5 Haziran 1937 CUMHURİYET Eroin kaçakçıları nasıl yakalandıiar? Gümrük kaçakçılık memurları günlerce devam eden sıkı bir takibden sonra bu eroinci şebekesini suç üstünde yakalamağa muvaffak olmuşlardır Iktısadî harehetler İş kanununun tatbikı münasebetile Kültür hayatımızı baltalayan bir zihniyet u Hakikî bilgi adamını yetiştirebilmek için her halde himave lazımdır türlü malzemeden istifade edebilecek bir vaziyette olmalıdır. Avrupa üniversitelerini çok iyi bitirmiş genc istidadlar, yurdlarına döndükleri zaman lâyıkile karşılanmaz ve ihtısasları dışmda dersleri okutmağa, işleri yapmağa mecbur edilirse, ve yahut okutacakları mevzular, tek bir ders kitabından ibaret kalırsa, kurak toprağa atılmış seçme bir tohumun uğrıyacağı akibete uğrarlar. Bu memleketin diğer her evlâdı gibi Avrupadan dönen bilgili genc de çalışsın ve istediğini edinsin nazariyesi yanlıştır. Didinen genc, bilgi adamı olamaz; ancak ekmeğini kazanır. Bu tarzda çalışarak bilgi adamı olan çok azdır. Bilgi adamı yetişebilmesi için himaye lâzımdır. Her hangi bir mevzu hakkında üstünkörü malumatı olmakla beraber, nüfuzundan ve mevkiinden istifade ederek malumatfüruşluk eden kimselerden korkmak lâzımdır. Bu gibiler cemiyette kurulmak istenilen bilgi müesseseleri nin, şu ve bu üim ve fen şubelerinde ihtısası olan genclerin ümidlerini kırarlar. Ulusun yetiştirmek azminde olduğu ilim ve fen adamlannın yetişmesine engel olurlar. cAğlamıyan çocuğa meme verilmez> diyenler, sosyal ve bilgi hayatımızı, ulusal hayatımızı ve onların içindeki binbir hedefi sathî görenlerdir. Tahsili ve kabiliyeti yüksek bir gencin tecrübesi bile olmasa, tahsili olmıyan kimse gibi hareket etmesine imkân yoktur. Zaten ilim adamı başka türlü hareket edebilir mi? «Ağlamıyan çocuğa meme vermezler> darbımeselinin kimsenin kimseden ha beri olmadığı, bilginin mevcud olmadığı, bazunun bilgiye ve fazilete hâkim olduğu eski zamanlarda yeri vardı. Bu çok yanlış hayat telâkkilerinin bugünkü hayatımızda yeri yoktur; olmamalıdır. Kaçakçı Miltiyadis ve Aram Bundan üç sene evvel Avangilos a dında bir eroın kaçakçısı yakalanmış ve mahkum olmuştu. Avangilosun kardeşi de aradan bir kaç ay geçtikten sonra 8 arkadaşile birlikte eroincilik suçundan yakalanmış ve ihtısas mahkemesinde bun lar da mahkum olmuşlardı. Avangilos kerdeşlerin gayet zengin olmalan ve muazzam servetlerini uyuşturucu maddeler üzerinde kaçakçılık yapmak suretile kullanmaları gümrük kaçakçılık bürosu tarafından ehemmiyetle nazan dıkkate almmış ve mahkumlann hapisa nede yaşayış tarzları, kimlerle temasta Nihayet memurlar uzaklardaki tepe bulundukları günü gününe tesbit edil lerden dürbünlerle tarassudlarına devam meğe başlanmıştır. etmişler ve kulübede geceleyin eroin imal Avangilos kardeşler hapisanede hep edildiğini, aletlerin sabaha karşı fında meşhur kaçakçılarla temasta bulunmuş lıklar arasına saklandığmı ve imal edilen lar, fakat hapisten çıktıktan sonra gayet maddelerin yolun kenarına serilerek ku dürüst bir hayat yaşamağa başlamışlardır. rutulduğunu tesbit etmişlerdir. Nihayet Avangilos kardeşler MiltiyaBütün tertibat tamamlandıktan sonra dis adında bir çiftçi ile sık sık görüşmeğe, evvelki gün memurlar buraya anî bir basonunla Büyükdere ile Tarabya arasm