8 Birincîteşrin I93T CUMHURIYET Uzun hilcâye Afrikanm korkunç ormanlarmda.. III (Geçen defdlar çikan kısımlann hulâsası: Mehmed babası Türk, annesi Fransız bir gencdi. Afrikadaki Fran sız müstemlekesi *Fildişi sahili> nde bir iş buluyor. A~ mirlerine ve yerlilere kendisini sev • dirip mühim bir mevki sahibi olu yor. Yerli çocuk lannı okutmak için bir mekteb açıyor. Orada Nanan is minde zeki bir ço cuk dikkatine çar • pıyor. Babası Ni agbo ile ahbab oluyor. Bir tatil zamanından istijade ederek iç taraftaki korktınç ormanlar da Naman, Ni agbo ve diğer bir çok Zenci ile bir likte tetkik seydhatine çikıyor. Yolculuk evvelâ pek tatlı giderken gittikçe müşkülâta tesadüf ediyorlar.) merakh şeyler] Armud biçimi lokantası Amerıkada Holivud'da bazı eşyanm ve yemışlerın şekillerini takliden birkaç eğlence yeri bina edilmişti. Karpuz veya melon şapka biçiminde barlar, ka bareler görülüyordu. Galiba onlardan hevese gelmiş olacak ki cenubî Avus tralyada «Yeni Gal> şehrinde Wübur Murchison isminde biri armud biçimi bir lokanta mşa ettirmiştir. En üst tara FAYDAU BTLGÎLER \ Rus tankları Moskova gazetelerinin yazdıklarına göre, Ruslar yeni bir tank, yani zırhlı ve silâhlı harb arabası vücude getirmiş* lerdir. Bu tank, top, mitralyöz, yang'n çıkarıcı meş'aleler, atma makinesi, zeı hirli gaz saçma aletile mücehhez olduk* tan başka yeni sürülmüş bir tarla kada» yumuşak toprak arazide bıle yere sapw lanmadan saattte 100 kilometro süratLa gıdıyormuş. Bu çeşıd cehennemî harb vasıtalarınm her gün yeni yeni modelleri piyasaya çıktıkça beşeriyetin istık» balinden korkmamak elden gelmiyor!. fındakı sap bayrak dıreği vazıfesmi gormektedir. Pencereler. kapılar ise bu yemışin diğer teferrüatı şeklinde açılmıştır. 0 havalide bu şekil bir bina ilk olarak yapıldığı için lokanta her gün do lup dolup boşalmakta, müşteriler git tıkçe artmakta imış. Aşağı yukarı her dılde abdallara armud unvanı verildığine göre, sakın lokantanm sahibi bir takım armudlan avlamak için bu armud biçimi lokantayı vücude getirmiş olmasın!.. daki ciddiyet vaziyetteki tehlıkeyi anlatmak için kâfi idi. Derken, şimşekler ve gök gürültüleri durmadan birbirini takıb etmeğe başladı. Yüksek ağacların tepeleri eğilip bükülüyor, bunun neticesi husule gelen hışırtılar, çatırtılar kalbe müthiş bir korku veriyordu. Biraz sonra fırtına ormanın aşağı kısmına da sirayet etti. Yapraklar kopuyor, dallar kırılıyordu. Havaî yerlilerin orkestrası ' «Cumhuriyet» foto muhabirinin dikkate değer bir muvaffakiyeti. «tp atlıyan yavruların tam ayakları yerden kesildiği zaman alınmış bir resmi.. Böyle bir «instantane» yi yakalamak doğrusu az marifet değil! Havaî adalarmın merkezi Honolul'U yu her sene yüz binlerce ecnebi seyyahı ziyaret eder. Çok şairane manzarası bir tarafa bırakılacak olursa şehrin yabancılann merakını çekecek birçok şeylerl vardır. Bunlar arasmda yerlilerden mürekkeb tuhaf bir orkestra heyeti de mevcuddur. O heyeti teşkil eden çalgıcılar Kalabas denılen tek bir aleti çal< maktadırlar. Fakat her birindeki kalabasın büyüklüğü ayrı ayndır, onun için kimi trampet, kimi viyolonsel, kimi boru gıbı sesler çıkarmaktadır. Çalgı ila birlikte okuyucular da gayet hazin ve dokunaklı Hula denılen şarkıları söylemektedirler. Fakat garib bir itikad neticesi bu çalgıcılar talebe yetiştirmenın uğursuzluğuna kanaat ettikleri için gizli gizli kendi kendilerine öğrenenler müstesna, hiç kimseye marifetlerini öğretmemektedırler. Bunun için bir kısmı ölüyor, Bilmeceyi çözenler Bir ineğin heykeli yapıldı! Amerikada Arjantin cumhuriyeti dahilmde «Bahia Blanca» da meşhur caddelerden bırinın ortasma büyük me rasımle bir ineğin bronz bir heykeli dikilmiştir. Bu inek, İrlanda cinsine mensubdu, adı da «Dorotea> idi. On dört Böyle bakir, insan ayağı değmemiş korkunç ormanlarda bazan vaziyet birdenbire değişir. Çalıların ve bodur ağaclann seyrekleştiği, halat biçimi kıvrım kıvrım dalların azaldığı sahalar meydana çıkar. O vakit dev gibi iri ve muhteşem ağacların altmdan kolay ve rahat geçilebilir. Yeni saptıkları yolda bu tarzda bir vaziyetle karşılaştıkları için gerek çalı ve dal keserek yol açan Niagbo: zenciler, gerekse yürümekte müşkülât Dıkkat, diye bağırdı, üzerimize açektikleri için ayaklarmda kuvvet ve ğaclarm devrilmesi ihtimali vardır!. takat kalmıyanlar biraz rahatlanmış O sırada öyle müthiş bir gök gürül lardı. »,..„. „ tüsü işitildi ki, Nanan korkusundan yübir Mehmed Ali de Niagbo'nun keşif He zükoyun yere kapandı. Kuvvetli yetmi sevketmekte son derece mahir ol yağmur da bu gürültüyü takib etti. Naduğunu bu münasebetle kalben bir daba sıl yağmur, tıpkı bir tufan!. tasdik etmişti. Ormanın içindeki kurumuş akar su Fakat, bir iki gün sonra orman gene yatakları bir anda doldu. Onları geçbir Arab saçı manzarası göstermeğe mek büyük adamlar için pek müşkül başlayınca kesiciler gene faaliyete geç olmuyordu ise de Nanan'ı muhakkak tiler, yürüyücüler de yeniden cambaz kollanndan tutup kaldırmak icab edilığa başladılar. Her gün yedi, sekiz sa yordu. Kafilenin içerisinde en fazla soat yol alınıyor. vorgunluğa rağmen kim ğukkanlılığını muhafaza eden Niagbo sede neş'esizlıkten eser görülmüyor. idi. Mehmed Aliyi teselli, kesicilerle Zenciler şarkı söylüyorlar, Nanan yol yük taşıyıcıları teşvik ediyor ve pek yada tesadüf ettiği maymun yavrularile kında yağmur ve fırtınanın duracağmı söylüyordu. altalta, üstüste şakalaşıyordu. Mehmed Ali biraz sabırsızlanmıya başlamıştı. Niagbo'ya: Konak yerine yaklaştık mı? Diye sordu. Konak yeri Benye Ka miye ismindeki bir Zenci köyü idi. Niagbo birkaç dakika düşündü: Yaklaştık amma, dedi, ormanda bir kaç günlük yolumuz daha var. Havaya uzun uzun baktıktan son ra da: Allah vere de, diye ilâve etti, hava fenalaşmadan oraya varabılsek!. Yağmur mevsimini atlatmış değil miyiz? Tamamile atlatmadık.. Hem ortalığın halini pek beğenmivorum. Bir fırtına çıkması ihtimali pek kuvvetli!.. Hakikaten ertesi günü güneşle be raber etrafa öyle bir hararet hâkim olmıya başlamıştı ki, hiç kimse küçük bir hareket yapmıva muvaffak olamıyor. herkesin vücudünden iri taneli terler şakır şakır akıyordu. Sefer heyetinin bu havada tam ormanın ortasında bulunması hiç de iyi bir şey değildi. Vaziyet müthiş, tehlikeli görünüyordu. Ajrni zamanda yolun da tam çetin noktasma gelinmişti. Halat gibi dallar. çalılar; gecilmesi tel örgü lerden daha güç mânıler şeklinde ilerlemeğe mâni oluyordu. Kesici Zer.cilerin de keyfi kaçmışti Bıçaklarmı, baltalarını sallarken artı'î şarkı söylemiyorlar ve sevinc sesleri çıkarmıvorlardı. Mehmed Ali, Niagbo ve Nanan'la birlikte kesicilerin