21 Nisan 1937 CUMHURİYET Anadoluda 25 Müthiş rakamlar Amerikada, yılda 13 bin cinayet ve milyonlarca zabıta vak'ası oluyor Dün şehrimize gelen Daily Telgraph gazetesi Nevyork muhabirine atfen ya zıyor: Yeni teşkil olunan G. Men federal polis teşkilâtı şefi Mr. Hoover Filedelfiya'da irad ettiği bir nutukta Amerikadaki cinayet dalgasma dair mühim istatistikler zikretmiştir. Mumaileyh Ame rika cinayet ordusunun (4) milyon kişiye baliğ olduğunu söylemiştir. 1936 senesinde Amerikada şu vak'alar olmuş tur: Her 24 saniyede bir şeni cinayet vakası. Bir senede 13,242 katil vak'ası. Bir senede 7881 cinsî cinayet vak'ası. Bir senede 34,300 âdi hırsızlık vak'ası. Bir senede 47,534 sokakta hırsızlığa cüret vak'ası. Bir senede 278,823 ev soyma vak'ası. Bir senede 716,674 büyük hırsızlık vak'ası. Bir senede 213,712 otomobil hırsızlık vak'ası. Şu hale göre bir senede Amerikada 1,264,632 büyük cinayet ika edilmiş demektir. Bu cinayetler dakikada Amerikan milletine 35,625 Türk lirasına nıal Mmaktadır. Günde 51,299,900 Iiraya mal olan cinayetlerin bir seneliği ne ol duğunu hesab etmeğe hacet yok. Bu rakam aklı durduracak kadar büyüktür. Hitler 4 8 yaşında Almanyada ve Avusturyada nümayişlerle tes'id edildi Alman devlet reisi bu münasebetle orduva hitaben bir nutuk söyledi Kitabsız köy öy dedim amma eskilerin karye dedikleri köylerden değil, başka, pek başka bir köy. Hatta bugünkü tarife göre kasaba ve şehir mefmmuna gıren mamurelerın çoğundan üsün bir köy. Istanbulun birçok köşelerinde ağlayıp duran hendese, bu köyde müstakim, muazi ve mühazi hatlar halinde şen şen uzanıp gider. Gene İstanbulun birçok yerlerinde adı, sanı bilinmiyen kaldırımlar bu köyde birbirlerile boy ölçüşür ve her sokak başında kucaklaşıp öpüşür. Bu köyün suyu boldur, sokaklan temizdır, havası saftır, çarşısı işlektir, mektebleri çoktur, sinemaları birkaç tanedir, çocuk bahçeleri ve parkları lâtiftir. Üsteık denizı vardır, iki yanından vapurlan carşılar ve uğurlar. Tramvayı, elektriği, telefonu da bulunduğu için medenî konfor bakımından hiçbir eksiği yok gibi göünür. Fakat bu köyün tarifimden anlaşılmış olacağı üzere Kadıköyünün kitabhanesi yoktur. Neden?.. İşte beni uzun uzun düşündüren ve güzel köyümüze hiç yakışmıyan bir noksan!.. Erenköyünde, hatta Bostancıda bulunan mektebler de Kadıköy mıntakası içinde sayılır. Oralarda çalışan bir öğretmenin ve herhangi bir Kadıköylünün hemen halletmeğe mecbur olduğu bir ilmî müşkülle karşılaştığını düşünelim. O zat, vapura binsin, İstanbula çıksın, yokuşlar tırmansın, bir kitabhaneye ulaşsın, öyle mi?.. Dört başı mamur denilecek kadar güzel ve zarif olan Kadıköyünün bir kitabsız köy halinde yaşaması doğru mudur?.. * * * Kadıköy, malum olduğu üzere Milâddan önce vardı, şimdiki Moda taraflannda bulunan Apollon ve Haydarpaşa semtindeki Venüs mabedlerile. meşhurdu, Milâddan sonra (451) büyük bir dinî kongreyi sinesinde toplanmış gormekle tarihe bir daha girdi, sonra harab oldu. Türkler bu harabeden şimdi gördüğümüz mamureyi çıkardılar ve Kalgıdonun en • kazı üzerinde Kadıköyü yarattılar. Onun ışığını, tramvayını, telefonunu veren cumhuriyettir. Bu yapış ve güzelletiş sırala rında köye bir kitabhane verilmesi ne yazık ki düşünülmemiştir. Halbuki beride, İstanbulda