kın yapmışlar, eroin aletlerile, imal edilen daki üç odalı bir evde bulunşmağa başla 12 kilo kadar eroini ele geçirmişlerdir. mışlardır. Suçlulann da hepsi suç üstünde yaka Aram adında eroin imalinde usta bir lanmışjardır. adamla da bunlar temasa başlayınca Gümrük kaçakçılığı bürosu memurlagümrük kaçakçılık bürosu memurlan üç r:nı bu muvaffakiyetlerinden dolayı tebkısma ayrılarak bu şüpheli adamlan sıkı rik ederiz. bir surette tarassud altına almışlardır. Kaçakçılar nihayet Mıltiyadisin asfalt yolun kenanndaki yoldan geçenler tarahndan görülemiyecek bir halde funda lıklar içinde bulunan küçük kulübede geceleri mui)tazaman buluşup esrarengiz bir iş görmeğe davranınca memurlar muhtelif kıyafetlere girerek kulübeye yaklaşıp içeride ne olup ne bittiğini öğrenmek istemişler, bu arada civardaki meyva ağaçlarmdan hırsızlık bile yapmışlar ve me murlardan biri Miltiyadis tarafından tutularak döğülmüştür. Kız Muallim Mektebinin sergisi Çapada Kız Muallim mektebi 1936 37 ders yılında talebe tarafından hazırıanan resim, elişi, dikişe aıd eserleri gü zel bir sergi halinde toplamıştır. Bu ışler dört geniş salonda gayet muntazam bir şekilde teşhir edilmıştir. Geniş resim atölyesinde gerek orta kısım ve gerek muallim kısmı talebesi tarafmda yalnız bu sene içinde yapılan sulu boya resimler, hırka basmaları, kola kâğıdları, şablon resimleri, mozaik resimler, afişler arasında çok muvaffak olanları vardır. İki geniş salonda dikiş ve biçkiye aid birçok süsler vardı. Elişi salonu müs takbel muallimlerin ders tatbikatı için hazırladıkları çok hayatî eserleri ihtiva etmektedir. Yukarıdaki fotoğraf Çapa Kız Öğretmen okulu sergisinde güzel bir parçayı göstermektedir. İş kanunu 15 hazirandan itibaren tatfaik edilmeğe başlanacaktır. Bu müna sebetle birçok yerlerde akıl ve hayale gelmiyen şeyler söylenmektedir. Bunların hepsi de boş lâkırdılardan ibarettir. Çünkü iş kanunundan gaye, ne iş vereHalkm hayat felsefesini tahlil etmek ni ezmek ve ne de işçiyi şımartmaktır. İş kanunundan maksad, memleketin ve yazmak lâzım gelse ilk kaynak ola yüksek menfaatlerini gözönünde bulun rak halkm arasında kullanılan darbı durarak memlekette iş verenle işçi ara meselleri tavsiye etmek çok doğru bir sındaki münasebatı kat'î bir surette tan hareket olur. Bu darbımesellerın ve ata zim etmek, bu münasebatta her hangi sözlerinin senelerin insanlara verdiği tarafın olursa olsun tahakkümüne mey tecrübeler neticesi formüle edildikleri dan vermemek ve memleketin iş haya doğru ise de bazan bu gibi darbımeselletını devlet kontrolu altmda intizamlı bir rin yanlış telâkki edildiği ve kullana kullana insanların, milletlerin hayatlaçalışma yolunda yürütmektir. rmda bazan iyi fakat çok kere kötü izler Diğer taraftan Milletler Cemiyetinde ve Cenevredeki beynelmilel mesai bü bıraktıkları da muhakkaktır. Bu fena darbımesellerin her günkü rosunda aza olmamız dolayısile biz za ten bir iş kanunu yapmağa mecburduk. hayatımızda bıraktığı fena izleri bugün Komşularırmz olan Bulgaristan, Yu bile her sahada görmek ve ölçmek ka nanistan, Romanya ve Yugoslava böy bildir. Meselâ halk arasında kullanıldığını le kanunları bizden çok daha evvel yapçok işittiğimiz: «Ağlamıyan çocuğa memışlardır. İş kanununun ihtiva ettiği mevzular me vermezler» darbımeselini alalım. Bu kanunda gayet sarih olarak gösterilmiş gerek kelimelerinin ifade ettiği mana ile tir. Meselâ kanunun ahkâmı on ve on ve gerek mecazî manasile zamanımızda dan fazla işçi kullanan müesseselere tat artık kıymeti olmaması lâzım gelen bir bik edilecektir. Fakat bazı vaziyetler fikirdir. Fakat maalesef bu darbıme gözönünde bulundurularak yeni bir ni selm ifâde ettiği zihniyetin halkımızm zamname hazırlamak icab edeceği için kafasmda el'an yaşadığı görülüyor. Kebeş ve beşten fazla işçi kullananlardan limelerinin ifade ettiği mananın çocuk terbiyesindeki fena tesirini az çok iyi da beyanname istenmiştir. düşünmesini bilen herkesin anlamasma Bir seneden fazla sürecek işler için imkân vardır. mukavele akdedilecektir. Müddeti muBugünkü çocuk terbiye sistemi bize ayyen olrruyan işçiler ihbarsız işten çıkırılamıyacaklardır. Bu ihbar müddeti çocuğun muntazam saatlerde yedirilmeişçinin müessesede çalıştığı müddete gö sinden, uyutulmasından, oynamasından, re değişecektir. İşçi ücretinin ayda otuz banyo yapılmasmdan ve sairesinden lirasına kadar olan kısmına haciz kona bahseder. mıyacaktır. Sıhhî işler için Sıhhiye Ve Ortamekteb ve liselerde nizam ve inkâleti altı ay zarfmda ayn bir nizamna tizama ehemmiyet verilir. Buna rağmen me hazırhyacaktır. Her iş veren mües halkın şuurunun başka türlü işlediğini, sese vaziyetine göre dahilî bir talimat halkm duygusunun hâlâ bu eski telkinname yapmağa ve bunu tasdik ettirme lerin tesiri altında kaldığını görüyoruz. ğe mecburdur. İş saatleri haftada 48 o Demek ki terbiye sistemimizde ikilik lacaktır. vardır. Sosyal hayatımızda birbirine zıd Bunun muhtelif şekilleri için üç sene iki zihniyet hâkimdir. zarfmda ayn bir talimatname yapıla Bu itibarla bugünkü terbiye sistemicaktır. îş ve işçi bulma işini devlet mec mizi kitab terbiyesile halk duygusu tercanen yapacaktır. Amelelerin grev ve biyesi diye ikiye ayırmamız lâzım ge patronların lokavt yapması yasaktır. liyor. Şu halde terbiye sistemimiz vaziİhtilâflar devletin kontrolu altmda sul fesini lâyıkile yapamıyor. Eski terbiye han halledilecektir. İşçi sigortalarım da prensiplerine göre, terbiye, hayata hadevlet yapacaktır. Bunun için icab eden zırlık demekti. Bugünkü prensiplere gökanunlar altı ay zarfında yapılmağa re ise terbiye; hayat, yaşayış demektir. başlanacaktır. Mekteb, kısmen ikinci prensip kabul Görüldüğü gibi iş kanununun ihtiva ve tatbik ediyorsa da halk nazarında ettiği mevzular gayet sarihtir. Onları mekteb ve terbiye hayata hazırlık olatürlü türlü şekillerde tefsir etmek ma rak telâkki ediliyor. nasız bir şeydir. Yani çocuğun bugün okuduğunun ve M. TEZEL öğrendiğinin bugünkü hayatla hiç alâ kası yokmuş gibi hareket ediliyor. O, okuduklarım ve öğrendiklerini memu9 uncu îhtısas mahkemesinin riyet hayatmda, ticaret hayatında kulyeni şekli lanmak için öğreniyor. Bu düşünceye Şehrimizde beş yıldanberi faaliyette göre, çocuk bugünkü inkılâb prensiplebulunmuş olan 9 uncu İhtısas mahkeme rine çok aykırı olan ailesinin düşünce ve sinin lâğvedilerek yerine beşinci asliye hareketlerinin tesirlerinden kurtula mıyor. Hâlâ: «Ağlamıyan çocuğa meme ceza adile tek hâkimli bir asliye mah verilmez» düşüncesinin hâkim bulundukemesi