14 Haziran 1937 CUMHURİYET Büyük alim Marconi ile bir tnülâkat tktısadî lıarehetler Maarif mes'eleleri Olüm şuaı şimdilik ancak Meyva Halinde alınan fahiş kumusyonlar bir fare öidürüyor! Bilgi ve yaş Ilim ve hikmet, ilerlemiş bir yaşın imtiyazları gibi mülâhaza edilemez Birçok tecrübeler bunun aksini isbat etmiştir. Binaenaleyh orta tahsili daha da uzatmak isabetli bir tedbir olamaz Yazan : Arif Osmancık Son zamanlarda, bizde, düştüğü iddia edilen kültür seviyesini yükseltmek kas dile tahsil müddetini artırmak için bir temayül vardır. îlkmekteblerin ancak alfabeyi sökmeği öğretebildiği, liselerin ise, Üniversiteye lâyık taleber yetiştirmek ten pek uzak olduğu iddia ediliyor. Ve şüphesiz, bu kültür seviyesinin düşüklüğüne, insan iradesine tâbi olmıyan zaman veya gördüğü tahsilde kendi iradesinin dahli bulunmıyan ve kendisine gösterileni yapmaktan başka bir kabahati mevcud olmıyan talebe sebeb olarak gösteriliyor. Ve Peygamberin dediği gibi günahtan en kolay kurtulmanın çaresi mes'uliyeti başkalarına yükletmekte aranıyor. Ve deniyor ki: 1) Talebeler, ağır, ilim ve felsefe meselelerini anlıyacak bir zihnî inkişafa malik olmadan yüksek sınıflara gelmektedir. Talebe yaşile derslerin mevzuu arasında bir intıbaksızlık vardır. 2) Bugünkü tahsil müddetile eldeki programlan ikmal etmek imkânsızdır. Hergün ilmin sahası genişlemektedir. Hayatın zaruretlerinden doğan yeni bir takım bilgilerin de öğrenilmesi, bilhassa memleket bakımından ehemmiyetlidir. Ve bu suretle, gün geçtikçe, programlara yeni maddeler ilâve edilmektedir. Ve edilecektir de. lukta da, ayni zamanda hem fen ve hem edebiyat şubelerinin imtihanını vererek mezun olmaktadırlar. Ve gene bazılan nm akıl erdiremiyeceği diğer bir garabet te şudur: Yüksek! Üniversite! tahsiline lâyık görmediğimiz bizim talebelerimiz den çok genc olan bu talebeler, birkaç ilmi birden tetkik etmekte, ve yirmi beş yaşına girmeden iki veya üç fakülteden mezun olmaktadırlar. Nitekim, geçen sene Fransada, lise mezunlan arasında yapılan umumî müsabaka (1) da, riyaziye mükâfatını alan on altı yaşındaydı. Felsefenin galibi de, P . Valery'nin bir fikrini münakaşa eden 17 yaşında bir filozoftu. Ve kezalik birçok ilmî eserlerin kaplan üzerinde gördüğümüz unvanlar da müellifleri tarafından kırkına ka dar okuyarak değil, fakat ayni zamanda muhtelif ilim şubelerinde yapılan müta lealarla elde edilmiştir. Yirminci asnn başlangıanda Ever getisme meslekini vazederek, büyük bir şöhret sahibi olan, Alman âlim filozofu Oswald, ilkn tarihini tetkik ettiği zaman, hemen bütün büyük keşiflerin ve yeni hamlelerin pek genc âlimler tarafından yapıldığını hayretle görmüştür. Bugünkü fiziğin mühim bir esasmı teşkil eden Carnot prensipi vesilesile bu noktaya temas ederek diyor ki: Müstakbel harbler nasıl olacak? Marconi, «İstikbaldeki harbler zannedildiği gibi beşeriyet için bir felâket olmıyacaktır, çünkü müdafaa silâhları da inkişaf ediyor» diyor Roma (Hususî) Tanınmış îtalyan mueicti Marconi'nin uzun tecrübelerden sonra ölüm şuaını bulduğu, bu şua ile orduları bir anda mahvedebileceği gibi diğer bir şua ile de uçmakta olan tay yareleri, harekette bulunan otomobil ve tanklan birdenbire durdurmağa muvaf fak olduğu havadisinin gazetelere kadar geçtiğini elbette haırlarsınız. Bu şayialarda bir hakikat var mıdır? Ve varsa nedir? Bu sorguyu Roma radyosu spikerı Liscr Serçio bizzat Marconi'ye sormuş ve aşağıdaki cevabı almıştır: « Bu mesele hakkında biitün duy duklannız ve okuduklarınız yalandır. Ne bir «ölüm şuaı» ne de motörleri durdu racak bir keşifte bulunmağı düşündüm. Yalnız «ölüm şuaına» dair şayanı kayid bir tecrübem vardır. O da çok kanşık bir makine vasıtasile laboratuarımda bir metro mesafeden bir fareyi öldürdüğümdür. .Tecrübemin teferruatını şimdilik izah e demem. Tabiî siz de anhyorsunuz ki hiçbir pratık kıymeti haiz değildir.» Marconi ölüm şuaı ve motörleri dur üuran şua hakkında çıkanlan şayiaları bu suretle tekzib ettikten sonra yeni bir muharebenin göstereceği vaziyetler hakkmda da bazı mütalealarda bulunmuş tur. Büyük kâşife göre eğer çıkmıyacağ] hakkında beslediği ümidler boşa gider de bir muharebe patlarsa bu zannedildiği gibi dünya için büyük bir harabi ve felâket şeklini alamıyacaktır. Bugün, hüküm süren korkulan îtalyan mucidi yapılacak millî müdafaalarda milletlerin tekmil kuvvetlerini birleştir mek için yapılan propagandalara atfet mektedir: « Fen, diyor hertürlü silâha kar51 ayni nisbette müdafaa vasıtalannı da keşfetmektedir. Muharebe fecayiinin a zaltılması çareleri bulundu. Yalnız tecavüzî değil tedafüî silâhlar da düşünül Büyük mucid Marconi milletin maneviyatını kuvvetlendirebilir. Fakat düşmanın da radyo irsalâtı vardır. Esas itibarile düşmanın göndereceği radyo mevclerinin memleketin ahizelerine kadar gelmesini menedecek parenthese vasıtalar yoktur. Memleketler hududları arasında temevvücleri menedemiyecek manialar bulunmadığı gibi bitaraf dev letler de önceden bir tedbir alamıyacak larından Avrupada paranthese'ler kat iyyen kâfi gelemiyecektir. Muharebe havada mutlaka bir boşluk meydana getirecektir. Keza televizyon, yani uzaktan görmenin de askerlikte bü yük roller oynaması ihtımalleri vardır. Çok kısa dalgalar üzerinde yaptığım tec, rübeler uzaktan görmeğe şüphesiz yeni birşeyler ilâve etmiş bulunuyor. Ergeç en sonunda televizyon da şimdiki radyo kadar umumileşecektir.» Sercio'nun acaba fen, san'atı alt mı ediyor? sualine karşı da Marconi şu cevabı vermıştir: « Maddenin kudreti mutlakasma inananların en sonnuncusu ben olabilirim. Yaşadığımız dünya beşerî olmaktan çıkmamıştır. Güzele olan hırs devam etmektedir. Hakikate olan hırs gelince bu da hem san'atın hem de fennin eseridir. Çünkü fen ve san'at edebî insanlık ruhunun iki muhtelif veçhesidir.» dü.» Marconi sözlerine devam ederek: « Hava muharebelennde telsizin müstesna bir mevki alacağına dair ayni şeküde propagandalar yapıldı. Radyo muharebe vaziyetinde bulunan bütün bir Inegölde muvaffakiyetli bir bisiklet yarışı İnegöl (Hususî) • Kazamız dahılin de bisiklet sporunun inkişafını nazarı dikkate alan ve bunun hız alıp yayıl masını arzu eden Halkevimiz bir yarış tertib etmiştır. Müsabakaya beş sporcu iştirak etmiş ve bunlardan Küçük Kemal yaşça kendinden hayli büyük olan rakiblerine iki tur bmdirmek suretile birinci gelmiştir. Gönderdiğim resim, bu yanşa iştirak edenleri bir arada göstermektedir. Cumhuriyetin edebî tefrikası: 101 B î Z İNSANLAR «Konuşamıyacağmı anladı ve gitti. «20 mari ıjah, gece «Orhandan bir mektub daha aldım. Elâzize kadar çektiği yol meşakkatlerini anlatıyor. Kendimi onun yanında san dım. Birkaç kere daha kriz geçirmiş galıba. Yazmıyor ama hissedıliyor. Mek tubu önümde. Biraz evvel cevabını yazdım. «On gündenberi kendimde degilim. Sinirlerim bir hoş. Evin içinde kimsenin yüzünü görmek istemiyorum. Yengemle günde sekiz kelımeden fazla konuşmu yorum. Yemeğe inmediğim günler pek çok. Besime ikidir geliyor, yanma çık madım. Rüştü de birkaç defa geldi, ikisinde beni göremeden gitti. Yalnız dün Uzun Safiye ile konuştum. Cici kadın. Tanıdıklarım arasında bana yakm bir o yar. « Rüştünün ipile koyuya inilir mi hiç? diyor. Hem ben onun seni resmen istediğine inanmıyorum. Ailece lâkırdısı geçmiştir. Rüştüyü bilirsin: Fantezilerini de hakikat gibi konuşur. İnanma. s = s s = = s ^ = = = s = Yazan: Peyami Safa «Bu inanma diyişinde benim eski şüphelerimi ayaklandıran bir tecrübe kuvveti var. Safiye ile Rüştü arasında birşeyler geçtiğinden eminim. İkisi de meharetle gizliyorlar. Bu sefer Safiye onu daha yakından tanıyormuş gibi bir eda ile konuştu. Halinde bir itiraf vardı. Belki sorsam gizlemiyecekti. Sormadım. Sor mam da. Ağzını bile aramadım. Benim için Rüştü, mağaza vitrinlerinde sabahtan akşama kadar dimdik durmağa yarar bir manken. «Fakat niçin ona kızıyorum. Safiye gibi düşündüklerini saklamıyan bir insan olsaydım bunu Rüştünün yüzüne karşı söylemek isterdim. Buraya gelip de ben yanına çıkmaymca Beyoğunda Safiyeyi görmüş, demiş ki: « Bu Vediaya da ne odu? Birine mi sevdalı? O alım satım tellâlı gibi giyınen bir muallim var. Ona mı tutkun? «Safiye benim Orhana nekadar ya kınlaştığımı bilmiyor. « Yok canım, demiş, nereden çıkarıyorsun? Şu halde, deniliyor, tahsil müddetini «Evergetique'in ikinci prensipi gibi bir artırmalıdır, ve nitekim, Üniversite, pek keşfin bu kadar genc bir adam tarafından haklı olarak, bu noktai nazann doğrulu yapılması insanı hayrete düşürüyor. Sadi ğunu herkesten evvel tanımıştır. Carnot muhtırasmı neşrettiği zaman yirmi Acaba, pek basit bir müşahedeye isti sekiz yaşındaydı. Mayer, Joule ve Helnad eden bu faraziyelerde isticalle veril moltz'a gelince, mesaileri intişar ettiği zayaşmdaydılar. Bu büFransız Iran münasebatı miş bir hüküm yok mudur? Hakikî se man 25, 26 ve 25 hiçbirisi otuz yaşında yük mucidlerden beblerden ziyade tâli illetler üzerinde düzeliyor durulmamış mıdır?.. Zannediyoruz ki değildi. Halbuki mesainin intişar ettiği Paris 13 (A.A.) Fransız tran Ti evet. devre ihtiva ettikleri ana fikrin doğduğu caret Odası. İran meb'usan meclisi reisi zamana tekabül etmez. Fikrin hamlinden Talebe yaşmın kiiçüklüğü, memleke Esfendiyarinin şerefine bir ziyafet verrimizde de normal bir okuma çağmın te intişanna kadar bir zaman geçmiştir. miştir. İran maslahatgüzarile Fransız Bu ilim üstadlannm büyük keşiflerini âyan ve meb'usan meclislerinin reis ve şekkül ettiğine d«lildir. Alfabe gibi, basit killeri ziyafette hazır bulunmuşlardır. bir işaret sistemini daha mektebe gelme yaptıklan zaman nekadar genc olduklaEsfendiyari ile Fransız îran Ticaret den, anasından öğrenen birçok çocuklan nnı düşündüğümüzde hakikî bir ürper Odası reisi Protut nutuklar söylemişler mız, ilk okulda beş sene beklemeden orta me hissediyoruz. Biz ilim ve hikmeti dave iki memleket arasmdaki dostluk bağ tahsile geçmekte, ve yirmisinden evvel li ha ilerilemiş bir yaşm imtiyazlan gibi mülarının kuvvetlenmesi arzusunu izhar seyi ikmal etmek imkânını bulmaktadır. lâhaza etmeğe o kadar alışmışız ki, ilme etmişlerdir. Ve boylece, yirmi beşini aşmış Üniversi yeni yollar açmağa cür'et eden bu genc Amerikada musikişinaslarîn te mezunlan gün geçtikçe azalmaktadır. delikanlılar, bize, büyüklerine karşı hürBunda memleket kültürü için bir felâket metsizlik gostermiş gibi geliyorlar. Bu bigrevi Nevyork 13 (A.A.) Amerikan mu değil, belki bir selâmet görmek lâzımdır. ze, en ehemmiyetli ilmî terakkilerin pek siki federasyonuna mensub 500 çalgıcı, İnsan ömrünün, hususile bizde, vasatisini genc kimseler tarafından yapıldığını pek orkestrası olnjıyan sinemaları protesto altmış kabul edecek olursak, otuz beş yıl iyi ispat ediyor... îlimlere yeni istikametetmek için grev ilân etmişlerdir. için, yirmi beş sene hazırlık herhalde ler veren mesainin ekserisi yirmi yaşını Federasyon, Nevyorkta iki, Brook pek az birşey değil, belki fazla bir kül yenice aşmış gencler tarafından yapıl lyn'de iki ve Bron'da iki tiyatronun işfettir. Biraz (paradoxal) görünmesine mıştır. siz çalgıcılara iş vermek maksadile birer rağmen, bugün şunu diyebiliriz ki, mil Bu garib vâkıa, umumiyetle tanınmış orkestra angaje etmelerini istemektedir. letlerin kültür seviyesile tahsil müddeti değildir. Bununla beraber, gendiği okutBir büyiicü kadın yakalandı makusen mütenasibdir, veya, tahsil müd mak ve idare etmekle mükellef olan kimYapılan ihbar üzerine zabıta, büyü detinin azaldığı nisbette, milletlerin kül selerin bunu bilmesi pek ehemmiyetlidir. cülükle iştigal eden, Eyübsultanda Kı tür seviyesi yükselmektedir. Zira, bu türlü genclerin mesaisi medenizılmesçid mahallesinde Balcı yokuşunYüksek kültürlü birçok memleketler yetin seviyesini yükseltecek mahiyette olda 44 numarada oturan Feride hakkın de, bugün, orta tahsil 16 ile 19, yüksek duğundan, maarif teşkilâtı tarzı bu mesada takibatta bulunmuş ve alman tertitahsil 20 ile 23 yaş arasında ikmal edil inin husulüne mâni olacak şekilde olmabatla Feride safdil bir kadma büyü yapmak suretile paralarmı alırken cürmü mektedir. Ve daha garib olan şudur ki, malıdır. Halbuki Almanyada 25 yaşına meşhud halinde yakalanarak mahkeme Ekseriyetle bu genc talebeler, liselerde varmadan tahsilini ikmal etmek umumiye verilmiştir. iki smıfı bir senede yaptıklan gibi, olgun yetle imkânsızdır. Görüyoruz ki, memleketimizdeki şerait orijinal ilmî istidadlann tezahürüne müsaid olmaktan uzaktır. o değil mi? diye sordu. «Rüştü başını sallar v« susar. Orta tahsile hasredilen zamanı bir kaç « Turhan değil, Orhan! dedim. «Safiye dedi ki: sene eksiltmek pek hayırlı olurdu... Şimdi «Aksanrmda biraz sertlik mi vardı? « Şüphesi saçma değil mi? « Pardon! dedi, admı iyice öğre yapıldığı gibi, birçok ilmî istidadlan bo« Değil, dedim. ğacak yerde, bu, maarif sahasmda alın «Hayret edecek zannediyordum, et nemedim. medi. Tabiî karşıladı. Biraz düfündü: « Evet, dedim, Orhanı beğeniyor. ması lâzım gelen tedbirlerin en ehemmi« Fakat ben onu burada çok gör Fakat yengemi bilirsin. Onda biraz yetlisidir.» ( 3 ) . esprit de contradiciion vardır. Ben Or müyorum, dedi. Nasyonal sosyalist Almanyanm, bühana doğru biraz gidince ortaya bir Rüş yük alimin fikirlerini anladığını ve tahsil « Seyahatte, dedim. «Safiye o zaman benim düşüncelerim tü meselesi çıkanyor. müddetini azalttığını görüyoruz. Fakat, «Safiye yüzüme baktı: arasma un certain Orhan girdiğini anladı. eski Almanyayı temsil eden üniversiteli« Kuzum Vedia, bu Orhanı sahi lerin telkini altmda kalan bizim Maarif Gene düşündü, düşündü: den beğeniyor musun? dedi. ve Üniversite erkânımız, geriye giden is« Ben o adamı beğendim, dedi. «önüme baktım: tikameti almakla ne dereceye kadar Türk «Gene şüphe ettim. Beğendise niçin « Cicim, dedim, konuşmadıkça ka kültürüne hizmet ediyorlar, bilinemez. «o adamı» diyor? Rüştüden aynlayım da kiminle olursa olsun bağlanayım mı? liteleri belli olmıyan bir insan o. Belki Muhakkak olarak bilinen birşey varsa, o sen de onu alım satım tellâlına benzeü da, bugünkü kültür seviyemizin düşüklü« Vedia! dedi, güzelim, ben Sa yorsun. ğünde amil, talebe yaşmm küçüklüğü demiye ablama da söyledim. Bu Rüştü hi« Hayır! O kadar değil ama duru ğildir, şairin dediği gibi, istidad (valeurkâyesinin sonu yok. şu fazla birşey vadetmiyor. Konuşmasına kıymet) senelerin geçmesini beklemez. « Ne dedi sana o? dikkat etmedim pek. Evlenmek için Rüş« Ablam sana biraz dargın gibi. Programa atfedilen kusura gelince, tüden bin kat iyi. « Niçin? ondan diğer bir makalemizde bahsedece« Evlenmek için ne demek? « Bu Rüştü meselesinden olacak. gız. « Başka niçin olur? Beni de fazla söyletmedi. Arif Osmancık « İyi ya işte... Başka niçin olur? «Ben düşünceye daldım. Safiye de Neden «evlenmek için» diye ayınyor (1) Concours General her sene Fransız diki: sun? liselerinin en iyi mezunları arasında her « Onu Besime ile Sofi dolduruyor«Safiye güldü. Fena gülüş. Birdenbire ders üzerine yapılan bir müsabakadır. Sular. Besimenin zorunu biliyorsun. Mak bütün böyle düşünen kadınlardan iğren aller ve evrak tetkiki Vekâletin tayin ettiği bir jüri tarafından yapılır. Kazananlara, sadı benden intikam almak. Samiye ab dim. Sorbonda, CumhurreLsinin huzurile yapüan lama kalsa..merasimde mükâfatlar verilir. «Hissetti galiba. «Birdenbire: (2) W. OSwaW dTSvergerie. S. 89 Alcan, (Arkası var) Paris, 1924. « Turhan Beyi buraya davet eden İstanbula Türkiyenin her ne tarafından olursa olsun sebze ve meyva gön deren müstahsiller, İstanbul Halinde satılan mallarına kıymet üzerinden değıl, küfe üzerinden kabzımala kumus yon verirler. Öyle ki, bir malın küfesi 500 kuruş da etse, 100 kuruş da etse bu kumusyon aynidır, değişmez; küfe ba şına 70 kuruştur. Bir küfe ise 25 kilodur. Bu vaziyet karşısmda bizde kabzımallar umumiyetle yüzde 20 30 ku musyon almış olurlar. Bu kadar yüksek kumusyon dünyanm hiçbir yerinde yoktur. Bu, bile bile müstahsili zarara sokmak ve müstehlike de pahalı mal yedirmektir. Trakya Umum Müfettişliği, Halde alman kumusyonların çok yüksek olduğundan bahsederek bunların Trakya daki meyva ve sebzeciliğin inkişafma bir mâni teşkil ettiğini Dahiliye ve Iktısad Vekâletlerine bildirmiş. Müfettişliğin bu çok yerinde teşebbüsünü Ko caeli mmtakası meyva müstahsillerıle İstanbul bahçivanları da takib etmiş, onlar da bu makamlara müracaatte bulunmuşlardır. îktısad Vekâleti bu müracaatleri tetkik edilmek üzere îstanbul Türkofis müdürlüğüne havale etmiş. Ofis, şikâ yetleri haklı bularak neticeyi bir raporla İktısad Vekâletine bildirmiş. Neticeyi öğrenen Dahiliye Vekâleti derhal hal resmile kabzımal kumusyonlarının sebze ve meyva müstahsillerinin lehine olarak azamî surette indirilmesini Is tanbul Belediyesine bildirmiş. Şimdi Beledıyemiz tetkikler yapmaktadır. Netice çok yakında Vekâlete bildirilecektir. Belediye de bundan sonra kabzımal hakkınm sebze ve meyvanın kıymeti üzerinden alınmasını muvafık görmek tedir. Bu kumusyonun ne nisbette olacağı şimdi taayyün edecektir. Dünyanm her tarafında sebze ve meyva hallerinde alman kumusyonlar yüzde iki veya üçtür. Müstahsilin eline mümkün olduğu kadar daha fazla para geçmesini, diğer taraftan da hayatın ucuzlamasını ve müstehlikin ucuz mal istihlâk edebilmesini gaye edinmiş olan hükumetimiz her halde bu kabzımal kumusyonları işini dünya hallerine uygun bir tarzda halledecektir. M. TEZEL Bağa köşk eli İbrahimin sarayını samurla döşemeğe kalkışması hikâyesini herkes bilir: Saçlarına gül takan, göğsüne elmas düğmeler sıralıyan, sakalına inci dizdiren bu deliler şahinşahı bir gece yatağma uzanmıştı, kadmlardan birine masal söyletiyordu. Kadın, orijinal bir hikâye dinletmek istediğinden zekâsını yordu ve Hünkârı heyecanlandıracak bir mevzu tasarlıyarak söze başladı: Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ben on beşindeyken, babam beşindeyken, ben babamın beşiğini tmgır mıngır sallarken bir padişah varmış, sarayını samurla döşetmiş imiş. Deli Ibrahim, birden fırladı, nedimesinin sözünü kesti: Nasıl, nasıl, dedi, sarayını samurla mı döşetmiş? Evet sultanım, öyle yapmış. Ben de yaparım, hem yanndan tezi yok, yaparım. Padişah değil miyim ben? İşte bu masal ve bu karar, Osmanlı tarihinde pek meşhur olan isyanlardan birine vesile teşkil etti. Deli İbrahim, sözünde durarak bütün devlet memurlanna, zengin tacirlere ve derece derece halka samur vergisi tarhettiğinden homurdanmalar başladı, hoşnudsuzluk artb, nihayet ocaklı da samur yüzünden galeyana geldi, yaman bir ayaklanma yüz gösterdi, İbrahim tahtından atılarak ilkin mahpusa kondu, sonra bağırta bağırta öldürüldü. Masalı söyliyen Voyvada kızı adını taşıyan Eyüblü bir falcı kadındı, Deli ibrahimin toplattığı samurlardan işe yaramıyanlar ona veriliyordu ve sonra onun elile tekrar pazara çıkanhp saraya satılıyordu. Koca bir saraym samurla döşenmesi imkânsız olmakla beraber isyan çıkmcıya kadar bu iş üzerinde ısrar edildi, yüz kuruşa satılan samurlar bin kuruşa (bugünkü hesaba göre bin lira) alındı. Alışveriş o derece kızışmıştı ki şairler bile heyecanlandılar, şu biçimde manzumeler yazdılar: Oîkadar rağbeti var semmurun Oldu tahsili anın emri asir Böyle kalursa olur zikıymet Nafei kelbü kajayı hınzir Fakat sonunda Deli îbrahhn postu kaptırdı, bilindiği veçhile boğulup gitti. Bir îngiliz lordunun bağadan yaptırdığı köşkünü orijinal reklâmlardan sonra güclükle elden çıkardığmı gazetelerde okuyunca bu samur hikâyesini haürladım. Bağa, malum olduğu üzere, kurbağa ve kamlumbağa gibi hayvanlann umumî ismidir. O cinsten bir takım deniz hayvanlannın kabuğu siyah sedef sayılmakta, tarak ve saire yapılmak için kullanılmaktadır. Lord cenablan, bir masal dinliyerek mi, yoksa aklında cünun yelleri estiğinden mi, her nedense, bağadan bir köşk yaptırmış. Fakat, sebebi gene meçhul, hoşlanmayıp satılığa çıkarmış. İyi amma herkes o akılda değil ki bu garib köşke para veren bulunsun?. Lord da reklâma baş vuruyor ve nihayet 14000 dolara kendi âyannda bir müşteri bulup köşkü elden çıkanyor. Bu gibi vak'alar görüldükçe zenginlerin de hükümdarlara benzediğine insanm inanacağı geliyor! M. TURHAN TAN Çin işçilerinin vaziyeti CenevTe 13 (A.A.) Çin amele murahhası iş ihtilâfı hakkındaki müzakerelere müdahale ederek Çin işçilerinin gayrimüsaid olan iş şartları hakkında izahat vermiştir. Çin işçileri haricî ezmemleket imti yazının kaldırılmasını ve yeni doğan mahalli endüstrileri boğan kaçakçüığa nihayet verilmesini istemektedirler. Çin murahhası demiştir ki: < Bu hâdiseler Çin iktısadiyatım mahvetmektedir. Emperyalizm ve gizli bir şekilde yapılan taarruzlar Çin işçilerinin maruz kaldıkları sefaletin mü J sebbibleridir.» Hatib, Butler'in Çine seyahat ettiği zaman bu hakikatleri anlamasmı temenni ederek sözlerini bitirmiştir. O Zamanlar GUzide edib İsmail Habibin 1920 23 senelerinde yazıp şimdi kitab haline getirdiği eser çıktı. İnkıiâb tarihinde mühim ve heyecanlı safha ve sahneleri canlandıran bıı kitab bütün kütübhanelerde ve taşra bayilerimizde satılır. Ka•rilerimize hararetle tavsiye ederiz.