8 Bfrincfteşrin 1937 CUMHUKTYET Anlaşılmaz bir vaziyeh Bazı vatandaşlarımız Lehistandan çıkarıldı Müteaddid temaslara rağmen Varşova polisi vatandaşlarımızı hudud harici etmekten vazgeçmiyor Lehistandaki vatandaşla rımızm ileri gelenleri, sebeb ve manası bir türlü anlaşıla mıyan bir hareketle, tazyika maruz bulunmaktadırlar. İki buçuk ay evvel başlıyan bu hâdisenin, basit bir süitefeh hüm şekline bürünerek orta dan silinmesi beklenirken, maalesef hâlâ devam etmekte dir. Varşovada, yirmi otuz se ^^^HM|^B Gizli işlerden bıkan casus İsviçrede, cürüm şeriki ve metresi tarafından kurşunla öldürüldü Eylulün beşinci günü, Lozan civannda bir yol üzerinde, Çekoslovakyalı Hermann Eberhadt isminde bir adamın, vücudünde yedi kurşun yarasile yattığı görülmüştü. Fransa Emniyet müdürlüğü ve İsviçre zabıtası tarafından yapılan tahkikat neticesinde, Renate Steiner is minde bir kadın ve daha bazı kimseler tevkif edilmiş ve maktulün hakikî hüviyeti meydana çıkanlmıştır. Yedi yerin den rövolver kurşunile öldürülüp yol kenarına bırakılan bu adam, Çekoslovak yalı bir tüccar hüviyeti altmda gizlen mekte olan casus îgpace Reiss'tir. 929 dan sonra Italyaya giden Reiss, orada casusluk servisinin en büyük âmiri sıfatile faaliyette bulunmuş ve nihayet son zamanlarda, bu gizli faaliyetten birdenbire bir tiksinti duymuştur. Gendik ateşile, ideal belliyerek atıl dığı bu yolda daha fazla ilerilemekten büyük bir nefret duyan Reiss, 1 7 tem muz 1937 tarihinde, merkezdeki âmirlerine yazdığı bir mektubda, artık bu yolda onlarla birlikte yürüyemiyeceğini söyliyerek istifa ettiğini bildirmiş ve 1928 senesinde kendisine verilen Kızıl yıldız nişanını da iade etmiştir. Casusların hayatında dostluğa ve aşka yer bulunmamakla beraber Ignace Reiss, mesai arkadaşlanndan Gertrude Schildbach ismindeki kadınla çok fazla sıkı münasebatta bulunmakta idi. On beş senedenberi elele, ayni ideal uğrunda çalıştıklan için, Reiss, bu kadına karşı son derece büyük bir itimad beslemekteydi. Amirlerini, karanndan haberdar edip casusluğu bıraktıktan sonra, Reiss'in ilk işi vaziyeti bu kadına anlatmak olmuş tur. Gertrude, Reiss'in kararını öğrenir öğrenmez onu derhal tasvib etmiştir. Hatta, kendisi de, bu gizli faaliyetten ayni nefret ve istikrahı duyduğunu söy lemiştir. İki arkadaş, bunun üzerine yeni bir faaliyet programı çizerek gene müştereken, fakat bu sefer başka bir ideal uğrunda çalışmağa karar vermişlerdir. Karan müteakıb, Gertrude, o gün, akşam yemeğini, arkadaşlanndan birinin ^ ^ ^ otomobille oraya gitmeğe ikna etmiştir. Reişs, istifasındanberiı ^ojt^üteyak *• kız hareket etmekle beraber, Gertrude a karşı fazla itimad beslediği için hiçbir şüpheye düşmemiş ve otomobil gezintisini kabul etmiştir. Otomobile binmişler; Gertrude, şoförün yanına oturmuş, Reiss de arkaya, otomobil sahibile Gertrude'ün arkadaşı olan adamın yanına oturmuştur. Yolda bir aralık, pencereden dışan bakan Reiss'in kafasma anî bir sopa vurulmuş ve sabık casus, ayni zamanda Gertrude'ün: Alçak! Diye haykırdığını işitmiştir. Bunun üzerine, otomobilin içinde müthiş bir mücadele başlamış ve bu