teknik meselesidir, ve her ilim şubesinin kendi mevcudiye tınin bakası için yapmağa mecbur olduğu mühim işlerden biridir. Bu faaliyetin başında ilk faal rolü oynıyacak bir müessese olarak Universite gelmektedir ve Üniversite bu sistematik neşriyatı ötedenberi yapmakta olan «Türkiyat Enstitüsü» neşriyatının geçirdiği tekâmülden pekâlâ istifade edebılir. Bu iş için hiç de bir mütehassısa ihtiyac yoktur. Sadece esaslı bir teşkilât, devletin malî yardımı, bir de bu işin ilmî mes'uliyetini üzerine alacak ilim komisyonlan bu meselenin hallinde ilk merhaleleri teşkil eder. Bunun haricinde, bugün medeniyet tarihimize aid birçok vesikaların mah • volmakta bulunduğunu, Arab ve Acem kültüriine aid neşriyatı yapacak kimselerin birer birer ölmekte olduklarını ha tırlatmak icab eder. Garb kültürüne aid eserlerin ciddî ve muvaffak tercümeleri yanında, klâsik Türk medeniyetine aid tetkiklerin, ve bilhassa islâmî devre aid olanların bugün arzu edilen ilmî esas • lara dayanmaması, Arab ve Acem kültürünün Türk kültürüne esas veya model hizmetini görmüş birçok eserlerinin neş redilmemiş olmasile sıkı sıkıya alâkadardır. PENCERESİNDEN Tazelenen tercümeler ski devirlerde bir şerh ve tefsir modası vardı. Dinî mevzular üzerine yeniden kitab yazmak imkâm kalmadığından ve daha doğrusu yeniler eskiler kadar bilgi sahibi olamadıklarmdan iş tefsire ve şerhe inhisar etmişti. Meselâ medreselerde okunan, âlim geçinenlerin ellerinde dolaşan Keşşaf, Miftab, Mevakıf, Feraiz, Mufavvel, Tecrid, Telvih gibi muteber kitablar için asırlarca şerhler, tefsirler, haşiyeler, talikler yazılmıstır. Yalnız Mevakıfı Seyyid Şerif, Fenarî Şemseddin, Seyid Ali, Menteşeli Hızırşah, Hocaza de Mustafa birbiri ardmca şerhet mislerdir ki bunlann hepsi yasa dıkları devrin en büyük âlimlerinden sayılıyorlardu. Fakat Mevakıf ayarmda bir kitab kaleme alamadıklanndan ilmî kudretlerini şerhcilik, haşiyecilik yolun da göstermeğe çalışmışlardır. Garb irfanına kıymet verilmeğe baş landıktan sonra tercüme yolu açıldı. Fakat bu yolda da o eski itiyaddan kurtulamıyanlar görüldü. Söz gelimi Fene lon'un Telemaque'ını Yusuf Kâmil Paşa tercüme etmişken, Avrupa kitabha* nelerinde dilimize çevrilecek başka eser yokmuş gibi, rahmetli Ahmed Vefik Paşa da kollarmı sıvadı, ayni kitabı tercüme etti. Yusuf Kâmil Paşa tercümesinin çoK ağdalı ve kaide yanlışlarile dolu oldu * ğunu söyliyenler, Ahmed Vefik Paşa • * nın yüklendiği zahmeti mazur görenler vardır. Fakat eskilerin on kere şerholunmuş bir eseri on birinci defa olarak' şerhetmeleri hep bu gibi düşüncelerden ileri geldiğine göre bizim işaret ettiğimiz vaziyetin garbdan yapılan tercüme işle * rinde değişmediği de meydandadır. Ni • • tekim bir kitabın birkaç kişi tarafmdan tercüme edilmesi daha sonralan da görüldü, Lamartine'in türkçeleştirilmesi hiç de güç olmıyan Raphael'i üç mütercira tarafmdan dilimize naklolundu. Ayni ameliye La Dame aux Camelias için de yapıldı. Şimdi Selâmi îzzet tercümeleri tazeleme âdetine iştirak ediyor, Guy de Maupassant'ın yirmi sekiz yıl önce rahmetli Müfid Ratib tarafından «Güzel Dost» adı ile tercüme olunan Bel ami'sini türkçeye çeviriyor. Selâminin tercü * meyi tazelerken gösterdiği biricik yenilik eserin ismini «Aile Dostu» yapmaktan ibaret. Fransızcada Bel ami'nin öyle bir manaya da gelip gelmediğini araştıracak değilim. Yalnız şurasmı meslektaşıma hatırlatmak isterim ki Maujjassant'ın Bel ami adlı bir de yatı vardı ve açık denizlerde seyahat için kullandığı bu geminin yapı masrafını Bel ami romanından kazandığı para ile kapattığından gemiye o ismi vermişti. Muharririne bir yat temin edecek kadar rağbet görmüş, birçok dillere çevrilmiş ve bizde de tanılıp okunmuş olan bir eserin adı üzerinde dilediğimiz şekilde tasarruf etmeğe bilmem ki salâhiyetimiz var mıdır? Cenubî Afrika Birliği hükumeti îngiliz mandasında bulunan Tanganyika (yani eski şarkî Afrika Alman müstemlekesi) mukadderatının tayinile alâkadar olmadığını ve bunun îngiltere ile Milletler Cemiyetine aid bir iş bulunduğunu tanımakla beraber, eski Alman müstemlekesi «Cenubu garbî Afrika» nın Al manyaya iadesine siddetle muhaliftir. Zaten Fransa, Belçika ve Portekiz dahi Almanyanm Afrikaya tekrar yer leşmesine karşı metanetle muhalefet ediyorlar. Cenubî Afrika Birliği de bu tavır ve hareketi kuvvetle tasvib ediyor. Bilhassa Portekiz, müstemlekelerin den bir kanş yer vermemeğe azmetmiştir. Portekize aid Afrikanın cenub nısfınm garbındaki Angola müstemlekesinin mesahası Almanyanm iki misli olup 487 bin kilometro murabbaıdır. Nüfusu ise ancak 3 milyondur. Afrikanın cenub kısmının şarkında bulunan Mozambique'in mesahası Fransadan daha büyük olduğu halde nüfusu 4 milyondan fazla değil dir. Portekiz bu müstemlekelerden birini Almanyaya ham madde ve muhacir yurdu olmak üzere para mukabilinde terkedip de parasile nefsi Portekizi ve deniz asın diğer Portekiz memleketlerini imar ederek Portekiz köylüsünün yükünü hafifletse iyi olmaz mı? Lâkin kendilerinde millî ruh tekrar canlanmış olan Portekizliler iftihar eyledikleri tarihlerine ve dünyanm bir çok yerlerini keşfeden kâşiflerine ihanet et memek için müstemlekelerini elden çıkarmak istemiyorlar. Bundan başka Porte kiz bir müstemlek<*sim elinden çıkardığı takdirde çorab söküğü gibi diğerleri de elinden gideceğinden korkuyor. Işte bu Son günlerde cenubu garbî Afrika sebeblerden Cenubî Afrika Birliğile manda arazisinde bir avuc nazinin gös Portekiz, Almanyanm müstemleke daterdiği partiye aid faaliyet ve gayretkeş vasma taraftar bulunmuyorlar.» lik Cenubî Afrika Birliği efkân umumi Barett «Ulus» 19 yaşında Ankarada intişar etmekte olan Ulus gazetesi dünkü sayısile 19 yaşına girmijtir. Ulus arkadaşımıza uzun ömürlcr ve muvaffakiyetler dileriz. HALKEVLERİNDE Ses ve saz müsabakası Beyoğlu Halkevi, musiki heveskâr larmı tanımak, toplamak ve bunlann istidadlannı inkişaf ettirmek için bir «ses ve saz» müsabakası açmağa karar vermistir. Müsabaka için bu ayın on beşinden itibaren kayıdlara başlanacak tır. Kaydolunanlar arasmda 1 şubatta bir eleme imtihanı yapılacaktır. Bu elemede muvaffak olanlar müsabakaya kabul edileceklerdir. Müsabaka, üç grup üzerine olacaktır. Saz müsabakası şartları, ses müsabakasından sonra ilân olunacaktır. Talibler Beyoğlu Halkevine müracaat ede ceklerdir. Beyoğlu Halkevinde verilen konferans Japonyada mecburî tahsil müddeti Tokyo 11 (A.A.) Hükumet erkek çocuklann mecburî tahsil müddetinin iki misline iblâğına karar vemriştir. Bilâhare kızlar için mecburî tahsil müddeti de temdid edilecektir. Hükumet bu maksadla 10 milyon yenlik tahsisat ıstemektedir. Maarif Nezareti bu tedbirin daha iyi terbiye görmüş ve millî müda faaya daha elverisli genclerin yetişmesiProfesör Tevfik Âli Çınar konferans veriyor ne yardım edeceğini ümid etmektedir. Dün akşam Beyoğlu Halkevinde Zin devam eden bu konferansm mevzuuna Cezası on seneye indirildi gal şirketi Umum Müdürü Orman mek aid resimler projeksiyonla gösterilmiş, Londra 11 (Hususî) Geçenlerde tebi profesörlerinden Tevfik Âli Çmar izahat verilmiştir. tarafından «Ormanlar ve Ormancılık» Konferans kalabalık bir dinleyici küt idama mahkum edilen Maverayi Erdünmevzulu mühim bir konferans verilmiştir. lesi tarafmdan baştan nihayete kadar lü bir çocuğun idam cezası on sene hapis cezasma tahvil edilmiştir. Akşam saat 18 de başlıyarak iki saat alâka ile takib edilmiştir. giliz şarkısı. Ne düşünüyorsun? Vana, sanki sesini kaybetmiş olmaktan korkuyormuş, sanki değişen sesıle ilk defa konuşmağa mecbur kalıyormuş gibi, tereddüd etti. Sonra cevab verdi: Benden şarkı söylememi istiyorsuYazan: nuzî Ben de bir başka şairin şu sözlerini Tercüme eden: 8 Cabriele d'Annunzio hatırlıyorum: «Kırlartgıc, kırlangıc, bu Cemll Fikret kadar şarkıya kalbin nasıl dauanıuor... Sırtlarını dolablara vermişler. kendile Hatırlıyorum. «Gökyüzü bile, Rica ederim, hiç olmazsa bir an için, rini unutmuş gibi duruyorlardı. Sanki Musikinin halikı olarak, şahid olsun...» farkmı kes.» Biz de kırlangıclardan bir herşey musiki olmuştu; ve bu musiki sa Musikinin halikı. istirahat istiyelim. yesinde eski ruhların oturduğu oda ni Bu Mozzaferrala'nm bir şarkı ki Sahi, dedi Isabella. hayetsiz bir uzakhğa bağlanıyordu. tabıydı. Ve içinde bugün için, bu saat Hakikaten kırlangıcların çığlıklan en Böyle uzun zaman parlamaktan yor için bir şarkı vardı: Ove con pie d'aruzun günün vecdini yırtıyordu. Penceregun olan semayı, beyazlaştıran, bu çan gento. Kitab parşömenle cildliydi; fiîdişi nin önünden ümidsiz uçuşlarla geçiyorsesleri değil miydi? Bataklıktan kurba mahfazaları gibi parlıyordu; ve cildin lardı. ğaların ilk korosunun yükseldiği duyu sırtında elle «çifte bir hararet beni yakıp Vana, hüznün bugün nekadar holuyordu ve sular muhabere ile aldatılmış kül ediyordu» cümlesi yazılıydı. Kitabm şuma gidiyor! gibi beyaz bir renge bürünüyorlardı ve kâğıdları, sonbahar yaprakları gibi, ke Benim de, dedi Isabella. herşey beyazlık ve ataletti: Söğüdlerin narlarından ölmeğe başlıyordu. HatırlıBir kenara çekilmiş, Paolo Tarsis saçlan arasına bir gölgenin inmiş olması yor musun? Kitab da dolabın içinde omükâlemeyi dinliyordu. Aldo'nun vazina rağmen akşamın nehre çöken tülleri lacak. yetlerinden ve sesinden sağır bir kıskancfcenüz belirsizdi. Isabella dudağmdaki küçük yaraya lık duyuyor ve bu salonım darlığı, bu Isabella: asılı mütemadi jçülüşile kendini dclikan küflü mazi, bu hulyalar, bu sahte lâflar Bu gökyüzü Aldo, dedi, bana lının fantezisine bırakıyordu. onu boğuyordu. Zaman