Deniz Gedikli Mektebinde Dün büyük merasimle Atatürk büstünün küsadı yapıldı 20 Mayıs 1937 CUMHURİTE1 Gazi köprüsünün inşaatı ilerlemiyor Ayaklarm tutmaması üzerine plânı yapan mühendis çağırıldı Gazi köprüsünün Unkapanı cihetindek: ayaklannın 28 metro derinliğinde bile tutmaması sebebile Belediye, mezkur köprünün plânını yapan mütehassıs Pi geau'yu İstanbula davet etmişti. Yapılan inşaatı yakmdan görmek ve kendisinin plânı üzerine 1 5 1 8 metro derinliğinde kb'prü ayaklarının donacağını evvelcc söyliyen Fransız mütehassısı bu müna sebetle dün Avrupa ekspresile şehrimize gelmiştir. Dün bu mesele üzerinde tetkikatta bulunmak üzere Nafıa Vekâleti köprüler şubesi direktörü mühendis Kemal de Ankaradan tstanbula gelmiştir. Pigeau dün refakatinde mühendis Kemal, İstanbul köprüleri «• müdürü Galıb, mühendis Sadi olduğu halde Gazi köprüsünün Unkapanındaki inşaatını yakından tetkik etmiş ve alâkadarlardan mufassal izahat almıştır. Yapılan sondaj neticesinde ancak 2830 metro arasında tutunabileceği anlaşı lan köprü, ayaklarını sağlam bir şekilde yerleştirebilmek için tazyik edilmiş hava veya Gesson usulüne ihtiyac göstermektedir. Halbuki bu usullere müracaat e dildiği takdirde ihale bedelinin yüzde yirmiden fazla ilâvei keşif bedelile bir hayli kabarması alâkadarları telâşa düşürmüştür. Dün yapılan tetkikler neticesinde M. Pigeau köprü plânında bazı tadilât icra edilmesi neticesine varmıştır. Maa • mahif mütehassıs daha birkaç gün bu yoldaki tetkiklerine devam ettikten sonra kat'î kararını Nafıa Vekâletine takdim edecektir. Ne garib dostluk! Köylü zevkinde inkılâb ahiliye Vekâleti mühim bir ihtiyaca daha parmak koydu ve köylü zevkinde inkılâb vücude getirilmek için tetkikler yapmağa koyul du. Burada kullandığım «zevk» ten maksad, okuma fiünden ruhan alınan taddır. Bugüne kadar köylünün o zevki tabir caizse göreneğe bağhydı ve bu görenek de muhtar odalannda, kış geceleri yapılan toplantılarda okunan kitabların dar çerçevesi içinde dönüp dolaşıyordu. Çerçevenin darlığı birşey değil. Köylüye sunulan kitablar Hamzename, Seyyid Battal, Hayber, Kan Kalesi, Kesik Baş, Şahmeran gibi idraki teşviş, hakikat sevgisini tahriş eden şeylerdi. Köylünün kendi muhayyilesini tatlılandırmak için tanıdığı, bulabildiği edebî (!) eserler ise Köroğlu, Şah İsmail, Âşık Garib, Âşık Kerem gibi masallara inhisar ediyordu. Hemen ilâve edelim ki köylülnün şuura müstenid olmıyan tarih temayülünü tatmin için yazılan, basılan ve yüz binlerce nüsha olarak asırlardanberi diyar diyar dağıtılan o Hamzenameler, o Hayberler bir yandan zümrevî maksadların tamimi ülküsile, bir yandan da havas (!) âlemine mahsus tarihî eserlere avam (!) dilile nazireler yapmak emelile vücude getirilmiştir. Eski devir münevverlerinin kitabhanemaişet elde etmenin bir aleti farzedilirse lerinde îbni Haldun ne ise köy odalannda böyle bir zihniyet gencliğimize karakter Hamzename de odur. den çok şey kaybettirebilir. Elbette haSonra otuz kadar kudretli şairin birbiyattaki her adam maişetini tedarik etmek rile rekabet ederek ayn ayrı yazdıklan mecburiyetindedir, ve elbette her vazife Leylâ Mecnunlar, Ferhad Şirinler, için en aşağısı belli bir bilgi derecesine ihYamık Azralar, Etem Hümalar ne ise tiyac vardır. Fakat bilginin gayesi bu deÂşık Garibler, Âşık Keremler de köylü ğildir. Bilgi ve giderek alabildiğine ileri için odur. Fakat Divan şairlerinin Yusufu, bilgi esasen insanlık şiarı sayılmak lâzım Hüsrevi, Vamıkı, Etemi başka, köylünün gelen kendi kendinin gayesi bir iştir. Sen Âşık Garibi, Şah İsmaili, Köroğlusu gene iyi öğren, çok bilgili ol ve bilgiye hudud başka tiplerdir. Evvelkiler tabiate aykırı tasavvur etmiyen bir aşkla bağlan. İş için mahluklardır, şairler tarafından yaratıl seni aramağa ve hatta sana yalvarmağa geleceklerdir. Gencliği, bilgi seviyesi ne mışlardır, ikinciler köylünün kendi içtimaî den ibaret olursa olsun ne yapıp yaparak muhitinde ve hayatında yaşattığı, yahud bir mevki sahibi olmağa çalışmak sakame yaşamasmı istediği bir takım hasletleri, tinden bilhassa tahzir etmelidir. Sağlam Şövaleresk meziyetleri ve karakterleri ferdin ve sağlam cemiyetin şian bu değil canlandınr. Ne yazık ki öbürlerinden dadir. Vatanınıza ve milletinize elbette şah ha tabiî ve kısmen Türke daha yakın olan sınızı düşünmekten fazla, ve fakat en aşa bu tiplere yabancı düşüncelerden hatlar ğı şahsınıza aid düşünceniz kadar köklü bulaşmış, kuvvetli gölgeler karışmış ve bir sevgi ile bağlanmalısınız. Bilıniz ki köylünün saf zevkine sinsi sinsî kir katılşahsınızın menfaat ve selâmeti de bunda mıştır. dır. Feragatli ve fedakâr çalışmanın müDahiliye Vekâleti işte bu mevzu üze kâfatsız kaldığı hiçbir yer ve hiçbir şahıs rinde" çalışmak, köylüyü masaldan ve buyoktur. günün ideolojisine uzaktan, yakından teBiz dünkü bayramı gürbüz vücudleri mas etmiyen hayallerden, hükümlerden ve gür seslerile dolduran bütün vatan kurtarıp yeni, yepyeni bir okuma zevki gencliği önünde Türk milletine mev'ud vücude getirmek istiyor. Ben bu düşüncekuvvetli bir istikbalin yalnız umudlarını nin isabetini alkışlamayı borc bilirim. Fadeğil, belki kanaatlerini yaşadık, ve bu kat köylünün yıllardanberı edasını ve mügencliği zevkle, heyecanla • temaşa eder eddasını beğenmiş, hatta benimsemiş olduken duyduklarımızın ve düşündüklerimi ğu bu eserleri asrın muktezalarına, icablazin bir kısmını gelişigüzel kaydetmiş bu rına ve ibramlanna göre yenilestirirken dıkkat olunmasını kendımce gereklı gördülunduk. ğüm noktalar var: YUNUS NADİ 1 Eserleri yenileştirmek işini üzerlerine alacak yazıcılann Anadoluyu haBir sandal devrildi ritada görmüş takımdan olmayıp köyü Dün sabah saat 7 de sandalcı Hakkı Kuzguncuk iskelesinden sandalına An ve köylüyü içinden tanımış olmaları. 2 Yazılacak eserlerde tasannu şöyle derya, Avram, Yako, Yani ve Pandeli adında beş yolcu almış ve Beşiktaşa doğ dursun bizde ancak tasalluf şeklinde ru yola çıkmıştır. Sandal tam Beşiktaş yürüyüp gıden san'at nazarıyelerine ve açıklanna geldiği vakit kalın sis taba telâkkilerine bile fazla yer verilmemesi. kası yüzünden Hasan Kaptanın idare 3 Köylüyü gene köyde bırakarak osindeki motöre çarparak parçalanmış, na kendi muhiti dışındaki edebî zevki beş yolcu da denize dökülmüştür. köylüleştirerek sunma ülküsüne bağlı kaKazazedeler civardan geçmekte olan lınması. 