mücadele, yedi el silâh sesile neticelenmiştir. Ertesi sabah, Reiss'in cesedi, otomo bilin gece geçtiği yolun kenannda, av cunda bir demet saç olduğu halde bu lunmuştur. Bu vak'a neticesinde, birçok tevkifat yapılmışsa da, Reiss'in, hem şeriki cür mü, hem metresi, hem katili olan Ger trude ile, otomobili sevkeden ve Rossi ismini taşıdığı anlaşılan adam henüz ele geçirilmemişlerdir. bir mehtab vardı. Zehra birkaç dakika orada durduk tan sonra derin bir uykudan uyanmış gibi silkinerek doğruldu. Ben hemen gürültüsüzce geriye döndüm ve yatağa girdimZehra da iki dakika sonra geldi. Beni uyuyor zannederek sarsıntı yapmadan yanıma uzandı. Uyumadığı zamanlarda yaptığı gibi arkaüstü yatıyor ve birşey duymak ister gibi ikidebir başını yukan kaldınyordu. Ehemmiyet derecesi ne olursa olsun, hiçbir meseleye bir gecelik uykusunu feda eder adamlardan omadığım için yan dondüm ve uyudum. Ertesi gün Zehra bana hiçbir şeyden bahsetmedi. Hizmetçi dedi ki: Beyefendi! Size tuhaf birşey söyliyeyim: Ben dün gece sokak kapısına sürgüsünü vurduktan sonra yattım. Hiç unutmam bunu. Hırsızdaa korkarım doğrusu. Hem benim odam da alt katta, kapıya yakm. Onun için unutmam. Hatta dün gece sürgüyü vururken baktım ki sürgü sıkışmış, kendi kendine: «Bunu yağlamah» dedim. O kadar hatınmda ki ben sürgüyü sürdüm. Fakat bu sabah kalkınca baktım ki sürgü açık. Benden evvel uyanan olmadı. Kapı açılmadı. Sürgüyü kim açtı? Siz gece kalkıp da ön kapıdan bahçeye filân çıktınız mı? Hayır! Sen bir gürültü filân duymadın mı? Garbî Anadolu manevraları Atatürk bugün öğleyin Izmire hareket ediyor Büyük Şef Nazilli fabrikasmın küşadında da bulunacak Bütün kumandanlar Izmirde toplandı Sabiha Gökçen de Izmirde Atatürk Nazilli fabrikasmın küşadında bulunacak (Baştaraft 1 ind sahifede) îzmir 7 (Telefonla) Nazilli basma fabrikasmın açılma merasimi, manevraların pazar günü başlaması münase betile, cumartesi günü sabahı saat 9 da yapılacaktır. Kuvvetli bir ihtimale göre, Büyük Şefimiz Atatürk, manevra sahasma geçer ken Nazillide durarak fabrikanın açılış merasimine şeref verecek ve ayni gün manevra mıntakasına gideceklerdır. Sümer Bank umum müdürü Nurullah Sumer, yann buraya gelecektir. Iznıirden gidecek misafirler için katara hususî vagonlar takılacaktır. Zevcesi değil, metresi imis! Sulh mahkemesinde garib bir dayak davasına bakıldı Cemile isminde bir kadın, kocası Ke nan, kaymbiraderi Faik ve kaynanası İrfan tarafından dövüldüğünü ileri süre rek müddeiumumiliğe müracaat etmiştir. Suçlu Kenan, Faik ve Irfanm dün >* birinci sulh ceza mahkemesinde duruş ~ * malan yapılmış, Kenan mahkemede: Bu kadın, benim nikâhlım değiî, metresimdi, şimdi ise kendisile hiçbir alâkam kalmadı... demiştir. Cemile de: '"* Koca neymiş, metres neymiş! Hepîi bir değil mi? diye cevab vermiştir. Suçlu Kenan, hâdiseyi şöyle anlatmıştır: ^^^B^VİS ^^Ht ^m ^ ^ H H L JEfV ^^^H^»^^« ^HU|• ^^^^BP^~* JH ^^^İBİP^H ^^^^^^^^H ^^^H^N^^H ^^^^^L^^l ^^^^^ g u s ı r a c j a İstanbulda işi o' a n fabrikator Cav'd Tinen gin de şehrimize gelmiş, fakat işini bitirip de Varşovaya dönme ^ k m Lehistan konsolos hanesinden vize isteyince, o lamaz, cevabile karşılaşmış tır. Şimdi, bir yandan orada kalanlar hergün hudud hari c ne ' Ç'karılmak tehlikesile, burada bulunanlar da işleri ı ı . ı • c ı ., Fabrikator Cavıd . ..... ... , fırın sahibi vatandaşlarımızdan beş% kimsesiz kalan çoluk çocuklarının orada yanınedenberı yerleşmış rabnka ve nın guçlermın hatta temmuzun 26 ncı günü polis vasıtasile na dönememek ıstrabile başbaşadırlar. tebliğ edilen şu emirle karşılaşıyorlar: Varşovadakiler yannın ne olacagmı «Yirmi dört saat zarfında Lehistanı ter kestiremediklerinden senelerdenberi ku kedeceksiniz ve beş sene müddetle bura rulmuş olan işlerini adeta yüzüstü b;rakya tekrar gelmiyeceksiniz!» mışlar, Lehistana dönemiyenlerse bir Bugüne kadar en kiiçük bir sızıltıya yandan fabrikalarının kapah kalması, bıt bile meydan vermeden dost ve kardeş gi taraftan da angajmanlarını yerine geti bi geçindikleri bu memlekette, birdenbire, rememeleri, meselâ gümrükteki malları • hiç beklemedıkleri, akıllarına bile getir nı çekememeleri, bonolannı ödeyeme medikleri bu muameleye maruz kalışla meleri, bir kelime ile alacaklannı alıp verınm sebebini anlamak istiyen vatandaş receklerini verememeleri yüzünden çok larımız, muhatablarından, emrin tekra müşkül, hatta feci bir vaziyette bulun • rından başka bir cevab alamamışlardır. maktadırlar. Bunun üzerine işe müdahale cden Manası bir türlü anlaşılamıyan bu gaVarşova sefaretimizin delâletile kendilerine birkaç gün daha ikamet müsaadesi rib hareketin, söylendiğine göre sebebi verilmişse de, ağustosun ikinci günü fab şuymuş: Domvoydas ismindeki ecnebi rikatorlardan Omer Naci polis tarafm tebaasmdan bir papazın îstanbuldaki dan yakalanarak ve gene hiçbir sebeb memnu mıntakalardan Polonez köyünde söylenmeden tahtelhıfz hududdan çıka ikametine tarafımızdan müsaade edilmemesine karşı bir mukabele bilmisil. rılmıştır. Fakat Varşovadaki vatandaşlarımız oErtesi gün Ankaradan gelen Varşova elçimiz Ferid, hükumet erkânile yaptığı rada memnu bir mıntakada oturmadıklatemaslar netıcesinde bu halin önüne geç rına göre bu rivayetin hakikat olduğuna tiğini tebaamıza bildirmiştir. inanmak hayli güçtür. Varşova polisi ise, buna rağmen, vaBir yandan da ortaya başka bir sebeb tandaşlanmıza aradaki anlaşmanın mu konmadığma göre, vatandaşlanmızı du vakkat olduğunu, orada ancak bir müddet daha ikamet edebileceklerini ve ha rup dururken pek müşkül bir vaziyete dürekete her zaman hazır bulunmalarıra şüren bu hareketin sır ve hikmetini an tebliğ etmiştir. lıyabilmek cidden imkânsızdır. İzmire giden kumandanlar Gazi Antebde Biçki Yurdu sergisi İzmir 7 (Telefonla) Ordu müfettişlerinden Orgeneral Ali Said, Millî Müdafaa Vekâleti müsteşar ve erkânı, Korgeneral Nazmi ve maiyeti, bu akşcjn Bandırma trenile geldiler. Merasimle karşılandılar. Birinci ordu müfettişi Orgeneral Fahreddin Aatay, Korgeneral Salih, Sabit, yann vapurla geleceklerdir. Hava müsteşan Celâlin yann tayyare ile gelmesi muhtemeldir. Mavi taraf kumandanı Korgeneral Mustafa Muğlalı, Kırmızı taraf kumandanı da Korgeneral Kerameddin Kocamandır. Manevrayı filme