zaman uzak ve bir şarkı kitabmın ithafında gösterdiğin Vanina, dedi, niçin rübabını aiıp çıplak fundalığı, hangann altındaki büO sözü hatırlatıyor. Bu, belki de yaşa bize bir sarkı söylemiyorsun? yük makinesini ve etrafında dönen mavi dığım zamanlar, bana ithaf olunmu?tu. «Aşk beni t/enı bir sarkıua basla caketli makinistleri düşünüyordu. »"latırlıyor musun? Uuor» u söyle, dedi Aldo, vahııd bir înh'% bir fasıla^n sonra, he Ne olursa olsun, Türk kültürünün mazisi ve istikbalile alâkadar hayatî meseleleri üzerinde isabetli düşünmek imkânlarını temin hususunda «Külliyatı Âsar» Yukanda saymıç olduğumuz bu neçrineşriyatının ehemmiyeti pek büyüktür. yatın, kıymetli olmasına mukabil, esaslı Yapılan tecrübeler, bunun sermayesiz bir kusuru üzerinde durmak zarureti varlikten değil, daha fazla ilmî ehliyetsizlik dır. Bu nevi neşriyat için, herşeyden evvel, eserlerin, bu eserlerin aid olduklan yüzünden muvaffak, daha doğrusu fayilim şubesinde mütehassıs olan ferdlere dalı neticeler vermediğini göstermiştir. değil, ilmî komisyonlara havale edilmesi Binaenaleyh, Maarif Vekâletinin bu neicab eder. Eski eserler için, elde muhte vi neşriyata sistematik ve ilmî esaslara yazma nüshalar bulununca, bunların istinad ederek başlaması zamanının gelarasından iyi ve sahih bir nüshanın ihyası miş olduğunu hatırlatmak lUzumunu bile hususunda esaslı ve ciddî bir taharriye fazla buluruz. ihtiyac vardır. Bundan başka, eseri izah ve tenvir edecek notlann da ilâvesi eserden istifadeyi kolaylaştırmak hususunda bilhassa pek mühimdir. Bu itibarladır ki, meselâ, «İkdam Külliyatı» meyanmda Hindenburg ba neşredilmiş olan «Evliya Çelebi Seya hatnamesi» nin aln cildi, itimada lâyık lonu faciasında vübir çok bir yazmadan, veya yazmalann muka cudünün yerlerinden yanan, belesinden istifade edilerek hazırlanmadığı için ekseriya hatalıdır. Hatta ayni balonun süvarisi mülâhazalar, bu kadar fahiş olmamakla Pruss, bu feci kaza beraber, eski «Türk Tarih Encümeni neticesinde kör olmuş ve FrankfurtKülliyatı» ndaki bazı eserler için de vaca bir kliniğe yatı • riddir. rılmıştı. Son gün Fakat son zamanlarda, yani şu son lerde alman bir yedi sene zarfında bu nevi neşriyata artık habere göre, kap tan Pruss'un göz Kaptan Pruss tesadüf ermeğe imkân kalmamıştır. leri, yapılan tedavi neticesinde iyileş Bütün bu söylediklerimiz, bizde bir meğe yüztutmuştur. Bu haber etrafında «Külliyatı Âsar» meselesinin ehemmiyethenüz büyük bir ketumiyet muhafaza le mevzuu bahsolduğunu, bunun, şimdi edilmekte ve bizzat Pruss, kazayı mü ye kadar yapıldığı gibi, sadece edebiyat teakib, yanan yüzünü hiç kimseye gösve tarih değil, içtimaî ilimler, felsefe, termemek hususundaki inadmdan vazmüspet ilimlere de teşmil edilmesi zarurî geçmemektedir. Maamafih, bu haber, olduğunu anlatmaktadır. Bizde birçok her tarafta büyük bir ümid ve memnuilmî meselelerle beraber, edebiyat mese niyet uyandırmıştır. Hindenburg balonunun süvarisi iyileşiyor nüz ısırdığı bir meyvanın tadını methedi yormuş gibi, tatlı sesile: Bütün bunlar nekadar güzel! dedi. Aldo alay ederek: Burada mı kalıyoruz? diye sordu. Cennetine yeniden mi sahib oluyorsun? Bu gece işitilmemiş