14 Ağustos 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

14 Ağustos 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Aaustos 1937 TÂSLARİ Süveyş kanalı İlk tehlike işareti verilir verilmez Akdeniz, içinde korkunç bir maç yapılacak olan kapalı bir ring haline gelecektir Yazan : Claude Blanchard DIKILITAŞ Yazan : M. Turhan Tan 2 Cenubu garbî cephesî: «GüneEski Mısırm millî kahraman tanıdığı şin doğduğu sırada malik olduğu altın • hükümdar vardı: Üçüncü Tutmozis, renkleri âleme yayan (Horis) in verdiği lâddan 1550 yıl önce yaşamış olan kuvveti, serveti, şiddeti, mehabeti taşı Fir'avunun adı Fir'avunluk batıncıya yan, yukan ve aşağı Mısır hükumetle dar dillerde gezdi ve parlak bir devrin rinin tacına sahib olan ve bizzat güne ısali sayılarak gönüllerde yaşatıldı tarafından seçilmiş bulunan Melik bu nkü o, sakalh kadın Fir'avunun, Haeseri, babası Amoun Ra' içın yaptı.» p Soi Tonun oğluydu, mılletini zarden zafere götürmüştü, Suriye ile Fi3 «Mabud Horis'in lutfuna maz tini Mısır hududu içine sokmuştu. Şahar olan ve güneşin oğlu lâkabını taşıyıp er, onu mabudlann en sevgili oğlu ta< aşağı ve yukan Mısınn hükümdarı bu porlardı, kasidelerinde heyecanla te lunan Melik, kuvvet ve adaletle bütün Miüm ediyorlardı. ufuklara nur saçtı. Ordusunun önüne geçti, Akdenizde dolaştı, Mezopotamyaya İşte bu kudretli Fir'avun, kendi zaferkadar azimle gitti, büyük savaşlar rinden bir kısmının tarihini bir taşa nakyaptı.» dip gelecek asırlara okutmak istedi. ) metro irrifaınd'a pembe granitten yek4 Şimali garbî cephesi: «On sekiıre bir siitun yontturdu, dört yüzüne bizinci aileden üçüncü Tutmozis Amoun r mensur şıir halinde zaferlerinin desmabedme nezrini takdim ettikten sonra Kanaldan bir manzara nlannı yazdırdı ve bu nefis san'at eseHuris'in yardımıle bütün denizleri, ne ıi «Medinetüşşemsin Helyopolisin» orhirleri hükmü altına alarak saltanatınm Pariste çtkan Paris Soir gaze~ onu tahribden vikaye edecek olan, ne stna diktidi. Mısır halkı, hiyeroğlifle otuzuncu yılı bayramında bu sütunu iesi bir müddeltenberi Akdeniz et Portsaid'in ahşab evleri ne de sokakları ızılı bu destanları gözden geçiriken on daha nice zamanlara ve bayramlara dolduran kundura boyacılan kafilesidir. rafında tetkik makaleleri neşret Dikilitaş vasıl olmak için yaptınp diktirdi.» kizinci sülâle Fir'avunlarının ve onlar Karaya gelince, asıl tehlike de belki mekledir. Diinya sıııasetinin en hasDikili taş da Kayser Birinci Teo asmda seçkinleşen Tutmozisin altın oradadır. 