7 Temımız 1937 CUMHURÎYET SAĞL1K İŞLERİMİZ Tifo neden olur ve nelerle geçer ? Geçirilen birçok tecrübeler ve alınmasma ihtiyac olan muhtelif tedbirler Tifo Eberth ismindeki bir zat tarafından keşfedilmiş olan mikrobun yaptığı hastalıktır. Bu mikroblarla bulaşmış sular, yenecek ve içileceklerin soğuk olarak yenilenleri, ellerle temaslar, karasinekler ve emsali, hastalığı nakle vasıta olan şeylerdir. Tifo mikrobunu üzerlerinde taşıyan insanlar da vardır. Bahusus tifo hastalığından iyileşerek kalkmış insanlann bir hayli müddet başkalarına hastalık geçirebilmeleri muhakkaktır. Böyle In sanlara portör denir. Mikrob taşıyıcıîan demektir. Bu hastalığın îstanbulda olmasına sebeb nedir? îstanbulda bu hastalık beledidir. Yani her vakit azçok vardır. Yaz mevsiminde soğuk ve çiğ yemeler, içmeler ve daha bazı sebebler ziyade olduğundan hastalık daha çok olur. Hastalığın çoğalmasında Terkosun ve daha başka suların tesirleri nedir? Kumpanya suları en tehlikesiz olanlardır. Zira başlanndan mikrob karışması ihtimali az olduğu gibi şehir içinde de demir borularla geldiklerinden içlerine mikroblar giremez. Bir de şehre gelinciye kadar suyun hareketi ve temaslar mikroblan hayli telef ederler. Balkan Harbinde Terkos gölüne atılmış koleralı asker ölülerinden îstanbula kolera gelmesi meselesini tetkike memur edilmiştim. Hem yerinde tetkikat yaptık, hem de suda mikrob aradık. O vakit Terkos suyundan hastalığın gelmediğine kani olmuş ve o yolda rapor vermiştik. Otuz beş yıl kadar evvel Beyrut Vilâyeti Sıhhiye müfettişiydim. Bir sene Beyrutta tifo fazlaca görüldü. Daha doğrusu ecnebilerden de tutulanlar olduğu için fazla telâş oldu. Beyrutun başlıca suyu Nehrülkelbden gelir. O vakit bu su bir İngiliz kumpanyası tarafından idare ediliyordu. Fransızlar kabahati bu suya yükletecek oldular. Kumpanya derhaî suyun muayene raporlannı neşre başladı. Suda tifo mikrobunun bulunmadığı ta hakkuk etti. Eğer herkesin içtiği, kullandığı sularla sirayet ederse tifo birden çoğalır, istilâ şeklini alır. Bir misalini söyliyeyim: Kırk yıl evvel Ineboluda hastane hekimiydim. Abana nahiyesinin Yenibeyler köyünde bütün ahali ölüyormuş diye Kastamonuya haber gitmiş. Vilâyetten doktor gönderilinciye kadar Inebolu hastanesi doktoru gitsin baksın, emri geldi. Gittim, küçiik bir köyde elliden fazla insan ölmüş. Bir odada, hatta bir yatakta birkaç tifolunun yatmakta olduğunu gördüm, tetkik ettim. Köylülerin su aldıklan çeşme köyün alt kısmında bulunuyor. O cihetle köyün bütün kirlilikleri sulanna kanşıyor. Hatırımda kaldığına göre îstanbuldan gelen köylü bir gemici ile hastalık köye girmiş, hastanın kirlileri yıkanınca mikroblar çeşmenin suyuna kanşmış, bu suretle bütün köye sirayet etmiş. «Sizin içecek baska suyunuz yok mu?» diye sordum. Köyün bıraz ötesinde bir çeşmeleri daha varmış, gördüm. Onu çok muvafık buldum. Artık öteki çeşmeden su almamalannı söyledim ve çeşmeyi kapattırdım. Daha başka tedbirler de yapıldı, çok gecmedi hastalık söndü. Bu sefer jstanbuldaki tifonun da sulardan gelmediği söyleniyor ve daha çok şeylerden de bahsediliyor. Acaba ne yapmahyız? En mühim ihtiyacımız sıhhî teşkilâhn tamamlanmasındadır. Koca îstanbulda hâlâ evlerin Sağlık Kütüğü İdaresi yok. Garb memleketlerinde