çekecek olan heyet de gelmiş, bugün tayyare ile şehir üzerinden uçarak bazı fctoğraflar çek miştir. Gazeteciler, yann manevra sahasına hareket edeceklerdir. Bu akşam Ordu Dün şehrimizden giden Evinde misafir kumandanlar şerefine bir kumandanlar ziyafet verilmiştir. Büyük Ege manevralarında bulun Kıt'alar cumartesi akşamına kadar mak üzere birinci ordu müfettişi Fahredbütün hazırlıklannı bitirmiş ve mevzidin Altay, refakatlerind" Trakya Genel lerini tutmuş olacaklardır. Nakliyat demüfettişi Kâzım Dirik, Korgeneral Savam etmektedir. lih Omurdağ, Sabit Leyun, Cemil CaSabiha Gökçen ve bir filomuz hid Toydemir ve kurmav heyeti olduğu Izmirde . °1 ' halde bugün Inönü vapurile İzmir'e haJzmir 7 (Telefonla) Ege jnaı\ev reket etmişlerdir. Kardeşimin yedi yaşmdaki çocugu o gün suya düşüp boğulmuştu. Hepimiz müteessirdik. Kederimizi ızale için ( ! ) ailece düğüne gittik. Fakat orada da, Orgeneral Abdurrahman Gürmanm fazla rakı içtiğimiz için eğlenemedik. , İzmirde istikbali Teessürümüz büsbütün arttı. Eve gelin * ralarına iştirak edecek olan Sabiha Gök ce, tekrar ağlaşmağa başladık. Bu es a çen, albay Zeki kumanddsındaki beş tay nada Cemile bana: yarelik bir filo ile saat 8,30 da Eskışe Kendi çocugu için bile insan bu hirden hareket etmiş, bir saat kırk dakikadar ağlamaz! Sus artık... dedi. Ben ka sonra şehrimize gelmiştir. Filo civar de kızdım. Kendisini evden koğdum, fa« vilâyetler hududunda İzmirden kalkan kat dövmedim.» diğer bir filo tarafından selâmlanmıştır. Şahidlerin celbi için muhakeme başktf Filoyu Gaziemir istasyonunda Vali, güne bırakılmıştır. General Rüştü, Seyfi, Belediye reis vekili Reşad ve diğer zevat karşıladılarSabiha Gökçen ve arkadaşları karşı lıyanlann ellerini sıktılar. Belediye reis vekili, şehir namına hoşamedide bu lundu. Sabiha Gökçene bir büket verdi. Sabiha Gökçen çok neş'eliydi. Seyahatinin çok zevkli geçtiğini söyledi. Misafir tayyareciler, alay kumandanlığmda hazırlanan büfede ağırlandı. Belediye, şehir kazinosunda bir öğle ziyafeti verdi. Bu ziyafette Orgeneral tzzeddin, General Rüştü ve Vali de bulundular. Beyaz perdeden silinen hayaller İ Alman artisti Renate Müller de vefat etti Mussolini'nin oğlu Amerikada Renate Müller Berlin 7 (A.A.) Sinema aktrisi Renate Müller, bu sabah senatoryom * lardan birinde vefat etmiştir. Cumhuriyet Yukanki telgraf, za vallı Jean Harlow kafilesine yeni bir artistin karıştığını bize haber veriyor. Renate de tıpkı Jean gıbi gene, güzel ve zengindi. Belki yaşça ondan birkaç sene ileride idi. Bizde bilhassa Adolphe Wohlbrück'le birlikte oynadığı «Kız mısın, oğlan mısm?» filminin almanca versionu ile «Moda ve aşk» kordelâsmda tanınmıştı. i Gazianteb (Hususî) Geçenlerde bir hafta devam etmek üzere Halkevi sa lonlarında açılan Biçki Yurdu sergısı çok beğenilmiş ve binlerce vatandaş tarafmdan ziyaret edilmiştir. Suad Arıkanın idaresinde çalışan ve her sene adeta bir zarafet meşheri açan modern Biçki Yurdunun bu yılki sergisi gerek kemiyet ve gerek keyfiyet bakımmdan geçen senelerden çok üstündür. Modern Biçki Yurdu iki sınıf üzerine kurulmuştur. Birinci smıftan