1916 da, Türklerin çölden doDikili Taşın kaidesi iki kısımdır ve üs sas noklasım teşkil eden Akdeniz doz'un emrile denizleri aştı, Istanbula rvirlenni anıp ağlarlardı. laşarak Kanal kıyısma kadar gelecekleri kısmın dört yanı oyma resimlerle dolu bahsinde muharrir muhtelif naza ulaştı, bir kıyıya yanaştı. Bızanslı usta Yirmi asır sorera Bizans Kayserlerin lar, Tutmozisin granit tarihçesini Atmey dur. Bir yanda Imparator Teodoz'la eriyeler ııürüten ı^azılarından sonra kimsenin aklından geçmiyordu. Rahib în Murtad Julyen bu abideyi kendi danına nakletmek için uzun bir yol hazır şinin, iki oğlunun resmi, bir at koşusu, bugün Süveıjs Kanalından bahse Yanssens, Filistinden, sıkı yürüyüşle yirmi dört saat evvel gelerek, Türklerin yolayrtahtına getirtmek fikrine düştü, Mı ladılar, kızaklar yaptılar ve Kadırga, bir yanda gene împaratorun kansı ve oâiifor: r fellâhlannı küme küme Helyopolise yahud Lânga limanlarmdan birine çıka ğullan yanmda bulunduğu halde elçiler Habeş harbinden ve îngiliz İtalyan da olduğunu Müteliflere haber verdiği ığdı, iskeleler kurdurdu, yollar yaptır rılmrç olan taşı 3 günde o meydana ge kabul edişi, üçüncü cephede dikili taşın rekabetinden beri bu kanalın milliyeti zaman erkânıharbler gülümsediler; çünkü Atmeydanına konuluşu, dördüncü cep ı ve işe girişti. Fakat taşın ancak yere tirdiler. bahsinde birçok hatalar irtikâb edildi böyle bir şeyin vukuuna ihtimal veremi hede împaratorun bir dans sahnesine Ingilizlerin, Kanalı kapayabileceği, pek yorlardı. Ertesi gün, düşman, köprücü atınldığı ha Kayser, bu pek nefis abideye biraz bakışı görünraektedir. Bu son tabloda tabiî gibi bir iş telâkki ediliyordu. Bu efradile ve çölden geçirmeğe muvaffak erini alabildi, Bizanslılık vermek ve kendi payıtahtında Imparator elinde bir çelenk tutar vazi deniz caddesi, Akdenizin anahtan me olduğu bir ağır topu ile karşılanna dik.ilakline başlan okunamıyacak olan hiyeroğliflere karşı yette tasvir edibniştir. Sazendeler lir ve sabesinde olduğu için, hakikatin bilin mişti. kğını duyma okunabilir kitabeler işletmek için muaz yedi kamışlı düdük çalmaktadırlar. mesi çok lüzumludur. Kime sorsanız, Bugün vaziyet büsbütün başkadır. lan öldü. Onun zam bir kaide yaptırdı ve Tutmozis'in Süveyş Kanalınm beynelmilel olduğunu Tehdid, Türklerden değil ltalyanlardan erine g e ç e n Kaidenin alt kısmında biri lâtince, taşını bu kaide üzerine diktirdi. Dört kösize söyler. 1888 tarihli lstanbul muka geliyor. Habeş harbindeki tehlikeli hali vayserler, ga şeli olan bu kaide 2,75x2,20 eb'adın biri yunanca iki kitabe vardır ve bu kivelesi sarihtir. Kanal, hazarda ve sefer ve Bbgaziye, Mısır hududuna tahşid e[eden baş ahp dadır. Taş, üstünde yükseldiği bu ayak tabelerde: «Yerde yatan şu sütun şehrin ıu başlanmış valisi Proklos'un yardımile dikilmiştir» de, milliyeti ne olursa olsun, her gemiye dilen üç İtalyan fırkasmı Londra unut la 30 metro yüksekliği bulmaktadır. açık bulunacaktır. Süveyş kanalı, hislere mamıştır. Mısırı kurtaran, belki de, sa|i tamamlama Abide, şu izahtan anlaşılacağı üzere, ıbaresi okunmaktadır. Ibaredeki Proklos bigânedir. Ancak paraya hassastır. dece susuz çol olmuştur. Çünkü, îngiliz;a