teşkil edildiğini yazmıştık. Anğu bir kitlede çocuğun lâyıkile gürbüz cak yeni teşkil edilmiş olan asliye mahbüyümesine imkân olamadığı gibi ya kemesinin, 9 uncu İhtısas mahkemesi rınki hayatı da derbeder geçer. gibi İstanbul Vilâyeti haricindeki diğer Gelelim mecazî manasma: Yurd içinvilâyetlerin de işlerine bakıp bakmıyade ve yurdun hududlarım aşacak bilgi cağı üzerinde tereddüd hasıl olmuş ve adamını yetiştirmek için genc istidadlakeyfiyet Adliye Vekâletinden sorulmuştur. Vekâlet dün cevab vermiş ve yeni rı aramak, bulmak ve onları her hangi teşkil olunan mahkemenin 9 numaralı kıymetli bir mücevheri muhafaza eder İhtısas mahkemesinin haiz olduğu ka gibi korumak, teşçi etmek ve kıymet za salâhiyetinin genişliği kadar salâ lerini lâyıkile takdir ederek genişlemehiyetle çalışmasma devam etmesi lâzım lerine ve büyümelerine yarıyacak sahageldiği bildirilmiştir. ları ve malzemeyi kendilerine tedarik Yeni mahkemenin hâkimliğine sa etmek lâzımdır. lâhiyetle verilmiş olan ikinci asliye ceza Genclerimizin sade Avrupada okutulhâkimi Kemalden boş kalan ikinci as maları kâfi değildir. Avrupadan yurduliye riyasetini vekâleten azadan Kâşif na dönen bir genc, ihtısası dahüinde aidare edecektir. zamî randımanı verebilmek için her Niçin soruyorsun? dedi. Kız ellerini önüne kavuşturarak başmı sol tarafa doğru biraz yatırdı: Çok kalmasanız... diye mırıldandı. Niçin, İclâl? Edebiyat taribinde mizah izde mızah, uluorta söğüp saymaktan ibaret olan hecve in~ hisar ettirilmişti. Bu yanlış ve çarpık telâkkiye göre meselâ Harna me mizahî bir eserdir, Nef'inin Sihamı Kazası mizahın en beliğ nümuneleridir, Sürurinin Hezliyatı satır satır birer mi zah nefisesidir ve Eşref, mizahın son üstadlarından biridir. Halbuk Harname siyasî bir manzu medir, devrin haksızlıklannı terennüm eder. Şairin bir eşek ağzından naklettiği sözlerde Osmanlı sarayına tevcih olun muş keskin fikirler yaşar ve eser güldürecek yerde düşündürür. Nef'i de, hiç bir zaman mizah yapmak ülküsüne bağlı kalmamış, hicviyelerinde yakası yırtılmadık küfürler sıralıyarak zulmü ve zalimi fakat kendi zararına veya kazancına göre lânetlemek istemiştir. Osmanlı ede biyatile meşgul olanlar pek iyi bilirler ki Nef'i kasidelerinde bir ahenk perisi, hicviyelerinde sarhoş ve küfürbaz bir kal dırım kabadayısıdır. Süruri, mizaha kalemini en çok yak laştıran şairlerdendir. Birer san'at nümunesi olan o kıvrak tarihlerinde bile ba zan mizaha sapar, «Kara, kuru karı aldı Numan» gibi izdivaç tarihleri yazar. Fakat Hezliyatı Nef'inin Sihamını hatırlatacak derecede çirkin küfürlerle doludur. Bir insanın onları kızarmadan, terlemeden okumasına ve okuduktan sonra da bir daha eline almamak için kendi kendine yemin etmemesine imkân yok tur. Eşref, arasıra tam bir mizah şairi olmuş ve arasıra küfürbaz kalmıştır. Bu bellibaşlı üstadların mizah telâkkilerini bir yana atarak o kelimenin hakikî mefhumuna kıymet verdiği ve gerçekten mizahî yazılar kaleme aldığı söz götürmez bir kat'iyetle kabul olunan tek bir eski şair vardır: Tokadlı Kâni!.. O, cid ile hezli ustaca mezcetmeği bilen ve yazılarının ciddî tarafmı mizahtaki kıv rakhğile okuyucuya güldüre güldüre hazmettiren bir san'atkârdı. Ondokuzuricu asırda Âli Beyle Ziya Paşa mizaha garb çeşnısı vermek ıstedîler, eskilerin yolundan ayrılıp yepyeni bir yol tuttular ve bugünkü edebî mizahın temelini kurdular. * * * Aziz okuyucu, hangi bir edebiyat hocasma sorsanız size mizah tarihimız hakkında aşağı yukarı bu sözleri söyliyecektir. Çünkü dıllerde dolaşan ve ellerdekı kitablarda görünen isimler hep bu Harnameler, Sihamı Kazalar, Hezliyatlar fılândır. Fakat uzun asırların mızah tarihini bu kadar dar bir çerçeveye sığdırmak ne dereceye kadar ısabetlı bir ha rekettir?.. Bunun cevabmı gene bir edebiyat muallimi veriyor ve on düzineden fazla mizah muharririnin hal tercümesini eserlerinden nefis örnekler göstererek ortaya koyuyor. Ben bunu henüz duydum ve böyle bir zahmeti ihtiyar eden muallim Mehmed Behçet Yazan şu sütunda alkışlamayı borc bildim. Bakalım bu güzel eser ba sılabilecek mi? Şimdi derin bir merakla bunu anlamağa çalışıyorum. 1 HtLMİ MALİK EVRENOL DENÎZ tŞLERl Vapurlarda soğuk hava tertibatı Denizyollan idaresi, yeni vapurları geldikten sonra da bir müddet posta vapuru olarak çalıştıracağı Eğe, İzmir, Güneysu, Aksu. Tarı gibi vapurlarmda frigorifik tesisat vücude getirmeğe başlamıştır. Bu vapurlardan bir kısmmda bu tesisat yapılmış, diğerlerinde yapıl mak üzeredir. Frigorifik tesisat sayesinde limanlarımız arasında yaş sebze, meyva, et, yumurta gibi sıcakta bozulan maddelerin tazeliğini muhafaza ederek nakli kabil olacaktır. Vapurculuk şirketinin tasfiyesi Eski Vapurculuk şirketi hissedarları önümüzdeki ayın birinde toplanarak tasfiye heyetinin kat'î tasfiye vaziyetini mübeyyin raporunu tetkik ve heyeti ibra edeceklerdir. Denizyollan idaresinin şirketten sa tın aldığı vapurların son taksiti olan 300,000 lira da ay sonunda tasfiye heyeti emrine verilecek ve hissedarlara dağıtılacaktır. 1 temmuzda toplanacak umumî he yetten sonra tasfiye heyeti mesaisine nihayet verecektir. Hizmetçi tekrar kapıya baktı ve Or hana doğru koşarak: Ayaklarmızı öpeyim, benden bil meyiniz, dedi. Ona emin ol. Bana biraz malumat verir misin? İclâl telâşlı ve kısık bir sesle anlatı yordu: Besîme Hanımın zoru. Hanıme fendinin de günü gününe uymaz. Bir bakarsınız öyledir, bir bakarsınız böyle. Küçük hanım yengesinin sözünden çık maz. Rüştü Beyin de evlenmesini babası istiyor. Kumar oynamasın diye. Ailece konuşuldu, görüşüldü. İ M. TURHAN TAN VIYANA DONUSU Cumhuriyetin edebî tefrikası: 93 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa Hizmetçi arkasını dönerek kapıya bak Gördüm İclâl. İyidir. Merak editı ve eski vaziyetini alarak sustu. lecek birşey yok. Düzelecek herşey. Orhan tekrarladı: Hizmetçi içini çekti: Niçin böyle söylüyorsun? Bana Bir iş bulabilecek mi dersiniz? ahştığın için mi? Bulmuş galiba. Bir bakkalm mı, Sade onun için değil. manavm mı ne, yanmda çalışacakmış. Orhan hizmetçinin birşey haber ver Dükkânm üstünde yatıp kalkacakmif. mek ihtiyacında olduğunu daha iyi an Ben şimdi Anadoluda bir seyahate çıkı lıyarak ayağa kalktı ve ona yaklaştı: yorum. Döndüğüm zaman ona daha iyi Ya niçin? diye sordu. bir iş bulacağım. Ya mektebe alınm, ya Hizmetçi kapalı bir sesle: başka bir yer bulurum. Küçükhanımı yalnız bırakmayınız, Siz seyahate mi çıkıyorsunuz ? dedi. Evet. Elâzizde amcam Öldü. Yen Bunu ben de istemem. Çabuk döngemi yalnız