10 Ocak 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

10 Ocak 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 îkincikânun 1938 CUMHURfYET MUStKl BAHlSLERt: Türk musikisi Yazan: KEMAL ONAL Büyük Önder, 1934 te Kamutayı açma nutuklarında, yeni Türk musikisine şu istikameti verdiler: «Garb kiiltürünün tcknik kaidclerine uymak.» Genc musiki elemanlanmız bu direktife göre yetişmektedir. Garb tekniğine uygun Türk musikisini yaratacak ha zırlık, oldukça ilerlemiştir. Falih Rıfkı Atayın güzel tabirile şimdiki halde «yeni Türk musikisi kendi seslerini buluncıya kadar» «kulaklan ve zevkleri garb musikisine alıştırma» ve «ona ısınma» devrini geçiriyoruz. Bu devrede memleket bir çok fırsatlarla garb eserlerini dinlemektedir. Musikimiz parlak istikbalini yeni istikametinde ararken ortaya kendiliğinden bir mesele çıkmaktadır: Eski musiki ne olacak? Atalanmızın his ve heyecanlarını taşıyan eserleri ne yapacağız?... Bunların çoğu yalnız bir miras, bir hatıra da değildir. Birçoğunun bugünkü hayatımızda da tesiri vardır. Büyük kurtuluşla; herşey hayata ka yuşurken musiki de kendine yaraşan istikameti buluyor. Kemalist rejimin şiarı, Türke en iyiyi ve en ileriyi mal etmektedir. Buna göre musikide de tek sesten çok sese, geri bir metoddan ileri ve modern tekniğe geçmek yeni hayatımız için bir zarurettir. Büyük Deha; musikimize yeni istikametini; bu ana prensip içinde ver mişlerdir. Karacaahmed mezarlığı PENCERESiNDEN Dahiliye Vekâleti, esaslı Cevablarım peı işanlıktan kurtuluyor etüdlere başladı Hayat ucuzluğu Ankara 9 (Telefonla) Dahiliye Vekâleti, hayat ucuzluğunun temini için lüzumlu olan tedbirleri almak üzere esaslı çalısmalara baslamıştır. Vekâlet, halkın günlük zarurî ihtiyaclan meyanında bulunan etin yurd içinde fazla îstihlâkini temin edecek esaslar üzerinde durmaktadır. Bu tetkikler sonunda elde edilecek neticelere göre et fiatlarının ucuzlatılması için bir formül bulunacaktır. «Karacaahmed Mezarlığını Güzelleştirme Cemiyeti», içinde 30 bin de şehid yatan mezarlıkların etrafını duvarla çevirmeğe başladı Fasıl musikisi Tek sesli eski musikimiz, bazı eserleri birbirine çok yakın olmakla beraber, iki ana zümrede toplanır: Fasıl veya enderun musikisi, halk musikisi. Fasıl musikisi, tıpkı divan edebiyab gibi, tamamen yabancı tesirler altında kalmıs ve mahdud bir zümrenin ifade vasıtası olmuştur. Onu yalnız lmparatorluğun millî zevkten mahrum entellektüelleri anlıyabilmiştir. Halka mal olmamıştır. Modern musikimiz yalnız mümtaz bir smıfın değil, bütün milletin malı olaca ğından, halkın ruhuna girmemiş olan seslerin yeni eserlerde yer alamıyacağı şüphesizdir. Bu sebeblerle zevkini ve kulağını yeni musikiye hazırlıyan Cumhuriyet gencliği fasıl musikisinden süratle uzak laşmaktadır. Bazı itiyadlar ise uzun müddet mukavemet edemiyecektir. Sinemada korkunc panik Beşiktaşta Kövieindeki bir sinemada, filim gösterildiği bir sırada, tavandan sıvalar dökülmeğe başlamış, halk hevecana düşmüştür. Bu arada, Beşiktaşta, Hacıali sokağında 15 numarah evde oturan kundura boyacısı Yusuf Ekrem, çatı yıkılıvor sanarak, kendisini pencereden aşağı atmış, sukut neticesi sağ ayağı kırılarak hastaneve kaldırılmıştır. Zuhur eden telâs esnasında seyirciler den bir kaç kişi de hafifçe yaralanmıştır. Eski musikinin ne olacağı sualine cevab