derecede büyük bır kurbağa senfonisi dinliyeceğiz. Buran.n kurbağaları çok meşhurdur. Bu gece en kısa gecedir. Ben uyumak istemiyorum. Bir nedim güzelliğile Aldo yeniden kız kardeşine yaklaşıyor ve Paolo onu endişeli bakıslarile takib ediyordu. Gitmek mi lâzım? dedi Isabella. Ve üzerinde, unuttuklan arının hâlâ vızıldamakta olduğu, tavanın işlemelsrine baktı: Fakat ben korktuğumu ümid ediyor ve ümid ettiğimden korkuyorum. Rüya müheyyiç bir fasıla geçirdi, ve bütün parlıyan gözler birbirlerile karş;laştılar. Vana tavanda bir rakama işaret ederek: Bu X X V I I nin manası nedir? diye sordu. Hatırlamıyorum, dedi Isabella. F?k3t bu br'ki hic v'~~ıvzpxrr\ bir Tazelenen tercümeler serisini salt bu isimlerini kaydettiğim eserler teşkil etroif yor. Kimi küçültülerek, kimi başka kalıba sokularak ve bir kısmı da ad değiştirme ameliyesine uğratılarak ikinci veya üçüncü defa tercüme edilmiş daha bir hayli kitab vardır. Bunlann çoğu kıy metsiz şeyler olup çocuklan eğlendirmek için basılasçeldiğinden sekizer onar defa kalıb değiştirip ortaya çıksalar tercüme külliyatı arasmda yer tutamıyacaklardır. Fakat isimlerini verdiğim eserler cihan edebiyatmda yer kazanmış bedialardır, bizdeki mütercimleri de tanmmış şahsi • » yetlerdir. Bu sebeble tercümeyi tazele mek mevzuu üzerinde durmayı gerekli buluyorum ve soruyorum: Evvelce ya pılmış bir tercümeyi tazelemekten ise yeni ve faydalı eserleri dilimize çevirmek daha doğru olmaz mı?.. Yoksa garb dilrakamdır. lerinde La Dame aux Camelias'lar, Ve yirmi yedinin, yakm ve mühim bir Raphael'ler, Bel amiler ayarında eser tayyare bayramı olduğunu hatırlatmak mi yok ve biz yeni yeni bedialara kavuş' için, Paolo'ya baktı. mak ihtiyacından müstağni miyiz?.. Vana soruyordu: M. TURHAN TAN Ya bu küçük kart paketleri nedir? Aldo cevab verdi: Bunlar piyango oyunu biletleridir; DENİZ tSLERt talihin kör kutusundan çekilen biletler. 76 numaranm inşası işi Beyaz mı? Şirketihavriyenin tezgâhta bulunan Evet, beyaz. 76 numaralı vapurunun inşası işi biraz Bu remzi bana ver, Isabella, dedi uzavacaktır. Buna sebeb, ŞirketihayriVana. vede çalışan bir kısım ustalann daha iyi Bir küçük mermer kapınm önündey sartlarla Atatürk köprüsü insaat gru diler. Eski siyah yuvarlaklar ve arala Duna gitmeleridir. Bu vaziyete göre, 76 rında beyaz kabartma madalyalar bu numara, belki haziranda denize indiri kapıva, bir mezara açılıyormuş gibi, ha lebilecektir. zin birsey veriyordu. Mersin limanı için tayfa Aldo, Aldo, kov şunu! alındı Isabella irkildi, çırpındı; yanağınm Deniz Ticaret müdürlüğü. Mersin liyanıbasmda arınm vızıltısmı duymuştu. manma gönderilmek üzere 25 tayfa alBir hızla eşikten atladı; ve çığl.klan mıştır. Mersin liman işlerinde çalıştı~ıhâlâ ateşten semanm altında akisler uyan lacak olan bu tayfalar, bir iki güne kadınyordu. Zira an hâlâ peşindeydı. El dar gönderilecektir. lerile kendini müdafaaya çalışıyordu. Defterdar döndü Ay! Soktu beni! Maliye Vekâletile bazı işler etrafında Karışık hareketlerinden birinde an temas etmek üzere Ankaraya gitmiş obaşparmağını sokmuştu. lan Defterdar Kâzım, şehrimize dön Acıyor! Kuvvetle emmek lâzım, müstiir. Aldo! (Arka<n rar)