otuz bin nüfusu olan her şehir için evlerin sağlık kütüğü idaresi (sıhhî sicil müdiriyeti) casier sanitaire des maisons yapmak mecburidir. Bizim ise her köyde buna ihtiyacımız vardır. Hepsini birden yapamasak da ülkü bu olmahdır. Zira bu olmadıkça ne hastalıklar vakit ve zamanile haber alınabilir, ne de hakkile çarelerine bakılabilir. Ateş saçağa sarar, karşısında şaşalanır kalınır; nihayet söner amma ocaklar söndürdükten sonra söner. (Evlerin sağlık kütüğü) idaresinde her binanın temellerinden tavanlarına kadar tercümeihalleri yazıhdır. Kuyulan, lâğımları ve daha neleri varsa sicilde kayıdlıdır. Yapıldığından sonuna kadar her evde ne gibi hastalıklar olmuş? Bu hastalıklann olmasmda evin ve müştemilâtınm tesiri var mıdır? Kusurlardan han gileri düzeltilmiş? Ve daha düzeltiin'eleri lâzım olanlar hangileridir? Hep yazılıdır. Ev almak veya tutmak istiyenler onları kolayca öğrenebilirler. Fakat onları en ziyade ve çok ehemmiyetle gözönünde tutacak olanlar sıhhat memurlandır. Ben bu sıhhî sicil meselesi hakkında Meşruriyet zamanında 27 yıl kadar evvel yazmıştım. O zamanlar devlet kinini ve sıtma mücadelesi yapılması için de uğraşıyordum. O vakit Şehremanetinin Sıhhiye Müdürü olan doktor Rıza Nuri bana: « Bu teklifinizi devlet kinini ve sıtma mücadelesi teklifinizden daha tatbiki kolay bir iş buluyorum. Mahallenin bi risinden başlanır ve gitgide tamamlanır» demişti. Evet güc değildir. Bilgi ile vatan aşkı ve vazife sevgisi birleşirse her hayırlı iş kolay olur. ^ "* Esasen îstanbulda bütün binaların numaraları var. Maliye ve Belediyelerce vergi münasebetile birçok halleri daima gözönünde tutuluyor, sıhhat cihetinden olan halleri neden aranmasm? Garb dillerinde buna dair yazılmış mükemmel eserler var. Yapılmasma karar verilince onlara bakılır, halimize en uygun olan şekilde işe başlanır, az vakitte teessüs eder. Muhakkaktır ki bizlere çok mutlu banşıklık yılları yaşatan ve daha yaşatmak için ışıklı varlığile durmadan çalışan ve her faydalı teşebbüsleri himaye buyuran Cumhuriyet hükumetimiz zamanında çok şeyler yapılabilir. Sıhhat teşkilâtı için verilen paralar hiç çok sayılamaz. Onlar en çok kazanc getiren paralardır. Albert Nathien: «Bir milletin medeniyet derecesini ticaret muamelelerinden, smaat müesseselerinden ziyade sıhhî teşkilâtı gösterir» demiştir. Ben de ona ilâve olarak: «Milletleri iktısadca yükselten âmiller arasında sıhhat işlerine itina edilmesi birinci sırada yer tutar» diyorum. Servet ancak sıhhatle olur. Halkın sıhhati iyi olmadıkça milletin zengin olmasına imkân var mıdır? (1). Hasılı her türlü hastalıklan azaltmak, ulusumuzun Iktısadî hareketler ((Türk Yunan elbirliği» Barsak ticaretimizin înkişafı çareleri Memleketimizde iki milyon adedi mütecaviz koyun barsağı, ona yakm bir miktarda da kuzu, keçi ve sığır barsağı istihsal edilir. îstihsal ettiğimiz bu barsakların hepsi de, sucuk için kullanılan cüz'î bir kısım istisna edilecek olursa, ihrac edilir. Barsak ihracanndan senede memlekete 1,5 milyon lira girer. En fazla barsak ihrac ettiğimiz memleketler Almanya, Amerika, Çekoslovakya ve Avusturyadır. Barsaklanmız kalite itibarile Balkanlarda birincidir ve dünya piyasalarında Avustralya ve Rus barsaklarından sonra gelir. Bununla beraber barsak ticaretimizin daha fazla inkişaf edebilmesi için } nokU taların nazarı itibara alınması faydalı olacaktır: 1 Barsaklanmız harice standardize edilmiş bir halde ihrac edilmemektedir. Koyun barsaklan keçi barsaklarile karştırılmaktadır. Bu kanştırma ise fiatı düşürmektedir. Standardize ederek sırf karaman barsağı ihrac edersek barsaklan mız dünyada birinci dereceyi kazanacaktır. 