72 numaralı Şirketi Hayriye vapurile 4 Sevilmiş mevzularda köylüye caçarpan motör tarafından kurtarılmıslarzib görünen noktaların atılmaması, karakdır. teristik mahiyet alan isimlerin değiştirilmemesi. bir kadm, kendisine karşı en küçük bir aSayın Dahiliye Vekili Şükrü Kaya çok lâkaya karşı alâkasız kalamaz. Vedianm iyi düşünmüştür. İyi düşüncelerin iyi nevaziyeti alâkasmı tesbit edememektir. Sakatlık burada. Hem başkalanmn, hem de ticeler vermesi de tabiî olduğundan yapılkendi kendisinin felâketine sebeb olacak. mağa başlanan tetkiklerin sonu mutlaka Bu kız muvazenesini bulmazsa görecek hayırlı olacak ve köylünün okuma zevki sin ki sürünecek. Fakat bu kararsızlık mes'ud bir inkılâb görecektir. Bahri çok iyi söylemiş muhitin de M. TURHAN TAN mahsulüdür. Vedianın karşısma aradığı erkek çıkmadığı gibi etrafında hiçbir ideTrahomla mücadele teşkilâtı al, ahlâk, telâkki, hiçbir kıymet yerli yeGazianteb (Hususî) Sıhhiye Verini bulmamış. Herşey sallanıyor. Bu zelkâleti bundan on iki yıl önce merkeıi zele içinde Vedia gibi bir hassasiyet nasıl sabit kalsm? Sana gelince onu sabit bir şehrimizde olmak üzere tesis ettiği tra homla mücadele teşkilâtını zamanla tevruh iklimine sokmak senin elindedir. s; etmiş ve şimdiki mütekâmil haline ge Mümkün mü? ürmiştir. İlk teşkilât yalnız iki vilâyetî Ruh sahasında herşey mümkündür. Ruhun güzelliği de orada değil mi? Na münhasır kalmakta iken bugün yedi vi mütenahi tesirlere göre namütenahi şe lâyetle mülhakatma teşmil edilmiş bu killer almağa müstaid bir cevher oluşu lunmaktadır. Vekâlet köylüye ârız olan değil mi? Ruhun alçısından istenilen ka ttahomla mücadele etmektedir. Buna lıblarda ve istenilen nüanslarda heykel karşı ilk defa baş vurulan çare de seyler yapılabilir; fakat bu kalıblann üstün yar doktor veya sıhhiye memurları at de cemiyetin de parmakları vardır. üzerinde köy köy dolaşır, fakat halkı Demek benim âciz kaldığım nok bulamadığından bir iş göremezlerdi. Şimdi ise nüfusu iki binden yukan olan köytalar olabilir. lerde birer göz tedavi evi açılmış ve bu Yerine göre muhitinden tecrid etevlere birer sıhhat memuru tayin edil mek şart olsa gerek. Zaten senin parmakmiştir. Doktorlara gelince bunlar seyyaıların da bir cemiyet hulâsasıdır. Sen kahklarını muhafaza etmekte ve köy köy rarını, muvazeneni muhafaza et, kâfi. dolaşarak sıhhat memurlannı kontrol ft Muvaffak olursun. kendilerine yardım etmektedirler. (Arkast var) merasimle alâkadar diğer tarihî yerler gezildi.» CUMHURÎYET Bulgarlarm katliâm diye her sene temcid pilâvı gibi tekrarladıkları şey, kanlı bir Bulgar isyanı neticesinde yapılan bir tedibdir ki o zaman Türkiyeye düşman olan İngilizler tarafından son derece izam edilerek aleyhimizde bir propaganda silâhı olarak kullanılmıştır. Son zamanlarda hakgu İngilizler, o zaman yapılan propagandaların çok mübalâğalı olduğunu ve Bulgarların Türkleri katliâm ettiklerini ve hükumetin de gayet tabiî olarak asi Bulgarlar üzerine asker gönderdiğini, Bulgarların katliâm diye dünyayı velveleye verdikleri şeyin, üzerlerine giden askere dahi silâh çeken asi Bulgarların musademe neticesinde ölmüş olmalarından ibaret bulunduğunu ve bütün bu kanlı mücadelelerde Türklerin Bulgarlardan daha fazla zayiat verdiklerini açıkça yazmışlar ve yazdıklannı vesikalarla da ispat etmişlerdir. Bulgarların, hâlâ katliâmdan bahsederek merasim yapmaları, Türklere karşı bir kin ve adavet uyandırmaktan başka bir şeye yaramıyan ve bugün mevcudiyetini iddia ettikleri dostluğa yaraşmıvan hareketlerdendir. Bulgarlar bir katliâm (!) masalı uydurarak aleyhimizde nümayiş yaptılar Sofya (Hususî) 18 mayıs tarihli Zora gazetesi aynen şunları yazmaktadır: «Bugün Batak kasabasmda Türklere karşı yapılan isyanın 61 inci yıldönümü münasebetile büyük merasim yapıldı. Merasime Peştere garnizonu ve garnizon kumandam kaymakam Zankof, bütün etraf köylerin muhtar lan, ahalisi ve mekteb talebeleri iştirak etmiştir. Batak isyanma karar verilen tarihî kilisede Peştere garnizon kumandam, Batak Belediye reisi ve mekteb müdürü ateşin birer nutuk irad ettiler. Bundan sonra Türklerin sözde Bulgarlara katliâm yaptıkları iddia edilen derenin kenarma gidildi ve orada da bir avukat nutuk söyledi. Bu nutuktan sonra Peştere garnizonu bir geçid resmi yaptı. Geçid resminden sonra da halk Gladiston, Ledi Strandford gibi Türkiye idaresi altında iken Bulgarlara yardım eden ve bu uydurma katliâm masallarım bütün Avrupaya yayan o zamanki Türk düşmanı İngilizlerin resimleri ellerinde oduğu halde sokaklarda nümayişler yaptı. Halka umumî bir zivafet verildi ve zivafetten sonra da bu Atatürk nun dün büstü önünde resmi geçid Kasımpaşadaki Deniz Gedikli okulubahçesine dikilen Atatürk büstü, büyük merasimle açılmıştır. Sabahleyın saat dokuzda, başta İs tanbul Deniz Kumandam yarbay Mahmud Gökbora olmak üzere kumandan lar, birçok güzide davetliler, mekteb talim heyeti, talebesi ve büyük bir halk kütlesi, bir ipek örtü ile sarılı büstün etrafında toplnamışlardı. Talebe bandosunun çaldığı îstiklâl marşını gürbüz deniz yiğitleri hep bir •ağızdan söyledikten sonra, Mekteb Müdürü yarbay Hilmi Gökbaray örtüyü saran kordelâyı kesmiş ve Ulu Önderin tunc heybeti sürekli alkışlar ortasmda gözlerde canlanmıştır. Renk renk güllerle bezenmiş çok güzel bahçenin en mutena köşesinde, ruhlara derin bir vecd içinde en Büyüğümüz huzurunda bulunmanın o eşsiz hazzım veren bu anıtın cidden muvaffak bir eser olduğunu dün sevincle gördük. Onu her gözden kıskanır gibi sağmda ve solunda birer levend denizcinin ve biraz fasıla ile üçer borazan erinin selâm vaziyetinde dizilerek çok muhte şem bir dekorla sardıkları büst minnet ve sevgi ile seyredüirken, Mekteb Müdürü, davetlilerine, mesai arkadaşlanna ve yavrularına hitaben samimî bir nu tuk irad etmiş ve ezcümle şunları söylemiştir: < Bu dakikada okul adma kutlu bir gün yaşıyoruz. Halicin incisi okulumuz bahçesinin mütevazı, fakat yüksek saygı ifade eden şu köşesine en Büyüğümüz Kamâl Atatürkün büstünü koymakla sevinc içindeyiz.» Ve bu sevincli günlerinin bütün Türk milletinin coşkun bir sevinc içinde çalkandığı bir ane tesadüf edişinin değerini, Kurtuluş Savaşının büyüklüğünü güzel buluşlarla anlattıktan sonra talebeve hitab eden değerli müdür: < Atatürk devri çocuklan, güzel bah çemizin Atatürk köşesi okulumuza yepyeni bir can verecektir. Onun manevî huzurunuzda genclıkten istediklerini daima iyi hatırlıyacağız. Millî terbiyemizi, askerî ve meslekî bilgilerimizi, disiplini olgunlaştıracağız. Yurdsever lik, feragat, fedakârlık, ahlâk ve fazilet duygularımızı kuvvetlendireceğiz> de miş ve sözlerini alkışlar arasında şöyle 19 mayıs Türk gencliğiiçin nur ve şuur olmalıdır [Başmakaleden devam} aid bütün meziyetlerine sahib olan Atatürk başarılmasına karar verdiği büyük işin bütün icablarına hâkim bir irfan hamulesine salâhiyetle sahibdi. Kurtuluş Cidalinin tek nefersiz, hiç parasız ilk günlerinden büyük bir ordu ile İzmire girilen son dakikasına kadar hiçbir safhası yoktur ki derin bir bilginin en küçük noktayı da hesab eden nurundan ve nüfuzundan haric kalabilmiş olsun. Misalimize uyabilmek için gencliğimizin mükemmel bir beden terbiyesinin yanıbaşında çok bilgıli ve çok sağlam karakter sahibi olmağa bilhassa itina etmesi lüzumu kendiliğinden meydandadır. Devrin adamı ve içinde yaşadığımız zamanın seçkin ferdi olabilmek için çok dikkatli, çok çalışkan ojmağa ihtiyacımız vardır. Dünyanm ilim yolundaki terakkitavi dev adımlarile ileri gidiyor. Şimdiki zamanın insanraıîsîklopedik malumatla beraber ihtiyar edeceği faaliyet şubesinde adamalcıllı ihtısas sahibi olmak lâzımdır, bilhassa müspet ilimlerde ve onların hergün hepimizi şaşılacak neticelerle karşılaştıran endüstriyel tatbikatında. Sathî malumatla iş görmenin değil, şöyle böyle yaşamanm bile imkânı kalmamıştır. Her Türk gencinden kendi branşında, Avrupadaki emsalile boy ölçüşmek iddiasile mütehassıslar istiyoruz. Vaziyet o kadar ciddidir ki onun tesiri altında kültür hayatımızın bambaşka bir yenilik ve canhlık alması lüzumunu hissetmekten hâli değiliz. Bu önünden kaçılamaz zarureti Türk gencliği duymalı ve irfan âlemimizde husule gelecek inkılâb onların doymaz ve sönmez bilgi aşk ve ihtiyaclanndan fışkırmalıdır. Hayatta emeklemeğe ve söz kekelemeğe başladığından itibaren küçük yavrunun etrafındaki eşyayı öğrenmek için sorduğu bitip tükenmez sualleri hatırlayınız: Gencliğimiz ileri memleketlerin şaşırtıcı terakkileri üzerinde fikirlerini yorarlarsa mutlaka o terakkilere ulaşmanm ve hatta onları geçmenin sırlarını keşfederler. Yeni hayatımızın tehlikeli bir noktasına işaret edelim: Bilgiyi hayat ve maişet desteği farzetmekteki faydacı ve acul zihniyet. Eger bilgi sadece mansıb ve En güç şey insanlara şahsiyet izafe etmektir. Hasise hasis demek bile koloy değildir. Şimdi burada birçok meseleler var: Vedianm bünyesi, şahsiyeli, yetiştiği muhit, idealleri, geçirdiği buh ran; sonra, kalbinin kendisine bile bazı safhalan meçhul kalan tarihi; Bahrile ve Rüştü ile münasebetinin ince teferruatı; hayatında başka erkek tesirleri olup olmadığı; sukutu hayalleri ve korkulan... Bunlar hep bilinmek lâzım. Meş'um kadın diye bir tip yoktur. Sen o «famme fatale» hikâyelerine bakma. Bizi dram ve roman muharrirleri anlatırlar. Hiçbir karakter dünyaya iki defa gelemez. Sade meş'um kadın değil, şüphesiz, meş'um erkekler de var. Bunlar birer ruh anarşisi temsil ederler. Bulanık ruh dedik ya, demin; işte bu. Terkibi ve muvazenesi bozulmuş ruhlar, ki hayırda ve şerde hep ifratlara giderler. Daima bir rakkas hareketi yapan iradeleri Bahrinin zelzelede iki tarafa sallanan duvar hayali gibi tezadlar arasında gidip gelir. «Bulanık ve istikrarsız» d«medin mi? İşte bütün mesele: İstikrar. Uğursuzluk hep istik rarsızlıktan gelir. Bahriyi öldüren de budur. Vediaya sorarsın: «Ben Bahriyi de, Rüştüyü de sevmedim.» der; halbuki ikisini de biraz sevmiştir; fakat bir türlü kararını verememiştir; hatta Ali Haydara bile hiç meyli yok denemez; çünkü hiç İ TürkFransız ticaret münasebetlerini iyileştirmek için Sosyete Komersiyal Franko Türk şirketi Türk borcunun mürettebatına müteallik ticarî muamelelerini icraya devam etmekle beraber, 29 nisan 1936 tarihli Türk Fransız itilâfnamesile kendisine tevdi olmuş olan programa tevfikan Fransa ve Türkiye arasında iktısadî yakınlaşmayı teshile dahi çalışmaktadır. Bu maksadla, mezkur şirket, Pariste, Meyerbeer sokağında 7 numarada vaki merkezi idaresinde iki memleketin menabii hakkında Türk ve Fransız ihracat ve ithalâtçılarını tenvir ve temaslannı teshil eylemek maksadile Fransız ve Türk iş adamlarının içtima edebilecekleri ve kendilerine muktazi malumat ve vesaikı bulabilecekleri bir merkez vücude getirmiştir. Bu merkez faaliyetine M. Charles Ris'in riyaseti altında vuku bulan bir içtimada Maadin mektebi profesörü M. Armanet tarafından, Türkiyede madenî sanayiin inkişafına dair verilen bir konferansla iptidar eylemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Paris büyük elçisi Bay Suad Davaz bu içtimada hazır bulunmuştur. Başlıca Fransız nezaretle rinin erkânile Paris Ticaret Odasının ve Kömür komitesinin reisleri de mezkur konferansta hazır bulunmuşlardır. Büste çelenk konulurken bitirmiştir: « Yavrularım, burası bizim and köşemiz olacaktır.> Bunu müteakib talebe. yeni kavuştukları Atatürk büstü önünde çok munta zam ve hararetle alkışlanan geçid resmi yapmıştır. Genc Deniz Gediklilerini, yükselttikleri bu güzel eserden dolayı samimiyetle tebrik ederiz. tnhisarlar müdürü Ankaraya' gıttı İnhisarlar Umum müdürü Mithat Yenel tekrar Ankaraya gitmiştir. Mithat Yenel, Ankarada yeni teşkilât işleri üzerinde Vekâletle temas ederek kadrolar gibi bazı*ıdarî işler üzerinde Vekâletin tasvibini alacaktır. ^^ • • • • Bir yaralama hâdisesi Beyoğlunda Bostanbaşında tütün deposunda çalışan Sadık, dün kendisini görmeğe gelen Abdülkadir adında bir adamla konuşurken birdenbire küfür etmeğe ve kendisini dövmeğe başlamıştır. Abdülkadir de mukabelede bulununca Sadık belinden büyük bir kama çıkar mış ve adamcağızı yere yuvarlıyarak bıçağını batırmağa başlamıştır. Sadık, hasmını bacaklarından, kar nmdan ve kafatasından tehlikeli surette yaraladıktan sonra kaçmağa davranmuşsa da etraftan yetişenler tarafm dan yakalanmıştır. Yaralı ölüm halinde hastaneye kaldırılmıştır. Hâdisenin bir kadm meselesi yüzünden vukua geldiği zannolunmaktadır. Tahkikata devam edilmektedir. Urfada fare mücadelesi Urfa (Hususî) Geçen yıl cenuu hududlarımızdan gelen fare sürülerinin mahsulât üzerine çok büyük zararları dokunmuştu. Bu vaziyet Ziraat Vekâletınr bildirilerek tedbir alınması istenmiştı Son defa vilâyetimize külliyetli miktarda strignin ile zehirli gaz saçan fişekler gönderilmiş ve bunlar 25 bin hektar tahmin edilen fareli arazide kullanılarak müsbe' neticeler alınmıştır. Düzeltme Dünkü sayımızda «Türk Tarih Cemiyetinin bir teşebbüsü> başlığı altında çıkan yazıda Mahmud Gozan ismi sehven Mahmud Gaznevi şeklinde çıkmıştır, düzeltiriz. kaldılar. Orhan anlattı ve Necati her zamanki sabırlı dikkatile onu dinledi. întihara dair yeni tafsilât veren sabah gazetelerini de beraber gözden geçirdiler. İki tanesinde Bahrinin resmi de vardı. Orhan dedi ki: Bu ölüm ağır bir taş gibi ayağıma bağlandı ve beni korkunc bir derinliğe doğru çekiyor. Dün Vedianm yatak odasından çıktıktan sonra, geceyansına kadar, fasılasız, hep bu kızı düşündüm. Bana zavallı Bahriyi öldüren silâhın tetiğini Vedia çekmiş gibi geliyor. Görsen intihar haberi karşısında evvelâ nekadar soğukkanlıydı. Bu hal uzun sürmedi amma yatakta bana gülümsemesi vak'asile beraber hatırıma geldikçe tüylerimi ür pertiyor. Bir meş'um kadm tipi önünde olup olmadığımı düşünüyorum. Dün, Vediayı bir daha hiç görmemeğe karar vermek için çok çalıştım. Onu sevmeğe başlamaktan korkuyorum. Benim dürüst, dik ve haşin bir tabiatim var. Bu derece bulanık ve istikrarsız kadm ruhlarının te mevvücatile uğraşmak beni rahatsız edecek. Şimdiden onu silkip atmak istiyo rum. Vakit geçmeden. Necati, Orhanm cevab istiyen uzun sükutu içinde epcy düşündükten sonra, tereddüd ettiği zamanlarda yaptığı gibi kaşlarını kaldırıp indirerek dedi ki: Cumhuriyetin edebî tefrikası: 79 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa bir erkeğin dudaklarına gülümsiyen iki Vedia ve bu ikisine de hayret eden üçüncii masum Vedia... Ona korku ile yaklaştı: Sizden ayrılmağa mecburum, dedi, mektebe hemen dönmeliyim. Biraz daha iyisiniz değil mi? Vedia gözkapaklarile cevab verdi. Sizi ben gene görürüm. Şimdilik Allahaısmarladık. Ağır ağır odadan çıktı, fakat koridor da hızlı yürüdü. Merdivenlerden koşarak iniyordu. Ancak sokaga çıkınca adımlannı yavaşlattı, çok derin bir nefes aldı ve kendi kendine ilk sözü şu oldu: «Fena». Fena vaziyetlerde tekrarlamayı âdet ettiği bu sözden gizli bir korkusu vardı. Her ne zaman bir mesele karşısında, şuuruna kencVliğinden doğan ilk intıbaı bu kelime ile hulâsa ederse neticenin hep fena çıktığını birçok tecrübelerle biliyordu. Bu kararsızlık ruhlarındaki inkıraz dandır» Sonra Bahrinin korudaki çapraşık ve dar yolları göstererek: «Ne hatı ralar! Buralannı size bırakıyorum!» deyişini hatırladı. Fakat, çocuğun daha nâşı soğumadan Orhanda bu mirasa konmak hırsı... Vediaya baktı. Kız gene gülümsüyordu. Bir davet mi bu? Orhan pencereye doğru gitti ve bahçeyi seyreder gibi yaptı. Kalbi çarpmaya başlamıştı. Bir his, onu, Vedianm meş'um bir kadm olması ihtimalinin korkusile dol duruyordu. Meş'um bir kadm, meş'um... Onun için canını vermiş taptaze bir ölü min ölçüsü alınırken yeni tanıdığı bir erkeğin busesine gülümsiyen bir kadm... Orhan Vediaya tekrar baktı. Kız gene gülümsüyor, fakat ş>özlerin den yaşlar akıyordu. Yüzünde masum ve derin bir sükunet vardı. Nasıl şey bu? Orhan kendisini en aşağı üç Vedia karşısında hissetti: Azablannm fırtınası içinde ağlıyan, kederlerinin cehennemi içinden dışarı bir lezzet kapısı açmış gibi yabancı c Ertesi gün Necatinin mektebde dersı vardı. Öğle teneffüsünde Orhanla yalnız