verebilmek için onun dünya musiki telâkkisine göre, mahiyetini bilmeliyiz. Garb musikisinin bugünkü bünyesinde birçok seslilik (Polyphonie) vardır ve bu hal, tek sesli (Monodique) musikiden sonra gelen bir terakki merhalesidir. Tek sesten maksad, bir musiki parçası, birçok sazlar tarafından çalındığı zaHalk musikisi man, her aletin birlikte çıkardığı sesin bir Halk musikisinde vaziyet ayni değil notadan olmasıdır. Yahud birçok kişiledir. Türk milleti kendi ruhundan kopan rin hep birden ayni nağmeyi tekrar etmenağmeleri basit sazlanna söyletmeğe, sidir. tarihin verdıği vesikalara göre dünya Tek ses, garbda Onüçüncü asra kadar kültüriinü yarattığı uzak devirlerde başyegâne musiki metoduydu. Bu tarihten lamıştır. Milletimizin kollektif hafızası; sonra başlıyan çok sesli musikide sesler, asırlardanberi adsız çocuklarının yarattıayrı ayn notalardan çıkarılarak ahenk teğı güzel eserleri kıskanc bir itina ile sakmin edildi. Asırlar ilerledikçe bu ahenk; lamış, değersizlerini de unutarak tasfiye insan sesi yerine aletlerle daha geniş ve etmiştir. Millî ruhu ifade eden sesler mudaha güzel elde edildi, (Senfonik mu kaddes bir emanet gibi ağızdan ağıza gesiki) doğdu. Ses ve alete hareketlerin de çerek birçok nesillerin malı olmuştur. iştiraki, (dramatik musiki) yi yarattı. Bunlar, sade bir teknik içinde basit sazMusikinin bu ilerleyişi, san'atın felsc Iarla hâlâ milyonların ruhunu heyecan fesi akışına da uygundur. Tabiat hâdise landırmaktadır. Ierinde sesler ayrı ayn notalardandır. Halk musikisinin birçok parçalan herKırlar, denizler, bahar, kış, fırtına, harb... hangi bir âyinde veya toplu sevinc za bir yığın ayn sesle doludur. Bu sesler ancak ruhlanmızda vahdet ve ahengini manlarında Türkün yalnız hissini değil bulur. Musikinin de bize tabiatı iyi ifa enerjisini de hareketlendiren kıvrak nağde edebilmesi için aletlerde çok ses top melerle doludur. Bu tipten olan sesleri laması ve buna ahenk vermesi lâzımdır. bugünün caz parçajan sayabiliriz. Halk Tabiatte yaşıyan ahenkleri, onun dı basit his ve hareketlerinio seslerin ahenşmda kalan ruh hâdiselerinde, bütün î*s gine uydurmakta ve bundan zevk almaksizliğine rağmen duymak insanlığın yük ta devam edebilir. Harmandalı gene sek bir vasfıdır. En hafif nesemizden en harmandah olarak kalır. Ancak bu sessert ıstırabımıza kadar hislerimizin eser leri, Türk musikisinin bir örneği, bir esası lere tevdi edilebilecek bir iç ahengi var olarak saymak duyguda darlığı ve geridır. Ileri insanlık bu sessiz iç ahengi ta Iıği gösterir. bıat hâdiselerinde olduğu gibi çok sesli musiki ile ifade etmektedir. Bu sebeble, modern telâkkiye göre «musiki, tabiatı naklederken olduğu gibi, ruhumuzun neşe ve ıstırablarını da ifade ederken birçok ayrı sesleri ahenkleştiren bir san'at şubesidir.» insanlık ileri musiki tekniğine kavu şuncıya kadar tabiat ve ruh hâdiselerini asırlarca tek sesle ifadeye çalıştı. Yukanda dediğimiz gibi ancak 13 üncü asırdan sonra çok sesli olan tabiatle beşerî his ve heyecanlar, gene çok sesli bir musikinin ahengi içine girdi. Bu mütekâmil ifade tarzına geçilirken tek sesli musiki bir yana atılmadı. Tarihin mirası olan sesler, yeni bünyede asil birer malzeme olarak kullanıldı. Musikisini son asır içinde modernleştiren memleketlerde de, tek sesli musiki bu vazifeyi görmüştür. Eski musikimiz henüz tek ses safhasındadır, yeni garb tekniğinden yedi asır mahrum kalmıştır. Türk tarihinin son asırlardaki kara bahtı, birçok millî faali yetler gibi, musikiyi de ileri gitmekten yüzlerce yıl alıkoymuştur. Eldiven çalarken yakalandı Köprü, Kadıköy iskelesinde, Aslan oğlu Hamid isminde birinin cebinden eldivenini çalarken yakalanan Ali oğlu Mehmed zabıtaca yakalanarak Adliyeye verilmiştir. Bu da başka... Dört gün evvel Şehremininde, Yayla caddesinde 35 numarada oturan Münevverin bir bavul dolusu esyasım çalan Ahmed yakalanmış, eşyalar meydana çıkarılmıştır. Göztepede bir sabıkalı tutuldu Bundan bir hafta evvel Göztepede, hat boyunda 29/30 numarada oturan Makbulenin evinden battanive, çamaşır ve saire çalan sabıkalı tsmail yakalan mış ve eşya tamamile meydana çıkarılsan'atkârlanmızı dehalannda yuğurula cak bir malzeme olarak hazırlar. İleri Türk cemiyetine hitab edecek, ona millî seslerini zengin bir ahenkle verecek musiki, mutlaka modern tekniğe ve zengin icra vasıtalarına kavuşacaktır. Geçici heyecanlar vererek ancak basit oyunlara yanyan monoton sesler Türk musikisi olmaktan çıkacaktır. îptidaî sazlann birkaç telinde usandırarak tekrarlanan dar ahenk yeni Türk hayatında çok sönük kabr. ' îleri Türk musikisi, oynamağa, sıçramağa lüzum kalmadan da duyulabilecek birçok hisleri ifade edecektir. Modern bir cemiyetin hayat faaliyeti birkaç oyunla basit bir neşeden ibaret değildir. Yeni musikimiz, bütün modern musikilerde olduğu gibi, Türk dimağında hal ve istikbal için geniş ufuklar açacak, onu tahayyül, teheyyüç ve tefekküre sevkedecek tir. Yeni musikimiz, fikirlere hitab et mekle beraber ruhlara da en temiz duygulan verecektir. Yurd, aile, fazilet sevgisi, onun ahenginde en müessir ifadeyi bulacaktır. Atavik kahramanlığımız, yeni musikimizin metanet, azim ve irade ve ren seslerinde şahlanacaktır. Karacaahmed mezarlığınından bir görünüş Gökten uzatılmış birer yemyeşil gü ki biraz geç haber almış bulunuyorum. Fakat bir bakımdan da bu, gönüle felâbdan gibi, görünmıyen titrek ellerde, hicran dolu gönüllerin gözyaşlannı ser rahlık veren bir gecikme oldu, çünkü, gipc serpe, kendi seslerinden, kendi gölge dıp de onları ziyaret ettiğim zaman, kenlerinden, kendi renklerinden başkasını di yağlarile kavrulan bu münevver yurdk'skanır gibi, bu uçsuz bucaksız ahiret di daşlar, önüme, bir seneyi, umulmadık bir yarmı kaplamış servilerden birinin iri, faaliyet içinde geçirdiklerini ispat eden sert ve ıslak gövdesine yaslandım da dal deliller yığdılar. dım. Meğer Karacaahmed mezarlığı 6 adaBurada hangimizin bir avuç toprağı dan müteşekkilmiş, ve bu kurum bir sene yokrur? Bir zaman avuçlarımızda sıcak içinde bunlardan iki buçuk adayı 2000 sevgisini duyduğumuz bir el, bir zaman lira sarfederek duvarla örtmüş, bir yanışıltısmda sevinc bulduğumuz bir çift göz, dan da çekilecek yeni duvarlann taşlannı bir zaman değen başımıza can veren bir hazırlatmış. bağır ki..Yâdı hâlâ acı veren bir günümüzde, bizden, ta içimizden kopanlmış bir avunulmaz hasret ki, işte o, şimdi buradadır. Burada, bir yamru yumru, dikenli ve metruk tümseğin bir avuç kara toprağı d.r. Bu toprak her yerde mukaddestir. Istanbulda bile. Gidin; Feriköydeki, Şişlideki, hatta şuracıkta, Bağlarbaşındaki ortodoks, protestan, katolik mezarhklannı gezin de bakın, hangisinin etrafı duvarla çevrilme miştir, hangisi itina ile, sevgi ile işlenmiş, çiçeklerle bezenmiş bir bahçe değildir. Evet, bu toprak ki bizden evvelkiler gibi bizim de son uykuya dalacağımız, son <hakarrımızdır, Her yerde mukaddestir. Istanbulda bile... Fakat. Gidin de Eyüb, Edirnekapı (*), Si livrikapı mezarhklarımızı görün, gelin de Karacaahmede bakın.. işte köpeklerin, keçilerin, atlann ve tavukların eşindiği ahiret diyan Karacaahmed.. Bana; «îstanbula uğnyan bütün seyyahlar mutlaka buraya da gelirler, saat lerle dolaşırlar ve bu hali görürler, resimlerini de alırlar.. Ayıb değil mi?» dedi ler. Hayır, ben; seyyahm müstehzi gözünden evvel, kendi kalbimin gözünden utanıyorum. Ve bir şehir, hele îstanbul gibi bir şehir, mezarlıklannın etrafına birer duvar olsun çekmekten âciz midir, diyorum. Iki sene evvelki büyük fırtınada Ka racaahmedde 3000 kadar servi yıkılmış. Bunlan haracmezad pazara çıkaran Belediye, eğer bu parayı gene Karacaah mede sarfetseydi, orası şimdi baştanbaşa duvarla çevrilmiş ve tanzim edilmiş ol maz mıydı? Fisebilillâh çalışan bu gayyur insanlar, bir şehrin şükranını çoktan haketmişler dir, amma, biz, bir kuru teşekkürle bu işin altından sıynlıp çıkamayız. Onlara: Parayı nereden buluyorsunuz? diye sorduğum zaman ellerini uğuştururak: Kapı kapı dolaşarak... dediler. Ve ilâve ettiler: Resmen teşekkül etmiş bir hayır kurumu olduğu için iane toplamak müsaadesini de haiz bulunduğundan Gönül ister ki, onlann kapısını biz bulalım. Hemşerilerin küçük bir alâkası, şimdiye kadar sessiz sadasız yapılmı; olan iş, lerinden de anlaşılıyor ki, bu faal insanlan, kısa bir zamanda, Karacaahmedi asrî bir mezarhk haline koymağa muvaffak edecektir. O halde? Burada, bu sualin çengelinden Karacaahmedle hiçbir alâkası olmadığını sananların bile, hiçbirimizin kurtulamıyaca* ğını hatırlatmak isterim. Evet, hatırlatmak isterim ki; Karacaahmed mezarhğında yatanlar arasında, îstanbulu kurtarmak için can vermiş 30,000 Harbi Umumî şehidi de vardır. Halk musikisinden modern musikiye Alacağımız garb tekniği, her millet için birdir. Ancak onun kalıblanna girecek sesler milletlere göre ayrılmaktadır. TürkIerde garb kalıblanna kendi hüviyetlerini taşıyan sesleri koyarak millî musikilerini yapacaklardır. Millî hüviyetimiz ancak, halkın; yabancı tesirlerden uzak olarak kendi yurduna ve tarihine göre yarattığı seslerde görülür. Bu sesler onun sevincile güler, acısile ağlar. Yeni musikimizin ihya ameliyesine millî unsuru verecek halk türküleri bizde tükenmez bir hazine halindedir. Millî ru hun hariminde saklanan bu eşsiz servete el koymuş bulunuyoruz. Genc teknisiyenlerimiz bu sahada sebatla çalışıyorlar. Halkın ruhundan gelen sesler, gene ona işlenmiş olarak verilince, ruhlar kendi öz malına daha zenginleşmiş olarak kavuşmaktan derin bir haz duyar, yarattığı heyecan ise doğuşundakinden çok kuvvet1' olur. Modern musikilerin millî olması psikolojik bir icabdır. Gene bu icabdır ki Cumhuriyet, halk seslerini arar, bulur. K. C) Tabli Asrl mezarlıklar müstesna. Ambara girmiş, saklanmış... Eminönönde, tzmir sokağında 22 numarah dükkânda komisyonculuk eden Receb oğlu Haydann ambarından ev velki gece içinde 150 kuruşluk pul ve 42 çift lâstik bulunan bir sandık çalınmış, yapılan tahkikatta, hırsızlığın gündüz den ambara girip saklanan sabıkalı Kegork tarafından yapıldığı anlaşılmış ve Kegok yakalanmıstır. Yeni san'atkârlanmız; uyuşturucu, bunaltıcı, bedbinleştirici, ölüm ve ıstırab dolu engin nağmelerden artık uzak ka lacaklardır. Onlann eserleri fikirlerimizi, hislerimizi hareketlendirecek, bize tabiat ve hayatı sevdirecektir. Büyük Kurtarıcının Türk hayatına verdiği yeni istikamet, müzisyenlerimiz için de muvaffakiyete götürücü bir disipBereket versin ki; herşeyi Belediyeden lındir. Bestekârlarımız bunlara riayet ederek «yüzümüzü ağartacak» musikiyi beklemenin manasızlığını anlamış olanlayaratacaklardır. Bu şerefli ve fakat güç rımız günden güne artıyor. «Karacaahmed Mezarlığını Güzelleşişte onlara yardım bütün ediblerimiz, şairlerimiz, san'atkârlanmız ve hatta bütün tirme kurumu» da bunun bir delilidir. bilginlerimiz için bir vazifedir. Usküdarlı bazı hayır sahiblerinin bir sene evvel kurdukları bu cemiyeti, yazık (Uluslan) yordu. İlk yudumu erkek içti, zira, çıplak piyaleyi, mukaddes bir usare, bir anda kenarlanna kadar doldurmuştu. Bunun bir damlasını kaybetmemek için parmaklannı çeneden ayırmadan erkek diğer elini kadının şap^asınm kanadları altından ensesine geçirdi, güzel başı kulpsuz bir kâse gibi tuttu. Ve kuvvetle tutuyor, kuvvetle sıkıyordu; zira insiyak ona sıkmak hırsı verivordu! Sıkmak yeni doğmuş, henüz gözleri görmiyen bir çocuğun ilk hareketi. Bütün tatlılığmdan boşalan kadm, sanki kemiklerinin hissiz ilikleri yerine sıcak bir hava dolaşmış gibi hafif ve seyyal olmuştu. Bu mucizeyi sağır bir inilti, bir nevi sessiz yalvanş tamamlıyordu. Fakat bütün bütün harab olduğunu hissettiği zaman, tazyikten kurlulmak için başını salladı, onun ağzmdan dudaklarını kurtardı ve vermiş olduğu şeyi geri almak için tekrar yapıştırdı. Ve bu münavebe şiddetli bir mücadele gibi devam etti. Zira her biri daha gizli, daha canlı birşeyi ele gecirmek istiyordu. Ikisi de kanıyan diş etlerinde, dişlerin sertliğini hissediyordu. Ve hasta bir çocuk şikâyeti gibi hafif, sağır inilti devam ediyordu; zira kadm ısırırken bile, içinde şehvetin hali i«baa gelmis ve mücadelenin merhametle tüllenmiş gibi olduğu, bu yalvanşı kesmemişti. Yeter! Biraz daha! Biraz daha! Yeter! Büyük bir sıçrayış onu âşıkından kopardı. Bulutu dağıtmak, yeniden aydınlığa alışmak, hayaletle hakikî mevcudiyeti birbirinden ayırmak için, ağırlaşan göz kapakları kapanıp açılıyordu. Gene mi aynadaki akistı? Gene mı yabancıla^an gözlerinde çılgınlık bakışıydı? Ah... Bu kadar solabileceğini zannetmiyordu. Vana, yüzünde bir ölü rengile, sanki düşecekmiş gibi kapmın pervazına tutun muş, orada duruyordu. Gözleri artık hiç kapıyamıyormuş gibi büyümüştü. Vana, onun küçük kardeşiydi. Ve bu konusan Vananın sesiydi. Ne fes nefeçe bir hızla, yerinden kımıldıya mıyan Vana: işte Aldo, diyordu. Yan taraftaki salonda kardeşinin ayak sesi duyuluyordu. Delikanlı eşikte göründü! Hiddetliy di: Ha burada mısınız? Sizi nihayet buluyoruz. Bizi pekâlâ bekliyebiürdiniz. Hiç olmazsa Porta Pusterlada bir haber bırakmak tenezzülünde bulunabilirdiniz. Kâğıd paralarımız basılıyor Yeni kâğıd paralarımızdan Londrada basılmakta olan 100 lirahklarm basıl ması devam etmektedir. Yeni yüz lirahklarımızm basılması şubatın ilk haftası içinde bitecektir. Diğer kâğıd pa ralanmmn basılması etrafmdaki ha zırhklara devam