arkasından gidiyor, onları da yük taşıyan Zenciler takib edi yorlardı. Bazan sade yoldaki çalıları ve halat gibi dalları kesmek de oradan bir geçid açmak için kâfi gelmiyor. büyükçe bir ağacı devirmek icab ediyordu. îşte o zaman, kafile adamakıllı tevakkuf etmek mecburiyetinde kalıyordu. Bütün heyet gene böyle müşkül bir iş için elbirliği edip var kuvvetile çalışmıya koyulduğu bir sırada idi ki kuvvetli bir şimşekle beraber müthiş bir gök gürültüsü ortalığı sarstı. Niagbo: Eyvah, dedi, fırtına yaklaşıyor! Yüzundeki endişeli çizgiler, tavrın Fakat yağmur mütemadiyen devam ediyor, yürümek gitgide imkânsız bir hale geliyordu. Bu sefer ortaya çalılardan ve halat gibi dallardan maada bir de cubul cubul sulu bir çamur çıkmıştı. Bir aralık Nanan sevincli bir feryad kopardı. Yan tarafta temiz bir patika keşfetmışti Bu yol sanki muntazam ir plânla siyah taşlar döşenerek vücudo getirilmişti. Minimini siyahî hemen o tarafa sıçradı. Fakat sıçramasile beraber şaşırması da bir oldu. Çünkü üzerine bastığı siyah taş birden harekete gelip kaçmıya başlamış, öteki taşlar da onu takib etmişti. Nanan bereket versin anî bir buluşla hemen tepesine doğru sarkan dala yapışarak taslarla bir likte uçup gitmekten ve neticede parçalanmaktan kurtulmuştu. Babası yetişip de kucağma alarak indirinciye kadar dalda asılı kaldı. Niagbo yan şaka. yan ciddî oğlunun kulağmı çekerek: Aşk olsun sana, dedi, hâlâ bir hipopotam sırtile bir kavayı ayıramıya cak kadar acemi misin? Evet, ormanın bu esrarlı noktasmda muntazam olarak vücude getirilmiş bir yol gibi görünen sahayı teşkil eden siyah taşlar «Liberya> cinsi küçük çapta hipopotamlardı. Ne zaman fırtına kopsa çukur yerlere toplanıp sıralanır lardı. Gitgide rüzgâr azaldı, yağmur kesildi Yüksek ağacların arasmdan arasıra küçük bir gök parçası görmek mümkün oIuyordu. Zenciler hep birden sevinc sesleri çıkardılar. Artık konak yerine varılmak üzere idi. Niagbo, bu ümid ve neş'e anmdan istifade ederek Zencilere en son kuvvetlerini sarfetmeleri için teşvikatta bu lunuyordu. Yakmda uzun uzun dinlenmek hayali mevcud olduktan sonra niçin daha fazla gayret sarfetmemeliydi' Onun için kesiciler, bıçaklarmı bal talarını yola çıktıklarmdan itibaren o ana kadar görülmemiş bir kudretle sallamıya başladılar. Korkunç ve bakir ormanın son noktasına gelinmişti. Ağac larm arasmdan görülen gök parçalan gittikçe büvüyordu. Yer ver sızan güneşin ziyasmda kelebekler ve diğer ka yaşmda ölmüş ve dünyasını değiştirinciye kadar, her sene vasatî olarak 17 bin litre süt vermişti. Heykelin açılma merasiminde şehrin resmî makam sahıbleri ile eşrafı ve kalabalık bır halk kütlesi hazır bulunmuştur. Bir "sır! Smıfta: Yahu anlamıyorum, şu Turgudun babası fakir bir adam.. Fakat çocuğun üstü başı tertemiz, kitablan, defterleri, her şeyi tamam ve muntazam.. Bunu nasıl yapıyor? Ay.. Sebebini bilmiyor muydun? Yo..o.. Öyle ise söyliyeyim, bir «îş Kumbarası» var'. nadlı böcekler uçuşuyordu. Nanan sevincinden olduğu yerde taklak atarak: Yabani Hind tavuklarınm sesini işitiyorum! Diye bağınyordu. Kafilenin diğer uzuvları da kulak verdiler, hakikaten yabani Hind tavuklarının sesleri açıkça duyuluyordu. Sonra bunları keçi yav rularınm feryadı takib etti. Niagbo: Betiye arazisine girmeden geceyi gecireceğimiz Zenci köyüne geldik! Dedi. Mehmed Ali de ona şu suretle cevab verdi: Bugünkü müthiş yorgunluktan sonra bu bir gecelik istirahat hepimize kimya gibi gelecek sanırım! Nihayet, köy göründü. Sivri çatılı kulübelerin birçoğunun küçük bacala rmdan mavi dumanlar çıkıyordu. Köyün bir kısım ahalisi Niagbo'vu tanıdıkları için kafileyi büyük bir ne zaket ve hürmetle karşüadılar. Akşam olup da ortalık kararmca. her kulübenin kapısmın önünde büyük bir ateş yakıldı. Kafilenin Zencileri kendi dağarcıklarındaki yiyeceklerden bir kısmmı köylülerin ikram ettiklerine katarak yemekler pişirdiler. Herkesin kalbinde nihayetsiz bir neş'e hâkimdi Yemekten sonra bir müddet şarkılar ve tam tam sadaları işitildi. Fakat bunlar pek uzun sürmedi. Çünkü kesici ve yük taşıyıcı Zenciler yorgunluktan ölü gibi rasgele bir yere serilerek derin bir uykuya dalmışlardı. Şimdi, Zenci köyü nün üzerinde derin bir sükut hâkimdi. Ufuklarda yalnız kurbalann vakvakmdan ve ocak çekirgelerinin seslerinden başka hiçbir akis duyulmuyordu. Arkası gelecek deja Bilmeceyi doğru çözenlerden bize fotoğraf gönderenlerin resimlerini bas makta devam ediyoruz. Fakat burada resmi çıkmak mutlaka hediye kazan mış olmaklığa delâlet etmez. Mukâfat kazananlarm isimleri her ayın ilk haftasmda neşrolunan büyük listeye basılır. Soldan sağa sıra ile: 1 Bulgaristan Rusçuk Türk mektebi Fevzie Süleyman. 2 Galata Yağkapanı Kelebek so kağı 4 No. da Mustafa. 3 Eskişehir İstasyon caddesi 43 mımarada Turgud. 4 Fatıh Karagümrük Dervişali so kak 58 No. da İsmet. 5 İzmir Sarıkamış ilk okulu As lan Türkkal. 6 Fındıklı Mollabayırı 4 No. da Şevket. 7 Bakırköy hastanesi demirhane sinde tesviveci Enver. 8 Babaeskı piyade alayı yedmci bölükten Kâmil oğlu Hasan Çavuş. bir kısmı da çekiliyormuş. Heyet dağil« 9 Kadıköy üçüncü okul Melânat mak, orkestra da ortadan kalkmak üzeÜkten. re ımiş. 10 Manisa orta okul 598 Hüseyin Erdem. Nereden geldi? 11 Kütahya lisesi 151 Remal Bo Annecığim, küçuk kardeşim nere* zoklu. den geldı. Sahiden senin anlattığm gibi 12 Edirne ciğerci • Ahmed kardeşi gökten mi düştü? Ali. Evet ya\Tum.. 13 Samsun meb'usu Ruşen oğlu Öyle ise, ora halkı aglamasından Doğan. bıktıkları için buraya göndermiş ola • 14 Afyon lisesinde 799 Kemal Ül caklar!.. gen. 15 10 uncu ilk okul 173 Nermin Dilek. 16 Millî Müdafaa Vekâleti hava tecrübe komisyonda posta Cemaleddin. 17 Yeşilköy posta. telgraf ve telefon şefi oğlu Nizameddin. 18 Nişantaşı Çmar sokak 3 No. da Melâhat Doğu. \ Çocuk portreleri Beyoğlu 29 uncu İlkmektebdea Eyüb Şakar Birincîfeşrin bulmacası Ben dokuz harfli bir kelimeyim. İlk dört harfim herkese lâzımdır. Beşinci ve altmcı harflerim bir ölçüdür. Seki zinci ve dokuzuncu harflerim ise erkeK ve kahraman manasma gelir. Bütün dokuz harfımle ise insanları tabiî felâketlerin birinden koruyan vasıta haline girerim. Bılin bakalım, ben neyim? Bu bilmeceyi doğru halledenlerden. birinciye beş lira, ikinciye 2 lira, üçüncüye kıymettar münasib bir hediye verilecek, diğer 100 kişiye de muhtelif mükâfatlar dağıtılacaktır. Cevablann birinciteşrinin sonuncu gününe kadaı? «Cumhurıyet Çocuk Sahifesi» adresi •* ne gÖnderilmesi lâzımdır. Geç kalanlaı» mükâfat alamazlar. Bilmeceyi doğrı* çözenlerden bize fotoğraf gönderenlerin\ resimleri de sıraları geldiği vakit sahi" femize basılır. I Baba ve oğul