teşebbüs et tarih bakımından iki kath bir kıymet ta adı sonradan konulmuştur. Once onun lerin, bidayette, ancak 15,000 efradı 1905 senesinde, Japonlarla çarpışmanedikler i n şımaktadır. Bir kere eski Mısır tarihinin yerinde Gotlar serdan Gaynas'm ad vardı. Şayed, Mısıra bir İtalyan ordusu len Tutmozisin bir faslını yanılmaz bir belâgatle takrir bulunuyordu. Onun bir ayaklanmada öl ğa giden Rus donanması, berzahtan, kumçramt tarihçesi etmektedir. Hiyeroğlif yazı ile taşın dört dürülmesi üzerine kitabede de değişiklik panya kılavuzlarmm sevk ve idaresi al gırmeğe muvaffak olsaydı, bu, îngiltere tında geçmişti. Umumî Harbde, Kanal için, îskenderiye üssü bahrisini terkedip am otuz yıl yanına işlenmiş olan bu tari'h sahifesin yapılmıştır. hiç kapanmadı. Korkak yük gemileri, Kanal üzerinde çarpışmak mecburiyetini rerlerde sürün Bahse nıhayet verirken bu Mısırdan de cephe cephe şu satırlar okunmaktadır: Kanaldan geçerken, güverteye kum tor tevlid edecekti. lü. Bu müşkül 1 Şimal cephesi: «Gizli ve mu gelme abidenin şimdiki kaidesine yapışık baları yığıyorlardı. îsmailiye, Royal Air Force tarafından şi başa çıkaran kaddes ismin her tecellisine, her feyzine olarak oturtulmuş olmadığını ve dört askerî bir karargâh haüne getirilecektir. Şu halde, Kanalın bir para turnikesi 3irinci Theo Dlkmta?l tunç mikâb üstüne konulmak suretile kailk d i k e n mazhar olan Amoun mabuduna nezrini Bedevilerin ve bedevi develerinin hayran olduğu görülüyor. Hatta, ziyaretçilere: jose dur ve MıFir'avun Uçüncü büyük bir aciz içinde sunarak ve ondan idesine istinad ettirıldiğini kaydetmeğe nazarları karşısında, doklar, atölyeler, «Paraları verin bakalraı» diyen kasketli rdaki abide, oTutmozis yardımlar dilenerek gün«şin dostu, dinin lüzum görüyoruz. Bu mikâblar, abideye un zamanında Istanbula getirilmiş nuru, iki kutrun sahibi kudretli Melık, başka bir güzellik ve ayni zamanda bi memuru bile vardır. Kanala bir sahib Lşlalar, soğuk hava depolan yükselmekolan varsa o da Paris borsasından hisse tedir. Hındıstan yolu, gerek Kızıl deniz r (390). memleketinin hududuıvu Mezopotamya raz daha irtifa vermişlerdir. başından gerek Adenden, alelâcele siOn dokuz metro yükseklikte ve yüz ya kadar götürmeğe azmetti.» M. TURHAN TAN senedi satın alanlardır. îşin esası budur. Fakat hakikatte va lâhlamyor. ;rce ton ağırlığmda bir taşı Mısırdan ziyet bu kadar sade değildir. Portsaid aldırç> kınlmak şöyle dursun, en küingilizler, başkalannın da düşündüğü de, Kanal müstahdemlerinin oturduğu bi gibi, harb zamanında, Kanal boyunca ük bir mikyasta hırpalanmadan Istannaya girildiği zaman, işitilen dil yalnız nöbet beklemenin kâfi olduğu fikrinde ula getirmek bin altı yüz yıl evvelki fransızcadır. Fakat, Fransa, kendinin o bulunsalar gerektir. Zira, Süveyş Ka akil vasıtaları gözönün* getirilirse, şüplan bu eserde