2 Barsakçılıkta en mühim rolii tuz oynar. Çünkü barsaklar tuzla işlenir ve harice salamura halinde tuzlu ihrac edilir. Temiz tuz kullanılmadığı takdirde barsaklarda leke peyda olur. Bu paslar barsağı mahveder. Bunun için de gayet temiz deniz tuzu istimal etmek lâzımdır. înhisarlar İdaresi barsak sanayii için fevkalâde temiz ve ince olmamak şartile biraz iri hususî barsak tozu hazırlarsa çok büyük hizmetler görmüş olacaktır. 3 Barsak ticaretimiz bugün büyük bir kararsızlık içerisindedir. Çünkü piyasamızda üç ecnebi firma hâkimdir ve bunlar aralannda tröst yapmıştır. Fiatlan hakikî surette kırmaktadırlar. Bahusus şimdi Almanyaya barsak ihracatımız durunca piyasa da tamamen rakibsiz kalmıştır. Bu vaziyet karşısında barsak ticaretimizde ve fiatlarda kat'iyyen bir istikrar yoktur. Büyük bir kararsızlık hüküm sürmektedir. Barsakçılığımızın inkişafı için istikrar elzemdir. Bu ise ancak bir barsakçılık kooperatifile müm kün olacaktır. Kooperatife tabiî hüku met önayak olmak lâzımdır. Barsak müstahsillerinin kuracağı kooperatif fiatlarda istikrarı temin edecek ve küçük .müstahsilleri koruyacaktır. Bugün Anadoluda sırf bu işle geçinen binlerce aile vardır. Türkiyenin yarattığı şayanı hayret mucize Türkiye her cihetten olduğu gibî malî bakımdan da parlak bir istikbale namzed bulunmaktadır Yazan: L. Kanakaris Rufas Atinada çıkan ve gürültüsünden başka birbundan evvel de, dost şey işitilmiyor; bütçe aYunanistanla aramız çığı da varidat fazlasına tahavvül etmiştir. daki yakınhğın samimî manasını tebarüz ettireFakat benim fikrimce, Türkiyenin gösterdiği cek mahiyetteki yazıları, mucize, bütün diğerlerini tarafımızdan iktibas edigeride bırakmıştır. Komlen «Türk Yunan Tişu memleketlerin her sacaret Ofisi Ekonomik hada tahakkuk ettirdik mecmuası» nisan ve maleri terakkilere uymak yıs aylarına aid nüshaiçin sarfedılen himmetlesında, eski Yunan Harire aşılmaz birer engel ciye Nazın L. Kanakateşkil eden derin surette ris Rufos'un «TürkYukökleşmiş geri an'anelenan elbirliği» başlıkh rin ortadan kaldırılması bir makalesini neşret L. Kanakarig Rufos metodlu ve yorulmak miştir. Rufos'un bu makalesini, Türk Yu|bilmez bir çalışma sayesinde mümkün olnan dostluğunu takviyeye yardım eden muştur. değerli âmillerden biri olması ve eski Fakat, Türk milletinin, entelektüel ve Yunan ricalinden olan makale sahibinin manevî sahadaki bu yeni teşekkülile bememleketimiz ve rejimimiz hakkındaki raber, hükumetin sarsılmaz vaziyeli, dekanaatlerini tebarüz ettirmesi itibarile ay mir gibi sağlam dahilî bir disiplin, bitmez tükenmez siyasî dedikodulann izalesi sanen iktibas ediyoruz: «Türkiye ile aramızdaki münasebata yesinde, onbeş sene gibi az bir zaman hâkim olan samimî dostluktan derin bir içinde, şayanı takdir bir yaratıcı mesaimemnuniyet duyduğumdan, iki memle nin sağlam temellerinin atılmasına muketin malî sahada yaptıklan elbirliğinin vaffakiyet hasıl olmuştur. Türkiyede, ziraat, hayvan yetiştirme geniş mikyasta inkişafınm her iki memleve endüstri hergün inkişaf etmekte ve ket için arzettiği büyük ehemmiyeti, aşaşayanı hayret bir terakki göstermektedir. ğıdaki satırlarda izah etmek istiyorum. Türkiye, ihrac ettiği ziraî mahsullerin İki memleket arasındaki uzun mücadele devrinin biriktirdiği sayısız müşkül piyasaya arz ve ihzan bakımlanndan bizi leri kat'î surette izale etmek kolay bir iş geride bırakmaktadır. Bu memleketten, olmamıştır. Türkiye ile kat'î bir anlaşma pek çok şey öğrenebiliriz. Aramızdaki bu yapmağı istiyen Yunan nazırlan meya farkı, Nevyork piyasasına arzedilen malnmda bulunmaklığım itibarile, her iki ta larımız arasında müşahede ettim. Bu hal, bugünkü Türkiyenin iftihar rafın himmetile hüsnü neticeye ulaşan, bu ettiği hükumetin faaliyetine, elle tutulur faal olduğu kadar faydalı teşebbüsün ehemmiyetini takdir edecek mevkide bu bir misal değil midir? Yeni ihdas edilen demir sanayii de dalunuyorum. hil olduğu halde endüstriyel terakkiyatın Bu gibi büyük himmetlerin, şahsî vehiçbir noktası yoktur ki, Türkiyeyi, cidya müşterek aksülâmellerle çarpıştığı ve diyet ve metod dahilinde çalışan devletâciz parlmanter hükumetlerin, bu aksülerin birinci sınıfına dahil etmesin. lâmellere meydan okumak cesaretini gösArazisinin nüfus bakımından her türlü teremedikleri için, menfaatlerin bundan tehlikeyi bertaraf eden son derece geçok mutazarrır olduğu, milletler tarihin nişliği, toprağmın verimliliği, ziraî mahde daima görülegelmiştir. sullerinin tenevvüü nazan itibara alınır Türkiye, mesai arkadaşlannı milletive buna, Türkiyenin endüstriyelleşme hanin en güzideleri arasından seçmeği çok reketinin inzimam ettiği de düşünülürse, iyi bilen Dâhi Reisicumhuru Atatürkün bu memleketin malî bakımdan çok parlak himayesi altında, dahilî faaliyetinin her bir istikbale namzed olduğu kolayca ansahasında terakki yolunda süratle ilerlilaşılır. yor. Bu komşu memleketle, sıkı bir malî Sözde hürriyet güneşi altında yaşıyan, elbirliği yapmak bizim için çok faydalı fakat hakikatte anarşi ve iğtişaş yükü alolacağı gibi, onunla aramızda mevcud tında çırpınan iki memleketi yakından siyasî mesai birliğinin en mükemmel gagörmüştüm. Bu iki memleketi, sonra tekrantisini teşkil edecektir. rar ziyarete gittim. Bu ikinci ziyaretimMalî sahada ciddiyetle iş birliği yapade, o iki memleket, Türkiye hükumeti bilmek için, meselenin tekmil cephelerini gibi, münevver ve enerjik şeflerin elinde inceden inceye tetkikten geçirmek gerekbir hükumete kavuşmuştu. Nizam ve tetir. rakki noktai nazarından, bu memleketBu iş ancak başarıcı insanlann elinde lerde muazzam bir fark mevcud olduğuolursa iyi bir neticeye ulaşabilir. Sağîam nu gördüm. temeller üzerine kurulabilmesi de oldukça 1922 de, inhitata düşmesine remk kal uzun zamana mütevakkıftır. mış olan ve bugünkü şayanı takdir terakYunanistanın, dahilî nizam, devamlı kiyatı hepimizce malum bulunan İtalya bir hükumet, ciddî bir kalkınma mesaisi dan ve Portekizden bahsetmek istiyo devri yaşamakta olduğu şu sırada, müşrum. terek bütün meselelerin bağh bulundukPortekizi henüz bundan birkaç ay ev ları şeraiti karşılıklı tetkikten geçirdikten