mezun olanlar evlerine yetecek kadar biçki, dikiş, nakış öğrenmiş olurlar. İkinci sını fın mezunları ise bir biçki yurdu açmak hak ve liyakatini kazanmış olanlardır. Modern Biçki Yurduna bu ders yılında 36 talebe devam etmiş ve bunlardan yirmi beşi diploma almağa muvaffak olmuştur. Gönderdiğim fotoğraf Yurddan mezun olan yirmi beş talebeyi muallimlerile bir arada göstermektedir. Izmirde meccanen okutulan talebeler İzmir (Hususî) Cumhuriyet Halk Partisi, İzmirli olmıyan, fakir, müstaid ve zeki çocuklardan bir kısmmı, geçen sene olduğu gibi, bu sene de imtıhana tâbi tutarak kendi hesabına okutmağı kararlaştırmış ve imtihanı da yapmış tır. Bu suretle Partinin okutmakta ol duğu çocuk yekunu epeyce kabarmaktadır. yormuşum gibi gazetede birşey aramıyi devam ederek sordum: Kuzum, sen dün gece hiç yataktan kalktın mı? Niçin soruyorsun? Bir kadın, suale cevab verecek yerde sual sorarsa, ekseriya vakit kazanmak istiyor, demektir. Bunu bildiğim halde onu yalan söylemekte serbest bıraktıınî hatta yalana teşvık ettim: Ben dün gece bir aralık uyandım ve seni yatakta göremedim. Fakat gözümü kapayıp açtım, yanımda idin. Bir sa Mussolini'nin ikinci oğlu Vittorio Mussolini Holivudda sinema san'atı üzerinde tetkikler yapmak üzere Amerikaya gitti. Resim, Nevyorka çıkar çıkmaz faaliyete girişen Vittorio'yu bir sinema makinesile filim almağa çalışırken gösteriyor. Duymadım. Tuhaf! Düşünüyordum: Acaba Zehra gece bahçeye veya sokağa mı çıkmıştı? Ben ona sofada rasladığım zaman dışarıdan mı geliyordu? Bunu kendisinden sormak lâzımdı. Velâkin, ben Zehra ile konuşmaktan korkuyordum. Onun sebebsiz korkmıya başladığı gündenberi benim de içime bir korku girdi. Çünkü, aşağı yu kan bir aydanberi onun ruhuna karan lıklar dolmıya başlamışt;. Gözlerinin o eski aydmlık, tortusuz ve bulutsuz bakışları bile kayboldu. Ben onunla konuşurken, her tarafı ince porsölen vazolarîa, kıymetli biblolarla, kristal küçük eşya ile dolu, karanhk bir odada yürüyor muşum gibi korkular içinde idim. Her an ayağım bir yere takılacak. dirseğim bir şeye çarpacak ve bir şangırtı kopacak sanıyordum. Zira, kaç defa, benim bir tek sözüm onu derhal mahud korku nöbetinin içinde atarak titretti, sarstı, ihtilâclar içinde bıraktı. Çok ihtiyatla konuşmıya mecburdum. Ticaretteki pazarlık. fiat sürme, karşısındakinin zamirini keşfedip ona göre davranma tekniğine benzer bir ihti yatla hareket etmem lâzımdı. Zehrayı oturma odasında, divana u zanmış, ellerini göğsünün üstüne koy muş, gözleri tavanda, birşey düşünür ken buldum. Bu halile c kadar güzeldi ki onunla konuşacağım seyi bir an unutarak yatışmı seyretmek hevesine kapıldım. Elime eski bir gazete geçirdim, masanm üstüne yaydım ve sahifelerde bir şey arar gibi yaparak, göz ucile ona baktım. Yeni huy edindiği bir dalgınhk halile, gene, benim odaya girişimin farkında değilmiş gibi görünüyordu. Zehraya bakarken bir kere daha düşündüm: Onun bir köylü kızı olduğuna kim inanırdı? On dört, on beş yaşında sarı güllü pazen bir entarile bize geldiği zaman yuvarlak ve ablak yüzünü dolduran şapşalhk, iri siyah gözlerinde fıtrî zekâsının ince panltısını dağıtan şaşkmhk nereye gitti? İçine toprak dolmaktan çah gibi sertleşmiş siyah saçlanna bu yu muşaklık, bu tabiî kıvnmlar ve dalgalar, yüzünün yuvarlakliğ.m telâfi eden bu kenarları basık, üstü hafif köpürmüş gibi kabarık, zarif şekil nereden geldi? O porsuk ve sivilceli kollann derisi böyle nasıl gerildi? Dümdüz göğüs nasıl doldu ve sivrildi? Bel bu inceliği ve bacaklar, plâstik danslarla buyümüş kızların bacaklanndaki cazib çevikliği ve kıvrakhğı nereden aldı? Boy nasıl uzadı? Köylü kızların vücudlerini şehir, nasıl çalış tığı belli olmıyan, sabırlı ve sihirbaz bir heykeltraş gibi nasıl biçime sokuyor? Korkuyorum ! Tefrika: 3 Yazan: Server Bedi dalara baktım. Zehra üstkatta değildi. Gürültü yapmamağa çahşıyordum. A yaklarımın ucuna basarak orta katm sofasma iniyordum. Merdivenin son basamaklarında kaldım. Çünkü Zehra sofanın ortasında, beyaz geceliğile bir hayalet gibi kımıldamadan duruyordu. Yü zü merdiven tarafına dönük olduğu halde beni görmedi ve geldigimi duymadı. Gözlerimi ondan ayırmadım. Bir yere kulak verir gibiydi. Yukarı sofadan gelen ışığm artıkları içinde fazla aydınlık almıyan yüzü, geceliğinin beyazile karışarak yekpare bir sütun halinde yere kadar uzanıyordu. Siyah saçları da karanlığa karıştığı için vücudünün beşerî şekli çok belirsizdi. Uykuda gezenler gibi, ayaklarından başka vücudünün hiçbir taraf; kımılda madan, merdivene doğru birkaç adım att . Yere bakıyordu ve beni hâlâ görme mişti. Sola doğru yarım döndü ve sokak üstündeki odaya girdi. Ayaklanmın ucuna basarak onu akib ettim ve kapı aralığından gözetledim. Pencereye gitti, perdeyi kaldırdı ve dışanya baktı Parlak Ben böyle, bir halden, bir kelimeden, bir bakıştan yetmiş bin mana çıkaracak tabiatte değilim. Bunların hiç faydası yoktur. Hâdise beklemeli. Zehranm bir ölüm tehlikesi içinde bulunduğunu da düşünmüyordum. Hergün gazetelerde birkaç tanesini okuruz amma zabıta vakası denilen şey kolay vukua gelmez. Gazetelerdeki vak'alar milyonda bir bile değildir. Milyonda bir ihtimalleri dü şünmeğe razı olduktan sonra neden teh likeler için zihnimi yorayım? Sokakta para bulacağımı düşünürüm. Ben çok nikbin adamım. Bu huyumun zararmı görmedim. E^hamlı bir insan olsaydım, Zehranın son halleri yanmda ben de sapıtmağa başlardım. Bakın, iki gece sonra ne oldu? Geceyarısı uyandım. Başucumda duran soğuk sütü içmek için her gece birkaç kere u yanmağa alışmışımdır. Baktım; Zehra yanımda yok. Tabiî ihtimallere aid zamanın geçmesini bekledim, gelmedi. Evhamlı değilim amma gayritabiî vak'alara karşı vurdumduymaz da değilim. Yataktan kalktım. Odadan çıktım, öteki o niye sürdü, sürmedi bu. Rüya mı gör " düm acaba. Belki. Demek sen yataktan kalkmadm hiç? Hayır. Hiç mi? Hiç. Birdenbire doğrulup oturdu, gözle rimin içine bakarak: Niçin soruyorsun? Ben dün gece hiç yataktan kalkmadım, dedi. Yalanda kendiliğinden ısrar etmesine o kadar şaştım ki heyecanla ayağa kalktım: Zehra! dedim. Zehra, dedim, iyi düşün, dün geHiç kımıldamadı ve yalnız gözlerini ce diyorum. yan bakışlarla bana çevirdi(Arkası var) Alacağım cevaba ehenımiyet vermi