bırakmamak için gideceğim. mek istiyorum. Fakat... kalmağa mec Çok kalacak mısmız? bur olursam, faraza... Bilmiyorum; fakat çok değil sanı Ne yapıp yapıp çabuk geliniz. Orhan, mektebde çocuklara karşı peyrım. Beyefendi, dedi, Mustafayı gör İclâl Orhanın yüzüne bir baktı, sonra da ettiği bir itiyadla elini İclâlin omzu dünüz mü? başını tekrar önüne eğerek sustu. Onun na koyarak: Bu kızın kayıkçıya karşı zâfına dair bu halinden, birşey söylemek için dışa Peki, niçin? dedi, söylemiyorsun. Bahrinin söylediklerini hatırlıyan Orhan, rıdan cesaret almağa muhtac olduğunu Benim bilmediğim bir sebeb var mı? şefkatle cevab verdi: sezen Orhan: . Evet. Esasında belki öyle. Fakat muayyen şahıslara tatbik edildiği zaman gözümün önüne küçük bir kalabalık geli yor: Haydarlar, Bahriler, Rüştüler... Orhan gülerek ilâve etti: Orhanlar... Vedia da güldü. Orhan sordu: Serbest izdivacdan kasdiniz ne? Türlü türlüsü olabilir. Ben hepsinden nefret ediyorum. İclâl içeri girdi ve Vedianm kulağına birşey söyledi; Orhandan müsaade alan kız dışarı çıkarken hizmetçi de arkasın dan birkaç adım yürümüştü; sonra döndü ve Orhanın önüne gelip durdu. Yere bakıyordu. Orhan elini çekti: O başka! dedi. Hizmetçideki ifşa arzusunu ürkütmemek için, ellerini arkasına koyarak uzaklaştı, geriye döndü ve sordu: Nedir sebeb? Bana söylersen çok memnun olurum. Hizmetçi kapıya baktı ve alçak sesle: Vedia Hanım nişanlanıyor, dedi. Birdenbire, büyük bir hayretle sıçra mak ihtiyacını tadil etmek için ellerini cebine koyarak hızla dolaşmağa başlıyan Orhan, «Rüştü Beyle mi?» diye sora caktı; sualini değiştirdi: Kiminle! dedi. Rüştü Beyle. Bu haber, Vedianm bütün söylediklerile, evlenmeğe dair bütün fikirlerile, Orhana gösterdiği alâkalarla, Bahrinin kız hakkmdaki tahminlerile, biraz evvel Samiye Hanımın imalarile taban tabana zıddı. Orhanın gözünü açmak için, hakikat olmasmdan korktuğu herhangi bir tasavvuru bir karar şeklinde göstermek istiyen İclâlin mubalâğasına atfedilmek lâzımdı. Orhan inanmadı ve sordu: Karar verildi mi? Verildi gibi. Yakında mı? Bahrinin vefatındanîj sonra mı? \ Hayır. Evvel. Çocuğa belki o dokundu. Orhan büyük bir hayretle doğruldu: Bahrinin haberi var mıydı? Hizmetçi önüne baktı: Ona da ben söyledim. Bendenj duydu. Orhan, zaptolunmaz bir heyecan içinde: Garib şey... dedi. Büyük adımlarla geziniyordu. «Küçüka hanımın gönlü var mı, yok mu, belli de" ğil» sözlerindeki teselli olmasaydı, Or Vedia Hanım kabul etti mi? han, yalnız bu hâdiseyi kendisinden gizlediği için Vediaya karşı duyduğu iğbira Bir şey söylemiyor o. Belki Rüştü Beyle aralarmda ko rın ilk şiddetli tesirine kapılarak bu yalıdan hemen çıkıp gidebilir, yahud, hiç nuşmuşlardır, değil mi? Her halde. Fakat küçük hanımın olmazsa bir an böyle bir arzu duyabilirgönlü var mı, yok mu, belli değil. Ben di. Merdivende ayak sesleri vardı. İclâl hiç istemiyorum, Orhan Bey. Şimdi anladmız mı niçin size çabuk dönünüz diyo bahsi değiştirdi: rum? Mustafayı tekrar görür müsünüz? Evet İclâl. Ailece konuşuldu di diye sordu. yorsun. Rüştü Bey resmen Vedia HanıVedia içeriye girerken uzaklaşan hizmı istedi mi? metçiye Orhan yüksek sesle cevab verdijh İstedi Orhan Bey. Gitmeden evvel her halde göre Yengesinden mi? cegım. Evet. (.Arkası var)