vel ziyaret ettim ve 1921 de gördüğüm sonra, iki dost devlet arasında, sıkı ve 16 ihtilâlli ve 43 hükumetli memleketle samimî bir elbirliğine teşebbüs ve bunu bugünkü Portekiz arasında akıllara hay hüsnü neticeye isal etmenin tam zamanıret veren bir fark gördüm. Şimdi, orada, dır kanaatindeyim.» kalkınma sahasındaki mesainin muntazam L. Kanakaris Rufos ramiyordu: Kocama sorun! Şekibin yüzü bir an bulutlanıvermişti, cevab vermedi. Ziya, karşıdan gelen bir çekçek arabaya yol verdi, sualini tefcrarladı: Sahi, ne vakit taşınıyorsunuz? Mevsim, geçiyor değil, geçti sayılır. Temmuzda gelip eylulde gideceksiniz, yorgunluğa ve masrafa yazık... Yoksa, bu sene, köşke gelmek niyetinde değil misiniz? Siz, dünyanın en mükemmel bsanısınız! Ziya, gene kadmm uzattığı ellerin parmak uclanna dudaklarını dokundurdu, doğruldu: Demek banştık! Melike, gülmek istiyordu; fakat bir gıcık boğazmı tırmalıyordu; genzini ka zır gibi b'ksürdü: Zaten dargın değildik... Ve mendilile ağzını kuruladıktan sonra, kocasının omzuna dokundu: Gitmeğe, aramağa vakit bulamı yorum, bahanesinden kurtuldum! Ziya, gözlerini kısmış ileriyi gözetli yordu: Dikkat ediyor musunuz, yolda otomobiller sıklaşmağa başladı. Gene kadın da merakla eğilmişti: Neden? Bu geceki balo, çok kalabalık demek... Başka birçok plâjlarda var. En hazırlıklısı bu... Çok reklâm yapıldı... Ben, Kadıköyüne, birkaç ahbabı almak için gelmiştim. Sizin şansmız açıkmış. Çingenelikten feyiz alan artist inema yıldızlarından Eva Barcinska'nın musikiyi, şarkı. ırlamayı, dans etmeği ve yüksek bir artiste gerekli olan her inceliği Çingenelerden öğrendiğini bizim gazete yazdı. Bu mevzu üzerinde verilen malumata göre Eva'ya henüz minimini bir civelekken evi dar geliyor ve kuş ruhlu yavru Eva bir gün yuvadan uçup Çin gene çergelerine konuyor. Uçuş, o uçuştur ve Eva bugün yıldızlar arasında kar.ad oynatıp durmaktadır. Acaba Eva Çingeneliğin nesine ve neresine meclub oldu?.. Onun evden kaç » tığı sırada yaşı pek küçük olduğuna göre Çingenelerdeki serbest hayata ve serse rilik şeklinde taşıdıkları kayidsiz, şartsız hürriyet aşkına kapılmış olması hatıra gelmez. Gene o yaşta bir çocuk Çingeneler hakkındaki tarihî rivayet ve hi * kâyetlerin birbirine uymadığını düşüne rek yerinde ve Çingeneler içinde e t ü ^ r , yapmak hevesine de kapılamaz. Malum olduğu üzere şark efsanelerinde Çingenelerin aslı çok garib surette tesbit olunur: Babil hükümdan Nemrud, Âzerin oglu Ibrahimi ateşe atmak isteyince bu işte kullanılacak mancınık meleklerin manivelâ üzerine oturmalan yüzünden guya işlememiş ve insan kılığına giren §eyta nın tavsiyesile Cin ve Gâne adlı biri kız, biri oğlan iki kardeşin nikâhsız «vlendirilmeleri üzerine melekler utarup kaçtıklanndan mancınık hareket jb^ de o yakışıksız izdivacdan yurdsuz bir millet olan Çingeneler üremişmiş. Ağır başlı tarihçiler, daha dün denilecek bir devirde ve meselâ Batlamyus'lar zama « nında kardeşlerin nikâhlanageldiklerini bildiklerinden bu rivayete kıymet vermi* yorlar, Çingenelerin Timurlenk tarafın dan mağlub ve yurdlarından hicrete mecbur edilmiş bir takım Hindliler olduğunu söylüyorlar. Bir kısım tarihçilerse kürenin her tarafmda Timurlenkten evvel de Çingene bulunduğunu gözönüne getirerek onlarm Hindistan kaçışını daha eski devirlerde vuku bulmuş bir hâdise sayıyorlar. Eva, yuvadan kaçarken bunlan elbette bilmezdi. Hatta kendilerinin Faraon veya Kıpti diye anılmasında gurur duyan Çingenelere Rumların Mısırlı mana sına olarak Yifti, İspanyollann gene o manada Citano, îngilizlerin gene o mefhumu kasdederek Çipsi dediklerini, fa kat Hindistandan Hazar denizi yolile Avrupaya geçen Çingenelerin Rusya, Almanya, Polonya, îsveç taraflarında Çigan ve onları Çehistan'dan gelmiş sanarak Fransızlann Bohemyen, Italyan ların da Çincaz diye andıklannı da belkî duymamıştı. Eğer bir milletin böyle muhtelif adlarla anıldığını işitmiş olsaydı çocukça bir meraka kapıldığına ve sekiz on adlı bir milletin ne çeşid şey olduğunu öğrenmek istediğine hükmederdik. Fakat, dediğimiz gibi, bu şekilde bir merakın onda vücud bulmasına imkân yoktur. O halde Eva küçük yaştayken yuva sını neden bırakıp da Çingeneler arasına kaçtı?.. Bunun cevabı tek bir kelimeyi düzeltmekle verilebilir: Eva kaçmadı, kaçınldı. Çünkü Çingenelerce çocuk kaçırmak millî bir san'at sayılır. Ne yazık ki bu san'attan beşeriyet her vakit Eva gibi san'atkârlar kazanmıyor!.. M. TEZEL sıhhatini, servetini artırmak için (evlerin sağlık kütüğü) idaresinin bir an evvel kurulması şarttır. Kolayca yapılabilen, millete kan ve can verici pek çok tedbirler vardır. Nitekim 1925 ile 1929 arasında Çanakkale Vilâyetinin bazı nahiyelerinde böyle tesçilli sağlık bakımı örnekleri yapıldı, fevkalâde büyük faydaları görüldü. İstatistikleri hâlâ mahfuzdur. Hasılı tifodan ve daha başka nekadar hastalıklar varsa hepsinden milletimizi hakkile korumak için en kötü düşmanımız olan sağlık bakımsızlığına karşı bilgi ile, vatan ve vazife sevgisile, milliyet ve medeniyet ruhile çalışmak ve adamakıllı uğraşmak pek gerekli bir işimizdir. Doktor ISMAtL HAKK1 MtLÂSLI (1) Bir vakitler Terkos nahiyesinin bazı köylerinde tatbik edilmiş slcilli sıhhl teşkilât tecrübesinde iki sene içinde köylüler hem sıhhat, hem servet kazanmışlar ve bunu kendileri şükranla tasdik etmişlerdi. (Malarya hakkında kimler neler bilmeli risaiesi. Sahife: 8,) M. TURHAN TAN volanın kenanna vurdu: Ben biraz geciktim. Onlar, beni fazla beklememiş, bir taksiye atlamışlar. Eğer, onlan baloda bulamazsam, araba ile tekrar Kadıköyüns inerim. Siz loya gelmiyor muydunuz? Melike, pencereden bakan kocasını kolundan çekti: O niyetle evden çıkmıştık... Ve gülerek onun yüzüne baktı, sustu. Şekib, karısının sözünü tamamladı: ] Bir türlü hazırlanamamıştık... Vapurda, ikimizin de havesi kaçmışü. Çünkü ancak iki saat sonra bir vapur var, o kadar. Bir ahbaba gidip bir saat oturmayı daha muvafık buluyoruz... Sen, bizi caydırdın, artık iyi mi ettik, fena mı ettik, orası, sonra anlaşılacak! Gene kadm kocasının elini aldı, dudak , lanna sötürdü: Düşünme artık... Kendimizi, tesadufe bırakalım... Bu gece, eğlenmek istiyorum. Çılgmlar gibi eğlenmek istiyo rum. Edebî tefrika : 2 Yazan : Mahmud Yesari «I Dünkü kısmın hulâsası: Duydun ya, artık boşuna nefes tü(Şekib, karısı Melike ve arkadaşlan ketip yorulma... Caddeye bak... Sen, asZiya, asfalt yolun üzerinde hızla giden faltı çok seversin, Melike! bir otomobilde bulunuyorlar. Üç, dört Genç kadın, tekrar kocasının koluna sasenedenberi