hâkim bir mevki sahibi bu nalı, hava bombardımanlarına maruz kale yok ki, akla hayret verir. Fakat eski unmakla beraber, Kanalın askerî kontro dığı takdirde, hiçbir gemi için serbest gelevirlerde bö'yle işleri başarmak hüner lu onun elinde değildir. Bugün Kanal rıh ç;d olarak kalamaz. Seyrüsefer serbesti ayılırdı ve bu hünerler sık sık tekrar otımmda güneşlenen askerler, İngliz as si, bir casusun, çimento yüklü bir gemiyi jmırdu. Nitekim Osmanlı TiİTkleri de kerleridir. Habeş harbinde, İngiliz za Kanalda batırıvermesine bağlıdır. lüleymaniye camii yapılırken Tutmozis bitanı, gemi direklerine salkım salkım abidesinden daha yüksek dört granit süîngiltere, bir harb zuhurunda, 1850 sılı siyaKgömleklileri yirmi adım öteden senesinde olduğu gibi Umid burnu yo jnu Mısırdan Istanbula getirmişlerdi. dürbünle seyrediyorlardı. Ivliya Çelebi bu taşlann taşınmasuıı şu lundan dolaşacaktır. Daha şimdiden, uretle hikâye eder: Maalesef, vaziyetin karışıkhğı bundan transit resminin ağırlığı altında ezilen pek «Camiin sağında ve solunda dört tane ibaret değildir. Kanal arazisi Mısıra a çok gemiler, bu yolu tertih ediyorlar. omaki mermer sütunlar var ki her biri iddir. Birkaç ay evvel, îngiltere, Mısınn İlk tehlike işareti verilir verilmez, Ak>nar Mısır hazinesi kıymetindedir. Bunriklâhni tanıdığındanberi, bu toprakla deniz, içinde korkunc bir maç yapılacak ar Mısır diyannda eski bir şehirden Nil nn Mısıra aidiyeti büsbütün kuvvetlen o'ıan kapalı bir ring haline gelecektir. lehri yolile İskenderiyeye, oradan Ka miştir. Anî bir ölüm ınca Kaptanın idare ettiği sallarla IstanKanalın, ne gibi bir tehdid karşısında Haşim adında bir sandalcı, dün Yağ Beypazarı (Hususî) Şehrimizc'ieki Güven Biçki ve Dikiş Yurdu on aylulda Unkapanı iskelesıne getirildi, kı kalabileceğıne gelince, İngilizler, hâlâ ıskelesme getirdıği yolcuları çıkarmış, aklarla Vefa meydanından geçirilerek lık bir tedrıs devresinden sonra imtihanlarını yaptı. Kızlanmız Kaymakamla denizlere hâkim olduklan için, o cihetten Maarif Vekâletinin gönderdıği mümeyiz ve diğer bazı kimselerin huzurlaıskeleden biraz açıldıktan sonra sandaîüleymaniyeye götürüldü. Sultan Süley rında mükemmel bir imtihan verdiler ve sekizi pek iyi olmak üzere dip korkulan yok gibi görünmektedir. Hava lın içine düşerek ölmüştür. nan, bu hizmetine karşılık olarak Karın lomalarını aldılar. Gönderdiğim resim diploma alan talebeyi müdürlerile bir tehhkesi ise muhakkak*;ır. Kanal hiçbir Bu ölüm hâdısesi hakkmda tahkikata a Kaptana Yılanlar adpsmı ihsan etti.» likte gostermektedır. zaman müstahkem bir mevki olamaz ve başlanmıştır. Felâketten ibret almak meselesi azetemizin dünkü sayısında gaflet an'anemizi, felâketten ibret almamak âdetimizi ger çekten beliğ bir üslubla tahlil ve tehzil eden mühim bir fıkra vardı, Kendi Kendimizi Tenkid başlığı altında basılıydı. Fıkrayı yüreğım yana yana okudum ve bu mevzuda acıklı bir ibret nümunesi sayılabileceği için meshur Babıali yan gınlarını hatırladım. Malum olduğu üzere Osmanlılığın idare merkezi olan Babıali, ilk defa olarak 1754 te yangma uğradı. Demirkapıdaki iki para etmez bir kulübeden çıkan ateş bir lâhzada üç kola aynlarak Ayasofyaya ve Mahmudpaşaya kadar uzanmış, binlerce evi, dükkânı, hanı, hamamı silip süpürdüğü gibi Babıaliyi de küle çevırmişti. (Akıl) denilen iyilik ve doğruluk kılavuzuna bel bağlıyan kimseler bu faciadan ibret alırlar, Babıaliyi yanmaz bir bicimde yapmayı düşünürlerdi. Değil mi?.. Hayır. İs, hiç de öyle olmadı, birkaç bin kese harcanarak gene ahşab bir Babıali kuruldu ve (1808) de Alemdar Pasayı öldürmek istiyen Yeniçeriler için de bu dermeçatma kâşaneyi ateşe vermek bir saat meselesi oldu. Gaflet gene devam ediyordu, Babıali gene yanmağa mahkum bir şekılde yapılıyordu. (1810) da Müneccimbaşı Râkım Efendi, gafiller alayma riyaset etti, uğurlu vakti gösterdi ve... temel atıldı, lâkin on beş sene geçmeden bir yangın çıktı, 1802 keseye, bugünkü rayice göre dokuz yüz bin liraya mal olan üçüncü Babıali de elden çıktı. (1825) te vukua gelen bu yangın tam otuz altı saat sür < • müş, Babıali ile Çiftesaraylan, Çarşıiçini, Balmumcuları yok etmişti. Bu büyük afet, Mahmudpaşa mahkemesini bütün evrakile, sicillerile yakarak bir intibah dersi daha vermişti. Fakat gaflet devam etti, dördüncü Babıali de bu yüzden 1838 de yanıp kül oldu. Vak'anüvis Lutfi Efendi boyuna tazelenen bu faciayı kaydederken: «Sarfolunan emeklerle paralar, tam kârgir bir bina uğrunda harcansaydı ne âlâ olurdu» demekten kendini alamıyor. Lâkin kim dinler?.. Babıali gene üstünkörü yapıldı ve 1878 de usulü ve emsali dairesinde yandı. Biz, tarihe karısması mukadder olan Babıalinin 1911 de bir daha yandığım gözümüzle görmüştük. O yangında Yıl • dız saraymdan alınıp vak'anü\ns Abdurrahman Şeref merhuma verilen bir hayli tarih vesikaları da yandığı için maddî zi« yan kadar manevî ziyan dahi vukua gelmış oluyordu. Kazaya rıza, bir bakımdan zaruridir. Çünkü kınlan bardak, nekadar acınılsa sağa çıkmaz, yeniden düzelmez. Lâkin bardağın kolay kırılacağını düşünmek öyle bir kırılışın önünü alabilir. îşte biz, bılinmez neden?, bu düşünüşe alışamıyoruz. Yangını görünce ateşleniyoruz, yanjçın sönünce bizim de ateşimiz geçiyor. Halbuki zarardan korunmak için zarar getırecek herşeve karşı hazırlıklı bulun mak lâzımdır. Ateş bacayı sardıktan sonra suya, yara kançren olduktan sonra cerraha koşmaktan ne cıkar? Beypazarı Dikiş Yurdunun mezunları M. TURHAN TAN Şüpheli bir şahıs Arabcadan başka bir lisan bilmiyen bir şahıs Sılivri ve civarmda dolaşmakta iken yakalanarak şehrımize getirilip Emnıyet müdürlüğüne teslim edilmiştir. Edebî tefrika : 40 LA Yazan : Mahmud Yesari Eğer hemen gelmezseniz, iki günden azla bekletmem, odaya başka hasta aınm, diyordu. Hayır. Bu sefer kat'iydi. jeleceğim günü de tesbit ettik. Fakat £iya, ortalarda yok. Telefonla aradık, ıdamlar koşturduk; yok, yok... Niha ^et ele geçirebildik. Ziyanm vaziyeti, ) gün bana, bir tuhaf geldi. Neye birkaç »ün evvelinden haber vermediniz? de nez mi? Melikenin yüzüne bakıyordu: Şaşırdık, tabiî... Ben, dayanama3ım, sordum; birkaç gün evvelinden haDer vermedikse, ne oldu?.. Ziya, hepi nizin yüzüne ayrı ayı bakıyor, çenesini iaşıyordu: Ben de motörü sökmezdim, jedi. Hepimiz donduk kaldık. O, an atb: Manyatolada bir bozukluk vardı, motörü de temizliyeyim, dedım, söktüm. Bir gün sonraya bırakamaz mısınız? diye sordu. Ne yapalım, çaresiz, doktora telefon ettik. Doktor; peki, dedi amma, gayet cansız. Doktor, gayet nazik, terbıyeli adamdır amma, kızacak olursa bahıt kesilir. Gene benim caymak üzere olduğumu zannetmişti. Bir gün sonra, Zi, n\ yayı bekliyorduk, haber gelmedi. Büs bütün şaşırmışbk. Ertesi sabah, Ziya telefon etti. Motörün tamiri bitmemiş ve iki gün daha bekliyemez mi imişiz? Hasta kız, kemıkleri görünen sanlık tan esmerleşmiş ayaklarına geçirdiği ponponlu terliklerinin burunlarına bakıyor du: Bizim için yapacak şey, hemen bir taksi bulup gideceğimiz yere gitmekti. Sınir buhranmı, anlatmıştım ya... Dar be darbe üstüne gelmişti. Fakat garib değil mi, darbelerin üstüste gelişi, bozuk sinirlerimi kamçılamıştı, birden kalkını verdım. Bagajımı aldığım gibi, karde şimle birlıkte, bir otomobile atladık, Köprüye indık. Vapurla Haydarpaşaya geçtik, trenle Kartala indik. Daha yaz başlanıgıcı idi; havalar ısmmamıştı. Hele o gün, yağmur yağıyor, rüzgâr fena esi yordu. Kartaldaki otobüs servisleri kar makanşıktı. Ustü tenteli, yanlan açık bir otomobil bulabilmiştik. Yağmur, yüzü müzü, gözümüzü, üstümüzü, başımızı ıs lahyordu. Başmı ağ»r ağır kaldırdı, Melikeye nuşuyorchık... Kapı açılmış, elinde tepsi ile garson içeri girmişti. Hemşire Seniha: Yemek başladı, dedi. Bu sırada, dışanda kong da vurul muştu. Hasta gene kız, yüzünü buruşturarak hemşireye bakıyor, sonra yalvanr gibi gülümsüyordu: Hiç işriham yok. Fakat ilâcınızı da içmediniz. İyi ya işte... Nekadar zahmetse ilâcımı getirin, içeyim... Bir çeyrek sonra da yemeğimi yerim. Hemşire Seniha, eğildi, bir çocuğa tenbüı eder gibi: Yemeğinizi yiyeceksiniz amma, dedi. Yiyeceğim. Söz mü? Söz. Peki. Ben de öyle ise ilâcınızı gidip getireceğim. Hemşire, Melikeye gözucile baktı; ne yaparsınız? Der gibi gülümsedi, çıktı. Hasta gene kız, boymınu bükmüştü: Ne iyi kadmdır bu hemşire... He~ Ie siz şövester Emmayı daha görmediniz. Izinden gelince göreceksiniz. O da çok iyidir. îkisi de, benim çok hahnmı çekiHasta gene kız, kuru kuru gülüyor yorlar. du: Sustu; utanan bir sesle ilâve etti: Vallahi firar değil..^ Geldim, Bu akfam, sizin de ba§ınızı ag gülümsedi: O gün, ne üşüdüm bilseniz!.. Oda kapısı, tıkırdamış, açılmıştı; hemşire Seniha, kapıda görüranüştü, Meli keye: Pardon, güzelim, sizi rahatsız ©diyorum amma... Dedi ve hasta gene kızı işaret etti: Bizim bayanı odasmda bulama drnı; şüphelendim. Ağır ağır gene kıza yaklaşmışh; önünde durarak sordu: Gene firar değil mi? Hemşire ile gene kız, birşey anlamadan bakan Melikeye gülümsediler. Hemşire Seniha, anlattı: Güzelim, bizim bayan kimyagerin böyle firarlan vardır. Yemekten kaçarlar. İlk zamanlar, odasına getirilen ye meği; bırakın, ben yavaş yavaş yerim, der, hepimizi atlatırdı. Bir iki lokma yemek şöyle dursun, elini bile sürmüyor du. Tepsi, konduğu gibi kaldınhyordu. Şövester Emma ile ben yemek vakti gelince, nöbetleşe, bizim bayanm odasına gidıyoruz, zorla yemeğini yediriyoruz. Bizim bayan, bu sıkıyı görünce, başka kurnazlık düşündü, yemek vakitleri yakla şırken, odadan firar ediyorlar. nttım. Gene kız, mendille dudaklarını kuruMelike, daldığı ağır, kâbuslu hava ladı, gözlerini kapadı, önüne bakıyordu, dan silkinip kurtulmak ister gibi doğrul Hakikaten çok naziksiniz. muştu: Melike, karyolanm ayakucunda duran Yok, istağfıyullah... Ne güzel ko havlulardan birini almıştı: nuşuyoruz. Bir dakika müsaade ederseniz ellerimi yıkayayım. Çok naziksiniz. Melike, muhakkak birşey yapmak, ha Aman rica ederim efendim. reket etmek, üzerine çöken ağırlığı atmak Gene kadın, odaya bitişik küçük banistiyordu, fakat karşısında oturan derdli yo dairesine girince, geniş bir solukla, gene kızı kırmadan, incitmeden, bunu, oh! dedı, ve yüzünü bol su ile yıkadı. nasıl yapabilecekti? Odaya döndüğü zaman, biraz hafifle Hemşire Seniha, elinde likör şişelerine mişti. benziyen bir küçük şişe ve bir küçük kaGene kız, yemek kokusundan bir pardehle içeri girmişti; gene kıza yaklaştı, ça daha uzaklaşmak niyttile olacak, şezkadehi doldurarak uzattı. Gene kız, bu, longun ucundan kalkmış, baş tarafına bir yudum ilâcı da tiksmerek içmişti. ılişmişti: Hemşire Seniha, kadehi aldı: Ziyaya, niçin darıldığımı anladı Bir çeyrek saat sonra, gelip sizi nız, değil mi? buradan alacağım. Melike, gene kızı haklı bulmakla beKapıya doğru yürürken Melikeye: raber, Ziyanm haklı olabilmesi ihtima Güzelim, dedi. Yemeğiniz soğu lini düşünüyordu: yor. Ziya hakkındaki asıl fikriniz, kaGene kız da yalvardı: naatiniz, nedir? Onu sorabilir miyim? Siz, yemeğinizi yiyiniz. Rahatsız etBu sual, gene kızı şaşırtmıştı: tiğimi biliyorum amma, şimdi gideceğim. Asıl fikrim, kanaatim mi? Ne huBir kere lâkırdı açılmıştı da, ondan otu susta? ruyorum. Melike konuşurken, küçük lokmalarla Melike, ayağa kalkh: yemeğini de yiyordu: Çok memnunum. Sizi zevkle din Ne hususta olacak. Yani, sizi allediğim için, sofra başına geçmeğe pek dattı mı, diyorsunuz? Yalan mı söyledi?, acele etmiyorum. var).

Bu sayıdan diğer sayfalar: