8 Haziran 1937 CUMHURİYET ŞEHIRCİLİK KÖŞESİ Turizm işi ne oldu? Bundan sonra olsun birşey yapmak istiyorsak, otomobilli seyyahlar kısmından başlasak çok iyi olur Yazan: V. Birson Maksadım şu büyük Millî Turizm meselesi değildir. Bununla alâkadar olanlar elbette ki işi inceden inceye tetkik ediyorlar. Kanun hazırhyorlar. Teşki lât yapıyorlar. Benim maksadım, her nasılsa diğerleri arasında memleketimize de uğrıyan bazı s«yyah ve turistlerdir. Bunlar şimdiye kadar yalnız vapurla veya trenle gelir lerdi. Tektük otomobil ile gelenler de görüluyordu. Bu sene büyük turizm otokarları (otobüsleri) ile de gelmeğe başladılar. Istanbul Londra otomobil yolunun Balkanlardaki kısmı da itmam edildikçe bu otomobilli ve otobüslü turistler çok, pek çok artacaktır. Bu otokarlardan iki tanesi günlerce şehrimizde gezdi. Genişlikleri kolay ko lay bizim Beyoğlu caddesine sığmıyor. Durdukları noktada tramvaya yer vermek için yaya kaldırımını da yansına kadar işgal ediyorlardı. Üzerlerindeki ya zılardan anlaşılıyor ki ta Belçikadan kalkmışlar, Fransa, îtalya, Yugoslavya ve Romanyayı dolaşarak bize kadar gelmişler. Evet gelmişler. Gelmeden evvel uzun zaman haritalara bakmışlar. Asya ile Avrupanın birleşir gibi birbirine yaklaş tığı yerde geniş bir nehir akıyor. Hayır, bu nehir değil, Karadenizle Akdeniz sularını birleştiren Bosfor. Mektebde, kitabda, gazetelerde gördükleri Bosphore! Halecan duymamak kabil mi! Tarihte, coğrafyada bu kadar medhini işittikleri Istanbul şehri Bosforun (Boğaziçi) başlangıcmda bulunuyor. Daha harita ü zerinde gördükleri bu tabiat cazibe lerine hergün gazetelerde okudukları Atatürk Türkiyesinden bir parçasım olsun görebilmek arzusu inzımam edince artık dayanamamışlar, ilk fırsatta kalkıp gelmişler. Evet, memleket memleket dolaşarak gittikçe artan merak ve heyecanla, îs tanbula kadar gelmişler. Fakat geldikten sonra duyduklarını, duygu olarak buradan götüreceklerini keşfedebilmek ve anlamak bizim için nekadar mühimdir! Otomobillerile rahatça yanaşıp ine bilecekleri geniş cadde üzerinde bir tek otelimiz yok. Turistleri otomobilkrile beraber alabilen garajlı modera otelle ise hayal şeklinde bile daha mevcud değil. tşte tstanbulun göze çarpan ilk hu susiyetleri... İlk geldikleri dakikadan aynlacaklan ana kadar hergün böyle bir takım garib duygular duyduklanna şüphe yok. Otomobillerile memleketi gezmek, memlekette para sarfetmek istemişler. Gidilecek yol, kalmak istedikleri yerde geceliyecek otel, para harcıyacak kazino, bar, lo kanta, hiçbir eğlence yeri bulamamışlar. Garib, çok garib bir vaziyet! Tabiat, güzelliklerini esirgememiş. Tarih zenginlikleri mebzul, modern inkişaf ve terak kisi dünya matbuatında hergün bahse dilen bir yurd. Dahilî, haricî siyasî bakımlardan en emin bir memleket! Işte seyyah ve turistlerin aradığı ideal şehir ve memleket! Bilhassa otomobil seyyahlan için! Tek, bir tek kusuru var: Doya doya güzelliklerini seyretmek ve çok kalmak için kolaylık yok. Büyük turizm meselesini halletmek için yol, otel, garaj gibi en sadelerinden başlamak mecburiyetindeyiz. Başlamak di yorum, çünkü başladığımıza delâlet eden ortada hiçbir eser, hiçbir faaliyet