evli olan Şekible Melike rılmıştı: yekdiğerini çok sevmektedirler. Ziya, Eğer sen de böyle hain olsaydm, bu hararetli aşkla alay ediyor.) Gene kadm, mendilini dudaklanna götürerek kuru kuru öksürdü: Hayır! Siz«, evlenmenizi tavsiye edeceğim! > Evleneyim mi? Âşık olmak için mi? Bizim bildiğimiz, evlenince, sevginin de rolü biter. Bu niyetle işe girişirseniz, elbette. Ben evlendiğim zarnan, benim de, sizin gibi, kanmla sevişeceğimizi garanti edebilirseniz... Sekib, gene dayanamamış, söze kanşmıştı: Bu, bir kabiliyet meselesidir, Ziyacıgım. Doğrudur, Şekibciğim. Ben, ken idimde bu kabiliyeti göremiyorum. 3ekib, karısının omuzlarından tuttu, yavaşça geriye çekti: seni sevemezdim! Ziya, keyifli bir kahkaha ile elini dizine vurarak gülüyordu: Bu taş, bana! Şekib, tekrar hatırlahnağa mecbur oldu: Cadde kalabalık, önüne bak. Melike de yalvaran bir sesle: Çok hızlı gidiyoruz! dedi. Korkuyor musunuz? Cadde çok kalabalık... Biraz ya vaş gitsek... Etrafi göraıek istiyorum. Ziya, başını önüne eğdi: Peki... Peki... Yalnız, sizi gelin arabası gibi sallana sallana götüremem. Kalabalık yerlerde, fazla ağır gitmenin de tehlikeleri vardır. Otomobil, gemleri kasılmış bir yanş atı gibi, ağırlaşmıştı; rüzgâr, radyatör kapagındaki küçük nikel heykelin bacaklanna sarılı ince kordelâ ile oynıyabiliyordu. Gene kadm, sağa sola bakıyor, ve ikide bir, kocasını kolundan çekiyordu: Bak, mavi köşk de tutulmuş... Şekib, karısının gösterdiği yerleri görmek için eğilip doğruluyordu: Çoktan... Ne zaman geldin? Geçende köşkün taksiti için gelmemiş miydim? Bana söylernemiştin. Unutmuş olacağım, sevgilim. Bu yeni evi, Cemil Beyler tutmuşlar, değil mi? Hayır, Cemil Beylerin tuttugu köşk, ara caddede... Şekib, benim sevdiğim köşke bak... Bu sene, bahçeyi düzeltmemişler. Oldumolası, bahçe bakımsızdır. Yazık... Bu köşk, bizim olsaydı, bahçeyi ne güzel süslerdik, değil mi? Bir kere, bol çam dikerdik Köşkün dört yanına ve arkalara çam... Ön tarafta da güller yetiştirirdik. Bizim köşkün daracık bahçesinde, hiç birsey yetişmiyor ki... Otomobil, orta hızla gittiği için, direksiyondaki genç, yolu pek fazla bir dik katle gözetlemiyordu; başını yan dön dürerek sordu: Siz, ne vakit taşınıyorsunuz? Gene kadın, gözlerini caddeden ayı Şekib, karısmın yere düşen eldiven tekini aldı; temizliyor mu, oyalanıyor mu, pek belli olmıyan dalgm el hareketlerile dizine vuruyordu: Koşkü, kiraya verdik. Her sene kiraya veriyorsunuz. Fakat bu sene, yansını değil, tekmilini kiraya verdik. Bunu bilmiyordum. Sizin köşke gelen kiracılar, gene her seneki gibi köşkün yansını tutmuşlar, sanıyordum. Öyle ise, bu sene gelmiyeceksiniz, demek! Şekib, karısını incitmekten korkan, ü Hayır... Başka bir köşk anyoruz. zerine titriyen bir sesle: Çok geç kaldınız gibi geliyor ama... Genç kadm, titriyerek dönüvermişti: Sabaha kadar oturacak mıyız? de ' Şekib, caddenin kenanndan giden kü di. Siz bilirsiniz, kiralık köşk, hiç kal: çük guruplara görmeden bakıyordu: madı mı? Ziya, geniş vücudünün bütün kayidsiz. Dostlannı beklemedin, ayıb olmaz lığını, fütursuzluğunu doîduran bir cevab Aranırsa bulunur... îsterseniz, ben mı> sorup araştırayım. ver<t: Melike, ellerini ona uzatmıştı: Ziya, omuzlannı kaldırdı, sağ elile {Arkası var)