kırk beş, Üsküdarda da birkaç kitabhane var. Bunların çoğu ziyaretçisizdir, kuytu yerlerdedir. Acaba Evkaf idaresi, kapısı çalınmıyan ve eşiği aşılmıyan o kıtabhanelerden birini Kadıköyüne asrî bir kılığa sokarak nakledemez mı? Evkafın istinad edegeldıği umdeler arasında mezarların naklini zaruret halinde caiz gören düsturlar da vardır. Bu hükümden mantıkî ve medenî bir kıyas tertibi suretile istifade olunup Üsküdar kitabhanelerinden biri Kadıköyüne taşınsa ne olur? Bence hem savab, hem sevab olur amma Evkaf idaresi ne düşünür, bilmem?.. San'at tetkikleri AMİD YOLUNDA Diyarbekir abideleri Ulucamide karışık stüle yapılmış daireler var Karışık üslublu dairelerden bırısı Oiyarbekir abideleri arasında en mü lar kâmilen Türk tarzında menhutatla rıimi Ulucamidir. En şayanı dikkat cihe güslenmiş ve kufî yazılarla bezenmişt ti de san'at bakımındandır, ve öyle zan Sürun göşdeleri bile nefis Türk de nediyorum ki bu bakımdan bu eser bazı senlerile işlenmiştir. Bu direklere önmünakaşalar da doğurabilecektir. Çiin de tezyinî mahiyette yer vermiş olan ana kü Diyarbekir surlarınm en mühim bürç duvarlar altlı üstlü Türk tarzmda ke leri ve kapılarile yaşıt olan bu kıymetli merleri ve pencereleri muhtevidir ki bunsan'at eserinde Arab, Türk ve Roma me lar da Türk tarzının bütün incelik ve hudeniyet tesirleri karışık bir halita halinde susiyetlerini yaşatmaktadır. dir. Sebeb ve amillerini, tel tel a yırmak hayli güç bir ilim me9e İesidir. Bu mühim meseleyi yalniz kitablara ve tarihî kayidlere dayanarak kolayca halledebileceğimizi zannetmiyorum. Çünkü kitablar ne de olsa bize kâmil ve vazıh malumat veremiyecektir. Bu sebebdendir ki kronolojik san'at hâdise ve cereyanlanna da dayanarak tarihî malu mah inkişaf ettirmek lâzımdır. Bu suretle iki yönden kuvvetli muhakemelere giri şirsek daha çok muvaffak olabileceğimiîi zannediyorum. Bu stil kanşıklığının sonradan herhangi bir tamir neticesi olmayıp binanm mimarî ve inşaî orijinalitesinde mevcud olduğu anlaşıhyor. Binaenaleyh ben bu müşahedeler karşısmda iki ihtimale saplanıyorum: Ya.. diyorum Melikşah Emeviye camisini ta mir ettirdikten sonra ondan aldığı tesirle Roma tarzında mütehassıs bir mimarm maiyetine Türk san'atkârlan vererek çalıştırmıştır ve hud Emeviye camisinden ve Roma esenerinden aldığı tesirlerle Almanya devlet reisi Hitler bir merasimde Berlin 20 (A.A.) Führer'in doğu munun 48 inci yıldönümü, Hitler'le Göring, Blomberg, Von Fritsch ve Roe der'in huzurile yapılan muazzam bir askerî geçid resmile tes'id edilmiştir. Kesif bir halk kütlesi. saat 11 den itibaren iki saat devam eden bir geçid resmi yapan askerleri alkışlamıştır. Askerler, 5 kilometro üzerinde büyük bir intizam içinde saflar vücude getir mişlerdir. 1550 zabit, 13,000 nefer. 1500 at, 950 motörlü esliha Berlin mevkı kumandam General Seifert'in kumandanhğı altmda geçmiştir. Halk. bilhassa motörlü kuvvetleri alkışlamıştır. Führer, generalleri tebrik etmiştir. tarihini siz yazacaksınız. Bu tarih te geçmişin tarıhi gibi şerefli olmalıdır ki bu daha kolay olacaktır. Çünkü, bunu ilk defa olarak birleşmiş bir Alman milleti yapacak ve yazacaktır.> Müteakiben Harbiye Nazırı Mareşal Von Blomberg söz alarak askere hitaben ezcümle şu sözleri söylemiştir: « Bu bayrakların, kahraman mazi sile iftihar eden, halde ve gelecekte kanının son damlasına kadar Führer'e ve millete sadık kalmıya hazır bir ordunun üzerinde daima dalgalanmasını temenni ederim.» Kadıköy vapurunda bir hırsızlık Evvelki akşam, Kadıköy vapuru Haydarpaşadan hareket ettikten sonra Ih san adında bir hırsız vapurun halâsına girmiş ve kurşun boruları kesip beline dolamıştır. Vapur Kadıköy iskelesine yanaşır yanaşmaz hırsız iskeleye atla mış ve kaçmağa uğraşırken polislerin şüphesi üzerine yakalanmıştır. Viyanada yapılan nümavlaler Viyana 20 (A.A.) Zabıta, dün akşam Hitler'in 48 inci yıldönümünü tes'id için yapılan nümayişlere iştirak etmiş olan 90 naziyi tevkif etmiştir. Zabıta. gamalı salib taşıyan altı bayrak musadere etmiştir. Bunlardan bir tanesi. Yahudi camiası santralinin üzerine çekilmişti. Braunau Lusinn Alman kolonisi, bu yıldönümünü Führer'in doğmuş olduğu evde ve bilhassa Almanyadan gelmiş olan birçok misafirlerin huzurile tes'id etmiştir. Münıh radyosu, Braunau kilisesinin çan seslerini zaptetmiş ve bugün bütün Almanyaya yaymıştır. Hitlerin orduya hitabesi Ulucami Onbirincî asırda Selçuk Im paratoru Melikşah tarafmdan yaptınl •\v mıştır. Melikşah Suriyeyi istilâ etmiş, Şam, Kudüs gibi mühim merkezleri ele geçtrmiş hatta Şamdaki Emeviye camisi ni tamir ettirdikten sonra, Diyarbekirde ki bu kıymetli camiyi yaptırmıştır. Camı nin Şamdaki Emeviye camisine benzc olfnası ve ondan sonra yapılmış olması b: ze Arab tesirinin nereden gelmiş olduğı hakkında bir fikir vermiş oluyor. Caminin önünde geniş bir şadırvan avlusunun etrafı ikişer katlı ayrıca muhteUlucaminin tark kapısında |em dairelerle çevrelenmiştir ki asıl mimave okuz resmi rî bakımdan dikkate değer kısımlar bunkendi mimannı tazyik ederek bu eseri lardır. yaptırmış ve binnetice Türk san'atkârlan Bu daireler esas mlmarî teşekkülü iti elinden bu karışık şeyler meydana gel barile Roma tarzındadır. Yani iki katlı miştir. Kuvvetli ve sürekli tetkiklerin bu olan bu daireler cephesi önünde evvelâ tahminlerimi bir hakikat olarak ortaya Roma usulüne göre: Baz gövde ve baş çıkaracağmı ümid ediyorum. lığı muhtevi direkler üzerinde arşitrav, Şark cephesinden şadırvan avlusuna friz ve saireyi muhtevi bir antalblman geniş bir kemerle girilir. Bu ke klsmı Roma usulüne göre bir kat silmesi merin dış cephesinde üstte bir kordelâ giteşkil ettikten sonra bu antablman üsrün bi uzanmış nefis bir kufî yazı ve bunla de ayni sütunlarla ikinci kat yükselerek rın altında mütenazıran yapılmış alçak ayni tarza göre bir saçak silmesile niha kabartmadan kaçan bir öküz üstüne atılyet bulmuştur ki bu mimarî usul Türk mış aslanı gösteren iki resim vardır ki bu tarzının hiçbir bölgesinde olmadığı gibi resim aynen ve ayni usta elinden çıkmış Arab tarzmda da yoktür. Bu şekil karak gibi iç kaleıiin kapısı solunda da vardır. ter itibarile Bizans mimarisile de nuinase* Gerek bu resimden ve gerekse kalenin dibettar değildir. ğer bürçlerinde ve kapılannda mevcud Halbuki diğer taraftan bu antablman mimarî Ve tezyinî motiflerden anlaşıldı Berlin 20 (A.A.) Dün akşam Wil Averof, Londraya gitti helm meydanında kıtaata bayrak tevzii Atina 20 (Hususî) Ingiltere Kralı merasiminde Führer askere hitaben söynın taç giyme merasiminde Yunan do lediği nutukta ezcümle demiştir ki: nanmasını temsil edecek olan Averof « Geçen asırların hararetle arzu etkruvazörü bugün hareket etmiştir. Ge tiği şey bugün bir realite olmuştur. Bir mide Yunan donanması kumandam A millet, bir imparatorluk, bir fikir, bir imiral îkonomu ile erkânıharbiyesi de rade ve binaenaleyh bir sembol, bay vardır. raklarınızda gördüğünüz gamalı haç mil''ımizin rönesansmm ve dirilmesi nin alâmetidir. Keza bu işaret yeni Alğına göre bu cami kale ile birlikte ve ây man ordusunun doğmasıdır. îstikbalin ni san'atkârlar elile yapılmışttr. Binaen aleyh kalenin bugünkü varlığı üzerind Bursada bir hırsızlık vak'ası Melikşahın mühim rol oynamış olduğunu Bursa (Hususî) Borsa komiseri pekâlâ hatırlıyabiliriz. Tarihî tetkikleri Mümtaz Şükrünün işlek bir cadde üzemizi yürütürken kale ile caminin daima rindeki evine, gece Mümtaz Şükrü eyekdiğerile sıkı bir bağlılık taşıdığını unu vinde yokken bir hırsız girmiş, kendisine ve akrabalarından Maarif Vekâleti tamayız. Abideleri kuruma heyeti azasından miBu büyük kemerin sokak cephes mar Macide aid 800 liralık. fotoğraf, grasonradan doldurulmuştur. Bu imlânın bo mofon, elbise gibi kıymetli eşya çalarak şaltılarak kemerin kurtarılması lâzımdır. suvuşmuştur. Bir de şunu zikretmeden geçemiyeceğim ki resimde görüldüğü veçhile bu şahese Istihsal kooperatifleri rin cephesine rasgele afişler yapışhrılmış teşkilât heyeti tır. Bu gibi çirkin hareketlere belediyele rimiz kat'iyyen müsamaha etraemelidir. Yeni istihsal kooperatifleri teşkilâtile Ulucamide Osmanlılar da bazı tami meşgul olacak heyet bugünlerde Ankaameliyeleri yapmışlardır. Şadırvan avlu radan şehrimize gelecek ve Karadenize sunun sağ gerisindeki tek katlı kısım Ka gidecektir. nunî Süleyman zamanında yapılmış ol Heyet, ihracatı teşkilâtlandırma şu duğu gibi caminin bugünkü ahşab işle besi müdürü Servetin reisliği altında meli tavanı da nefis bir Osmanlı eseridir Ziraat Bankası müşavirlerinden Şükrü Hulâsa Diyarbekirdeki Ulucami üzerin Umay, İktısad Vekâleti mütehassısla de çok çalışmağa değer en eski bir san'a rından. Hans Hilbrand ve İktısad Vekâşaheserimizdir. leti müfettişlerinden Vasıftan mürekkeb Mimar: olacaktır. SEDAD ÇETİPİTAŞ olduğunu bildiği için, Bahrinin bu haline yakın akraba çıktı ve onu taklid ederek derhal ayağa kalktı. Vediadan müsaade istiyordu. Genc zabit: Ne iyi! Beraber çıkalım, siz de îstanbula değil mi? dedi. Evet. Fakat Vedia Orhana bunu saymadığını söylüyordu: Yengem de sizinle biraz hususî görüşmek istiyordu. Bugün olmadl. Bahriye döndü: • Sen bahsettin mi hiç? Biraz. Yolda da kendisitıe anîa tınm. Vedia gözlerile Samiye Hanımı afa dıktan sonra Orhana baktı: Bir gün bize yemeğe buyursanız... Bahri de gelir. Yengemle de konuşalim, gününü tayin edelim. Bir dakika müsaade.., O tarafa doğru gidiyordu. Salondah içeriye resmî elbiselerini giymiş bir Fransız askerî doktoru girdi. Yakasını hemen ilikliyen Bahri ve Orhan da Ali Hay dara veda ederek kapıya doğru gidiyorlardı. Vedia Orhanı Fransızla tanıştır dı; sonra bir baş işaretile Samiye Hanımı çağırdı. Vedianın yengesi, yüzündeki memnuniyetsizliği dağıtmağa çalışan rahatsız bir gülüşle Orhandan özür diledi. Pazartesi gününü kararlaştırdılar. Orhan Bahriyi taklid etti ve öteki grupa başile bir selâm vererek salondan çıktı. Vedia gene merdiven başına kadar gelmişti. îlkönce, gayet yavaş sesle: «Bekleriz.» dedi ve sesini yükselterek ilâve etti: «Beklerim.» Orhan merdivenleri inerken onun bu tekrara niçin lüzum gördüğünü düşünüyordu. İlk ses yavaş çıktığı için sözünün duyulmamış olması korkusu mu, daveri bir de kendi namına tekid etmek arzusu mu? Merdivenin altbaşında duran hizmetçi de Orhana yerden selâm vererek: Gene buyurun inşallah... dedi. Halinde klişe nezaketi aşan bir canlılık vardı. Saatine bakan zabit vapura yetişmek için biraz hızlı gitmek lâzım geldığini söylemişti. İskeleye kadar pek az konuşarak ve koşarak yürüdüler. Vapurda oturdukları zaman Bahri, Samiye Hanımın yemek davetini izah etti: Efendim, dedi, Hep ayni mesele. Ablam sizden Mustafayı bir kere gidip görmenizi rica edecek. Açıkçası bu a damm kininden korkuyor. Çok söyledik amma olmadı. Sinirli kadın. Mustafadan herşey umuyor. Mümkündür de. Orhan, o anının hisleri arasında yaî nız hayretini belli ederek: Ben nereden akıllarına geldim? Piyasada umumî memnuniyet Hukumetm, 15 şubata kadar gumruklere gelmiş olan bütün ıthal mallarımn memlekete gırmesine müsaade ettiğin yazmıştık. Bu haber piyasada umumî bir sevinç uyandırmıştır. Karar, ithalâtın serbes tisi ıçin esasları hazırlanmakta olan ye^ ni ithal rejiminin ilk adımı telâkki edil mekte ve kontenjamn kalkmasının fil misalini teşkil etmektedir. Dün yaptığımız tahkıkata göre, İstan bul gümrüklerinde 1931 senesindenber birikmiş ithalât eşyası vardır. Altı sene denberi kontenjan kayıdları ve sair se beblarle çıkamamış eşyanın hepsi itha! olunacaktır. Bu eşyanın umumî kıymeti M. TURHAN TAN kat'î olarak bilinmiyorsa da iki milyon (Be) harfile «mimlemes hakkında soru Iiraya yakın olduğu tahmin edilmekteyapan okuyucuya: dir. (Be» nıda harfi olarak bilhassa eski Rumeli lehçesinde yer almış, akıncılar vasıtaLondra otobüsçüleri 1 mayıs sile yurdun her yanına yayılmıştır. Mimleme, mumlamanın inceîmiş şeklidir. Eskita grev yapacaklar den kitabların okunan yerine kolayca bulunmak içm balmumu konulurdu. SotıraLondra 20 (A.A.) Londra oto ları (m) harfile isaretlemek âdet oldu ve büs memurları bir mayısta grev yapacak bu âdetten istlare suretile de mimleme bir zabıta ıstılahı haline girdi. M. T. T. larını bildirmektedirler. diye sordu. Bü da İclâlin İşidir. Bakıniz anlatayım: Hizmetçi İclâl yok mu, o Müs tafayı sever. Ciddî bir aşkla sever. Fakat bunu Samiye ablam bilmez, hâlâ bilmez, bugüne kadar ben de bilmiyordum. lciâ! herkesten gizli, haftada bir kere hapisaneye gidiyor, Mustafaya para, yiyecek filân götürüyormuş. Kendisi bana ıtiraf etti. Ablam bilmiyor ve bilmemelidir. Bit iki defa gittiğini biliyor galiba, fakat böyle muntazam gidip te öteberi götür düğünü, ona sevdalı fılân olduğunu bilmiyor. İclâl bana anlattı. Mustafanın sahi niyeti bozukmuş, îclâli de dinlemi yormuş. Hapisaneden çıkınca intikam almağa karar vermiş guya. Belki de kuru tehdıddir amma Samiye ablam korkuyor. İclâl, ablama demiş ki: «Mustafaya söz geçirecek bir adam varsa o da buraya gelen muallimdir.» Neden, desenize... Çünkü Mustafanın oğlu babasını hapis* te her ziyaret edişinde ona sizden pek hararetle, pek muhabbetle bahsediyormuş. Öyle ki Mustafa İclâle: «Hapisten çı karsam bu adamın ellerine sarılacağım, ayaklarına kapanıp dua edeceğim.» der miş. Samiyeye nekadar kızgınsa size de o kadar muhabbeti var. Tabiî ablam İc lâlin Mustafa ile görüşmelerinin bütün teferruatını bilmiyor amma bu kadannı biliyor. Daha doğrusu, nasıl anlatayım, Mustafanın kalbinde size olan muhab betini biraz kendisine aktarma ederek onun kinini yumuşatmak istiyor. Nereden nereyel İclâlin işi. Nedense iclâlin de size çok muhabbeti var. Nedense değil, mektebde Tahsini koruduğunuz için. Olan bitenlerin hepsini biliyor o. Siz mektebden çıktıktan sonra köyde dedikodusu uzun sürmüş. Zaten bu yalınm her girdisi çıktısı, her meselesi köyde akisler yapar. Halkın bunlara çok kini vardır. Bahri, kendisi bu aileden değİlmiş ve halkın kinine iştirak ediyormuş gibi «bunlara» derken yabancı hali alıyordu. Orhan sordu: Ya Vedia Hanım? Bahri derin bir nefes aldı. Cevab vermiyordu. Eli yakasına doğru gitti ve geri döndü. Cevab vermesinden ümid kesil diği bir anda cevab verdi: Garib bir kızdır o, Orhan Bey. Küçüktenberi öyledir. Çok tuhaf huyları vardır. Geceyarısı yataktan kalkar, kimseye duyurmadan cıkar, sabaha kadar gezer, gelir, yatar. Bir bakarsınız çok korkaktır, kediden bile ürker; bir bakarsinız hiçbir şeyden korkmaz. En sevdigi ye meğe elini sürmediği olur, en canı sık;!dığı zaman kahkahalarla güler, bir tuhaf kızdır o. lArkası var) ı Cumhuriyetin edebî tefrikası: 54 B i Z İNSANLAR sr^^K^^^^ss^a Yazan: Peyami Safa Zabitin göğsü bir dalga gibi inip kal sine riayetini bogulma derecesinde bir inkıyordu. Teneffüsünde garib bir muva kıyada vardırmak istiyen mazbut bir cizenesizlik peyda olmuftu. Rengi hafif billiyet sahibine benziyordu; kendi içini sıkıya koymak, şuursuz hareketlerini ve Üç kişi de buna dikkat ettikleri halde reflekslerini bağlatnak için vücudünü de ancak Ali Haydar sormıya cesaret etti: kisvesinin darlığı içinde disipline sokarak Nen var hazret? ruhunu dışanda da cendere içine almak Bahri hemen yakasım çözdüı istemiş olabilirdi. Yakasını çözünce bir Affedersiniz, dedi, galiba biraz denbire çınlçıplak soyunmuş gibi haline . yakam sıktı. Geçer şimdi. bir sıkılganlık ve tavırlanna bir dağınıkVedia ayağa kalktı: lık geldi. Elleri sık sık düğmelerine gi Su ister misin? diye sordu. diyor ve yakasım açtığıtıa pişman olmuş Hayır. Geçti. görünüyordu. Rengi uctu ve yeniden bir Derin bir nefes aldı. Ali Haydar iki sıkıntı geçirir gibi oldu. Hemen âyağa parmağını tekrar bol yakalığınm içine kalkmıştı. Vediaya, gitmek istediğini söysokarak: ledi. Ben daima bîr numara büyük g'yeOrhâna şöyle bir his gelmişti: «Bu rim, dedi. Böyle rahâtsız olmaktansa... çocuğun büyük bir kederi var.x> Bu his Orhan bu iki adamın yakalan arasm Orhana genc zabiti birdenbire sevdirdi. daki farkın tabiatleri arasmda da bulun Altında büyük bir kederin utancı gizli duğuna dikkat etti: Ali Haydar, içi de olmak ihtimali, Bahride kibir gibi görüyakalıgı gibi geniş, rahat bir insana ben nen donukluğa, nefsile mücadelelerinin ziyordu; elbisesi de boldu. Yaylan gev kahramanca büyüklüğünü veriyordu. Orfel, lâObaJî, sıkıya gelmiyen ruhu kendi han kendisinde de bu kibir görünüşlerine göre zarflar tercih etmişti. B*hri, nef nin ekseriya ne ağır elemlerin istihalelerı