yok, denilse mübalâğa sayılmaz. tktısadî hareketler Altın fiatlarında sukut Son günler zarfında Londra borsasın da altm fiatlarında büyük bir sukut gö • ze çarpmaktadır. Bu sukut Cemahiri Müttehidei Amerikanın bundan boyl Londra piyasasından satın alacağı altm ların mubayaa fiatmı indireceği hakkında çıkarılan şayialardan ileri gelmekte dir. Cemahiri Müttehidei Amerika ise Londra borsasından en fazla altın satın alan devlettir. Bu husus için Amerika ile İngiltere arasında bir de hususî anlaşma vardır. Bu şayialar üzerine hususî eşhasın, şirketlerin, bankaların ve sanayi müesseselerinin kasalarında en emin bir vasıta olarak depo edilmiş olan altın stokları birdenbire piyasaya arzedilmeğe başlan mış ve bu arzlara Sovyet Rusyanın günden güne artan arzlan da inzimam etmiştir. Bu aTzlar son birkaç gün içerisinde o kadar fazla artmıştır ki 1 haziranda Londra borsasında altın satışlan 1,165,000 İngiliz lirasım bulmuşken bu satışlar hergün büyük farklarla yükselmiş ve 4 haziranda 4,200,000 İngiliz lirasına çık mışur. Bu rakam artık borsada hakikî bir panik vücude getirmiş ve altın fiatları unsıya başına 4 pens düşmüştür. Bu fazla arzın altın isleten şirketlerin aksiyonları üzerinde çok büyük bir tesiri olmuş ve aksiyonlarının fiatı 62 şilin olan en mühim bir altm şirketinin aksi yonları 35 şiline ve fiatı 20 liradan fazla olan diğer bir şirketin aksiyonları da 8 lira 13 şiline düşmüştür. Bu fazla sukut yüzünden ellerinde fazla alhn aksiyonu bulunanlar yanlız bir gün içerisinde milyonlar kaybetmişlerdir. Cemahiri Müttehide Cumhurreisi Roosevelt'in Amerikanın yaptığı alhn mu bayaalarında fiatı düşürmiyeceğine dair verdiği kat'î beyanat üzerine borsaya biraz sükunet gelmişse de Londra bor sasında altının mubayaa fiatlannın muhakkak değişeceğine dair mevcud kanaat tamamile zail olmamıştır. M. TEZEL iptidaî madde meselesi nasıl halledilebilir? Müstemlekelerini kaybeden memleketlere bu top Radyum ve Türk kadını rakların iadesi müşkülâtı halle kâfi değildir erkes Radyumu bilir. Altmdan Yazan: Stephan Osusky Cenubî Afrika, bütün dünyada istih sal edilen altının yarısını ve yünün yüzde sekizini verir. Hindistan, bütün dünyada istihsal edilen jütün hemen mecmuaunu vermekle beraber pamuk, manganez ve tungsten hususunda ikinci dereceyi tut maktadır. Görülüyor ki, dominyonlarla Hindistan, İngilterenin iptidaî maddelere olan ihtiyacını tatmin etmektedir. Üçüncü derecede Sovyet Rusya gelmektedir. Sovyet Rusyada iptidaî madde istihsalâtının bu derece süratle artmış olması hakikaten hayret uyandırmakta dır. Son senelerde, Rusyada istihsal edilen demir miktarı, dünya istihsalâtının yüzde 3 ünden yüzde 18 ine, manganez yüzde 28 den yüzde 61 e, magnesite yüzde 13 ten yüzde 42 ye, krom yüzde 7 den yüzde 28 e ve amyant yüzde 7 den yüzde yirmi yediye çıkmıştır. Bu üç memleketten sonra, dominyon ları haric olmak üzere İngiltere müstemlekeleri dahil olarak Fransa ile Felemenk gelmektedir. Dünya üzerindeki mevaddı iptidaiye taksimahnın anahatlan bunlardır. Harbden evvel de bu böyle idi. Fakat, o tarihte, bütün memleketlerin mazhar bulundnuklan refah dolayısile, bu vaziyet hiçbir rol oynamıyordu. Müba delelerde serbesti vardı ve çalışan, istihsal eden, ihrac eden her millet, endüs trisine lâzım olan iptidaî maddeleri, iste diği yerden satın alabiliyordu. 1 2 n Bu değişikliğin tesirile en fazla zaraı gören Avrupa memleketleri Almanya İtalya, Çekoslovakya, Belçika, Lehistan îsviçre ve Avusturyadır. Bu memleket lerin endüstriyel müstahsalâtı, 1929 dan beri, kuvvetli bir tenezzüle uğramışhr. Bu tarihtenberi, 1932 deki endüstr istihsalâtı, Çekoslovakyada yüzde 36,5 Avusturyada yüzde 35,50, Lehistand yüzde 46, Italyada yüzde 32,50, Al manyada yüzde 46,50 nisbetinde düş müştür. 1935 te, Çekoslovakyada, bu istihsalât, yüzde 32, Avusturyada yüzde 27, Lehistanda yüzde 32,50, Italyada yüzde 10, ve Almanyada yüzde 7,50 azalmışhr. Bununla beraber, gene en faz la ısrarla şikâyet edenler Almanya il< İtalyadır. Bunun sebebi, belki de sözle rini dinletecek kadar büyük olduklandır, Bu iki devlet, maruz bulundukları ekono mik derde çare olmak üzere müstemle keler istiyorlar. Fakat, rakamlar açıkça isbat ediyor ki, manda altında bulunan memleketle rin Almanyaya iadesi, Alman endüstri sinin iptidaî madde bakımından takviyesi meselesini halle asla kâfi değildir. V. BİRSON Bulgar şimendifercilerile yapılan müzakere ADLİYEDE Beyaz zehir kaçakçıları tevkif edildi Geçen hafta Büyükdere yolu üzerinde bir eroin fabrikası bulunmuş ve Avan gilos'la Aram ve Militadi yakalanmış lardı. Bu üç beyaz zehir kaçakçısı istintak hâkimliği tarafından tevkif olunmuş ve mahkemeye sevkedılmişlerdir. ölüme sebebiyet veren kaptan Bundan bir müddet evvel Amerikan bandıralı Exhibitor vapurunda bir kaza olmuş ve amele tsmail ambara dü şerek ölmüştü. Bu hâdiseye sebebiyet vermek suçundan dolayı o sırada sorgu hâkimliği tarafından tevkif olunmuş olan geminin üçüncü kaptanı Jan hak kmda yapılan ilk tahkikat dün bitmiş ve Amerikalı kaptan ölüme sebebiyet suçile dördüncü asliye mahkemesine verilmiştir. Türk ve Bulgar şimendifer tarije komisyonu içtima halinde Deniz yolile memleketimizden Bulgaristana yapılan yaş meyva ve balık ihracatının yolun uzaması yüzünden istenilen inkişafı gösterememesini nazara alan alâkadarlar, kuru meyvalanmızla bilhassa y&ş meyva ve balıklanmızın Bulgaristana süratle ve ucuz bir tarife ile naklini temin etmeği düşünmüşlerdir. Bu maksadla Devlet Demiryollarile Bulgar demiryolları idareleri arasında bir anlaşma temini için şehrimize gelen Bulgar murahhaslarile ilk konuşmalara dün Sirkeci gannda hususî bir büroda başlanmıştir. Toplantıda Bulgar demiryollan tarife başmüşaviri Inçef ve Devlet Demirvolla n Tarife Işleri reisi Naki ve Münakalât reis muavini Şerefeddin hazır bulunmuşlardır. Dünkü toplantı akşam geç vak te kadar sürmüş ve bütün ihraçat mallarımızın Bulgaristanın Yugoslav hududuna kadar olan her yerine ucuz bir tarife ve süratle nakledilmesi imkânlan araştı rılmıştır. Bu meyanda iki ay evvel Sofya demiryollan konferansında ihracat mallarımızı alâkadar eden nakliye ücretleri hakkında alınmış olan kararların tarife halinde tatbiki meselesi de müsaid bir hava içerisinde görüşülmüştür. Bu toplantılar bir hafta kadar sürecek ve komisyon hergün toplanarak mescleyi bir an evvel intaç edecektir. Hâl müdür muavini beraet etti Şahsî hizmetinde hademe kullanmak suçile asliye üçüncü ceza mahkemesine verilmiş olan Hâl müdür muavini Feyzinin on bir aydanberi devam eden muhakmesi bitmiş ve bu suçu sabit görülmiyerek beraet ettirilmiştir. Festivale gelecek Balkanlılar Balkan heyetlerinden Belediyeye gelen cevablarda bu sene Balkanlıların geçen senekilerden daha büyük bir teş kilâtla festival eğlencelerine iştirak edecekleri bildirilmektedir. Bu arada Yu;oslavyadan da 34 kişilik bir koro he yeti gelecektir. ' da hiçbir fikir aynlığı olmadı. Hep benim saadetimi düşündüğünü ve benim gibi düşündüğünü gördüm. Orhan Vedianm elini dudaklanna doğru götürdü, fakat öpmedi; bu elin incecik teni üstünden yükselen ısınmış güzel koku içinde teneffüsü derinleşerek: Cesaret lâzım, diye mınldandı. Bunu kendi kendine bir ihtar gibi söylemişti. Başını Vediaya yaklaştırdı. Yüzünde, onun saçlanndan birkaç telin ha fif dokunuşunu hissediyordu: Bana cesaret tavsiye eder misiniz? diye sordu. Vedia başını biraz çekti: Madem ki erkeksiniz... dedi. Salon iyice karanlık olduğu için yüzü görünmüyordu, fakat sesinde bir tebessüm vardı. Orhan da gülerek sordu: Tehlike çok mu ? Vedia cevab vermedi. Orhan onun elinin üstüne dudaklannı koyuyordu. Kız yavaşça elini çekti. Orhan tekrar sordu: Pek mi çok? Hayır. Orhan biraz daha açıldı: Yengenizin benim hakkımdaki fikirlerini merak ediyorum, dedi. Sizi de sevdiğini görüyorsunuz. Ciddiyetinizi çok beğeniyor. Erkeğin cid Bütün bu mülâhazalardan çıkan ne tice ne olursa olsun, teemmül edilmeğe değer bir hâdise vardır ki, o da, endüstriyel memleketlerin iptidaî madde bakımından takviyesi keyfiyetinin, yalnız o memleketler için değil, belki bütün Av Harb esnasında ve harbden sonra va rupa için hayatî bir nokta olduğudur. İptidaî maddeler hayatî meselesinin, ziyet son derece değişmiştir. Bu değişikbu maddelerden mahrum olan memleketlikte bazı memleketlerin müstemlekelerini kaybetmiş olmalarının asla dahli yoktur. lerde yaptığı akisler nelerden ibarettir? Vukua gelen değişiklikleri hatırlatalım. Bu gibi memleketlerde, insanlar, millet kütleleri zaruret içindedir. Zaruret ise, 1929 da iktısadî buhran patlak verdi. iyiliğin olduğu gibi fenalıkların da mü Bu buhran, esasen engellerle karşılaşan vellididir. însan yüksek bir haleti ruhi serbest mübadeleyi, daha başka mâniler yeye ulaştırır ve ona birdenbire yaratıcı karşısında bıraktı. Gümrük tarifeleri yükbir kuvvet verir. Fakat, zaruret, sefalete seldi, ithalât müsaadeye vabeste kaldı, müncer olunca, yaman bir tahrib amili kontenjan sistemi ihdas edildi, kambiyohaline gelir. lar kontrola tâbi tutuldu ve klering tesis İptidaî madde yokluğunun, Avrupa olundu. Denilebilir ki, bu himaye sistemleri, iptidaî madde ithalâtının Avrupa milletleri için bir iyilik veya fenalık mem memleketleri için son derece elzem oldu baı olması onların kendi ellerindedir. Tağunu ve bu iptidaî maddelerin milletler biatin vermekten imtina ettiği jeyi, insan arasında nekadar müsavatsızlıkla tak kendi ellerile yaratır. Fakat, onun yarasim edilmiş bulunduğunu derhal göster tıcı ve icad edici dehasının bütün kudremiştir. tini gösterişi, zaruret ikaatile değildir. însan, meselâ, sun'î ziyayı, sun'î hara • İptidaî îmaddelerden mahrum endüs triyel memleetlerin bu maddeleri tedarik reti yaratmıştır. Bunun gibi, kendi ha • için iki vasıtası vardır. Ecnebi memleket line bırakılan tabiatin, onun mütemadı lerde kredi bulmak yahud, kambiyosu yen artan ve mütemadî bir nüfus bolluyüksek memleketlerle ihracat ticareti ya ğundan ileri gelen ihtiyaclannı tatmin eparak muhtac olduğu iptidaî maddeleri demediğini görünce, yeni icadlarda bu lunmağa uğraşır.mutac olduğu her şeyi satın almak. 1929 senesine kadar iptidaî madde it yapabildiği nisbette yaratır. Meselâ menhaline mecbur olan memleketler bu iki sucat ipliği bu nevidendir. Bu saha be çareden istifade edebiliyorlardı. Maa şer ihtiralarınm büyük mikyasta inkişaf esef, o tarihtenberi karadan kapanmış ettiği bir sahadır. Harbden önce senede esef, o tarihtenberi krediler kapanmış ve 400 ilâ 500 ton soja istihsal edilirken ihracat ticareti son derece azalmışhr. 1935 te 1,274,000 ton istihsal edilmiştir. erçi, bu iptidaî maddeler ticareti, bu 1930 da tabiî yün istihsali 1,716,000 gün dahi, 1929 daki nisbetin yüzde ton iken, 1935 te 1,656,000 tona inmiş 93,50 si derecesinde ise de, buna muka buna mukabil sun'î yün artmış,, 1930 dabil endüstri müstahsalâtı yüzde 68,50 ye ki 3,300 tona karçıhk 1935 te 53,023 düşmüştür. Bu da, muhtac olduklan ipti tona çıkmıştır. Tabiî ipek 1930 da daî maddeleri haricden ithale mecbur o 59,596 ton istihsal edilmişken 1935 te an memleketlerin buhran yüzünden şid 49,000 tona inmiş, buna mukabil sun'î detle mutazamr olduklarının aşikâr bir pek, ayni müddet zarfında, 201,620 delilidir. tondan 462,200 tona çıkmıştır. (*) Birinci makale dünkü nüshamızda (Arkası var) çıkmıştır. dî olmasına taraftardır. Geçen gün dedi ki: «Fikirleri bana yakın değil amma, başkalarına, başkalarmın düşüncelerine o kadar hürmet ediyor ki insan ona kızmı yor.» Ben kendisile çok az konuştum. Konuşmanızı da methediyor. O nun birşey beğendiği zaman dilinden düşürmediği bir söz vardır: «Avrupalı gi bi» der. Sizin için: «Avrupalı gibi düşünüyor.» diyor, Rüştü için de «Avrupalı gibi giyiniyor.» diyor. Bu «Avrupalı gibi» ölçüsü, bizde yarım asırdanberi, bizde, yani münevver tabakada medeniyet ve mükemmeliyet ölçüsü oldu. Fakat Samiye Hanımefendinin tasnifi hoş: Bir adam var ki Avrupalı gibi düşünüyor, fakat Üskü darlı gibi giyiniyor, bir adam da var ki Avrupalı gibi giyiniyor, fakat kim gibi düşündüğü belli değil. Bunlar ben ve Rüştü Bey miyiz, bilmem amma, hakikaten bizde böyle iki türlü adam var. Orhan merdivende ayak sesleri duyarak ayağa kalktı. îclâl lâmba getiriyordu. Hizmetçi dışan çıktıktan sonra, Vedia gözleri kamaştığı için başını lâmbanın aksi istikametine çevirerek: Sahi, dedi, ben de bunu çok dü şündüm. îkisi neden bir araya gelmiyor? Çünkü bunlar bize kitablarla ve elbise modellerile ayn ayrı gelen iki Avrupadır. Fakat, bilmiyorum, zannediyo rum ki Vedia Hanım, Avrupada da bu iki kıymet, kültür ve zarafet bir adamda pek nadir birleşiyor. Bizde olduğu kadar ayrılmıyor. Oyle mi? Ben Avrupalıları pek az tanıyorum. Sizce ikisi de şart mıdır? Oh... «Şart» çok kuvvetli. Şart, yalnız düşünüş için. Fakat, tabiî, öteki de lâzım. Öteki bence sade kıyafet de ğil. Bir adamın bütün stili... Nasıl türkçesi? 67 bin defa kıymetli olan bu cevherin keşfi bütün dünyayı hayretler içinde bırakmış ve ilim âleminin de altını üstüne getirmişti. O hayret ve bu halet de tabiî idi. Çünkü Radyumun bir kilogarmına yetmiş milyon altın lira kıymet biçiliyor, bir kahve kaşığmı güçlükle dolduran Radyum tozları yanm milyon dolar mukabilinde ancak tedarik olunabiliyordu. Hulâsa Ondokuzuncu asnn son senesi Radyum yıh idi ve onu keşfeden Madam Kurie küreyi dolduran bir şöhret olmuştu. Ben, bilmem neden, Radyumla Türk kadını arasında daima bir benzerlik bulurum ve o cevherin adı anıldıkça yurdumuzda ergeç yetişeceğine iman beslediğim Türk bayan Kurie'leri tahayyüle dalarım. Radyumun Türk kadınmı hatırlatması neden mi diyeceksiniz. Müsaadenizle izah edeyim: Radyum tabiatte ezeldenberi vardı, fakat bilinmiyordu. Türk kadını da cemiyette bir cevherdi, lâkin kadri takdir olunmuyordu. Radyum keşfolunmadan önce ilim âlemi bir nazariyeye bağhydı. Demir, kurşun, bakır gibi unsurlann birbirine inkılâb etmediği ve edemiyeceği söyleniyordu. Bu nazariyeye göre demirden ancak demir, kurşundan da ancak kurşun çıkabilirdi. Türk kadını için de buna benzer bir kanaat besleniyordu ve onun ancak kafeste yaşıyan zarif bir kuşa benzediği, kendinden gene kendine benzer bülbülcükler teselsül edebilip medenî hayatta medenî roller oynıyacak, vazifeler görecek, işler başaracak (kadm) m o dişiden doğamıyacağı iddia olunuyordu. Uranyomdan çıkanlan Radyum, cevheri kıymet bakımından aslına göre iki milyon defa daha kıymetli olmakla beraber bir unsurdan başka bir unsurun çıkabileceğine parlak bir bürhan oldu, kurşuna inkıâb etmek hassasına malik olduğu için cevherlerde mevcud denilen kıymet istikrannı da baltaladı. Türk kadını da böyledir. Kafesten kurtuldu, cemiyet hayatına bütün şümulile girdi. Hâkim oldu, doktor oldu, avukat oldu, hatib oldu.gazeteci oldu, hekim ıldu, cerrah oldu, filozof oldu. Fakat; kelimeyi elemle kullanıyorum, fakat, bugüne kadar fen adamı olamadı. O, Radyum gibi göz kamaştıra kamaştıra gizlilikten açığa çıkmıştı, ağırığında altın değerinde bir hayat unsuru .dduğunu yâre de, ağyare de kabul ettirmişti, ne yazık ki fen semasına doğru kanad açmıyordu, bağnndan bir Madam Kurie doğabileceğinı ümid ettirerek hamlelere girişmiyordu. Bayan Nüzhet Toydemirin çok ince ve çok nazik bir tez hazırlıyarak Üniversitemizin beynelmilel ş'ohret taşıyan profesörlerini meshur ettikten sonra fen doktoru unvanını alması benim Türk kadmile Radyum arasında yürütegeldiğim mukayeseyi gene kendimce müspet bir neticeye erdirdi. Evet. Madam Kurie Radyumu keşfetmişti, Radyum gibi inkişaf eden Türk kadmlığmdan ise pek yakmda birçok Kurie'ler münkeşif olacaktır. Buna, candan ve yürekten inanabiliriz. I M. TURHAN TAN Zahire Borsasmda dünkü vaziyet Cumhuriyetîn edebî tefrikası: 95 B i Z İNSANLAR = ^ = ^ = ~ = s Yazan: Peyami Safa = Orhan sordu: Yengenizin Rüştü Bey hakkmdaki fikri nedir? Sever onu çok. Istcr bizim birleşmemizi. Çok istedi. Sofi ve Besi Teyze de onun üstünde tesir yaptılar. Fakat yengem çok güç karar verir, bilir misiniz? Çok güç... Sizin kararınız üzerinde yengenizin bir tesiri var mıdır? Oh... Bakınız... Bu ince bir nokta... Benim yengemden başka bakın hiç kimsem yok. Onu kaybettiğim insanların içimde yığılmış muhabbetile seviyorum. Hiç gücendirmek istemem. Ve bilir mi siniz? Yengem... Biraz müstebiddir. Onun sözünden çıkmak istemiyorum. Müşterek beğenmemiz ve karar vermemiz lâzım. Rüştü Beyde de tereddüd ediyor mu? Evet. Hergün fikrini değiştiriyor. Ben birşey söylemiyorum. Besimenin ve Sofi'nin tesirlerinden kurtulduğu gün Riiştünün aleyhinde düşünüyor. Bir çok mahzurlar sayıyor. Aleyhinde mi? Halbuki onu çok seviyor değil mi? Fakat... Bu vaziyete göre aleyhinde. Hem doğru da düşünüyor. Haksız değil. Hava karanyordu. Içeri girdiler. Ve dia kanapeye oturdu. Orhan karşısında, ayakta durarak bir sigara yakmıştı: Ne olursa olsun onun teveccühünü kazanmak epeyce güç görünüyor, dedi. Bu sözile kendi kendisini de namzedler çerçevesi içine sokmuş olacağını evvelden biliyordu. Vedia kısık sesle bir: Evet, dedi. Orhan yavaşça onun yanma oturdu ve bir elini avucuna aldı: Size karşı güzel bir emel besliyenler için iki teveccühü birden kazanmak lâzım, değil mi? dedi. Vedia elini çekmek için hiçbir hareket yapmadan: Biri olunca öteki de olur, dedi. Ve tasrih etti: Şimdiye kadar yengemle aramız Dün tstanbula memleketin muhtellf yererinden 945 ton buğclay, 75 ton kepek, 57 ton arpa., 50 ton çavdar, 15 ton susam, 45 :on un, 68 ton mısır, 59 ton beyaz peynlr, .8 ton kaşar peynlrl ve 13 ton da ketentobumu gelmiştir. Istanbuldan harice 200 ton arpa ve 1 1/2 ton iç îmdık gönderilmlştir. Dun İstanbul Borsasında şu fiatta sa ıışlar olmuştur: Yumıışak buğday kilosu 6,12 kuruştan i,35 kmuşa kadar, sert buğday 5,32,5 kuruştan 6,10 kuruşa kadar, sarı mısır 4,27 kuruş, kuşyemi 9,05 kuruş, beyaz peynlr 24,15 kuruştan 28,20 kuruşa kadar, kaşar >eyniri 40 kuruştan 47 kuruşa kadar, zey;inyağı 54 kuruştan 59,20 kuruşa kadar. Uslubu! Dün yabancı borsalarda şu fiatta alivre Bütün... uslubu, bir adamm görü atışlar olmuştur: Buğday kilosu 5,10 kuruştan 6,14 kurunüşünün bütün uslubu güzel olmalı. Hiç şa kadar, arpa 4,90 kuruş. mısır 3,76 kudeğilse çirkin olmamalı. Sade olmalı. ruş, ketentohumu 8,06 kurug, iç fmdık Orhan eline para geçtikten sonra kı 94,41 kuruş. yafetine aid meseleleri düşünmek husu sunda verdiği kararı hatırlıyarak salonda Kadıköy Su şirketi gezinmeğe başladı ve bu ümidinden aldıKadıköy Su şirketinin hükumete devğı kuvvetle: ri hakkmda parafe edilen mukavelena • Evet, dedi, pek tabiî, görünüşün menin kat'î şekli imza edilmek üzere şirket murahhaslan Ankaraya gitmiş bütün uslubu. Ağır ağır yürürken kendini bir ayna lerdir. Bu iş esasen neticelenmiş olup ^apılmakta olan kasım formülden iba da görmek istiyordu. ettir. Temmuzun birinden itibaren Vedianın önünde durdu: adıköy suyu da Belediye Sular idare Demek bana cesaret tavsiye edi ıi tarafından idare edilecektir. yorsunuz! diye sordu. Evet, Iclâl tekrar içeri girdi ve onlan yeme M. Turhan Tanın bu meşhur eseri ğe davet etti. pek yakmda kitab halinde çıkıyor (Arfcası var) VİYANA DONUŞU