olunmaktadır. Heyecanını gizlemeğe çalışarak Isabella: Mütemadiyen bize yetişeceğin zannediyorduk. Bize senin otomobilinin sesini işitiyormuşuz gibi geldi, Aldo Hatta bekçiyi bile aşağıda bırakmıştık. Vana nasıl da bildi! Bütün yol de vamınca toz yutmaktan başka birşey yap madık. Paolo Tarcis: Hareket ederken senin önden git meni teklif etmedim mi? dedi. Fakat senin bir yarış torpiün var benimkisi bir bataklık kaplumbağası. Öyle ise bu yollar için mükemmel Paolo ortadan kaybolmak, uzağa, ne reye olursa olsun, uzağa gitmek istedi. Kızıl sevincini, bu sahte neşede boşaltı yordu. Haydi, dedi Isabella, bana kızma. Sen de hiçbir zaman memnun değilsindir. Isa yolun üst tarafında benimle beraber geleceğine söz ver. Moriccica, Paolo ile gitsin. Peki. Nasıl istersen. Öyle iftiyorum, Ah.. Seni çok şımartıyorum! Dişlerin de ne var? Ne mi var? (Arkast var) 1 Adanadan R. R. R. rümuzile mektub yollıyan okuyucuya: Elfiyye Mısmn son devirlerinde ve Ondokuzuncu asrın başlarmda dillere düşen bir kelime olup Muradiye, Ibrahimiye, Berdisiyye gibi bir kölemen fırkasının adıdır. Bu fırkayı kuran Mehmed Bey, bin liraya satın alınmış bir köle idi. Bu vâkıadan bir öğünme mevzuu çıkararak Elfî lâkabını almıştı. Malum olduğu üzere elf, arabcada bin demektir. Fakat elfiyye lugatte bin dostu olan, rani her önüne cıkanla gönül alışverişi rapan kadm manasma gelir. Nitekim îran airlerinden Ezrekî'nin Elfiyye ve Şelfiyye adlı bir eseri vardır, edebe aykırı bir mevzuda yazılmış olmakla beraber edebiyattan sayılmaktadır. Bu eserin üzerinde ad olarak kullanılan elfiyyeden maymun iştahlı kadm kasdolunmuştur. Şelfiyye de memnu aşklara düşkün baan demek oluyor. 2 Ankaradan C. Ky. imzasile bir zafet meselesine temas eden okuyucuya: Türkçede her çeşidden edatsız izafet apılabilir ve dilimizde bunun örnekleri sayısız denilecek kadar çoktur. Yeşil yurd, gümüş çatal, altın ev, Dolabdere Kİbi! Fakat bu bahiste her?eyden önce hatırlanacak mühim bir nokta vardır. O da kaideden dilin değil, dilden kaidemn çıkmıs olması hakikatidir. Muallim Naci gibi dil meselelerinde hem mütehassıs, hem titiz olan bir adam bile: «Lisanımız hür* dür, dilediğimiz gibi tasarruf edebiliriz» demekten geri kalmamıştır. Bugün ise dilimiz, yurdumuz gibi tam bir istiklâl sahibidir. Onu güzelleştirecek, zenginleştirecek yeni tâbirleri hele zevknnize ve itiyadımıza uygun oldukça çu veya bu kaide kaygusile kabul etmemek hata deil de nedir?.. Bize düşen «fâideyi kaideden üstün» tutmîkktır. 3 Kütahyada maliye tahsil kontröörü Kutsî $enele: Akşid, Ahşid, Ihşid türkçe mürekkeb bir kelime olup ak güneş demektir. Vaküle Fargane'de kurulan bir Türk devletine bu ad verilmişti. O devlet müessıslerinin sülâlesinden Doğuçoğlu Ebubekir Mehmed, Mısırda bir Türk hükumeti kurunca Ahşid ünvanmı aldı (935). Mehmed Ahşid iyi bir asker ve idare adamıydı. Mısır ehramlannı ilk olarak açan ve büyük defineler bulan adam olmakla da meshurdur. 4 Ali Rıza Göl imzasile «gelin* karası» ne demek olduğunu soran okuyucuya: Bu söz türkçeye başka dilden geçmîştir, tercümedir. Aslı sevdael'arus olsa gerektir. Arablar, siyahın yanında beyaz daha iyi belli olur, daha güzel görünür diye gelinlere siyah elbise giydirirlerdi ve yanıbaşlannda da birer zenci halayık buundururlardı. işte o elbiselere ve o halayıklara sizin gelin karası diye kullandığınız tâbirin arabca karşılığı olarak sevdael'arus derlerdi. Sonralan herhangi bir seyin güzelliğini çoğaltan süse ve eşyaya da ayni isim verilmiştir. 5 Nadir Sezen imzalı mektub »abibine: Dynamique ıstılahta daima harekel, faaliyet ve feveran halinde bulunan kuvvet demektir. Usanmak, yorulmak bilmez surette çalışan, yeni yeni isler düşünen ve başaran adamlara dinamik denilir. O o ra, yahud ocrak öz türkçedir. Pek ucda ve uzakta bulunan yer demektir. Onu arabca sanıp hücra yazanlar aldanıyorlar. «Bakışlar» ın kime aid olduğunu bilmiyorum. Bay Tahirin birçok eserleri varsa da isimleri hatırımda değildir. Son günlerde de edebî kaidelere, ıstılahlara dair güzel bir kitabı cıkmıstı. M TURHAN TAN Dört cesed daha bulundu Dün gece, mahallinden aldığımız malumata göre, Sile sahillerinde, uzun zamandanberi denizde kalmış oldukları anlasılan dört cesed bulunmuştur. Ba lıklar tarafından parcalanan cesedlerin dördü de tanınmıvacak hâldedir. Bunlan E=ek adası önlerinde kava lara çarparak parcalanan Hisar vapuru kurbanlarmdan olmaları kuvvetle muhtemeldir. Şile hüknmet tabibi. cesedleri muavene ederek gömülmelerine müsaade et miştir. ~N Cabriele d'Annunzio Yazan: 6 Tercüme eden: Cemil Fikret zengin ve anlaşılmaz ruhunun resmiydi. Heyecanlı gözlerile, uzak tarlaların girintili çıkmtılı yolları arasına, yüz defa ya zılmış, korkunc sözü okuyordu: Belki, belki, belki... Erkek bu lâfı onun ağzına, dilinin altına, boğazına, kalbine söyledi. Zira parmaklarile çenesini ve dudaklarından nefe Artık tahammül edemiyorum! sini, en derin nefesini, yalnız damarlann, Bu hasretli nefes hangisinden çıkmış rüyalann ve düşüncelerin bildiği nefesini tı? Ağızları henüz birbirinden ayrı, fakat tutmuştu. ıstırablan tekti; ve birbirine karışan kuvO zaman, kımıldıyan tepelerle çevrili vetleri bu ıstıraba dayanamıyordu. bir çölde gizli kuyuyu ayni heyecanla buMavi ve yaldız tavanlı odaya yeni lan, beraberce giren, görmedikleri suya den girdiler; havaya hâkim olan melodiyi uzanan, dar geçidde birbirine çarpan, yeniden duyuyorlar ve en uzun günün mücadele eden susamış, ve korkmuş iki oarıltılarını görüvorlardı. mahluk oldular; her biri evvelâ içmek ve Belki, belki, belki... diğerinden fazla içmek istiyor, ve yumuKadm yüzünü yaldıza ve maviliğe sak dudaklarının içinde ısıran bir kududoğru kaldırmıştr basının üstünde dağı zun büyüdüğünü hissediyorlardı.. Gölge, nık gördüğü şey, binlerce karışık yolile, su ve kan onlara ayni gece lezzetini veri Boğazında hayatının şiddetli vuruş larını hissediyordu. Manen ve maddeten kaybolmuştu: Neredeyiz? Akşam mı oldu? Erkek onu sürüklercesine gene elinden tutmuştu. Gergin ve oynak bir ip üzerinde imiş gibi kendi titremelerinin üstünde yürüyorlardı. Çocuğu kandıran hırsız Bundan iki gün evvel Fatihte Taş^anda oturan Yusufun cocuğu sokakta ^iderken. mechul bir adam vanma yakla^mıs, çocuğun ceketini sırtmdan çıkarıp götürmüstür. Yapılan tahk'katta hırsızm sabıkalı ^rdan Mahir olduğu anlaşılmış ve Mahir vaka^anmıştır. Hitam bulan grev Paris 9 (A.A) Colombes'de Good rıch fabrıkalarında zuhur etmiş olan ihtılâf, grevcilerin pazartesi günü tekrar ! se başlamağı kabul etmelerı üzerine dün akşam hıtama ermistir. Grev, 15 bi rincikânundanberi devam etmekte idi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: