26 Haziran 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

26 Haziran 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haziran 1937 CUMHURİYET • ; Çocuk Masalları KARPUZ ve DENİZ! Bak, banyo yapmak için herkes tiştü denize, Artık izin çıkmıştır; çünkü düştü denize Kabuklan Karpuzun!.. * Demek ki banyo için Karpuz veriyor izin; Öyle ise kulaç vurun tereddüd etmeksizin, Yatın kumsalda uzun!.. Karpuz büyümek için üç ay tarlada kalır; Güneş onu pişirir.. Sonra şeklini alır Bizim futbolümüzün!.. Yalnız kiiçükler değil, büyükler de çok sever.. Haydi, kes.. içini ye.. kabuklarını da ver Varsa koyunun, kuzun!.. * Kalın kabuk herşeyden sakhyor üzerini, Karpuz temiz yemiştir: Bulmazsın eserini Onda toprağın, tozun!.. Karpuzun bir dilimi bir bardak suya değer.. Koskoca bir dondurma yapmak istersen eğer Korsun içine buzun!» N. R. O£! Aman ne sıcak! |merakh şeyler) Çirkinlik kraliçesi! Dünyanm hemen her tarafmda genc kızlar arasmda güzellik müsabakası yapmıyan hiçbir devlet kalmamış gıbidir. Onun için kimsede bu işe ilk zamanlarda gösterilen merak mevcud değildir. Meksikanın Çepultepek şehri ileri gelenleri de bunu düşünerek şimdiye kadar belki birçoklarının aklına gelmiş, fakat tatbikat sahasma konmamış bir fikri kendi muhitlerinde tatbik etmişler, VOLI^NLARS^SLAHI Bir Izlânda efsanesi II Uğursuz [Ceçen defa çı • han kısmm hulâsası: Sinko isminde Iz • landalı bir çocuk bir kısmını büyük' annesi Linkaya yasük yapmak için, bir kısmını da saimak üzere yabani deniz ördeklerinin yuı'a larındaki t ü y l e r i topluyor. Bu sırada birçok lehlikeler geçiriyor. Eüe dönünce biraz dinlenip karnmı doyuruyor, sonra keçileri oilalmağa çıkarıyor.] Bahar mevsiminın gelmiş ve mayıs ayının geçip sonuna varmış olmasına rağmen hava oldukça soğuk ve sisliydi. Zaten, kutub noktasına pek yakın olan bu adada güneş öyle devamlı surette tat! yüzünü göstermez. Bazan ortaya çıkar aradan bir müddet geçince gene saklanır O zaman kar ve dolu getiren buz gib bir rüzgâr esmeçe başlar, bunu da ufuk lan görmek imkânmı bırakmıyan bir du tnanın her tarafı kaplaması takib eder. Bir kısmı cehennem gibi sıcak, bir kıs tnı da Siberya gibi soğuk olan îzlandad; hemen hemen hiçbir ağac yetişmez. Na diren göze çarpan bir iki aylandozla ü< Jört dişbudağı sanki harikulâde bire jam veya çınarmışlar gibi herkes birbi rine gösterir. Kayın ve söğüd ağaclarr is< D kadar bodur ve cılız kalırlar ki o cins terden olduklanna yüz bm şahid getir Şato mek ister. Hele başka yerlerden gelmiş seyyahlar ve ziyaretçiler onları böğürtlen zannederler. Küçük Sinko bu sert iklime, bu hazin memlekete ötedenberi alışkın olduğu için ne maddeten, ne de manen fazla müteessir olmadan garb cihetine doğru ilerliyor, keçileri o civardaki küçük çayırlığa gö türiiyordu. Sis gitikçe artmış olduğu için îzlandali yavru artık önünü açık bir surette göre miyordu. Birdenbire ö'nüne yosunla ka rışık kısa boyda otlarile küçük bir mer'a çıktı. T a karşıda da korkunc ve siyah kuleler gibi bir takım yükseklikler hayal meyal belli oluyordu. Bunlar acaba sis ve dumanın vücude getirdıkleri bir takım şeiller miydı? Yoksa pek kücük yastan Çocuk portreleri beri büyükannesinden masallannı dinle diği «uğursuz şato» nun harabelerimi? Yer yer san renkte hasıl olan gök ku şakları (alâimisema) ortalığı hafifçe ay dmlatıyorlardı. Keçıler büyük bir iştiha ile çayınn yosunlu otlarma saldırdıklan anda Sinko da gök kuşaklanna basma mak için binbir ihtimam göstererek hayvanlann evdeki gıdalanm temin etmek üzere otlann bir kısmını kesip beraber getirdıği çuvala tıkmağa koyuldu. Çuval yanya kadar dolmuştu ki o vakte kadar zaman zaman görünüp kaybo lan güneş birdenbire yol oldu ve sert ruzgârın toplayıp getirdiği ince bir dolu yağmuru her tarafı kamçılamağa başladı Sinko gibi hayvan otlatmağa gelmiş diğer birkaç kişi daha vardı. Onlar ilk hamle de sırsıklam olduklarının ve soğuktan donmuş bir hale geldıklerinin farkma vardtkları için yakındakı bir kaya kovu ğuna hayvanlarile beraber sığınmışlaf ve b umelcede kendilerinin büyük bir saade te erdıklenni farzetmişlerdi. Fakat Sinko etrafına bakındığı zaman korkudan sapsarı kesildi. O da bir sığı nak bulmak için önüne ardına fazla dikkat etmeden koşmuş, koşmuştu ve birden kendisini meşhur «Uğursuz şato» nun avlusunda bulmuştu. Yollannı kaybederek tesadöfen bu ralara düşmüş avcılarla memleketin ih tiyarları b uşatonun harabelerinde cinle rin, perilerin oturduklarını söylerler, bazı geceler yerden göke doğru bir takım ziya sütunlannın yükseldiğini gördüklerini ve uzaktan uzağa müthiş gürültüler duyduklarını anlatırlardı. Vakıâ orada böyle bir şatonun vaktile kurulmuş ve sonra yıkılmış olduğuna dair bile hiçbir emare ve işaret yoktu. Yal nız yer yer üstüste yığılmış kale duvar larını andıran diş diş, sivri sivri, bazan da kuleler gibi yuvarlak bir şekilde yükse len kayalar vardı. Bunlar cahil insanlara uzaktan bir şato harabesi hissini veriyordu. Bir taraftan soğuk ve bir taraftan da karanlığın verdiği korkunc tesirler altın da Sinko'nun kalbi çarpmağa, her tarafı titremeğe başlamıştı. Kafasmın içinde büyükannesinin vaktile kendısine anlatmış olduğu masalların şahsiyetleri birer birer canlanıyor gıbiydi. Büyükannesi Linka ona, cinlerin perilerin İzlanda top rağının bazı taraflarını yararak ora lara saklandıklannı ve kendi sırlarını keşfetmeğe cesaret göstererek o civara gelenleri de yanlarına çektiklerini kaç defa söylememiş miydı? Aman yarabbi, bundan daha korkunc ne tasavvur olunabilirdi? Ne zaman dolu dinecek, ne za man güneş çıkacak ve ne zaman küçük Sinko, büyükannesinin kendisini merak ve heyecan içinde beklemekte olduğu kulü beye dönecekti? Dolu dinmiyor, bilâkis gittikçe fazla laşıyordu. İki keçi, efendılerinin geçir mekte olduğu korkuya hiç de iştirak e der gibi görünmüyorlar, bir parça ot daha bulabilmek ümidile kayadan kayaya sıçrıyarak uzaklaşıyorlardı. Sinko keçi lerin bir uçuruma düşmeleri ihtimalinin Önüne geçmek için kısmen korkusımu yenerek onları takıbe koyulmuştu. Fakat inadcı hayvanlar, çocuk kendilerine yaklaştıkça kaçıyorlar ve onu daha ilerilere doğru çekiyorlardı. Sinko bir an keçileri bırakıp da nerede bulunduğunu anlamak için şöyle bir et rafına bakındığı zaman ne gördü, bilir misiniz? Artık yerde ve gök altında değildi. Büyük bir mağaranın içindeydi. Artık soğuktan ve doludan da eser kal FAYDAÜ B'LGİLER | Küçük şoförler Berlinde on sekiz yaşmdan aşağı ço cuklara da otomobil kullanma khakkı veriliyormuş amma, yavrular çok sıkı bir imtihandan geçiriliyorlar, sade arabayı idare noktasmdan değil, anî vak'alar karşısmda, son derece soğukkanlılık Bilmeceyi çözenler şehrin kadınları arasında bir çirkinlik müsabakası tertıb etmişlerdir. Bu mü sabakada Juana Gonzalez isminde bir kadm birinci gelmiştir. Juana'nm ağ zmda yalnız yedi dişi varmış. Bur nu ikiye bölükmüş. Alt dudağı sarkık, yüzü kırmızı tüylerle örtülü imiş. Fa kat ne dersiniz, Amerikan sinemacılan ve varyete kumpanyaları derhal bu orijinal kraliçe ile alâkadar olmuşlar, gayet müsaid şeraitle kuntratlar teklif etmişler. Fakat Juana, çirkinliğinden adamakıllı istifade etmek için bu kuntratların hiçbirinin altma imza atmamış. Kendisini müzayedeye çıkartmış. Ba kalım kimin üstünde kalacak! Şekibin rüyasi.. Küçük Şekib sabahleyin annesi ve babasile kahvaltı ediyordu: Babacığım bilsen, diye başladı, bu gece ne rüya gördüm.. Kat'iyyen tahmin edemezsin! Babası okumakta olduğu gazetenln kenarmdan oğluna bakarak: Nafile, dedi, uzun uzadıya anlat mıya hacet yok. Ben senin rüyalarını bilirim. Ya şekerdir, ya çikolâta, ya da sinema.. Kaç para vereceğiz, onu anlıyahm! Bilmeceyi doğru çözenlerden bize fotoğraf gönderenlerin resimlerini bas mıya devam ediyoruz. Fakat burada resmi çıkmak mutlaka hediye kazanmış olmaklığa delâlet etmez. Mükâfat kaza nanlarm isimleri her ayın ilk haftasında neşrolunan büyük listeye yazılır. Sol dan sağa sıra ile: 1 Afyon lisesi 468 Eşref Ayhan. 2 Uzunköprü Askerlik şubesi reisinin oğlu Behiç Aktaş. 3 11 inci okul 56 Kâzım. 4 Çerkezköy îsmet înönü mahallesi 9 No. lı evde Ahmed Sertkaya. 5 Çorlu Şecaaddin ilk okulu 552 Yıldırım Eligüzel. 6 Çatalca Nakkaş köyü Hasan oğlu Hüseyin Alan. 7 Tokat orta okul 330 Cihad Özer. 8 Göztepe 7 nci ilk okul 191 Feri dun Sanyeli. 9 Beşiktaş 19 uncu ilkmekteb 409 Hadiye Gürhan. 10 Gölcük Gedikli Stajyer okulu 2081 Said Yıldırım. 11 İstanbul 34 üncü ilkmekteb 20 No. h Hahd. 12 İstanbul Galatasaray lisesi 1064 Muzaffer Ziya. 13 Bostancı Küçük Yalı Nedim Ercivelek. 14 Beykoz ilk okul 386 Nafize Kalan 15 Alman mektebi Namık Pars. 16 Üsküdar Selimiye 35 No. da Suphi Dinçer. 17 Maçka Fen tatbikat okulu 477 Haydar Seyhan. 18 Hadımköyü ilk okulu 23 Sad reddin. gösterıp göstermedıkleri cihetinden muayeneye çekılıyorlarmış. Fakat ne dersiniz, anlaşılan imtıhandaki bu fazla sıkılıktan olacak, on sekiz yaşmdan aşağı otomobil kullananlar, on sekiz yaşmdan yukarı araba idare edenlerden daha az kaza yapıyorlarmış. Gülmeyiniz! Hikâye değil, Alman hükumetinin resmî istatistikleri bu neticeyi gösteriyormuş! mamıştı. Hafif bir hararet ortalığı ılıklaştırıyor ve hafif bir ziya sızıntısı takib ettiği yolu aydınlatıyordu. Bu ziyalar ke nardaki mazgal deliklerinden geliyordu. Ayaklarının ucuna basıp yükselerek bunların bir tanesinden baktı ve dışarıda demin geçtiği yerlerden bir kısmını gördü. San gök kuşakları şimdi daha vazıh bir şekilde göze çarpıyorlardı. Sinko'nun vücudünden bir ürperme geçti. Büyük annesinin bazı sözlerini hatırladı: Sakın gök kuşaklannın üzerine basayım deme.. Bunlar Uğursuz şatoda o turan cinlerin perilerin insanlara kurduklan tuzaklardır. îçine düşenleri doğru kendi yanlarına çekerler. Bu lâkırdılar kulaklannda müthis a kisler yaparak tekrarlanıyorlardı. Sinko güçlükle nefesini tutt uve korkudan her tarafı buz kesildi. O anda hiç beklemediği bir hâdise daha oldu. Bulunduğu yerin altından top sesleri gibi müthiş gürültüler gelmeğe başladı. Yavrucak, bütün var lığile kulak kesilerek o patırtılan dinlerken dehşetten de vücudünün kılları ve başının saçlan dimdik olmuştu. Gürültüler kesildi ve tekrar sükut dö nüp geldi. Amma Sinko büyük bir merak içindeydi. Ayaklarının altında cereyan eden esrarlı vak'anın düğümünü mutlaka çözmek istiyordu. Toprağa kulağım koyup dinliyebilmek için oradaki büyük taşlardan birini kenara çekti. Fakat taş alkınca altından bir yank göründü. Yarıtan hkasta ve harareti yüksek bir ada mın ağzından çıkan nefesler gibi sıcak ve rutubetli bir hava tabakası yüzüne çarptı ve etrafını bulantı verici bir koku taşıyan dumanlar kapladı. Zavallı Sinko hem ödü patlarcasına korktu, hem de başma bir dönme, vücudüne bir gevşeklik geldi. Son bir gayret göstermek istemesine rağmen muvaffak olamadı. Vücudü ne bir titreme geldi. Ağır ağır gözleri kapandı. Artık tamamile kendisini kay betmisti. Yüzükoyun boşluğa yıkıldı.. / (Haziran bulmacası) Coğrafya dersinde.. Hoca dünyanm yuvarlaklığını anlatıyordu: Evet yavrulanm, dedi, bu yuvarlaklığı ispat gayet kolaydır. Fakat me seleyı lâyıkile anlayıp aclamadığınızı bilmek için evvelâ size bir sual sorayım. Buradan kalkıp mütemadiyen garbe doğru gidersek en nıhayet nereye vâsıl oluruz? Bütün sınıf hep bir ağızdan: Holivuda, efendım!.. YAZISIZ HİKÂYE Erol Aygünün güzel bir pozu (Arkası gelecek hafta) 1 Şu yukarıda gördüğünüz üç tane altı dılılı şekli o suretle bir araya getiriniz ki meydana muntazam bir dünya haritası musattah küre çıksın! Bu bulmacayı doğru çözenlerden bi rinciye beş lira, ikinciye iki lira, üçün cüye münasib bir hediye takdim olunacak ve diğer yüz kişiye muhtelif eşya verilecektir. Cevablar haziran sonuna kadar <Cumhuriyet Gazetesi Çocuk Sahifesi> adresine gönderilmelidir. Geç kalanlar hediye alamazlar. Bilmeceyi doğru çözenlerden bize resim gönderenlerin fotoğraflan da sıraları geldiği zaman gazeteye basılır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: