27 Nisan 1937 CUMHURIYET Tarihte TÜRKSIRB DOSTLUĞU Iki kahraman milletin boğuştuğu ve seviştiği devirler çok oldu Sırb Kralı Etien meşhur Niybolu ve Ankara muharebelerinde bir cenahını teşkil ettiğiTürk ordusunda yüksek bir kahramanlıkla çarpışmıştı Yazan : M. Turhan Tan 1 Göç devrini bitirip siyasî teşekkül raz da post kavgasına tutuşan muhtelif merhalesıne ulaşan şark ıslavlanndan prenslerin kendilerini teşvik etmelerinden Sırblar, Hırvatlar, şimdi Sırbistan denilen ileri gelmiştir. Nitekim (1371) de yapı(Raçi Raşi) de, Karadağda, Hersek lan ilk kanlı çarpışmada şimalî Sırbistan tc, Adriyatik kıyılannda birçok prenslik prensleri, cenubî Sırbistan hükümdarlanler kurmuşlardı. Bizanslılar, onların bir nı Türklerin önühde yalnız bırakmıslarlik teşkil etmelerine de, hür yaşamalarına dı. da engel oluyorlardı. Millî birliğe doğru imparator Beşinci Oruş'tan aynlarak ilk adımı (İstefan Bogislav) attı, Bizans Pizreni hükumet merkezi ittihaz, Makelıları ağır bir inhizama uğrattı, kuvvetli donyayı işgal ve kendini Sırb kralı ilân bir idare yrattı (1040). Onun oğlu î eden Vukaçin'le oğlu Oğliyeça 26 eylul Büyiik Çoban Mişel, Papa Yedinci 1371 de vukua gelen harbde merdce can Greguvar'ın elinden krallık tacını aldı feda etmişler ve ülkelerini Türk istilâsına (1073). karşı açık bırakmışlardı. Bu facialara rağmen Türklerle SırbFakat geniş bir ülke üzerinde hakikî bir Sırb saltanatı kurmak şerefi İstefan lar, birbirlerini takdir etmek fırsatını Nemayna'ya nasib oldu. Millettaşları bulmuş oluyorlardı, Balkan yarımadasıntarafından Ayasimon diye anılan ve dinî da yurdlan, millî şerefleri için kahramanazizlerden sayılan bu zat gerçekten kah ca dövüşen yalnız Sırblar vardı. Türkler, ramandı, Hırvatistanı ve Dalmaçyayı bu asil milletin erce harbedişini beğeniyorSırb bayrağı altına alarak enikonu bir lardı, Sırblar da onların yiğit ve âdil bir imparatorluk vücude getirmişti (1170). millet olduğunu görüp haklarında saygı Bununla beraber kendine ne kral dedirtti besliyorlardı. Bu karşılıklı beğenme yüne de imparator. Büyiik Çoban lâkabile zünden garib bir vaziyet yüzgosyerdi, iktifa ediyordu. Bu unvan, Avrupa şö Türklerle Sırbların hem dövüştükleri, valyeliği silsilesinde kontluğa tekabül hem seviştikleri gorüldü. eder. Onun oğlu Birinci İstefan, selefleVukaçin'den sonra kral ilân olunan rinden Mişel gibi Romaya başvurarak Marko Kraliyeviç, Türklerle ilk dostlakral yahud Karol ve Kurul unvanını şan Sırb hükümdarıdır. Onu, bütün tebaaldı, Papanın gönderdiği bir kardinal ası çıldırasıya severdi, atı bile bir prens elinden de tac giydi (1222). muamelesi görürdü, uzun asırlar adı, mubarek bir timsal gibi Sırb milleti arasında Sırb tarihi bu suretle kendine mahsus millî bir sima aldıktan sonra tam bir asır yaşamış olan Marko Kraliyeviç, Bulgargeçti ve Sırblar bu devir içinde Bizans lar ve Bizanslılar aleyhine yapılan harblılarla, Bulgarlarla bazan dost, bazan lerde ücretli Sırb askerlerinin başına geçediişman olarak sıkı bir temas mubafaza rek Osmanlılar safında merdce çarpış etti. Lâkin siyasî münasebetlerde ağır mıştır. Bu sütunlarda izahı gereksiz olan bir basan ekseriya berikilerdi, Sırblar kendiçok siyasî sebeblerle Sırb ve Osmanlı orlerini korumak ıztırarı içinde yaşıyorlardularının Kosovada çarpıştıklan gün dı. Frenklerin Etienne Nemaniteh dedikle (31 kânunuevvel 1388) mukadderatın ri büyük Donchan, bu vaziyeti değiştirdi, garib bir cilvesi göründü. Bu, Osmanlılabüyiik Sırbistan ülküsnü tahakkuk ettirdi. rın hükümdan Birinci Muradla Sırb Makedonya, adalar, Arnavudluk, Selâ Kralı Lâzar'ın hemen ayni dakıkada ölnik yarımadası, Mora onun devrinde Sır meleridir. Muradı, vatansever bir Sırb bistan hududu içine sokulmuş bulunuyor asilzadesi, Lâzar'ı da Türk kılıcı ölüme kavuşturmuş ve iki cesed yanyana topradu (1331 1355). Donchan îstanbulu da zaptetmek ve ğa uzanmıştı. Bu hâdiseden sonra bir uzlaşma, bir bu şehri payitaht yapmak suretile bütün Balkan yarımadasının hükümdan olmak anlaşma ve bir yakınlaşma daha oldu. istiyordu. Hatta bu maksadla Venedik Osmanlı tahtını işgal eden Yıldınm BaCumhuriyetile ittifak etmek teşebbüsün yezidle Lâzar'ın oğlu Etiyen arasında de de bulunmuştu. Çünkü îstanbulu de bir ittifak muahedesi imzalandı. nizden taarruz etmeksizin ele geçirmek Bu candan dostluğun ilk canlı sememüşküldü ve Venedikliler kendisine bu resi, meşhur Niybolu muhaberesinde gö cephede yardım edebilirlerdi. Bu emeline rüldü. Macar, Fransız, Alman, Flâman, ermeden (20: kânunuevvel: 1355) te tsviçre, İngiliz, Venedikli, Rodoslu, U öldü ve bu ölüm, büyük Sırbistanın da lah şövalyelerin, prenslerin, mareşallerin ölümü oldu. Çünkü derhal tefrika, ihtilâf kumandasında olarak Türkleri Avrupave dahilî harb başlamıştı. dan sürüp çıkarmak azmile Niyboluya Işte Osmanlı Türklerile Sırblar ara gelen Ehlisalib ordusunu karşılıyan Türk sındaki temaslar, Donchan saltanahnın ordusunun bir cenahını Sırblar teşkil edienkazı üzerinde bir boğuşma cereyan yordu ve onlar bizzat Etiyen'in kumanederken vukua geldi. Türkler, Sırbistan dası altında bulunuyordu. aleyhine harekette bulunmuslarsa bu, bi28 eylul 1395 te harb başladığı vakit; Bulgaristanda f büyük bir feyezan Tuna nehri taştı. Vidin şehrini sular bastı Sofya 26 (A.A.) Yağan fasılasız yağmurlar Tunanm taşmasına sebeb olmuş ve nehrin ehemmiyetli surette yükselen seviyesi Vidin şehrinin alçak kısımlarında 400 evi su altında bırakmıştır. İnsanca zayiat yoksa da hasar çok mühimdir. Yardım teşkilâtı yapmak üzere alâkadar memurlar tuğyan yerine gitmişler dir. Nazırlar heyeti de yardım meselesini tetkik için dün fevkalâde bir toplantı yapmıştır. ^ Japonya mektubları Jütün milletin üzerine titrediği varhk: Çocuk Japon yavrusu nasıl muameie görür ? Orada küçüklere hürmet ve sevgi, kudsî bir vazifedir. Bakkalın, hizmetçinin ve zenginin çocuğu da ayni derecede temiz ve şıktır Mythologielere dair kuyucularımdan biri soruyor: Mitoloji nedir, nerede bulunur, ne suretle okunur?.. Koca Olimp dağmı ve ondan çok daha geniş olan bir küme tarih sahifesini şu sütuna sığdırmağa imkân yok amma, suali mühim bulduğum için birkaç satır karalıyorum. Mitoloji denilince hatıra eski Yunan masalları gelir. Çünkü en geniş, en manaIı ve en eğlenceli mitoloji odur. Ayni zamanda iyi toplanmış, kaybolmaktan kurtanlmış ve Lâtin mitolojisine de kaynaklık etmiştir. Türklerin ve başka milletlerin mitleri henüz dardağandır, lâyıkile tasnif ve tesbit edilememiştir. Bu noktayı şöylece tesbit ettikten sonra Arabların müfred halinde usture, cemi sigasile de esatir dedikleri Yunan mitolojisine geçelim. Birçoğu Romalılarca da ilâh ve ilâhe olarak kabul olunmuş sürü sürü uydurma şahıslar, o mitolojinin temelini teşkil eder. Avrupa edebiyatında ve ressamlığında bile kuvvetli bir yer almış olan o şahısların ilk safında sunlar vardır: : Jupitere ilâhlar ilâhı. 2 : Junon: Jupitere'in kızkardeşi, karısı ve mabudların kraliçesi. Evlenme ve doğum işlerile meşgul olurdu. 3: Minerve. Buna Uthena ve Pallas ta denir. Jupitere'in kızı, harb ve akıl ilâhesi. 4: Hestia. Lâtincesi Vesta. Ateş ilâhesi. 5: Neptune Denizler tanrısı. 6: Venus: Aşk ilâhesi. 7: Vulcain: Ateş mabudu. 8: Mars: Harb ilâhı. 9: Mercure: İlâhların ulağı, postacısı. 10: Apollon: Tıb, şiir, musiki ilâhı. 11: Dian: Ormanlar ve avlar mabudesı. 12: Saturne: Zaman tanrısı. 13: Rea: Bütün ilâhların anası. 14: Pluton: Cehennem ilâhı. 15: Bacchus: Şarab mabudu. 16: Priape: Bahçeler mabudu. Bunlardan başka birçok Musc'lar vardır ki meşhurları şunlardır: Clio, Enterpe, Thalie, Melpomene, Terpsichare, Erato, Polymnie, Uranie, Calliope. Bu periler nefis san'atlan himaye ederlerdi. Yan ilâh sayılan muhayyel şahsiyetlerin bellibaşlıları Hercule, Kastoropoloks ve Ene'dır. Yarısı insan, yarısı hayvan mabudlar içinde adı en çok anüanlar çobonlar ilâhı, Pan, çiçekler tanrısı Floradır. Çoğu Yunan, bir kısmı da Lâtin mitolojisinde temel rolü oynıyan ve sayıları yüzleri aşan bu muhayyel ilâh ve ilâheerin aşkları, kavgaları, cinayetleri, rezaletleri cildler doldurur. Yukarıda da söyledik. Avrupa şiiri, romanı ve resmi, Yunan ve Lâtin mitolojisinden birçik istiareler yapmıştır ve hâlâ da yapmakta bulunmuştur. Bizde, adeta derin ve manalı bir bilgi teşkil eden bu mitolojilere dair mükemmel bir kitab yoktur. Tevfik Paşanın mitoloji, Şemsettin Saminin Esatir adını taşıyan eıerleri birincisi büyücek, ikincisi pek küçük birer cild teşkil etmektedir çok ek siktir. Halbuki îlkçağ insanlarının kâinatı ve hayatı nasıl telâkki ettiklerini anlamak için mitolojileri bilmek gerektir. Fakat bizde buna dahi imkân yok!.. Edirne hapisanesinden kaçan bir suçlu yakalandı Bundan bir müddet evvel Edirne hapisanesinden firar eden Çakıcı namile maruf Hüseynin şehrimize gelerek bir eve saklandığı Emniyet müdürlüğüne haber verilmiştir. Memurlar şehir dahilinde yaptıkları tetkikat sonunda kendisinin Kasımpa • şada bir evde saklı olduğunu anlamış • lar ve dün Çakıcı Hüseyni yakalamış lardır. Macar Kralı Sigizmond, zafer elimdedir, diye Öğünüyordu. Fakat akşama doğru bu mağrur Kral, yüzlerce prensi, kontu, mareşali ve on binlerce askeri Türklere esir bırakıp al kanlar içinde memleketine kaçıyordu. Türkler, Sırbların yardımile, büyük bir zafer kazanmışlardı. Evet. Sırbların yardımile. Çünkü Etiyen, harbin en kızgın deminde sağ ce nahtan Sırb dilâverlerile ileri atılmış ve düşmanın sol cenahını çevirmeğe girişerek zaferin tahakkukunu temin eylemişti. Yıldırım Bayezid bu hizmetin şükranını ödemekte gecikmedi, zaferden sonra Etiyen'in kızkardeşi Olivera ile evlendi. Şimdi Osmanlı ve Sırb hükümdar aileleri bir de sıhrî rabıta ile birbirlerine bağlanmış oluyorlardı. Bu Etiyen, yedi yıl sonra yirmi bin Sırb askerinin başında olarak Ankara muharebesinde de bulundu ve Aksak Timurla Yıldmmm yaptıklan çetin sa vaşa gene merdce iştirak etti. O korkunc çarpışmada Sırblar Osmanlı ordusunun sol cenahını teşkil ediyorlardı. Timurun oğlu Miranşah, ilkin bu cenaha saldırdı, yaman bir mukavemet gördü, o derecede ki Timur, Sırbhların bu hücumu püskürteceklerinden korkarak seksen alayla Mirza Mehmedi yardıma koşturdu. Fakat Sırblar, gene dayandı ve bir adım geri çekilmedi. Aksak Timur, hayret içinde bu yiğit muharibleri alkışlıyor ve bağırıyordu: Şu dervişler aslanlar gibi dövüşü yor! Osmanlı ordusundan birçok alayların Timur ordusuna iltihak etmeleri üzerine başlıyan hezimet sırasmda Etiyen, ağır zırhlı süvarilerinin başına geçti, birçok alayları yara yara bir tepe eteğine yaslanıp kalmış olan Yıldırımın yanma vardı: Çekilelim, dedi, çünkü ümid kalmadı. Yıldırım bu öğüdü dinlemeyip Ölümü veya esareti göze alınca Etiyen başka bir vazifeyi omzuna aldı, büyük şehzade Süleyman Çelebinin kurtulmasını temine çalıştı. Kendisini feda ediyor, müttefikinin oğlunu ö'lümden kurtarıyordu. Timur gibi bir cihangirin de aferinini kazanan bu sahne, Türk ve Sırb dostlu ğunun yerinde nekadar canlılaştığmı gösteren pek parlak bir tarih vesikasıdır. Avrupaî şekılde yetistirilen Japon çocukları Tokyo: 25 tnart 1937 hustısî mu rusunu sevindirmek kudretini haizdir. habirimizden Oyuncaklar içinde bilhassa erkek ço Bir taraftan Asyalı olmamız, diğer taraftan Ulu önderimiz Atatürkün yüksek iradesi altında medeniyet. kültür yolunda dev adımlarile ilerleyişi miz sebeblerile milletimizin, Uzakşarkta son 30 yıl içindeki terakkisi sayesinde dünyayı hayretlere sokan, Japonya ile çok yakın benzeyişleri vardır. Dünyanm en çalışkan bir milleti olduğu muhakkak olan Japonları ve bugünkü terakkilerini dilimin döndüğü, aklımm erdiği kadar Cumhuriyetin sayın o kuyucularma bildirmeği kendim için millî bir vazıfe saydım, ve buna yaşıyacak bir mlletin istikbali olan «ço cuk> tan başlamağa karar verdim. Zaten Türk sosyal inkılâbının da temeltaşı cçocuk için yaşamak» değil midir? Evvelâ aile kucağındaki çocuğu tarif edeceğim. Her yıl nüfusu bir milyon artan Japonlarm çocuğa olan hürmet ve şefkatlerini hergün sokaklarda bile görmek mümkündür. Anaların ya\Tu larmı taşıması iptidaî bir şekil olmakla beraber pek müşfikanedir. Kadm evde çalışırken bahçeye çamaşır asar ken, şehre giderken, büyük mağaza larda alışveriş ederken çocuk sırtındadır. Japonyamn büyük şehirlerinde bil hassa Tokyoda, Berlin, Paris, Londra da görülen Wertheim, Lafayette, Ha ritz cinsinden, ayni azamette büyük mağazalar vardır. Bu mağazalann tu valet aksamında analarm çocuklarınm çamaşırlarmı, kundaklarını değiştirmeleri ve onları istirahat ettirmeleri için ayrıca karyolalar konmuştur. Çayha nelerinde çocuklarm içecekleri şerbetler ve süt bulundurulur. Yeni doğan çocuğun levazımmdan başlıyarak çocuk giyinme ihtiyacı tamamen standardize edilmiş ve en fakir ailenin kesesinin yeteceği şekilde ucuzlaştınlmıştır. Ja ponyada bakkalm, hizmetçinin ve efendinin çocuğu hemen hemen ayni de recede temiz ve şıktır. Hele oyuncak ve çocuk kitabları hususundaki çeşidliliği ve uc'uzluğu tarif edemem. Bir balıkçının çocuğunun bile binecek bir bisik leti, hatta ufak bir oyuncak otomobili olduğunu söylersem bir fikir edinebi lirsiniz. Japonyada senenin bir günü erkek. bir günü de kız çocuklarm bayramıdır. Ucuzluk yüzünden bugünlerde bilhas sa oyuncaklar çoğalır ve her aile yavVedia bu sükutta kendi fikirlerine bir mukavemet sezmiş gibi canlanarak dedi ki: Sade bizim memlekette de değil. Kadm olmak zor. Ben erkek olmak istemezdim belki... Fakat erkeklere gıpta ediyorum. Onlarm aksiyon gibi büyük bir tesellileri var. Çalışıyorlar. İçleri dolunca boşahyorlar. Biz yalnız doluyoruz. Fazla ağlayıp gülenlerimız biraz rahatlıyorlar. Kadın için çalışmak, boşalmak ve kendini unutmak tesellisi az. Hele bizde. Orhan, Süleymanın verdiği kitabda, burjuva cemiyetlerinin kadına verdiği sakat rol yüzünden onun muvazenesini bozduğuna dair yazılan bahsi hatırladı: Erkeğin ev arkadaşı olması ve analık fonksiyonları kâfi gelmiyor mu? diye sordu. Bazan kâfi gelmiyor. Hele... Aşk olmazsa. Yahud... ölüm araya girerse. Bakınız... yengem her an içi dolan bir kadındır; fakat, kocası da yok; düşününüz... Çocuğu mektebde; aylarca, yıllarca, hergün, hergün, ne yapsın bu yalınm içinde? Kocasmı unutabilirse bu hayatını değiştirebilir; unutamazsa kendi ruhunda sevgisi ona, fakat kendi ruhunun içindesevgisi ona meşgaleler bulur. Uzun matemler içinde hulyaya dalarak yaşıyanlar böyle yapmıyorlar mı? cuklarm askerliğe hevesini artıracak faydalı birçok oyuncaklar da vardır. Meselâ gaz maskesi de dahil bir asker kıyafetini tüfeği ve bombasile bizim para ile 80 kuruşa alabilirsiniz. Sokaklarda torununu sırtma yüklemiş yetmişlik bir ihtiyarla sırtında bir, ellerinden tutarak ta iki çocuk taşıyan kız veya gelin; yedi sekiz yaşmdaki beşinci çocukları da sırtında küçük kardeşi olarak altı çocuklu ailelere rasgelmek günlük müşahedelerdendir. Japonyada mahalle aralarında, evlerin önünde piyade kaldırımı yoktur. Bilhassa altı milyonluk Tokyoda ufak ufak baraka şeklindeki Japon evleri bu sokak üzerinde altlan dükkân olarak kurulmuştur. Mahallenin bereketli çocukları da evlerinin yegâne meydanı demek olan sokakta rahat rahat oynarlar. Şoförlerin, bisikletlerin, motosik letlerin bu çocuklara çarpmamak için gösterdikleri itina, şefkat ve terbiyeyi burada zikretmeden geçemiyeceğim. Klâksonu dinlemiyen, sokak ortasında oynamasına devam eden bir çocuğa bağırmak, fena lâf söylemek görülmemiş ve işitilmemiş bir hâdisedir. Şoför iner, kemali şefkat ve nezaketle çocuğu bir tarafa çeker, ondan sonra yoluna devam eder. Mağazalarda çocuklar oyuncak ları ellerine alırlar, kurarlar, yürütürler, hatta kazaen kırdıkları da olur. Satıcı tarafından en ufak bir hiddet, fena muameie görülmez. Çocuğa daima gü leryüz, tatlı söz, müşfik ihtar tatbik olunur. En aşağı tabakalarda bile ço cuklarm döğüldüğü görülmemiştir. Tamamen erkek hayatma kanşmış, her mesleğe gırmiş, spordaki mehare tini Olimpiyadlarda ispat etmiş olan Japon kadınmm analık ve eşlik bakı mından durumu cidden misal alınacak bir noktadır. Bir Japon kadım kocası nın en sadık bir yardımcısı, çocuğunun en müşfik bir anasıdır. Şunu da ayrıca hatırda tutmalıdır ki bütün Avrupa terakkiyatını almış olmalarma rağmen Japonyada ilk adım erkeklerdedir. Yani cemiyette evvelâ erkek, sonra kadın gelir. Fakat kadın kocasınm, dediğimiz gibi, en yakm ve sadık, hürmete mazhar olan, bir dostudur. Baba da ana gibi çocuğunu icabmda sırtında taşır, a rabasmı iter ve bu şefkati iftiharla gösterir. Aile kucağındaki bu bakıma içtimaî yardımlar da katılmıştır. Büyük ma Vedia ürperdi, başını geriye çekti ve Orhana dikkatle baktı: Evet, dedi. Birşey söyliyecekti, fakat önüne bakarak sustu. Orhan dedi ki: Hem de hanımefendinin vaziyeti müstesnadır, değil mi? Bu felâket her kadına gelmez. Vedia susuyordu. Orhan bahse bir münakaşa mahiyeti verdiği için kızı hoşlanmadığı bir mukabele vaziyetinde bı rakmış olmaktan şüphelenerek ilâve etti: Mazur görünüz, dedi, bana öyle geliyor, fakat belki de yanılıyorum. Vedia birdenbire ona iki elini de uzattı: Hayır, hayır! dedi, çok doğru söylüyorsunuz... Bana çok inandığım, fakat bir an için unuttuğum birşeyi hatırlattımz. Çok doğru söylüyorsunuz... Evet; canı sıkılanlar sevmiyenlerdir. Çalışmak! Evet, ruhumuz da çalışır; evet, aşk... ruhumuzun meşgalesidir. «Fakat bu çalışmak ne istihsal eder?» diye düşündü Orhan; onun içinde bu suali soran, Süleymandı ve Süleyman gibilerdi. Sonra, bir kelime ile: «Çocuk.» diye düşündü Orhan. Kendisi de birçok defalar sevginin ruhu doldurduğunu, hiçlik şuurunu ve sıkmtısını varlığın büyük neşesine çevirdiğini tasavvur etmemiş M. TURHAN TAN M. TURHAN TAN ğazalar her sene bir gürbüz çocuk müsabakası açarlar. Müteaddid doktorlar, getirilen çocukları muayene ederler. Sıhhatte ve güzellikte birincilere şirket faydalı hediyeler verir, Ebeveynine mükâfat dağıtır. Bundan başka «Çocuk Esirgeme kurumu> da ayrıca Japonyada çocuğun sıhhati ve büyümesi uğrunda faydalı yardımlar yapmaktadır. miydi? Yüzüne dikkatle bakan Vediaya cevab verdi: Şüphesiz... Fakat gene bir şüpheye düşmüştü: «Kadın, muharrik kuvveti aşk olan bir kuluçka makinesi midir?» Ya erkek? O halde kadm sevmeli, erkek çalışmah; yahud ikisi de sevmeli ve çalışmah. Bu muhakeme yolu basit, eksik, dar ve kapah. Biraz evvel kuvvetle telâffuz ettiği «şüphesiz...» kelimesindeki kanaarini geriye almak ihtiyacını duydu ve bu sefer daha zayıf bir sesle, gene: Şüphesiz... dedi. Bu defa şüphe ettiğini Vediaya his settirmişti. Kızın yüzünde bir hayret parladı. İkisi de sustular. Bir vapur geçiyordu. Orhan başını denize doğru çevirdi ve kız yerinden sebebsiz kalkarak tekrar oturdu: Fakat sevmek güç, dedi, değil mi? Orhanm şüphesine bir memba tayin etmek istiyor gibiydi. Önüne baktı ve bekledi. Orhan onun bu zannını benimsedi ve hiç böyle düşünmemiş olduğu halde tasdik etti: Evet, dedi, neden güç? Demek, belki de, sevmek tabiî birşey değil. Sahte. Belki bir muhayyile çarpıklığmdan ibaret. Hayvanlar sevmiyorlar. Vedia gülümsedi: {Arkası var) Cumhuriyetin edebî tefrikası: 59 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa görünüz de dedikodulara inanmayınız. Bahri Orhana yaklaştı: Evet, dedi, geliniz... Ben de çalışacağım gelmeğe... Orhan gene cevab vermedi. Bahri dedi ki: Fransızların arasında Ankaraya taraftar olanlar da var. Bizim fikirlerimize Hararetle taraftar olanlar da var. Orhan mırıldandı: Çalışırım. Sonra Vedia ile beraber yemek salonundan çıktı. Samiye Hanımla Bahri orada kalmışlardı. Yukarı salonda Vedia Orhana sigara ikram etti. Deniz üstün de, karşılıklı iki koltuğa oturdular ve ilk defa yalnız kaldılar. Orhan önüne bakıyor ve kızın dizle rinden yukarısını pek müphem görüyordu. Gri eteklerinin sıcak boşluğundan doğan bacaklarının ayaklanna kadar uzanan çizgisi, dikkatle bakılınca en iyi elbise altında bile zarafetinden kaybeden biçimli bir vücudün gizli nisbetlerini sez Orhan başile tasdik etti. Vedianm mülakaşaya bir hudud çizmek istediğini anlıyan Samiye Hanım da, onun teklif ettigi disipline girmeğe çalışarak, yapmacıklı bir merakla: Ya... dedi, sahi... o gün bir meşguliyetiniz olmasm? Yok efendim. Bu cumartesi geliniz. Gece de burada kalırsmız. Cemilin bütün hocaları burada sık sık kalırlardı. Hem siz yalnız onun hocası değil, bizim dostumuzsunuz da. Bahri hahrlattı: O gece zaten burada senin davetin var. Fransızlar gelecek. Orhan hemen dedi ki: Ben ertesi gün gelebilirim. Samiye Hanım, ayakta, Orhanm yüzüne bir an dikkatle baktıktan sonra: O gece gelirseniz çok memnun olurum, dedi. Orhan menfi bir cevab yerine, sustu. Kadm sükunetle ilâve etti: Bizim ecnebilerle sosyetemizi de diriyordu. Orhan başını kaldırdı ve Vedinanın da önüne baütığını görünce ayaklannı geri çekri. Fazla süren bu sessizliği bitirmek için, demindenberi zihninden geçtiği halde içine girmek istemediği bahsi açmağa mecbur olmuştu: Bahri Bey bugün nekadar... Diye başladı ve kelimeyi bulamadı. Vedianın iki dizi birbirine vurdu ve vücudü sallandı. Birşey söylemediği için Orhanın devam etmeğe cesareti yoktu. Fakat bu ikinci sessizlik daha ağırdı. Orhan sesini yükselterek: Hasta olmadığını söylüyor, fakat.. Vedia gene sustuğu için Orhna çıkmaz bir bahse girdiğini anlamıştı. Samiye Hanımefendi bugün çok neşeli, dedi. Vedia kımıldandı ve alçak sesle: Evet, dedi, yengem öyledir, günü gününe uymaz. Bana da o hissi verdi. Felâketten sonra böyle oldu. Amcamı çok severdi. Hatırasma çok sadık. Yengemin bir felâketi de kadın olmak, anlıyan bir kadın olmak. Orhan bu sözün tam manasmı arayan bir bekleyiş içinde sustu. Vedia, dizlerini hafifçe sallıyarak devam etti: Değil mi? Bizim.. bizim memle kette anlıyan bir kadm olmak felâkettir. Orhan cevab vermedi.